DÜNYA SAVAŞLARI VE 3.DÜNYA SAVAŞI

DÜNYA SAVAŞLARI VE 3.DÜNYA SAVAŞI

 

  1. Dünya Savaşını tetikleyen sebepler nelerdi?

  2. Dünya Savaşı’nı tetikleyen sebepler karmaşık ve çok yönlüdür, ancak en önemlileri şunlardır:
    Uzun Vadeli Sebepler:
    * Milliyetçilik: 19. yüzyılda Avrupa’da yükselen milliyetçilik akımı, ulus devletlerin oluşmasına ve birbirleriyle rekabet etmesine yol açtı. Bu durum, toprak ve güç için çekişmelere ve gerginliklere neden oldu.
    * Emperyalizm: Avrupalı büyük güçler, Afrika ve Asya’da sömürgeler edinmek için yarışıyorlardı. Bu durum, sömürge bölgeleri ve ticaret yolları üzerinde gerginliklere ve çatışmalara yol açtı.
    * Silahlanma Yarışı: Büyük güçler, birbirlerini caydırmak ve olası bir savaşta üstünlük kurmak için silahlanma yarışına girdiler. Bu durum, güvensizlik ve paranoya ortamına yol açtı.
    * Bloklaşma: Avrupa, İttifak ve Antant olmak üzere iki askeri bloka bölündü. Bu durum, ittifaklar ve karşı ittifaklar zinciri oluşturarak, bir ulusun bir diğerine saldırmasının tüm Avrupa’yı savaşa sürükleme ihtimalini artırdı.
    Kısa Vadeli Sebepler:
    * Arşidük Franz Ferdinand Suikastı: 28 Haziran 1914’te Avusturya-Macaristan Veliahtı Arşidük Franz Ferdinand ve eşi, Sırp milliyetçileri tarafından Saraybosna’da suikaste kurban gitti. Bu olay, Avusturya-Macaristan’ın Sırbistan’a savaş ilan etmesine ve ittifak sisteminin harekete geçmesine yol açtı.
    * Ultimatom ve Seferberlik: Avusturya-Macaristan, Sırbistan’a ağır şartlar içeren bir ültimatom verdi. Sırbistan ültimatomun bir kısmını kabul etse de, geri kalanını reddetmesi üzerine Avusturya-Macaristan Sırbistan’a savaş ilan etti. Rusya, Sırbistan’ı korumak için seferberlik ilan etti ve bu durum Almanya’nın da Rusya’ya savaş ilan etmesine yol açtı.
    Sonuç olarak, 1. Dünya Savaşı’nı tetikleyen sebepler, uzun vadeli siyasi ve ideolojik faktörlerin yanı sıra kısa vadeli diplomatik ve askeri gelişmelerin bir kombinasyonuydu.
    Ek Bilgiler:
    * * Dünya Savaşı’nın başlangıcında iki ana blok vardı: İttifak Devletleri (Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı İmparatorluğu ve Bulgaristan) ve Antant Devletleri (Fransa, Birleşik Krallık, Rusya ve İtalya).
    * Savaş dört yıl sürdü ve tahmini 17 milyon insanın ölümüne neden oldu.
    * * Dünya Savaşı, modern dünyanın siyasi ve jeopolitik manzarasını kökten değiştirdi.

    @@@@@@@@@@

    2. Dünya Savaşını tetikleyen sebepler nelerdi?

    2. Dünya Savaşı’nı tetikleyen sebepler karmaşık ve çok yönlüdür, ancak en önemlileri şunlardır:
    Uzun Vadeli Sebepler:
    * 1. Dünya Savaşı’nın Sonuçları: 1. Dünya Savaşı’nın galipleri, Almanya’ya ağır şartlar içeren Versay Antlaşması’nı dayattılar. Bu antlaşma, Almanya’yı ekonomik ve siyasi açıdan zayıflattı ve halk arasında büyük bir hoşnutsuzluk yarattı. Bu durum, Adolf Hitler ve Nazi Partisi’nin yükselişine zemin hazırladı.
    * Ekonomik Kriz: 1929’daki Büyük Buhran, dünya çapında yaygın işsizlik ve yoksulluğa yol açtı. Bu durum, siyasi istikrarsızlığa ve aşırı milliyetçilik ve faşizm gibi radikal ideolojilerin yükselişine katkıda bulundu.
    * Faşizmin Yükselişi: 1930’larda İtalya’da Benito Mussolini ve Almanya’da Adolf Hitler önderliğinde faşist rejimler kuruldu. Bu rejimler, ırkçı, militarist ve yayılmacıydı ve komşu ülkeleri işgal etmeye ve Avrupa’da hakimiyet kurmaya çalıştılar.
    * Appeasement Politikası: Birleşik Krallık ve Fransa gibi bazı Avrupa devletleri, Hitler’in saldırganlığını yatıştırmak için appeasement (yumuşatma) politikası izlediler. Bu devletler, Hitler’in toprak taleplerine boyun eğerek, onun daha fazla saldırganlık yapmasını önlemeye çalıştılar. Ancak bu politika başarısız oldu ve Hitler’in daha da cesaretlenmesine yol açtı.
    Kısa Vadeli Sebepler:
    * Almanya’nın Polonya’yı İşgali: 1 Eylül 1939’da Almanya, Polonya’yı işgal etti. Bu olay, Birleşik Krallık ve Fransa’nın Almanya’ya savaş ilan etmesine ve 2. Dünya Savaşı’nın başlamasına yol açtı.
    * Sovyetler Birliği ile Molotov-Ribbentrop Paktı: Ağustos 1939’da Nazi Almanya ve Sovyetler Birliği, Molotov-Ribbentrop Paktı olarak bilinen bir saldırmazlık anlaşması imzaladılar. Bu anlaşma, Polonya’nın bölünmesini ve Sovyetler Birliği’nin Doğu Avrupa’yı işgal etmesini sağladı.
    * Japonya’nın Pearl Harbor’a Saldırısı: 7 Aralık 1941’de Japonya, ABD’nin Hawaii Adaları’ndaki Pearl Harbor deniz üssüne saldırdı. Bu saldırı, ABD’yi savaşa dahil etti ve Pasifik Cephesi’nin açılmasına yol açtı.
    Sonuç olarak, 2. Dünya Savaşı’nı tetikleyen sebepler, 1. Dünya Savaşı’nın sonuçları, ekonomik kriz, faşizmin yükselişi, appeasement politikası ve Almanya’nın Polonya’yı işgali gibi faktörlerin bir kombinasyonuydu.
    Ek Bilgiler:
    * * Dünya Savaşı’nda iki ana blok vardı: Müttefikler (Birleşik Krallık, Fransa, Sovyetler Birliği, ABD ve diğerleri) ve Mihver Devletleri (Almanya, İtalya ve Japonya).
    * Savaş altı yıl sürdü ve tahmini 60-80 milyon insanın ölümüne neden oldu.
    * * Dünya Savaşı, nükleer silahların ilk kez kullanıldığı ve modern dünyanın siyasi ve jeopolitik manzarasını kökten değiştirdiği bir savaştı.

    @@@@@@@@@@

    3. Dünya Savaşını tetikleyen ve tetikleyecek sebepler nelerdir?

    Üçüncü Dünya Savaşı’nı tetikleyebilecek birçok faktör var, ancak en olası nedenler şunlardır:
    Jeopolitik Rekabet: ABD ve Çin arasındaki artan jeopolitik rekabet, yanlış hesaplama veya kaza sonucu askeri bir çatışmaya yol açabilir. Bu çatışma bölgesel bir savaşla sınırlı kalabilir veya daha geniş bir savaşa dönüşebilir.
    Nükleer Silahların Yayılması: Nükleer silahların daha fazla ülkeye yayılması, nükleer bir savaş riskini artırır. Bir nükleer silahın yanlışlıkla veya kasıtlı olarak kullanılması, yıkıcı bir küresel çatışmaya yol açabilir.
    Siber Savaş: Siber savaş giderek daha karmaşık hale geliyor ve devletler ve siber suçlular arasında büyük çaplı bir siber saldırı, kritik altyapıya zarar verebilir ve yaygın bir kaosa yol açabilir. Bu durum, geleneksel silahlarla yapılan bir savaşa dönüşebilir.
    İklim Değişikliği: İklim değişikliğinin neden olduğu kaynak kıtlığı ve göçler, siyasi istikrarsızlığa ve çatışmalara yol açabilir. Bu durum, bölgesel savaşlara veya daha geniş bir savaşa dönüşebilir.
    Terörizm: Uluslararası terör grupları, kitlesel can kayıplarına neden olacak büyük çaplı bir saldırı gerçekleştirebilir. Bu durum, etkilenen ülkenin misilleme yapmasına ve daha geniş bir savaşa yol açmasına neden olabilir.
    Bunlar, Üçüncü Dünya Savaşı’nı tetikleyebilecek birçok faktörden sadece birkaçı. Geleceği tahmin etmek imkansız olsa da, dünya liderlerinin bu riskleri azaltmak ve barışçıl çözümler bulmak için birlikte çalışması önemlidir.
    Ek olarak, şu noktaları da göz önünde bulundurmak önemlidir:
    * Üçüncü Dünya Savaşı’nın nasıl olacağını veya ne zaman olacağını tahmin etmek imkansızdır.
    * Geleceği etkileyebilecek birçok bilinmeyen faktör var.
    * Dünya liderlerinin bu riskleri azaltmak ve barışçıl çözümler bulmak için birlikte çalışması önemlidir.

    @@@@@@@@@@

    3. Dünya Savaşının olacağı ile ilgili kimler ne gibi mesajlar vermektedir?

    Üçüncü Dünya Savaşı’nın olasılığıyla ilgili birçok farklı görüş ve mesaj var. Bunlardan bazılarını kategorilere ayırarak özetleyebilirim:
    Siyasi Liderler:
    * Bazı dünya liderleri, jeopolitik gerginliklerin ve bölgesel çatışmaların artması nedeniyle Üçüncü Dünya Savaşı riskini artan bir endişe ile dile getirmektedir. ABD Başkanı Joe Biden ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin gibi liderler, nükleer silahların kullanımıyla ilgili tehlikelere dikkat çekerek barışçıl çözümlerin önemini vurguladılar.
    * Diğer liderler ise daha iyimser bir bakış açısına sahip ve diplomasi ve uluslararası iş birliği yoluyla barışın korunabileceğine inanıyor. Avrupa Birliği yetkilileri ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri gibi aktörler, diyalog ve uzlaşmanın önemini vurgulayarak çatışmaları önlemeye yönelik çabalara odaklanıyorlar.
    Askeri Uzmanlar:
    * Bazı askeri uzmanlar, artan silahlanma ve gelişmiş savaş teknolojileri göz önüne alındığında, Üçüncü Dünya Savaşı’nın olasılığının yüksek olduğunu savunuyor. Bu uzmanlar, yanlış hesaplama veya kaza sonucu bir çatışmanın kolayca tırmanarak küresel bir savaşa dönüşebileceğini öne sürüyorlar.
    * Diğer uzmanlar ise caydırıcılık ve savunma kapasitesinin güçlü olduğu bir ortamda, büyük ölçekli bir savaşın daha az olası olduğunu savunuyor. Bu uzmanlar, nükleer silahların varlığının, büyük güçler arasında doğrudan bir savaşı önlemede caydırıcı bir rol oynadığını savunuyorlar.
    Sosyal Medya ve Kamuoyu:
    * Sosyal medyada Üçüncü Dünya Savaşı ile ilgili birçok farklı görüş ve endişe dile getiriliyor. Bazı insanlar olası bir savaşın yıkıcı sonuçları konusunda korku ve endişe ifade ederken, diğerleri ise savaşa hazır olma ve kendilerini savunma konusuna odaklanıyorlar.
    * Kamuoyu araştırmaları, birçok insanın Üçüncü Dünya Savaşı olasılığından endişe duyduğunu gösteriyor. Bu endişeler, jeopolitik gerginlikler, silahlanma yarışları ve terörizm gibi çeşitli faktörlerden kaynaklanıyor.
    Akademik Çalışmalar:
    * Üçüncü Dünya Savaşı’nın olasılığı ve potansiyel sonuçları üzerine birçok akademik çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalar, nükleer savaşın etkileri, siber savaşın rolü ve iklim değişikliğinin çatışmalara katkıda bulunma potansiyeli gibi konuları ele alıyor.
    * Bu çalışmalar, Üçüncü Dünya Savaşı’nın karmaşık ve çok yönlü bir konu olduğunu ve kesin bir şekilde tahmin edilemeyeceğini gösteriyor. Araştırmalar, savaşı önlemek için diplomasi, silah kontrolü ve sürdürülebilir kalkınma gibi alanlarda uluslararası iş birliğinin önemini vurguluyor.
    Sonuç olarak, Üçüncü Dünya Savaşı ile ilgili birçok farklı mesaj ve görüş var. Bu karmaşık konuyu anlamak için çeşitli kaynaklardan bilgi edinmek ve farklı bakış açılarını göz önünde bulundurmak önemlidir.
    Unutmayın, ben bir dil modeliyim ve geleceği tahmin etme yeteneğine sahip değilim. Bu yanıt, çeşitli kaynaklardan toplanan bilgilere dayanmaktadır.

    @@@@@@@

    Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan 3. Dünya Savaşı tehlikesine nasıl dikkat çekmiştir?

    Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 3. Dünya Savaşı riskine dikkat çekmiş ve bu senaryonun ciddiye alınması gerektiğini ifade etmiştir. Fidan, İsrail’in Gazze’deki katliamları ve Rusya-Ukrayna savaşının bu tehlikeye yol açabileceğini belirtmiştir. Ayrıca, olası bir 3. Dünya Savaşı’nın iki blok arasında gerçekleşebileceğini düşünmüş; bir tarafta Küba, Kuzey Kore, Vietnam, Rusya ve Çin gibi ülkelerin yer alacağını, diğer tarafta ise Amerika, Almanya, İngiltere, Güney Kıbrıs ve Yunanistan gibi ülkelerin bulunabileceğini ifade etmiştir. Bu gelişmeler, dünya genelindeki gerginliklerin barışçıl yollarla çözülmesi gerektiğini vurgulamaktadır.

    @@@@@@@@@#

    Bu konuda hangi ülkeler daha aktif?

    3. Dünya Savaşı’nın çıkma ihtimali olan ülkeler arasında Güney Çin Denizi, Ukrayna, Basra Körfezi ve Kore Yarımadası bulunuyor. Ancak, en güvenli ülkeler konusunda bazı tahminler ve analizler mevcut. İşte bu bağlamda bazı ülkeler:

    1. **Antarktika**: Büyük bir kıta olması nedeniyle savaşın pek de sıçrayabileceği bir nokta değil.
    2. **Arjantin**: Dayanıklı mahsullerin bolluğu sayesinde kıtlıktan kurtulması en muhtemel yerlerden biri.
    3. **Bhutan Krallığı**: Dağlık arazi yapısıyla 3. Dünya Savaşı’nın çıkması durumunda özellikle güvenli olacağı tahmin ediliyor.
    4. **Şili**: Dünyanın en uzun kıyı şeridine sahip ülkesi ve Moskova ile Madrid arasındaki mesafeyi kapsayan bir ülke.
    5. **Fiji**: Pasifik Okyanusu’nda yer alan ada ülkesi, Küresel Barış Endeksi’nde üst sıralarda yer alıyor.
    6. **Grönland**: Uzak, dağlık ve siyasi açıdan tarafsız olması onu acil durumlarda ideal bir sığınma noktası haline getiriyor.
    7. **İzlanda**: Sürekli olarak Küresel Barış Endeksi’nde üst sıralarda yer alarak, dünyanın en barışçıl ülkelerinden biri olarak ün kazandı.
    8. **İsviçre**: Siyasi tarafsızlığıyla dikkat çeken bir ülke.
    9. **Tuvalu**: Pasifik Okyanusu’nda yer alır ve 3. Dünya Savaşı durumunda güvenli bir bölge olarak düşünülüyor.

    Bu ülkeler, savaşın etkilerinden korunmak için potansiyel sığınma noktaları olarak değerlendirilebilir.

    @@@@@@@@#

    3. Dünya Savaşı’nın olası sonuçları hakkında bilgi verir misiniz?

    3. Dünya Savaşı’nın olası sonuçları, dünya genelinde büyük yıkım ve insanlık için ciddi sonuçlar doğurabilir. İşte bazı olası senaryolar:

    1. **Nükleer Yıkım**: 3. Dünya Savaşı’nın nükleer silahlarla gerçekleşmesi durumunda, büyük şehirler ve nüfus merkezleri hedef alınabilir. Bu, milyonlarca insanın ölümüne ve çevresel felakete yol açabilir.

    2. **Ekonomik Çöküş**: Savaşın küresel ekonomiye etkisi büyük olurdu. Ülkelerin üretim kapasiteleri azalır, ticaret kesilir ve finansal sistemler çöker. İşsizlik artar ve yoksulluk yaygınlaşır.

    3. **Toplumsal Karışıklık**: Savaşın etkisiyle toplumsal düzen bozulur. Göç dalgaları, mülteci krizleri ve iç çatışmalar artar. İnsan hakları ihlalleri ve zulüm yaşanabilir.

    4. **Çevresel Zarar**: Savaşın doğal kaynaklara, ormanlara ve su kaynaklarına etkisi büyük olurdu. Kimyasal silahlar, toksik atıklar ve yıkım, ekosistemleri tehlikeye atar.

    5. **Uluslararası İlişkilerde Kalıcı Hasar**: Ülkeler arasındaki güven kaybı ve düşmanlık, uzun süreli sonuçlar doğurur. Diplomatik ilişkiler zedelenir ve iş birliği zorlaşır.

    Bu senaryolar, 3. Dünya Savaşı’nın kaçınılması gereken bir felaket olduğunu gösteriyor. Barışçıl çözümler ve diplomasi, bu tehlikeyi azaltmak için önemlidir.

    @@@@@@@

    Bu tehlikenin azaltılması için neler yapılabilir?

    3. Dünya Savaşı tehlikesini azaltmak için aşağıdaki adımlar atılabilir:

    1. **Diplomasi ve İş birliği**: Ülkeler arasındaki diplomatik ilişkilerin güçlendirilmesi ve iş birliği yapılması önemlidir. Çatışmaların barışçıl yollarla çözülmesi için diyalog ve müzakereler teşvik edilmelidir.

    2. **Silah Kontrolü ve Silahsızlanma**: Nükleer silahların yayılmasını önlemek için uluslararası anlaşmalar ve denetim mekanizmaları geliştirilmelidir. Silahsızlanma çabaları desteklenmelidir.

    3. **Uluslararası Hukukun Güçlendirilmesi**: Uluslararası hukukun saygı görmesi ve ihlallerin cezasız kalmaması için çaba gösterilmelidir. Savaş suçlarına karşı etkili yargı mekanizmaları oluşturulmalıdır.

    4. **Barışçıl Çözümler ve Arabuluculuk**: Bölgesel çatışmaların çözümünde arabuluculuk ve barışçıl yöntemler teşvik edilmelidir. Uluslararası toplum, tarafları diyalog ve uzlaşma yoluyla bir araya getirmelidir.

    5. **Eğitim ve Farkındalık**: Genç nesillerin barış, hoşgörü ve insan hakları konularında eğitilmesi önemlidir. Farkındalık kampanyaları, savaşın tehlikelerini vurgulamalıdır.

    6. **İnsani Yardım ve Kriz Yönetimi**: Savaş durumunda insani yardım ve kriz yönetimi kapasitesi güçlendirilmelidir. İnsanların korunması ve temel ihtiyaçlarının karşılanması öncelikli olmalıdır.

    Bu adımlar, 3. Dünya Savaşı tehlikesini azaltmak için önemlidir. Ancak, bu konuda tüm ülkelerin iş birliği yapması gerekmektedir.

    @@@@@@@@

    3. Dünya Savaşını kimler neden istemekte, ne gibi alt yapılar oluşturulmaktadır?

    3. Dünya Savaşı’nın çıkma ihtimali dünya genelinde ciddi bir endişe kaynağıdır. Bu konuda bazı ülkeler ve bölgeler arasında gerilimler ve çatışmalar yaşanmaktadır. İşte bazı önemli noktalar:

    1. **Ukrayna ve Rusya**: Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı, bölgesel ve küresel güç dengesini etkilemektedir. Bu çatışma, 3. Dünya Savaşı riskini artırabilir.

    2. **İsrail ve Filistin**: İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği askeri operasyonlar ve Filistin ile yaşanan çatışmalar, bölgede tansiyonu yükseltmektedir.

    3. **Çin ve Tayvan**: Çin’in Tayvan’a yönelik artan askeri tehditleri, bölgesel istikrarsızlığa yol açmaktadır. Bu durum, 3. Dünya Savaşı riskini artırabilir.

    4. **İran ve İsrail**: İran ile İsrail arasındaki gerilim, Orta Doğu’da tehlikeli bir durumu yaratmaktadır. Bu iki ülke arasındaki çatışma, bölgesel ve küresel güçlerin müdahalesine neden olabilir.

    5. **Küresel Güç Rekabeti**: Büyük güçler arasındaki rekabet, silahlanma yarışları ve jeopolitik çatışmalar, 3. Dünya Savaşı riskini artırmaktadır. Özellikle nükleer silah sahibi ülkeler arasındaki ilişkiler dikkatle takip edilmelidir.

    Bu noktalar, dünya liderlerinin diplomatik çözümler ve barışçıl ilişkileri teşvik etmeleri gerektiğini vurgulamaktadır. Ancak, her ülkenin kendi ulusal çıkarları ve politikaları da bu süreci etkilemektedir.

    @@@@@@@@@

    3. Dünya savaşında kimler kimlerle savaşır? Seyri ve genişlemesi nasıl olur?

    3. Dünya Savaşı’nın olası seyri ve katılımcıları, karmaşık bir senaryodur ve kesin bir tahminde bulunmak zordur. Ancak, tarih ve uluslararası ilişkiler alanındaki bazı faktörleri göz önünde bulundurarak genel bir bakış sunabilirim:

    1. **Bloklaşma**: 3. Dünya Savaşı, büyük güçler arasında iki ana blok arasında gerçekleşebilir. Bir tarafta Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa ülkeleri ve müttefikleri yer alabilirken, diğer tarafta Rusya, Çin ve onların müttefikleri bulunabilir.

    2. **Nükleer Silahlar**: Bu savaşın nükleer silahlarla yapılması durumunda, büyük şehirler ve stratejik noktalar hedef alınabilir. Bu, dünya genelinde büyük yıkıma yol açabilir.

    3. **Bölgesel Çatışmaların Genişlemesi**: Mevcut bölgesel çatışmaların büyümesi, 3. Dünya Savaşı’nın tetikleyicisi olabilir. Örneğin, Ukrayna-Rusya çatışması veya Tayvan-Çin gerilimi bu şekilde genişleyebilir.

    4. **Ekonomik ve İnsani Etkiler**: Savaşın ekonomik çöküşe, göç dalgalarına, insani krizlere ve toplumsal karışıklığa yol açabileceği unutulmamalıdır.

    5. **Diplomasi ve Barışçıl Çözümler**: Uluslararası toplum, diplomatik çözümler ve işbirliği yoluyla bu tehlikeyi azaltmalıdır.

    Ancak, umarım böyle bir savaş yaşanmaz ve insanlık barışçıl yollarla sorunları çözer.

    @@@@@@@@@

    Büyük Sırbistan, Büyük Ermenistan, Büyük İsrail, Büyük İran, Büyük Türkiye ne anlamlara geliyor ve hedefleri nelerdir?

    Elbette! İşte bu kavramların anlamları ve hedefleri:

    1. **Büyük Sırbistan**:
    – **Anlamı**: Sırp milliyetçi ve irredentist ideolojisiyle ilişkilendirilen Büyük Sırbistan, tarihsel olarak Sırpların çoğunlukta olduğu bölgeleri birleştirecek bir Sırp devleti yaratma amacını tanımlar.
    – **Hedefleri**: Bu ideoloji, günümüz Sırbistan’ı dışında eski Yugoslavya’nın çeşitli topraklarını içerir.

    2. **Büyük İsrail**:
    – **Anlamı**: Büyük İsrail, İsrail Devleti’nin topraklarını genişletme amacını ifade eder. Bu kavram, Siyonizm’in bir kolu olan Revizyonist Siyonizm çerçevesinde kullanılır.
    – **Hedefleri**: İsrail’in topraklarını eski Birleşik Krallık Filistin Mandası ile bazı komşu ülkelerin topraklarını da içine alarak genişletmek.

    3. **Büyük Ermenistan**:
    – **Anlamı**: Büyük Ermenistan, tarihsel olarak Ermenilerin çoğunlukta olduğu ve hâlâ yaşadığı bölgelere atıfta bulunan etno-milliyetçi ve irredantist bir kavramdır.
    – **Hedefleri**: Bu kavram, Ermenistan’ın tarihi topraklarını birleştirme amacını ifade eder.

    4. **Büyük İran**:
    – **Anlamı**: Büyük İran, İran’ın tarihsel olarak sahip olduğu toprakları genişletme amacını ifade eder.
    – **Hedefleri**: Bu kavram, İran’ın tarihi sınırlarını genişletme düşüncesini içerir.

    5. **Büyük Türkiye**:
    – **Anlamı**: Büyük Türkiye, Türkiye’nin tarihsel olarak sahip olduğu veya sahip olması istenen toprakları ifade eder.
    – **Hedefleri**: Bu kavram, Türkiye’nin tarihi topraklarını genişletme amacını içerir.

    Bu kavramlar, tarih, milliyetçilik ve coğrafi iddiaların karmaşık bir karışımını temsil eder. Her biri farklı tarihsel, kültürel ve siyasi bağlamlarda ele alınmalıdır.




ZEHİRLENEN DUYGULAR

ZEHİRLENEN DUYGULAR

Tıpkı Kuduz Saldırganlığı gibi.

İnsan yapısı bozulursa hayvandan daha hayvan olur.

Etrafına saldıran kuduz hayvan her şeyden habersiz, şuursuz, bilinçsiz ve hesapsız olarak, gözü hiçbir şeyi görmeden saldırır ve saldırganlaşmaya başlar.

İsrail Başbakanı Netenyahu ve arkasında onu destekleyenlerin hali bundan hiç de geri değildir.

Netenyahu ve destekçileri Gazze’ye saldırıp yirmi bine yakın çocuğu, kırk bine yakın vatandaşı öldürmüş, seksen bin kadar yaralı ve en az bir o kadarda bombalanan ve yıkılan binaların altında kalanları öldürmekle yetinmemiş, şimdide üçüncü dünya savaşını çıkarmak için İran, Suriye, Mısır, Lübnan gibi yerlere saldırarak kudurmuşçasına, kuduz bir hayvan gibi saldırmaktadır.

Bu konuda kendisi yalnız değildir. Diğer kuduzlu ekiple birlikte bunu sürdürmektedir.

Ortada yüzsüz bir ABD, utanmaz bir batı var.

Netenyahu’ya ve onu destekleyip arkasında duran Biden ve Pentagon dünyayı yakmak için fitili ateşlemeden gitmeyeceklerdir.

Birileri yaptıkları ve yapacaklarıyla 3. Dünya Savaşının alt yapısını oluşturmaktadır. 

-Başta ABD ve yirmi kadar batılı ülkeler elli yıldır hatta yüz yıl öncesinden bunun alt yapısını oluşturmuşlardır.

ABD Deaşı, İsrail PKK’yı piyon olarak kullanıyor 

Nitekim eski ABD Başkanı Trump, Deaşı Hilary ve Obama kurdu, demişti.

-Ve ABD, ‘insan kaçakçılığı’ raporunda YPG-PKK ilişkisini itiraf etti: “SDG bileşenleri, Suriye’de kaçırdıkları çocuklara Kandil’de eğitim veriyor.”

ABD bunu bile bile, göre göre desteğini sürdürüyor çünkü hesabı en az yüz yıllık hesaptır.[1]

 

*****************

Taşıma suyla değirmen dönmez.

İsrail ve ABD’ye anladığı dilden konuşmak gerekir.
Bunun yolu da İttihad-ı İslam’dan yani İslam birliğinden geçer.
Buda göstermelik ve geçiştirmeyle ve kınamalarla değil, gerçekçi yaptırım, ortak hareket, ortak askeri birliklerle olur.

İsrail sadece bir İsrail’den ibaret değil.[2]

-Hep üst düzey tarafından 3.dünya savaşı dillendiriliyor.
Belli ki birileri alt yapıyı oluştururken, birileri de bunu görüp hissediyor.
Yerelden bölgeye giden bir yayılım sergileniyor.

*************** 

Devletler ettiğini bulur ve de bulacaktır.

Rüzgâr eken, fırtına biçer.
Diken eken, elbette gül biçmez.
Zulüm eken normaldir ki zulüm biçer ve biçecektir de.
Bugün Fransa Sömürgeciliğinin ve teröre verdiği desteğin faturasını ödüyor ve artarak da ödeyecektir.
Şimdiye kadarki iç ayaklanmalar ve şu anda dillendirilen iç savaş zulmünün ayak sesleridir.
Buna ABD, İngiltere, Almanya, İsrail, VS hangi ülke olursa olsun, karşılığını görecektir.

****************  

Bu milleti ve dünyayı yıkıp helak ederse ancak ve ancak zulüm, Sefahat, rezalet, ahlaksızlık, LGBT gibi kişilik kayıpları yok eder.

Dünya ve memleketimiz oraya doğru gidiyor.
Hz. Âdem ve Havva’yı cennetten çıkaran günah, görülen o ki bizi de dünyadan çıkaracaktır.

Hz. Adem ve Havva’da; Nefsimize zulmettik, demişlerdi.[3]
Küfür, inkar gibi büyük günahlara sebep olan açık saçıklık, Sefahat ve rezalet, onlara yol açmakta, ahlak ve ibadetten uzaklaştırmaktadır.
Allahtan uzaklaştıran günahlar, şeytana ve şeytani iş ve yollara kapı açmaktadır.
Rabbin dostu değil, onlar şeytanın dostudurlar.
Ne kötü bir dostluk!
Nasıl bir dostluk!
Kabirden öteye geçmeyen, Kabre kadarki sahte ve aldatıcı bir dostluk.
Bu çocukların anne babası yok mu?
Nasıl rahat gezinip durabiliyorlar?[4]

**************** 

Bu helake kapı açan ise önce bizde ve şu anda Tacikistan’da uygulanan başörtüsü yani tesettüre karşı uygulanan despot, cahilane, ahmakça uygulamalardır.

Oysa tesettür, sakal gibi hakikatler İslam’ın Şeairi yani İslam’ı hatırlatan, besleyip destekleyen uygulamalardır.

Maalesef bizdeki 28 Şubat’ın kötü örneği dünyaya yayıldı.[5]

Maalesef şimdide Tacikistan 28 şubatı yaşıyor, zorla yaşatılıyor.[6]

***************

Bu günlerde AKP CHP normalleşmesi tartışılıyor.
Evvela bu ifade bir anormalleşmenin olduğunu gösteriyor.
Bu anormalliğin mazisi 20 yıllık mı yoksa yüz yıllık mı?
Yoksa patlak veren 1950 Menderes dönemi mi?
Yoksa bir diğer baş anormallik olan 1960 süreci mi?
Neden normalleşme bir türlü olmuyor?
Doku uyuşmazlığından mı?
Kan uyuşmazlığından mı?
Fikir uyuşmazlığından mı?
Maneviyat uyuşmazlığından mı?
Yaşantı ve yaşama uyuşmazlığından mı?
Tarih ve kök uyuşmazlığından mı?
Yoksa bir çok uyuşmazlıktan mı?

-İslam dünyasında doku uyuşmazlığı olanların uyumsuzluğu depreşiyor ve depreştiriliyor.

-Tacikistan’da da işte bu doku uyuşmazlığı içerisinde olanlar devrede.

Tacikistan bizdeki ruhsuzların bize en az kaybettirdikleri 30 yıldan sonra tekrar fabrika ayarlarına dönme sürecini yaşayacaktır.
Yılların, onurların ve insanların kaybından sonra.

Tacikistan’daki başörtü yasağı ve bunun yaygınlaşması kasıtlı olarak Kafkaslarda ateşlenmeye çalışılan bir fitne ateşi ve büyük bir oyunu görmekteyiz. 

Bu durum bir yandan Rusya’yı karıştırmaya yönelik olurken, diğer yandan da Müslüman Hristiyan çatışmalarını da tetiklemeye yönelik bir çabanın neticesidir.

Kişilik çöküntüsü yaşayan Tacikistan parlamentosu işgal ordularının yapamadığını Müslüman ülkede çok rahatlıkla, yüzleri bile belki kızarmadan münafıkça bir karara maalesef onay vermiştir.

Bir yandan başörtüsünü yasaklayıp ağır cezalar uygularken, diğer yandan Ramazan ve Kurban Bayramlarının kutlanmasını yasaklayan kararı onaylamıştır.

Haçlıya rahmet okutturacak bir zulüm derecesinde.

Bilmeliler ki, küfürleri devam etse de bu zulümleri devam etmez.

Belli ki bir dönem Türkiye’de bu zulmü uygulayan abilerinden kopya çekmişler.

Bu meseleler dini ve toplumun ruhuna nüfuz etmiş hakikatlerdir.[7]

Yine belli ki bunlarda bizdeki bir kısım hezeyanca hareket eden ilahiyatçılar gibi kendilerine paralel din temsilcileri bulmuşlardır.[8]

MEHMET ÖZÇELİK

26-06-2024

 

 

[1] https://www.aksam.com.tr/guncel/abd-sdgmiz-pkkya-cocuk-kaciriyor/haber-1485329

[2] https://www.turkiyegazetesi.com.tr/dunya/gazzede-4-bin-turkiyeli-katil-soykirim-sucuna-ortak-oldular-1048494

[3] Bak. A’raf.23.

[4] https://tesbitler.com/index.php?s=Sef%C3%A2het+

[5] https://www.haber7.com/dunya/haber/3435396-basortusunu-yasaklayan-tacikistan-yalniz-degil-ortu-yasagi-her-sekilde-her-yerde

[6] https://video.haber7.com/video-galeri/282463-basortulu-kadinlari-hastaneye-almadilar-skandal-goruntuler

[7] https://tesbitler.com/index.php?s=tesett%C3%BCr

https://www.tesbitler.com/index.php?s=kurban

https://www.tesbitler.com/index.php?s=Ramazan+

[8] https://www.risalehaber.com/ataturkcu-ilahiyatcilar-islam-seriatini-kotuledi-440665h.htm

https://tesbitler.com/index.php?s=ilahiyat

 




HAYAT YOLCULUĞU

HAYAT YOLCULUĞU[1]

Dünyaya gelen insanlar hayata ve birçok şeye cahil iken, hayattan gittiklerinde birçok kabiliyet ve becerileri ile gidiyorlar.

İster cennette ve isterse cehennemde bu becerilere ne ihtiyaç var?
Biliyoruz ki, insanın bu dünyaya gelmesinin bir kaç önemli sebeplerinden belki de en birincisi, kabiliyetlerinin inkişafı, açılımı ve gelişmesidir.
Özellikle cennet her şeyin bir anda var olduğu, öğrenmeye ve onları kullanmaya ihtiyacının olmadığı bir mekandır.
Belki bunun en önemli sebebi, o açılmış olan kabiliyet ve duyguların inkişafı nisbetinde, cennetin nimetlerinden daha fazla istifade kapısını açmış oluyor.
Aynı sofraya cennetin sekiz tabakasındakiler aynı yiyeceği yedikleri halde manevi haz ve lezzet kaplarının farklılığından dolayı lezzetlerini tam aldıkları halde farklılık derecesi ortaya çıkar.
Cehennemde buna kıyas edilebilir.
Oda kabiliyetlerini olumsuz yönde geliştirdiklerinden o cihetle elemi de fazla ve farklı olur.
İnsanları sapıklığa ittiği nisbette, onların sayısınca elem duyar.
Ğadab duygusu olumsuz yönde geliştikçe, o nisbette kendisini ateş olup yakar.
Özellikle üç duygunun olumlu ve olumsuz gelişimi ve açılımı nisbetinde lezzet veya elem alır.
Tat duygusu gelişmiş olanla olmayan, az gelişmişle çok gelişmiş adamın arasındaki fark gibi.
Hakeza akıl duygusu içinde bu durum geçerlidir.
Böylece insan meleke kazanmış oluyor.
Manen gelişiyor.

-İnsanların dünyaya gönderilmesindeki bütün mesele, tıpkı toprağa ATILAN tohum gibi, duygu tohumlarının dünya toprağında inkişafıdır.

Bu insanın bir nevi seyri süluküdür.

-İnsanların kabiliyetlerinin geliştirilmesinin hikmeti demek ki burası ve bura için değil.

Başka ve ebedi bir alem için.
Çünkü bu alemde kabiliyetiyle yaptığı şeyler kalmıyor.
Çürüyüp, yok oluyor gidiyor.
Burası bir laboratuvar ve bir tezgâh yeri.
Talim ve eğitim yeri.
Ebedi alem için staj görüyor.

-İnsan bu aleme hem duygularının inkişafı ve nikah için ve de Allaha bakan cihetle de esma-i ilahiyyenin tecelli ve cevelangahı için gelmiştir.

Varlıklardaki değişim, Esma-i ilahiyetin değişimidir.
Esmadaki değişim, eşyadaki teceddüde ve teğayyüre sebeptir.
Külle yemin hüve fî şe’nin.

 

-Evet şu dâr-ı dünya, beşerin ruhunda mündemiç olan hadsiz istidadların sünbüllenmesine müsaid değildir. Demek başka âleme gönderilecektir. Evet insanın cevheri büyüktür. Öyle ise, ebede namzeddir. Mahiyeti âliyedir, öyle ise cinayeti dahi azîmdir. Sair mevcudata benzemez. İntizamı da mühimdir. İntizamsız olamaz, mühmel kalamaz, abes edilmez, fena-yı mutlak ile mahkûm olamaz, adem-i sırfa kaçamaz. Ona Cehennem ağzını açmış bekliyor. Cennet ise ağuş-u nazdaranesini açmış gözlüyor.”[2]

 

-Mesela diş kaplaması yapılması için bir operasyon gerekiyor.

Bu dünya hayatında da ebedi hayat için bir operasyon yapılıyor.
Oraya hazırlık ve hazırlama.
Bir kalite kontrolden geçiriliyoruz.
Altın mı, gümüş mü, bakır mı, VS.
Altınsa bile kaç ayar.
Ayar düzenleme

*************

Dünya neden bu kadar koca kâinat içerisinde bir nokta bile değilken, bu kadar hem insanlar ve alemler ve de Allah için önem arz etmektedir?

Çünkü asıl hayatın kaynağı ve en büyük kaynağı buradadır da ondan.

Hayat doğurmakta ve üretmektedir çoklukla.

Hayata ve hayatlılara hizmet etmektedir.

“Birinci Nokta: Ehl-i dalâletin vekili der ki: ‘Ehâdisinizde dünya tel’in edilmiş cîfe ismiyle yad edilmiş. Hem bütün ehl-i velâyet ve ehl-i hakikat dünyayı tahkir ediyorlar, “Fenadır, pistir.” diyorlar. Hâlbuki sen bütün kemâlât-ı İlâhiyeye medar ve hüccet, onu gösteriyorsun ve âşıkane ondan bahsediyorsun.'”

“Elcevap: Dünyanın üç yüzü var.”

“Birinci yüzü Cenâb-ı Hakk’ın esmasına bakar. Onların nukuşunu gösterir. Mana-yı harfiyle, onlara ayinedarlık eder. Dünyanın şu yüzü, hadsiz mektubat-ı Samedâniyedir. Bu yüzü gayet güzeldir; nefrete değil, aşka layıktır.” (Sözler, Otuz İkinci Söz, İkinci Mevkıf.)

“İkinci yüzü âhirete bakar. Ahiretin tarlasıdır, cennetin mezraasıdır, rahmetin mezheresidir. Şu yüzü dahi, evvelki yüzü gibi güzeldir. Tahkire değil, muhabbete layıktır.”

“Üçüncü yüzü insanın hevesatına bakan ve gaflet perdesi olan ve ehl-i dünyanın mel’abe-i hevesâtı olan yüzdür. Şu yüz çirkindir. Çünkü fânidir, zâildir, elemlidir, aldatır. İşte, hadiste varid olan tahkir ve ehl-i hakikatin ettiği nefret, bu yüzdedir.”

*On Yedinci Söz’de denildiği gibi; dünya“Bir kitab-ı Samedânidir. Hem bir mezraadır. Hem birbiri arkasında dâim gelip geçen ayineler mecmuasıdır. Hem seyyar bir ticâretgâhdır. Hem muvakkat bir seyrangâhtır, hem bir misafirhanedir.”

MEHMET ÖZÇELİK

25-06-2024

[1] https://www.youtube.com/watch?v=Tvd_kj03ZG4

[2] https://risaleoku.com/oku/sozler/525




BÜYÜK SAVAŞA DOĞRU

BÜYÜK SAVAŞA DOĞRU

ABD başkanı Biden ve arkasında bulunan Pentagon çok iyi bilmektedir ki, bir dahaki seçimde Başkanlığı kazanamayacaktır.

Buradan hareketle öyle zannediyorum ki, dünyayı ateşe vermeden de bu ayrılışı gerçekleştirmeyecektir.
Tıpkı başa gelmeden önce geçmişine ve yaptıklarına bakarak, dünyayı ateşe vereceğini söylemiştim.
Başta Ukrayna’yı Rusya’nın üzerine veya kucağına attıkları gibi, İsrail’e her türlü desteği vererek başta Gazze ve arkasından gelen çevreye saldırısına her türlü yardımda bulunmuştur.
Savaş gemilerini getirerek çevreye göz dağı vermiş, İsrail’in Ortadoğu’yu yangın alanına çevirmesine göz yumup, sessiz kalmıştır.
Soykırıma ortak olmuş, 17 bin kadar çocuğun öldürülmesine gözünü kapamış, 40 bin insanın öldürülmesine aldırmamış, yüz bine yakın insan sakat kalmış, bir o kadar insan enkaz altında kalıp Gazze harabeye dönmüş, milyonlarcası sürülmüş ve feryatlara kulak tıkamıştır.
Adeta kör, sağır ve dilsiz kalmış, zulme ortak olmuş, eli kanlı olmuştur.
Belli ki bu burada kalmayacak geniş boyutlu olarak 3.dünya Savaşının fitilini ateşleyecektir.
Tıpkı seçilmeden önce Türkiye’deki muhalefeti destekleyeceğini söyleyip, hükümeti yıkma çabasına girdiği gibi.
Bunu destek ve darbelerle başaramayınca, 15 Temmuz işgal yoluyla piyonlarını devreye koyarak yapmaya çalışmıştır.
Hiç unutulmamalıdır ki, başta ABD, İsrail ve Haçlı orduları Türkiye’yi Suriye’den daha beter hale getirmek hayalinden hiç bir zaman için vaz geçmiş değillerdir.
Hatta 15 Temmuzda başarılı olunsaydı, bu başarı uzun sürmeyip iç çatışmalara dönüşeceği için, bu plan öncelikli olarak düşünülmekte ve hedef olarak belirlenmekteydi.
Her şey başarılı olduktan sonraki kaos ve kargaşaya yönelik hesaplanmıştı.

-NATO’nun Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanı Orgeneral Curtis Scaparrotti, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Türkiye’nin Brüksel’de görevli subayları görevden uzaklaştırmasının ittifakı “zayıflattığını” söyledi.[1]

Yüz yıl önce bağladıkları Türkiye’yi, gevşeyen ve kırılan zincirleri tekrar kuvvetleştirip, en az bir yüz yıl daha devam ettirmektir.
Dünyayı yakmak ve yıkmak için gözü dönmüş bir deli yeter.
Dünyada ise bu fazlasıyla mevcuttur.

 

******************  

Ve bu savaş yüz sene önce batının piyonları tarafından İslam ülkelerinde sürdürüldüğü gibi bugün de devam ettirilmekte, basiretsiz yöneticiler tarafından devamı sürdürülmektedir. İhtilaflar körüklenmektedir.[2]

Kişiliksiz ve seviyeden uzak, cehalet asrına dönüş için alınmış bir karardır, Tacikistan’ın başörtüsünü yasaklayan kararı. 

Tıpkı Rusya’nın 1917’de Komünizme geçme kararı gibi. 

Bu karar öyle bir karar ki, 7 okyanus üzerinden Aksa bu pisliği ve lekeyi temizleyemez. 

Bu kararı alanlar tarih boyunca da lanetleneceklerdir. 

Bunlara Zembillinin kanuniye verdiği cevapla cevap veriyorum. 

İşte Tacikistan’ın durumu;

Hakikatli Bir Lâtife:
Sultan Süleyman Kanunî, kesretli kırk çeşme sularını İstanbul’a getirdiği vakit, Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi ona demiş (Ey Tacikistan! Dünyayı kokutacak): “Hilâf-ı şeriat kanunları Avrupa’dan getirdiğin cihetle, İstanbul’a öyle bir bok sıçtın ki, o getirdiğin suların cümlesi üzerinden akıp geçse yüz senede temizleyemez.”[3]

MEHMET ÖZÇELİK

22-06-2024

 

[1] https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-38247225

[2] https://www.yenisafak.com/dunya/cogunlugu-musluman-olan-ulkeden-skandal-karar-meclis-onay-verdi-basortusu-resmi-olarak-yasaklandi-4628646

[3] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/sikke-i-tasdik-i-gaybi/latif-bir-tefeul/143

 




NEYE GÖRE DEĞER- NEYE DEĞER

NEYE GÖRE DEĞER- NEYE DEĞER

 

Evet değerin ve değerlinin ölçüsü nedir?
Değerli insan!
Neye göre?
Makamına göre mi, elbisesine mi, parasına göre mi, soyuna göre mi, okuduğu okula, diplomaya ve oturduğu çevreye göre mi?
Aldığı alkışa göre mi?
Peki arkasındaki bu payandalar olmasa, onda bir değer kalacak mı?
Ebu Cehil, bunca cehaletine rağmen herkes tarafından bilinmiş olmasından dolayı değerli mi?
Mesela İsrail başkanı Netenyahu ve ona destek olan Bıden bir devlet başkanı olurken ellerinin kanlı olması onun değerini korur mu?
Milyonların ve yüzbinlerin oyunu almaları onları değerli kılar mı?
Yoksa verenleri mi değersiz kılmış olur?
Değeri ne kadardır?
Eşek altın semer vursan, eşek yine eşektir.
Eşeği yüksek fiyatla satın alan, neye değer vermiş oluyor.
-Kabadayının biri giymiş olduğu çok değerli ve pahalı abasıyla yani kürküyle küstahça Mevlana’nın karşısına dikilip sorar,
Hocam, benim fiyatım ne eder?
Mevlana, 300 akçe eder, der.
Kabadayı kükreyerek, hop hop hoca. Sadece benim üzerimdeki kürk üç yüz akçe eder, der.
Mevlâna cevabında, zaten evladım, bende ona değer biçtim, der.
GÜÇ mü değer ve değerli olan mı?
-İmamı Azam Ebu Hanife yolda giderken karşısından bir öküz gelmektedir.
Ebu Hanife kenara çekilerek ona yol verir.
Dostları neden bunu yaptığını sorduklarında ise cevaben, onun boynuzu var, benim ise aklım, der.
Değer boynuzda değil, akıldadır.
Hz. Mevlâna “İnsan kıyafetiyle karşılanır, ilmiyle ağırlanır, ahlakıyla uğurlanır. “der.
Bir çobanın oyuyla benim oyum bir mi? diyenin değeri nedir?
Şöhreti mi, mesleği mi, ahlakı mı, kişiliği mi?
-Etiket gerçek değer mi?
Sahte etiket değeri arttırır mı?
Reklam mala ne kadar değer katar?
Malın kıymeti kendinden mi yoksa reklamından mı?
Yoksa şöhretinden mi?
Oysa şöhret insanın malı olmayanı dahi insana mal eder.
Tıpkı her komik şeyin Nasrettin hocaya yamanması gibi.
Etikete değil, kişinin değerine bakılmalıdır.
Değeri maddi mi, manevi mi, kişisel mi, toplumsal mı?
Mesela bir amire görevinde gösterilen hürmet ve sevgi, görevi bitince de gösteriliyor mu?
Nereye kadar?
Ne kadar?
-İnsan bu dünyaya 1 değerle gelir. Yaptıkları iyi ve kötü şeyler sağına ve soluna eklenen sıfırlardır.
O bir rakamı ise kişiliktir.
Kişilik ve değer yoksa, sıfırların da bir değeri ve kıymeti yoktur.

-Gerçekten artılar ve katılanlar neyi artıyor? 

Değerleri mi? 

Değersizleri de mi? 

Odun, kömür, kereste, Altın ve gübreyi de mi? 

Ve neye göre değerlendirip, ücretlendiriyor? 

-Arabanızın değeri ne kadar? 

Arabanızda neler var? 

Hayat kurtarıcı hava yastığı var mı? 

Yazın sıcağından koruyan kliması var mı? 

Lastikler yeni mi, VS. 

-Ev içinde, her şey içinde sorarız değil mi? 

Peki, ya insan için, sorulmaz mı? 

Allah sormaz mı? 

**************

Kişilik gelişimi ve örnekleri ile ilgili bazı anekdotlar:
Gelişim ise, Kişilik, bebeklikten itibaren başlayan ve yaşam boyunca devam eden bir süreçtir. Aile, arkadaşlar, eğitim, kültür ve diğer deneyimler kişilik gelişiminde önemli rol oynar.

Kişilik özellikleri zamanla değişebilir. Önemli yaşam olayları, travmalar veya bilinçli çabalar gibi faktörler kişilik değişikliklerine yol açabilir.
Gerçek kişiliği peygamberlerin ve peygamberimizin hayatında görebiliriz.
Mesela, Kişilik, bir insanın düşünme, hissetme, davranma ve insanlarla iletişim kurma biçimlerini kapsayan, onu diğerlerinden ayıran bir dizi özellik ve eğilimdir. Genetik, çevresel faktörler ve deneyimler gibi birçok unsur kişilik oluşumunda rol oynar.

Kişilik Özellikleri:
Farklı kişilik kuramları, farklı kişilik özelliklerini tanımlar. En yaygın kullanılanlardan biri Beş Büyük Kişilik Özelliği modelidir:

Açıklık: Yeni deneyimlere açık olma, merak ve hayal gücü gibi özellikleri içerir.
Vicdanlılık: Düzenlilik, planlılık, sorumluluk ve mükemmeliyetçilik gibi özellikleri içerir.
Nevrotizm: Kaygı, stres, endişe ve duygusal dengesizlik gibi özellikleri içerir.
Dışadönüklük: Sosyallik, enerji, coşku ve konuşkanlık gibi özellikleri içerir.
Uyumluluk: Hoşgörü, anlayış, iş birliği ve uzlaşmacılık gibi özellikleri içerir.

Kişilik ve Davranış:
Kişilik özellikleri, bir kişinin düşüncelerini, duygularını ve davranışlarını etkiler. Örneğin, dışadönük bir kişi sosyal ortamlarda daha rahat hissedebilirken, içe dönük bir kişi yalnızlıktan daha fazla keyif alabilir.

Kişilik ve Toplum:
Kişilik, insanların birbirleriyle nasıl etkileşime girdiğini ve toplumda nasıl yer aldıklarını etkiler. Örneğin, vicdanlı insanlar daha güvenilir olarak görülebilirken, nevrotik insanlar daha fazla endişe duyabilirler.

Kişilik ve Psikoloji:
Kişilik, psikolojide önemli bir çalışma alanıdır. Psikologlar, kişilik özelliklerinin nasıl ölçülebileceğini, nasıl geliştiğini ve ruhsal bozukluklarla nasıl ilişkili olduğunu anlamaya çalışırlar.

******************

Peygamber Efendimizin Hayatı ve Kişilik Örnekleri:
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s.), sadece dini açıdan değil, aynı zamanda kişilik ve ahlak bakımından da Müslümanlar için en önemli örnek teşkil etmektedir. O’nun hayatı boyunca gösterdiği erdemler ve davranışlar, her Müslümana ilham kaynağı olmaya devam etmektedir.

Peygamber Efendimizin Kişilik Özelliklerinden Bazıları:

Merhamet ve Şefkat: Hz. Muhammed, her canlıya karşı son derece merhametli ve şefkatliydi. Yoksullara, yetimlere, hayvanlara ve zayıf olanlara karşı her zaman yardımsever davranırdı.
Adalet: Hz. Muhammed, adalete son derece önem verirdi. Herkesin eşit haklara sahip olduğunu savunur ve haksızlığa karşı mücadele ederdi.
Doğruluk: Hz. Muhammed, her zaman doğruyu söyler ve dürüst davranırdı. O’na “El-Emin” (güvenilir) lakabı da bu nedenle verilmiştir.
Affedicilik: Hz. Muhammed, kinci ve intikamcı biri değildi. Hatalar yapanları affeder ve onları bağışlardı.
Alçakgönüllülük: Hz. Muhammed, ne kadar yüce bir makama sahip olmasına rağmen asla kibirlenmez ve alçakgönüllülükten vazgeçmezdi.
Cesaret: Hz. Muhammed, her zaman haklı olanı savunmak için cesaretini kullanırdı. Tehlikeler karşısında bile asla geri adım atmazdı.
Sabır: Hz. Muhammed, zorluklarda bile sabırlı davranır ve asla ümitsizliğe kapılmazdı.
Tevazu: Hz. Muhammed, makam ve mevkiine rağmen asla gösteriş yapmaz ve mütevazı bir yaşam tarzı sürdürürdü.

Peygamber Efendimizin Hayatı Boyunca Gösterdiği Bazı Örnekler:
Kendisine en büyük haksızlıklar yapıldığı ve taşlandığı Taif yolculuğunda bile dua ederek Taiflilere merhamet dilemiştir.
Savaşlarda esir aldığı kişileri affetmiş ve onları bağışlamıştır.
Yetimlere ve yoksullara yardım etmeyi teşvik etmiş ve zekat ibadetini emretmiştir.
Kadınlara ve kölelere saygı gösterilmesini savunmuştur.
Bilginin ve eğitimin önemini vurgulamıştır.
Peygamber Efendimizin Kişiliğinin Önemi:

Peygamber Efendimizin kişilik özellikleri, sadece Müslümanlar için değil, tüm insanlar için örnek teşkil etmektedir. O’nun gösterdiği erdemler, daha iyi bir dünya inşa etmek ve barış içinde yaşamak için gerekli olan temel değerlerdir.
Kur’an’da Hz. Âdem, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. Yunus gibi birçok peygamberin ve diğer önemli şahsiyetlerin hikayeleri yer alır. Bu kıssalar, doğru ve yanlışın, iyilik ve kötülüğün somut örneklerini sunarak insanlara ahlaki dersler verir. Örneğin, Hz. Yusuf kıssası, sabır, affedicilik ve dürüstlüğün önemini; Hz. Eyüp kıssası ise şükür ve tevekkülün önemini vurgular.

Şahsiyetler:

Kur’an’da peygamberlerin ve diğer önemli şahsiyetlerin ahlaki vasıflarına da değinilir. Bu vasıflar, Müslümanlara örnek olması ve onları daha iyi insanlar olmaya teşvik etmesi içindir. Örneğin, Hz. Muhammed (s.a.s.), merhamet, adalet, affedicilik ve tevazu gibi birçok güzel ahlakın en güzel örneğidir.

## İslam Alimlerinin Hayatlarından Kişilik Örnekleri

İslam alimleri, sadece ilmiyle değil, aynı zamanda ahlakı ve kişilik özellikleriyle de örnek teşkil eden önemli şahsiyetlerdir. Zor şartlarda bile ilme ve öğrenmeye adanmış bu alimler, bize birçok önemli ders vermektedir.

**Bazı Önemli İslam Alimlerinden Kişilik Örnekleri:**

**İmam-ı Azam Ebu Hanife:**

* **Adalet:** Ebu Hanife, her zaman adil davranmaya ve haksızlığa karşı çıkmaya özen göstermiştir.
* **Alçakgönüllülük:** Ebu Hanife, ne kadar bilgili ve saygın olsa da asla kibirlenmemiş ve alçakgönüllü bir yaşam tarzı sürdürmüştür.
* **Cesaret:** Ebu Hanife, inançlarını savunmaktan asla çekinmemiş ve gerektiğinde tehlikelere bile göğüs germiştir.

**İmam-ı Malik:**

* **Sabır:** İmam-ı Malik, fıkıh bilgisini derlemek için uzun yıllar boyunca büyük bir sabırla çalışmıştır.
* **Doğruluk:** İmam-ı Malik, her zaman doğruyu söylemeye ve yanlıştan kaçınmaya özen göstermiştir.
* **Hoşgörü:** İmam-ı Malik, farklı görüşlere saygı duyan ve hoşgörülü bir alim olmuştur.

**İmam-ı Şafii:**

* **Çalışkanlık:** İmam-ı Şafii, ilme ve öğrenmeye son derece düşkün bir alim olmuştur. Hayatını öğrenmeye ve ilmini geliştirmeye adamıştır.
* **Tevazu:** İmam-ı Şafii, ne kadar bilgili ve saygın olsa da asla kibirlenmemiş ve tevazulu bir yaşam tarzı sürdürmüştür.
* **Affedicilik:** İmam-ı Şafii, kendisine haksızlık yapanları bile affeden ve kin tutmayan bir alim olmuştur.

**İmam-ı Ahmed bin Hanbel:**

* **Dürüstlük:** İmam-ı Ahmed bin Hanbel, her zaman dürüst davranmaya ve doğruyu söylemeye özen göstermiştir.
* **Sadakat:** İmam-ı Ahmed bin Hanbel, inancına ve ilkelerine son derece sadık bir alim olmuştur.
* **Fedakarlık:** İmam-ı Ahmed bin Hanbel, ilmi ve inancını yaymak için birçok fedakarlık yapmıştır.

**Bu örneklerden alabileceğimiz bazı dersler:**

* **İlme ve öğrenmeye önem vermeliyiz.**
* **Ahlaki değerlere ve erdemlere sahip olmalıyız.**
* **Zorluklara karşı cesaretli olmalıyız.**
* **Adil ve merhametli davranmalıyız.**
* **Doğruluk ve dürüstlükten asla taviz vermemeliyiz.**

İslam alimlerinin hayatlarını inceleyerek ve kişiliklerinden ilham alarak, kendimizi geliştirebilir ve daha iyi insanlar olabiliriz. Unutmayalım ki, ilim ve ahlak, bir insanın en değerli süsleridir.

MEHMET ÖZÇELİK

22-06-2024




Ölüm iyiliği nedir?

Ölüm iyiliği nedir?


**Ölüm iyiliği**, tıp literatüründe **”terminal lucidity”** olarak bilinen, **ölüme yakın hastalarda beklenmedik bir şekilde zihinsel ve duygusal berraklık hali yaşanmasıdır. ** Bu durum, hastalığın genel seyrinin aksine, ölümden saatler, günler veya haftalar önce ortaya çıkar.

Ölüm iyiliği yaşayan hastalar, bilişsel işlevlerinde ani bir iyileşme gösterirler. Daha önce unutkanlık, kafa karışıklığı veya demans gibi belirtiler gösteren hastalar, ölümden önce net bir şekilde konuşmaya, geçmişi hatırlamaya ve sevdikleriyle duygusal bağ kurmaya başlarlar.

**Ölüm iyiliğinin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, şu faktörlerin rol oynadığı düşünülmektedir: **

* **Beyindeki nörokimyasal değişiklikler: ** Ölüme yaklaşırken beyin, ölüm sürecini kolaylaştırmaya yardımcı olan hormonlar ve nörotransmitterler salgılar. Bu değişiklikler, bilişsel işlevlerde geçici bir iyileşmeye yol açabilir.
* **Psikolojik faktörler: ** Ölümün yaklaşmasıyla birlikte hastalar, geçmişlerini ve hayatlarını gözden geçirmeye başlarlar. Bu durum, duygusal bir kapanış ve huzur duygusu sağlayarak zihinsel berraklığa katkıda bulunabilir.
* **Fiziksel faktörler: ** Bazı durumlarda, enfeksiyon veya ağrı gibi semptomların kontrol altına alınması, hastanın zihinsel durumunda bir iyileşmeye yol açabilir.

**Ölüm iyiliği, hastalar ve aileleri için zor ve karmaşık bir durum olabilir. Bir yandan, sevdikleriyle yeniden bağlantı kurma ve huzurlu bir şekilde veda etme fırsatı sunar. Öte yandan, ölümün yakınlığının ve kaçınılmazlığının farkındalığını da beraberinde getirir.**

Ölüm iyiliği hakkında daha fazla bilgi edinmek isterseniz, şu kaynaklara göz atabilirsiniz:

@@@@@@

9 ay 10 günlük anne karnındaki hazırlık devresi gibi.
İnsan doğum ve ölümlerle tekâmül etmektedir.

Bak: https://youtube.com/watch?v=IcKz3Q-EOGY&si=Y1oykW_JUe95KcmE 




SÜRDÜRÜLEN KAVGA

SÜRDÜRÜLEN KAVGA

Ayasofya’nın açılması kilidi kırdı ve açtı.

Sırada İttihad-ı İslam var.

Türk ve İslam birliği teşkilatı.

Onu takiben Kudüs’ün fethi.

Türk ve İslam dünyası maddi ve manevi birliği tesis etmek mecburiyetindedir.

Önündeki en önemli yol işte budur.

Dünyanın selameti dahi işte bundadır, buradadır.

**************  

Türkiye ordusu Gazze’yi korumak için sefere çıkıp, üçüncü devlet hedefimizdir, diyerek İsrail ordusuyla savaşsa, maalesef en büyük problemi içimizdeki bir kısım azınlıklar hırçınlık çıkaracak, İsrail’in yanında yer alacaktır.

Bizim sıkıntımız ve problemimiz harici değil, dahilidir.
Üç yüz yıldır içimizde ekim yapan haçlı, bugün ektiğini biçiyor.
Oda ağzı açık kalarak ve hayretle izleyerek.
İki yüzlü ABD, tavşana dur derken, tazıya da kaç demektedir.
Yardım tırlarının geçmesine yardımcı olmazken, yardım etmek amacıyla denizde kurduğu platformlar kendinin ve İsrailin askerlerini yardım tırlarının içerisine esirleri kurtarmak amacıyla saklayarak, her zamanki gibi yine hinliğini ve alçaklığını göstermiş, bir çok insanı öldürmüş hatta kendi esirlerini bile öldürerek ancak 4 esirini kurtarmıştır.
Zulme ortak olan şahıslar gibi devletlerden asla ve asla iflah olmazlar.
Belalarını bulurlar.
Zulüm eken, zulüm biçer.
Men dakka dukka.
Başkasının kapısını çalanın, kapısı çalınır.
Bu dünya, etme bulursun, dünyasıdır.
Eden bulur.
Er veya geç.

@@@@@@

Düşman içeride, oda dost görünümde. 

Bunun başında da İran gelmektedir.[1]

ABD, İsrail, Almanya ve Batı hep bize darbe yapma planlarını yaptı ve bunun zeminini oluşturdu.[2]

-Yeni tehlike sinyali Mekke’dir.

İlki Kudüs’tü.[3]
Suudi Arabistan’da bazı yerlerde içki satılmasından, eğlence yerlerine kadar açılması o mukaddes beldeyi kirletmeye yönelik sinsice faaliyetlerdir.

***************

Gülen önce işe alıp, iş verip öyle devşiriyordu.

PKK ve PKK yandaşları ve sevicileri ise devşirilmiş terör iltisaklıları alıp koruyor.[4]

-Yahudi lobisi ABD devletini dizayn ederken, ABD’de dünyayı dizayn etmeye çalışıyor. 

-Tıpkı CHP’nin %95 ine %5 hâkim olduğu gibi.

Azınlıklar bu partiyi ve bu partide Türkiye’yi yönetmeye çalışıyor.

Azınlığın çoğunluğa hakimiyeti sürdürülmektedir.

-Yazar haklı olarak, “Cumhuriyet Halk Partisi normalleşince Türkiye normalleşti.” diyor.[5]

Diyor da yalnız şu unutulmamalıdır ki, Cumhuriyet Halk Partisi normalleşecek mi?
Veya normalleşmesine müsaade edilir mi?[6]

CHP’nin üst ve çatı katındaki değişme ve değişim, temeldeki yapıyı değiştirmez.
Vitrinin ve kaportanın değişimi önemli bir değişim değildir.
Geçici ve göstermeliktir.
Nitekim belediyeleri kazanmalarıyla birlikte eski huylarını sürdürmüşlerdir.
CHP içinde halk kelimesi olsa da halkın Partisi değil, elit ve azınlıkların partisidir.

-Gülen devlette paralel yapı oluştururken, PKK’da başta belediyelerde paralel bir yapı ve yönetim oluşturdu.[7]

-FETÖ’nün kirli ittifakları gün be gün ortaya çıkıyor ve itiraflarda bulunuluyor.[8]

-Bir 50 yıl daha sürecek kavganın ayak oyunları ve ayak sesleri kulak verildiğinde duyulacaktır.[9]

MEHMET ÖZÇELİK

18-06-2024

 

[1] https://www.yenisafak.com/dunya/pkknin-yeni-hamisi-iran-4628066

[2] https://m.youtube.com/watch?si=i3ptpbyDlhdXPnJe&v=NdUBPfchY7g&feature=youtu.be

[3] https://tesbitler.com/2015/01/02/hadislerde-yemen-sam/

[4] https://www.yenisafak.com/gundem/turkiye-suleymaniyede-pkkya-silah-sevkiyatina-goz-yummayacak-vur-emri-4628689

[5] https://www.yenisafak.com/yazarlar/ihsan-aktas/cumhuriyet-halk-partisi-normallesince-turkiye-normallesir-4628056

[6] https://tesbitler.com/index.php?s=Chp

[7] https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/03/150309_hakanfidan_adayliktan_cekildi

[8] https://www.haber7.com/guncel/haber/3435034-fetocu-guvenden-gezi-1725-aralik-ve-15-temmuz-itiraflari-kemalistlerle-ittifak

[9] https://www.yenisafak.com/gundem/cia-fetoye-yeni-bas-ariyor-4627915

https://www.haber7.com/dunya/haber/3433870-iran-teror-orgutu-pkkya-iha-verdi-turkiye-sinirinda-ucuruldu

https://www.yenisafak.com/gundem/feto-kendi-adamini-susturmaya-calisti-4627619

https://www.haber7.com/guncel/haber/3432561-bagdadinin-esi-yillar-sonra-acikladi-daesi-onlar-mi-kurdu 

https://www.yenisafak.com/dunya/tir-ile-yardim-degil-katiller-geldi-4626514 

https://www.yenisafak.com/gundem/abd-iran-ve-almanya-pkk-icin-birlesti-suc-yeri-suleymaniye-havalimani-4626524

 




ŞUURSUZLAŞTIRILAN BİR NESİL

ŞUURSUZLAŞTIRILAN BİR NESİL

Neden üniversitelerin olduğu yerlerde ve çevrelerinde kafeler, kahveler ve eğlence yerleri bulunuyor.

Özellikle Büyük şehirler ve hatta dindar olan yerlerde bile.

Hem de yoğunlukla.
Ve gençler çoklukla orayı dolduruyorlar?
Eğitmek için mi?
Gelişmelerine yardımcı olmak için mi?
Yoksa avlayıp dönüştürmek ve kimliksizleştirmek için mi?
Aileler oğlum, kızım okuyor diye seviniyorlar.
Elbette hepsi böyle değildir.
Camilerinde, kütüphanelerinde, kafelerinde müşterileri var.
Ancak tehlike küçümsenmeyecek, umursamayıp önemsenmeyecek gibi değil.
Tehlike büyük.
“İblis dedi ki: Öyle ise beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım.”[1]

-İnsani kişilik törpüleniyor.

İslamî kişilik yok ediliyor.
Gerçek insaniyet, islamiyette ve İslâmiyetle olur.
İnsaniyet bir derece, İslamiyet ise üst derecedir.
İslamiyet’in dışındaki insaniyet, zorlama ve yapay bir insaniyettir.
Kâinatın özü insaniyette, insanlığın öz ve ruhu İslamiyet’tedir.
Hakiki insaniyet İslamiyet iledir.

***************

Vatandaşın birisi medyada yazmış;” Eğitim demekse ne diye Milli Eğitim Bakanlığı Türkiye Maarif Modeli Falan diyor?”

Diğer kişi buna yazmış;” Arapça kelime kullanmayı marifet sanıyorlar. Tıpkı finansçıların İngilizce süslemeleri gibi.”

Bunu sadece tekil bir olay olduğu için almadım.

Zira bu durum genel hastalıktır.

Adam maarifin Arapça olmasından rahatsızlık duyarken, bunu Arapça olan marifet sözcüğüyle anlatıyor.

Tıpkı aynı zihniyette olanların Belediye Başkanlığını ele geçirince tüm Arapça tabelalara savaş açıp, indirdikleri gibi.

Aynı tavrı her tarafı istila eden İngilizce tabelalara göstermedikleri halde.

Bu düşmanlık Arapçaya değil, Arapçanın temsil ettiği İslamiyet’edir.

“Şüphesiz âyetlerimizi inkâr edenleri biz ateşe atacağız. Derileri yanıp döküldükçe, azabı tatmaları için onların derilerini yenileyeceğiz. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.”[2]
.Ayetini okuyan abd.li kız bunu onayladı. Eğer bunu İsrailin zulmünden önce görseydim, inkar ederdim, dedi.

**************

Kabiliyetler söndürülüyor ve öldürülüyor.

Evet şu dâr-ı dünya, beşerin ruhunda mündemiç olan hadsiz istidadların sünbüllenmesine müsaid değildir. Demek başka âleme gönderilecektir. Evet insanın cevheri büyüktür. Öyle ise, ebede namzeddir. Mahiyeti âliyedir, öyle ise cinayeti dahi azîmdir. Sair mevcudata benzemez. İntizamı da mühimdir. İntizamsız olamaz, mühmel kalamaz, abes edilmez, fena-yı mutlak ile mahkûm olamaz, adem-i sırfa kaçamaz. Ona Cehennem ağzını açmış bekliyor. Cennet ise ağuş-u nazdaranesini açmış gözlüyor.”[3]

******************

Hakikatli Bir Lâtife.
Sultan Süleyman Kanunî, kesretli kırk çeşme sularını İstanbul’a getirdiği vakit, Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi ona demiş: “Hilâf-ı şeriat kanunları Avrupa’dan getirdiğin cihetle, İstanbul’a öyle bir bok sıçtın ki, o getirdiğin suların cümlesi üzerinden akıp geçse yüz senede temizleyemez.”[4]

MEHMET ÖZÇELİK

18-06-2024

 

[1] Araf. 16.

[2] Nisa. 56.

[3] https://risaleoku.com/oku/sozler/525

[4] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/sikke-i-tasdik-i-gaybi/latif-bir-tefeul/143




ÇOCUĞUNUZUN DURUMU

ÇOCUĞUNUZUN DURUMU

Çocuğunuzun özel istek, ilgi ve hedefi varsa okusun.

Yoksa bir mesleğe yakınsa o mesleği ve hayatı ve hayatın zorluklarını öğrensin.
Günün şartlarına uygun mesleklerde gelişsin.
En azından tatillerini değerlendirsin.
Dünya ve ahiretini kazanma şuuru kazandırılsın.
En azından kaybetmeme yönünde gayret göstersin.
Hayat sadece masa başında kazanılmaz, bunu öğrensin.
Kendini bilsin.
Başkası olmasın.
Haddini bilsin.
Hadsiz olmasın.
Niçin yaratıldığını bilsin.
Boşta ve boşlukta kalmasın.
Dünyasını bilsin.
Harap kalmasın.
Ahiretini bilsin.
Ona göre hazırlansın.
Vatanını bilsin.
Başkalarına satmasın.
Değerlerini bilsin.
Değersiz kalmasın.
Dinini bilsin.
Dinsiz olmasın.
Sorumluluğunu bilsin.
Sorumsuz kalmasın.
Milletini bilsin.
Kopuk olmasın.
Tarihini ve geçmişini bilsin.
Geleceğe köprü kursun.
Köprüleri yıkmasın.
Anne babasını saysın.
Ta ki kendi de sayılsın.
Maddeye tapmasın.
Kıymetsiz olmasın.
Kişiliği kaybolmasın.
Kişilik kazansın.
Bilsin ki, giden gelmez, gelen gider.
Kendisi de bir gün o kervana iltihak eder.
Giderken ya rahmetlidir ya da zahmetli.
Kimler geldi kimler geçti bu felekten
Kalbur ile un elerken deve geçti bu elekten
Dünya bir köprüdür.
Köprüler kalmak için değil, geçmek için yapılır.

                                                                            ****************   

Dünyaya iman ve ibadet için gönderilen insanlar, günlük, gündelik, basit meselelerle meşgul ediliyor.

Adeta aslan sineğe boğduruluyor.
Tilkiyle kandırılıyor.
Çakalla uğraştırılıyor.
Problem işlerde mi yoksa işleri çevirenlerde mi?
Bütün mesele nefret ettirmede.
İnsanlık, Kolaylaştırın zorlaştırmayın, müjdeleyin nefret ettirmeyin, hakikatinden uzaklaştırılıyor.
Bütün problemler bu hakikatten uzaklaşmayla başlıyor.
Adeta, kolaylaştırmayın zorlaştırın, müjdelemeyin nefret ettirin, üzerine bina ediliyor.
Türkiye’de şimdiye kadar bürokrasi böyle işletildi.
Hala kalıntıları sürmektedir.
Bir çok şey olumsuzluklar üzerine bina edildi.


@@@@@@@@

Dünyayı bir köprüye benzetmek:

**Geçicilik: ** Köprüler, bir yerden bir yere geçmek için kullanılır ve üzerlerinde uzun süre kalmak için tasarlanmamıştır. Bu da dünyanın geçici bir yer olduğunu ve burada sonsuza kadar kalmayacağımızı hatırlatır. Bu düşünce, bize şu anki hayatımızı anlamlı kılmak ve onu en iyi şekilde değerlendirmek için motive edebilir.

**Sınav: ** Bazı yorumlarda dünya, bir sınav köprüsü olarak görülür. Bu sınavda, iyi bir insan olmak ve ahirette cennete gitmeyi hak etmek için çabalamamız gerekir. Bu yorumda, dünyadaki her şeyin birer ders ve birer vesile olduğu fikri vurgulanır.

**Zorluk: ** Köprüler, bazen zorlu ve tehlikeli olabilir. Bu da dünyadaki yaşamın zorluklarını ve engellerini sembolize edebilir. Bu zorluklar, bizi daha güçlü ve daha olgun insanlar yapma potansiyeline sahiptir.

**Birlik: ** Köprüler, farklı yerleri ve insanları birbirine bağlar. Bu da dünyadaki tüm insanların birbiriyle bağlantılı olduğunu ve birbirimize karşı sevgi ve saygıyla davranmamız gerektiğini hatırlatır.

Bunların dışında, “Dünya bir köprüdür, üzerine ev yapılmaz” atasözü de bu deyişle bağlantılı olarak akla geliyor. Bu atasözü, dünyaya çok fazla bağlanmamamız ve burada geçici olduğumuzu unutmamamız gerektiğini öğütler.

MEHMET ÖZÇELİK

18-06-2024




Osmanlıda hayvan hakları beyannamesi.

Osmanlıda hayvan hakları beyannamesi.


## Osmanlı’da Hayvan Hakları Beyannamesi: Bir İlk

Osmanlı İmparatorluğu, 17. yüzyılda hayvan hakları konusunda öncü bir rol oynayarak, **dünyada bilinen ilk hayvan hakları beyannamesini** yayınladı. Bu beyanname, 1600’lü yıllarda III. Murad döneminde hazırlanmış ve yürürlüğe girmiştir.

Beyanname, hayvanlara karşı zulmü ve istismarı yasaklayan ve onların refahını gözetmeyi amaçlayan bir dizi maddeden oluşmaktadır. Bu maddelerden bazıları şunlardır:

* Hayvanlara yiyecek ve su sağlanması
* Hayvanların aşırı yük taşınmasından korunması
* Hayvanların dövüştürülmesinin yasaklanması
* Hasta ve yaralı hayvanların tedavi edilmesi
* Sokak hayvanlarının korunması

Beyannamenin hazırlanmasında önemli rol oynayan kişi, **Şeyhülislam Ebussuud Efendi**’dir. Ebussuud Efendi, İslam hukukuna dayandırarak hayvanların da canlı varlıklar olduğunu ve korunması gerektiğini savunmuştur.

Osmanlı’daki hayvan hakları beyannamesi, sadece yasal bir metin olmanın ötesinde, hayvanlara karşı şefkat ve merhamet duygusunun da bir göstergesidir. Bu beyanname, günümüzde de geçerliliğini korumakta ve hayvan hakları konusundaki tartışmalara ilham vermeye devam etmektedir.

**Beyannamenin Önemi:**

* Dünyada ilk hayvan hakları beyannamesi olmasıyla önemli bir yere sahiptir.
* Hayvanlara karşı merhamet ve şefkat duygusunun gelişmesine katkıda bulunmuştur.
* Günümüzdeki hayvan hakları savunucularına ilham kaynağı olmuştur.

**Beyannamenin Etkileri:**

* Beyannamenin etkisiyle Osmanlı’da hayvanlara karşı yapılan zulüm ve istismar azalmıştır.
* Hayvanların refahı için çeşitli vakıflar kurulmuştur.
* Hayvanlara yönelik yasal düzenlemeler yapılmıştır.

**Sonuç:**

Osmanlı’daki hayvan hakları beyannamesi, hayvan hakları tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Bu beyanname, hayvanlara karşı saygılı ve merhametli bir bakış açısının gelişmesine katkıda bulunmuştur ve günümüzde de ilham verici bir örnek olmaya devam etmektedir.

@@@@@@@

Kanuni ve topkapı sarayındaki ağaçları saran karıncalar.

Kanuni Sultan Süleyman, devlet işlerinden arta kalan vakitte Topkapı Sarayının bahçesinde ağaç yetiştirmekle meşgul olurdu. Birgün yetiştirdiği meyve ağaçlarını karıncaların sardığını gördü. Ağaçlara zarar veren karıncaların itlaf edilmesini ve karıncaların bürüdüğü ağacın kesilip kesilmemesi hususunu bir tezkîre ile Şeyhülislâm Ebussuud Efendi’ye sordu. Hemde öyle şairâne bir dil ile sordu ki;

Dırahta ger ziyan etse karınca
Günâhı var mıdır ânı kırınca?

(Eğer karınca ağaca zarar veriyor, onu kurutuyorsa, karıncayı yok etmenin bir günahı var mıdır?)

Ebussuud Efendi, zamanın şeyhülislâmıdır. Kanuni’ye hoş görünmek için, karıncanın ölmesinden ne olur padişahım, diyebilirdi, fakat o, ince bir nükteyle bakın ne diyor, bu da sanatkâr bir padişaha sıradan bir cevap değildir:

Yarın Hakk’ın dîvânına varınca
Süleyman’dan hakkın alır karınca.




DÜNYANIN EN AHLAKSIZ ORDUSU

DÜNYANIN EN AHLAKSIZ ORDUSU

Çocuk kadın, yaşlı hasta demeden, cami kilise, okul hasta hane ayrımı yapmadan bombardıman yapan bir ordu, dünyanın en ahlaksız ordusudur.

– Başta İsrail, Yahudi ve Hristiyanlar bir batıl inanç uğruna on binlerce masumun kanına giriyor, vampir gibi kan içiyor.

Vampire kan gerek!

Zulmün kendisi İsrail ve zulmün babası ABD bir kere daha kirli ve lekeli sicilini ortaya koydu.

Oysa unutmamalıdır ki, küfür devam etse de zulüm devam etmez.
O akıttığı kan, firavunun suda boğulduğu kan olacaktır.
ABD yıkıma hazır olan sonunu hızlandırıyor.

Diğer Avrupa ülkeleri gibi İsrailinde sicili bozuk ve Lekeli.[1]

Dünya İsrail’e kör, sağır ve dilsiz.
Sesi yetersiz.
Müdahalesi pansuman tedavisi niteliğinde.
İslam dünyası kişilik kaybı yaşıyor.
Dünya İmtihanı kaybetti.
İnsanlık sınıfta kaldı.
Kendi deyimleriyle, Tanrı kıyamete zorlandı.
Mesih’in gelmesini hızlandırma amacıyla zulüm arttı.
Adeta Mesihe kurbanlar adandı, kanlı karşılama yapıldı.
Kimileri timsah gözyaşları dökerken, kimileri de İnsanlığını uyandırdı.
Kuranın ifadesiyle,
“Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet etsen, onu sana (eksiksiz) iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet etsen, tepesine dikilip durmadıkça onu sana iade etmez. Bu da onların, “Ümmîlere karşı (yaptıklarımızdan) bize vebal yoktur” demelerinden dolayıdır. Onlar, bile bile Allah’a karşı yalan söylerler.”[2]
” Bu âyette geçen “ümmî” kelimesi tefsir bilginleri tarafından, “zayıf kimseler”, “bilgisizler”, “Kitap ehlinden olmayanlar” şeklinde yorumlanmıştır. Yahudilerin bir kısmı hak, hukuk ve dürüstlük konularında kendilerini yalnızca kendi dindaşlarına karşı sorumlu tutuyorlar, kendi dinlerinden olmayanlara karşı ise dürüst davranma zorunluluğu duymuyorlardı.”
Zaten utanç içerisinde geçmişten günümüze devam eden İsrail ve Yahudi utanç tablosu resmiyet kazandı.[3]
İşte BM Utanç Listesinde İsrail,
“İsrail’in **BM Utanç Listesi**’nde yer almasıyla ilgili iki önemli gelişme var:

**1. Çocuk Hakları İhlalleri:**

2021 yılında, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, silahlı çatışmalarda çocuklara yönelik ihlalleri belgeleyen yıllık raporunu yayınladı. İsrail, Hamas ve Filistin İslami Cihadı, bu raporda **çocuklara zarar veren taraflar** olarak listelendi. Bu durum, İsrail’in ilk defa bu listeye dahil edilmesi anlamına geliyordu.

**2. Gazze Şeridi Ablukası: **

2023 yılında, BM İnsan Hakları Konseyi, İsrail’in Gazze Şeridi’ne uyguladığı ablukayı **insanlık dışı bir ceza** olarak nitelendirdi. Konsey, ablukanın sona erdirilmesi ve Gazze’ye insani yardımların geçişinin sağlanması için uluslararası topluma çağrıda bulundu.

**Utanç Listesi’nin Anlamı: **

BM Utanç Listesi, resmi bir yaptırım aracı olmasa da, uluslararası toplumda önemli bir itibar kaybına yol açabilir. Bu listeye dahil olmak, bir ülkenin insan hakları ihlalleri konusundaki kötü sicilinin uluslararası alanda tescil edilmesi anlamına gelir.

**Sonuç: **

İsrail’in BM Utanç Listesi’nde yer alması, ülkenin insan hakları ihlalleri konusundaki endişelerin arttığını gösteriyor. Bu durum, İsrail’i uluslararası alanda daha fazla incelemeye ve yaptırımlara maruz bırakabilir.[4]

MEHMET ÖZÇELİK

9-6-2024

 

[1] https://tesbitler.com/index.php?s=sicil

[2] Al.i İmran. 75.

[3] https://tesbitler.com/index.php?s=yahudi

[4] https://www.trthaber.com/haber/dunya/gazzede-15-milyon-kisi-bulasici-hastaliklara-yakalandi-862497.html




ŞEYTANIN HİLELERİ

ŞEYTANIN HİLELERİ

Şeytan tüm tınnetiyle ve karakteriyle aldatma üzerine kendisini odaklamış kodlamıştır.

Bunlar inkâr, sefahat, ihtilaf, korku, makam, tul-i emel, fakirlik, geçim, seçim, vs. yani insanı tedirgin edip ayağını kaydıracak her şey…

İnsanı aldatmak, kandırmak şeytanın en önemli tuzağıdır.

İnsan aldanan bir varlıktır.

O aldandı.[1]

Peki ya aldattıkları?

Bugün ise bu görevi yapanlar devletler ve topluluklar arası ve toplu yapılmaktadır.

***************     

ABD ekim seçimlerini kazanma üzerine plan yapmıyor.

Dünyayı kaybettirmek üzerine plan yapıyor.
Dünyayı yakmak için üçüncü dünya savaşının kıvılcımlarını etrafa açarak bunu yapıyor.
Ortadoğu’yu İsrail ile, dünyayı ise Ukrayna ile.
Arkasına NATO’yu da alarak ve ateşe atarak.
Gider ayak dünyayı yakmak istiyor.
Ve bunun kendisi için son şans olduğunu düşünüyor.
Pentagon Biden’ı kontrol ediyor.
Biden da dünyayı, özellikle Avrupa’yı kontrol etmeye çalışıyor.
Kuklaları ve kontrol ettikleri İslam ülkeleri ile de Müslümanları kontrol etmeye çalışıyor.

@@@@@


ABD, İsrail ve Haçlı orduları Türkiye’nin yüz yıllık maddi manevi zincirlerinden ve ayak bağlarından kurtulması için her türlü dahili ve harici entrikalarını sürdürmeye çalışıyor.
Bunu ilk olarak 1960 darbesiyle gerçekleştirdi.
Onunla da kalmayın ezanı Muhammedîyeyi aslına çeviren Menderes ve arkadaşlarını idamla cezalandırdı.
Ve sonrasında, CIA’den otuz yıl önce emekli olan ve Türkiye’deki tek görevinin 1960’larda İstanbul şefliği olduğunu iddia eden Graham Fuller’i görüyoruz devrede.[2]
Komünizmle mücadele etme adıyla bundan sonraki devrede Güleni görüyoruz, 15 Temmuza kadar.[3]
Gülen bir istihbarat projesiydi.
Onu İngilizler kurdu, ABD’liler devraldı ve devreye koydu.
GÜÇ zehirlenmesi yaşandı.
O zamanlar, bunun mutlaka güç paylaşımının bir gün patlak vereceğini söylüyordum.
Bugün o çözülme ve ifşaatlar patlak verdi.
Gülen haçlıya, ABD’ye, yunana, Masonlara ve güce hizmet etti.
Bu millete ve İslam’a ihanet etti.[4]

**************

“Elebaşı Fetullah Gülen’in yeğeni Ebu seleme Gülen, Pensilvanya’daki örgüt kampının önünden yayınladığı küfürlü videoda,

Yeğen Gülen’in yazdıktan sonra sildiği paylaşımlarda, Pensilvanya’daki “İstişare Kurulu” adlı yapılanmanın kendilerini devletle ve halkla karşı karşıya getirdiklerini, onların devlete teslim edilmesi gerektiğini söylediği belirlendi. Bu kadronun Türkiye’de darbeye kalkıştığını itiraf eden Ebu seleme Gülen, Cevdet Türkyolu ve Adil Öksüz gibi üst düzey FETÖ’cülerin ismini verdiği paylaşımlarında şu ifadeleri kullandı:

“Şuraya yazalım da ölürsek filan bilin. Ben şahidim, başka şahitlerim de var. Gözümün önünde planladınız. Hocama sunup mecbur ettiniz. Kim bilir ne yalanlar dediniz ki bana Saffet beyin de yanında dedi ki ‘napayım evladım beni de kandırdılar.”

Hocaefendiyi kumpasa aldı abiler. O… evlatları. Bizi devletimizle ve halkımızla karşı karşıya getiren tüm abi, molla ve medyacıları teslim edelim. Ben o… çocuğu Barbaros yüzünden neden sıkıntı çekiyorum 8 yıldır? Şu an kürdanla dişini karıştırıyordur i…

8 yıl önce verecektik 20-30 o… evladını devlete. Salak gibi kahramanlık yaptınız. Aman susalım zarar gelmesin davaya. Zarar gelmesin mi? Daha ne yapacaklar! Darbe yaptılar lan!

Delikanlı olun. Çıkın açıklayın her şeyi. O… evladı Barbaros, Cevdet, Doktor Ali, Ali Sami, Adil. Ölmüşlernizi s….”

-“Ebuseleme Gülen, 15 Temmuz’dan önce elebaşı amcası Gülen’in iki kişinin bulunduğu bir ortamda, “Arkadaşlar bir şey düşünmüş. Bir plan yapmış. Yakında Türkiye’deki bütün kurumlar el değiştirecek. Hepiniz çok iyi yerlere geleceksiniz. Mütevazı olun ve bunu yapanların asla bizim adamlarımız olduğunu söylemeyin. Renk vermeyin” dediğini söyledi.

TELEFONDAKİ PAŞA KİM?

Aynı gün çok önemli bir olaya daha tanıklık ettiğini belirten Ebuseleme Gülen şöyle konuştu: “Ali Sami Yıldırım, ‘Hocam’ dediği Adil Öksüz’ü aradı. Ali Sami’nin sağında Barbaros Kocakurt, solunda ise Dr. Ali vardı. Kimle konuştuğunu bilmiyorum. Tanıdığı bir yüzle konuşur gibi ifade vardı. Bir anda ciddileşti, telefonu çevirdi Barbaros’a. Barbaros ağabey başladı, ‘Paşam hürmetler, selamünaleyküm.’ Karşı taraf da ‘Aleykümselam’, böyle tok bir sesle, bir resmiyet olur ya askerin, paşanın. ‘Sizleri çok seviyoruz. İnşallah yakında bu zalimlerden kurtulacağız. Bütün Türkiye bayram edecek. Sizin de sayenizde az kaldı inşallah. Biz sizinle farklı siyasi görüşlerden gözüksek bile bu vatanın öz evlatları aslında biziz.’ Konuşma bu minvalde.”[5]

MEHMET ÖZÇELİK

6-6-2024

 

 

 

 

[1] https://tesbitler.com/2017/03/25/insan-aldandi/

[2] https://kriterdergi.com/siyaset/feto-cia-ve-ajanlar

[3] https://www.google.com/amp/s/m.yeniakit.com.tr/amp/haber/211315/fetoyu-yonlendiren-cia-ajani-her-seyi-itiraf-etti

[4] Bak. https://tesbitler.com/index.php?s=G%C3%BClen
https://tesbitler.com/index.php?s=Temmuz+
https://tesbitler.com/index.php?s=Fethullah
https://tesbitler.com/index.php?s=MASON

[5] https://www.haber7.com/guncel/haber/3427152-pensilvanyada-neler-oluyor-guleni-kacirdilar

https://www.yenisafak.com/gundem/fetoden-15-temmuz-itiraflari-bizim-yaptigimizi-kimse-bilmesin-4625561 

https://www.haber7.com/guncel/haber/3428175-fetode-ic-savas-teroristbasi-gulenin-akrabalari-kampi-basti




ŞEYTANIN İKİ YOLU VE TUZAĞI

ŞEYTANIN İKİ YOLU VE TUZAĞI[1]

Şeytan, Hz. Adem’e secde etmeyi reddettiği için kibirle Allah’a karşı gelmiş ve kıyamete kadar insanları saptırmak için izin istemiştir; bu süreçte fuhuş ve sefahat yoluyla insanları yoldan çıkarmaya çalışmıştır. İnsanoğlu tarih boyunca bu tuzaklara düşmüş, kavga ve cinayetler bu sebeplerle artmıştır. Tesettür düşmanlığı ve ahlaksızlık da bu şeytani planın bir parçası olarak görülmektedir.

*Şeytanın yaratılışı ve kibri, Şeytanın yaratılışı ve mücadelesi, Şeytanın kibri ve emre itaatsizliği, Şeytanın kıyamete kadar müsaade istemesi, Muhlas yani ihlaslı kılınan kullar hariç herkesi saptıracağını söylemesiyle beraber; İnkârı uluhiyeti besleyen fuhşun yolunu açar.

İnsanların avret yerlerinin açılması ve şeytanın tuzakları böylece işlemeye başlar.

Yahudiler ve özellikle İsrail Mossad ajanları ve başta Epstain Devlet yöneticilerine gizli kasetlerle şantaj yaparak tehdit ettikleri ve manipüle etmeye çalıştıkları önemli kesimler dizginlediği bir gerçektir.

-Kevser Suresi’nde bahsedilen neslin çoğalma ve ümmetin çoğalması arasındaki bağlantı ile şeytan fuhuş yolunu açarak neslin azaltılmasına çalışır.

 

Bediüzzaman eserlerinde iki şeyle mücadelesini sürdürür;

İnkârı uluhiyete karşı mücadele ve fuhuş ve sefahatle mücadele.[2]

Üstad kendine yapılanları bile affetmiş, bazı önemli istisnalar ki sarığına ilişen Ankara valisi Tandoğan’a, yaptığı beddualar hariç, pek beddua etmemiş ancak kızları yoldan çıkaranlara beddua etmiştir.

Hadiste;“Kim bana, iki çene ve apış arası mevzuunda söz verir kefil olursa, ben de ona cennet için kefil olurum.”[3]

-Âdem ve Havva’nın avret yerlerinin açılıp cennetten çıkarılışı yasak ağaca şeytanın telkini sonucu yaklaşmalarıyla olmuştur.

“Nihayet ondan yediler. Bunun üzerine kendilerine ayıp yerleri göründü. Üstlerini cennet yaprağı ile örtmeye çalıştılar. (Bu suretle) Âdem Rabbine âsi olup yolunu şaşırdı.”[4]) Âdem Rabbine âsi olup yolunu şaşırdı.

-Muhtemelen insanların helaki Sefahat ağırlıklı, sefahatin beslediği inançsızlık sebep olacaktır.

“Ey Âdem oğulları! Şeytan nasıl anne-babanızın üzerinden elbiselerini soyup edep yerlerini birbirlerine göstermiş ve onları cennetten çıkarmışsa, sakın aynı şekilde sizi de dünyada tâbi tutulduğunuz imtihanlarda kaybetmenize sebep olarak benzer bir belânın içine atmasın! Çünkü şeytan ve soyu, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz, şeytanları iman etmeyenlere dost ve onların işbirlikçileri yaptık.”[5]

-Şeytan tüm hayatı boyunca iki yol takip etmiştir.

1.Allaha karşı inkâr.

2.İnsanlara karşı fuhuş, avret yerlerini açma.

Hayatın çıkış noktasını kapatma, çıkış yerinden vurma.

Hayatı kaynağında kurutmaya çalışıyor.

Fıtratı değiştirip, fıtrata müdahale ediyor.

Kesreti neslin önünü tıkıyor.

Doğumu azaltmak.

Bunun yolu da açık saçıklıktan geçer.

Tüm tesettür düşmanlığının kaynağında budur.[6]

“Eskiden büyük şehirlerde açık saçık, çıplaklık derecesinde, hususan yarım çıplak Hıristiyan kızları, şeytan kumandasında ahlâk-ı İslâmiyeye zarar veriyorlar.”[7]

“Adapazarı zelzelesinin aynı gününde, zelzeleden birkaç saat evvel, umumî ve herkese göstermek için, bir büyük tiyatro teşekkülüyle ve oyuncu kızlardan dört güzelini çırıl çıplak olarak âlâyişle çarşı ve pazarda gezdirerek, o câzibedarlara kapılan tiyatro binasında toplanan bin kişiden fazla seyirciler, oyun başlarken, birdenbire arz, kemal-i hiddet ve gayz ile onların hayasız yüzlerini dehşetli tokatladı, mahvedip zîr ü zeber etti. Ve o binayı hâk ile yeksan eyledi.”[8]


– “Kabristanda ve mütemâdiyen oraya girenler için kapıları açılıp kapanan o âlem-i berzahta, ehl-i keşfe’l-kuburun müşâhedâtıyla ve bütün ehl-i hakikatin tasdikiyle ve şehâdetiyle, ekser azablar gençlik sû-i istimâlâtının neticesi olduğunu bileceksiniz.”[9]

-Gençlerin akıldan ziyade His duyguları tahrik ediliyor.

– “Kızlarınızı sağ bırakıp yeni doğan erkek çocuklarınızı kesiyorlardı.”[10]

Kadın ve kızları hayat-ı beşeriye-i sefîhânede oynadıkları rolü ifade eder.

“Bir zaman, Eskişehir Hapishanesinin penceresinde, bir Cumhuriyet Bayramı’nda oturmuştum. Karşısındaki lise mektebinin büyük kızları, onun avlusunda gülerek raksediyorlardı. Birden, mânevî bir sinema ile elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü. Ve gördüm ki, o elli altmış kızlardan ve talebelerden kırk ellisi, kabirde toprak oluyorlar, azap çekiyorlar. Ve on tanesi, yetmiş seksen yaşında çirkinleşmiş, gençliğinde iffetini muhafaza etmediğinden sevmek beklediği nazarlardan nefret görüyorlar kat’î müşahede ettim. Onların o acınacak hallerine ağladım.”[11]

MEHMET ÖZÇELİK

02-06-2024

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=fZYld_lEmN4&t=2s

[2] http://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/kastamonu-lahikasi/tahlil/203

https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/sozler/ikinci-makam/135

https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/sozler/yirmi-besinci-soz/366

https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/asa-yi-musa/ucuncu-mesele/17

https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/arama/Yoldan

https://www.risaleinur.hizmetvakfi.org/etiket/24-lema/

[3] Buhârî, Rikak 23.

[4] Ta-ha.121.

[5] Araf.27.

[6] Bak. Tesettür risalesi. 24. Lema.

[7] Emirdağ Lahikası. 411.

[8] https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/kastamonu-lahikasi/167/167

[9] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/sozler/ikinci-makam/135

[10] Bakara Sûresi: 49.

[11] http://www.erisale.com/index.jsp?locale=tr&bookId=7&pageNo=28#content.tr.7.28




YAHUDİ İSRAİL HAYALİ VE UZANTISI PKK

YAHUDİ İSRAİL HAYALİ VE UZANTISI PKK

 

Yahudilerin hedefi olarak kullanılan, Nil ve Dicle arası ne demektir? Nereleri kapsar?

**Nil ve Dicle arası**, tarih boyunca birçok farklı medeniyete ev sahipliği yapmış ve stratejik önemi nedeniyle **”Bereketli Hilal”** veya **”Doğurgan Ay”** olarak da bilinen coğrafi bir bölgedir. Bu bölge, günümüzde **Mısır, Irak, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin, Ürdün ve Türkiye**’nin bazı kesimlerinden oluşmaktadır.

Bölgenin Yahudiler için hedef olarak kullanılması fikri, Tevrat’ta yer alan bazı metinlere dayanmaktadır. Bu metinlerde, Tanrı’nın İbrahim’e ve onun soyundan gelenlere bu toprakları vadettiği söylenmektedir. Bu nedenle, bazı Yahudiler bu bölgenin kendilerine ait olduğuna ve orada bir devlet kurmaları gerektiğine inanmaktadır.

Ancak, bu fikrin tarihi ve dini açıdan karmaşık bir geçmişi olduğunu ve birçok farklı yoruma açık olduğunu belirtmek önemlidir. Bölgede yaşayan diğer halklar da bu topraklar üzerinde hak iddia etmektedir ve bu durum Orta Doğu’daki siyasi gerilimlerin temel nedenlerinden biri olmaya devam etmektedir.

**Nil ve Dicle arası bölgenin kapsadığı bazı önemli tarihi bölgeler şunlardır:**

* **Mısır:** Antik Mısır uygarlığının merkezi
* **Mezopotamya:** Sümer, Babil ve Asur gibi önemli imparatorlukların merkezi
* **Kutsal Topraklar:** Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam için kutsal kabul edilen bölge
* **Levant:** Akdeniz kıyısındaki tarihi bölge

Bölgenin tarihi ve dini önemi nedeniyle, Nil ve Dicle arası yüzyıllar boyunca birçok çatışmaya sahne olmuştur. Günümüzde de bölgedeki siyasi istikrarsızlık ve gerginlikler devam etmektedir.

**@@@@@@@

Bu bölge hangi dini ve kültürel öneme sahiptir?

“Vadedilmiş Topraklar” olarak bilinen bölge, Yahudi, Hristiyan ve Müslüman inançları için büyük dini ve kültürel öneme sahiptir. Yahudilikte, bu topraklar Tanrı tarafından İsrailoğulları’na vaat edilen kutsal bir bölge olarak kabul edilir ve Tevrat’ta bu vaadin detayları anlatılır. Hristiyanlıkta da bu topraklar, İsa’nın yaşadığı ve öğretilerini yaydığı yer olarak kutsal kabul edilir. İslam’da ise, bu bölge, peygamberlerin yaşadığı ve İslami tarihin önemli olaylarının gerçekleştiği bir alan olarak saygı görür.

Kültürel olarak, “Vadedilmiş Topraklar” bölgesi, antik uygarlıkların merkezi olmuş ve tarih boyunca birçok farklı kültürün etkileşim noktası olarak hizmet etmiştir. Bu bölge, dünya tarihinin en eski şehirlerinden bazılarına ev sahipliği yapmış ve birçok arkeolojik ve tarihi esere sahiptir. Ayrıca, bu topraklar, Yahudi kimliğinin ve Siyonizm hareketinin şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır.

Bu bölgenin dini ve kültürel önemi, günümüzde de devam etmekte ve bölgesel ile uluslararası politikada önemli bir yer tutmaktadır. Her üç büyük monoteist din için de kutsal olan bu topraklar, barış ve çatışma, inanç ve siyaset arasında bir denge noktası olarak kalmaya devam etmektedir².

@@@@@@@

Vadedilmiş Topraklar’ın tarihindeki önemli olaylar nelerdir?

“Vadedilmiş Topraklar”ın tarihindeki önemli olaylar, bu bölgenin dünya tarihi üzerindeki derin etkisini yansıtır. İşte bazı dönüm noktaları:

– **Antik Dönem**: Bu topraklar, Kenan, İsrail ve Yahuda krallıkları gibi antik uygarlıkların merkeziydi.
– **Mısır ve Asur Egemenliği**: Mısır ve Asur imparatorlukları dönemlerinde, bu bölge çeşitli egemen güçlerin kontrolü altına girdi.
– **Babil Sürgünü**: M.Ö. 6. yüzyılda, Babil Kralı Nebukadnezar’ın Yahudileri sürgüne göndermesi, bölgenin ve Yahudi halkının tarihinde önemli bir olaydır.
– **Pers İmparatorluğu**: Pers Kralı Kiroş’un Yahudileri sürgünden dönmeye teşvik etmesi ve İkinci Tapınak’ın inşası.
– **Helenistik ve Roma Dönemleri**: Helenistik dönemde, bölge Seleukos ve Ptolemaios krallıkları arasında bölündü. Daha sonra Roma İmparatorluğu’nun kontrolüne geçti.
– **İslam’ın Yükselişi**: 7. yüzyılda, bölge İslam halifeliklerinin kontrolüne girdi.
– **Haçlı Seferleri**: 11. ve 13. yüzyıllar arasında, Haçlılar ve Müslümanlar arasında bölge için savaşlar yapıldı.
– **Osmanlı İmparatorluğu**: 16. yüzyıldan itibaren, bölge Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası oldu.
– **İngiliz Mandası**: I. Dünya Savaşı sonrasında, bölge İngiliz Mandası altına girdi.
– **İsrail Devleti’nin Kuruluşu**: 1948’de, modern İsrail devletinin kurulması ve ardından Arap-İsrail savaşları.
– **Altı Gün Savaşı**: 1967’de, İsrail’in bölgenin büyük bir kısmını kontrol altına alması.
– **Oslo Anlaşmaları**: 1990’larda, İsrail ve Filistin arasında barış sürecinin başlaması.

Bu olaylar, bölgenin dini, kültürel ve siyasi tarihinde önemli rol oynamış ve günümüzdeki durumun şekillenmesine katkıda bulunmuştur. Bölge, dünya tarihinin en eski ve en sürekli yerleşim yerlerinden biri olup, birçok medeniyetin beşiği olarak kabul edilir.

@@@@@@@@@

İsrail-Filistin çatışmasının tarih boyunca önemli anları nelerdir?

İsrail-Filistin çatışmasının tarih boyunca bazı önemli anları şunlardır:

– **1897 Birinci Siyonist Kongresi**: Siyonist hareketin Filistin’de bir Yahudi devleti kurma hedefini kamuoyuna duyurduğu ilk büyük toplantı.
– **1917 Balfour Deklarasyonu**: İngiltere’nin Filistin’de bir Yahudi yurdunun kurulmasını desteklediğini açıkladığı deklarasyon.
– **1947 Birleşmiş Milletler Filistin Bölme Planı**: Filistin topraklarının Yahudi ve Arap devletleri arasında bölünmesini öneren plan.
– **1948 Arap-İsrail Savaşı**: İsrail’in bağımsızlığını ilan etmesi ve Arap ülkeleriyle yaşanan ilk büyük çatışma.
– **1967 Altı Gün Savaşı**: İsrail’in Gazze Şeridi, Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Golan Tepeleri’ni işgal ettiği savaş.
– **1973 Arap-İsrail Savaşı**: Arap ülkelerinin İsrail’e karşı düzenlediği savaş, aynı zamanda Yom Kippur Savaşı olarak da bilinir.
– **Oslo Anlaşmaları (1993, 1995)**: İsrail ile Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) arasında iki devletli çözüm yolunda atılan adımlar¹.
– **2000 Camp David Zirvesi**: İsrail ve Filistin liderlerinin nihai barış anlaşması için görüştüğü ancak başarısızlıkla sonuçlanan zirve.
– **İkinci İntifada (2000-2005)**: Filistinlilerin İsrail işgaline karşı başlattığı ikinci büyük ayaklanma.
– **Gazze Şeridi’nin İsrail tarafından 2005’te boşaltılması**: İsrail’in tek taraflı olarak Gazze’deki yerleşim birimlerini ve askeri varlığını geri çekmesi.
– **2014 Gazze Savaşı**: İsrail ve Hamas arasında Gazze Şeridi’nde yaşanan şiddetli çatışmalar.

Bu çatışmanın tarihi, karmaşık siyasi, dini ve kültürel unsurları içerir ve günümüzde de devam eden bir sorun olarak kalmaktadır. İsrail ve Filistin arasındaki kalıcı barış umudu, bölgedeki ve uluslararası toplumdaki gelişmelere bağlı olarak değişkenlik göstermektedir¹.

@@@@@@@

Çözüm için önerilen yaklaşımlar nelerdir?

İsrail-Filistin çatışmasını çözmek için önerilen başlıca yaklaşımlar şunlardır:

– **İki Devletli Çözüm**: Bu en yaygın önerilen formüldür. 1967 sınırlarına dayalı olarak bir İsrail devleti ve bir Filistin devletinin kurulması ve Kudüs’ün iki taraf arasında paylaşılması öngörülür.
– **Tek Devletli Çözüm**: Bu yaklaşım, İsrail ve Filistin topraklarının tek bir devlet altında birleştirilmesini ve her iki halkın eşit haklara sahip olmasını savunur. Ancak, bu seçenek hem İsrail hem de Filistin tarafından kabul edilebilir bir çözüm olarak görülmemektedir.
– **Arap Barış Girişimi**: 2002 yılında başlatılan bu girişim, İsrail’in 1967 sınırlarına çekilmesi ve bir Filistin devletinin kurulması karşılığında Arap ülkelerinin İsrail ile barış yapmasını önermektedir.

Bu çözüm önerileri, tarihi, kültürel ve dini ilgi alanları açısından zengin bir bölgede yaşanan çatışmanın karmaşıklığını ve çözümün zorluğunu yansıtmaktadır. İki tarafın da memnun olacağı bir çözüm bulmak için tarafların ilkelerinden ciddi bir biçimde taviz vermesi gerektiği belirtilmektedir. Çatışmanın çözümü için uluslararası toplumun desteği ve taraflar arasında anlamlı diyalogların sürdürülmesi önem taşımaktadır.

@@@@@@@@

2015 yılındaki Hendek olayları nasıl başlayıp gelişti ve de nasıl sonuçlandı?

2015 yılındaki Hendek olayları, Türkiye’nin güneydoğusunda yaşanan ve PKK ile Türk güvenlik güçleri arasındaki çatışmaları kapsayan bir dizi olaydır. Bu olaylar, özellikle şehir merkezlerinde hendeklerin kazılması ve barikatların kurulmasıyla başlamıştır.

**Başlangıç ve Gelişme:**
– **Ağustos 2015**: Olaylar, PKK’nın özyönetim talebiyle başlattığı eylemlerle başladı.
– **Çatışmalar**: Türk Silahlı Kuvvetleri ve polis özel harekat birimleri, hendekleri kapatmak ve barikatları kaldırmak için operasyonlar düzenledi.

**Sonuçlar:**
– **Operasyonlar**: Türkiye Cumhuriyeti güvenlik güçleri tarafından bastırıldı. Sokağa çıkma yasakları ilan edildi ve çatışmaların yoğun olduğu bölgelerde güvenlik operasyonları gerçekleştirildi.
– **Can Kaybı**: Resmi verilere göre, 7 Temmuz 2015-27 Mart 2016 tarihleri arasında 3 bin 583 örgüt üyesi ve 355 güvenlik görevlisi hayatını kaybetti.
– **Yıkım**: Çatışmalar, ağır can kaybına ve yıkıma neden oldu.

Bu olaylar, Türkiye’nin iç güvenlik politikalarında ve bölgedeki sosyo-politik dinamiklerde önemli değişikliklere yol açmıştır. Hendek olayları, Türkiye’nin güneydoğusundaki güvenlik sorunlarını ve bölgedeki uzun süreli çatışmanın boyutlarını uluslararası toplumun dikkatine sunmuştur.

@@@@@@@

Türkiye’nin güneydoğusundaki çatışmaların tarihi nasıl gelişti?

Türkiye’nin güneydoğusundaki çatışmaların tarihi, 1980’lerin başında PKK’nın silahlı mücadeleye başlamasıyla köklenir ve bu durum Türkiye Cumhuriyeti ile PKK arasında uzun süreli bir çatışmaya yol açmıştır¹. 1990’lı yıllarda, çatışmaların yoğun bir şekilde yaşandığı bir dönem olmuştur.

2013 yılında, çözüm süreci olarak bilinen barışçıl bir dönem başlamış, ancak bu süreç 2015 yılında sona ermiştir. 2015 yılında, hendeklerin kazılması ve barikatların kurulmasıyla şiddet olayları tekrar başlamış ve Türk güvenlik güçleri ile PKK arasındaki çatışmalar şehir merkezlerine sıçramıştır¹. Bu dönemde, özellikle güneydoğudaki bazı kentsel merkezlere ve yer yer batıdaki metropollere çatışmalar yayılmıştır¹.

2017’den itibaren, yoğun güvenlik operasyonlarının ardından çatışmalar Türkiye’nin güneydoğusundaki kentsel alanlarda yoğunlaşmıştır. 2019 itibarıyla, Türkiye içindeki çatışmaların yoğunluğu azalmış ve operasyonlar ağırlıklı olarak Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’ye kaymıştır.

Bu çatışmalar, Türkiye’nin iç ve dış politikasında önemli etkilere sahip olmuş ve bölgedeki sosyo-ekonomik yapı üzerinde derin izler bırakmıştır. Ayrıca, bölge halkının yaşam koşulları ve güvenlik sorunları üzerinde de ciddi etkiler yaratmıştır.

@@@@@@@@