MADIMAKTAYDIM
MADIMAKTAYDIM
1986 yılı itibarıyla öğretmenliğe ilk adımı attığım en heyecanlı ve benim için açılan yeni bir kapı olacaktı.
Yerini haritada zor buldum. Adı Çiçekdağı idi.
Bu Dağ-da Çiçek bulmakta zorlandım. Çiçek ekmeye gayret ettim.
Bu gün bu çiçeklerin açmakta olduğunu ve netice verdiğini de görmekte ve duymaktayım.
Ancak hep dikenlere maruz kaldığım bu yer, bununla beraber benim için bir aşama ve pişme yeri oldu.
Türkiye-nin ilk beş tane köy enstitüsünün açıldığı yerlerden biri idi. Beşine de dikkat ettiğinizde; şehir merkezinden çok uzak, irtibat kurulması zor, maneviyatı düşük yerlerdir.
Öğrencilerin olumsuz olarak yetiştirilmesi için çok müsaid yerler.
Zaten 350 kişilik pansiyonda kaldığımda, öğrenciler önceki hocalarının Allah-ın varlığının yok olduğundan bahsettiklerini ve öğrencileri özellikle bir gazeteyi almaya zorladıklarını gördüm.
*24 Ocak Cuma günü göreve başlama kağıdını imzalamak için okula gidip başlayacak ve o günde yarı tatile gidecektik.
Cuma namazını kılıp müdürün odasında başlama kağıdını imzalamak için elimi uzattığımda, okul müdürü Ali Nafiz Bektaş (eğer ölmüşse toprağı bol olsun, ölmemişse eğer yüzü varsa kızarıyordur herhalde ) birden kağıdı çekti.
Sebebini sorduğumda ,parmağımda bulunan gümüş yüzüğü çıkarmamı söyledi.
Bunun bir sakıncasının olmayacağını söyledimse de, üç saate yakın bu inatlaşma sürdü.
Yeni başlayacağım bu görevde hoş bir başlangıç değildi. İnatlaşmayı sürdürmek istemiyor ve kızgın bir şekilde –çıkarırım- diyerek imzalayıp dışarıya çıkıyordum.
Dışarıya çıktığımda yalancı duruma düşmemek için parmağımdan yüzüğü çıkardım ve tekrar geri taktım.
4,5 yıl hep mücadeleyle geçti.
Sadece müdür, öğretmen değil, halktan da fitne ateşini alevlendirenler vardı.
Okul, pansiyon, camide sohbet etmem, hapishaneye derse gitmem, halk ve Adıyaman-dan gelen on bir öğrenci ile ilgilenmem birilerini sürekli rahatsız ediyor ve fitne kazanını kaynatmaya devam ediyorlardı.
Solcu öğretmenler bir yandan menfiliklerini sürdürürken , bir yandan da okuldaki Kemal hocanın abilik ve sahipliği onları güçlendiriyor, okul idaresinin desteği ile tam bir menfi hava hakim oluyordu.
Lise öğrencilerine Âhiret , İman , ,Din , Ölüm gibi konularda röportaj ödevi verdim.
Sürekli açıklarımız aranır , mümkün mertebe açık vermemeye çalışırdım.
*Bir hafta sonu Ankara-ya arkadaşları ziyarete gittik. Dönüşte ilçeye gelmek için araba tutmamız gerekti. İndiğimiz otobüste Said hoca da vardı. Onu da arabamıza aldık. Ne olacağından haberimiz yoktu.
Ne olacağını pazartesi sabahı okulda öğrenmiş oldum. Savcı çağırmıştı.
Hükumet binasına gittiğimde ilçenin esnafından ve fitne kazanını kaynatanlardan esnaf Mahmut göstermelik olarak savcıyla savcılığın kapısında konuşmakta, belli ki beni beklemekte idiler.
Savcının yanına vardığımda birden bire konuşmayı kesen savcı, alevlenerek;
‘Ne oluyor yahu, ta amin sesiniz buraya kadar geliyor’ deyip içeriye varmıştı.
İçeriye girdiğimde ise lise 1 ve 2.sınıfta ödev verdiğim üç öğrenci köşede ayakta beklemekte idiler. Bu durum çok ağırıma gitmişti.
Savcıya cevabını verdim;
‘Savcı bey, dikkat edin. Biz elimizde silah tutmuyoruz, kalem tutuyoruz.’
-Bunun üzerine, ‘Ne demek istiyorsun, seni Kayseri-ye gönderirim.
(Yani Devlet Güvenlik Mahkemesine)
-Kayseri-ye değil, nereye gönderirsen gönder.
Herhalde hesabı tutmamıştı.
Çıkmamı ve karakola giderek isbat-ı vücut yapmamı istemişti.
Her gün karakola varacak ve ben buradayım diyerek, kaçmadığımı gösterecektim.
*Amin sözü ise, yeni atanan ve oda Din Kültürü branşında olan müdür, hafta sonları dağılmadan önce öğrencilere yaptığı konuşmalarda ağır konuşuyor ve dua ifadesi olarak; Allah böyle yapsın, diyerek sözünü bitiriyordu, öğrencilerde hep bir ağızdan amin diyorlardı.
Bunu bahane etmişti savcı.
Ancak birkaç kere müdürün yanına giderek yaptığının uygun olmadığını söylemiş ve kendisini uyarmıştım.
Anladığım kadarıyla müdür, mit görevlisi olarak okula atanmış ve gerçekten de suyu bulandırarak okulun öğretmenlerinin dağılmasına sebep olmuştu.
Kendisi de bu küçük ilçeden Bursa merkeze müdür olarak atanmıştı.
Okuldaki solcu öğretmenler okuldan tayinlerini isteyerek dağılmışlardı.
Ben ise bir yıl sonra kendi isteğimle Malatya-ya tayinimi istemiştim.
*Gazetedeki haber de;
‘Çiçekdağı ilçesinde din dersi öğretmenliği yapan Mehmet Özçelik hakkında “din hissiyatını alet ederek öğrencileri kanalıyla vatandaşa telkinde bulunmak” suçlamasıyla dava açıldı. Din dersi öğretmeni Özçelik’in öğrencilerine din, ahiret, ölüm gibi konularda ilçe içinde halka dönük röportajlar yapılması ödevi verdiği, röportaj yapılan kişilerin “özel kimliğinin” istendiği belirtilen iddialara, cumhuriyet savcılığı el koydu.’
Aynı sayfada başka bir Din Dersi öğretmeni daha ispiyon edilmekteydi.
Aynı gazetede ‘Süleymancılar, resmi kurumları tıkadı’
‘Derdimi Seviyorum’ Hekimoğlu İsmail’ in Erzurum’daki konferansı erkekler alınmama bahanesiyle tenkid ediliyordu.
‘ 6 din dersi öğretmenine karşı 1 felsefeci ‘haberiyle dine ve dindar olan insanlara saldırmayı cumhuriyet kendisine adeta bir görev addetmekte ve sürekli bu saldırısını sürdürmekte idi. Ve bunu hala da yapmaktadır.
*Belli ki danışıklı döğüş yapılmaktaydı. Plan önceden kurulmuştu.
Öğrencilerimden ertesi günü birisi; Eğer öğretmenimize ceza verirlerse ben okulu bırakacağım, diyor , öğrenciler benden çok üzülüyorlardı. Onları teselli etmekte bana düşmüştü.
*O gün emniyete gittim. Suçluydum! Çocuklarını okuttuğum polisler geliyor bana moral vermeye çalışıyorlardı.
Orada şahit olduğum ve vâkıf olduğum bir olay için on kere hapishaneye girmeye ve ceza almaya razı olurum. O da şu olmuştu;
Emniyette kütüphanenin yanına oturmuş ,kitaplıkta bulunan dergilerden birisini çekip almıştım. Bakalım kaderi ilahi benim için ne takdir buyuracak diyerek, tefe’ül edip dergiyi rast gele açmıştım. Karşıma çıkan âyet beni hem şok etti ve hem de çok rahatlattı;
“De ki: Herkes, kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar. Bu durumda kimin doğru bir yol tuttuğunu Rabbiniz en iyi bilendir.”
Bediüzzaman-ın şu sözünü hatırladım;” Arı su içer bal akıtır, yılan su içer zehir akıtır.
Her kes kendi tinetinin gereğini yapacaktı. Nitekim onlarda yaptı ve yapacaklardı.
*4 aydır evli idim. Gecenin onu olmuş hala eve gitmemiştim.
Hanım durumumu arkadaşlara haber vermişti.
Bana da gitmem için izin verilmişti.
Gece vakti ve karanlık bir ortamda 5 km-lik yolda eve gitmek üzere yola düştüm. Araba geçmemekte ve vasıta bulunmamakta idi.
Bir müddet gittikten sonra yanımdan hızla bir araba geçip gitti.
Arkadaşlar idi. Biraz gittikten sonra dönüp beni aldılar.
O gün böyle geçti.
*Okulumuzdaki Kemal öğretmenin kardeşi Ankara Cumhuriyet gazetesi bürosunda çalışmakta ve bu haber ona ısmarlanmaktaydı.
Kemal öğretmen insancıl görünmeye çalışmakta ,ilçede önemli etkisi olan iyi bir solcu abisiydi.
5 km yakındaki Yozgat/Yerköy ilçesinde kalıp, bakkal dükkanı da işletmekteydi.
Hanımı Yerköy kültür müdürlüğünde çalışıyor, yerinden oynatılamıyordu. İşin içinde , altında ve arkasında kemal hoca vardı.
***************
Ben Madımaktaydım!!!
Haksızlığa uğramış, yalan haberlerle saldırılara uğramıştım.
Zira Milli Eğitim Bakanlığına böyle bir ödevin verilip verilmeyeceği ile ilgili sorumuza olumlu cevap verilip, verilebileceği gibi, teşvik edilmesi gerektiği bildirilmişti.
Türkiye o dönemlerin öncesi ve sonrasında olduğu gibi darbelere hazırlanıyor, ortam hazırlanmaya çalışılıyordu.
Bu gün sakin ortamda ve görülen senaryolarda ortaya çıkmaktadır ki, sürekli kaos ortamı oluşturmak amacıyla her türlü olumsuzlukların ortamı hazırlanıyordu.
*Kemal hocanın oradan alınması için birkaç kere bakanlığa gitmiş, haklı olarak benden belge istenmişti. Belge ise okul müdürü ve milli eğitim müdüründe idi. Onlarda dosyaların üstüne oturmakta, bir yabancıyı değil, zikir ve fikri uygun olan arkadaşlarını korumakta idiler.
Yalan haber ise karakterimize aykırı idi.
*2 Temmuz 1993 yılında Sivas madımakta Pir Sultan Abdal Kültür derneği tarafından Aziz Nesin-in de davet edildiği bir şenlik düzenlenmiş, Nesin-in de dediği gibi, -elbet bir tahrik olacaktı ,-sözüyle de tamamen tahrik kokan bu şenliğe;
Kemal-in kardeşi Ankara cumhuriyet gazetesi temsilcisi Asaf Koçak – da katılmış ve o yangında o da yanmıştı.
Asaf Koçak’ın Ablası onun çocukluktan beri Dino olup hırçın biri olduğunu söyler.
Asaf Yerköy ilçesine getirilmiş ve merkez camide namaz sonrası cenaze namazı kılınması için musalla taşına konulmuştu.
İmam Asaf’ın cenaze namazını kılmadı. Bu durum başta Kemal hoca için büyük bir şok oluşturdu. İlçede herkes zaten birbirini gayet iyi tanımakta idi.
Bir müddet sonra bu durumdan rahatsız olan Kemal hoca ilçedeki bakkal dükkanını kapatmış ve tayinini isteyerek Çoruma gitmişti.
Ben Madımakta yoktum ancak ben ve benim gibi iftira ve zulme maruz kalmış insanların bizden önce âh- ları yine bizden habersiz orada idiler.
Böylece bir fitne başka bir fitneyi tetiklemiş ve ateşlemişti.
*Şimdi ise okul düzene girmiş, ilçe milli eğitim müdürü savcının sorguladığı öğrencimden birisinin beyi olmuştu.
İlçeye bir cami daha yapılmıştı. Belli ki Türkiye gibi orada şimdi rayına giriyor, her şey normalleşme süreci içerisinde hareket ediyor, menfilikler Ergenekon çatısının altından ortaya çıkıyordu.
*****************
*Sorgulanmamız sadece Çiçekdağ-la sınırlı kalmadı. İşe Kırşehir valisi Mustafa Yıldırım –da katıldı.
Menfi bir binbaşıyı sorgulamak üzere Çiçekdağ-a göndermiş, beni benden değil, orada bulunan menfi insanlardan soruşturarak, bir buçuk sayfalık bir rapor hazırlamıştı.
Valinin Kırşehir-e gelmeden önce Bitlis-te vali iken bir nur talebesini hapse attırıp, hapiste de bıçaklatarak, ölümüne sebep olduğu iddialarını duymuştum.
Ancak tam bir tevekkül içerisinde görevimi sürdürmüş, hiçbir ceza—i işleme de maruz kalmamıştım.
*İnsanlık tarihi boyunca Hz.Âdem –den beri imanla küfür mücadelesi devam etmiş ve de edecektir.
Geçmişte bu sağ-sol olarak devam etmiş iken, bu günlerde de değişik senaryolarla kendisini sahnede göstermektedir.
Bu mücadele bitmemiş ve hala da devam etmektedir.
Ancak üzülerek ifade etmek gerekirse, bu durum bu günlerde bir sağ partiyi de yanlarına alarak sürdürmektedirler.
Daha önce yerin üstünde sürdürülen bu faaliyetler, bu gün yerin altına inmiş ve dağa yönelmiştir.
Gizli ve kirli eller her zamanki gibi yine iş başındadır.
MEHMET ÖZÇELİK
14-03-2012