RUHA MÜNASİB CESED
RUHA MÜNASİB CESED
Ruh ordusu büyük bir coşku ve gürültüyle varlık alemine ve de dünyaya çıkış yapıyor.
Geliyor ve gidiyorlar.
Hiç de çok durmuyorlar.
Demek ki durmak için gelmiyor belki gitmek için buraya uğruyorlar.
Cesetlerini burada bırakıyor, hakikatlarıyla ebedi aleme uçuş yapıyorlar.
Kemale erip tekamül ediyorlar.
Hem ekiyor ve hem de duygular cihetiyle ekiliyorlar.
Esas olan ruhtur.
Ruh; Latife-i Rabbaniye.. Ruhul Emin (Cebrail).. Riyah (Rüzgar).. Rayiha-Reyhan (Koku).. Güç-Kuvvet-Enerji- Hayat kaynağı- Ruh-u insani.. Ruh-u Peygamberi.. Varlıklar içerisinde en latif olanı.. Her şeye nüfuziyeti olan nur.. Sebebler üstü ve birinci elden, kudret eliyle yaratılmış, Nefh-i İlahi..
*************
Allah her ruha münasip ceset veriyor ve giydiriyor.
Cesetle ruh birbiriyle münasip ve mütenasiptir.
Suretler siretlerle uyumluluk arzeder.
Sirete göre suret bicilmektedir.
Dikene verilen elbise nasil ki onun yapısıyla uyumluluk arzederse, Her bir insanın surety, suretinin aksiyle bağlantılıdır.
Bed bir insan ile beşüş bir insanın suret farkı gibi.
SİRET VE SURET
“Eğer istersen hayâlinle Nurşin karyesindeki Seyda’nın meclisine git, bak. Orada fukarâ kıyâfetinde melikler, padişahlar ve insan elbisesinde melâikeleri bir sohbet-i kudsiyede göreceksin. Sonra Paris’e git ve en büyük localarına gir. Göreceksin ki, akrepler insan libâsı giymişler ve ifritler adam sûretini almışlar, ilâ âhir…”[1]
-“Kâfirlerin medeniyetiyle mü’minlerin medeniyeti arasındaki fark:
Birincisi, medeniyet libasını giymiş korkunç bir vahşettir. Zahiri parlıyor, bâtını da yakıyor. Dışı süs, içi pis; sûreti me’nus, sîreti mâkûs bir şeytandır.
İkincisi, bâtını nur, zahiri rahmet; içi muhabbet, dışı uhuvvet; sureti muâvenet, sîreti şefkat, câzibedar bir melektir.”[2]
-“Meclisten biri dedi: “Neden şeriat şu medeniyeti reddeder?”
Dedim: “Çünkü, beş menfi esas üzerine
teessüs etmiştir. Nokta-i istinadı kuvvettir. O ise, şe’ni tecavüzdür. Hedef-i
kastı menfaattır. O ise, şe’ni tezahumdur. Hayatta düsturu, cidaldir. O ise,
şe’ni tenazudur. Kitleler mabeynindeki rabıtası, âhari yutmakla beslenen
unsuriyet ve menfî milliyettir. O ise, şe’ni böyle müthiş tesadümdür. Cazibedar
hizmeti, hevâ ve hevesi teşcî ve arzularını tatmin ve metalibini teshildir. O
heva ise, şe’ni insaniyeti derece-i melekiyeden, dereke-i kelbiyete
indirmektir. İnsanın mesh-i mânevîsine sebep olmaktır. Bu medenîlerden çoğu,
eğer içi dışına çevrilse, kurt, ayı, yılan, hınzır, maymun postu görülecek gibi
hayale gelir.”[3]
NEFİS
Bir cihetle nefis, diğer cihetle ne pis…
-Nefsin iki ciheti vardır; Biri Hakka bakar. Diğeri halka bakar.
Hangi ciheti ağır basarsa, o ciheti öne çıkar.
-Hatırat; süzülmemiş, süzgeçsiz akla gelen lafızlar, kalbde mana bulurlar.
İhlas ise hatıratların süzgeci, ayrıştırıcısı, miyarı, dönüştürücüsüdür.
Nefis ise şeytanın avukatlığını yapmaktadır.
Bilgelerin Sultanı İbn Arabi, Fetihler kitabının bir yerinde şöyle der: “Allah’ın seninle açtığı ilk kapının senin nefsinin kapısı olduğunu bilir misin? Sen, kevnsin. Allah ise, seni var edendir. Varlığı seninle açmıştır. Sen, varlığın anahtarısın. Bu yüzden sen O’nun yanındasın, Allah’tan başka kimse seni bilemez…”
-İblisin telbisi ve tedlisi ile ruh bulanmakta, siret ve suret değişmektedir.
-Kominizm, sosyalizm ve kapitalizmin kabul görmesindeki sebepler;
-insanın hayvani yönünü beslemesidir.
Nefsine mahkum olanları kolayca kendisine çekmiş ve bağlamıştır.
-Diğer taraftan müsbet örneğin sunulmaması ve uygulanmamasıdır. Zekat ve sadaka müessesesi gibi…
-“ Nefsini itham eden, kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder. İstiğfar eden, istiâze eder. İstiâze eden, şeytanın şerrinden kurtulur.” [4]
-“ Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah’tan mağfiret dilerse, Allah’ı çok yarlığayıcı ve esirgeyici bulacaktır.” [5]
-” Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar. İtiraf etse, affa müstehak olur.” [6]
Hadiste:”İstiğfar edilirse günah büyük olmaktan çıkar, ısrarla devam edilen günah da küçük olarak kalmaz.”[7]
-Dűnyanın toprağından yaratılan şu insan, toprağın üreticiliğine cennet uygun olmadığından, dünya toprağına ekilmek üzere dünyaya gönderildi.
Ya sünbül verecek ya da tefessüh edip, sönüp gidecektir.
Tohumdur insan
Ekmesini bilmeli
Meyve veren
Dikmesini bilmeli
Topraktan gelen
Toprağa düşmeli
Sümbül veren
Toprakta çürümeli
Kibirle var olan
Yar olmaz
Mahviyyette olan
Yok olmaz.
Yok yok isen
Sen varsın
Varlığınla varlığa
Sultansın…
Delilmi istersin
İşte şeytan
Yokluğunda alem
İşte Adem…
MEHMET ÖZÇELİK
17-01-2019
[1] diyerek
daha başka cihetteki farklarını “Lemeât” ve “Sünûhât”a havâle eder. Mesnevî-i Nuriye, s. 221.
[2] Mesnevî-i Nuriye, Hubâb, s. 77.
[3] Sünûhat, s. 58.
[4] Lemalar | On Üçüncü Lem´a | 91.Bak.Nisa.110.
[5] Nisa.110.
[6] Lemalar | On Üçüncü Lem´a | 91.
[7] Bak.Deylemi.Müsned.5/199,el-Kudai.Müsnedüş Şihab.2/44.