KURAN-I KERİM’DE FARKLI DİN VE YAŞAYIŞ ÖRNEKLERİ
KURAN-I KERİM’DE FARKLI DİN VE YAŞAYIŞ ÖRNEKLERİ[1]
Kuranı Kerimde farklı din ve yaşayış örnekleri.
Kur’an-ı Kerim, farklı dinlere, yaşam biçimlerine ve bu yaşamların insanları nasıl etkilediğine dair çeşitli örnekler sunar. Kur’an’ın amacı, farklı inanç ve yaşayış biçimlerini tanıtarak insanları hak dine davet etmek, Allah’ın birliğini ve ahiret inancını öğütlemektir. Farklı dinlerin ve yaşam biçimlerinin hem olumlu hem de olumsuz yönlerini içeren kıssalar, Kur’an’ın kapsayıcı bir rehber olarak tüm insanlığa yönelik öğütlerini ortaya koyar.
1. Putperestlik ve Şirk (Allah’a Ortak Koşma)
Kur’an, şirk koşan kavimleri çokça eleştirir. Özellikle putperestliğin geçici dünya hayatında kişiyi tatmin edebileceğini ama sonsuz ahiret için bir tehlike olduğunu belirtir.
Hz. İbrahim’in, kavminin putlara tapmasını sorgulaması buna örnektir: “Hani babasına ve kavmine demişti ki: ‘Sizin taptıklarınız nedir?'” (Enbiya Suresi, 52. Ayet).
Putperestliği kınarken, insanlara Allah’ın birliğini öğütleyerek onlara ibret sunar. Örneğin, “Gerçek şu ki Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz.” (Nisa Suresi, 48. Ayet).
2. Kitap Ehli (Yahudiler ve Hristiyanlar)
Kur’an, Yahudiler ve Hristiyanlar gibi kendilerine kutsal kitap gönderilmiş toplumlara “Ehl-i Kitap” olarak hitap eder. Ehl-i Kitap ile Müslümanlar arasında ortak inançlara dikkat çeker; Allah’a iman, peygamberler, ahiret inancı gibi temel konularda benzerlikler vurgulanır.
Aynı zamanda, kitaplarını tahrif ettikleri (değiştirdikleri) ve Allah’ın emirlerini ihlal ettikleri için uyarılmışlardır. Yahudilerin dünya malına düşkünlükleri ve Hristiyanların İsa’yı ilahlaştırmaları, Kur’an’da eleştirilmiştir: “Andolsun ki, ‘Allah, Meryem oğlu Mesih’tir.’ diyenler kesinlikle kafir oldular.” (Maide Suresi, 72. Ayet).
3. Hz. Musa ve İsrailoğulları
Hz. Musa’nın kıssasında İsrailoğulları’nın, Allah’ın sayısız nimetlerine rağmen isyan etmeleri, yanlış yaşam tercihleri ve inanç eksiklikleri detaylı olarak anlatılır. İsrailoğulları, Hz. Musa’ya itaatte sıkıntı çekmiş, bu yüzden farklı musibetlerle sınanmışlardır.
“Musa: ‘Ey kavmim! Gerçekten siz, buzağıyı (tanrı edinmekle) kendinize zulmettiniz.'” (Bakara Suresi, 54. Ayet) ifadesi, onların ilahi uyarılara rağmen buzağıya tapmalarını eleştirir.
4. Sabii
Sabii ve Mecusiler, Kur’an’da adı geçen diğer din mensuplarıdır. “Şüphesiz iman edenler, Yahudiler, Hristiyanlar ve Sabiilerden Allah’a ve ahiret gününe inanıp salih amel işleyenler için Rableri katında mükafat vardır.” (Bakara Suresi, 62. Ayet) ayeti, bu toplumlara da adaletle muamele edilmesini önerir.
-Seyyid Kutup, Bakara süresinin 62. âyetini tefsir ederken şöyle demektedir: “Sabiîlere gelince onlar, en tercih edilen rivayete göre, bi’setten önce kavimlerinin puta tapmasından hoşlanmayarak, gönüllerine hitap eden ve samimiyetle bağlanabilecekleri bir itikat arayan Araplardır.
Kur’ân-ı Kerim’de, yahudi ve hristiyanlarla birlikte zikredilen bir topluluk. “Şüphesiz iman edenler, yahudiler, hristiyanlar ve sabiîler’den Allah’a, ahiret gününe iman edenler ve salih amel işleyenlerin Rableri katında mükafatları vardır…” (el-Bakara. 2/62; Ayrıca bk. el-Maide, 5/69; el-Hac, 22/17). Âyetlerde, sabiûn, şeklinde çoğul kalıbındadır. Müfredi, “sabiî”dir. Âyetlerde zikredilen sabiîlerin kimler olduğu hakkında müfessirler değişik görüşler ileri sürmüşlerdir: Sabiîler; hristiyanlar, yahudiler ve mecusîler arasında bir topluluk olup hiç bir dine sahip değillerdir; Ehl-i kitap olup Zebur’u okumaktadırlar; Yahudiler ile mecusîler arasında bir topluluktur. Onların dini yoktur; Sabiîlik diğer dinler gibi bir din olup mensupları sadece “Lailahe illallah” derler ve hiç bir şekilde ibadet etmedikleri gibi bir kitapları ve tanıdıkları bir peygamberleri yoktur. Ceziretul-Mevsil bölgesinde yaşarlar; Meleklere tapınan bir topluluk olup, bir kıbleye yönelerek namaz kılarlar ve Zebur’u okurlar; Irak taraflarında yaşayan bir topluluk olup, peygamberlerin tamamına iman ederler, her sene otuz gün oruç tutup, Yemen’e doğru yönelerek günde beş defa namaz kılarlar (Taberî, Camiul-Beyan an Te’vil-i Âyâtil Kur’ân, Mısır 1969, I, 318-320; İbn Kesir, Tefsirul-Kur’ânil-Azim, İstanbul 1984, I, 148-149). Fahruddin er-Razî diğer görüşleri zikrettikten sonra sabiîlerin, yıldızlara tapan bir topluluk olduğu görüşünü doğruya en yakın olarak kabul etmektedir (Tefsir-i Kebir, II, 105).
https://www.google.com/amp/s/sorularlaislamiyet.com/kaynak/sabiiler%3famp
@@@@@@
Tefsirlerdeki yorumu.
Bakara Suresi 2/62. ayeti, birçok tefsirci tarafından farklı yaklaşımlarla yorumlanmıştır. Ayet, farklı dinlere mensup grupların Allah’a ve ahiret gününe iman edip salih amel işledikleri takdirde Allah katında mükafat göreceklerini ifade eder. İşte bu ayetin tefsirlerde ele alınışına dair bazı detaylar:
1. Genel Anlam ve Öncelikli Mesaj
Ayet, imanın ve salih amellerin önemini vurgular. Ayette, Yahudiler, Hristiyanlar ve Sabiîler gibi diğer dinlere mensup kişilerin de Allah’a ve ahiret gününe inanıp salih ameller işlemesi durumunda mükafat görecekleri belirtilir. Bu, dinler arası bir kapsayıcılığı ifade eder gibi görünmekle birlikte, İslam bağlamında bu imanın ne şekilde olması gerektiği konusunda farklı yorumlar geliştirilmiştir.
2. Tefsirlerdeki Yorumlar
a. İslam Öncesi Döneme İşaret
Bazı müfessirler, bu ayetin İslam’dan önceki dönemde yaşayan Yahudi, Hristiyan ve Sabiîleri kapsadığını belirtmiştir. Onlara göre, İslam’ın gelmesinden önce kendi peygamberlerine ve vahiylerine uygun olarak Allah’a ve ahiret gününe iman edenler mükafat görecektir. Ancak İslam geldikten sonra hak dinin İslam olduğunu kabul etmeyenler bu kapsama girmez.
b. İnanç ve Amel Bütünlüğü
Müfessirlerin çoğu, bu ayette bahsedilen imanın ve salih amellerin, Kur’an’da tanımlandığı şekilde Allah’a iman ve ibadetler olduğunu vurgular. Onlara göre, burada Allah’a ve ahiret gününe iman edenlerden kasıt, İslam’ı ve Hz. Muhammed’i tasdik edenlerdir.
c. Sabiîler Kimdir?
“Sabiîler” hakkında farklı görüşler vardır. Bazı müfessirler, Sabiîleri yıldızlara veya meleklere tapan bir grup olarak tanımlar. Diğerleri ise bu grubun Hanifler gibi tevhid inancına yakın bir grup olduğunu ileri sürer.
3. Önemli Tefsirlerde Yorumlar
a. Taberî Tefsiri
Taberî, bu ayetin genel olarak Allah’ın adaletini ve her topluluğa peygamber gönderildiği gerçeğini hatırlattığını belirtir. Ancak İslam geldikten sonra, hak dine uymayanların bu kapsam dışında kalacağını söyler.
b. İbn Kesir Tefsiri
İbn Kesir, bu ayetin İslam öncesi dönemi kapsadığını, İslam geldikten sonra ise yalnızca İslam’a inanmanın yeterli olduğunu ifade eder. İslam’dan önceki Yahudi ve Hristiyanların da kendi şeriatlarına göre Allah’a iman edip salih amel işlemeleri gerektiğini vurgular.
c. Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri
Elmalılı, bu ayeti geniş bir bağlamda değerlendirir. Allah’a iman ve ahiret inancı gibi temel esasların evrensel olduğunu, ancak salih amelin ne olduğu konusundaki kriterlerin İslam’la birlikte daha açık şekilde ortaya konduğunu ifade eder.
4. Çağdaş Yorumlar
Bazı modern tefsirciler, bu ayeti farklı dinlere mensup bireylerin inanç ve amellerine bir çağrı olarak değerlendirir. Allah’ın adaletinin ve rahmetinin genişliğini vurguladıklarını belirtirler. Ancak yine de İslam’ın nihai hak din olduğu fikri korunur.
Sonuç
Bu ayet, hem farklı dinlerin mensuplarına bir mesaj hem de İslam’ın temel ilkelerini hatırlatmaktadır. Tefsirlerde genellikle, İslam geldikten sonra hak dine tabi olmanın gerekliliği vurgulanmış, ayetin İslam öncesi dönemde yaşayanlara yönelik olduğu belirtilmiştir. Ayetin nihai anlamını doğru şekilde kavrayabilmek için bütün Kur’an bağlamını ve diğer ayetleri dikkate almak önemlidir.
-“Fes’elû ehle’z-zikri in küntüm lâ ta‘lemûn” ayeti, Nahl Suresi 43. ayet ve Enbiya Suresi 7. ayette yer alır. Ayetin meali şöyledir:
“Eğer bilmiyorsanız, zikr ehline sorun.”
Bu ayetle ilgili müfessirlerin genel yorumları şu şekildedir:
1. Ayetin bağlamı ve anlamı
Ayetin indiği bağlamda, Mekke müşrikleri Hz. Peygamber’in peygamberliğini inkâr ediyor ve “Allah insanlardan birini peygamber yapar mı?” diye itiraz ediyorlardı. Ayette bu itirazlara cevap verilerek, müşriklere, önceki peygamberlerin de insanlar arasından seçildiğini belirtmek üzere bilgi sahibi kişilere başvurmaları öğütlenmiştir. “Zikr ehli” ifadesi burada, Tevrat ve İncil gibi kutsal kitaplara sahip olan Yahudi ve Hristiyan âlimlerini ifade eder.
2. Zikr Ehli Kimdir?
İbn Abbas: “Zikr ehli” ile kastedilenler, Tevrat ve İncil bilgisine sahip olan Yahudi ve Hristiyan bilginleridir. Çünkü o dönemde bu kutsal kitaplarda önceki peygamberlerin insanlardan seçildiği bilgisi yer alıyordu.
Taberî: Ayetin muhataplarının bilgi eksikliği varsa, uzmanlardan öğrenmeleri gerektiğini vurgular. “Zikr ehli” ifadesinin, kitap ehline ya da genel anlamda bilgili kişilere işaret ettiğini söyler.
Kurtubî: Ayette geçen “zikr” ifadesini, Kur’an, Tevrat, İncil veya genel olarak Allah’tan gelen bilgi olarak yorumlar. Bu nedenle “zikr ehli”, kutsal metinleri bilen uzmanlardır.
Elmalılı Hamdi Yazır: “Zikr ehli”, ehil ve uzman kişilerdir. Elmalılı, bilginin önemine vurgu yapar ve ayeti, her alanda bilgi sahibi insanlara danışmanın gerekliliğine işaret olarak yorumlar.
3. Genel mesaj
Ayetin doğrudan bağlamı önceki peygamberlerin durumuna işaret etse de, müfessirler ayetin daha genel bir ilkeyi öğrettiğini belirtir: Bilmeyen kişilerin, bilenlere danışması gerekir.
Bu, dini meselelerle sınırlı olmayıp tüm alanlar için geçerli bir ilkedir.
4. Güncel tefsir yaklaşımları
Günümüz müfessirleri, ayeti uzmanlık ve bilgiye başvurma gerekliliği açısından yorumlamışlardır. Örneğin:
Mevdudi: Ayet, her alanda ehil kişilere danışmanın önemine işaret eder. Cehalet, doğru bilgiye ulaşarak aşılabilir.
Seyyid Kutub: Ayet, İslam’ın akıl ve bilginin rehberliğine verdiği önemi vurgular. Müslümanların, bilmediklerini öğrenmek için uzmanlara yönelmesi gerektiğini ifade eder.
Sonuç
Bu ayet, hem dini hem de dünyevi konularda uzman kişilere danışmanın önemini vurgular. Müfessirler, ayeti müşriklerin itirazına bir cevap olduğu kadar, insanlara bilgiye dayalı bir yaşam tarzı benimsemeleri gerektiği mesajını da verdiğini belirtmişlerdir.
@@@@@@
- Hristiyan Rahipler ve Din Adamları
Kur’an, bazı Hristiyan rahiplerin dinlerine içtenlikle bağlı olduklarını, hoşgörülü ve yumuşak huylu olduklarını belirtir. “Onların içinde Allah’a karşı saygıyla eğilen rahipler ve keşişler vardır.” (Maide Suresi, 82. Ayet)
Ancak, Hristiyan din adamlarının bazılarının dini ticarete dönüştürdüğü, halkı sömürdüğü ve kendi menfaatleri doğrultusunda dini değiştirdiği yönünde eleştiriler de yer alır.
6. İnkarcı ve Ateist Yaşam Biçimleri
Kur’an’da bazı toplumlar tamamen inançsız bir yaşam biçimi benimsemiş, Allah’ı ve ahiret inancını inkâr etmişlerdir. Örneğin, Ad ve Semud kavimleri gibi kavimler, Allah’a inanmadan dünya hayatını amaç edinmişler ve sonunda helak olmuşlardır. “Ad kavmi Rablerinin emrine baş kaldırdılar. Bunun üzerine onları şiddetli ve sürekli bir fırtınayla helak ettik.” (Hakka Suresi, 6. Ayet)
İnançsız toplumların haz ve menfaat odaklı yaşayışları, geçici dünya hayatını tercih ederek ahireti unutmaları nedeniyle eleştirilir.
7. Sabırlı ve Allah’a Teslimiyetle Yaşayan Toplumlar
Kur’an’da bazı toplumlar örnek gösterilerek iman ve teslimiyetin güzelliği vurgulanır. Örneğin, Hz. İbrahim ve ona tabi olanlar, zor şartlar altında Allah’a olan inançlarından taviz vermemiştir.
Aynı şekilde, Hz. Yusuf’un kıssasında sabırlı ve iffetli yaşamak, ahlaki değerlerden sapmamak ve Allah’a güvenmek örnek bir yaşam biçimi olarak anlatılır. “O, Allah’ın nimetlerine karşılık olarak bizden bir ihsan görmemizi beklerdi. Biz ise, ancak Allah’a ibadet ederiz.” (Yusuf Suresi, 52. Ayet)
8. Dünya ve Ahireti Dengede Tutan Yaşam Biçimi
Kur’an, Müslümanlara dünya ve ahiret dengesini gözetmeyi öğütler. Sadece dünya hayatına bağlanmayı ya da ahiret için dünyayı tamamen terk etmeyi önermez. “Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu ara; dünyadan da nasibini unutma.” (Kasas Suresi, 77. Ayet)
Bu öğüt, Kur’an’da denge, ölçülülük ve orta yolu benimseyen bir yaşam biçimini teşvik eder.
Kur’an-ı Kerim, farklı dinleri ve yaşam biçimlerini anlatarak, insanları tek bir Allah’a inanıp O’na teslim olmaya davet eder. Allah’ın birliğine iman, ahiret inancı, salih amel gibi temel ilkeler bu örnekler üzerinden vurgulanır ve insanlara rehberlik eder. Bu kıssalar, insanların doğru yolu bulmalarına, hakikate yönelmelerine yardımcı olur.
[1] https://www.youtube.com/watch?v=KFMM-ZsucG4