ZİLLETLİK İFADELER
ZİLLETLİK İFADELER
Müslümanların ilimde gerilikle ittiham edilmesiyle,İslâmın geriliği ve geriliciliği yansıttığını söylemeye çalışanlar,İslâmiyetten ve yaratılışın gayesini bilmekten mahrum olduğunun bir ifadesidir.
İlerledin de,ayağından mı tuttular?demezler mi?
-Laikliği bir ucube şeklinde sürekli nazara verip,toplumun gündemine getirirken;yapılmak istenen İslâma baskı yapmak,İslâmiyete alternatif kılmaktır.
Ruha tıkılmaya çalışılan bir kalıb…
-Demokrasi göklere çıkarılırken,şeriat yerlere vurulmakta. Adeta hakaretin,demokrasinin kendisi olması,yaftasına hapsolunmaktadır. Buda şu düşünceyi akla getiriyor;Bir vasıta olan bu idare aracı ve sistemi adeta bir gaye yerine oturtuldu. Gayeler üstü gaye yerine,vasıtalar ikame edilmeye başlandı.
Sırf;bağcı dövmek için…
-Ekonomik çöküşten şikayet edilir. Ancak-aşırı dinci-muamma ifadeleriyle,inançlı,dininin gereklerini yapmaya çalışan insanların önleri ekonomik yaptırımlarla elleri-kolları bağlanmaya çalışılır. Âdeta mantıksızlık,mantığa üstün kılınır. Düşüncede olduğu gibi,yaşayışta da benden ileri olmayacaksın,politikası.
Politikanın ayak oyunları…
-Eğitimde getirilen yasaklama ve Tevhid-i Tedrisatın bağlayıcılığı ile,toplumun söz sahibi olmaklılığı engellenir ve eğitimin gelişmesine ortak kılınmaz.
Tek tüpten hava alan,tek tip insan tipi ve karakteri.
İpotek altına alınan karakterler…
-İmam-Hatiplere karşı gösterilen rahatsızlık,onunda ötesinde düşmanlık ile,toplumun maneviyattan uzak,tek yönlü yetişmesini sağlayıp;aklını fen ilimleriyle,kalbini de din ilimleriyle doyurmuş ve doldurmuş inançlı bir doktora,inançlı bir öğretmene,inancının gereğini yapmaya çalışan bir hemşireye karşı hazımsızlık göstermekten başka ne olabilir?
Tornadan çıkmış gibi kendi kalıbsız kalıbının dışında bir kalıba tahammül edememektir.
-Ordu ile ve ordunun tanklarla yürümesini sağlayıp,onu alkışlayarak,toplumda oluşan müsbet gelişmelere karşı oluşan bir potansiyele göz dağı vermek.
Bediüzzamanın ifadesiyle o ordu:”Kılıcını ayağına vurdurtmaz;düşmanına vurdurur.Kur’an-a hizmetkar eder;ağlayan alem-i İslâmı güldürür.”[1]
H.Cemal:”Gençliğin çengellenmesi,kışkırtılması da Uluç’un(Gürkan)görevleri arasındaydı.Ben ise”Şeriatçı basını tarardım Onlardan yaptığım alıntılarla “Askeri kışkırtma”işlevini üstlenmiştim”[2]
Ne büyük bir yanılgı içerisinde olduklarını başlangıç ve sonucu mukayeseyle-yıllar sonra-şöyle değerlendirmekte;”Numeyrileri,Kaddafiler,Esad’ları,Saddam’ları model olarak,askeri kışkırtmak amacıyla savunmuştuk. Bütün bu modeller bize göre o zaman”tek partili demokrasi”idi.Bizim”cici demokrasi”ye göre daha ileri rejimlerdi.
….Eğer devrim’de istediğimiz gibi çok partili rejime askeri bir darbeyle son verip”tek partili demokrasi”mize kavuşsaydık,çeyrek yüzyıl sonra Türkiye de ancak bir Suriye olabilirdi,o kadar. İçine kapalı,güdük,sıradan bir üçüncü dünya ülkesi..”[3]
Yapılan iş devrim adına askeri kullanmak ve kışkırtmak idi.[4]
Ve”1960’lı,70’li yıllarda Türkiye’yi askeri darbeye götüren süreçler,gençliğin başına örülen çoraplarla işledi.”[5]
Sıhhıyede Ankara orduevinin önünde patlatacakları bombalar,devrim adına idi. Ve bütün bu işlerde “Şiddet şart”olarak kullanılıyordu.”Gaye için her yol mübah”dı.[6]
Nitekim Doğan Avcıoğlu grubu”Tepeden inmeci”idi. Yani askerle iş tutma meraklısı. Parlemento ve partiler bir darbeyle kapatılacak,önce”Demokratik devrim”yapılacak,sonra “Sosyalizme”gidilecekti.
“Buna karşılık TİP’liler askerle oynamaya,darbeye karşıydılar. Bunun faşizme davetiye olduğunu düşünüyorlardı. Ara aşama,geçiş dönemi vesaire de tanımıyorlardı. Onların sloganı sadece “Sosyalist devrim”di.[7]
Kendi”Fildişi kuleden devrim yapmak..”[8]sevdasıyla yatıp kalktılar. Haksız ve halksız kapalı kapılar arkasından. Duyulan hayranlık aklın ve muhakemenin değil,his ve sloganın hakimiyetin de olduğunu şu sözleriyle anlatır:””Toz kondurmuyordum darbeye. (27-Mayıs.1960) Bizi Demokrat partinin diktasından kurtarmıştı asker..”Diğer darbelerin zeminini oluşturmuş oldu 27 Mayıs ve sol sol zihniyetin fideliğini… Arkasından 12 mart,12 Eylül.. Bu kadar bile beklenmedi. 22-Şubat 1962 Harp okulu komutanı Talat Aydemir2in neticesiz kalan darbe girişimi takib etti.
Sürekli asker,siyasetin içine çekilmeye çalışıldı.
– Bazılarının yanlışlıklara doğru olarak inandığı ve kendi marifetsizliğini örtmek için karşıdakini tahfif edici ifadelerle,gericilik ve irticalarla muğlak bir mekanda boğma çabasıdır.
H. Cemal itirafında:Arkadaşları Mustafa Kuseyri yanlışlıkla arkadaşı tarafından vurulduğu halde”Kahrolsun faşistler”sloganıyla yürüyüşler yapılmıştı.[9]
Silahlı halk savaşı uğruna,”Bütün irtica yuvaları kurutulacaktı.”[10]
Bir asır öncesine baktığımızda bunun örneğini görebiliriz.
Nitekim 1889’da kurulan İttihat ve Terakki cemiyeti;Mahmut Şevket Paşa önderliğinde balkan komitecileriyle 13-Nisan’da başlayıp,21-Nisan-1909’da İstanbula yürünür.
Sultan Abdulhamid Han kendisinin indirilmesine sebeb olan bu olayı birinci orduyla durdurabileceği halde,sırf kan akmaması için buna müsaade etmez ve tahtından da olur. Yıldız sarayı isyancılarla yağmalanır.
Bir yandan halk,bir yandan asker bu kışkırtmalar ile tahrik edilir. Hürriyet uğruna Dini duygular tahrik ile ön plana çıkartılır. Bundan dolayı da;13-Nisan-1909 = 31-Mart-1325 olayı tarihe bir irtica olayı olarak geçer.
Bugünkü ve o zamandan bu zamana kadarki uygulamalar da görülen odur ki;Mahkum ve masum görülenler,hakim ve amir rolünü de üstlenerek,hem damat,hem de gelin olmuşlardır. Şahitler ve davetliler arada harcanmıştır.
Bu olayın sebebleri içerisinde=
1)Karışıklığın artıp,güvenin azalması.
2)Ermeni ve Rum gibi azınlıklarının hak istemeleri.
3)Mason olan İttihat ve Terakki üyelerinin halkta güvensizliği,dış politikada başarısızlığı ve ordudaki menfi uygulamalar ve askerlerin ibadetinin engellenmesi.
4)Faili meçhul siyasi cinayetlerin artıp,faillerinin bulunamaması.
5)Siyasi buhranın artması.
6)Basındaki sansürün kalkmasıyla sataşmaların olması,azınlıkların kendi maksatlarını ortaya çıkarmaları belli başlıları olarak sayılabilir.
Bu konuda M. Akif:”Görünüşte dini,hakikatte ise siyasi ve irtica-i olan o korkunç hadise..”diye bahseder.[11]
Ali Kırca”79 Deniz Subayı”adına kaleme aldığı bildiri 12-mart sonrası yargılandı. O gün gibi bu günde işin önündekiler ve gerisindekiler hep farklı oldu. Harcanan geridekiler oldu.”Bir süre sonra hepiniz kendi hayatınıza döndünüz…..olan bir ara size güvenen yada bir şeyler yapabileceğinizi sanan o devrimci gençlere oldu.”[12]
Bu bocalamalar ve tezatlar dönemini şöyle anlatıyor H.Cemal:”1960’ların sonunda,12-Martla açılan dönemde hedefimiz Demirel değil miydi? Adalet Partisi lideri olarak onu başbakanlık koltuğundan devirerek”cici demokrasi”yi rafa kaldırmak değil miydi? Gün geldi,demokrasi platformunda buluştuk denebilir.”
Bütün bunların temelinde mülkiyeci olmasına rağmen bilgisizlik ve çok şeylerden habersizlik yattığını ifade eder.[13]
-Garâibdendir ki;zalim mazlum görünerek zulmetmekte,sırf ağlatmak için ağlama rolü yapmaktadır. adeta senaryolar,provakatörler sınıfını beslemek.
İslâmın cihan-şümul yani tüm insanlığı kuşatan özelliğini görmemek veya görmemezlikten gelmek,insanları kısımlara ve bölümlere ayırarak ayrımcılık yapmak..oysa İslâmiyet öyle bir rahmet ve merhamet kucağına sahiptir ki;hariçte kimseyi dışarıda bırakmamakta,sıcak kucağından don-a terk etmemektedir.
-Yarasa gibi,toplumu aydınlatıcı unsurlardan uzak bir ortamı oluşturma yolunda,stresli bir medya işletmek..
Gürültü kopararak hırsızlık ve hırsızlara,yolsuzluk ve yolsuzlara yol açmak. suçları setrederek,kendisini de onun içine yitmek ve içinde bulunan kendisini de gösterib meşgul ettirmek. Suçluyu değil,ev sahibini suçlamak. Neden evine girilecek bir açık bıraktın? Bire herif! Hırsızın hiç mi suçu yok???
-Gazeteleri satmak için satmak,toplumun değerlerini satışa çıkarmak için çıkmak,menfaat uğruna var olmak,menfaatı varsa ver,yoksa yok,felsefesinden safsatalı hareketi benimsemek…
Hazin eller… Hazin ithamlar…
-Ortada bir gerçek var,od;bedeni besleyerek,beden kalıbında sıkıştırılarak boğdurulmaya çalışılan bir ruh.. Ancak o ruh bütün baskılara karşı ölmeyen ruh…Ölümsüz ruh..Vicdan ve Fıtrat…
-Nazarları kıbleden çevrilmiş bir ömür;icad edilmeye çalışılan meşguliyetlerle boşa geçirilen ve tüketilen bir hayat. Yaptıklarımız,Allah’ı ne kadar tanıdığımızın birer göstergesi ve belgesidir. Allah vesilelerle her gün bize seslenirken,ancak ona cumadan cumaya,bayramdan bayrama veya darda ve zorda kaldığımızda kulak veriyoruz. Bir tanımadığımız bile seslense,ona dönüyor bakıyoruz.
Aradaki fark;bu ihtiyacın her zaman hissedilmemiş olmasındandır.
Allah’a ne kadar dönüb baktığımız,O’na o kadar inandığımızın belgesidir.
29-11-1997
MEHMET ÖZÇELİK
[1] S. Özdemir-in nüshası,26.mektub,3.mebhas.
[2] Kimse Kızmasın kendimi yazdım.213,549.
[3] Age.216.
[4] Bkn.age.15-19,25,140,209,289.
[5] Age.21.
[6] Age.25-27,56,81,
[7] Age.147-148.
[8] Age.338-339.
[9] Age.28-29,96,194.
[10] Age.33,41.
[11] Bak.zaman gaz.20-12-1994.
[12] Age.545-546.
[13] Age.162,196.