EĞER INSANDA VE DİĞER CANLILARDA KUVVE-İ ŞEHEVIYYE VE GADABİYYE DUYGUSU OLMASAYDI NE OLURDU?

EĞER INSANDA VE DİĞER CANLILARDA KUVVE-İ ŞEHEVIYYE VE GADABİYYE DUYGUSU OLMASAYDI NE OLURDU?[1]


Kuvve-i Şeheviyye ve Gadabiyye Olmasaydı: Hareketsiz, Anlamsız ve Yok Olmaya Mahkûm Bir Dünya

Allah Teâlâ, insanı ve diğer canlıları belirli duygular ve kuvvetlerle donatarak yaratmıştır. Bu kuvvetler, canlıların hayatta kalmasını, gelişmesini ve imtihan dünyasında varlığını sürdürmesini sağlar. Kuvve-i Şeheviyye (Arzu ve istek gücü) ve Kuvve-i Gadabiyye (Öfke ve mücadele gücü), yaratılışın temel dinamiklerindendir. Eğer bu iki kuvvet hiç olmasaydı:

Canlılar yaşam mücadelesi vermez, hayatta kalamazdı.

İnsan, neslini devam ettiremez, dünya boş bir yere dönüşürdü.

Hayat durağan, anlamsız ve ruhsuz olurdu.

Adalet, cesaret ve kahramanlık gibi kavramlar olmazdı.

Bu makalede, bu iki kuvvetin hikmeti, eksikliklerinin doğuracağı felaketler ve İslam’ın denge anlayışı ele alınacaktır.

1. Kuvve-i Şeheviyye Olmasaydı: Hayatın Devamı Mümkün Olmazdı

Kuvve-i Şeheviyye, canlıların yaşamak ve çoğalmak için sahip olduğu arzu ve istek gücüdür. Eğer bu duygu olmasaydı:

İnsanlar yemek yeme ihtiyacı duymaz, açlıktan ölürdü.

Neslin devamı sağlanamaz, insanlık kısa sürede yok olurdu.

Hiçbir canlı çoğalmaz, dünyada canlılık tamamen sona ererdi.

İnsan çalışmaz, üretmez, ilerlemezdi.

Kur’an’da şöyle buyrulur:

“Kadınlara, oğullara, yük yük altın ve gümüşe, salma güzel atlara, davarlara ve ekinlere karşı aşırı sevgi insanlara süslü gösterildi. Bunlar, dünya hayatının geçimidir. Asıl varılacak güzel yer, Allah katındadır.” (Âl-i İmran, 14)

Bu ayetten anlaşılıyor ki, insanın dünyaya bağlanmasını sağlayan istekler, onun imtihan vesilesidir. Eğer bu istekler olmasaydı, insan bu imtihanı kaybederdi.

2. Kuvve-i Gadabiyye Olmasaydı: Adalet ve Mücadele Kaybolurdu

Kuvve-i Gadabiyye, insanın ve diğer canlıların kendilerini korumasını, zulme karşı çıkmasını ve haklarını savunmasını sağlayan mücadele gücüdür. Eğer bu kuvvet olmasaydı:

İnsanlar ve hayvanlar kendilerini savunamaz, kolayca yok olurdu.

Kimse zulme karşı durmaz, zalimler dünyayı ele geçirirdi.

Cesaret, kahramanlık, adalet ve fedakârlık gibi kavramlar olmazdı.

Canlıların doğasında mücadele olmadığı için doğa dengesiz hale gelirdi.

Kur’an-ı Kerim’de mücadele ruhunun gerekliliği şöyle anlatılır:

“Eğer Allah, insanların bir kısmını diğerleriyle defetmeseydi, yeryüzü bozulurdu. Fakat Allah, âlemlere lütuf sahibidir.” (Bakara, 251)

Bu ayet, mücadele ruhunun adaleti ve düzeni sağladığını gösterir. Eğer kuvve-i gadabiyye olmasaydı, zalimler karşısında hiç kimse direnemez, dünya adaletsiz bir hale gelirdi.

3. Bu İki Kuvvetin Yokluğu, Hayatı Durağan ve Anlamsız Hale Getirirdi

İnsanı hayata bağlayan şey, arzularının olması ve bu arzularını koruyabilmek için mücadele edebilmesidir. Eğer hem kuvve-i şeheviyye hem de kuvve-i gadabiyye olmasaydı:

Hayat monoton ve anlamsız olurdu.

İnsan, dünyaya karşı hiçbir ilgi duymaz, çalışmaz ve üretmezdi.

Sevgi, aşk, tutku gibi hisler kaybolurdu.

Hiçbir başarı için çaba harcanmaz, ilerleme sağlanmazdı.

Ne zorluklara göğüs geren kahramanlar ne de adaleti savunan liderler olurdu.

Bu durumda, insan sadece var olan, ama hiçbir şey yapmayan bir varlığa dönüşürdü. Oysa Allah, insanı yeryüzünde halife olarak yaratmış (Bakara, 30) ve ona sorumluluklar yüklemiştir.

4. İslam’da Bu İki Kuvvetin Dengeli Kullanımı

İslam, şehveti de, öfkeyi de tamamen reddetmez; ancak bunların dengeli kullanımını öğütler. Aşırı şehvet insanı harama, aşırı öfke ise zulme götürür.

Şehvetin meşru tatmini için evlilik teşvik edilir.

Öfkenin kontrol altına alınması için sabır ve adalet öğütlenir.

İslam, her iki duygunun da akıl ve iman ile dengelenmesini ister.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), şehvet ve öfke ile ilgili şu nasihatleri vermiştir:

“Ey gençler! Sizden kimin evlenmeye gücü yeterse evlensin. Çünkü evlilik, gözü haramdan sakındırır ve iffetli kalmayı sağlar.” (Buhârî, Müslim)

“Güçlü kişi, güreşte rakibini yenen değil; öfkelendiğinde kendini kontrol edebilendir.” (Buhârî)

Bu hadisler, şehvetin helal yoldan tatmin edilmesini ve öfkenin kontrol altında tutulmasını öğütlemektedir.

5. Sonuç: Hayatı Anlamlı Kılan Bu İki Kuvvetin Hikmetine Şükretmeliyiz

Kuvve-i Şeheviyye ve Kuvve-i Gadabiyye, hayatın devamlılığı ve anlam kazanması için yaratılmış ilahi bir düzendir. Eğer bu iki kuvvet olmasaydı:

Hayat var olamaz, insanlar ve hayvanlar neslini sürdüremezdi.

Hiçbir şey için mücadele edilmez, adalet ortadan kalkardı.

Sevgi, bağlılık, fedakârlık, kahramanlık gibi hisler olmazdı.

Dünya monoton, amaçsız ve ruhsuz bir yere dönüşürdü.

Bu yüzden, bu duyguları doğru kullanarak Allah’a şükretmeli, şehveti helal dairede yaşamalı ve öfkeyi adalet ile dengelemeliyiz.

Son olarak Mevlana’nın şu sözüyle bitirelim:

“Öfkeni dizginle, çünkü o seni yakıp kül edebilir. Şehvetini yönet, çünkü o seni esir edebilir. Her ikisini de dengele, çünkü o seni gerçek özgürlüğe götürebilir.”

Allah bizlere, şehveti iffetle, öfkeyi adaletle ve tüm duygularımızı imanla yönetmeyi nasip eylesin. Âmin.

@@@@@@@@

EĞER INSANDA ÜÇ BÜYÜK DUYGUDAN BİRİ OLAN KUVVE-İ ŞEHEVIYYE OLMAYACAK OLSA, HİÇ BİR ŞEY OLMAYACAĞI GİBİ, HERŞEY DE ANLAMSIZ OLACAK VE KIYMETSİZ KALACAKTI.

Kuvve-i Şeheviyye: Hayatın Devamlılığı ve İmtihanın Gerekliliği

Allah Teâlâ, insanı üç temel kuvvetle yaratmıştır:

1. Kuvve-i Akliyye (Akıl ve düşünme gücü)

2. Kuvve-i Gadabiyye (Öfke ve mücadele gücü)

3. Kuvve-i Şeheviyye (Arzu ve istek gücü)

Bu üç kuvvet, insanın hayatını sürdürmesi, gelişmesi ve imtihanı kazanması için verilmiştir. Kuvve-i Şeheviyye, yani arzu ve istek duygusu, insana yemek yeme, neslini devam ettirme, huzur ve mutluluk arayışı içinde olma gibi temel ihtiyaçları kazandırır.

Eğer bu duygu olmasaydı:

İnsan hayatı devam etmezdi.

İnsanın dünyaya karşı ilgisi olmaz, çalışmak ve üretmek anlamsız hale gelirdi.

Aile kurma ve neslin devamı mümkün olmazdı.

Hayattaki hiçbir şeyin kıymeti olmaz, dünya boş ve anlamsız bir yer olurdu.

Ancak bu kuvvet yanlış kullanıldığında, insanı hırs, israf, haram ve ahlaksızlık bataklığına sürükleyebilir. Bu makalede, Kuvve-i Şeheviyye’nin hikmeti, yanlış kullanımı ve İslam’ın sunduğu dengeyi ele alacağız.

1. Kuvve-i Şeheviyye’nin Hikmeti ve Gerekliliği

Allah, bu duyguyu insana hayatı sürdürmesi ve imtihanı başarması için vermiştir. Bu duygu olmadan insan:

Yemek yeme ve içme isteğine sahip olmaz, açlıktan ölürdü.

Evlilik ve aile kavramı oluşmaz, insan nesli devam etmezdi.

Dünyaya karşı hiçbir ilgi duymaz, ilerleme kaydedemezdi.

İnsan, ne cenneti arzulardı ne de imtihana anlam verebilirdi.

Kur’an’da Allah, dünyanın süslerini insanların hoşuna gidecek şekilde yarattığını şöyle bildirir:

“Kadınlara, oğullara, yük yük altın ve gümüşe, salma güzel atlara, davarlara ve ekinlere karşı aşırı sevgi insanlara süslü gösterildi. Bunlar, dünya hayatının geçimidir. Asıl varılacak güzel yer, Allah katındadır.” (Âl-i İmran, 14)

Bu ayet, insanın fıtratındaki arzuların bir imtihan unsuru olduğunu gösteriyor. Bu arzular, insanı Allah’a yaklaştıran birer vesile olabilir. Ancak yanlış kullanılırsa insanı felakete de sürükleyebilir.

2. Kuvve-i Şeheviyye’nin Yanlış Kullanımı: Nefsin Tuzağına Düşmek

Kuvve-i Şeheviyye, kontrolsüz bir şekilde kullanıldığında insanı nefsinin kölesi haline getirebilir. Kur’an-ı Kerim’de nefsinin arzularına uyanlar şöyle anlatılır:

“Kendi arzusunu ilah edinen ve Allah’ın da bir bilgi üzere kendisini saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü?” (Casiye, 23)

Bu ayet, şehvetin yanlış kullanımının, insanı helake sürükleyebileceğini gösteriyor. Günümüzde:

İsraf ve lüks tutkusu, insanı kibir ve bencilliğe sürüklüyor.

Helal olmayan ilişkilere düşkünlük, aile yapısını bozuyor.

Maddi hırs, insanı kul hakkı yemeye, adaletsizliğe ve harama yöneltiyor.

Bu yüzden İslam, şehveti tamamen yok etmeyi değil, onu dengelemeyi öğütler.

3. İslam’da Şehvetin Dengeli Kullanımı

İslam, ne tamamen arzulara teslim olmayı ne de arzuları bastırmayı öğütler. Asıl hedef, bu kuvveti hayırlı ve helal yolda kullanmaktır.

Evlilik, şehvetin helal çerçevede yaşanmasını sağlar.

İbadet ve takva, insanı haramlardan korur.

Şükür ve kanaatkârlık, israf ve doyumsuzluğun önüne geçer.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), şöyle buyurmuştur:

“Ey gençler! Sizden kimin evlenmeye gücü yeterse evlensin. Çünkü evlilik, gözü haramdan sakındırır ve iffetli kalmayı sağlar.” (Buhârî, Müslim)

Bu hadis, şehvetin meşru bir şekilde yönlendirilmesini öğütleyen en güzel rehberdir.

4. Kuvve-i Şeheviyye’nin Doğru Kullanımına Dair İbretlik Örnekler

1. Hz. Yusuf’un (a.s) İffetli Duruşu

Hz. Yusuf (a.s), Züleyha’nın kendisini günaha çağırmasına rağmen şöyle demiştir:

“Rabbim! Zindan, bunların beni çağırdığı şeyden daha hayırlıdır.” (Yusuf, 33)

Bu olay, şehvetin kontrol altına alınmasının insanı Allah’a daha yakın kıldığını gösterir.

2. Hz. Süleyman’ın (a.s) Dünya Sevgisini Hikmetle Kullanması

Hz. Süleyman (a.s), dünyanın nimetlerini kullanırken onları Allah’ın rızasına uygun bir şekilde değerlendirmiştir. Onun hikmetli duası şöyledir:

“Rabbim! Bana öyle bir mülk ver ki, benden sonra hiç kimseye nasip olmasın. Şüphesiz Sen, büyük lütuf sahibisin.” (Sad, 35)

Bu, dünya nimetlerini Allah yolunda kullanmanın en güzel örneklerinden biridir.

5. Sonuç: Şehvetin Hikmetle ve Takva ile Dengelenmesi

Kuvve-i Şeheviyye, insan hayatının olmazsa olmaz bir parçasıdır. Ne tamamen yok edilmesi ne de sınırsız bir şekilde serbest bırakılması doğrudur.

İslam, bu duyguyu helal dairede yaşamayı, haramdan sakınmayı ve şükür ile dengelemeyi öğretir.

Eğer şehvet hiç olmasaydı, hayatın anlamı ve devamlılığı olmazdı.

Eğer şehvet kontrolsüz olsaydı, insan nefsinin esiri olurdu.

Doğru kullanıldığında, şehvet insana huzur, saadet ve Rabbine yakınlık kazandırır.

Son olarak Mevlana’nın şu sözüyle bitirelim:

“Nefsin isteklerini terk etmek zordur. Ama sonuçta bu seni sultan eder.”

Allah bizlere, nefsimizin arzularını hikmetle yönetmeyi, şehveti helal ve hayırlı yolda kullanmayı ve dünya nimetlerini şükürle değerlendirmeyi nasip eylesin. Âmin.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=rCvWvLNveZE

Loading

No ResponsesŞubat 22nd, 2025