DİNİ KEMİREN KURTÇUKLAR
DİNİ KEMİREN KURTÇUKLAR
“Şu dinlerini parça parça edenler ve kendileri de grup grup ayrılmış olanlar var ya, (senin) onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra (O), yapmakta olduklarını kendilerine haber verecektir.”[1]
“Allah’a yönelmiş kimseler olarak yüzünüzü hak dine çevirin, O’na karşı gelmekten sakının, namazı dosdoğru kılın ve müşriklerden; dinlerini darmadağınık edip grup grup olan kimselerden olmayın. (Ki onlardan) her bir grup kendi katındaki (dinî anlayış) ile sevinip böbürlenmektedir.”[2]
-Şia merkezli İran Kur’an’ı Kerim hakkında şaibe oluşturup, ayetlerin 17 bin ayet olduğunu söylerken, Mustafa Öztürk’ün Kur’an-ı Kerim-i tartışmaya açması, aynı zihniyetin ürünüdür.
– Allahın kendisini anlatamama ve de anlattığını koruyup muhafaza edememe gibi bir problemi yoktur.
Ancak problem O’nu anlamamakta, anlıyamamakta veya anlama kıtlığı yaşamaktadır.
-Bülbülün ötüşünden anlamazsın ama ne kadar da güzel öttü denilir.
Hakikatlarda öyledir.
Mesele ve seviye Süleyman olup onu anlamaktadır.
-Önce hadisle başlayan inkar, Kur’an-ı Kerim-le sürdürülmeye çalışılmaktadır.
-”Peygamberin emanet ettiği akla sahip çıkmayanlar, kılına sahip çıkıyor.
Peygamber kıl değil, akıl bırakmıştır.” Mustafa İslamoğlu.
Ulan dangalak! Bu sözünle peygamberi yereceğine, aklı övsene, bire akılsız!!!
Güya hak olan sözü, batıl sözle ve batıla hizmetle söylemektedir.
Elinin gavurunun söyleyemediğini, Müslüman kılığı ve kılıfıyla söylemektedir.
-14 asırdır Efendimize aşırı muhabbetten dolayı sapıtan olmamıştır. Ancak az sevmeden veya sevmemeden dolayı dengesiz ve sapıtmışlar ise gayet çoktur.
-Almanyada bir türk işçisi ters yola girmiş. Alman polisi anons yapmış. Dikkat edin, ters yola giren bir araba var, diye. Bizim Türk hemen; ne bir arabası, hepsi ters yola girmiş.
Meğer ters yoldaki kendisiymiş.
-“S- Biri dese: “Bu hadîsi kabul etmem.” Nasıldır?
C- Bazan, adem-i kabul kabul-ü ademle iltibas olunur. Çok hatiata müncer olur. Halbuki adem-i kabul, adem-i delil-i sübut, onun delilidir. Kabul-ü adem, delil-i adem ister. Biri şekk, biri inkârdır. Meselâ, bir hadîsin kabulü, adem-i kabulü, kabul-ü ademi vardır.
Birincisi: Bürhanî bir cazibe ister.
İkincisi: Kaziye-i tasdikî değil, belki cehildir.
Üçüncüsü: Red ve inkâr olduğundan, bürhan ve isbat ister. O nefiydir. Nefiy kolayca isbat edilmez. Belki butlan-ı mana ile binefsihi müntefî olur.”[3]
Türkiye her koldan saldırı altındadır.
Kurt gövdenin içine girmiştir.
-“
İstanbul seyahatinden muztarip olup olmadığını sordum.
“Bana ıztırap veren,” dedi, “yalnız Islâmın mâruz kaldığı
tehlikelerdir. Eskiden tehlikeler hariçten gelirdi; onun için mukavemet
kolaydı. Şimdi tehlike içeriden geliyor. Kurt, gövdenin içine girdi. Şimdi, mukavemet
güçleşti. Korkarım ki, cemiyetin bünyesi buna dayanamaz. Çünkü, düşmanı sezmez.
Can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder. Cemiyetin
basîret gözü böyle körleşirse, îman kalesi tehlikededir. Işte benim ıztırâbım,
yegâne ıztırâbım budur. Yoksa, şahsımın mâruz kaldığı zahmet ve meşakkatleri
düşünmeye bile vaktim yoktur. Keşke bunun bin misli meşakkate mâruz kalsam da,
îman kalesinin istikbâli selâmette olsa!”[4]
*********************
-Türkiyedeki pkk ile Hizbullah bir vücudun iki kolu idi.
Hizbullahı eğiten bizzat jandarma idi. hizbullahla yanyana tel örgüyle araları ayrılmakta idi. Meclis araştırmasında da bu tesbit edilmişti. Jitem bunu yapmaktaydı.
Hüseyin Velioğlu şöyle diyecekti: “Allah PKK’yı sayımız hızla artmaz ve silahlı tecrübe sahibi olamazdık.”bizim için gönderdi, PKK olmasaydı sayımız hızla artmaz ve silahlı tecrübe sahibi olamazdık.”…[5]
-Hizbullah eskinin bu zamanımızdaki haricilerindendir.
Türkiye şekillendirilmeye çalışmadan önce ve onunla eş zamanlı olarak, onunla ilgili veya o ülkede bulunan kişilerin eserleri tercüme edilerek önce fikir bazında bir zemin oluşturulmaya başlıyor.
Seyyid Kutup, Ali Şeriati, Cemaleddin-i Efgani, vs. bunlar sürekli öne çıkarılıyor ve onlardan mesajlar yayınlanıyor.
Şimdilerde Ali Şeriatinin öne çıkarılan sözleri gibi.
İslamın ve Müslümanın siyasi yönde şekillendirilmesinde İran ve Mısır etkili olmuştur.
14 asır önce haricileri çöl arapları temsil ettiği gibi, bugün pkk ve hizbullahı da aynı çöl arabı veya şehirleşmenin dışında bulunan veya dağ yaşantısına alışmış kesimle gerçekleşmektedir.
Bu gibi aykırı gruplar, devletin zayıflamasında ortaya çıkar. Onun içindir ki devleti zayıflatmak için içte ve dışta her türlü entrikalar çevrilmektedir.
“Hizbullah
ismi ilk kez; 1973 yılında Kum kentinde kurulan ve sonradan İran
İslam
Devrimine öncülük edecek kökten dinci hareketin, aynı yıl içinde tutuklu
bulunduğu
Tahran cezaevinde ölen lideri Ayetullah Mahmut Gaffari’nin; “bir tek
parti
vardır o da hizbullahtır. O bir ruh gibidir. Her yerdedir veya hiçbir yerde
değildir”
sloganıyla telaffuz edilmiştir.
1979’da Humeyni’nin önderliğinde İran İslam Devriminin gerçekleşmesi, İslam’ın siyasallaşmasındaki en önemli kilometre taşını teşkil etmiştir. Özellikle İran ve Mısır gibi ülkelerde yetişen İslam âlimlerinin meydana getirdikleri ve İslamı radikal anlayış içerisinde yorumlayan eserlerin Türkçeye tercüme faaliyetleriyle birlikte, bu fikirlerden etkilenerek çeşitli kültürel etkinliklerde bulunan küçük gruplar oluşmaya başladı. İran tarafından 1980 sonrası devrimi ihraç gayesiyle kurulan teşkilatların yapmış oldukları kültürel çalışmaların da etkisiyle daha da artan bu etkileşim, özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin muhafazakâr yapısından da istifade etmek suretiyle bu bölgede kendisini daha fazla hissettirdi.
Hizbullah
Terör örgütünün ülkemizde Devlet tarafından ilk kez şu olayla fark edilmiştir:
1 Kasım 1984 günü İstanbul’da bir kuyumcu soygunu meydana geldi. Bu
soyguna
müdahale eden görevlilerle sanıklar arsında çıkan çatışmada faillerden biri
olay
mahallinde yakalanır. Yapılan sorgulamada şahsın yasadışı bir örgüt mensubu
olduğu,
bu örgütün adının Hizbullah olduğu, şahsın soygunu bu örgüt adına yaptığı
öğrenilir.
Tahkikat sonucu olay ile bağlantılı toplan 13 kişiye daha ulaşılır. Ayrıca bu
şahıslarla
birlikte 1 adet sten marka makineli tüfek, 4 adet tabanca, bine yakın mermi
ve
çok sayıda şarjör ele geçirilir.187 Sanıkların yapılan sorgulamalarının
ardından;
mevcut
anayasal düzeni yıkarak yerine İslami esaslara ve Kürt milliyetçiliğine
dayanan
şeriat devleti kurmak amacıyla silahlı mücadele veren yasadışı bir örgüt
mensubu
oldukları anlaşılır. Soruşturma sonucu 1983–1984 yılları arasında örgüt
militanlarınca
İstanbul’da bakkal, market gibi işyerlerinin gasp edilmesi ile oto
hırsızlığı
gibi yaklaşık 19 adet mala yönelik suç işlendiği tespit edilmiştir. Militanlar
bu
suçları örgüte maddi imkân temini için yaptıklarını anlatmışlardır.
.. Hizbullahi faaliyetler, ortaya çıkış
itibariyle İran İslam devriminden ve Şiilik
düşüncesinden
oldukça etkilenmişlerdir.”[6]
-Bu günkü Mustafa İslamoğlunun ve fikirdaşlarının kaynağıda şia ve iran kaynaklıdır.
-“Hizbullah
Güneydoğu’da Batman, Diyarbakır ve Mardin üçgenine sıkıştırdığı
yapılanmayı,
Doğu ve Güney Doğunun tamamına yaymak için 1995 yılından itibaren
yoğun
bir çalışma başlattı. PKK terör örgütü 1980’li yılların sonundan itibaren,
Marksist-Leninist
ideolojinin muhafazakâr Güneydoğu’da benimsenmemesi
sebebiyle
yeni bir açılıma giderek, Kürdistan İmamlar Birliği-Kürdistan Dindarlar
Birliği
gibi oluşumlarla, bölge halkını kendi tabanına çekme gayretlerine girişmiş,
dini
ve dini düşünceyi kendi amaçları doğrultusunda kullanmak istemiştir.”[7]
-“Hizbullahçılar,
imamları devlet tarafından atanmış camileri, “darülharp”
(“savaş
yeri”) olarak niteleyerek, buralarda cuma namazına katılmıyorlar, imam
ataması
yapılmamış camilerde gönüllü imam olarak kendilerini görevlendiriyorlar,
bu
camiler, saklanma yeri, toplanma yeri, silah saklama yeri, sorgu odaları ve
“tutuklu”
hücreleri olarak da kullanılıyordu.” [8]
-Cemaatların kurulmasında veya cemaatların içerisine sızılmasında istihbarat teşkilatlarının büyük oyunu ve kullanımı ve karıştırılması kaçınılmazdır.
Cemaatlar teyakkuzda olmalı, devlet cemaatlarla değil, bu gibi aykırı kişi ve görüşlerle mücadele etmelidir.
Diyaneti de bu konuda aktif hale getirmelidir.
-“ADIYAMAN:
Tarikatçı taban nedeni ile örgütün sempatizan ve militan
bulmada zorlanmadığı illerden
biridir Adıyaman.”[9]
Adıyaman ve Adıyaman halkı teyakkuzda olmalıdır.
Türkiye-nin en güvenli yeri olan Adıyaman bir kaç kere karıştırılmaya çalışıldı.
Ve karıştırılmaya da devam edilecektir.
-“Hizbullah’ın öldürdüğü kişilerin sayısını, bugün için saptamak olanaklı değildi. Özgür Gelecek, Hizbullah’ın resmi rakamlara göre 200’ün üstünde kaçırma ve 2500’ün üzerinde öldürme olayını gerçekleştirdiğini yazıyor, yerel ve PKK orijinli kaynaklara göre ise, bu sayının 5.000 civarında olduğunun ileri sürüldüğünü ekliyordu. (Özgür Gelecek, 4–17 Şubat 2000.) Refahyol döneminde Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanvekili olan Bülent Orakoğlu da, bir televizyon görüşmesinde, Hizbullah’ın 1.500 insanı faili meçhul cinayetlerde öldürdüğünü, bu sayının 2.000 de olabileceğini söylüyor. Radikal muhabiri Neşe Düzel’in sorularını yanıtlarken de, “Rakamın büyük olduğunu biliyordum, ama bu kadar büyük olduğunu bilmiyordum. Bu sayı artabilir.” diyordu.” [10]
Bumudur insanlık, adalet ve müslümanlık?!…
-“Genellikle
Hizbullah örgütün eğitim faaliyetlerinde kullandığı yazarlar ve kitaplardan
özellikle:
1-
İranlı
Yazar Ali ŞERİATİ’nin; Muhammed’i Tanıyalım, Dine Karşı
Din, Ebuzer Giffari, Dinler Tarihi, Ne Yapmalı, Kendini Bilmek, Kendini
Yetiştirmek, Anne Baba Biz Suçluyuz, Öze Dönüş, Hac, Şahadet, Dua, İnsan,
İslam’ın Tarih Felsefesi, Medeniyet Ve Modernize, Aydınlara Umut Çağrısı, İslam
Nedir, Âdemin Varisi Hüseyin, Aşk Ve Tevhit, İki Sure İki Yorum, Hür Düşünce
Mektebi (Toplatma Kararı Var)” [11]
Kimleri beslediği düşündürmesi gerek…
-“Lübnan’daki adaşı gibi Türk Hizbullah örgütünün de İran ile bağlantılı olduğu biliniyor. Mart 2000’de Hürriyet gazetesi, Velioğlu’nu, Tahran’da hükümet yetkilileriyle toplantı halinde gösteren bazı fotoğrafları yayımladı. Gazete ayrıca, Velioğlu’na ait İran tarafından verilmiş bir görevli kimlik kartının fotokopisini ve 1992-1998 yıllarına ait Türk Hizbullah örgütü elemanlarının İran’da eğitim aldığını gösteren belgeler yayımladı. Mayıs 2000’de Türk medyası gözaltına alınana Hizbullah üyelerinin merkezi İran’da bulunan ve ABD’nin terör örgütleri listesinde yer alan Türk Sünni teröristlerden kurulu “Kudüs Savaşçıları” adlı bir örgütten destek ve eğitim aldıklarını itiraf ettiklerini aktardı.”[12]
-“Adrew Mango “Türkiye’nin Terörle Savaşı” isimli eserinde konu ile ilgili olarak şunları söylemektedir: “İran’da eğitilen Türk teröristler, Türkiye’de Tahran rejimine karşı olanları nötralize etmek için para alıyordu. İran’daki rejimin en tanınmış karşıtlarından biri olan Ali Ekber Kurbani’nin 4 Haziran 1992’de öldürülmesi, sipariş cinayetlerin önemlilerinden birisidir. İran rejiminin karşıtlarından olan bir diğer isim Abbas Kulizade’de kaçırılarak para karşılığında İranlı ajanlara teslim edilmiştir. Kurbani’yi öldüren çetenin mensuplarından biri tanınmış Musevi Türk işadamlarından Jak Kamhi’ye yapılan başarısız suikaste de karışmıştı.”[13]
-“Bir
dönem örgüt liderinin şoförlüğünü de yapan Abdülaziz Tunç isimli bir örgüt
militanı polise şu ifadeleri veriyordu:
Tahran’da
Türk Büyükelçiliğinin yakınındaki bir binaya yerleştirildiklerini belirten Tunç
burası ile ilgili şu bilgileri veriyordu; “ Bu
villada kısa bir süre kaldıktan sonra Hüseyin Velioğlu’nun yanımıza gelmesi ile
birlikte İranlı yetkililer tarafından bize askeri ve siyasi eğitim verilmeye
başlandı. Derslerde; cemaat, cemaatleşmede dikkat edilecek hususlar, cemaat
içinde sır gizleme, itaat, düşman tarafından takip ve anti takip gibi konuları
ihtiva eden eğitimler aldık. Yine bulunduğumuz yerde bize İranlılar tarafından
getirilen silahların sökülüp takılması ve kullanılması, el bombası ve patlayıcı
maddelerin yapımı ve kullanılması konularda teknik ve askeri bilgi verildi. Buradaki
teorik eğitimin ardından Tahran yakınlarındaki yasak bölge ilan edilen dağlık
alanda pratik eğitim gördük. Bir ay süren bu eğitimlerden sonra Türkiye’ye
döndük.”[14]
-“Emniyet
birimleri, bölücü ve aşırı sol gruplarla Hizbullah’ın radikal kanadı arasındaki
yakınlaşmayı şöyle yorumluyor: “Yeraltına inen örgütün insan
öldürmeye
alışmış eğitimli militan
kadrolarının yanı sıra intihar saldırılarına uygun tipte mensuplarının da
olması diğer örgütler için bir cazibe noktası oluşturuyor. Dini
ideolojiyi kullanan örgüt bu
anlamda sol ve bölücü örgütlere göre mensuplarını daha yüksek oranda
güdüleyebilmektedir.” Hizbullah’ın hâlihazırda canlı bomba
ve uzaktan kumanda ile eylem yeteneği konusunda uzman 70 kişilik bir militan
kadrosu bulunuyor. Örgüt ayrıca PKK ile Avrupa’da işbirliğine giderek Kürt
kökenli vatandaşlarımızı etki altına almak istiyor.”[15]
***************
ABD’deki yönetime hakim Evanjelistler ile İsrail lobisi, Suriye’den çekilme kararı alan Trump’ı kuşatmaya aldı. Evanjelik lider William Franklin Graham, PKK’nın bir mektubunu yayınlayarak çekilmenin Hristiyanların hayatını tehlikeye atacağını iddia etti.
Amerikan dış politikasına yön veren Evanjelikler, Suriye’den çekilme kararı alan ABD Başkanı Donald Trump üzerinde baskı kurmaya başladı. Beyaz Saray üzerinde büyük etkisi bulunan ve ABD’nin İsrail Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararının da mimarı olan Evanjelik liderlerin terör örgütü PKK’nın hamiliğine de soyundukları ortaya çıtı.
Amerika’nın İsrail’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma töreninde açılış duasını yapan isim olarak bilinen Hagee, PKK/PYD’yi müttefik ilan etti. Hagee, “Bölgede gerçek müttefiklerimiz var. Sadece çıkarlarımızı paylaşan müttefiklerimiz değil, daha da önemlisi değerlerimizi. Ortadoğu Hristiyanlarını ancak bölgedeki gerçek müttefiklerimiz olan İsrailliler ve Kürtlere yardım ederek destekleyebiliriz” sözleriyle bir skandala imza attı.[16]
********************
Türkiye her koldan kuşatılmaya çalışılıyordu.
Bir yandan sağdan hizbullah gibi örgütlerde, diğer yandan Abd- nin kontrolünde, bir yandan İran ve bir yandan rusyanın toprağını sürmeye çalıştığı işgal toprakları olarak görülüyordu.
-“Türkiye
4 Nisan 1952″de NATO”ya katıldığında, Alb. Türkeş”in de
katkılarıyla ülkede çoktan bir gizli ordu kurulmuştu. Karargâhın adı Seferberlik
Tetkik Kurulu”ydu (STK” ve Amerikan Askeri Yardım Heyeti”nin
(JUSMATT) Ankara Bahçelievler”deki binasında faaliyet gösteriyordu.
Seferberlik Tetkik Kurulu 1965″te yeniden yapılandırıldı ve adı Özel
Harekat Dairesi (ÖHD) olarak değiştirildi.
1990 Gladyo açıklamaları sırasında Türk gizli askerlerin komuta merkezi bu adla
anılıyordu. Özel Harp Dairesi, teşhir edilen bu ismi bir kez daha değiştirmek
zorunda kaldı ve Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) adıyla faaliyet yürütmeye
başladı.”[17]
-“Gizli
savaş uzmanı Selahattin Çelik, Türk ordusunun Özel Harp Dairesi”
“gizli duvarları arkasından seçilmiş hükümetlere defalarca müdahale
ettiğini belirterek, ÖHD”nin Türk demokrasisini korumak için oluşturulmuş
bir birim olmaktan çok, Türk demokrasisinin karşı karşıya bulunduğu en büyük
tehdit olduğunu söylemektedir.
Türk ordusu generalleri, çok gizli Özel Harp Dairesi komutanlığına getirilmeden
önce, kural olarak resmen “emekli” ilan ediliyordu; böylelikle gizli
komutanlık görevini görünmezlik zırhı altında sürdürebiliyorlardı.
Çelik, “Özel Harp Dairesi”nin en önemli faaliyetleri, üç askeri darbeydi” yorumunda bulunuyor.”[18]
-“MİT
Müsteşar Yardımcısı Sabahattin Savaşman, 1977″de CIA hesabına casusluk
yaptığı gerekçesiyle tutuklandıktan sonra yaptiğı açıklamada, böyle bir
suçlamanın gülünç ve Türk güvenlik sisteminin en temel gerçeklerinden bihaber
kimseler tarafından yapılabileceğini söylüyordu.
Savaşman,
“CIA”dan MİT”le birlikte çalışan en az 20 kişilik bir grup vardı
ve bunlar MİT içindeki en yüksek organı oluşturuyorlardı” diye
açıklıyordu. “Hem istihbarat alış verişini, hem de Türkiye içi ve dışındaki
ortak harekâtlara dönük işbirliğini sürdürmekle görevliydiler.” Savaşman
işbirliğinin kendi görev süresi esnasında başlamadığını ısrarla vurguluyordu:
“Bizim istihbarat servisimizle CIA”nın işbirliğinin geçmişi
1950″lere dayanıyor… Teşkilatın kullandığı bütün mekanik malzemeler CIA
tarafından
temin edilmiştir. Birçok personel Amerikalılar tarafından yurtdışındaki
kurslarda eğitilmiştir. Teşkilat binası CIA tarafından kurulmuştur.”
Savaşmanın ifadelerinden CIA”nın Türkler”e işkence aletleri de
verdiği ortaya çıkıyordu: “Sorgu odalarındaki tüm aletler, en basitinden
en kompleks yapıdakilere kadar CIA” dan temin edilmişti. Bu çalışma içinde
ben de vardım, oradan biliyorum.” MİT personelinin “yıllardan beri
CIA gibi çalışmakta ve “Amerikan Servisi hesabına görev almakta”
olduğunu belirten Savaşman, özellikle vurguluyordu: “[Personel] yurt içi
ve yurtdışındaki operasyonlarda ücret kabul etmektedir.”[19]
-Bir asırdır bu memleketin tarlaları hep başkaları tarafından sürülmeye açıldı.
-“Dönemin
Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil (1965- 1971 ve 1975-1978 yılları arası
bu görevde bulundu), daha sonraları darbeyi şöyle tanımlayacaktı:
“12 Mart”ta CIA vardır. Büyük ölçüde vardır… 12 Mart, haşhaş
vardır.
CIA, Papadopulos”da vardır. CIA, Gizikis”de vardır. CIA”nın
nasıl hareket edeceği tahmin edilemez.”[20]
-“Emekli Albay Talat Turhan, Özel Harp Dairesi kontrgerilla ve MİT”in Birleşik Devletler katkısıyla kurulmasına dikkat çekiyor; bu yapıların üyelerinin FM 30-31 doğrultusunda eğitimden geçirildiğini de vurgulayarak, ABD”yi 1970″lerde Türkiye”yi kıskacına alan zorbalığı körüklemekle suçluyordu. Turhan, “Kanımca çoğunluğu anayasa ve yasalarla bağdaşmayan bu yönergede işaret edilen öneriler 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerinin ardından neredeyse tamamen yürürlüğe konmuştur” eleştirisini getiriyor ve devam ediyordu: “Yönergeler anayasamızla çelişmektedir ve Amerikan gizli servisinin ülke iç işlerine müdahale ettiği açıkça kanıtlamaktadır.”[21]
-“Evren
anılarını topladığı kitapta daha sonraları, darbe öncesi başbakanlık koltuğunu
bir kez daha Ecevit”ten devralmış olan Süleyman Demirel”le 5 Mayıs 1980 günü yaptığı görüşmeyi şöyle aktarıyordu:
“(Demirel)
Özel Harp Dairesi “ndeki personeli teröristlerle mücadelede kullanmamızı
ve onlarla çete savaşı yapmak suretiyle öldürülmelerini, vaktiyle de bu
teşkilatın böyle kullanıldığını söyledi.
(1971
Sıkıyönetim dönemindeki Kızıldere olaylarında kullanılan personeli kastediyor
u). Bu hal tarzına şiddetle karşı çıktım. Büyük emeklerle kurulan bu teşkilatın
görevinin bu olmadığını, vaktiyle yanlış kullanıldığını, ben Genelkurmay
Başkanı olduktan sonra Özel Harp Teşkilatını esas görevine yönelttiğimi, tekrar
kontrgerilla söylentilerinin ortaya atılmasına müsaade edemeyeceğimi söyledim
..”[22]
MEHMET ÖZÇELİK
03-01-2019
[1] En’am.159.
[2] Rum.31-32.
[3] Sünuhat – 98,Bak.asari bediiyye. 578, Mektubat. 351, Sözler. 349, Muhakemat.12.
[4] Tarihçe-i Hayat Sekizinci Kısım: Isparta Hayatı. Bediüzzaman.Sh.542.
[5] http://www.haber7.com/guncel/haber/396907-hizbullahin-dunu-bugunu-ve-derin-plani
[6] TÜRKİYEDE FAALİYET GÖSTEREN DİNİ BİR TERÖR ÖRGÜTÜ OLARAK HİZBULLAH. Ömer Alper YURTSEVEN-YÜKSEK LİSANS TEZİ. Sh.64.
[7] Age.74.
[8] Age.89.
[9] Age.94.
[10] Age.131.
[11] Age.134.
[12] Age.157.
[13] Age.158.
[14] Age.162.
[15] Age.170.
[16] http://www.haber7.com/dunya/haber/2796313-evanjelistler-ile-israil-lobisi-isbasinda/?detay=2
[17] NATO’nun Gizli Orduları, Daniele Ganser. Sh.2.
[18] Age.4.
[19] Age.8.
[20] Age.12.
[21] Age.12-13.
[22] (Kenan evren, Anılar sf 431.Çevirmen tarafından yazarın bilgisi dâhilinde eklenmiştir.)”Age.17.