SARAYIN YOLU KUYUDAN VE ZİNDANDAN MI GEÇİYOR?

SARAYIN YOLU KUYUDAN VE ZİNDANDAN MI GEÇİYOR?[1]

Anne karnı ayrı bir kuyu, dünya ayrı bir zindan.
1 : “Dünya mü’minin zindanı, kâfirin Cennetidir.” Müslim, Zühd: 1; Tirmizî, Zühd: 16; İbni Mâce, Zühd: 3; Müsned, 2:197, 323, 389, 485.
Ahirete nisbeten.

İmtihanın Gölgesinde Yükselen Hakikat

İnsan, ruhlar âleminden bu dünyaya gelirken bir yolculuğa çıkmıştır. Bu yolculuk, imtihanlarla dolu bir arayış ve olgunlaşma sürecidir. Kimi zaman nimetlerle, kimi zaman zorluklarla karşılaşır. Ancak tarih ve tasavvuf bize gösteriyor ki, hakiki yükselişin yolu sıkıntıdan, çileden, zindandan ve kuyudan geçmektedir.

Bunun en güzel örneklerinden biri, Hz. Yusuf’un kıssasıdır. O, çocuk yaşta kardeşleri tarafından bir kuyuya atılmış, Mısır’da köle olarak satılmış, iftiraya uğrayıp zindana düşmüş, ama sonunda Mısır’ın hazinelerinin başına geçmiş ve “sarayına” ulaşmıştır. Peki, Yusuf’un saraya ulaşması için neden kuyu ve zindandan geçmesi gerekmiştir?

1. Kuyu: İnsanın En Büyük Yalnızlığı

Kuyu, inkisârın, yani kalbin kırılışının sembolüdür. Yusuf (as), en sevdikleri tarafından ihanete uğrayarak oraya atıldığında, insanlardan ümidini kesip sadece Allah’a sığınmayı öğrenmiştir.

Tasavvufi anlamda kuyu, nefsin kırılması ve kişinin iç dünyasına dönüşüdür. Dünya, dış görünüşe aldananlar için bir saray gibi gözükse de, hakikatte bir kuyudur. İnsan bu kuyuda gerçek yüzünü görmelidir. Nefsin karanlıklarına dalmadan, Allah’ın nuruna ulaşmak mümkün değildir.

Mevlânâ der ki:
“Dünya kuyusuna düştüğünde, bil ki bu kuyu seni Yusuf gibi Mısır’a çıkaracaktır.”

Demek ki kuyular, yükselişin başlangıcıdır. Kuyuya düşmek aslında rahmetin derinliğine çekilmektir.

2. Zindan: Sabrın ve Teslimiyetin Okulu

Zindan, sabır ve rıza makamıdır. Yusuf (as), kendisine iftira atıldığında isyan etmemiş, bilakis “Zindan bana onların beni çağırdığı şeyden daha sevimlidir” (Yusuf, 12/33) diyerek imtihanın içinde bile Allah’a teslim olmuştur.

Tasavvufi olarak zindan, insanın nefsani arzularından kurtulup, ruhunu özgürleştirdiği yerdir. Çünkü dış dünyada özgür olup da nefsinin esiri olan bir insan, hakikatte gerçek bir mahkûmdur.

İbn Ataullah el-İskenderî şöyle der:
“Sıkıntılar, velilerin sarayıdır. Allah’ın dostları, zindan gibi gözüken yerlerde olgunlaşır.”

Zindan, sabır ve tevekkül makamıdır. Yusuf (as), burada bekledi, ama isyan etmedi. Çünkü o biliyordu ki her zindanın bir kapısı, her gecenin bir sabahı vardır.

3. Saraya Varmak: Zorlukları Aşanlara Verilen Lütuf

Zorluklar bittiğinde Yusuf (as), sadece bir aziz değil, aynı zamanda insanlığa adalet dağıtan bir yönetici oldu. O artık ne kuyunun mahzunu, ne de zindanın mahkûmuydu. O, Rabbine teslim olmuş bir hakikat sultanıydı.

Tasavvufta saray, kalbin Allah ile buluştuğu yerdir. Hakiki sultanlık, dünya mülkü değil, kalbin arınmasıdır. Kuyunun karanlığını, zindanın sabrını yaşayan kişi, Allah’a dayanmayı öğrenmiş ve ruhen sultan olmuştur.

Yunus Emre bu hakikati şöyle anlatır:
“Sabır kimde ise o, murada erer.”

Murada ermek, ancak imtihanı aşmakla mümkündür.

Sonuç: Kuyudan Geçmeyen, Saraya Ulaşamaz

Tarih boyunca büyük insanlar, en ağır imtihanları yaşayanlardır. Peygamberler, evliyalar, âlimler ve gönül sultanları, kuyuların ve zindanların içinden geçerek saraylarına ulaşmışlardır.

Bu yüzden, eğer bir gün kendimizi bir kuyuda, bir zindanda, bir çıkmazda hissedersek, bilmeliyiz ki bu yolun bir parçasıdır. Allah, bazen bizi en karanlık kuyulara çeker ki, en parlak yıldızlara ulaşalım.

Kuyular ve zindanlar olmasaydı, Yusuf (as) bir köle olarak kalır, Mısır’ın yönetimine ulaşamazdı. Demek ki sarayın yolu, kuyudan ve zindandan geçer!

O halde imtihanlara sabırla direnelim. Çünkü unutmayalım:

“Sabredenler, murada erer.”

[1] https://www.youtube.com/watch?v=ywzUlEuuswQ

Loading

No ResponsesMart 8th, 2025