DARBECİ BAŞI ABD
DARBECİ BAŞI ABD
Darbenin yolu İmf- den geçiyor, darbelerin babalığını da Abd yapıyordu.
Hep öyle oldu ve de olmaya devam ediyor.
Bu da hep kendi kontrolünde tutma amaçlıdır.
1960- dan beri bizde hep öyle oldu.
-“Türk Silahlı Kuvveteri, iç Hizmet Kanunu’nun verdiği Türkiye Cumhuriyeti’ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur.” Kenan Evren – Orgeneral -Devlet Başkanı -Genelkurmay ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı- 12 Eylül 1 980.
Kime karşı koruyorlarsa?
Türk milletinin seçtiklerini meçhul güçler adına el koyarak ve hatta idam ederek koruyorlar?
Kimi temsil ediyorlarsa?
Oysa aynı Evren, “Evladlarım, Hiçbir zaman asker olduğunuzu unutmayın. Bu yaşlarda sakın ola ki, politika ile uğraşmayın…Ne zaman ki bir ordu politikanın içine girmiştir, o ordu yavaş yavaş disiplinini kaybetmeye ve yavaş yavaş çökmeye başlamıştır… Onun içindir ki, bizim yaptığımız harekatı kendinize sakın ola ki, misal olarak almayınız ve sakın ola ki, politikaya kanmayınız… ” Kenan Evren-Devlet Başkanı-Harp Okulu’ndaki konuşmasından-30 Eylül 1 989.[1]
Bu sözü söyleyebilmektedir.
-YIL: 1963 – YER: ANKARA
Askeri Yargıtay Başkanı Tümgeneral Rıza Tunç , 27 Mayıs sonrasında Milli Birlik Grubu ordu içinde sempatisini yitirdikten sonra da sürekli şekilde politik çalışmalara katılan askerlerden biriydi.
Milli Birlik Grubu’nun etkisini yitirmesinden sonra, en güçlü gruplaşmalardan biri Silahlı Birlikler Grubu olmuştur. Tunç da bu gruba dahildi.
Tuğamiral Fahri Çoker de aynı dönemlerin başsavcısıydı.
Bir gün Tunç’un odasına girdiğinde, YargıtayBaşkanı’nı, karşısında genç bir Kurmay Albay ile konuşurken buldu.
– Rahatsız etmeyeyim komutanım.
Tunç’un 27 Mayıs öncesinde olsun, sonrasında olsun sürekli toplantılar yaptığını bilen Çoker çekinmişti.
– Hayır hayır, Çoker gel, dedi Tunç . Sana birini tanıştırmak isterim…
Karşısındaki yumuşak ifadeli, son derece saygılı Kurmay Albay’ı işaret etti:
– Çoker, bu adama dikkat et. Bu, ilerinin büyük adamı olacaktır. Okullar Dairesi Başkanı, Kurmay Al bay Kenan Evren.[2]
“31 Ağustos gecesi imzalanan atanma emrinin üzerindeki isim Org. Kenan Evren’e aitti.
Korutürk’ün o sırada yanında bulunan biri, Devlet Başkanı’na şunları söyledi:
– Kenan Paşa’nın diğerleriyle arasında tam bir yıllık terfi farkı vardı. Hiç beklemediği bir şey gerçekleşmiş oldu. Gerçekten, emekliliği bekleyen Evren için Kara Kuvvetleri
Komutanlığı tam bir sürpriz idi… Zira, hemen ardından Genelkurmay Başkanlığı’nın geldiğini biliyordu.” [3]
…6 Mart 1 978 günü Ecevit hükümeti, elinde bir yıllık yasal uzatma hakkı olmasına rağmen, bu hakkı kullanmadı ve Genel kurmay Başkanı’nı emekliye ayırdı. Org. Kenan Evren’I Genelkurmay Başkanı yaptı.. [4]
-Evren hazır olduğuna göre, ortamda hazırlanmalıydı.!
Ve öyle de oldu.
“Hamido ( Fendoğlu (Hamido). AP’nin kabadayı milletvekillerindendi. Malatya’nın Belediye Başkanı’ydı. ilginç yanı. Hamido’nun ölümünden kısa bir süre önce ısrarla Ecevit ‘i görmek istemesi. hatta bir defasında randevu talep etmesine rağmen, buluşamamasıdır. Söylentilere göre, Hamido CHP’ye yanaşmak istediği bir dönemde öldürülmüştü. ), iki torunu ve geliniyle birlikte postayla yollanan bir bombanın patlaması sonucu param parça oldu . Ardından da olaylar derhal tüm Malatya, Erzurum ve K. Maraş’a kadar sıçrayıverdi. Aslında üç ayrı yere (Pazarcık, Adıyaman
ve Malatya) aynı tip bomba yollanmıştı . Pazarcık’ta meraklı bir posta memuru kutuyu zorlayınca ölmüş, Adıyaman’daki patlamamıştı. Bunun bir zemin yoklaması olduğu, aradan kısa bir süre geçince anlaşılı verdi. Doğu bölgelerindeki duyarlıkların (Sünni-Alevi sürtüşmesinin ) ne oranda arttığı, grupları birbirine düşürmenin zamanı gelip gelmediğinin bir yoklaması yapılmıştı. Bu olay gruplaşmayı sağlamıştı. Alınan sonuçtan memnun kalmış olacaklar ki, terör eylül ayından itibaren birden bire doğu illerini sarıverdi.
3 Eylül: Sivas’ta binden fazla işyeri ve bina tahrip edildi. 9 ölü, 92 yaralı. Sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
6 Eylül: Elazığ , Gaziantep ve Adanada iki gün üst üste işlenen cinayetlerde 12 kişi öldürüldü.
15 Eylül: Van’da aşiret kavgasında 15 kişi öldü. Ardından olaylar İstanbul ve Ankara’yı sarı verdi .
3 Ekim: MHP İstanbul İl Başkanı Recep Haşatlı ve oğlu, Göztepe’de evlerinden çıkarken yaylım ateşiyle öldürüldüler.
4 Ekim: Taksim-Sarıyer otobüsü durdurulup içinden alınan iki sol eğilimli genç, yolcuların gözü önünde kurşuna dizildi.
9 Ekim: Ankara Bahçelievler’de 6 TİP’li bulunduları evi basanlar tarafından yaylım ateşine tutulup öldürüldüler.
Genel kurmay’da ise bu gelişmeler ve özellikle terörün doğu bölgelerine kayması son derece derin kaygılar yaratmaya başlamıştı. Bu dönemde askerlerin sabit fikir halinde
duydukları en derin kuşku , bir Kürt ayaklanmasıydı. Bazı bilgiler bir araya getirildiğinde, 2-3 yıl içinde Türkiye’de kendini Kürt kökenli kabul edenlerin bir ayaklanma gerçekleştirebilecekleri sonucuna varılmıştı. üzerinde durulan bir diğer veri de, doğu bölgelerinde askerlik çağına gelmiş gençlerin sürekli şekilde erteleme yoluna gitmeleriydi. Hesaplara göre, tümü aynı anda askerlik yapmak için başvurduğu takdirde, ordu içindeki Kürt kökenlilerin oranı yüzde 10’dan yaklaşık yüzde 20’ye kadar çıkabilecekti.
İşte bu hava içinde bulunan Genelkurmay, Ecevit’i Kürt konusunda yeteri kadar duyarlı görmüyordu . [5]
-“ 19 Aralık 1978 günü, K. Maraş’taki Çiçek Sineması’nda “Güneş Ne Zaman Doğacak?” adlı film oynarken ilk bomba patladı. Hemen ertesi gün solcuların devam ettikleri Akın Kıraathanesi yaylım ateşine tutuldu ve ardından bombalandı.
21 Aralık günü, iki öğretmen öldürülüp, bir diğerinin evine bomba kondu. Nihayet 23 Aralık günü olaylar birdenbire toplumsal bir havaya giriverdi. Kısa sürede 30 kişi öldü ve yüzlerce insan yaralandı. Makineli tüfekten, uzun menzilli silaha kadar her türlü ateşleyici aracın kullanıldığı bu olayın boyutları kısa sürede büyüyüverdi. Bu olaylar, uzunca süredir devam eden bölücü birikimin son aşamasına gelindiğinin açık bir simgesiydi. 24 Aralık gününe gelindiğinde, olaydaki ölü sayısı 100’ü bulmuş ve çatışmalar diğer illere de yayılmaya başlamıştı.
25 Aralık günü 13 ilde sıkıyönetim ilan edildi ve sokağa çıkma yasağı konuldu. Ardından da altı sıkıyönetim mahkemesi çalışmaya başladı. Bir hafta sonra da içişleri Bakanı irfan Ozaydınlı istifa etti.”[6]
-“ Ardından AP’nin kışkırmasıyla esnafın kepenk ve kamyon sahiplerinin “kontak kapama” kampanyası geldi ve sonunda muhalefet lideri Demirel,Ecevit’i öldürülen Şililidekine benzettikten sonra “Bunların sonu da Ailende gibi olacak” dedi.
(Bilindigi gibi Ailende, Şili Ordusunun CIA ile işbirligi sonucunda ve iş çevreleri ve kamyon sahiplerinin kontak ve kepenk kapama grevinden sonra darbeyle devrilmiş ve ôldürülmüştü. )
Türkiye’nin 1978 başından itibaren para beklediği batı ise işi yavaştan almış ve ancak bir yıllık bir gecikmeyle 6 Ocak günü Guadeloupe doruğunda, Türkiye’ye yardım ilkesi kabul edilmişti. Ancak on gün sonra Bonn’da toplanan dört batı ülkesi temsilcisi, alınan kararın kesin koşulunu ortaya çıkardılar: IMF ile anlaşma yapılması .- Oysa Türkiye’nin ivedi gereksinmesi, bir köprü krediyle üretimi canlandırıp, yokları ortadan kaldırabilmekti. Petrol sadece 1979 başında yüzde 80 artmış ve doğru dürüst borç ertelemesi yapılmamıştı. Ekonomiye bu nefes alma payı verilmeden ihracat nasıl artırılabilirdi. Türk lirasına büyük devalüasyonlar getirmek neyi halledebilirdi ki? Batı bunu dinlemedi. özellikle Amerika’nın koşulu “Türkiye IMF ile anlaşmadan bir kuruş dahi kredi verllmemesi” şeklindeydi. Washington’un bu tutumunun nedeni ileride anlaşıldı. Amerika, birçok ülkenin borçlarını ödemeyip iflas durumuna düşeceğini biliyordu. ilk ülke Türkiye idi. Ancak ardından 350 milyon dolarlık borcuyla Latin
Amerika ülkeleri geliyordu. Guadeloupe’da aslında “Türkiye’ ye yardım” kararı alınmamıştı. iflas durumundaki ülkelere yardım ve bunun koşulu olarak da IMF saptanmıştı. ilk gelen Türkiye olduğu için IMF koşulunda batı çok ısrar etti. Bu
koşulun mantıksızlığını bile bile Washington direndi. Zira, gerçek amacı, bu borçlu ülkeleri yeni bir IMF (yani kendi) düzenine sokmaktı. Bundan haberi olmayan Ecevit de IMF’ nin katı koşulları karşısında direniyor, direndikçe borç ertelemeleri, OECD çerçevesinde alınacak krediler gecikiyordu.”[7]
… 1979’un ortalarına doğru, artık günde öldürülen insan
sayısı 20’ye yaklaşmıştı. Cinayetsiz bir gün geçmiyordu ve
saldırılar giderek ülkenin her yanına yayıldığı gibi yeni metotlar kullanılır olmuştu. Dikkatleri çeken diğer nokta, yavaş
yavaş tek kişi öldürmek yerine, birden çok kişinin hedef alınmasıydı. Kahvehaneler taranıyor, kişiler yaylım ateşine tutuluyor, evler bombalanıyor ve terör her kesimi vuruyordu.”Age.75.
İşin garip tarafı darbeden bir gün sonra her taraf süt liman olmuş, hiç bir terör olayı olmamıştı.
Çünkü olması ve oldurulması gereken darbe olmuş,milletin seçtikleri al aşağı edilmişti.
-“ KONTRGERiLLA…
ilişkilerin bozulması ve Genelkurmay’ın Ecevit’e kötü gözle bakmaya başlamasının bir başka nedeni de, 1978 ilkbaharında CHP’ nin açtığı Kontrgerilla tarışmalarıydı. 1960’tan sonra kurulan Ozel Harp Dairesi , düşmanın arka cephesine atılacak özel bir gerilla kuvvetine komuta ederdi. Kontrgerilla üzerine tartışmalar, bu kuvvetin olup olmadığı, ardından da iç olaylarda bunun kullanılıp kullanılmadığı konusundaydı.
Genelkurmay’ ın üzerinde titizlik duyduğu bir konuydu ve bu duyarlık da bilinirdi. Tartışmalar uzadıkça, komutanlardaki huzursuzluk daha da artı ve Ecevit’in karşı çıkmakta, hükümet başkanı olarak müdahale etmekte geciktiği, hatta bu gecikmeyi bilinçli şekilde, ordunun yıpranması için yaptığı inancı beliriverdi .
Ecevit’in bu konuda gerçekten de bir kuşkusu vardı.
1974’te CHP hükümet olunca, bir gün Genelkurmay Başkanlığı örtülü ödenekten para istemişti . Özel Harp Dairesi , JUSMAT (Amerikan askeri yardım heyeti ) binasında otururken, artık Amerikalılar parayı kesmişlerdi ve yeni bir yere çıkılması gerekiyordu.
Başbakan bundan bir şey anlamamıştı. Araştırtı, böyle bir kuruluş yoktu . Bütçede faslı da bulunmuyordu. Bu konuda brifing istedi. Başbakanlık konutunda sadece Ecevit ve
Hasan Esat lşık’ın katıldığı bir toplantı yapıldı. Daha önceden binanın içinde gizli mikrofon bulunup bulunmadığı, elektronik araçlarla tarandı.
Ozel Harp Dairesi 1959’da, Türkiye ile Amerika arasında imzalanan ikili bir savunma anlaşmasından sonra kurulmuştu . Lübnan olaylarından kaygılanan Amerika, Türkiye’ye de Komünist sızmalar olabileceğini düşünüp yardım önermişti. Bu tarihten itibaren geliştirilmeye başlanan Ozel Harp Dairesi , tamamen sivillerden oluşan bir örgüt kurmuştu .
– Ne yapar bu örgüt?
– Subversif faaliyete karşıdır. Gerilla savaşı yoluyla bir istilaya karşı veya ülkeye sızacak güçlere karşı (Kontrgerilla) mücadele eder.
– Nasıl yapıyorlar bu işi?
– Vatansever kişilerden oluşuyor. Biz de destek veriyoruz. Gizli silah depoları var. Bunu para kazanmak için yapmıyorlar. Aralarında resmi üniformalı asker yok.
Ecevit’ e göre, hukuken “olmayan” böyle bir sivil örgüt, demokrasi kurallarına uygun değildi. O gün para bulunup verildi ancak, bu konunun arkasını bırakmadı.
6 Mayıs 1977’de Cumhurbaşkanı Korutürk’e bu konuyu açtı. “Kimsenin bilmediği{Genelkurmay’da dahi kısıtlı kişinin haberi olduğu böyle bir örgüt kabul edilemez. Genç yaşında vatan için bu işe giren bir insan, ileride bunu başka amaçlarla
da kullanabilir. Mutlaka bir denetimi olmalı” dedi . Korutürk Ecevit’ten bu kaygılarını yazılı istedi . Cumhurbaşkanı’nın bu yazıyı Başbakan Demirel’e aktarması ve onun da üstü örtülü biçimde basına açıklaması da pek bir şey değiştirmedi.[8]
“1979 yılından itibaren, başta Amerika olmak üzere, batının ağırlıklı başkentlerinde, üzerinde dura dura söylenen “Türkiye’de istikrar gereklidir” sözüydü.[9]
-“ Türk-Amerikan ilişkilerinde 1979 yılının başından itibaren en ağırlıklı nokta, ambargonun kaldırılmasından sonra, ekonomik ilişkiler olmuştu. Türkiye’nin 20 milyar dolarlık borcu ve buna karşın giderek düşen üretimi, dolayısıyla ihracatı ve tabii bu koşullarda giderek artan enflasyonu gündemdeydi.” [10]
İhanet çemberi kurulmuştu.
Şimdilerde olduğu gibi bizi ekonomikmen çökerteceklerdi.
Tavsiye ve ortam hazırdı.
Yıkmanın yolu İmf- den geçiyordu.
-“ Devalüasyon olmadan Türkiye kurulmaz. Devalüasyon olunca halkın alış gücü azalır, siz de ihracat yaparsınız…
Türkiye süt, peynir satmalı, daha çok para kazanır. Çimento, seramik, cam yapmalısınız. Oysa teknoloji almaya çalışıyorsunuz. Bu hatadır. Avrupa’nın insan gücü yok o. nedenle teknoloji ile üretim yapıyor, Türkiye’de işsiz çok … ” ( Dünya Bankası/Konuşanın adı yok)
-Türkiye-ABD il işkilerinde artık Kıbrıs sorunu yok, ekonomik durum var… Türkiye’nin stabilizasyon programı hakkında dışarıda iyi bir kanaat yok. IMF önemli ve etkili bir örgüttür… Her ülke kendi dış politikasını oluşturmakta serbesttir. Ancak, Sovyetler Birliği ve Libya ile ilişkilerinizi izliyoruz. Bu ilişkilerin belli bir süre sonra, Türkiye için politik bağımsızlık yaratması Türkiye aleyhine olur. Amerika Birleşik
Devletleri Türkiye’yi BATININ BİR PARÇASI SAYIYOR.” (ABD Dışişleri Bakanlığı / isim yok)
-Siz taze para düşünüyorsunuz, oysa herkes parasını kurtarma peşinde. 220 bankaya borcunuz var. Ne borçlu olduklarınız. ne de borç istedikleriniz teker teker sizin hesaplarınızı inceleyemez. Bunu IMF yapar ve işaretini verir. Bu yönden IMF ile anlaşma kaçınılmazdır. Hükümetten hükümete verilen askeri amaçlı krediler bile önemli ölçüde IMF’ye bağlıdır. Ecevit hukümeti IMF ile ilk anlaşmayı yaptığında bunun uygulanması konusunda kuşkumuz vardı. Doğru çıktı… Gelişme hızınızı kesmek zorundasınız…” ( Citibank / Konuşanın adı yok)
Bir zamanlar “küresel ekonomik düzenin baronları için finansal tetikçilik yapan” ve tüm dünyada 2004 yılında basılmasıyla büyük ses getiren “Bir Ekonomik Tetikçi’nin İtirafları” kitabının yazarı ekonomist John Perkins AA muhabirini sorularını yanıtladı.
Son dönemde Türkiye’nin de içerisinde bulunduğu gelişen ekonomilerdeki gelişmeleri değerlendiren Perkins, “Türkiye gibi gelişen ekonomileri hedef alan ekonomik tetikçilerin olduğu konusunda hiçbir şüphem yok. Bu günlerde, bu tetikçiler sadece ABD için değil birçok farklı hükümet için çalışıyor.” ifadesini kullandı.
“IMF’DEN UZAK DURUN”
Perkins, son dönemde ABD yönetiminin Türkiye üzerinde ekonomik baskı oluşturmaya çalışmasına ilişkin olarak ise, “Türkiye’ye IMF’den (Uluslararası Para Fonu) uzak durmasını öneriyorum. Bugün, Katar gibi birçok farklı seçenek mevcut. Türkiye gibi ülkeler, bu teklifleri Çin, ABD ve Körfez ülkelerindeki finans kuruluşlarının birbirleriyle yarışması için avantaj sağlamak amacıyla kullanabilir. Bu şekilde Türkiye’nin daha iyi anlaşmalar yapmak için elinde seçenekleri olur. Türkiye daha fazla dış borçtan kaçınmak için elinden gelen her şeyi yapmalı.”[11]
-Darbe için bahane zaten dünden hazırdı.
Rejim, Atatürkü koruma kanunu ve Kenan Evrenin ifadesiyle; olgunlaşması beklenilen terör olayları.
-“ Genelkurmay Başkanı saat 24.0’te biraz dinlenmek için yattı. Anılarını not ettiği kırmızı kaplı defteri yanına aldı. Uzun süredir bir şey yazacak vakti olmamıştı.
11 Eylül 1980 tarihini düştü ve şunları yazdı :
“… Ata, ite, puta yuh diye Atatürk heykeli önünde slogan attılar. 12 Eylül tarihini seçmekle ne kadar isabet ettiğimiz ortada …[12]
-Darbe sonu Time dergisi kapağında verdiği Kenan Evren resminde; Holding Turkey Together – Birlikte Türkiye- diyordu.
“Time, 29. 9. 1 980 derginin Kapak yazısı: “Türkiye ‘yi bir arada tutuyor”) [13]
-Darbeden sonra Evren; Bir sağdan astık, bir soldan diyecek ve ; -Asmayıp da beslesemiydik?, sözü kara bir leke olarak tarihe geçecektir.
MEHMET ÖZÇELİK
27-08-2018
[1] M. Ai BiRAND-12 EYLÜL-SAAT: ()4.()(). Sh.19.
[2] Age. Sh. 28.
[3] Age. Sh.30,47.
[4] Age. sh.60.
[5] Age. Sh.62-63.
[6] Age.68.
[7] Age.72.
[8] Age.88-89.
[9] Age.92.
[10] Age.99.
[11] http://ekonomi.haber7.com/ekonomi/haber/2698962-eski-tetikci-acik-acik-soyledi-hedef-turkiye
http://ekonomi.haber7.com/ekonomi/haber/2698783-tetikci-karalama-kampanyasina-basladi
[12] Age.281.
[13] Age.290.