TÜM OYUNLAR TÜRKİYE İÇİN

TÜM OYUNLAR TÜRKİYE İÇİN

Bu milletin önce kişiliği yıkıldı, sonra kimliği unutturuldu, sonra da değerlerini kaybetti. Geçmişine ve inancına yabanileşti ve yabancılaştı. Köprüleri yıktı, batıdan meded umarak onun sefahetini şifa olarak yuttu ve yutturuldu.

Ve neticede zehirlenmiş ve zehirlendirilmiş bir toplum olduk.

O zehirin etkisinin sonuna gelsekte, zehir vücutta etkisini hala uyuşukluk olarak hissettirmektedir.

İlacın tesiri geçince veya ondan kurtulunca kendimizi ve çevremizi çok daha net görüp, onlara koşuyor ve el uzatıyoruz.

Ancak tamamen arınmış değiliz.

Bir yandan atmaya çalışırken, diğer yandan hala zehirlemelere ve zehirlenmelere maruz kalmaktayız.

Bir yandan kurtulmaya çalışırken, diğer yandan zehirlenmemeye çalışma çabası içerisindeyiz.

-Biz zamanın hazanını da gördük, kışını da..

Fırtınasını da gördük, selini de…

Heyelanlar asrında yaşadık.

Bahara muntazırız.

Çiçekler açıyor.. Dikenleri de yanında…

Umutluyuz, ümit içindeyiz.

Ümitsiz değiliz.

-Gönül erleri. firavunlar ve onların kurdukları gökdelenler hep yıkıldı ancak gönül erlerinin yaptıkları hala ayakta.

Yeni nesil babasının cocukluktaki çektiklerinden habersiz.

Dedesininkinden ve dedesinden habersiz…

Ondan hiç haberi yok..

-“Türk vatandaşı; İsviçre Medeni Kanununa göre evlenen, İtalyan Ceza Yasasına göre cezalandırılan, Alman Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasına göre yargılanan, Fransız İdare Hukukuna göre idare edilen ve İslâm Hukukuna göre gömülen kişidir.”Uğur MUMCU.

******************   

Aslında yıllar öncesinden Fetö-den olayı bu duruma gelineceğini biliyor idik. Bunun Münferit olarak bilinmesi bütün bu eksikliklerin, kusurların içtima edip kalın bir ip gibi kuvvet kazanmamış olması, bir yandan da insanların Allah’tan korkup iftira ve isnatta bulunmak istememe durumu.

Diğer taraftan solcu ve Atatürkçü gibi olan insanların bunu dinle ve özellikle dine de saldırmaları amacıyla insanların onu yani fetö’yü savunmaktan ziyade dini savunmak amacıyla onlara mukabele etmesidir.

Nitekim bu durumun mutlaka ve mutlaka bir gün olacağı fakat bu kadar maddi birikimin içerisinde fetö öldükten sonra ve liderlikten dolayı o paranın paylaşımı sebebiyle büyük bir kavganın olacağını biliyor ve söylüyor idik.

Ancak niyetinin başta bozuk olmasından dolayı Feto gitmeden evvel buna başlamış oldu. Diğer yandan 17 – 25 Aralık 2013’ten önce bana hem esnaf olan hem Öğretmen olan ve şu anda birisi görevden alınıp diğeri Almanya’ya kaçmış olan birisi Feto ile ilgili bana sorduğunda ben kendisine;

Eğer yarın öbürsü gün fetö sizin elinize silah verip diğer cemaatle ve bu milletle karşı karşıya getirirse şaşırmayın, demiştim.

Ve bunu garip gören bu iki insanda; yav hiç öyle şey mi olur mu? demişlerdi ki bugün o noktaya kadar gitmekteyiz.

Kaos oluşturaraktan memnuniyetsizler grubu ve güruhu ile toplumda böyle bir ortam —Allah korusun Suriye’den daha dehşetli bir durumun oluşmasına- bir adım atılmış olmaktadır.

-Diğer yandan acaba Türkiye’de yıllardır yarım asra yakındır tahribat yapan PKK bu sefer zaten yıkılmış olan Suriye’ye mi yerleştirilmeye çalışılıyor? Böylece alanı biraz daha genişletilerek başta Suriye ve çevresindeki insanlar imha edilip adeta bir PKK Devleti kurulmaya çalışılıyor.

-ABD çekilirken daha önce kurmuş olduğu PKK ile ve ondan sonra kurmuş olduğu yok  edeceğini düşündüğü ve o amaçla gittiği IŞİD’i beraber silah da temin ederek Türkiye’ye birkaç cephe açaraktan ikisi ile çarpıştırmaya çalışmaktadır.

*****************    

Alman Vakıflarının faaliyetlerini dile getiren en yetkili ağızlardan biriside eski başbakanlardan Bülent Ecevit idi. Ecevit, 1991’de DSP Genel Başkanı olarak yaptığı bir açıklamada, CHP Genel Başkanı iken bu vakıfların kendisine de para teklifinde bulunduğunu ifşa ediyordu: Bir yabancı Vakfın şube yöneticileri, ellerinde bir çanta dolusu parayla bana geldiler. O zaman yanımda başkaları da vardı. Bana uluslar arası Sosyal Demokrat hareketi adına yardım etmek istediklerini söylediler. Sonra da çantayı açıp parayı ortaya koydular. Ben hemen cevabını verdim. Böyle bir yardımın kanuna aykırı olduğunu söyledim ve teklifi reddettim.”[1]

-20 Kasım 2003 tarihli Alman National Zeitung gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Dr.
Gerhard Frey imzalı makalenin orijinalini temin ederek inceledi. Vakit’in ele geçirdiği 1.5 sayfalık inceleme yazısının başlığı ise “Almanları şimdi ne tehdit etmektedir” şeklindeydi.
Makalenin sonunda şu ifadeler yer alıyordu: “Biz emekli bir general ile Türkiye’nin durumu hakkında konuştuk. Emekli General Veli Küçük, ‘Türkiye’de 25 yıldır hiçbir askeri el koyma olmamıştır. Bu büyük bir yanlıştır. Fakat gelecek en kısa zamanda bir askeri müdahale gereklidir. Çünkü politik konjonktür bu yöne zorlamaktadır’ dedi.”

-Steinbach’ın 15 Eylül 1998, saat 18.00 ile 21.00 arasında, Katolik Kilisesi örgütünün Lingen-Holthausen’deki Ludwig-Windthorst-Haus’da, “Die Bedeutung des
İslams für Europa” başlıklı sözlü tebliği, Steinbach adlı bu görevli, konferansta şunları
söyleyivermişti:
“Türkiye yapaydır. Gerçekte varolan Türkiye, bir adamın, önemli bir adamın, tarihsel öneme (sahip) bir adamın dikte ettirmesiyle yaratılmış bir yapay oluşumdur. Bunu (yapan kişinin) adı Mustafa Kemal Atatürk’tür. Bu adam, tek (başına) bir devlet yaratmıştır. Ve Türkiye’nin bugünkü sorunu, işte budur. Bu adam ( Mustafa Kemal), yapay olan bir devlet yaratmıştır. Bugün, Türk cumhuriyetinin temeli olarak, Kemalizm’in iki unsuru, laiklik – dinin ve siyasetin (birbirinden) ayrılması – ve Türk ulusalcılığı, gerçekle bağdaşmamaktır.
Türk devleti yeniden yapılanmaya zorlandı. Mustafa Kemal Atatürk, İslam’ı bir kalemde silebilirdi (silebileceğini düşündü). Yirmi yılın sonunda (Kemalizm’in) ikilisi (bu süreç) öldü. Böylece bu olay hallolmuştu. Ama, bu (Kemalizm) hiçbir şeyi değiştiremedi. Çünkü, Anadolu, bin yıl içinde İslamileşmişti. Bu bir şey değiştirmedi, çünkü, Türkiye, Kemalistlerin büyük Osmanlı geçmişinin bir devamıydı. Ve öteki, iyi ve güzel Türk milliyetçiliği, Ermenileri kovdu, öldürdü ve katletti. Yunanlıları mübadele etti. Fakat bir çok halk grubu (etni) ve kültürler (Anadolu’da) kaldı. Örneğin, Kürtler, her nasılsa (hala) yok edilemediler. “[2]

-“ISNA’nın propaganda yayınları yeterince açıklayıcıdır, okuyalım:
“..İmam Homeyni Türkiye’den bir olay aktardı: ‘Ben Türkiye’de sürgündeyken, Türk
köylerinden birine- adını anımsayamıyorum- gittim ve o köyün insanları bana
anlattılar ki, Atatürk İslamiyet dışı harekete başladığında, Türk ulema köyde
toplanmış ve onun uygulamalarına karşı çıkmak üzere çalışmaya başlamışlar. Buna
karşılık olarak, Atatürk köyü sarmış ve o Türk ulemadan kırkını öldürmüş. Bunu
duyduğumda utanç duydum. Kendi kendime düşündüm: bunlar sunni ulemaydı fakat
dinimiz İslam tehlikeye düştüklerinde hayatlarım feda ettiler.”[3]

-Baş gidince vücutta dağıldı ve dağıtıldı.

-‘Bizi öldürün ama oraya göndermeyin’

“HİNDİSTAN bizi sınır dışı etmektense öldürsün.

MYANMAR’a gönderilenler evlerine değil, hapishanelere götürülüyor.

HİNDİSTAN’da 40 binden fazla ARAKANLI Müslüman var.

ARAKANLI Müslümanlara etnik kıyım yapılıyor.[4]

Bu bana Boraltan- da 146 Azerbeycanlı soydaşlarımızın ruslara teslim edilerek bizlerin teslim edip hemen akabinde öldürülen soydaşlarımızı hatırlatmaktadır.

MEHMET ÖZÇELİK

28-12-2018


[1] Hürriyet. Alman Vakıfları Rüşvet Teklif Etti. 30 Eylül ve 3 Ekim 1991.

[2] “Die Bedeutung des İslams für Europa” Akademieabaden artı 15.
September 1998 von 18.00-21.00 Uhr im Ludwig-Windthorst-Haus in LingenHolthausen (Abschrift des Vortragsmitschnitts-./kath.de / akademie /lwh /archiv/politik/stein-bach.htm ; ayrıca aynı kaynaktan Tamer Bacınoğlu, “Türkiye’de Alman Vakıflarının Marifetleri” Cumhuriyet , 6 Temmuz 1999. Mustafa Yıldırım _ Sivil Örümceğin Ağında. Sh.90.

[3] Age.232.

[4] https://www.habervaktim.com/haber/553577/bizi-oldurun-ama-oraya-gondermeyin.html

Loading

No ResponsesAralık 28th, 2018