KARTON BARDAK
KARTON BARDAK
Hz. Ali, Neden, Niçin, Niye ve Nasıl gibi sorular olmasaydı ilim olmazdı, der.
İngiliz Yazar Simon Sinek de
Altın Çember modeli olarak bilinen ve Neden, Nasıl ve Neyi sorularına odaklanan bir iletişim ve liderlik stratejisi geliştirerek ün kazanmıştır. Bu modele göre, başarılı liderler ve kuruluşlar, önce “nedenlerini” (varoluş amaçlarını), sonra “nasıl” (hedeflerine nasıl ulaşacaklarını) ve en son “neleri” (ürün veya hizmetlerini) açıklamalıdırlar.
1. Neden, Niçin. Why
2. Nasıl, How
3. Ne, What
Bir bakanın kahve kartonu.
Şahsa değil, makama hürmet ve iltifat.
*‘Eski bir bakandan bir konferansta konuşma yapması istenmişti. Elinde kâğıt kahve bardağı ile kürsüye çıktı ve konuşmasına başladı. Ama kafasının başka yerde olduğu sanki anlaşılıyordu. Daha bir iki cümle söylemiş iken durdu, kahve bardağından bir yudum aldı ve sonra bir süre bardağı kaldırıp baktı.
Derin bir nefes aldı ve “Biliyor musunuz ne düşünüyorum?” diye sordu, “Bu konferansta geçen yıl da hem de aynı kürsüde konuşmuştum. Tek bir fark vardı; o zaman hala bakanlık görevim sürüyordu. Buraya gelirken bana ‘business class’ bileti alınmıştı, hava alanında beni bir limuzin ve eskort araba bekliyordu. Beni önce bir otele götürmüşlerdi. Otel müdürü beni otelin kapısında karşılamış ve kral dairesine çıkarmıştı. Ertesi sabah lobide, benim odadan inişimi bekleyen bir heyet vardı. Beni yine aynı limuzinle bu salona getirmişlerdi. Özel bir kapıdan içeri almışlardı. Çok şık bir bekleme odasında konferansı beklerken porselen bir kapta kahve ikram etmişlerdi. Sonra da beni salona aldılar ve en ön sırada ayrılan yerime geçmiştim.”
Eski bakan derin bir nefes aldı, seyircilere gülerek bir süre baktı ve devam etti. “Fakat bu yıl karşınızda bir bakan olarak bulunmuyorum.” bir an durdu ve sonra” Dün buraya, kendi ödediğim uçak bileti ile uçtum. Beni hava alanında kimse karşılamadı. Otele taksi ile geldim. Oteldeki odama, kendim çıktım.
Bu sabah otelden buraya, yine taksi ile geldim. Kapıdan girerken güvenlikten geçtim, hüviyetimi alıp listede olduğuma emin olmadan salona almadılar bile. Sonra da bulabildiğim yerde oturdum. Canım kahve istedi ve görevliye sordum; bana dışarıda kahve makinesi olduğunu söyledi. Ben de çıktım ve şu gördüğünüz kâğıt bardağa kahveyi kendim doldurdum.” Seyirci gülmeye başlamıştı. “Sanıyorum geçen yıl porselen bardak bana sunulmamıştı. Makamıma sunulmuştu. Benim asıl bardağım işte bu.”
Konuşmanın bu noktasında gülüp alkışlayan seyircilere kahve bardağını kaldırıp gösterdi. Alkışlar bitince de şunları söyledi; “Size verebileceğim en iyi ders bu işte. Bütün o övgüler, hizmetler, avantajlar rütbeniz, rolünüz, makamınız içindir. Size ait değildir. Ve bir gün makamınızı görevinizi bitirdiğinizde porselen bardağınızı halefinize verirler. Çünkü aslında hep layık olduğunuz kâğıt bardaktır. “ (alıntıdır)
Yunus Emre:
“Mal sahibi mülk sahibi
Hani bunun ilk sahibi
Mal da yalan, mülk de yalan
Var biraz da sen oyalan”
*****
Sana ibret gerek ise, gel göresin bu sinleri
Ger taş isen eriyesin, bakıp görecek bunları
Şunlar ki çoktur malları, gör nice oldu halleri
Son ucu bir gömlek imiş, anında yoktur yenleri
Kani mülke benim diyen, köşk ü saray beğenmeyen
Şimdi bir evde yatarlar, taşlar olmuş üstünleri
Bunlar bir vakit beyler idi, kapıcılar korlar idi
Gel imdi gör, bilmeyesin, bey hangisidir ya kulları
Ne kapı vardır giresi, ne yemek varır yiyesi
Ne ışık vardır göresi, dün olmuştur gündüzleri
@@@@@@@
Ey Mevtâ!
Cengiz Numanoğlu
Düne kadar aboneydin harama;
Hep derdin ki: ” Sözüm geçer parama.”
Şimdi musallada, boşa arama;
Banka vezneleri yok tabutların,
Söyle, biraz avans versin putların! .
Tapular bıraktın, valiz dolusu,
Vârisler şimdiden, kurdular pusu.
Niye getirmedin? Hayret doğrusu;
Gerçi, bagajları yok tabutların,
Bir taksi tutardı, sana putların…
Yaşarken, sen de bir saplantı vardı;
Minâreler, sanki sana batardı.
Hele sabahları, tepen atardı;
Gördün ya.. Konforu yok tabutların,
Söyle de, bir döşek sersin putların!
Hani.. “Kur’ân” diyen, sence yobazdı,
Hani.. O yobaza, her zulüm azdı.
Az önce mezarcı, yerini kazdı;
Tahliye kapısı, yok tabutların,
Söyle de bir avukat, tutsun putların.
Ne kadar büyüktü dindara kinin.
Hacıya, hocaya uzardı dilin.
Konuşsana mevtâ! Bitti mi pilin?
Oksijen tüpleri yok tabutların,
Söyle de bir nefes versin putların.
”Uyandım” diyorsun, lâkin boşuna;
Gördün.. Bakmıyorlar hiç göz yaşına
”Ey mevtâ! . Kaldın mı, yalnız başına ”
İmdat düğmeleri, yok tabutların,
Üzülme.. Kurtarır (!) seni putların.
@@@@@@@
İSTASYONLAR VE DURAKLAR
Yokluktan varlığa, ezelden ebede uzanan istasyonlar.
Sonsuzluktan istasyonlara uğrayarak, müşteri indirip yeni müşteriler alarak gidiyoruz.
İstasyonlarda durarak birikimler elde ediyoruz.
İstasyonlar gelişim ve atlama, yükselme yerleridir.
Oralarda sınanıyor, sınavlardan geçiyoruz.
Ruhlar alemi en büyük istasyon.
İlk durak, ilk kalkış yeri.
Biletler oradan alınıyor, orada kesiliyor.
Kompartımanlar orada belirleniyor.
İniş ve biniş yerleri de.
Ana karnı bir istasyon, dünya bir istasyon, çocukluk, gençlik, ihtiyarlık devreleri de ayrı birer istasyon.
-Musibetler ve saldırılar bizim kenetlenmemize, silkinmemize, netleşmemize ve kendimize gelmemize sebep oluyor.
Ancak bir zaaf noktamız var ki, çabuk unutuyor ve kendimizi dağıtıyoruz.
Bizler göçebe millet olduğumuzdan, zorlu dönemin zorlu insanlarıyız.
Zoru başarıyor, kolayda kaybediyoruz.
Denizi geçiyor, gölde boğuluyoruz.
– “Madem benî-Âdem kâinatın semeresidir. Nasıl ki bir harmanda başaklar dövülür, tasfiye neticesinde semereler istibka ve iddihar edilir. Binaenaleyh haşir meydanı da bir harmandır. Kâinatın başak ve semeresi olan benî-Âdem’i intizar etmektedir.” (Mesnevi-i Nuriye.Bediüzzaman.Sh.100)
DİNLE: https://www.youtube.com/watch?v=aXo9KjQHi6A
MEHMET ÖZÇELİK
09-07-2024