CAN VEREN PERVANEDEN -Hülaseten-
CAN VEREN PERVANEDEN -Hülaseten-
-Afet-i gamdan aceb dünyada kim azâdedir
Herkesin bir derdi var mâdem ki âdemzâdedir
Bir hûma-yı zevki bin sayyâd-ı gam takib eder
Böyle bir mevhuma bilmem neden halk üftâdedir
-Geç gelir tez gider deyû safa çekme keder
Âlemin hâli budur böyle gelir böyle gider
-Göz yum cihâna aç gözünü dem gelir geçer
Sen göz yumup açınca bu âlem gelir geçer
-Âdem oğlu âleme üryan gelir üryan gider
Nâle vü efgân ile giryân gelir giryân gider
-Yenişehirli Avni Bey,
Sanman kim taleb-i devlet-i cah etmeğe geldik
Biz âleme bir yar için ah etmeğe geldik.
-Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz
Biz neşâtın da gâmın da rûzgârın görmüşüz
[Zaman bağının baharını da gördük güzünü de;
üzerimizden neş’e rüzgârları da geçmiştir gam fırtınaları da.]
ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın,
gündüz geceye muhtaç; bana da sen lazımsın.
-Hayâlî Bey:
Âdemî kan yutmadan hâlî değil ol demde kim Ana rahminde vücûdün câmesin pür-hûn giyer
[İnsanoğlunun bu dünyada kan kusmasında şaşacak ne var? Dünyaya ilk adım attığı yer olan ana rahminde kandan ibaret olan bir elbise giymiş değil midir?]
-Nazar kıl nev’-i insâna kimi zehr ü kimi sükker Aceb hikmet bir ağaçtan olur türlü semer peydâ
[İnsanlara şöyle bir bak: bazıları var ki onları tanımak şeker gibi tatlı ve faydalı, bazıları da adeta zehir; öyledir işte, şaşılacak durumdur ki bir ağaçtan çeşit çeşit meyve husule gelir. Halk arasında kullanılan bir tabiri hatırlamalı bu noktada; “alimden zalim, zalimden alim.“
-Veren de o alan da o, nedir senden gidecek? Telaşını gören de, can senin zannedecek. / Necip Fazıl Kısakürek
-Bizi bî-kes sanıp ey gam yok etmekden hazer kıl
kim Cihânı yok iken var eyleyen Allah’ımız vardır
Hayâlî Bey
-Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
Saltanat dedikleri ancak cihan kavgasıdır
Olmaya baht ü saadet dünyada vahdet gibi
Ko bu ayş ü işreti çünki fenadır akıbet
Yâr-i bâkî ister isen olmaya taat gibi
Olsa kumlar sayısınca ömrüne hadd ü aded
Gelmeye bu şîşe-i çarh içre bir saat gibi
Ger huzur itmek dilersen ey Muhibbî fariğ ol
Olmaya vahdet cihanda kûşe-i uzlet gibi
Muhibbi
-Ahmet Paşa ise bakın ne diyor:
Âşık-ı sâdıkda dil birdir olur mu yâr iki Hangi taht üstünde mümkündür hünkâr iki
[Sâdık olan âşıkta gönül birdir, yar nasıl iki olur? Bir tahtta iki padişah gördün mü hiç?]
-Mizâhi görünümlü bir halk türküsü:
On kere demedim mi sevme dokuz yâr
Sekizde vefâ yedide sefâ olmaya zinhâr
Altı ile beş, dört ile hiç başa çıkılmaz
Üçün ikisini terk edegör tâ kala bir yâr
-Doğu ile Batı dedim de yukarıda aklıma geldi. Sakallı Celâl’in şu sözü:
Toplumumuzu kastederek diyor ki: “Doğuya giden gemide Batıya koşan tayfalarız.” Teşhise bak! Bu ülkenin aydınları için “körler ülkesinin şaşıları” diyen de oydu.
-Bıçak soksan
gölgeme,
Sıcacık kanım damlar.
Gir de bak bir ülkeme:
Başsız başsız adamlar…
Ağlayın, su
yükselsin!
Belki kurtulur gemi.
Anne, seccaden gelsin;
Bize dua et, emi!
-Eli boş gidilmez gidilen yere
Mevlâm boş gelmedim suç getirdim
Dağlar çekemezken o ağır yükü
İki kat sırtımda pek güç getirdim
Tâhirü’l-Mevlevî
-Boğazında Hakik Var
Ne Çok Kalbi Yıkık Var
Şimdiye Kavuşurduk
Arada Münafık Var. Yozgat türküsü
-Çeşm-i insâf kadar kâmile mîzân olmaz
Kişi noksânını bilmek gibi irfân olmaz.
-Ahmet Paşa’dan:
Dün tabîbe derd-i dilden bir devâ sordum dedi
Gam yemekden özge bu derdin devâsın bilmedim
[Tabibe gönül derdi için bir deva sordum. Muayene etti ve reçete olarak ‘gam’ yazdı. Başkaca ilaç yokmuş.]
-Hayâlî’den:
Bezlini evvel bahârın kûha sor hâmûna sor
Mâl-i dünyâdan ne alıp gittiğin Kârûn’a sor
[İlkbaharın saçtığı güzelliklerden ne kaldığını dağlardan, ovalardan sor. Hazinelerinin anahtarlarını develere taşıtan Kârûn’a, dünyadan ayrılırken ne alıp gittiğini bir sormalı.]
-Sârbân-ı vakt isen hazm eyle zîrâ vakt olur
Bir topal merkep belâsıyla katâr elden gider
[Kervancıbaşı olarak çok dikkatli ol. Hiç önemsemediğin topal merkep yüzünden bir de bakmışsın katarın tamamını kaybetmişsin.
Hani demezler mi: “Bir çivi bir nalı kurtarır, nal atı, at süvariyi, süvari orduyu” Onun gibi, hiçbir ayrıntıyı ihmal etme.]
-Ayna arkasındaki papağan gibiyim, ezeli
üstad ne derse onu söylerim.
Mektubat-ı Rabbani
-“Ol kimse ki kendini bî-hâsıl bile vâsıldır.”
-“Kamış boşum dedi şekerlendi / Ağaç yükseldi, baltayı yedi”
-Bana hiç nefs-i emmârem gibi sû’i karîn olmaz
Bu düzd-i hanegînin kimse şerrinden emîn olmaz
Hâmî-i Âmidî (Diyarbakırlı Hâmî)
[Bana nefs-i emmârem kadar tehlikeli düşman yok. İçerdeki hırsız olduğundan
kilit de kâr etmiyor.]
-Yâdında mı doğduğun anlar
Sen ağlardın gülerdi
âlem
Öyle bir ömür sür ki mevtin
Olsun sana hande, halka
mâtem
Dünyaya geldiğinde ağlıyordun ya! Herkes de
gülüyordu, oğlumuz/kızımız oldu diye. Bak ömrünün sonuna gelmek üzeresin. Öyle
yaşa ki sen giderken insanlar ağlasın da sen gül. Son gülen iyi güler. Son
gülmek, ölürken gülmektir; yoksa diğer bütün gülmekler sondan bir öncedir.
-Dogru
olsam ok gibi yabana atarlar beni
Egri olsam yay gibi elde tutarlar beni
Hic keder elem etme bos yere matem etme
Düsmanlarini tani uzak dur sitem etme
-Ne fakiri aç gördüm ne zengini tok
Hedefine varır elbet doğru ok
Hz. Mevlana
-Veren de O Alan da O, Nedir Senden Gidecek?
Telaşını Gören de, Can Senin Zannedecek.
-“Teberri olmadan tevelli olmaz” Yani zararlıdan, kötüden, hayırsızdan uzaklaşmadıkça, güzele yanaşamazsınız asla.
-Hazret-i Mevlana buyuruyor ki: “Beden adlı merkebe bindin, ahire doğru yola çıktın, adam gibi dizginleri tut, işi merkebe bırakırsan ahıra gidersin.”
–Cihânda Cennet-ül Me’va muvafık yârla
hem demdir,
Muhâlif şahsa yâr düşmek bu âlemde Cehennemdir.
–Ş a i r Hayali d i y o r ki:
Ne zillet
vermeye rağıp ne devlet hâhımız vardır.
Ko gayri gayra yâr olsun, bizim Allahımız vardır.
-Ârif-i
ahvâl olan bir hâlete dil bağlamaz,
İnkılâb eyler zaman, ikbâl olur, idbâr olur.
-Katıra sormuşlar “baban
kim?” Cevabında; “at dayım
olur” demiş, kibarca.
-“Durdurun dünyayı inecek var”
-Hoşça
bak zatına kim zübde-i âlemsin sen.
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen.
-Molla Camiden buyuruyor:
Yâ
ResûlAllah! Çi bâşed çün seg-i Ashab-ı Kehf?
Dahil-i cennet şevem der zümre-i ashab-ı tû,
O reved der cennet, men der cehennem key revast?
O seg-i Ashab-ı Kehf, men seg-i ashab-t tû…
Hani eski zamanlarda yedi mümin genç vardı da biz Eshabı kehf diyorduk onlara İşte o yedi
seçilmişler:
Yemliha, Mekselina, Mislina, Mernuş, Debernuş,
Şazenuş, Kefeştetayyuş adlı yedi kahraman.
Şair diyor ki:
“Ya Resulullah eshab-ı KehPin köpeği
cennete gitmiş.
Benim cehennemde yanmam reva mıdır ki ben de senin eshabının köpeğiyim.”
-Hasen-i Basri hazretleri de şöyle duâ ediyor:
“Ya Rabbi cehennemi hak ettiğimi
biliyorum ama girersem İblis sevinecek. Onu sevindirme beni affet.”
-Hazret-i Aişe ilave ediyor:
“Mısır kadınları Hazret-i Yusuf’u
görünce ellerini kestiler, seni görselerdi yüreklerini keserlerdi, farkına
varmazlardı Ya Resulallah!”
-Ve
lev sentía ehlü Mısra evsâfe haddihî.
Lemâ bezelûft sevmi Yûsüfe min nakdin.
Levîtnâ Zelîhâ lev reeyne cebînehû.
Le âserne bilkatil kulûbi alel eydi.
Efendimize,
sallallahü aleyhi ve sellem, sordular; “en
çok kimi seversin ya Resulallah?”
“Aişe’yi—”
“Erkeklerden?”
“Aişe’nin babasını.
-Şimdilik
hüsnü (güzelliği) sana, aşkı hana vermişler.
Âriyetdir (emanettir) bu da cânâ; ne şenindir ne benim.
-Mümin de illet, kıllet,
zillet oluyor.
İllet: Hastalık.
Kıllet: Fukaralık.
Zillet: İtibarsızlık.
-Cenab-ı Allah dert veriyor, sevdiği kullarına. Eskiler: “Kırk gün bela gelmezse kork” diyor, “ne günah işledin acaba?” diye soruyorlar nefislerine… Yani nefis muhasebesi yapıyorlar.
-“Usul vusule tekaddüm eder…” (Mecelle)
–Bişnev in ney çün hikâyet mîküned.
Ez cüdâyîhâ şikâyet mîküned.
Dinle, bu ney
neler hikâye eder, ayrılıklardan nasıl şikâyet eder?
-Kez
neyistân tâ merâ bübrîdeend.
Ez nefîrem merd ü zen nâlîdeend.
Beni kamışlıktan, kestiklerinden beri feryâdımdan erkek ve kadın bütün
insanlar müteessir olmakta ve inlemektedir.
-Ney dediğin; yedi-sekiz delikli bir sopa. Ne diye sızlanıyor?
Kamışlıktan (neyistan’dan) kesildi, koparıldı da ondan, vatanına hasret, özlüyor.
Baban (Adem aleyhisselam) cennette idi, sen dünya adlı bir çöplüğe geldin.
Berbat bir yer, hiç de keyif vermiyor. Elbette ayrılık acısı olacak.
-Muhabbetten
Muhammed oldu hasıl.
Muhammedsiz muhabbetten ne hasıl?
-Ataullah İskenderi hazretleri Hikem-i
Ataiyye adlı eserinde buyuruyor
ki:
“Zillet ve
inkisara sebep olan günah, izzet-i nefse ve kibre sebep olan taatten
hayırlıdır.”
-Ne
harabi ne harabatiyim,
Kökü
mazide olan atiyim..
-“Mâ
medahtü Muhammeden bi makâlâtî
Lâkin medahtü makâlâtî bi Muhammedin”
Ben kelamımla Hazreti Muhammed’i(s.a.v) övmedim. Ancak Hazreti Muhammed (s.a.v) ile kelamımı yücelttim.
-Sultan I. Ahmed’in, Efendimiz(sas) için yazdığı kıt’a:
“N’ola tâcım gibi başımda götürsem dâim
Kadem-i pâkini ol Hazret-i Şâh-i Rusûlün
Gül-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sahibidir
Bahtîyâ durma yüzün sür kademine o gülün”
-Âsûde olam dersen eğer gelme cihâne,
Meydâne düşen kurtulamaz seng-i kazâdan.
Eğer mutlu olayım dersen dünyaya gelme,
[Çünkü] Dünyaya gelen ölüm taşından kurtulamaz.
-Bî-baht olanın bağına bir katresi düşmez,
Bârân yerine dürr ü güher yağsa semâdan.
Talihsiz olanın bahçesine bir damlası düşmez,
Yağmur yerine inci ve mücevher yağsa gökten .
-İdrâk-i me’âlî bu küçük akla gerekmez,
Zîrâ bu terâzû o kadar sıkleti çekmez.
Yüce anlamları kavramak bu küçük akıl için gerekmez,
Çünkü bu terazi o kadar ağırlığı tartmaz.
-Dehrin
ne safa var acaba sîm ü zerinde
İnsan bırakır hepsini hîn-i seferinde
Bir reng-i vefa
var mı nazar kıl şu sipihrin
Ne leyl ü nehârında ne şems ü kamerinde
Seyr etdi hava
üzre denir taht-ı Süleyman
Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde
Hürr olmak eğer
ister isen olma cihanın
Zevkında safâsında gamında kederinde
Canan gide
rindan dağıla mey ola rızân
Böyle gecenin hayr umulur mu seherinde
Hayr umma eğer
sadr-ı cihan olsa da bi`1-farz
Her kim ki hasâset ola ırk u güllerinde
Yıldız arayıp
gökte nice turfa müneccim
Gaflet ile görmez kuyuyu reh-güzerinde
Onlar ki verir
lâf ile dünyaya nizâmât
Bin türlü teseyyüp bulunur hânelerinde
Âyînesi iştir
kişinin lâfa bakılmaz
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde
Ben her ne
kadar gördüm ise ba`zı mazarrat
Sâbit-kademim yine bu re`yin üzerinde
İnsâna sadâkat
yaraşır görsede ikrah
Yardımcısıdır doğruların hazret-i Allah.Ziya Paşa
-Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir; tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir
–«Kimsesiz bir kimse yok herkesin var kimsesi Kimsesiz kaldım medet ey kimsesizler kimsesi» Fatih Sultan Mehmed
-Hiç kimse yok
kimsesiz
Herkesin var bir kimsesi
Ben bugün kimsesiz kaldım
Ey kimsesizler kimsesi
*******
Kimse aradığım yollarda
Kimsesizlik kimsem oldu
Dinsin artık hicranın cana
Kimse aradığım yollar
Kimsesiz kimselerle doldu
-“Cümleler doğrudur sen doğru isen, doğruluk bulunmaz sen eğri isen.” Yunus Emre
*«Dil
bedest âver ki hacc-ı ekberest
Ez hezârân Kâbe yek dil bihterest
Kâbe bünyâd-ı Halil-i âzerest
Dil nazargâh-ı celil-i ekberest.»
Bir gönül yapmak, Hacc-ı Ekber’dir (En büyük hacdır.).
Binlerce Kâbe yapmaktan bir gönül almak daha iyidir.
Kâbe, Hz. İbrâhim’in binâsıdır;
Gönül ise Yüce Allah’ın nazargâhı…)Mevlana
-“Gamzedeler Gamzedeler
Gam vurur, gam zedeler.
Sinemi hakkâk delemez,
Delerse gamze deler.”
-Oda yansın o da yansın.
Ben yanmışken oda yansın
Güvendiğim tüm dağlardan
Ben çekildim o dayansın
-YANA DURSUN YANA DURSUN
SÖYLEN O’NA YANA DURSUN
BELKİ BİR GÜN UĞRAR YOLUM
YÖNÜ YOLDAN YANA DURSUN.
– Dünyasına dünyasına
Aldanma hiç dünyasına
Dünya benim diyenindir
Gittik daha dün yasına
– Dün tabîbe derd-i dilden bir devâ sordum dedi Gam yemekden özge bu derdin devâsın bilmedim | Ahmed Paşa
– Tevekkül
ehliyiz hergiz bizim âmâlimiz yokdur
Müheyyâdır
bizim’çün devlet isti’câlimiz yokdur.Nef’î
– Şair Nâbî (1640 – 1712) der ki:
Eğerçi köhne
metâ’ız revâcımız yokdur
Revâca da o
kadar ihtiyâcımız yokdur
O câh kim ola
hem-dûş ihtimâl-i zevâl
Teveccüh etde
bile ibtihâcımız yokdur
[Evet eski malız biz, bitpazarına nur yağmaz ya;
piyasada geçerliliğimiz yoktur. Ama olsun, zaten revaca ihtiyacımız da yok.
Elden çıkması kaçınılmaz olan dünya makamları
bizim tarafa yönelecek olsa, sevnmeyiz bile.]
– Sabrın sonu
selâmet,
Sabır hayra alâmet.
Belâ sana kahretsin;
Sen belâya selâm et!
Felâh mı, onda
felâh,
Silâh mı, onda silâh.
Sen de kim oluyorsun?
Asıl sabreden Allah.
Sabır, incecik
sırat;
Murat içinde murat.
Sabır Hakka tevekkül.
Sabır hakka itimat.
Sabırla pişer
koruk,
Yerle bir olur doruk.
Sabır, sabır ve sabır,
İşte Kur’anda buyruk!
Bir sır ki
âşikâre,
Avcı yenik şikâre.
Yalnız, yalnız sabırda
Çaresizliğe çare…Necip Fazıl Kısakürek
– Bende yok sabr-ı sükun, sende vefadan zerre
İki yoktan ne çıkar, fikredelim bir kerre.NABİ
– Hazer kıl kırma kalbin kimsenin cânını incitme
Esîr-i gurbet-i nâlân olan insânı incitme
Tarîk-i aşkda bî-çâre-yi hicrânı incitme
Sabır kıl her belâya hâne-yi Rahmân’ı incitme
Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
Günâhkâr olma “Fahr-i Âlem-i Zî-şân”ı incitme.Alvarlı Muhammed Lutfî
– “Bakma yâ Rab sevâd-ı defterime, Onu yak âteşe benim yerime” “Canı canan dilemiş vermemek olmaz ey dîl, Ne nîza eyleyelim ol ne senindir ne benim”
-”Benimki benim,seninki de senin!” BU ŞERİATTİR… ”Seninki senin,benimki de senin!” BU TARİKATTİR… ”Ne benimki benim ne de seninki senin…Herşey ALLAH’ın!” BUDA HAKİKATTİR!!
* Sen usandırma eli el de usandırmaz seni
Hilekârlık eyleme kimse dolandırmaz seni
Dest-i a’dâdan soğuk su içme ki kandırmaz seni
Korkma düşmandan ki âteş olsa yandırmaz seni
Müstakîm ol Hazret-i Allâh utandırmaz seni
– Seyyiât insana nefs-i kemterîninden gelir
Her hacâlet âdeme sû-i karîninden gelir
İzzet ü zâtı mekâna hep mekîninden gelir
İstikâmet müstâkimü’l-hâ dininden gelir
Müstakîm ol Hazret-i Allâh utandırmaz seni.Diyarbakırlı
Said Paşa
–
Ejder-i nefsi helâk et Şîr-i
Yezdanlık budur.
Kibrini mahvet gönülden Şâh-ı Merdanlık budur.
Menzilin Kâf-ı Kanâ’at eyle Hâkânlık budur.
Hây u hûdan fâriğ ol âlemde sultânlık budur.
Pendini gûş eylegil mûrun Süleymânlık budur.
Ejder-i nefsi helâk et Şîr-i Yezdanlık budur.
– Yetiş ey keştibânım büsbütün deryada yangın
var
Değil derya yalınız cümle hep sahrada yangın var
Açıldı bağ-ı vahdet gülleri mest oldu bülbüller
Zemîn ü âsumân dünyâ ve mâfîhâda yangın var
Erişti nev-bahâr vakti figâna başladı bülbül
Değil bülbül yalınız ol gül-i ranâda yangın var
Kaşınla kirpiğin zülfün beni mest etti ey dilber
Değil mestane gözler kâmet-i zîbâda yangın var
Muhabbetden yarattı Ol Habîb’i Hazret-i Mennân
Değil kim Ol Muhammed Hazret-i Mevlâ’da yangın var
Hitab-ı “kün fekân” erdi zuhura geldi akl-ı küll
Felekler gulgule düştü kamu esmada yangın var
Zemîne indi me’vâdan nice yıllar döküp kan yaş
Yalınız ağlayan Âdem değil Havva’da yangın var
Nice yıl hasret-i hicran oduyla yaktı Kenan’ı
Yanan Yakûb değil gör Yûsuf u Zelha’da yangın var
Cihan halk olalı göster bana âsûde ahvâlin
Ki yok bir istirahat esfel ü âlâda yangın var
Erişti Sâmî-yi Sultân beraber dilber-i rûhân
Değil yalınız Erzincan Yemen San’a’da
yangın var
Bilinmez Salih’in rengi çalınır tablı
gülbangı
Kurulmuş Kerbelâ cengi yaman gavgâda yangın var.
Salih Baba Divanı
* Ne zillet vermeğe râgıb ne devlet hâhımız vardır/
Ko gayrı gayra yâr olsun bizim Allah’ımız vardır Hayâlî Bey
* Bizi bî-kes sanıp ey gam yok etmekden hazer kıl
kim Cihânı yok iken var eyleyen Allah’ımız vardır. Hayâlî Bey
MEHMET ÖZÇELİK
19-08-2019