GELİŞİME AÇILAN KAPI

GELİŞİME AÇILAN KAPI[1]

 

Latifelerin Önemi ve İşlevi

Latifeler, insanın manevi yapısını oluşturan ince, hassas ve derin hislerdir. Bunlar, insanın Allah ile olan bağlantısını sağlayan ve yaratılış gayesini gerçekleştirmesinde kritik rol oynayan unsurlardır. Risale-i Nur’da, latifeler insanın iç dünyasının temel taşları olarak tanımlanır ve her biri Allah’ın bir isminin veya sıfatının tecellisine hizmet eder.

Latifelerin önemi, insanın manevi gelişiminde ve Allah’a yakınlaşmasında ortaya çıkar. Eğer latifeler doğru bir şekilde yönlendirilir ve kullanılırsa, insan yüce bir manevi mertebeye ulaşabilir; aksi takdirde bu latifeler körelir ve insanın dünya ve ahiret hayatını olumsuz etkiler.

Kalp, Ruh ve Akıl: İnsan İç Dünyasının Merkezleri

Risale-i Nur’a göre insanın manevi yapısı, başlıca şu latifelerden oluşur:

1. Kalp:

Kalp, insanın manevi merkezidir ve iman, sevgi, şefkat gibi duyguların kaynağıdır.

Bediüzzaman, kalbi “insanın mana-yı harfiyle Allah’a bakan yüzü” olarak tanımlar.

Kalbin doğru kullanımı, Allah’a olan iman ve sevgiyle mümkündür.

Kalp, Allah’ın rızasını kazanmak ve yaratılış gayesine ulaşmak için temel bir rol oynar.

2. Ruh:

Ruh, insanın varlık ve kimliğinin özüdür. Ölümden sonra da varlığını sürdüren bir cevherdir.

Ruh, insanı Allah’a bağlayan ve ebedi hayatını kazandıran en önemli latifedir.

Risale-i Nur’da ruhun, insanın hem Allah’ın isimlerini tanımasında hem de O’na ibadet etmesinde rehber olduğu vurgulanır.

3. Akıl:

Akıl, insanın düşünme, anlamlandırma ve hakikati idrak etme yeteneğidir.

Risale-i Nur’da akıl, kâinattaki İlahi işaretleri okuyarak Allah’ın varlığını ve birliğini anlamada temel bir araçtır.

Ancak akıl, tek başına hakikati tam anlamıyla kavrayamaz; kalp ve ruhla dengeli bir şekilde çalışmalıdır.

İman ve Marifetullah’ta Latifelerin Rolü

Latifeler, insanın Allah’ı tanıma (marifetullah), sevme (muhabbetullah) ve O’na ibadet etme (ubudiyet) yolunda rehberlik eden manevi araçlardır.

1. İman ve Latifeler

İman, latifelerin temel gıdasıdır. İman olmadan latifeler körelir ve işlevlerini yerine getiremez.

Kalp, ruh ve akıl, iman ile olgunlaşır ve insanın hakikati anlamasına yardımcı olur.

İman, latifelerin Allah’a yönelmesini sağlar ve insanın yaratılış gayesine uygun bir şekilde hareket etmesine vesile olur.

2. Marifetullah ve Latifeler

Latifeler, insanın Allah’ın isim ve sıfatlarını tanımasında aktif bir rol oynar.

Kalp: Allah’a sevgi ve teslimiyetle yönelir.

Ruh: Allah’ın ebedi sıfatlarını idrak eder ve O’na bağlanır.

Akıl: Allah’ın kâinattaki tecellilerini düşünür ve İlahi hikmeti kavrar.

3. Latifelerin Gelişimi

Latifelerin inkişaf etmesi (gelişmesi), manevi çaba ve tefekkürle mümkündür:

İbadet ve Dua: Latifeleri arındırır ve Allah’a yönelmesini sağlar.

Tefekkür: Kâinattaki İlahi işaretleri okumak, insanın akıl ve kalp latifelerini geliştirir.

Zikir ve Tesbih: Kalbi nurlandırır, ruhu yüceltir ve insanın Allah’a olan yakınlığını artırır.

Sonuç

Risale-i Nur’da, kalp, ruh ve akıl gibi latifeler insanın manevi yapısının temel taşları olarak tanımlanır. Bu latifeler, Allah’a iman ve marifetullah yolunda birer rehberdir. Kalp Allah’a sevgiyle yönelir, ruh O’nunla bağ kurar, akıl ise İlahi hikmeti idrak eder.

Latifeler, insanın Allah’a olan yakınlığını artıran, yaratılış gayesini gerçekleştirmesini sağlayan en önemli araçlardır. Ancak bu latifelerin gelişimi, iman, ibadet ve tefekkürle mümkündür. Latifeler doğru bir şekilde kullanıldığında insanı yüce bir manevi mertebeye ulaştırır, aksi takdirde gaflet ve günahlar onları köreltir. Bu yüzden insan, latifelerini sürekli beslemeli ve Allah’a yönlendirmelidir.

**************  

Kabiliyet: Gelişime Açılan Kapı

Kabiliyet, insanın yaratılışında bulunan potansiyel yeteneklerin açığa çıkmış, faal hale gelmiş şeklidir. Risale-i Nur’da kabiliyetler, Allah’ın insana verdiği büyük bir emanet olarak görülür ve insanın bu kabiliyetleri geliştirerek yaratılış gayesine uygun bir şekilde kullanması gerektiği vurgulanır.

Bediüzzaman Said Nursî, insanın yaratılışında yerleştirilen istidatların (potansiyellerin), ancak çaba ve irade ile kabiliyete dönüşeceğini ifade eder. Kabiliyetler, insana verilen birer imkân olmakla beraber, aynı zamanda sorumluluk yükleyen özelliklerdir.

Kabiliyetlerin Gelişimi

Çaba ve Gayret: İnsan, yaratılışındaki potansiyeli açığa çıkarmak için çalışmalı, gayret göstermelidir. Kabiliyetlerin gelişimi hem bireysel irade hem de çevresel faktörlere bağlıdır.

Manevi Eğitim: Kabiliyetler, ibadet, zikir ve tefekkürle olgunlaşır. Manevi eğitim, insanın Allah’a olan yakınlığını artırırken kabiliyetlerini doğru bir şekilde yönlendirmesini sağlar.

Zararlı Unsurların Uzaklaştırılması: Gaflet, tembellik ve kötü alışkanlıklar kabiliyetlerin körelmesine neden olur. Bediüzzaman’a göre, insan bu zararlı etkilerden uzak durarak kabiliyetlerini olgunlaştırabilir.

İlahi Kudret ve İnsan Potansiyeli Arasındaki İlişki

Risale-i Nur’da insanın kabiliyetleri, İlahi Kudret’in bir yansıması olarak değerlendirilir. İnsan, sahip olduğu potansiyellerle Allah’ın isim ve sıfatlarına bir ayna olur.

İnsan ve İlahi Kudret Arasındaki Bağ

1. Kabiliyetler ve Allah’ın İsimleri:
Her kabiliyet, Allah’ın bir isminin tecellisidir.

İlim öğrenme kabiliyeti: Alîm (her şeyi bilen) ismine.

Sanat yapma kabiliyeti: Musavvir (şekil veren) ismine.

Şefkat ve merhamet duygusu: Rahman ve Rahîm isimlerine işaret eder.

2. Allah’ın Lütfu:
İnsan kabiliyetlerini tamamen kendi çabasıyla değil, İlahi bir lütuf olarak kazanır. Bediüzzaman, insanın hiçbir şeyde tam anlamıyla müstakil olmadığını ve her başarının arkasında Allah’ın yardımı olduğunu belirtir.

  1. İnsanın Sorumluluğu:
    İnsanın kabiliyetleri İlahi bir emanet olarak verilmiştir. Bu emaneti doğru kullanmak ve İlahi Kudret’i tanımak, insanın yaratılış gayesidir.

    Kabiliyetlerin Farklılaşması ve İlahi Adalet

    İnsanlar, doğuştan farklı istidat ve kabiliyetlere sahiptir. Bediüzzaman, bu farklılaşmayı İlahi bir hikmetin sonucu olarak değerlendirir. Kabiliyetlerdeki farklılık, insanların dünyadaki görevlerini yerine getirebilmesi ve toplumsal bir denge kurulması için gereklidir.

    Kabiliyetlerdeki Farklılık

    1. Doğal Farklılık:
    İnsanlar fiziksel, zihinsel ve manevi açıdan farklı kabiliyetlerle yaratılmıştır. Bu farklılık, kâinatta var olan çeşitliliğin bir yansımasıdır.

    2. Toplumsal Denge:
    Kabiliyetlerdeki farklılık, toplumun işleyişine hizmet eder. Her bireyin farklı bir görevi üstlenmesi, toplumsal dayanışma ve adaletin sağlanmasında önemli bir unsurdur.

    3. İlahi Hikmet:
    Bediüzzaman, farklılıkların İlahi adaletin ve hikmetin bir gereği olduğunu ifade eder. İnsanlara farklı kabiliyetler verilmesi, herkesin eşit sorumluluk taşımadığı bir imtihan düzenini sağlar.

    İlahi Adalet ve İmtihan

    1. Adaletin Mahiyeti:
    İlahi adalet, insanlara kabiliyetlerine ve sorumluluklarına göre muamele edilmesini sağlar. İnsanlar eşit kabiliyetlere sahip olmasa da herkes kendi kapasitesine göre değerlendirilecektir.

  2. İmtihan Düzeni:
    İstidat ve kabiliyetler, insanın dünyada imtihan edilmesinin bir parçasıdır. İnsan, kabiliyetlerini doğru bir şekilde kullanarak ahiret saadetini kazanabilir.

    3. Nimet ve Sorumluluk:
    Kabiliyetler, birer İlahi nimet olduğu gibi aynı zamanda bir sorumluluktur. Bu nimetlerin kötüye kullanılması, insanın yaratılış gayesinden uzaklaşmasına yol açar.

    Sonuç

    Kabiliyet, insanın yaratılışındaki potansiyelin açığa çıkışıdır ve bu, İlahi Kudret’in bir yansımasıdır. Risale-i Nur, insanın kabiliyetlerini İlahi hikmete uygun bir şekilde geliştirmesi gerektiğini vurgular. Kabiliyetlerdeki farklılıklar hem toplumsal dengeyi hem de İlahi adaleti sağlar.

    İnsan, kendisine verilen bu potansiyel ve kabiliyetleri doğru bir şekilde kullanarak Allah’ın rızasını kazanabilir. Ancak gaflet ve nefsin etkisiyle bu kabiliyetlerin yanlış kullanılması, insanı hüsrana götürebilir. Bu nedenle, kabiliyetlerin İlahi bir emanet olduğu unutulmamalı ve bu emanetin gereği yerine getirilmelidir.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=F9s10R99o4E

Loading

No ResponsesAralık 18th, 2024