UMUMÜL BELVA-GENEL PROBLEM
Umumül Belva ve Bediüzzaman’ın buna getirdiği çözümler.
Umûmü’l-Belvâ ve Anlamı
Umûmü’l-Belvâ, İslam hukukunda, toplumda yaygın olarak karşılaşılan ve kaçınılması zor olan bir durum ya da uygulamayı ifade eder. Fıkıh terimi olarak, bu durum, insanların çoğunun karşılaşmak zorunda kaldığı veya uygulamak zorunda olduğu fiillerde kolaylaştırıcı hükümler getirilmesini gerektirir. Şer’î hükümlerde, “zorlukların kolaylaştırılması” ve “güçlüklerin kaldırılması” prensibi doğrultusunda bu tür durumlar değerlendirilir.
Umûmü’l-Belvâ’nın Fıkıhtaki Rolü
Kolaylaştırma İlkesi (Tevessür): İslam hukukunda, “Dinde zorluk yoktur” (Bakara, 2/185) ve “Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez” (Bakara, 2/286) ayetleri, bu tür durumlar için rehber kabul edilir.
Örneğin, bir işin yapılması zorunlu hale geldiğinde ve bu durumdan kaçınmak imkânsızsa, şer’î hükümler kolaylaştırılabilir.
Örnek: Suların kirlendiği bir toplumda, temiz su bulunmadığında kirli suyla abdest alınmasına ruhsat verilmesi.
Umûmü’l-Belvâ Örnekleri:
Kadınların zorunlu durumlarda erkek doktorlara muayene olması.
Gıda sektöründe yaygın kullanılan bazı katkı maddelerinin şüpheli kaynaklardan gelmesi.
Ticari işlemlerde faiz gibi unsurların yaygınlaşması ve bunlardan kaçınmanın çok zor hale gelmesi.
Bediüzzaman Said Nursî ve Umûmü’l-Belvâ
Bediüzzaman Said Nursî, yaşadığı dönemin sosyal, siyasi ve ekonomik koşullarında Müslümanların karşılaştığı zorluklara, özellikle de umûmü’l-belvâ kapsamına giren meselelere çözümler üretmiştir. Onun getirdiği yaklaşımlar, İslam’ın temel ilkelerinden ödün vermeden, kolaylaştırma prensibini esas alır.
Bediüzzaman’ın Çözümleri
1. Zaruret ve Kolaylık Prensibi:
Bediüzzaman, umûmü’l-belvâ durumlarının zaruret ve kolaylık prensibi ile çözülmesi gerektiğini savunmuştur. Zaruret halinde haramların sınırlandırılmış ölçüde mübah olabileceğini ifade eder.
Örnek: Modern ekonomik sistemlerin faizli yapısı içinde, faizden tamamen kaçınmanın zor olduğu durumlarda, temel ihtiyaçları karşılamak için sınırlı bir ölçüde ruhsat verilebilir.
2. Niyet ve İhlasın Önemi:
Bediüzzaman, bir Müslümanın umûmü’l-belvâ durumlarında niyetine odaklanması gerektiğini vurgular. Eğer kişi, içinde bulunduğu zorluğu aşmak için elinden geleni yapıyor ve niyetini Allah rızasına yöneltiyorsa, bu gibi durumlarda bir çıkış yolu bulabilir.
Örnek: Zorunlu olarak şüpheli bir malı tüketmek durumunda kalan bir kişi, bunu bir alışkanlık haline getirmemek ve bu durumdan çıkış yolları aramak niyetinde olmalıdır.
3. Çağdaş Problemlere Dair Esnek Yorumlar:
Bediüzzaman, modern dönemin sorunlarının klasik fıkıh metotlarıyla çözümünün zor olduğunu ifade etmiş ve zamanın ihtiyaçlarına uygun içtihatların yapılması gerektiğini savunmuştur.
Örnek: Günümüzdeki ticaret, ekonomi ve sağlıkla ilgili karmaşık sorunlar için, yeni çözümler üretmek gerektiğini belirtmiştir.
4. Hikmetli Yaklaşım:
Bediüzzaman, “mecelle kaideleri” gibi İslam hukukunun genel prensiplerinden faydalanarak, umûmü’l-belvâ durumlarında hikmetli bir yol izlenmesini önerir. Özellikle “Zarar kadim olmaz” (yaygın bir zarara dayalı hüküm sabit kalmaz) gibi kaidelerle kolaylaştırıcı çözümler sunar.
Bediüzzaman’ın Yaklaşımlarına Örnekler
Faiz Meselesi:
Faizin kaçınılmaz hale geldiği ekonomik sistemlerde, alternatif çözümler bulununcaya kadar yalnızca zaruri ihtiyaçlar için faizle işlem yapılabileceğini belirtmiştir. Ancak bunun alışkanlık haline getirilmemesi gerektiğini vurgular.
Modern Eğitim ve Zorunlu Durumlar:
Seküler eğitim sistemlerinde dinî eğitimin kısıtlandığı durumlarda, temel bilgilerin bireysel çabalarla kazanılmasını önerir ve bunu bir zorunluluk olarak görür. Bu bağlamda, iman hakikatlerinin eğitim yoluyla yayılması gerektiğini savunmuştur.
Kıyafet ve Sosyal Hayat:
Modern kıyafetlerin yaygınlaşmasıyla, İslamî ölçülere uygun giyinmenin zorlaştığı durumlarda, tesettüre uygun kıyafetlerin tercih edilmesini teşvik etmiştir. Ancak tamamen İslam’a aykırı bir kıyafet tercih edilmemesi gerektiğini hatırlatır.
Sonuç
Bediüzzaman Said Nursî, umûmü’l-belvâ durumlarında Müslümanların temel ilkelerden sapmadan, niyetlerini doğru tutarak ve hikmetli yaklaşımlarla çözümler aramasını önermiştir. Onun öğretileri, İslam’ın kolaylaştırıcı yönünü modern çağın problemleriyle birleştiren önemli bir rehber niteliğindedir. Umûmü’l-belvâ, birey ve toplum düzeyinde dikkatle ele alınması gereken bir durumdur ve Bediüzzaman, bu konudaki yorumlarıyla Müslümanlara pratik ve uygulanabilir çözümler sunmuştur.
***********
(Dişlerin kaplanması hakkındaki suale cevaptır)
1932 tarihli sualinize şimdilik etrafıyla cevap veremiyorum. Fakat bu meseleyle münasebettar bir-iki mesele-i şeriatı icmalen yazıyorum. Şöyle ki:
Abdest vaktinde ağzı yıkamak farz değil, sünnettir. Fakat gusül hengâmında ağzını yıkamak farzdır. Az birşey de yıkanmadık kalsa olmaz, zarardır. Onun için dişleri kaplama lehinde ulemâlar fetva vermeye cesaret edemiyorlar.
İmam-ı Âzam ile İmam-ı Muhammed (radıyallahü anhümâ) gümüş ve altından dişlerin yapılmasına fetvaları, sabit kaplama hakkında olmamak gerektir. Halbuki bu diş meselesi umûmü’l-belvâ suretinde o derece intişarı var ki, ref’i kabil değil. Ümmeti bu belvâ-yı azîmeden kurtarmak çaresini düşündüm; birden kalbime bu nokta geldi. Haddim ve hakkım değil ki, ehl-i içtihadın vazifesine karışayım. Fakat bu umûmü’l-belvâ zaruretine karşı, fetvalara taraftar olmadığım halde diyorum ki:
Eğer mütedeyyin bir hekîm-i hâzıkın gösterdiği ihtiyaca binaen kaplama sureti olsa, altındaki diş ağzın zahirîsinden çıkar, bâtın hükmüne geçer. Gusülde yıkanmaması, guslü iptal etmez. Çünkü üstündeki kaplama yıkanıyor, onun yerine geçiyor. Evet, cerihaların üstündeki sargıların zarar için kaldırılmadığından ceriha yerine yıkanması, şer’an o yaranın gasli yerine geçtiği gibi, böyle ihtiyaca binaen sabit kaplamanın yıkanması dahi dişin yıkanması yerine geçer, guslü iptal etmez.
وَالْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِ 1
Madem ihtiyaca binaen bu ruhsat oluyor. Elbette yalnız süs için, ihtiyaçsız dişleri kaplamak veya doldurmak bu ruhsattan istifade edemez. Çünkü, hattâ zaruret derecesine geldikten sonra, böyle umûmü’l-belvâda, eğer bilerek, su-i ihtiyarıyla olsa, o zaruret ibâhaya sebebiyet vermez. Eğer bilmeyerek olmuşsa, zaruret için elbette cevaz var. Said Nursî.[2]
[1] https://www.youtube.com/watch?v=daiBBZA_VIc
[2] https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/barla-lahikasi/221/221