ZAMAN BEDİÜZZAMANI HAKLI ÇIKARDI
ZAMAN BEDİÜZZAMANI HAKLI ÇIKARDI
Vaktuz zaman olmayan, zamane çocuğu olur.
Bu asrın memesinden süt emen Bediüzzaman, asrını çok iyi tanımakta ve hastalıklara isabetli reçeler yazmaktadır.
Peygamber Efendimizden sonra hatta daha cenaze kalkmadan hilafet meselesi, siyaset ve riyaset meseleleri tartışılmaya başlanmıştır.
İslam dünyası 14 asırdır hep siyaset cephesinden yara almış ve yaralanmıştır.
Oysa siyaset meselesi, islamın yüzde bir meselesidir.
Cemel vakasıyla on bin kadar, Sıffin vakasıyla yetmiş bin kadar sahabe şehid olmuştur.
İlk Cemel ve Sıffin Vakası siyasi odaklıdır.
Fitne, fesat ve nifakın en çok rol oynadığı alandır siyaset.
Bütün bu gibi başta menfaat olmak üzere sebeplerden dolayı Bediüzzaman, şeytandan kaçar gibi siyasetten kaçmış ve Allaha sığınmıştır.
-Siyasetin kirliliği tamamı ile kendini 15 Temmuzda gösterdi. Temiz insanlar kirli yerlerde, kirli insanlar temiz yerlerde yer aldı.
Şeytan artık sadece soldan gelmedi, Sağdan da geldi. Her kılığa bürünüp. her renge girdi.
-Evet gerçekten de zaman Bediüzzamanı haklı çıkarmıştır.
-At iziyle it izinin birbirine karıştığı, kimlik ve kişiliklerin yer değiştirdiği bir siyaset içerisindeyiz.
Tarih boyunca bizler dıştan çok içten çekmişiz. Dış bizi yıkamamış ancak içten yıkılmışız.
-Emeviler’in durumu siyasi olaydır. En büyük kaybını bu Ümmet siyasetle vermiştir.
-Asker ne vakit siyasetle uğraşmış, dış ile mücadeleyi bırakarak, içte birbirleriyle uğraşmışlardır.
-Osmanlı tarihinde İstanbul’da birçok defa isyanlar çıkmış ve bunların çoğunda da askerler başrolü oynamışlardır.
Bu da askerin siyaset üstü olması gerektiğini göstermektedir.
Nitekim 31 Mart Vak’ası ile başlayan siyasî ve askerî isyan, yerini 1960 yılından itibaren başlayan darbelere bırakıyordu.
II. Abdulhamidin devrilmesiyle birlikte ordudaki tecrübeli alaylılar gitmiş, yerine mektepliler gelmişti.
Ondan sonra ise;” Peşpeşe gelen gaileler, Arnavutluk isyanı, Trablusgarb Harbi, İttihat ve Terakkiye olan muhalefeti had safhaya çıkardı.”[1]
Ve neticede 1. Dünya savaşı, çanakkale savaşları ve Dev çınar olan Osmanlının yıkılması başlayacaktı.
”Osmanlı döneminde de
asker birçok defa isyan ederek yönetime müdahale etmiş,
Osmanlı padişahlarının yaklaşık üçte
biri askerin müdahalesiyle değiştirilmişti.”[2]
-”Türk Masonluğunun tahtına yerleşen İttihat ve Terakki ricali, “zabitlerin siyasetle alakası kesilmelidir” diye ortaya koyduğum fikrimi karşılamak üzere onları da Mason localarına kayıt ile elden çıkarmamağa çalışıyorlardı.”[3]
-”Fatih Sultan
Mehmed’den sonra isyanla yüzleşmeyen Osmanlı padişahı yok gibidir.
Osmanlı padişahından 12 tanesinin isyan ve darbe ile tahtını kaybettiği…”[4]
-İsyancılar yaptıklarının yanlarına kâr kaldığını bildiklerinden dolayı çok rahat isyana kalkmaktadırlar.
Nitekim Genç Osmana karşı yapılan isyanda;” İsyanın ikinci
günü asiler önce Yeniodalar’da, sonra Fatih Camii’nde toplandılar,
sonra şehrin dört bir yanından Atmeydanı’na doğru akın ettiler. Ulemadan birkaç
kişi, asilerin isteklerini padişaha iletmek için saraya gönderildi. Aracılar,
asilerin katledilmesini istedikleri kişilerin
isimlerinin bulunduğu bir kâğıdı padişaha verdiler ve
“Padişahım istediklerini ver, yoksa hâl harap olup şehir yağmalanır” dediler.
Ancak II. Osman, asilerin öldürülmesini istedikleri kişileri vermemekte
diretti. Heyetin, “Padişahım kul taifesi toplandıklarında istediklerini
alırlar.
Atalarınızdan dahi istediklerini almışlardır. Şimdi dahi
onlar istediklerini alırlar. Şehir yağma olmadan istediklerini ver” demesi
üzerine padişah, “Evvel sizi, sonra onları kırarım. Onların tedariki
görülmüştür” şeklinde sert bir cevap verdi. Ancak II. Osman bu cevapla kendi
sonunu hazırlamaktaydı.”[5]
Osmanlı tarihinde ilk defa bir padişah idare ettiği insanlar tarafından öldürülüyordu.[6]
Ancak bunu yapanların yanına bu kar olarak kalmadı, kendileri de yaptıklarının cezasını gördüler.
4. Murat bu eksikliği gördü. Kendisi de her ne kadar fedai verdi ise -saltanatının ilk yıllarında çünkü küçük yaşta tahta geçmişti.- Bunu affetmedi.
-“IV. Murad, tüm hükümdarlığı boyunca zorbaların devleti ne hale düşürdüklerini hiç unutmadı ve bu yüzden en küçük bir ihmali veya asayişsizliği en ağır şekilde cezalandırdı.”[7]
Şefkat ise maraz getiriyordu.
Nitekim ‘. Abdulhamid Sultan Abdulazizin öldürülmesinde katkısı olanların çoğunluğun idam istemesine karşı şefkatli sultan son karar mercii olması hasebiyle onların idamına değil, müebbed kürek mahkumluğuna çevirdi.
“II. Abdülhamid, Yıldız Saray’ında devlet adamlarından
oluşan 25 kişilik bir heyet
topladı. Burada idam cezalarının uygulanıp uygulanmaması
konusu tartışıldı. Katılanlardan 15 kişi idamların yerine getirilmesini, 10
kişi ise cezaların hafifletilmesini istedi. İdamların onaylanmasını isteyenler
arasında Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa da vardı. Paşa kararın
uygulanmasının hukukun gereği olduğunu söylemiş, aynı zamanda, ibret olması
açısından da idamların yerine getirilmesini istemişti. Ancak son karar merci
olan II. Abdülhamid bambaşka bir hükme vardı. Bütün idamları müebbet küreğe
çevirdi ve mahkûmların cezalarını Taif’te çekmelerine karar verdi.[8]
Temmuz 1881’de, başta Midhat Paşa olmak üzere, kürek
mahkûmları İzzeddin Sultan Vapuru’yla Taif’e gönderildiler.”[9]
-Ömer bin Abdulaziz Emevi halifelerindendir.Emevilerin seyyiatının hasenatındandır.
“İmparatorlukların da, insanlar gibi bir yaşamları, kendilerine özgü bir varlıkları vardır. Onlar da doğarlar, büyürler, olgunluğa erişir, ardından yaş1anır güçten düşerler.” İbni Haldun.
Tıpkı ayette; “İşte (iyi veya kötü) günleri insanlar arasında (böyle) döndürür dururuz. (Bazen bir topluma iyi ya da kötü günler gösteririz, bazen öbürüne.) [10]
Gerek alınan kararlar ve gerekse de yapılan yanlışların birikimi ve monotomluk şairin şu sözlerini de doğrular;
-“Hükümdar yine en kötü söze uydu, böldü halifeliği ve
toprağı, kimin aklına geldiyse, baksaydı görürdü saçlarının ağardığını.”
Mesudi bir devecinin şu dizeleri
seslendirdiğini dile getiriyor: “Bu
seçimle verilen sözler tutulmayacak/Bir yangın ki, her yanı saracak.” Getirilen çözümle ilgili olarak
görüşü sorulan bir adamın da, “Kılıçlar kınlarından
sıyrılacak, imparatorluk kan
ve ateşe bulanıp parçalanacak,” [11]
-Şu dizeler Fadıl’a aittir: “Bahtsızlığımızdan yakarışımız Allah’adır/Acı
ve kederimizin ilacı ancak onıın ellerindedir/Dünyadan gittik ama yine de
dünyadayız/Ne öldük, ne de
canlı sayılırız.”
******************
Bediüzzaman Said Nursi gazetelerde yazı yazmasının nedenini, “Volkan gibi cerâid-i diniye ile nesâyih-i diniyeyi, o mütehassis ve müteheyyic vicdanlara yağdırmak istiyoruz” sözleriyle açıklar [12]
Gazetecileri de “huteba-i umumî” olarak tavsif eden Nursi (Nursi, 2012, ESDE, s. 57) gazetelerin “bedraka-i efkâr” (fikirlerin kılavuzu) olmaları gerektiğini de ifade etmektedir.(Nursi, 2012, ESDE, s. 115).
“Edipler edepli olmalı; hem de edeb-i İslâmiye ile müteeddip olmalı. Ve onun sözleri kalb-i umumî-i müşterek-i milleten bî- tarafane çıkmalı. Ve matbuat nizamnamesini, vicdanınızdaki hiss-i diyanet ve niyet-i halise tanzim etmeli” (Nursi, 2012, ESDE, s. 124.) diyerek de gazetecilik ilkelerine ahlaki ve şer’i bir çerçeve çizer.
-“Yine “Asker Kardeşlerime” başlığı ile (18 Nisan 1909,
sayı: 152) Serbesti’de
yayımlanan yazısında Said Nursi, ordunun siyasete
karıştırılmaması gerektiğini
ifade etmekte ve meşrutiyetin devamından duyduğu
memnuniyeti dile getirmektedir (Nursi, 2012, ESDE, s. 105). Aynı gazetede (Serbesti, 20
Nisan 1909)
“Umum Zabitanımıza” başlıklı bir yazısında da bütün
askerlerin “itaat-i kamile”
ile muvazzaf oldukları dile getirilmektedir (Nursi, 2012, ESDE,
s. 106).
-“Bediüzzaman
Said Nursi esaret sonrasında Osmanlı ve İslam alemi üzerinde oynanan oyunları
bozmak için gazete ve neşriyat imkanlarını sonuna kadar kullanır. Mesela
“Kürtler ve Osmanlılık” başlıklı (22 Şubat 1336/7 Mart 1920.İkdam,
8273)
yazısı o günlerin siyasal karışıklığı ve parçalanmaya doğru giden Osmanlı
üzerindeki oyunları bozmaya yöneliktir. Yazı Paris’te, Şerif Paşa ile Ermeni
heyet-i murahhasası reisi Boğos Nubar Paşa arasında, Kürdistan ve Ermenistan
hakkında bir itilâf akdedildiği haberlerinin çıkması üzerinedir (Nursi,2012, ESDE.
ss. 106-107).
Nursi, bu itilafnameye şiddetle karşı çıkar. Yazının imza kısmında
Bediüzzaman’la birlikte Sâdât-ı Berzenciyeden Dava Vekili Ahmet Arif, Hizan
Sâdât-ı Kiramından İhtiyat Binbaşısı Muhammed Sıddık isimleri de vardır.
Bu bağlamda Sebilürreşad’da
da “Kürtler ve İslamîyet” başlığı ile bir yazı daha çıkar (17 Mart 1920).
Yazının girişinde, “Bu hususta en ziyade söz söylemek salâhiyetini haiz bulunan
ve Kürdlerin salâbet-i diniye, necabet-i ırkiye ve celâdet-i İslâmiyesini
bihakkın temsil eden ve Dârü’l-hikmeti’l-İslâmiye azasından, Kürd eşraf ve
mütehayyızânından bulunan fazıl-ı şehîr Bediüzzaman Said el-Kürdî Efendi
Hazretleri buyuruyorlar ki:” açıklamasıyla Boğos Nubar ile Şerif Paşa arasında
akdedilen mukaveleye şiddetli itiraz dile getirilir. “Kürdler camia-i
İslâmiyeden ayrılmaya asla tahammül edemezler” denilerek bunun aksini iddia
edenlerin Kürtlük namına söz söylemeye yetkili olmayan beş-on kişiden ibaret
olduğu ifade edilir (Nursi, 2012, ESDE, s.108).
Kürtleri temsil yetkisinin Meclis-i Mebusan’da olduğunu
ifade eden Said Nursi, “Kürdistan’a verilecek muhtariyeten bahsediliyor.
Kürdler ecnebi himayesinde bir muhtariyeti kabul etmektense ölümü tercih
ederler. Eğer, Kürdlerin serbestiyet-i inkişafını düşünmek lâzım gelirse bunu
Boğos Nubar’la Şerif Paşa değil, devlet-i Âliye düşünür.” diyerek çözümün
adresini de gösterir (Nursi,2012, ESDE, s.109).
-“1907-1920 aralığında onlarca gazetede onlarca yazısı çıkan Said Nursi, istibdat, hürriyet, meşrutiyet, Batıcılık, İslamcılık, Kürt meselesi, İslam aleminin genel problemleri gibi hususlarda Kuranî yaklaşımı dile getiren yazılar yazmış ve makalelerini Makalat adlı eserinde toplamıştır.[13]
******************
Gerçekten bu gün tüm partilerin içerisinde düşmanın bile yapmadığı ve de yapamadığını yapan kopuk ve kişiliksiz ve de bu milletin değerlerine saldıran ve salyasını akıtan insanları devamlı görmekteyiz.
Bu menfi insanlar işte mesaj verecekleri bu günler için sahipleri tarafından beslenmişlerdir.
-Trenden inenler, hükümetin başarısızlığı için her kozu kullanmaya, boşluğun sürmesini arzu ediyorlar.
Kendileri dökülenler, hükümetin de dökülmesini temenni ediyor, sonrası için hazırlık yapıyorlar.
-Türkiyede patates ve soğandan medet uman kokmuşlar var.
Milleti patates zamlarıyla esir almaya çalışan şövalyeler ve şövalye zihniyetliler bulunmaktadır.
-Trump-un doları yükselterek bizi çökertmeye çalışmasına karşı, içimizdeki Trumplarda patates ve soğanları yükselterek hükümeti devirmeye çalışmaktadır.
Sonuçta Trumpla aynı noktada birleşmektedirler.
-Eğer Ergenekon deşifre olmasaydı, fetö yıkılmayacaktı.
-Kirletilen kelime cemaat-hizmet-tarikat-şeriat olmuştur.
Bediüzzamanın siyasetten kaçmasının büyük hikmetleri vardır zira siyasete girenler kirleniyor ve teker teker toplanıyor.
-Siyaset üzerine epey yazı yazmıştım. Onlardan bir kaçına atıfta bulunulmuştur.[14]
-Zamanın yöneticileri tarafından Hacı Bayramı velinin müridlerinden vergi alınmaması üzerine adeta vergi verecek kimse kalmaz.
Buna bir çare olarak Hacı Bayramı veli, kendisinin 1,5 müridinin olduğunu söyler.
Ve yüksek bir meydanda kendisini sevenlerin kurban edileceğini söyleyip, çadırda bir kurban kesildiğini ve kanın aktığını gören herkes kaçmaya başlar.
Sadece bir erkekle bir kadın, canımız feda olsun der, kaçmaz. Bu iki kişiden vergi alınmaz.
-Cemaatlerin devlet kademesinde olması normal iken, gayr-ı meşru ve haksız olarak bunu elde etmesi anormaldir.
-Cemaatlarda istihbarat ekipleri bulunmaktadır. Mesela bu konuda eğer Fetönün durumu perdelenmeden deşifre edilseydi, bu duruma gelinmezdi.
-Siyasetle iştiğal etmeyen Bediüzzamana saldıranlar, yine siyaset perdesi altında bunu yürütmektedirler.[15]
-Yıldıray Oğur’un TV5’teki “Medya Analiz” programında konuşan Karar Gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren’in “12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat döneminde yazdım, kendimi bu zamandaki kadar kısıtlı bir duygu içinde görmedim.” sözü üzerine epey tepki aldı.
Bu da eski siyaset gömleğinin hala sürdürüldüğünü göstermektedir.
-Bediüzzaman’ın iman –Hayat- Şeriat üçlemesi içerisinde şu anda şeriat denilen yani diğer bir ifadeyle siyaset devresi yaşanmaktadır.
Mehdiyet ve süfyaniyetin son devresi siyaset alanında cereyan etmektedir.
MEHMET ÖZÇELİK
15-02-2019
[1] OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA ASKERÎ İSYANLAR ve DARBELER E.AFYONCU-A.ÖNAL- U.DEMİR.Sh.166.
[2] Age.7.
[3] Birinci cihan harbine nasıl girdik. 2.cilt.Kazım Karabekir.sh.91.
[4] Age. Heyet.7,36.
[5] Age.45.
[6] Age. 49.
[7] Age. 66.
[8] Age. 28.
[9] Age.159.
[10] Al-i İmran.140.
[11] HARUN REŞİD ve ABBASİLER DÖNEMİ-ANDRE CLOT. Sh.88.
[12] Nursi, 2012, ESDE, s. 98.
[13] Meşrutiyet Dönemi Gazetelerinde Bediüzzaman Said Nursi..Ahmet Dursun)Bak.sh-77-99.“İSLAM’I UYANDIRMAK”1.Cilt.
[14] http://www.tesbitler.com/2015/01/01/nur-cemaati-ve-siyaset/
http://www.tesbitler.com/2015/01/01/gecmisten-gelecege-chp/
http://www.tesbitler.com/2015/01/01/siyasetin-oyununa-dikkat/
http://www.tesbitler.com/2018/03/26/zindika-komitesi/
http://www.tesbitler.com/2017/11/07/siyaset-seyislik-mi/
http://www.tesbitler.com/2015/03/19/siyasetin-kirli-ve-cirkin-yuzu-sesli-dinle/
http://www.tesbitler.com/2015/01/03/kor-ve-kor-eden-siyaset/
http://www.tesbitler.com/2015/01/03/chp-siyaseti/
http://www.tesbitler.com/2015/01/03/kilic-kusananin-at-binenin-siyaset-siyaseti-yapanindir/
[15] https://www.risalehaber.com/hirsiz-sahtekar-ve-sapik-ulusalci-ilahiyatci-nazif-aydan-nurculara-iftira-321453h.htm