ALİ DEDE VE EŞKİYALAR

ALİ DEDE VE EŞKİYALAR

İyilik her zaman iyilik,kötülük de devamlı kötülük getirir çocuklar. Hani atalarımız der ya!”İyilik yap denize at,balık bilmezse Hâlık bilir.” Yani Allah o iyiliği bilir ve boşa çıkarmaz.

İyilik yapmalı,iyilik bulmalı,kim kazanmış kötülükten… Bakın size başımdan geçen ibretli bir olayı anlatayım:

Bu olayın olduğu devir,araba gibi vasıtaların olmadığı altmış-yetmiş sene önceki dönem. Atlarla,katırlarla gidilip gelindiği zamanlar…

Bakkaliye işleriyle uğraşırdım O zamanlar şimdiki gibi elektrik olmadığından gaz lambalarıyla aydınlatılırdı. Bundan dolayı gaz çok kıymetli,ekmek kadar önemliydi.

Ben de Gazi Anteb’e gidip gaz almak için Adıyaman’dan yola çıktım. Nihayet uzun yolculuktan ve yorgunluktan sonra vardım. Her zamanki uğradığım hana geldim. Yanımda da epeyce yüklü bir para vardı. Ertesi günü onlarla gaz alıp,hayvanlara yükleyerek gidecektim.

Yaz mevsimi olup,havalar sıcak olduğundan otelin terasında,serin ve açık havada yatmaya koyuldum. Zaten hanların bir tarafı hayvanlar için,bir tarafı da insanların kalması için ayrılmıştı. Şimdiki gibi elbet değildi.

Paralarımı da emniyetli olsun diye başımın altına koydum. Bir iki saat kadar sonra yatağımda,yastığımın altlarına doğru bir şeylerin kıpırdanıp arandığını elin gezinmekte olduğunu hissettim. Hafifçe gözümü açtığımda bir elin yavaşça üzerimi aradığını gördüm. Ani bir hareketle adamın elini kıskıvrak yakaladım. Adam kaçamamıştı. Genç,babayiğit ve delikanlı birisi idi.

Kendisine niçin bu işi yaptığını,oysa vücudu yerinde olup,bileğinin emeğiyle kazanabileceğini kendisine anlattım.

Ancak kendisinin işsiz güçsüz biri olduğunu,ciddi ve acil ihtiyacının olduğundan böyle çirkin bir iş yaptığını ve yanlışlığını söyleyip,samimiyetlik gösterince;kendisini karakola götürmeyeceğimi,ancak bir daha da böyle bir şeye kalkışmayacağına dair söz aldım. Bir miktarda para vererek gönderdim. o gece böyle geçmişti.

Ertesi günü gazları alıp,memlekete götürmüş,satarak çok da kâr etmiştim. O halde işi büyültmeliydim.

Kısa bir zaman içerisinde bir tüccar dükkânı açmış,iyi de kazanıyordum. Tüccar bir arkadaşın vasıtasıyla malları Haleb’den getirttiriyorduk. Paralarını zamanında göndermiş olmam,Haleb’deki tüccarın itimadını kazandırmıştı bana…

Bir sene dükkanda pek de mal kalmamıştı. O tüccar arkadaşla beraber Halebe gitmeye karar verdik. Ne kadar paramız varsa yanımıza almış olup onu verecek,bir kısmının parasını da daha sonraki zamanlarda ödeyecektik.

Arkadaşla beraber Haleb yolundayız. Konuşa konuşa,konaklaya konaklaya gidiyoruz. Halebe iki-üç saat kala bir mesafede birden etrafımızı atlılar çevirdi. Hallerinden anladığımıza göre bunlar eşkıya idiler. Neyimiz varsa alacaklardı. Bunu biliyorduk. Bari bize dokunmasalardı?

Eşkiyalar üzerimizi arayıp,neyimiz varsa hepsini almaya başladılar. Ancak ileride eşkıya başı olduğunu tahmin ettiğimiz kişi bir yandan adamlarına emirler verirken,diğer yandan da yüzüme garib garib bakıyordu.

İşte ne olduysa o andan itibaren oldu. Henüz üzerimizde kilerini almaları bitmiş idi ki;-Çekilin bakalım!-diyerek yanıma doğru gelmeye başladı. Yüzüme bakıp gülerek;-Sen beni tanıdın mı?-dedi.

Ben ise;Tanıyamadığımı-söyledim. O bir eşkıya,ben ise bir tüccar idim. Nereden tanıyacaktım? Bir eşkıya ile ne ilişkim olabilir di? Ben Adıyaman’dan geliyor,o ise Haleb’de! Haleb nere,Adıyaman nere?

-Düşün bakalım,dedi. Gazi Anteb’de başından bir olay geçmedi mi? Hatırlamıyor musun?

Bir münasebet kuramadığımdan,yine de hatırlı-yamamıştım.

-Hani,dedi,otel de senden para çalıp ta ,senin yakalayarak affedip,bir de üste para verdiğin kimse var ya,işte ben oyum,dedi.

-Şaşırmıştım. Fakat bir yandan da kurtulacağımız için sevinmiştim. Evet,hatırlamıştım. Dikkatlice baktığımda gördüm ki;bu o idi. Bana sarıldı. Yaptığım iyiliği tekrar be tekrar dile getirmeye başladı. Hayatında unutamayacağı bir iyilik olduğunu söylemişti. Bizden aldıklarını iade ettikleri gibi,bizlere ikramda bulundular. Hatta bana para vermeyi bile teklif etti. Ancak ben kabul etmemiştim ve de edemezdim. Nereye,ne için gittiğimizi sorduğunda;

Halebe ticarete gittiğimizi söylediğimizde;

-Sizi oraya kadar biz götüreceğiz. Çünkü ilerde de diğer yol kesicilerle karşılaşabilirsiniz. Döneceğiniz zamanı da söyleyin,sizi almaya geleceğiz.

-Biz Halebdeki işimizi bitirmiş,döneceğimizi belirttiğimiz günde sınıra vardığımızda,gerçekten de bizleri beklemekte idiler. Tekrar hududa kadar onların koruması altında gelmiştik.

Yapmış olduğumuz iyiliğin daha dünyada iken karşılığını görmüş,belki de o iyiliğimiz öldürülmemize bile karşı bir siper olmuştu.

Bir de dünya da yapıp ta ahirette beklediğimiz ve karşılığını göreceğimiz iyilikler,kim bilir ne kadar bizleri ferahlatır ve bizlere yardımcı olur?

Biz iyilik yapmış ve iyilik de görmüştük. O halde iyilik yapmalı,iyilik görmeli. En azından iyilik beklemeye hakkımız olmalı.

Değil mi ?

6-12-1992

MEHMET ÖZÇELİK

Loading

No ResponsesOcak 3rd, 2015