YETİŞİN! YANGIN VAR. MİLLİ EĞİTİM YANIYOR
YETİŞİN! YANGIN VAR.
MİLLİ EĞİTİM YANIYOR
Evet… Gerçekten yetişilmeli, Milli eğitimde yangın var.
Yangını görmeli… Fil dişi kulelerden sahaya inmelidir.
Bu eğitimdeki çatırdamalar ve dökülmeler ile ilgili çokça yazdım, dünden bugüne radyo ve tv-lerde çokça katkıda bulunamk amacıyla sohbetlerde bulundum.
Hep gördüğüm o ki; kaportada güzel gelişmeler olurken, motorda gittikçe yıpranma ve çökmeye doğru gidiliyor.
Çok rahatlıkla söyleyebilirim ki; bunun bir çok sebebble birlikte birinci önemli sebebi, rejimi koruma uğruna, rejime dokunulmaması şartına bağlı olmasıdır.
Rejimde ne ise? Neye dokunulmayacaksa… Bir türlü içi doldurulmayan bir heyula.
Bizden geride ve küçük olan, neredeyse onbeşde birimiz olan Finlandiya modeli bile örnek gösterilmekte, başarılı bulunmaktadır.
Eğitimimizin reflekteye ihtiyacı var… Zülfiyare dokunsa da…
İşte sayısız ve olumsuz örneklerden bir kaçı;
-Telefon ne velinin, ne idarenin, ne öğretmenin ve ne de öğrencilerin kontrolünde değil.
Telefon herkesi esir almış durumda…
Olumlu ve takviye olarak kullanılmamaktadır.
********************
İkinci dönem ilk defa dersine girdiği son sınıfın -ki üniversiteye hazırlanması gerekirken- öğrencileri hocalarına küstahça, seviyesizçe ve de ahlaksızca şunu diyebiliyor;
-Hocam, bizim sınıfa gelen öğretmenler ya ağlıyor, ya da sinirinden gülüp, çıkıp gidiyor.
Bir atasözünde;Ata et, ite ot verilmez.
Acaba verilmemesi gerekenlere ilmin izzetini korumayıp vermenin acısı mı çekiliyor?
Bu bir sanat okulu. Bunlar esnaf olacak. 3 gün zaten dışarda, uygulamadalar.
Peki millet bunun esnaflığından ne bekleyebilir? Hayata ne katabilir?
Toplumu dolandırıp kandırmanın dışında…
Oysa bizler öğrencilerden okulu bitirdiklerinde hiç bir şey bilmiyor olsalar bile; Adam olarak çıkmalarını istiyoruz.
Eksik bilgiler telafi edilirde, kaybedilen adamlık sonradan ne kadar elde edilebilir?
-Neredeyse hergün çakmakla bir yerleri yakan bu öğrencilerden eğitim ve millet ne bekleyebilir?
Hep bunlara verilen cevap tutarsız ve ölçüsüz sözler;
-Biz bu öğrencileri eğer sokağa salarsak, bunlar kaybederler.
Peki okula gelerek diğer öğrencilere ve eğitime kaybettirdikleri ne olacak?
Onları kazanalım darken, çok şeyleri kaybetmekteyiz…
*********************
Öğretmen okulun önünde bulunan 10. Sınıf öğrencisinin elindeki elektronik sigarayı alarak, insanca öğüt ve tavsiyelerde bulunuyor.
Aslında eski zamanda olsa tokat atılır, disipline verilir, gerekirse okuldan atılırdı.
Ancak öğretmen dövmüyor, discipline vermiyor, emniyete götürüp para cezası verdirmiyor.
Öğrenci özür dilemesi gerekirken savunmaya geçerek; sigarayı dışarda içtiğini ve bunun cezasının olmadığını söyleyebiliyor.
Ancak hangi yüzle ve cesaretle hareket ediliyorsa; anne okula gelerek, öğretmene çkışıp ve de adeta sorgulayarak; oğlunun içtiğini bildiğini ve elektronik sigarayı vermesini söyleyip, alabiliyor.
Bu aynı zamanda milli eğitim gibi ailede de bir çöküntünün ve yangının olduğunu gösteriyor.
Buda bir İmam Hatip….
-Bir Müdür Muavini arkadaşla bu durumları konuştuğumuzda, kendisinin eski disiplin kurulu defterini gözden geçirdiğini, işin ciddi tutulduğunu ve cebinde sigara döküntüsü olan öğrencinin dahi disipline verildiğini anlatmıştı.
Çocuk ise savunmasında; Ceketin abisinin olduğunu, kendi ceketinin yıkanmasından dolayı bunu giydiğini söylüyor.
****************
Birde kendimden ve yıllar öncesinden bir örnek vereyim;
Ne ideallerle üniversiteyi bitirmiştim.
Açılan imtihanlardan Diyanete gitmemiş, o yıl Emniyet Müdürlüğünün 250 komiser almasına ragmen müracaat etmemiş, tüm zorluklara ragmen öğretmen olmayı istemiş ve de nasib olmuştu.
O sevinçle yarı yılın bittiği o Cuma günü namazdan sonra müdürün odasına girdim.
Bendeki başlama kağıdını göstermiş ve ondakini de imzalayarak göreve başlayacaktım.
Büyük bir mutluluktu. Allah isteyen herkese tattırsın.
Elimi uzatmış masanın üzerindeki başlama kağıdını tam imzalayacakken, müdür hızla kağıdı çekerek;
-Parmağındaki gümüş yüzüğü çıkar, demişti zorbaca.
Nedenini sorduğumda hiç bir cevap verememiş ve çıkar işte deyip, kağıdı vermemede diretmişti.
Başkalarının bundan daha kalın altın yüzük taktıklarını söyledimse de, belliki laf para etmeyecekti.
Odasında 2,5 saat kadar oturup bekledim.
Arada bir dışarı çıkıyor, kağıdı çekmeceye koyup kilitliyor.
2,5 saatten sonra mesai bitişine doğru, -Tamam, çıkarırım-,deyip çıkarmadan imzalamıştım.
Dışarıya çıktığımda ise, sırf yalancı çıkmamak için, parmağımdan yüzüğü çıkardım ve tekrar taktım.
Öyle de devam ettim. Hala da devam ediyorum.
Buda eğitimi temsil eden kısır müdür, bozuk zihniyet, kapalı dünya.
-Eğer inanmayan varsa, kendi fil dişi kulesinden inip öğretmenlere bir dokunsunlar da görüp öğrensinler…
MEHMET ÖZÇELİK
15-02-2019