SEÇİLMİŞ RUHLAR
SEÇİLMİŞ RUHLAR
Seçkin ruhlar… Seçilmiş ruhlar… Üstün ve geldiği yere yakışan ve yükselen ruhlar.
-Evren sürekli hareket halindedir.
Mekan, cisim, zaman, hareket…
Zaman bir sayactır. Hareketin madde üzerindeki sayımıdır.
Eşyanın var oluş sürecidir.
Eşya zaman şeridine takılmıştır.
Başlangıcı olan zamanın sonuda vardır.
Gelecek zamana pi sayısı konularak sonsuza aday kılınabilir.
Sonsuz olmaz, namzet olur.
Buda bil-fiil değil, bil-kuvve olmuş olur.
*****************
Bilgi dört terimle soruşturulur.
Hel-Mıdır, Ma- Nedir, Eyyü- Hangisidir, ve Lime-Niçindir.
Hz. Ali-nin ifadesiyle, eğer bu sorular olmasaydı, ilim olmazdı.
-Boşluk, kendisinde bir şeyin yani varlığın yer tutmadığı mekana denir.
-Evrenin dışında zaman, mekan ve cisim yoktur.
Olmuş olsaydı bunlar da yaratıcı gibi sonsuz olurdu.
-O vardı hiçbir şey yoktu.
O’nun var olup da var etmesiyle varlıklar vücuda çıktılar.
-Cisimde canlılığın mahiyeti denilen şey nefistir.
Nefis cisim değildir.
-Kainat Allah’ın kontrolündedir.
-Hâkim Allah’tır.
Eşya mahkumdur.
*********************
İnsanı bir gemiye benzetecek olursak; Geminin motoru kalp, dümeni akıl, pusula Kur’an, buhar kazanı nefis, yolcular organlarımız, geminin iskeleti vücut yapımız, kaptan ruhumuz, hep birlikte uzay okyanusunda yüzmektedir.
-İnsan dünyaya 40 yaşında olarak gelip öylede sabit kalsaydı, ne eşyayı nede kendisini tanıyamaz ve anlayamazdı.
Ve bu tekamül ve gelisimide yakalayamazdı.
Herşey Heme ost değil, Heme ezosttur.
Yani herşey O değil, O’ndandır.
Minallah ilallah.
Herşey O’ndan yine O’nadır.
**************
Çok yükseklerden süzülüp gelen gururlu ve nazlı bir güvercin sana kondu.
Ruh bedene hayat vermek ve onu yönetmek üzere kendi kutsal aleminden gururlu ve nazlı bir güvercin gibi süzülerek dünyaya inip ten kafesine konuk oldu.
-Yücelerden sana gururlu, nazlı
Bir güvercin indi, bülbül avazlı
Elçisi mi Rabb’in, yoksa nuru mu?
Hayatın esrârı hep onda gizli.
-İsteksiz olarak seninle ilişki kurduysa da, herhalde senden ayrılması ona ağır gelecek ve acıyla kıvranacaktır. Ruh kendi ana yurdunda mutlu bir hayat sürerken, isteksiz olarak dünyaya inip, bedenle ilişki kurduktan sonra ona alıştı ve artık ondan ayrılmak istemedi. Ne var ki ölümle birlikte bedenden ayrılmak Ruha çok acı gelecektir.
İndiği haneyi zamanla tanır alışamaz. Önce soğuk davranır. Nihayet benimser. Ten kafesini ayrılırken bu kez ağlar kıvranır.
-Letafet mi güzel madde mi iyi
Ne arar kafeste bilmem ki neyi
Özgürlüğü tadan bu zavallı kuş
Nasıl sevdi hayret bu viraneyi…
-İnerken Allah’a verdiği sözü
unutup kirlenmiş tertemiz özü
Hatırlamaz olmuş ana yurdunu
Şimdi melül mahzun, solgundur yüzü…
-Kendi aleminden ne kadar ırak
Şimdi beden ona geçici durak
Bitek olsa hani yine gam değil
Kupkuru bir iklim topraksa çorak…
-Ruhmu cesed ve nefsi terbiye etti yoksa nefis ve beden mi ruhu bozdu?
-Ulvi alemlerden gelip de süfli alemde bulunan nefisle evlenen ruhun durumu şuna benziyor;
-Bir beldenin soylu olan birisi, o beldede bulunan bir çingene ile evlenir. O çingene her sabah buna mükellef sofrasını hazırlar ancak bir türlü kocası ile oturup da kendisi yemez. Birgün bu durumu öğrenmek üzere çıkıyor gibi yapan o soylu kişi, karısının durumunu gözetlemeye başlar.
Bakarki karısı mutfağın muhtelif yerlerine tabakları koymuş, almış olduğu yiyecekleri o tabakların karşısına geçerek; Allah rızası için biraz yiyecek, Allah rızası için biraz yiyecek, diyerek sermiş olduğu mutfağa boş tabakları bu şekilde dilenerek, dilenme neticesinde her birine koyar. Ondan sonra geçer ve sofranın başında oturup yemeye başlar.
-Elbetteki herkes kendi tiynetinin gereğini yapacaktır. Tin suresinde de buyurulduğu gibi; nefis ya ala-yı illiyyine çıkacak, geldiği yere gidecek ya da esfel-i safiline düşüp nefsin bulunduğu yere düşecektir.
Böylece ruhun önünde iki yol var; ya nefis gibi sefil bir duruma düşecek, onun peşini takip edecek, onun yolunda gidecek veya o nefsi alarak sonsuzluk alemlerin de gezdirecek, kendisine tâbi kılacaktır.
İnsan bu iki sınavla karşı karşıyadır.
-Sefih ve rezil birisi hocaya sorar; hocam cennette bana ne kadar huri verilecek?
Hoca adama sorar; evladım senin evlenecek çağa gelmiş kızın var mıdır?
O da, -evet hocam- der.
Peki, onu bir öküz istiyor, verir misin der.
Hocam öyle şey olur mu, der.
Bunun üzerine Hoca yine taşı gediğine koyar ve;
-Elbette Allah da cennette bulunan hurilerini öküzlere vermez…
-Cennet ucuz değil, cehennem dahi lüzumsuz değildir…
MEHMET ÖZÇELİK
20-04-2019