KEMALİNİ BULMAYAN OLAMAZ
KEMALİNİ BULMAYAN OLAMAZ
Bir üst dereceye varamaz.
Nutfe yani bir sperm halinde iken kemalini bulmayan alaka yani kan pıhtısı, alakada mükemmelleşmeyen mudğa yani et parçası olamaz.
Mudğası yani et ile kemik kemale ermeyince de yeni bir insan vücuda gelemez.
Olmayan ölür.
Hayata gelmekle de her iş bitmiyor.
Hayatta da kemale ermeyen ve ulaşamayan, ahirette ve cennette kemalini bulamaz.
Nerede olur ve nereye varırsa, o oraya aid olur.
Kemal Cemalde ve Cemalde Kemaldedir.
Kemalini bulan insan kul olurken, bulmayan da kül olacaktır.
Kul olmayan ve Kemalini bulmayan Rabbiyle yol alamaz.
Onun verdikleri olmasaydı, benim aldıklarım olmazdı.
Benim aldıklarım ve alabildiklerim, Onun verdikleridir.
**************
Bir şey ki eğer kendisinde O’na ait ve O’nunla ilgili bir şey varsa, artık o şey ebedidir. Ondan gelmiş, ona gitmektedir. O’nun çizeceği bir nokta, O’nun çizeceği bir çizgi üzerinde varlık ebediyen gider.
Bu da iki şekilde bilinir. Biri ilim ile, biri de teslimiyet…
Böylece insan kendisinde ona ait bir şey barındırmak ve O’nunla beraber isterse, o nokta ve o çizgi üzerinde olsun. Çünkü o kendisi Ezeli ve Ebedi olduğu içindir ki; onun yaptığı şey de evet artık onun için yokluk, bitme, tükenme durumu söz konusu değildir. Artık yokluk, ilim ve de kudretiyle vücut elbisesini giymiştir. Sadece bundan sonra olacak olan elbiseleri değiştirmektir.
Allah’ın varlığının sonu var mı ki, ona giden yolun sonu olsun.
Aslında Allah insanı ebediyen bilinmesi için yaratmıştır.
-Sonsuzda yürümek ve Sonsuz O’lan ile birlikte yürümek…
Sonsuza yürümek ve sonsuzca yürümek.
Sonsuza dek yürümek..
Sonsuz olanla yürümek..
Sonlanmadan yürümek…
**************
İnsaniyet ile hayvaniyet arasında ne kadar fark varsa, öylede belki daha fazla olarak İslamiyet ile şereflenmekle, ondan mahrum olmak arasında öyle fark vardır.
-Dünyadaki olumsuzluklar, insandaki duyguların tezahürüne sebeb oluyor.
Her şey madde ve maddeden ibaret değildir
*************
İnsanoğlunun dünyaya gönderilmesinin birçok hikmeti vardır.
Bediüzzaman’ın ifadesiyle; tavziftir. Yani önemli bir vazife ile vazifelendirilmiştir.
Esma-i ilahiyeye olan mazhariyet gibi. Aynı zamanda motoru yakmamaktır ve yine aynı zamanda trafoyu patlatmamaktır. Adeta alıştıra alıştıra, sindire sindire ve bir derece yerleştirme, yerleştirmenin içten dışa doğru bir büyüme içerisinde geliştire geliştire ve sonuçta Ebediyete, Sonsuzluğa insanı alıştırmak ve de onun zeminini oluşturmaktır.
-Allah kendinin insan gibi bir sanatını görmek istemesiyle beraber, sanatı olan insanın sanatını görmeyi de murad etmektedir.
-Halikını tanımak ve bulmak için dünyaya gelen yolcu.
Cennette yokluğu ve zıtların mevcudiyeti mevzubahis değil ki tam bilsin, tanısın ve bulma olsun. Çünkü kaybetmemiş veya kaybını netice verecek bir durum olmadığından marifetine tam vakıf olunamamaktadır.
Dünya zıtlıklar yeri olduğundan marifette derece katedilmiş oluyor.
-Öncesinde bizim olmayan ve sonrasında da bizde kalmayacak olan bir vücut ne kadar ve nereye kadar bizim sayılır?
-Ve insan bu aleme cennette olmayan ve bulunmayan bazı şeylerin onun tezahürü ve neticesi olan tecelliye vesile olan şeyler olmadığından dolayı dünyaya gelmiş. Mesela cennette açlık yoktur. Cennette rahatsızlık yoktur. Cennette rahmeti tezahür ettirip genişletecek zulüm yoktur. Açlığın durumunu anlayıp da tokluğun nimetini, rızık ile de Rahmani yani Rezzak isminin mana ve hakikati ancak tam manasıyla burada tecelli eder.
Cenab-ı Hakk’ın sağlık ve şifa konusundaki bu dünyada her nevi hastalıkların ortaya çıkmasıyla, sağlığın ehemmiyeti, Şafi isminin tezahürü ve bunun büyük bir nimet oluşu ve anlaşılmasına vesile olmaktadır.
Buna benzer cennette bulunmayan birçok eksi durumundaki olan şeyler, bu dünyada karanlık ve haksızlık gibi olumsuzluğu ifade eden durumlar, cennette olmayan ve burada olduğu için de bunlar zıtları olan hakikat nurunu daha fazla gösterip, tecellinin tezahürüne daha fazla vesile olmaktadırlar.
MEHMET ÖZÇELİK
23/02/2022