46-TESETTÜR RİSALESİ-AİLEDEKİ YANGIN
AİLEDEKİ YANGIN
Allahın Rahim ve Vedud isimlerinin tam tecelli ve tezahürü kadında olmaktadır.
Bir sözde; Kadın anlaşılmak için değil, yaşanmak içindir.
Yaşanacak kadını buldunsa, onu anlamaya çalışma.
-Örtü nasıl olmalıdır?
Örtüyü örten örtüye başka bir örtü gerekmeden…[1]
-2001 yılından bu yana Türkiye’deki boşanma istatistikleri ele alındığında en fazla boşanma olayının 2018 yılında yaşandığı görüldü. TÜİK verilerine göre 2018 yılında 142 bin 448 çiftin geçinemeyip boşandıkları belirlendi. Yapılan araştırmalara göre; 2001 yılındaki boşanma sayısı 91 bin 994 olarak kayıtlara geçerken bu rakam 2017 yılında da 128 bin 411 oldu. 2016 yılında boşanan çift sayısı 126 bin 164, 2015 yılında ise 131 bin 830 olarak kayıtlara geçti.
Aydın’da ise 2018 yılında 7 bin 734 çift evlenirken, 2 bin 677 çift ise evliliklerini bitirerek boşandı. Karacasu ilçesinde ise 109 çift evlenirken, 65 çift ise boşandı.
-Ailedeki bu yangın, yakıcı bir yangındır.
Çatıyı sarmaktadır.
-”Benimle görüşen ekserî dostlardan, kendi ailevî hayatlarından şekvâlar işittim. “Eyvah!” dedim. “İnsanın, hususan Müslümanın tahassungâhı ve bir nevi cenneti ve küçük bir dünyası aile hayatıdır. Bu da mı bozulmaya başlamış?” dedim. Sebebini aradım. Bildim ki, nasıl İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyesine ve dolayısıyla din-i İslâma zarar vermek için, gençleri yoldan çıkarmak ve gençlik hevesâtıyla sefahete sevk etmek için bir iki komite çalışıyormuş.
…Bu zamanda aile hayatının ve dünyevî ve uhrevî saadetinin ve kadınlarda ulvî seciyelerin inkişafının sebebi, yalnız daire-i şeriattaki âdâb-ı İslâmiyetle olabilir. Şimdi aile hayatında en mühim nokta budur ki, kadın, kocasında fenalık ve sadakatsizlik görse, o da kocasının inadına, kadının vazife-i ailevîsi olan sadakat ve emniyeti bozsa, aynen askeriyedeki itaatin bozulması gibi, o aile hayatının fabrikası zîr ü zeber olur. Belki o kadın, elinden geldiği kadar kocasının kusurunu ıslaha çalışmalıdır ki, ebedî arkadaşını kurtarsın. Yoksa, o da kendini açıklık ve saçıklıkla başkalara göstermeye ve sevdirmeye çalışsa, her cihetle zarar eder. Çünkü hakikî sadakati bırakan, dünyada da cezasını görür. Çünkü nâmahremlerin nazarından fıtratı korkar, sıkılır, çekilir. Nâmahrem yirmi erkeğin on sekizinin nazarından istiskal eder. Erkek ise, nâmahrem yüz kadından, ancak birisinden istiskal eder, bakmasından sıkılır. Kadın o cihette azap çektiği gibi, sadakatsizlik ithamı altına girer, zaafiyetiyle beraber; hukukunu muhafaza edemez.”[2]
*Kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi için 2011 yılında imzalanan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme tartışmaları devam ederken; AK Parti’nin son MYK toplantısında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a boşanma raporu sunuldu. Raporda, İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlüğe girdiği 2014’ten bu yana boşanma davalarındaki sayılar da yer aldı. Rakamlara göre, 2014 yılında 202 bin 17 boşanma davası açılırken, bu sayı her yıl arttı. 2015’te 205 bin 871, 2016’da 212 bin 945, 2017’de 223 bin 194, 2018’de 246 bin 921 boşanma davası açılırken, geçtiğimiz yıl bu rakam 248 bin 640’a kadar çıktı.
*Tecavüz ile ilgili bir araştırmada;
*İslam Hukukunda Tecavüz Suçu.
Tecavüz suçu, İslam hukukunda ayrı bir suç olarak işlenmemiş ve hadd cezası ile cezalandırılan zina suçu içinde yeralır. İslam Hukukunun ana kaynağı olan Kuran’da, tecavüz suçunun da içinde yer aldığı zina, topluma yönelik bir suç olarak nitelendirilmiş ve hadd cezası ile cezalandırılır.
-İslam hukukunda genel olarak suçlar had, kısas ve tazir ile cezalandırılan suçlar olarak
üçe ayrılır. Ancak Udeh, suçları toplumun genelini ilgilendiren ve had cezası gerektiren
suçlar ile bunun dışında kalan suçlar şeklinde ikili bir ayrıma gitmiştir.[3]
– Irza geçme suçunun yer aldığı cinsel suçlar, tarihsel gelişim içinde çoğunlukla genel
ahlak ve kurulu aile düzeni adına cezalandırılırlar. Bu nedenle, yasalarda cinsel suç
deyimi yerine genel ahlak, genel adap, aile düzeni gibi başlıklar kullanılır. Can, s.
475,481.Günümüzde, bu suç topluma karşı işlenen suç kavramından çıkarılarak, kişiye
karşı işlenen suçlar arasında değerlendirilmektedir.[4]
– Avcı, zina suçunda korunan değerin karma bir nitelik gösterdiğini yani amacın neseb,
genel ahlak ve aile ile kamu düzeninin korunması olduğuna işaret eder. Mustafa Avcı,
“Osmanlı Hukukunda Suçlar ve Cezalar”, İstanbul 2004, s. 163. Zina suçu, İslam
hukukunda ammeye karşı işlenen bir suç olarak görülmektedir. Çünkü zina fiili ile
toplumun temeli olan aile kurumu temelden sarsılmaktadır. Böyle bir fiilin cezasız
kalması fuhuşu resmileştirerek, toplumun geleceğini tehlikeye sokar. [5]
-“İslam hukukunda, Hanefi mezhebi dışında tüm mezhepler tecavüz suçuna had cezası
uygulanmasını kabul ederler. Maliki, Şafii ve Hanbeli mezheplerine göre kadının
tecavüze uğradığı kesinleşirse tecavüz fiilini işleyen kadınla evlense dahi recm cezası ile cezalandırılır. Hanefi mezhebi ise, bu durumda29 tecavüz fiiline verilen cezada had cezasını uygulamamıştır.
29 Örneğin kadının kendisine tecavüz eden erkekle evlenmesi halinde Hanefi mezhebine
göre, evlilik had cezasını ortadan kaldırır. Oysa diğer mezhepler, böyle bir durumda
kadının iddiasını kanıtlaması durumunda erkeğe yine de had cezası uygulanaması
gerektiğini kabul eder.[6]
* Zina eden kadın ve erkeklerin kimlerle evlenebileceklerini bildiren ayet şöyledir:
“Zina eden erkek ancak, zina eden veya Allah’a ortak koşan bir kadınla evlenir. Zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya Allah’a ortak koşan bir erkek evlenir. Bu, mü’minlere haram kılınmıştır.”[7]
Bu ayetten şunlar anlaşılmıştır:
a)Zina etmekte ısrar eden erkeklerle kadınların bu ısrarları devam ederken mü’min olmaları zordur.
b)Zina eden erkeklerle zina eden kadınlar, tabiatları icabı birbirleriyle evlenmeyi tercih ederler.
c)Zina fiilini devem ettirmek isteyen kadın ve erkeklerin salih insanlarla evlenmeleri caiz değildir.
d)Zina eden kadın ve erkekler bu fiillerinden tamamen pişman olup tövbe ettikten sonra, mekruh olmakla birlikte, salih insanlarla evlenebilirler. ‘Helal sayma veya hafife alma gibi küfür delili olmayarak zinası tespit olunmuş, önceden de başından hiç nikah geçmemiş ise, iffet sahibi müminlerin bunları nikahlamaları tahrimen mekruh, fakat nikahları sahih olur’[8]
*Bir Kıssa:
-1940’ların sonuna doğru Amerika’da bir olay cereyan ediyor. Zengin bir adamın ölümünden birkaç yıl sonra bir kadın yanında bir çocukla mahkemeye başvuruyor. Çocuğun ölen adamdan olduğunu iddia ediyor.
Ölüden DNA testi yapılamayan bir dönem dünya için. Amerika hukuk sistemlerinde bu olayın bir karşılığını bulamayınca başka sistemlere müracaat ediyorlar. Roma hukukuna bakıyorlar yok. Yunan, Hint, Uzakdoğu’da yok. Bir heyet Türkiye’ye geliyor.
Dönemin İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen’e yönlendiriliyorlar. İlk başta anlam veremiyor gelen ekip. Gönülsüz de olsa görüşüyorlar. Bilmen onlara ölen adamın kemiklerinin durup durmadığını sorduğunda şaşkınlıkları iyice büyüyor. Durduğunu söylüyorlar. Ömer Nasuhi onlara kuyruk sokumu kemiğinden bir yer tarif ediyor. Tarif ettiği yere çocuğun bir damla kanını damlatmalarını, eğer o kemik kanı emerse çocuğun o adamdan olduğunu aksi olursa kadının yalancı olduğunu ve buna göre hüküm verebileceklerini anlatıyor. Gelen ekip görüşmeden memnun olmaksızın şaşkınlıklarını da yanlarına alıp ülkelerine dönüyorlar.
Bir müftünün böyle bir tıp bilgisine nasıl hâkim olabileceğine ihtimal veremiyorlar. Ekipteki bir doktorun ise kafasını kurcalıyor bu mesele. Müftünün yanlışlığını ispat etmek için mezar açtırılıp adamın bedeni çıkarılıyor. Tarif edilen kemiğin üzerine önce kendi kanını damlatıyor. Kan akıp gidiyor kemiğin üzerinden. Sonra çocuğun kanını döktüğünde gözleri fal taşı gibi açılıyor. Kemiğin kanı emdiğini gördüğünde hayretini gizlemiyor.
Görüşmede Ömer Nasuhi’nin yanında olanlar da ilk duymuş olacaklar ki heyet gittikten sonra bu meseleyi nereden bildiğini soruyorlar. Adı geçen kemiğin sadece kendi neslini kabul ettiğini uzun uzun anlatıyor. Oradaki küçük bir parçanın önemine değiniyor. Vücuda ne yaparsanız yapın o kemiği yok edemediğinizi, kıyamete kadar hiçbir gücün de buna muktedir olamayacağını, zira mahşerde insanlar o kemik parçasından yeniden diriltileceğini anlatıyor.
Ebû Hüreyre’den (r. A) rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz(s.a.v) şöyle buyurmuştur:
– Toprak her insanı çürütür. Ancak kuyruk sokumu kemiği çürümez. İnsan ondan yaratılmıştır ve yeniden yaratılması da ondan olacaktır.(La edri)
MEHMET ÖZÇELİK
21-02-2021
[1] http://www.tesbitler.com/index.php?s=TESETT%C3%9CR
[2] BEDİÜZZAMAN. LEMALAR. 203-204.
[3] Udeh, İslam Ceza Hukuku ve Beşeri Hukuk,1990, C. I, s. 79-85.
[4] Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara 2009, s. 57-58.
[5] Nevin Ünal Özkorkut, Türk Hukuk Tarihinde Zina, Ankara 2009, s. 74-75.
Bak. Osmanlı Hukukunda Tecavüz Suçu. Belkıs Konan. Sh.4.
[6] Sonbol, a.g.m., s. 214. Bak.Age.7.
[7] 24.Nur-3.
[8] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, C: 5, S: 551-552.