İKİ BÜYÜK HAKİKAT:HAYAT VE ÖLÜM
İKİ BÜYÜK HAKİKAT:HAYAT VE ÖLÜM[1]
-Ezelden başlayıp ebede giden yaratma.
-Kainatın iki büyük hakikati; doğum ve ölüm.
-Bütün varlıklar aleminde bu durum cereyan etmektedir.
-Deniz-kara-hava-
-Kelime-i Tayyibe’den halk edilen ruhaniler.
-Üstad Hazretleri “… madde-i nurdan, hatta zulmetten, hatta esîr maddesinden, hatta manalardan, hatta havadan, hatta kelimelerden zihayat, zişuuru kesretle halkeder…” (Sözler, Yirmi Dokuzuncu Söz, Birinci Maksat) buyurmakta ve bunlara örnek olarak “ışığı, karanlığı, esir maddesini, manaları, havayı ve kelimeleri” vermiş oluyor. Topraktan insan, sudan balık yaratan Allah, elbette bu seyyal maddelerden de hayat ve şuur sahibi varlıklar yaratabilir.
–Elhasıl: Denilebilir ki, hayat olmazsa, vücut vücut değildir, ademden farkı olmaz. Hayat ruhun ziyasıdır. Şuur hayatın nurudur. Mademki hayat ve şuur bu kadar ehemmiyetlidirler. Ve madem şu âlemde bilmüşahede bir intizam-ı kâmil-i ekmel vardır. Ve şu kâinatta bir itkan-ı muhkem, bir insicam-ı ahkem görünüyor. Madem şu biçare, perişan küremiz, sergerdan zeminimiz bu kadar had ve hesaba gelmez zevilhayat ile, zevil’ervah ile ve zevil’idrak ile dolmuştur. Elbette sadık bir hads ile ve kat’î bir yakin ile hükmolunur ki, şu kusûr-u semâviye ve şu buruc-u sâmiyenin dahi kendilerine münasip zîhayat, zîşuur sekeneleri vardır. Balık suda yaşadığı gibi, güneşin ateşinde dahi o nuranî sekeneler bulunur. Nar, nuru yakmaz. Belki ateş ışığa medet verir.
*Madem kudret-i ezeliye, bilmüşahede, en âdi maddelerden, en kesif unsurlardan hadsiz zîhayat ve zîruhu halk eder; ve gayet ehemmiyetle, madde-i kesifeyi, hayat vasıtasıyla madde-i lâtifeye çevirir; ve nur-u hayatı herşeyde kesretle serpiyor; ve şuur ziyasıyla ekser şeyleri yaldızlıyor. Elbette, o Kadîr-i Hakîm, bu kusursuz kudretiyle, bu noksansız hikmetiyle, nur gibi, esir gibi, ruha yakın ve münasip olan sair seyyâlât-ı lâtife maddeleri ihmal edip hayatsız bırakmaz, câmid bırakmaz, şuursuz bırakmaz. Belki, madde-i nurdan, hattâ zulmetten, hattâ esir maddesinden, hattâ mânâlardan, hattâ havadan, hattâ kelimelerden zîhayat, zîşuuru kesretle halk eder ki, hayvânâtın pek çok muhtelif ecnasları gibi pek çok muhtelif ruhanî mahlûkları, o seyyâlât-ı lâtife maddelerinden halk eder. Onların bir kısmı melâike, bir kısmı da ruhanî ve cin ecnaslarıdır.
Melâikelerin ve ruhanîlerin kesretle vücutlarını kabul etmek ne derece hakikat ve bedihî ve makul olduğunu ve Kur’ân’ın beyan ettiği gibi onları kabul etmeyen ne derece hilâf-ı hakikat ve hilâf-ı hikmet bir hurafe, bir dalâlet, bir hezeyan, bir divanelik olduğunu, şu temsile bak, gör:..
*Yıldızlarda doğar ve ölür.
“Orta ve küçük kütleli yıldızları bekleyen son bir beyaz cüce olmaktır. Örneğin Güneş milyarlarca yıl sonra bir beyaz cüceye dönüşecek.”
–Evrendeki tüm yıldızların sayısı, dünyadaki bütün kumsallardaki kum taneciklerinin sayısından fazla.”
–Fizikçi Heinz Ragels’in 1985 yılında dediği gibi: “Yıldız doğumu örtülü ve gizli bir olaydır.” Peki bir yıldız nasıl doğar?
- Yıldız doğumu, evrende büyük bir alana yayılmış olan devasa gaz ve toz bulutlarında başlar. Bu bulutlar büyük oranda hidrojenden oluşur ve moleküler bulut olarak da adlandırılır.
- Zaman içerisinde bu devasa bulutu rahatsız eden bir olay gerçekleşir. Bu, yakınındaki bir süpernovanın gönderdiği bir şok dalgası ya da yanından geçen bir kuyruklu yıldızın çekimsel alanı olabilir. Bu olay, bulutu etkiler ve bulut dönüp sıkışmaya başlar.
- Bulutun içerisindeki atomlar dönmeye başladıkça birbirlerine yaklaşır ve bu yaklaşma beraberinde sürtünme ısısını ortaya çıkarır. Sıcaklık ve yoğunluk artar. Ortaya çıkan basınçla beraber atomlar kütlenin merkezine yani çekirdeğe ulaşmak isterler.
- Artık yoğunluk hat safhadadır. Gaz giderek daha küçük bir hacme sıkıştığından basınç ve sıcaklık da giderek artar. Cisim çökmeye devam ettikçe basınç kuvveti bu çökmeye karşı koymaya çalışır ve diğer kuvvetlerin aksine çekirdeğin dışına doğru bir kuvvet uygular.
- En sonunda çekim kuvvetine karşı basınç kuvveti bir denge yakalar ve cisim çökmeye devam etmez. İşte bu dengeye hidrostatik denge deriz.
- Fark ettiyseniz ‘cisim’ dedim çünkü meydana gelen şey henüz bir yıldız olarak adlandırılamaz. Cismin bir yıldız olabilmesi için çekirdeğindeki hidrojeni helyuma dönüştürmesi gerekir. Yani, çekirdeğindeki sıcaklık hidrojenin, nükleer füzyonunu başlatabilecek kadar yüksek olmalıdır.
- Cisim, çekirdeğinde hidrojeni ağır hidrojen dediğimiz döteryumla birleştirir ve döteryum füzyona devam ettiğinde helyum meydana gelir. Bu olayla beraber artık bir yıldız doğmuş olur.
- Çekirdekte meydana gelen yeni element yaratma sürecine yıldız nükleosentezi denir. Hidrojenin helyuma olan füzyonu bir yıldız için kilit noktadır çünkü yıldızın doğumu nükleer füzyonla beraber başlar. Bu füzyonla beraber cisim artık bir anakol yıldızı olmuştur.
*Yıldızlar aslında insanoğluna benzer: doğarlar, yaşarlar ve ölürler. İnsanoğlu yaşadığı süre boyunca nefes alır, yıldızlarda yaşamlarını sürdürebilmek için enerjiye ihtiyaç duyarlar ve tıpkı bizim nefes almamız gibi onlar da yaşamları boyunca (yaşamlarının %90’ında) hidrojeni helyuma çevirirler. İşte,bunu yapan yıldızların anakolda olduğu söylenir ve cüce yıldız olarak adlandırılır, tıpkı bizim yıldızımız güneş gibi. Peki anakolda olan bir yıldız tüm yaşamını anakolda mı geçirir? Cevap, hayır. Bu yıldızlar hidrojen yakıtlarını bitirdiklerinde dev yıldızlar grubuna girecek şekilde genişlerler ve ilk önce kızıl dev sonraysa ak cüce olurlar.
Peki, bir yıldızın anakolda bulunacağı süreyi belirleyen öge nedir? Bunu belirleyen iki etmen vardır; yıldızın başlangıçtaki kütlesi ve parlaklığı. Fakat en önemlisi yıldızın kütlesidir. Çünkü sahip olduğu kütle, yıldızın ilerleyen yaşamında nasıl bir evrim geçireceğini, hatta öldüğü zaman neye dönüşeceğini belirleyen en mühim unsurdur. Örnek verecek olursak; büyük yıldızlar yakıtlarını çok hızlı yakarlar ve bu yüzden de ömürleri kısa olur. Yani, bir yıldızın kütlesi ne kadar fazlaysa ömrü o kadar kısadır.
*Kütlenin fazla olduğu durumlardaysa, cisim bu kütleyi taşıyamıyor. Kütlenin fazlalığı sıcaklığı artırıyor, bunun sonucunda basınç da artıyor ve yıldız oluşumunda bahsettiğimiz gibi, bu basınç kütle çekimine karşı koymaya başlıyor. Kütle ne kadar fazla olursa, basınç da o kadar fazla oluyor ve dışarıya doğru artan kuvvetle birlikte yıldız dağılma durumuyla karşı karşıya kalıyor.
*Büyük Patlamada Yıldız Oluşumu
Büyük Patlama meydana geldiği zaman,uzay olarak adlandırabileceğimiz bir alan oluştu ve bu oluşum sırasında ortaya çıkan hidrojen, helyum ve lityum belirli alanlarda toplanarak ilk yıldızları oluşturdu. Bu bilgiyle beraber aklınıza şöyle bir soru gelmesi oldukça muhtemel: elimizdeki astronomi bilgilerine bakarak, Güneş ve Güneş’ten daha küçük yıldızların oluşabilmesi için sadece hidrojen ve helyum yeterli değil, daha ağır elementlerin de muhakkak olması gerekiyor, öyleyse ilk yıldızlar nasıl sadece hidrojen ve helyumdan meydana gelebiliyor?
Öncelikle, yıldız oluşum kuramlarımız gerçekten de ağır elementler olmadan bir yıldızın var olamayacağını söylüyor. Bunun sebebi ‘soğutucu’ elementler olmadan, yıldızların oluşması için çökmesi gereken gaz bulutları çökerken fazla ısınıyor ve bu sefer de bu ısı bulutun çökmesini engelleyip genişlemesine sebep oluyor.
MEHMET ÖZÇELİK
09-05-2024
[1] https://www.youtube.com/watch?v=pEqB1ocWOvE&t=641s