BEDİÜZZAMANIN VEFATININ 50.YILINDA
BEDİÜZZAMANIN VEFATININ 50.YILINDA
*Bediüzzaman 23-mart-1960-Çarşamba günü,Ramazanın 25.gecesi.Urfada vefat etmiştir.
*Cumhuriyetin kuruluşunda tashih değil,yıkım olmuştur.Geçmişe aid ne varsa yıkıp,yerine yenilerini kurma dönemi başlamış.Bir şapka için binlerce baş kesilmiştir.Bu Türkiye-de böyle olduğu gibi,tüm İslâm dünyasında da böyle gerçekleşmiştir.
*Bediüzzaman ise;Yukarıdan inmeci değil,alttan ve toplumdan ıslah etme yolunu tercih etmiştir.
*Osmanlının yıkımı 8 şiddetinde bir deprem değil,işte Bediüzzaman böyle yıkılmalar,dünyanın manevi bir buhran geçirdiği dönemde gelmiştir.
Dünya bir değişimin içine girmiş.
*Bediüzzaman ve hayatının devreleri;Birinci Said Ve İkinci Said Devreleri olarak ele alınmaktadır.
Birinci Said Devrinde devamlı ön safta olmuş,aktif rol oynamıştır.
İkinci Said Dönemi ki,gerçek Said yani Risale-i Nur hizmetini başlattığı dönemdir.
*Bediüzzaman ismi kendisine;Büyük Alim Şeyh Bahid Efendi tarafından,sormuş olduğu;Avrupa ve İslâm devleti hakkında düşüncen nedir?sorusuna aldığı cevabda:
“Avrupa bir İslâm Devletine, Osmanlı Devleti de bir Avrupa devletine hâmiledir. Bir gün gelip doğuracaklardır.”
Bu cevaba karşı, Şeyh Bahît Hazretleri, “Bu gençle münâzara edilmez. Ben de aynı kanaatte idim; fakat bu kadar veciz ve beliğâne bir tarzda ifâde etmek, ancak Bediüzzaman’a hastır” demiştir.
Nitekim, Bediüzzaman’ın dediği gibi, ihbarâtın iki kutbu da tahakkuk etmiş. Bir iki sene sonra Meşrûtiyet devrinde, şeâir-i İslâmiyeye muhâlif çok âdât-ı ecnebiyeyi ahzetmek ve gittikçe Türkiye’de yerleştirmekle; ve şimdi Avrupa’da Kur’ân’a ve İslâmiyete karşı gösterilen hüsn-ü alâka ve bilhassa bahtiyar Alman milletinde fevc fevc İslâmiyeti kabul etmek gibi hâdiseler, o ihbarı tamamıyla tasdik etmişlerdir.”
*Asrı tanımak Bediüzzamanı tanımaktır.Zamanın büyüklüğümü insanları büyütür yoksa zamanlar mı büyük insanları doğurur?Hep düşünürüm…
Zaman mı bediüzzamanı doğurdu,yoksa Bediüzzaman mı zamanı bedi kıldı?
*Bediüzzamanı tanımak için zamanı ve zamanını tanımak lazım ve gereklidir.
Zira o zat,Muasır bir zattır.Asrı bilmektedir.Asrın adamı..ibn-üz zaman.
*Bediüzzaman asrın müceddididir.Velayet zincirinin son halkasıdır.
Hadisde:”İnnallâhe yeb’asu li hazihil ümmeti alâ külli re’si mieti senetin men yüceddidü lehâ dinehâ”(Ebu Davum-İmam Hakim-Beyhaki)
‘Muhakkakki Allah ümmete her yüz senen dinin hakikatlarını o asrın anlayışına uygun olarak bir müceddi gönderir.”
M.Akif Ersoy-un dediği gibi:
Doğrudan doğruya Kur’an-dan alıp ilhamı
Asrın idrâkine söyletmeliyiz İslâmı.
*Bediüzzamanı hazmedemeyen despot ve tek partili,tek şef dönemi,sonuçta kendisini millete zorla ve zorbalıkla hazmettirmeye çalışmasına rağmen millet tarafından bir türlü hazmedilememiş,Bediüzzamana sahib çıkılmıştır.
*Bediüzzaman bu milletin bir değeridir.
*Şimdiye kadar İslam binası gösterilirken,bu kadar çaplı olarak ilk defa Bediüzzaman tarafından İslam sarayının içerisini gezdirerek,iman odalarını göstermiştir.
*Elmira Akhmetova,Bediüzzamanın tesbiti için”Osmanlı milletine önderlik
edecek yeni hükümet ve meşrutiyet,ancak ve ancak şeriata ana kaynak olarak kabul eder ve ondan ilham alırsa muvaffak olabilirdi.”
*Bediüzzamanın gerçek feveranı 1907-de olur.
Birgün, Tahir Paşa bir gazetede şu müthiş haberi ona göstermişti. Haber şu idi:
İngiliz Meclis-i Mebusanında,( 1900 yılında İngiliz Müstemlekât Nâzırı Gladiston’un) Müstemlekat Nazırı elinde Kur’an-ı Kerîm’i göstererek söylediği bir nutukta, “Bu Kur’an İslamların elinde bulundukça, biz onlara hakim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız, bu Kur’an’ı onların elinden kaldırmalıyız; yahut Müslümanları Kur’an’dan soğutmalıyız” diye hitabede bulunmuş.
İşte bu müthiş haber, onda tarifin fevkınde bir tesir uyandırmıştı. İstidadı şimşek gibi alevli, duyguları ve bütün letaifi uyanık ve ilim, irfan, ihlas cesaret ve şecaat gibi harika inayet ve seciyelere mazhar olan Bediüzzaman’ın, bu havadis üzerine, “Kur’an’ın sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğim!” diye, kuvvetli bir niyet, ruhunda uyanır ve bu saikle çalışır.”
*Yirmisekizinci Mektubun Yedinci Meselesi-adlı eserinde bunun kendisine tevdi edilen bir görev olduğunu anlamıştır.
“Birinci Sebeb: Eski Harb-i Umumîden evvel ve evâilinde, bir vâkıa-i sâdıkada görüyorum ki: Ararat Dağı denilen meşhur Ağrı Dağının altındayım Birden o dağ, müthiş infilâk etti; dağlar gibi parçaları, dünyanın her tarafına dağıttı O dehşet içinde baktım ki, merhum validem yanımdadır Dedim: «Ana, korkma! Cenab-ı Hakkın emridir; O rahîmdir ve hakîmdir» Birden o hâlette iken, baktım ki mühim bir zat, bana âmirane diyor ki: «İ’caz-ı Kur’anı beyan et » Uyandım, anladım ki: Bir büyük infilâk olacak O infilâk ve inkılâbtan sonra, Kur’ân etrafındaki surlar kırılacak Doğrudan doğruya Kur’ân kendi kendini müdafaa edecek Ve Kur’âna hücum edilecek; i’cazı Onun çelik bir zırhı olacak Ve şu i’cazın bir nev’inin şu zamanda izharına -haddimin fevkinde olarak- benim gibi bir adam namzet olacak Ve namzet olduğumu anladım ”
*1926 yılında ölmesi için gönderildiği ve terk edildiği Barlada,yeni bir hayata pencere açtı..sünbül verdi..madden çürüdü,manen yeni Said olarak doğdu.
Siyasetten uzak durdu..Eserlerini yazdı..
*Mısır-da İhvan-ı Müslimin,devleti ele geçirip,İslâma ondan sonra hizmet etmeyi düşünüp ve bu uğurda 40 bin ihvanı müslimini defa ederken,Bediüzzaman bir tek talebesinin dahi burnunun kanamaması için kendisine yapılan her türlü zorbalığı,hizmetin selameti için içine akıtmıştır…
*Bediüzzamanın hizmeti uğruna insanların ebedi hayatlarını kurtarması bile başlı başına,en büyük hizmettir.
*Tatarların camii kosturmada,üstad kaçmayı düşünürken,üstadın sırtına ak sakallı biri eliyle vurarak,Said şimdi firar zamanı değil,der.Üstad bundan memnun oluyor.Demek ki kendisiyle ilgilenen birileri var,moral olmuştur.
Bir müddet sonra aynı zat gelip şimdi gidebilirsin,diyor.Nasıl kaçacağını söylemesi üzerine,üzerinde bulunan elbisesini verip,şu eşeği sür,onlar seni ben zanneder,der.
Üstada öyle yapar ancak bir müddet sonra o zatı görmez.O ise Hızırdır.
Volga nehrinin kenarına gelince binbaşı Ali Haydar beyi görür..nasıl geçeceklerini sorar Ali Haydar Bey.
Bediüzzaman omuzuna tutunup,gözünü açmamasını söyler.
Ali Haydar Bey su şırıltılarını işitir,bir ara gözünü açınca,ayağı suya batar..hemen gözünü kapatır.Karşıya geçince Bediüzzaman;-Keçeli bizi öldürecektin,der.
ÖZETLE:
GÜNEYDOĞUDAN ESEN BEDİÜZZAMAN SEHER YELİ
Asra damgasını vuran Bediüzzaman Said Nursi,asrın insanları tarafından,muasır bir şahsiyet olarak Gündeme damgasını vurmuştur.
Adı gibi Bedi olan Bediüzzaman;harika tesbitleriyle,velayet zincirinin son halkasını oluşturmuş,bunu en güzel bir şekilde neticelendirmiştir.
Bediüzzaman Said Nursi’den bahsedilince,her yerde olduğu gibi,Güney Doğunun şirin illerinden olan Adıyaman;diğer vilayetler olan Şanlıurfa,Diyarbakır,Elazığ, Malatya, Kahramanmaraş ve Gaziantep illerinin arasında önemli bir yer almaktadır.
İşte bu güzelim ilde her yıl Asrın Müceddid-i,Büyük ve Kahraman Üstad Said Nursi-yi anma proğramları yapar.Güzelim halkıyla bu büyük insanın fikirlerini,hayatını paylaşır.
Bu cümleden olarak;bu yıl (2010) Said Nursi-yi şu proğramlarla andık:
20-Mart-2010-da Bayanlara yönelik Gülsüm Demir,’Risale-i Nur-da Tebliğ’adlı bir semineri Yeni Asya apartmanında kalabalık bir genç topluluğa verdi.
23-Mart-2010-da Çanak antenle uydu yayını olarak Dünyanın bir çok ülkesine yayın yapan Asu Tv-de Panel tarzında iki saat süren bir proğram yapma mutluluğunu yaşadık.
Proğramda İlahiyatçı-Yazar Mehmet ÖZÇELİK’in sunumuyla,İlahiyatçı-Yazar ve Şair Sefer AKGÜL,Avukat Hasan DEMİR ve Eğitimci Nureddin GÜRSOY panelin konuşmacılarıydılar.
Proğramımızı yöneten İlahiyatçı-Yazar Mehmet ÖZÇELİK;Said Nursi yarım asırdır şahsen aramızdan ayrılmış ama fikirleri ve eserleriyle gönüllerde taht kurmuş,sorulan her soruya mukni cevablar vermiş,yazdığı eserlerle insanlara imanın sonsuz nurunu göstermenin mutluluğunu yaşamış,şimdiye kadar İslâmiyet binasının tanımının ve tarifinin ötesine geçerek,o sarayın iman odalarını tek tek gezdirmiş,kâinattan Halıkını soran bir seyyah gibi,kâinatı ilmen ve müşahedeten tarif etmiş, toplumu üstten inmeci bir yöntemle değil,alttan,yapıcı ve köklü bir sistemle eğitmenin daha sağlıklı olacağını bizzat uygulamış,bütün alemi bir şahsiyette toplamak Allah’ın kudretine zor gelmez hükmünde,velayet zincirinin son halkasını kendisinde toplayan,Bizzat Şeyh Bahid tarafından Bediüzzamanlığı tescil edilmiş müstesna bir şahsiyet olduğunu nazara vermiştir.
Eğitimci Nureddin Gürsoy ise;Bediüzzaman Said Nursi kimdir?sorusuna;’Bediüzzaman Said Nursi,Bitlisin Hizan kazasına bağlı İsparit nahiyesinin Nurs köyünde dünyaya gelmiştir.23-Mart-1960-da Urfada Hakkın rahmetine kavuşmuştur.
Keskin zekası,harikulade hafızası ve üstün kabiliyetleriyle çok küçük yaşlardan itibaren dikkatleri üzerine toplayan Said Nursi,normal şartlar altında yıllar süren klasik medrese eğitimini üç ay gibi kısa bir zamanda tamamlamıştır.
Said Nursi medrese eğitimiyle dini ilimlerde kazandığı ihtisası,çeşitli fenlerde yaptığı tetkiklerle tamamlamış ve bu arada devrinin gazetelerini takib ederek ülkedeki ve dünyadaki gelişmeler ile ilgilenmiştir.
Osmanlıyı ve İstanbulu çalkalayan hürriyet ve meşrutiyet tartışmalarına katılmış,meşrutiyete İslâm namına sahib çıkmıştır.
Birinci dünya savaşına gönüllü milis alayları teşkil ederek cepheye koşmuş,savaşta –İşarat-ül İ’caz-adlı eserini yazmıştır.
1922 sonlarında Ankaraya gelmiş ve meclisde resmi –hoş âmedi- merasimiyle karşılanmıştır.On maddelik bir beyanname hazırlayarak meclis azalarına dağıtmış.Kendisine bir çok teklifler gelmesine rağmen bunları kabul etmemiş ve Van-a gitmiştir.
Şeyh Said hadisesiyle hiçbir ilgisi olmadığı halde Van-dan Burdura,oradan da İspartanın Barla nahiyesine götürülmüştür.
Burada-Manevi cihad-hizmetine başlamış,6600 küsur sayfalık Risale-i Nur Külliyatını tamamlamaya ve neşretmeye muvaffak olmuştur.
Üçüncü konuşmacı olarak İlahiyatçı-Yazar ve Şair Sefer AKGÜL;Said Nursi Kur’ani ve imani ölçüleriyle insanın fıtratını çok mükemmel okuyarak ve kâinat kitabını, Peygamberimiz (SAM) ve Kur’an-ı bulunduğu asra ve istikbaldeki insanlara çok beliğane anlattığını,feylesofların eserlerini okuyan bazıları Said Nursi-yi okuyunca,onun harika ve mükemmelliği karşısında hayretlerini ifade ettiklerini,Sadi Nursi yalnız bir cemaatin ve bir toplumun değil,onun cihan-şümul mesajları olduğunu ve Peygamberimizin bütün insanlığa anlattığı hakikatları,bu asrın insanlarına onların anlayacağı bir üslupla izah ettiğini ifade etti.
Dördüncü konuşmacı Avukat Hasan DEMİR ise;Said Nursi-nin’Müsbet hareketle insanları kucakladığını,en zor meselede bile şefkatle,muhabbetle,uhuvvet ve ihlas düsturlarıyla başardığını ve buna da muvaffak olduğunu,kendisine ceza veren hakime bile dua edip beddua etmediğini ve memleketin iç karışıklıklara karşı ırkçılık afetinden onları kurtardığını,hürriyeti,demokrasiyi ve insanın insanca yaşamasının yollarını anlatarak,toplumu devamlı İslâmi şuurla şuurlandırarak cehalet karanlığından kurtardığını ve onu okuyan insanların mutlu ve huzurlu olduğunu ifade etti.
NOT:
23-Mart -2010 yılı ASU TV-de Bediüzzamanın vefatının 50.yılı münasebetiyle bir panel düzenledik.İki saat süren bu sohbetten sonra bir çok yerden telefonla ve görüşerek tebrikler aldık.
Tebriklerini iletenlere Teşekkürlerimizi arzederiz.
Yazıyı hazırlayıp göndereceğim sırada Bediüzzaman-a yapılan bir hakaret duydum.Zamanla geniş cevablar verilecektir.Kısaca cevab verecek olursam;
*Bediüzzamanı herkes kabul edecek diye bir şart,görüşlerini benimseyecek diye bir mecburiyet söz konusu değildir.
Zaten öyle olmuş olsa,problem kalmamış olur.
Ancak sevilmese ve benimsenmese de,hakaret edilmemelidir.
Hakaret kişilik yetersizliğinin,içi bulanıklığın,durulmayışının,kendisiyle kavgalı oluşun bir göstergesidir.
*Bir Arab şairi şiirinde şöyle der:
“İzâ elkamte külle haven mâ vecedet fil ardi haceren”
‘Her üren köpeğe bir taş atarsan,dünyada taş kalmaz.’
*Cami duvarına bevleden adam…
İnsanlar bazen meşhur olmak için,cami duvarına bevlederler.
Akılları olan hiç olmazsa Sultan Ahmed Camiini ziyaret eden turistler gibi,ibadet için camiye girmese de ziyaret için girmeli,ziyaret için bile girmeyecekse,bari hakaret etmemeli,istifade cihetine gitmelidir.
*Ayının biri asmanın altına gelip,güzelim üzümleri görünce iştahı açılmış ve onu elde etmek için çok çırpınmış ancak boyu yetişmediğinden,eli uzanmadığından dolayı gümleyip,’Bu üzümler ne kadar ekşi’diyerek çekip gitmiş…
MEHMET ÖZÇELİK
24-03-2010