KIBLE-YÖRÜNGE- ŞAKÜL
KIBLE-YÖRÜNGE- ŞAKÜL
Allah’ın peygamberi için ilk belirlediği şey, kıbledir.
Kıblesi olmayanın veya yanlış olanın varacağı menzilde yanlış olur.
Tıpkı bir binanın yapımında şakul kullanmayan ustanın yaptığı ve yapacağı binanın eğri büğrü ve yanlış olması gibi.
“Senin, yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu görüyoruz. Seni, razı olacağın bir kıbleye çevireceğiz. Bundan böyle yüzünü, Mescid-i Haram tarafına çevir. Ve siz de nerede olursanız olun, yüzlerinizi o tarafa çevirin. Kitap verilenler, onun Rabb’lerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler. Allah, onların yaptıklarından habersiz değildir. “[1]
Kıblesi Kâbe olanların bu kıblesini şaşırmasıyla; kıblesi saparak soğan, patates yani mutfak oldu.
Mutfak ise tuvalete hizmet etmektedir.
Tuvalet ise mideden geçmektedir.
Hedefi ve gayesi midesi olanın, değerinin ne olacağını varın siz takdir edin.
Düşüncesinde, toplumu kasıtlı olarak karıştırmasında tonlarca soğanı sokaklara dökenlere ortak olanlar aynı soğan kafalılığında birleşmiş olur.
“Sonra o gün, nimetlerden mutlaka hesaba çekileceksiniz?”[2]
Mevcut nimetleri görmeyip, şükründe bulunmadık, elimizden alınmasına sebep olduk ve olmaktayız.
Toplumun kıblesi ve yörüngesi değiştirilmeye çalışılıyor.
Toplumun seçim ve iktidar uğruna fabrika ayarlarıyla oynanıyor.
Toplumun hassas olduğu, aslında hassas kılındığı ve kıble ettirilen midesine dokunuluyor.
Geçmişi görmeyen ve bilmeyen bir insan, günü ve geleceği anlayamaz.
Güne odaklandırıldık.
Günü kurtarmaya yönlendirildik.
Rektifiye edilmeye ihtiyacımız var.
Önümüzde sonsuz bir hayat var.
Orayı kazanmak da kaybetmekte burada gerçekleşecektir.
Madde uğruna, geçici menfaatler uğruna ebedi hayat kazanılmamalı, kaybedilmemelidir.
Kıssadan Hisse:
“Yaşlı bir adam ihtiyar devesiyle her zamanki gibi yollardaydı. Yorulunca bir ağacın altına yanaştı, devesi bir yana kendi bir yana uzandılar.
Yaşlı adam düşüncelere daldı. Ömrünce yaşadıkları gözünün önünden geçti… Devesiyle birlikte ne kadar zorluklara katlanmışlardı. Zaman nasıl da gelip geçmiş, devesi de kendisi de ihtiyarlamıştı.
Adam devesine bakarak konuşmaya başladı:
“Ey benim sadık yoldaşım! Bak ikimiz de yaşlandık… Seninle bunca yıldır birlikteyiz, benim çok kahrımı çektin; acı tatlı anlarımız oldu. Sana eziyet ettim, zaman oldu aç bıraktım, zaman oldu ağır yükler yükledim, hatta gün geldi seni hırpaladım… Ama üzgünüm. Gel seninle helâlleşelim. Ne olur bana haklarını helâl et!”
Hikâye bu ya; adamı dinleyen deve dile geldi ve cevap verdi:
“Ey efendi! Haklısın. Birlikte uzun yıllar yaşadık. Pek çok zorluğu birlikte aştık. Beni aç da bıraktın, bana olmadık eziyetler de ettin. Bana ağır yükler de yükledin. Hatta dövdün, hırpaladın. Bunların hepsi doğru. Hepsi geldi geçti. Bunlardan ötürü hakkımı sana helâl ediyorum. Çünkü ben insanlara hizmet etmek için yaratıldım… Ancak!.. Bir konu var ki, çok içerlerim; ondan dolayı sana hakkımı helâl etmem.”
Hayretle dinleyen adam “Nedir o?” diye sordu.
Deve de şu cevabı verdi:
“Bütün yükü taşıdığım, tüm eziyetlere katlandığım halde beni bir eşeğin arkasına bağladın, onu bana kılavuz yaptın. İşte sana bunun için hakkımı helâl etmiyorum.”[3]
-Mîzâna vur görüşdüğün ihvânı el-hazer
Rehber tasavvur eylediğin rehzen olmasın. Şair Nevres.
Rehber sandığın kişi/ler rehzen (yol kesici) olmasın.
MEHMET ÖZÇELİK
12-04-2023
[1] Bakara.144.
[2] Tekasür.8.
[3] https://www.zaferdergisi.com/makale/10665-helallik.html#:~:text=Deve%20de%20%C5%9Fu%20cevab%C4%B1%20verdi,bunun%20i%C3%A7in%20hakk%C4%B1m%C4%B1%20hel%C3%A2l%20etmiyorum.%E2%80%9D