ZULMİLE ABAD OLANIN AHİRİ BERBAT OLUR.

ZULMİLE ABAD OLANIN AHİRİ BERBAT OLUR.[1]

 

Zulüm ve Adalet: İslami Perspektiften Bir İbret Yazısı.


İslam dini, adaletin ve hakkaniyetin her alanda gözetilmesini emreder. Zulüm ise, İslam’ın en büyük yasaklarından biridir. Kur’an-ı Kerim’de Allah, adaleti emreder ve zulmü asla sevmediğini defalarca vurgular:

> “Allah, adaleti, ihsanı ve akrabaya yardım etmeyi emreder; çirkin işleri, fenalığı ve azgınlığı yasaklar.” (Nahl Suresi, 90)

Zulüm; bir kimsenin hakkını gasbetmek, insanlara haksızlık yapmak ya da adaleti göz ardı ederek Allah’ın emir ve yasaklarını çiğnemek olarak tanımlanabilir. Zulüm sadece bir insana değil, aynı zamanda topluma, hayvanlara, hatta çevreye karşı da yapılabilir. Ancak zulmün en büyük türü, insanın Rabbine karşı işlediği isyan ve şirk olarak tanımlanır:

> “Şirk, elbette büyük bir zulümdür.” (Lokman Suresi, 13)

Zalimler, dünyada kendilerini güçlü, dokunulmaz ve üstün görebilirler. Ancak İslam’a göre zulüm, ne kadar güçlü bir sistem ya da birey tarafından yapılırsa yapılsın, geçici bir hevestir. Allah, zulmedenlerin cezasını mutlaka verecektir:

> “Zulmedenlere meyletmeyin, yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur; sonra yardım göremezsiniz.” (Hud Suresi, 113)

Zulmün Sonuçları

Zulüm, hem bireysel hem de toplumsal boyutta yıkıcı sonuçlar doğurur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), zulmün ahiretteki cezasının yanı sıra, dünyadaki etkilerini de şöyle ifade etmiştir:

> “Zulüm kıyamet gününde karanlıklar olacaktır.” (Buhari, Mezalim, 8)

Tarih boyunca nice zalim hükümdarlar ve toplumlar, yaptıkları zulümler sebebiyle helak olmuşlardır. Firavun’un, Nemrud’un ve Ad kavminin akıbeti, zulmün karşılığını açıkça ortaya koyar.

Adalet ve Merhamet Yolunda Olmak

Müslüman bir bireyin, hayatının her alanında adaleti ilke edinmesi gerekir. Zulme karşı susmak dahi bir tür ortaklık olarak değerlendirilir. Haksızlığa uğrayanlara destek olmak, İslam’ın temel insani ve ahlaki değerlerindendir. Allah, kendisine dua eden mazlumların duasını asla geri çevirmez:

> “Mazlumun duasından sakının; çünkü onun duasıyla Allah arasında bir perde yoktur.” (Tirmizi, Dua, 9)

Sonuç olarak, Müslüman bir birey için zulümden sakınmak ve adaleti tesis etmek, imanının gereğidir. Her birimiz, hem bireysel hem de toplumsal olarak, zulmü ortadan kaldırmak ve mazlumlara destek olmak için gayret etmeliyiz. Allah, adaletle hükmedenleri ve zulme karşı direnenleri sever:

> “Allah, adaletle hükmedenleri sever.” (Maide Suresi, 42)

Unutmayalım ki zulümle abad olunmaz ve her zalimin bir hesabı mutlaka vardır. Rabbimiz, bizleri zulümden uzak, adaletli birer kul eylesin.

********* 

Zulmile abad olanın ahiri berbat olur. Sözünü tarihi örnekleriyle anlatır mısın?


“Zulmile abad olanın ahiri berbat olur” sözü, tarih boyunca pek çok örnekle doğrulanmış bir gerçektir. Zulümle güç kazanan ya da devletini yöneten kişilerin ve rejimlerin sonu genellikle acı ve yıkımla sonuçlanmıştır. İşte bu söze uygun birkaç tarihi örnek:

1. Nemrut (Babil Kralı)

Nemrut, büyük bir güç ve otorite sahibi olmasına rağmen, zalimliğiyle bilinir. İbrahim Peygamber’e karşı çıkmış ve halkına zulmetmiştir. Ancak gücüne olan aşırı güveni ve zulmü sonucunda bir sivrisinek tarafından öldürüldüğü rivayet edilir. Bu olay, zalimlerin en küçük şey karşısında bile düşebileceğini gösterir.

2. Firavun ve Musa Peygamber

Mısır’ın zalim firavunlarından biri, Musa Peygamber’e ve İsrailoğulları’na büyük eziyetler yapmıştır. Onların köleleştirilmesi, işkence edilmesi gibi zulümlerle tarihe geçmiştir. Ancak Firavun’un sonu, Kızıldeniz’de ordusuyla birlikte boğularak geldi. Gücünü zulümle pekiştiren Firavun, bu gücün onu kurtaramayacağını anlamıştır.

3. Moğol İmparatorluğu (Cengiz Han ve Torunları)

Cengiz Han ve Moğol orduları, Asya ve Avrupa’da geniş çaplı katliamlar ve yıkımlar yapmıştır. Moğolların fetihleri sırasında milyonlarca insan öldürülmüş, şehirler yerle bir edilmiştir. Ancak bu büyük imparatorluk, kısa sürede zayıflayarak kendi içinde çökmüş ve bölünmüştür. Bu da zulümle kurulan düzenin kalıcı olmadığını göstermektedir.

4. Emevîler ve Kerbela Olayı

Emevî yönetimi sırasında, özellikle Kerbela Olayı’nda İmam Hüseyin ve yanındakilere yapılan zulüm, Emevîler için dönüm noktası olmuştur. Bu olay, halkın tepkisini çekmiş ve Emevîlerin otoritesini sarsmıştır. Sonunda Emevîler, Abbâsîler tarafından yıkılmıştır.

5. Fransız Devrimi ve Kraliyet Ailesi

Fransa’da monarşi döneminde halk, ağır vergiler ve adaletsiz yönetim altında ezilmiştir. Kral XVI. Louis ve Kraliçe Marie Antoinette, halkın isteklerine kayıtsız kalmış, zulme varan baskılar uygulamışlardır. Bunun sonucu olarak Fransız Devrimi patlak vermiş ve monarşi sona ermiştir. Kral ve Kraliçe, zulme dayalı yönetimlerinin bedelini canlarıyla ödemiştir.

6. Hitler ve Nazi Almanyası

Adolf Hitler, II. Dünya Savaşı sırasında milyonlarca insanın ölümüne sebep olan bir rejim kurmuş ve Yahudilere, Romanlara, engellilere ve daha birçok gruba karşı soykırım uygulamıştır. Ancak Nazi rejimi, savaşın sonunda tamamen yıkılmış, Hitler intihar etmiş ve Almanya büyük bir yenilgiyle yüzleşmiştir. Bu, zulümle büyüyen gücün nasıl yıkıma uğradığının en modern örneklerinden biridir.

Sonuç:

Tarih bize şunu öğretir: Zulümle elde edilen güç ve refah geçicidir. Bu tür yönetimler veya kişiler, zulümle kurdukları düzenin altında ezilir ve acı bir sonla karşılaşır. Bu nedenle, adalet, merhamet ve hakkaniyet, bireylerin ve toplumların uzun vadede ayakta kalmasını sağlayan temel ilkelerdir.

@@@@@@@@

Ortadoğu’da zulmeden Zalim yöneticilerin sonu.

Ortadoğu’da istediklerini başa getirenler, menfaatleri bitince tekrar yenilerini getirmek icin onları oda hazin bir şekilde götürdüler.

Ortadoğu, tarih boyunca zalim yöneticilerin halklarına uyguladığı zulümle anılan bir coğrafya olmuştur. Bu yöneticilerin sonu genellikle hüsranla bitmiş, zulümlerinin bedelini ya kendi hayatlarıyla ya da ailelerinin, rejimlerinin ve ülkelerinin çöküşüyle ödemişlerdir. İşte Ortadoğu’dan bu duruma dair önemli örnekler:

1. Saddam Hüseyin (Irak)

Saddam Hüseyin, Irak’ı 1979’dan 2003’e kadar otoriter bir şekilde yönetti. Kimyasal silah kullanımı, Halepçe Katliamı (1988) ve Şii, Kürt gibi azınlıklara yapılan zulümlerle tarihe geçti. Saddam’ın 2003’teki ABD işgali sonrası yakalanıp idam edilmesi, onun zulümle kurduğu düzenin nasıl son bulduğunu gösterir. Rejiminin çöküşü, Irak’ta iç savaşı ve istikrarsızlığı da beraberinde getirdi.

2. Muammer Kaddafi (Libya)

Kaddafi, 42 yıl boyunca Libya’yı demir bir yumrukla yönetti. Muhalefeti acımasızca bastırdı, halkın kaynaklarını kendi iktidarı için kullandı ve büyük bir zulüm sistemi kurdu. Ancak 2011’deki Arap Baharı sırasında halk ayaklanmasıyla devrildi. Kaçmaya çalışırken linç edilerek öldürülmesi, zulmünün bedelini ödediğini gösteren trajik bir sondu.

3. Hafız Esad ve Beşar Esad (Suriye)

Hafız Esad, Suriye’yi 30 yıl boyunca otoriter bir şekilde yönetti ve özellikle 1982’deki Hama Katliamı sırasında binlerce insanın ölümüne sebep oldu. Yerine geçen oğlu Beşar Esad da babasının politikalarını sürdürdü ve 2011’de başlayan Suriye İç Savaşı’nda milyonlarca insanın yerinden edilmesine ve yüz binlerce kişinin ölümüne neden oldu. Beşar Esad, halen iktidarda olsa da ülke büyük ölçüde parçalanmış ve yıkılmış durumda.

4. Zeynel Abidin Bin Ali (Tunus)

Bin Ali, Tunus’u 1987’den 2011’e kadar baskıcı bir rejimle yönetti. Ekonomik eşitsizlikler ve yolsuzluk halk arasında büyük öfke birikmesine neden oldu. 2011’de Arap Baharı ayaklanmaları sırasında ülkesini terk etmek zorunda kaldı ve sürgünde hayatını kaybetti. Onun devrilişi, Ortadoğu’daki diğer diktatörlerin sonunu hazırlayan olaylardan biri oldu.

5. Hüsnü Mübarek (Mısır)

Mısır’ın eski lideri Hüsnü Mübarek, 30 yıl boyunca otoriter bir şekilde ülkeyi yönetti. Mübarek rejimi sırasında halk ekonomik zorluklar, yolsuzluk ve baskılarla karşılaştı. 2011’deki Arap Baharı sırasında halk ayaklanmasıyla iktidardan düşürüldü ve yargılandı. Mübarek’in devrilişi, baskıcı rejimlerin ne kadar kırılgan olduğunu ortaya koydu.

6. Şah Muhammed Rıza Pehlevi (İran)

İran Şahı, 1941’den 1979’a kadar ülkeyi yönetirken baskıcı bir rejim uyguladı. SAVAK adlı istihbarat teşkilatıyla muhalefeti ezdi ve Batı yanlısı politikalarla halkın tepkisini çekti. 1979’da İslam Devrimi ile devrildi ve sürgüne gitmek zorunda kaldı. Şah’ın rejimi, halkına uyguladığı zulmün karşılığını kayıpla ödedi.

Sonuç

Ortadoğu tarihindeki bu örnekler, zulümle güç elde eden liderlerin kalıcı olmadığını ve halkın öfkesinin er ya da geç sonuç vereceğini göstermektedir. Zalim yöneticiler, halklarının refahını hiçe sayarak otoritelerini sürdürmeye çalışmış ancak genellikle trajik bir sonla karşılaşmışlardır. Adalet ve hakkaniyet olmadan sürdürülen bir yönetim, eninde sonunda yıkılmaya mahkûmdur.

@@@@@@@

Ortadoğu’da Şii yayılmacılığı ve sunnilere yapılan zulumler ve soykırımlar. Kullanılan kimyasal silahlar.
Ortadoğu’da Şii-Sünni gerilimi, tarihsel, dini ve siyasi kökenleri olan karmaşık bir çatışmadır. Özellikle İran’ın Şii yayılmacılığı ve bunun sonucunda bölgedeki Sünni topluluklara yapılan zulümler, büyük insani trajedilere neden olmuştur. Bu süreçte kimyasal silahların kullanımı, mezhep çatışmalarının boyutunu daha da vahim hale getirmiştir. İşte bu konuyla ilgili bazı örnekler ve açıklamalar:

1. İran’ın Şii Yayılmacılığı

İran, 1979’daki İslam Devrimi’nden bu yana, Şii mezhebine dayalı bir ideolojik dış politika izlemektedir. Devrimden sonra İran, “Şii Hilali” stratejisi kapsamında Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen gibi ülkelerde nüfuzunu artırmaya çalışmıştır. Bu strateji, özellikle Sünni nüfusun yoğun olduğu bölgelerde mezhepsel çatışmalara ve Sünnilere karşı şiddete yol açmıştır.

İran Destekli Şii Milisler:

Haşdi Şabi (Irak): İran’ın desteklediği bu Şii milis grubu, DEAŞ’a karşı mücadele adı altında birçok Sünni köy ve şehri hedef almış, katliamlar yapmıştır. Tikrit, Felluce ve Musul gibi şehirlerde sivillere yönelik şiddet olayları belgelenmiştir.

Hizbullah (Lübnan ve Suriye): Hizbullah, Suriye İç Savaşı’nda Beşar Esad rejimiyle iş birliği yaparak Sünni muhaliflere karşı katliamlar gerçekleştirmiştir. Bu süreçte birçok Sünni yerleşim yerinin harap edildiği rapor edilmiştir.

2. Suriye İç Savaşı ve Kimyasal Silah Kullanımı

Suriye, İran’ın Şii yayılmacılığının en önemli merkezlerinden biri olmuştur. Beşar Esad rejimi (Alevi bir lider olarak Şii eksenli yönetim), İran ve Hizbullah’ın desteğiyle, 2011’den itibaren Sünni muhalefeti bastırmak için şiddetli yöntemler kullanmıştır.

Kimyasal Silah Saldırıları:

Guta Katliamı (2013): Şam’ın Guta bölgesinde Esad rejimi tarafından yapılan sarin gazı saldırısında yüzlerce sivil hayatını kaybetmiştir. Saldırının çoğunlukla Sünni nüfusa karşı yapıldığı bilinmektedir.

Han Şeyhun (2017): İdlib’de gerçekleştirilen başka bir sarin gazı saldırısı, Sünni sivilleri hedef almıştır. Çoğu çocuk ve kadın olmak üzere yüzlerce kişi yaşamını yitirmiştir.

Kimyasal silah kullanımı, rejimin İran ve Rusya tarafından sağlanan siyasi ve askeri desteğiyle mümkün olmuştur.

3. Yemen ve Husi Hareketi

Yemen’deki Husi isyanı, İran’ın Şii yayılmacılığı kapsamında önemli bir örnektir. Şii Husiler, İran’ın desteğiyle 2014 yılında Yemen’in başkenti Sana’yı ele geçirmiş ve Sünni nüfusa yönelik ciddi insan hakları ihlalleri gerçekleştirmiştir.

Sünnilere Yönelik Zulüm:

Husilerin kontrolündeki bölgelerde Sünni camilerinin kapatılması, imamların öldürülmesi ve Sünni halka yönelik baskılar sıkça rapor edilmiştir.

İran tarafından sağlanan balistik füzeler ve insansız hava araçları, Husilerin Sünni yerleşim bölgelerini hedef almasını sağlamıştır.

4. Irak’ta Sünni Zulmü

Saddam Hüseyin’in 2003’te devrilmesinin ardından İran destekli Şii gruplar Irak siyasetinde ve ordusunda etkili hale gelmiştir. Bu dönemde Sünni nüfusa yönelik ciddi insan hakları ihlalleri yaşanmıştır.

Sünnilere Karşı Şiddet:

Bağdat ve çevresindeki Sünni mahallelerde zorla göç ettirme ve katliamlar.

Tikrit ve Diyala bölgelerinde Sünni köylerinin yakılıp yıkılması.

Mezhep temelli tutuklamalar ve işkenceler.

5. Mezhep Temelli Soykırım Tehlikesi

Birleşmiş Milletler ve insan hakları örgütleri, özellikle Suriye ve Irak’taki mezhepsel çatışmaların soykırıma dönüşme riski taşıdığını belirtmiştir. Şii milislerin ve rejimlerin uyguladığı sistematik şiddet, Sünni toplulukların demografik yapısını değiştirme amacı taşıyor gibi görünmektedir.

Sonuç

Ortadoğu’da Şii yayılmacılığı ve Sünnilere yönelik zulümler, bölgedeki mezhepsel ayrışmayı daha da derinleştirmiştir. İran’ın Şii milisleri desteklemesi, Suriye ve Yemen gibi ülkelerde sivillere yönelik katliamların artmasına neden olmuştur. Kimyasal silah kullanımı gibi uluslararası normları çiğneyen eylemler, çatışmaların vahşetini gözler önüne sermektedir. Bu tür olayların önüne geçilmesi için uluslararası toplumun daha kararlı adımlar atması gerekmektedir. Ancak, mezhep eksenli politikalardan vazgeçilmediği sürece Ortadoğu’da barışın sağlanması zor görünmektedir.

*********   

Firavun ve Nemrut ne gibi zulümlerde bulunmuştur?


Firavun ve Nemrut, tarih boyunca zalimlikleriyle bilinen iki önemli figürdür. Her ikisi de gücün, kibirin ve adaletsizliğin sembolü olarak anılır. Zulümleri hem kutsal metinlerde hem de tarihi anlatılarda geniş yer bulmuştur. İşte Firavun ve Nemrut’un yaptıkları zulümler:

1. Firavun’un Zulümleri

Firavun, özellikle Hz. Musa döneminde Mısır’ın mutlak hükümdarı olarak zalim bir yönetici olarak tanıtılır. Kutsal kitaplara göre, halkına ve özellikle İsrailoğulları’na uyguladığı baskılarla bilinir.

Zulümleri:

Köleleştirme: İsrailoğulları’nı köleleştirmiş ve onları zorla inşaatlarda, özellikle piramitlerin yapımında çalıştırmıştır. Bu süreçte ağır şartlar altında birçok insan hayatını kaybetmiştir.

Erkek Çocukların Katli: Firavun, İsrailoğulları’nın nüfusunun artmasını ve gücünü tehdit etmesini engellemek için yeni doğan erkek çocukları öldürtmüştür. Bu katliam, tarihin en zalim uygulamalarından biri olarak anılır.

Hz. Musa’ya Karşı Çıkma: Hz. Musa’nın tebliğ ettiği ilahi mesajı reddetmiş, Allah’a karşı kibirlenmiş ve kendini “ilah” ilan etmiştir. Onun bu tavrı halk üzerinde büyük bir baskı oluşturmuştur.

Kızıldeniz’de Helak Oluş: İsrailoğulları’nın Mısır’dan çıkışını engellemeye çalışmış, ordusuyla birlikte Kızıldeniz’de boğularak helak olmuştur. Bu, zulmünün karşılığını aldığı an olarak yorumlanır.

2. Nemrut’un Zulümleri

Nemrut, Mezopotamya bölgesinde hüküm süren Babil Kralı olarak bilinir. Kendisi de Firavun gibi tanrılaşmaya çalışan, mutlak otoriteye sahip bir liderdi. Hz. İbrahim döneminde yaşadığı ve onunla mücadele ettiği rivayet edilir.

Zulümleri:

Kendisini Tanrı İlan Etmesi: Nemrut, insanların sadece kendisine ibadet etmesini istemiştir. Allah’a inanmayı ve ibadeti yasaklamış, tek otorite olarak kendisini göstermiştir.

Hz. İbrahim’e Düşmanlık: Hz. İbrahim, Nemrut’un putperestliğine karşı Allah’ın varlığını ve birliğini tebliğ etmiştir. Bu nedenle Nemrut, Hz. İbrahim’i diri diri ateşe atmayı emretmiştir. Ancak Hz. İbrahim mucizevi bir şekilde ateşten kurtulmuştur.

Halkına Baskı ve Zulüm: Nemrut, kendisine karşı çıkan herkesi öldürtmüş ya da ağır cezalara çarptırmıştır. Halkını baskı altında tutmuş ve onları putperestliğe zorlamıştır.

Helak Oluşu: Rivayetlere göre, Nemrut bir sivrisineğin burnundan beynine girerek ölmesine neden olan bir hastalıkla helak olmuştur. Bu, onun gücünün aslında ne kadar zayıf olduğunu sembolize eder.

Benzerlikler ve Zulmün Sonuçları

Kibir ve Tanrılaşma: Hem Firavun hem de Nemrut, kendilerini ilah ilan ederek Allah’ın otoritesini reddetmişlerdir.

Adaletsizlik ve Zulüm: Her ikisi de halklarına ve özellikle peygamberlere büyük zulümler yapmışlardır.

Helak Ediliş: Firavun Kızıldeniz’de, Nemrut ise bir sivrisinekle helak olarak güçlerinin sınırını anlamışlardır. Bu, zalimlerin eninde sonunda cezalarını bulduğunu gösterir.

Sonuç

Firavun ve Nemrut’un zulümleri, tarihte gücün kötüye kullanılmasının ve adaletsizliğin ne denli yıkıcı olabileceğini gösterir. Onların hikayeleri, zalimlik yapanların sonunun er ya da geç hüsranla biteceğine dair ibret verici dersler içerir. Bu nedenle hem dini hem de ahlaki açıdan önemli bir uyarı niteliği taşırlar.

***********  

Nusayri ve Baas diktatörlüğü.


Nusayri ve Baas diktatörlüğü, özellikle Suriye üzerinden şekillenen ve Ortadoğu tarihine damga vurmuş bir yönetim tarzıdır. Suriye’deki Baas rejimi ve Nusayri topluluğunun siyasi etkisi, mezhepçi bir yapının nasıl otoriter bir yönetim modeline dönüştüğünün önemli bir örneğidir. İşte Nusayri mezhebi ve Baas diktatörlüğü arasındaki ilişki, bu yönetimin uygulamaları ve sonuçları:

Nusayri Mezhebi

Nusayrilik (Alevilik): Şii mezhebinin bir kolu olan Nusayrilik, İslam’ın mistik ve ezoterik bir yorumu olarak kabul edilir. Nusayriler, Suriye’nin sahil bölgelerinde yoğunlaşmıştır ve tarih boyunca azınlık olarak yaşamışlardır.

Dışlanma ve Ayrımcılık: Nusayriler, Osmanlı döneminde ve daha önceki Arap toplumlarında marjinalize edilmiş, sosyal ve siyasi hayattan büyük ölçüde dışlanmışlardır. Bu nedenle 20. yüzyılda fırsat bulduklarında iktidarı ele geçirme konusunda kararlı bir tavır sergilemişlerdir.

Baas Partisi ve Nusayrilerin Güç Kazanması

Baas Partisinin İdeolojisi: 1940’larda Suriye ve Irak’ta ortaya çıkan Baas ideolojisi, Arap milliyetçiliğini, sosyalizmi ve laikliği savunmuştur. Bu, mezhepsel ayrımcılık yaşamış Nusayriler için bir fırsat yarattı.

Askeri Darbeler: 1963’te Suriye’de Baas Partisi bir darbe ile iktidara geldi. Nusayriler, Baas Partisi içinde hızla etkili pozisyonlara yerleşti. 1970’te Hafız Esad’ın (bir Nusayri subay) liderlik koltuğuna oturmasıyla, Nusayriler yönetimde tam hâkimiyet sağladı.

Baas Diktatörlüğü ve Zulümleri

Baas rejimi altında Suriye, mutlak bir otoriter yönetim modeline dönüştü. Nusayri elitler, devletin kontrolünü ellerinde tutarken diğer mezhep ve gruplara yönelik baskıcı politikalar uyguladı.

1. Hafız Esad Dönemi (1971-2000)

Hama Katliamı (1982): Müslüman Kardeşler’in (Sünni çoğunluk temsilcisi bir grup) başlattığı isyanı bastırmak için Hafız Esad, Hama şehrinde ağır bir askeri operasyon başlattı. Yaklaşık 20.000 kişi öldürüldü. Bu, rejimin mezhepçi ve baskıcı yüzünü ortaya koydu.

Gizli Polis ve Baskı: Muhaberat adı verilen istihbarat teşkilatı, muhalifleri ve rejime karşı çıkanları izlemek, işkence etmek ve susturmak için kullanıldı.

2. Beşar Esad Dönemi (2000-günümüz)

Suriye İç Savaşı: 2011’de başlayan halk ayaklanmaları sırasında Esad rejimi, halkın özgürlük ve demokrasi taleplerine mezhepsel ve aşırı sert bir şekilde karşılık verdi. İran, Hizbullah ve Rusya’nın desteğiyle Sünni muhaliflere karşı acımasız bir savaş yürütüldü.

Kimyasal Silah Kullanımı: Rejim, Guta (2013), Han Şeyhun (2017) ve diğer bölgelerde kimyasal silahlar kullanarak binlerce sivili öldürdü.

Demografik Mühendislik: Sünni nüfusun yoğun olduğu bölgeler kasıtlı olarak bombalanarak ve boşaltılarak mezhepsel denge Nusayriler lehine değiştirilmeye çalışıldı.

Mezhepçilik ve Yönetim Modeli

Nusayri Oligarşisi: Nusayriler, devletin tüm kilit noktalarını kontrol altına alarak diğer mezhepleri dışlamıştır.

Sünni Azınlığa Zulüm: Suriye’deki Sünni nüfus, Baas rejimi tarafından sistematik baskılara maruz kalmıştır. Ekonomik fırsatlardan dışlanmış, dini özgürlükleri kısıtlanmış ve sık sık askeri operasyonların hedefi olmuştur.

Mezhepsel Bölünme: Rejimin politikaları, Suriye’de mezhepsel kutuplaşmayı artırmış, ülkeyi iç savaşa sürükleyen temel faktörlerden biri olmuştur.

Uluslararası Destek ve Baas Rejimi

İran’ın Desteği: Şii eksenli bir politika izleyen İran, Nusayri Esad rejimini ideolojik bir müttefik olarak görmüş ve desteklemiştir.

Rusya’nın Desteği: Esad rejimi, Rusya için Ortadoğu’daki stratejik bir müttefik olmuştur. Bu nedenle Rusya, rejimi askeri ve diplomatik olarak korumuştur.

Sonuç

Nusayri mezhebine dayalı Baas diktatörlüğü, Ortadoğu’daki mezhepsel ayrışmanın en dramatik örneklerinden biridir. Bu rejim, baskı, ayrımcılık ve katliamlarla anılırken, bölgesel ve uluslararası güçlerin de müdahil olduğu uzun süreli bir iç savaşın temel nedenlerinden biri olmuştur. Esad rejiminin otoriterliği ve mezhepçi politikaları, Suriye’nin sosyal dokusunu ciddi şekilde tahrip etmiş ve milyonlarca insanın hayatını olumsuz etkilemiştir.

@@@@@@@

Hama katliamı.

Hama Katliamı, 2 Şubat 1982 tarihinde Suriye’nin Hama şehrinde, Hafız Esad yönetimindeki Suriye rejiminin, Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) örgütünün isyanını bastırmak amacıyla düzenlediği askeri operasyon ve katliamdır. Bu olay, modern Ortadoğu tarihinin en kanlı baskılarından biri olarak kabul edilir.

Katliamın Arka Planı

1970’li yıllarda Müslüman Kardeşler, Hafız Esad yönetimine karşı ciddi bir muhalefet yürütüyordu. Sünni ağırlıklı Müslüman Kardeşler, Esad’ın Nusayri (Alevi) rejimine ve otoriter yönetimine karşı çıkıyordu. 1976 yılında Lübnan İç Savaşı’nda Esad rejiminin Hristiyan grupları desteklemesi, Müslüman Kardeşler ile rejim arasındaki gerginliği artırdı. 1980’li yıllarda ise örgüt, Suriye genelinde silahlı direniş hareketine girişti.

Olayın Gelişimi

1982 yılında Müslüman Kardeşler’in Hama’da başlattığı bir ayaklanma, Esad rejimi tarafından sert bir şekilde bastırıldı. Hafız Esad, kardeşi Rıfat Esad’ın komutasındaki birliklerle şehri kuşattı. Bu süreçte ağır silahlar, tanklar ve hava saldırıları kullanıldı.

Sonuç ve Etkiler

Katliam sırasında 10.000 ile 40.000 arasında sivilin öldüğü tahmin edilmektedir. Ancak tam sayı hala bilinmemektedir, çünkü olayla ilgili resmi bir soruşturma yapılmamıştır.

Şehir büyük ölçüde yıkılmış, binlerce kişi evsiz kalmıştır.

Hama Katliamı, Hafız Esad rejiminin otoriter yönetimini daha da güçlendirdi ve Suriyeliler arasında korku iklimi oluşturdu.

Müslüman Kardeşler örgütü büyük bir darbe aldı ve Suriye’deki etkisi uzun yıllar boyunca azaldı.

@@@@@@@

Hama katliamında ne gibi zulüm ve vahşetler yapıldı?

Hama Katliamı, 1982 yılında Hafız Esad rejimi tarafından Müslüman Kardeşler ayaklanmasını bastırmak amacıyla gerçekleştirilmiş ve birçok insan hakları ihlali ve vahşetle anılmıştır. Aşağıda, katliam sırasında yaşanan zulüm ve vahşetlerin bazı örnekleri yer almaktadır:

1. Toplu Katliam ve Sivillerin Hedef Alınması

Kuşatma ve Bombardıman: Şehir, yaklaşık üç hafta boyunca ağır silahlar, tanklar ve topçu ateşiyle yoğun bir şekilde bombalandı. Bu bombardımanda, sadece direnişçiler değil, büyük ölçüde sivil nüfus hedef alındı.

Toplu İnfazlar: Şehirde ele geçirilen binlerce erkek, kadın ve çocuk toplu infazlara uğradı. Camiler, meydanlar ve okul bahçeleri gibi alanlarda yüzlerce kişi kurşuna dizildi.

2. Kadın ve Çocuklara Yönelik Şiddet

Kadınlar ve çocuklar, sistematik şiddete ve kötü muameleye maruz kaldı.

Bazı tanıklara göre, hamile kadınlar öldürüldü ve çocuklar ailelerinin önünde infaz edildi.

3. Evlerin ve İbadethanelerin Yok Edilmesi

Hama şehrindeki binlerce ev, bombardıman ve ardından gelen yıkım ekipleri tarafından yerle bir edildi. Bu süreçte, birçok aile enkaz altında hayatını kaybetti.

Şehirdeki camiler, özellikle Müslüman Kardeşler üyelerinin toplandığı düşünülen ibadethaneler hedef alındı ve yok edildi.

4. Kimyasal ve Aşırı Güç Kullanımı

Olay sırasında bazı kaynaklar, kimyasal silahların da kullanıldığına dair iddialarda bulunmuştur, ancak bu durum tam olarak kanıtlanamamıştır.

Şehir, ağır silahlarla tamamen kuşatma altına alınarak insani yardımın girmesi engellendi. Bu, halkın açlık ve susuzluk gibi temel ihtiyaçlardan mahrum bırakılmasına neden oldu.

5. İşkence ve Kayıplar

Binlerce kişi rejim güçleri tarafından tutuklandı ve cezaevlerinde işkenceye uğradı. Bazıları kayboldu ve akıbetlerinden hiçbir zaman haber alınamadı.

İşkencelerde, elektrik verme, aç bırakma, dayak gibi insanlık dışı yöntemler kullanıldığı rapor edilmiştir.

6. Şehirde Korku İkliminin Oluşturulması

Katliamdan sonra, hayatta kalanlar arasında yaygın bir korku ve sindirme politikası yürütüldü. Hama halkının yıllarca katliam hakkında konuşması yasaklandı.

Ailelerin katledilen yakınlarının cenazelerini almasına dahi izin verilmedi ve bazı kurbanlar toplu mezarlara gömüldü.

Sonuç ve İnsanlık Suçları

Hama Katliamı, uluslararası toplum tarafından büyük bir vahşet olarak görülmesine rağmen, dönemin siyasi dengeleri nedeniyle ciddi bir müdahale yapılmadı. Olay, insanlığa karşı işlenen suçlar ve sistematik baskı politikalarının bir örneği olarak tarihe geçti. Hafız Esad rejimi, bu katliamla kendi iktidarını sağlamlaştırırken, Suriye halkı üzerinde derin bir travma bıraktı.

Katliam, uluslararası alanda geniş yankı uyandırmasına rağmen, dönemin Soğuk Savaş dengeleri nedeniyle büyük bir müdahale ya da yaptırımla karşılaşmadı. Bu olay, Hafız Esad’ın liderlik tarzının bir sembolü haline gelmiş ve 2011’de başlayan Suriye İç Savaşı’na giden süreçte önemli bir tarihsel dönemeç olarak görülmüştür.

 

*Lübnanlı Ali Hasan Ali, Esed rejiminin yargılama olmadan, sebepsizce 40 yıl boyunca Hama’da hapiste tuttuğu isimlerden biri. Muhaliflerin serbest bıraktığı Ali’yi, kardeşi Ömer Hasan Ali, sosyal medya ve televizyonlarda görüp tanıdı. İç savaş dolayısıyla abisinin izine ulaşamayan Ömer Hasan Ali, Türkiye’den yardım istedi.[2]

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=yGIoW4uB5lA

[2] https://www.yenisafak.com/dunya/40-yillik-esirlerden-sadece-biri-4661731

 

Loading

No ResponsesAralık 8th, 2024