KÜLLİ RUBÛBİYETE KÜLLİ UBUDİYET
KÜLLİ RUBÛBİYETE KÜLLİ UBUDİYET[1]
Risale-i Nur Külliyatı’nda anlatıldığı üzere, Esma-i ilahiye ve tecellileri ve de sıfatı Rabbaniye ile ilgili olarak bir fihrist ve kitap olacak başlıklar ve içindekiler bölümü üzerine.
Elbette! Risale-i Nur Külliyatı’nda Esma-i İlahiye (Allah’ın İsimleri) ve tecellileri ile Sıfat-ı Rabbaniye (Allah’ın sıfatları) üzerine yapılan izahlar, iman hakikatlerinin en temel meselelerinden biridir. Bu konular, kâinatın yaratılışı, insanın varoluş gayesi ve Allah ile insan arasındaki ilişkiyi anlamak açısından büyük önem taşır. İşte bu kapsamda bir kitap taslağı ve içindekiler bölümü:
@@@@@@@@@
Başlık: Esma-i İlahiye ve Sıfat-ı Rabbaniye: Risale-i Nur Perspektifi
Kâinatta Tecelli Eden İlahî Hakikatler.
Esma-i İlahiye ve Sıfat-ı Rabbaniye: Risale-i Nur Perspektifi
Kâinatta Tecelli Eden İlâhî Hakikatler
Risale-i Nur, varlık âlemindeki her bir detayın Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellileri olduğunu vurgular. Bu perspektifte, kâinat büyük bir kitap, insan onun okuyucusu ve Esma-i İlahiye ile sıfat-ı Rabbaniye bu kitabın harfleri ve mânâlarıdır. Bu yazıda, Risale-i Nur’un rehberliğinde Allah’ın isim ve sıfatlarının kâinattaki tecellilerini ve bunların insan üzerindeki yansımalarını ele alacağız.
1. Esma-i İlahiye: Allah’ın İsimleri
Esma-i İlahiye, Allah’ın zâtını ve sıfatlarını tanıtan isimlerdir. Her isim, Allah’ın bir yönünü yansıtır ve kâinatta farklı şekillerde tecelli eder. Risale-i Nur’a göre:
Tezahürlerin Kaynağı: Allah’ın her bir ismi, varlık âleminde farklı boyutlarda tecelli eder. Örneğin, Rahman ismi, tüm mahlûkata merhamet ve rızık dağıtırken; Rezzak ismi, her canlının ihtiyacını tam bir hikmetle karşılar.
Kapsam ve Şümul: İsimler sadece belirli bir varlığa değil, tüm varlık âlemine şâmildir. Musavvir ismi çiçeklerin deseninde, yıldızların düzeninde ve insanın yaratılışındaki estetikte kendini gösterir.
Esma-i İlahiye’nin Tevhidî Boyutu: Risale-i Nur, her bir ismin diğer isimlerle birlikte tecelli ettiğini vurgular. Mesela, Hakîm ismiyle birlikte Adl ismi, kâinattaki düzen ve dengeyi kurar.
2. Sıfat-ı Rabbaniye: Allah’ın Sıfatları
Sıfat-ı Rabbaniye, Allah’ın zatî ve subûtî sıfatlarıdır. Bu sıfatlar, Allah’ın varlıklar üzerindeki tasarruflarını ve hâkimiyetini ifade eder. Risale-i Nur’da bu sıfatlar şu şekilde öne çıkar:
İlim: Allah’ın ilmi, her şeyi kuşatmıştır. Bu sıfatın tecellisi, kâinattaki mükemmel düzen ve hikmette görülür.
Kudret: Allah’ın kudreti, zerreden yıldızlara kadar her şeyi kuşatır. Kün fe yekün (Ol der, olur) hakikati, bu sıfatın tecellisidir.
İrade: Kâinatta hiçbir şey başıboş değildir. Allah’ın iradesiyle her şey bir plana göre hareket eder.
Hayat: Allah Hayy’dır, yani diridir. Hayat sıfatı, kâinatı canlı bir kitap haline getiren temel hakikattir.
Kelâm: Allah’ın kelâmı Kur’an-ı Kerim’de en mükemmel şekilde tecelli eder. Aynı zamanda kâinat da Allah’ın kelâm sıfatının bir yansımasıdır.
3. Kâinat: Esma ve Sıfatların Aynası
Risale-i Nur’a göre, kâinat, Allah’ın isim ve sıfatlarının tecelligâhıdır:
Sanatlı Bir Kitap: Kâinat, Allah’ın sanatını sergileyen bir sergi gibidir. Her bir varlık, İlahi isimlerin bir harfi ve İlahi sıfatların bir yansımasıdır.
Hikmet ve İlim: Her şeyde bir hikmet, her varlıkta bir anlam vardır. Bir sineğin kanadından galaksilere kadar her şeyde ilim, kudret ve hikmetin izleri görünür.
Zıtların Birliği: Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellileri, zıtların bir arada bulunmasıyla kâinatta kendini gösterir. Mesela, hayat ile ölüm, kış ile bahar, varlık ile yokluk gibi.
4. İnsan: Esma ve Sıfatların En Büyük Mazharı
İnsan, Allah’ın isim ve sıfatlarının en kapsamlı mazharıdır:
Külliyet ve Şuur: İnsan, kâinatın bir özeti (mikrokozmos) olarak yaratılmıştır. Aklı, kalbi ve ruhuyla Allah’ın isimlerini idrak ve tefekkür eder.
Halifelik Vazifesi: İnsanın yaratılış gayesi, Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını tanıyıp bu hakikatlere uygun şekilde yaşamasıdır. İnsan bu yönüyle “halife-i arz” olarak nitelenmiştir.
Dua ve İbadet: İnsan, kâinatta Allah’ın isim ve sıfatlarını idrak edip, bunlara karşılık ubudiyet ve dua ile mukabelede bulunur.
5. Risale-i Nur’un Vurguları
Risale-i Nur, esma-i İlahiye ve sıfat-ı Rabbaniye konusunda insanın kâinata bakışını şu şekilde yönlendirir:
Tefekkür: Her bir varlık, Allah’ın isimlerini anlamak için bir delildir. Bu deliller üzerinde tefekkür, imanın güçlenmesini sağlar.
Şükür: Allah’ın nimetlerinin ve tecellilerinin farkında olmak, insanı şükür bilincine götürür.
Külliyet: İnsan sadece kendisi için değil, bütün mahlûkat adına Allah’a kulluk eder.
Sonuç
Risale-i Nur, kâinatı, Allah’ın isim ve sıfatlarının tecelligâhı olarak tanıtır. İnsanın vazifesi, bu tecellileri idrak etmek, hikmetini anlamak ve kulluk şuuruyla Allah’a yönelmektir. Bu perspektifte kâinat, Allah’ın sanatını sergileyen bir sergi; insan ise bu sergiyi okuyup anlamlandıran bir seyirci ve şükreden bir kuldur.
**************
“Tezahür-ü Rububiyete karşı, ubûdiyet-i külliye-i insaniye” sözünü Risale-i Nur Külliyatı çerçevesinde izah eder misin?
Bu ifade, Risale-i Nur Külliyatı’nda insanın yaratılışındaki temel gayeyi ve varlık âlemindeki yerini açıklayan bir kavramdır. Bunu açıklamak için ifadenin unsurlarını anlamamız gerekir:
1. Tezahür-ü Rububiyet:
“Rububiyet,” Allah’ın her şeyi terbiye etme, düzenleme ve yönetme sıfatını ifade eder. Allah’ın rububiyeti, varlıkların yaratılışı, idaresi ve onlara lâyık oldukları şeyleri verme şeklinde tecelli eder.
“Tezahür-ü Rububiyet,” bu rububiyetin kâinatta ortaya çıkışı, Allah’ın varlıklar üzerindeki tasarrufunun ve hikmetinin görünmesi demektir. Her bir varlık, Allah’ın rububiyet sıfatının bir tecellisi, bir yansımasıdır. Örneğin, güneşin ışığı, yağmurun bereketi, bir çiçeğin açması hep rububiyetin tezahürlerindendir.
2. Ubûdiyet-i Külliye-i İnsaniye:
“Ubûdiyet,” kulun Allah’a ibadet etmesi, boyun eğmesi ve kulluk vazifelerini yerine getirmesidir.
“Külliye-i insaniye” ifadesi, insanın tüm varlık âlemini kuşatabilecek bir kulluk şuuruna ve kabiliyetine sahip olması anlamına gelir. İnsan, bütün varlıkların yerine Allah’a kulluk edebilecek bir mahiyette yaratılmıştır. Çünkü insan, aklıyla kâinatı okuyabilir, kalbiyle Allah’ı sevebilir, diliyle dua ve tesbih edebilir.
3. Bu İki Unsur Arasındaki Münasebet:
Risale-i Nur perspektifinde, kâinattaki her şey Allah’ın rububiyet sıfatının bir tecellisidir ve bu tecellilere karşılık, insanın en büyük vazifesi “şuurla yapılan kulluk”tur. Yani insan, Allah’ın kâinattaki azametini, nimetlerini ve sanatını idrak eder; bu idrakten doğan bir marifetle (bilgiyle) ve muhabbette (sevgiyle) Allah’a yönelir.
İnsan, kâinatta var olan rububiyetin bütün tezahürlerine karşılık, kendi hayatını ve varlığını kulluk bilinciyle tanzim etmekle mükelleftir. Bu, sadece bireysel ibadetle değil, aynı zamanda düşünce, şükür, marifetullah ve muhabbetullah gibi kapsamlı bir kulluk anlayışıyla olur.
Risale-i Nur’da Yeri:
Risale-i Nur, özellikle “Sözler”, “Lem’alar” ve “Mektubat” gibi eserlerde, insanın kâinattaki bu konumunu ayrıntılı bir şekilde işler. Örneğin:
23. Söz: İnsanın “küllî şuur” ve “küllî dua” kabiliyetine sahip olduğunu vurgular.
33. Söz: Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellilerini izah eder ve insanın bu tecellilere olan şahitlik vazifesini açıklar.
Özet:
“Tezahür-ü Rububiyet’e karşı ubûdiyet-i külliye-i insaniye,” kâinatta Allah’ın sonsuz rahmet, hikmet ve kudret tecellilerini görüp bu idraka uygun şekilde şükretmek, ibadet etmek ve kulluğunu en kapsamlı şekilde yerine getirmek anlamına gelir. İnsanın yaratılışının en büyük gayesi de budur. İnsan, bu kulluk sayesinde hem Allah’ın razı olduğu bir kul olur hem de kâinatın anlamını idrak eden ve bu anlamı dillendiren bir halife-i arz konum
[1] https://www.youtube.com/watch?v=hEe325TXl1k