HERŞEY HAYAL Mİ? VARLIKLARIN BİR HAKİKATI YOK MU?

HERŞEY HAYAL Mİ? VARLIKLARIN BİR HAKİKATI YOK MU?[1]

BUNUN SOFESTAİLIKLE İLGİSİ NEDİR?


HER ŞEY HAYAL Mİ? VARLIKLARIN HAKİKATİ VE SOFİSTLERİN ŞÜPHESİ

İnsan aklı, varlığın mahiyetini sorgulamaktan asla vazgeçmemiştir. “Ben var mıyım?”, “Evren gerçek mi, yoksa bir hayal mi?” gibi sorular, tarih boyunca filozofların ve düşünürlerin zihnini meşgul etmiştir. Eski Yunan’da sofistler, duyularımızın bizi yanıltabileceğini öne sürerek varlığın kesin olarak bilinemeyeceğini savunmuşlardır. Günümüzde de bazı düşünce akımları, evrenin bir tür algı yanılması ya da zihinsel bir yanılsama olabileceğini iddia etmektedir. Ancak İslam, varlığın hakikatine dair net bir bakış açısı sunar.

1. Sofistlerin Görüşü ve Şüphecilik

Sofistler, bilginin kesin olmadığını, her şeyin kişisel algıya ve yoruma bağlı olduğunu ileri sürmüşlerdir. Özellikle Protagoras, “İnsan her şeyin ölçüsüdür” diyerek, mutlak bilginin mümkün olmadığını savunmuştur. Gorgias ise daha radikal bir noktaya giderek, “Hiçbir şey yoktur, olsa bile bilinemez, bilinse bile başkalarına aktarılamaz” demiştir. Bu tür şüphecilik, insanın zihnini boşlukta bırakır ve hakikati reddeden bir kaos ortamı oluşturur.

İslam ise kesin bilgiye ulaşmanın mümkün olduğunu, hakikatin bir yanılsama değil, Allah’ın yaratmış olduğu gerçek bir varlık olduğunu bildirir.

2. Kur’an’a Göre Varlığın Hakikati

Kur’an, evrenin gerçek ve Allah tarafından yaratılmış bir düzen olduğunu açıkça belirtir:

“Şüphesiz ki göklerde ve yerde müminler için birçok ayetler vardır.” (Câsiye, 3)

Bu ayet, evrenin ve içindeki varlıkların bir hakikati olduğunu, bir tesadüf ya da hayal ürünü olmadığını gösterir. Allah, varlığı yoktan var etmiş ve insana da bu varlığı idrak edebilecek akıl ve kalp vermiştir.

Ancak Kur’an, dünyanın bir imtihan yeri olduğunu ve burada gördüğümüz her şeyin geçici olduğunu da bildirir:

“Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Ahiret yurdu ise takva sahipleri için daha hayırlıdır. Hâlâ akıl erdirmeyecek misiniz?” (En’âm, 32)

Bu ayetten anlaşıldığı üzere, dünya bir hayal değil, fakat geçici bir mekândır. Hakiki ve ebedi olan ise ahiret yurdudur.

3. Varlık ve Hakikat: İbretlik Bir Bakış

Varlık, insan için bir imtihandır. İnsan, bazen gördüklerine aldanarak her şeyin yalnızca maddeden ibaret olduğunu zanneder. Oysa Kur’an, insanın yalnızca fiziksel varlık olarak değil, ruhsal bir boyuta da sahip olduğunu anlatır:

“Allah, Adem’e kendi ruhundan üfledi.” (Sad, 72)

Bu ayet, insanın yalnızca maddeyle açıklanamayacağını, ona verilen akıl ve ruh sayesinde hakikati idrak edebileceğini vurgular.

Bir düşünelim: Rüyada gördüğümüz şeyler bize gerçekmiş gibi gelir, ama uyanınca onların bir hayal olduğunu anlarız. Aynı şekilde, bu dünya da ahiret hayatı yanında bir rüya gibidir. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar.”

Bu söz, sofistlerin iddia ettiği gibi varlığın tamamen bir hayal olduğunu değil, dünyanın geçici ve ahiretin asıl yurt olduğunu anlatır.

4. Sonuç: Şüpheden Hakikate Ulaşmak

Sofistler ve modern şüpheciler, varlığın hakikatini reddederek insanı bir bilinmezliğe sürüklerken, Kur’an bize şu iki gerçeği öğretir:

1. Bu dünya gerçektir, ancak geçicidir.

2. Asıl hakikat, Allah’ın varlığı ve ahiret hayatıdır.

İslam, insanı şüphecilikten kurtarıp kesin bilgiye ulaştırır. Akıl ve vahiy, birlikte çalışarak insana en doğru yolu gösterir. Şüphe içinde kaybolmak yerine, Allah’ın varlığını ve evrenin bir düzen üzere yaratıldığını anlamak, insanı huzura kavuşturur.

Son olarak, şu ayet üzerine düşünelim:

“Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boşuna yaratmadık. Bu, inkâr edenlerin zannıdır.” (Sad, 27)

Öyleyse varlığın bir hakikati vardır. Bu hakikati anlamak için Kur’an’ı ve kainatı tefekkür etmek gerekir. Gerçek bilginin kaynağı Allah’tır ve O’na yönelen kişi, şüphenin karanlığından hakikatin nuruna kavuşur.

 

 

[1] https://www.facebook.com/share/1E3vQCRxfq/

Loading

No ResponsesMart 17th, 2025