YENİ DÖNEM BAŞLARKEN…
YENİ DÖNEM BAŞLARKEN…
Başladı, başlıyor derken koca bir dönemi geride bıraktık; şimdi yeni bir döneme giriyoruz.
Sevgili yavrularımız ödev yükünü de üstlenmeden gayet rahat ve huzurlu bir tatilden sonra okullarına kavuşuyorlar.
Okullarımız boş, sıkıntı yok gibi gözükse de harika çocuklar olmadan olmuyor. Belli bir zaman sonra onların gürültüsünü bile özlüyoruz.
Bu arada dönem sonunda verilen karneler değerlendirildi. Bu karneler yalnızca öğrencilerin değil aynı zamanda velilerin de karnesiydi.
Şunu çok iyi biliyoruz ki, asıl okul ailedir. Aile çocuğu ile ne kadar ilgilenir ve ona kaliteli zaman dilimi harcarsa, çocuk o kadar mutlu ve başarılı olacaktır.
İl Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Aziz Gün’ün ifade ettiği gibi, 1. dönem toprağa tohum saçıldı; bu dönem artık ürün alma zamanı yani hasat mevsimi.
Güzel ürünler almak adına muhasebeler yapıldı, gerekli dersler çıkarıldı.
Bir kez daha anladık ki, her türlü hırsızlığın yolsuzluğun panzehiri eğitim. Başımıza ne bela geliyorsa cehaletten geliyor aslında.
Bu meyanda Erzincan’da son yıllarda güzel gelişmeler yaşanıyor. Sayın müdürümüzün verdiği istatistikî bilgiler sevindirici ve çok umut verici bilgiler.
Ancak Müdür beyin de işaret ettiği gibi, başarı demek yalnızca akademik bir başarı demek değildir.
Asıl başarı, akademik derslerin yanı sıra ahlaki değer ve erdemleri de donanıp iyi bir insan, iyi bir vatandaş olma yolunda kanatlanmaktır.
Çok zeki ama yalanı huy edenmiş bir çocuğu düşünün. Veya matematikten çok iyi ama arkadaşlarıyla geçimsiz bir öğrenciyi ele alın.
Kaymakam hikâyesini hepimiz biliriz. Hani hikâyenin sonunda, babanın kaymakam olan evladına, “kaymakam olmuşsun ama adam olamamışsın” örneğidir vermek istediğimiz.
Evlatlarımız çok iyi meslekler edinip çok iyi yerlere gelebilirler, ancak bulundukları makamın hakkını verecek liyakat ve ehliyete sahip değillerse o zaman sıkıntılar ortaya çıkacaktır.
Bugün bir sınav maratonu ve yarış hali almış başını gidiyor. Bu durumu istemesek de bir realite olarak görüp elbette çocuklarımızı yetiştireceğiz.
Zaten karneler ele alındığında ilk baktığımız yer nedense hep sol tarafı yani derslerin olduğu bölüm oluyor.
Sanki sağ tarafından yani davranış notlarından pek eminmişiz gibi davranıyoruz.
Neden sonra o bölüme geçip şöyle bir göz ucuyla geçiştiriveriyoruz.
Hâlbuki en az sol taraf kadar dikkate alınması gereken o bölümü ıskalamak yerine, üzerinde ciddiyetle durup sorgulamak gerekir.
Okullarımızda, bizim “olmazsa olmazlarımız” olan değerlerimizi işlediğimiz “değerler eğitimi” ile ilgili ciddi çalışmalar yapılıyor.
Önemli olan bu değerlerin küçük yaşlarda sevgili yavrularımıza verilip içselleştirilmesi ve bu değerlere uygun şahsiyetler olarak yetiştirilmeleridir.
Örneğin bu değerlerden biri olan “Sorumluluk” bilincini alan bir çocuk, gerisini zaten getirecektir.
“Doğruluk” “Dürüstlük” değerini özümsemiş bir genç, yalan söylemekten ve başkasının emeği üzerinden hak elde etmekten imtina edecektir.
“Saygı”, “Sevgi”, “Hoşgörü” değerlerine vâkıf bir yavrumuz da kendisi gibi düşünmeyen insanların da farkına varıp farklılıklarla bir arada yaşama zeminini yakalamaya çalışacaktır.
Netice itibariyle, neslimize hazır balık vermek yerine balık tutmasını öğretebilirsek hem biz rahat edeceğiz, hem de onlara büyük bir iyilik yapmış olacağız.
İHSAN ÜNLÜ/ 05.02.2016