DİYALOG

DİYALOG
Efendimiz ehli kitapla bağlantıyı koparmamış,tebliğ çerçevesinde onlarla maddi manevi münasebeti devam ettirmiştir.
Kur’an da da ehli kitaba özel hitapta bulunulmuş,onlar müşriklerden ayrı tutulmuştur.
Yahudiler için olmayıp hristiyanların bir kısmının iyi olduğu nazara verilmiştir.
Onlardan kız almaya müsaade edilirken,kız verilmesi yasaklanmıştır.
Osmanlı asırlarca onlara kendi okul ve mahkemelerini kurmalarına izin vermiştir.
Ancak zamanımızdaki diyalog çerçevesinde bu hassasiyet yeteri derecede korunmamış, kız vermeye hatta Muhammedsiz bir İslâm bile kurtuluş sebebi gibi gösterilmeye çalışılmıştır.
En azından o intiba verilmiştir.
Kur’an ehli kitap için hitabında:” “Ey ehl-i kitab! Geçmiş olan enbiya ve kitablara iman ettiğiniz gibi, Hazret-i Muhammed (A.S.M.) ile Kur’ana da iman ediniz!” diyor.
Ve Bediüzzaman onların şu andaki durumu itibarıyla:” “Ehl-i kitabın iddia ettikleri iman, yakînden hâlî olduğundan, onların imanı, iman olmadığına işarettir.” hükmünü beyan ediyor.
1970 ve öncesi kominizmin tüm dinleri tehdid eden dehşetine ve insani münasebete karşı Bediüzzaman:
“Hadis-i sahihle, âhirzamanda İsevîlerin hakikî dindarları ehl-i Kur’ân ile ittifak edip, müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacakları gibi; şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, değil yalnız dindaşı, meslektaşı, kardeşi olanlarla samimî ittifak etmek, belki Hıristiyanların hakikî dindar ruhanîleriyle dahi, medar-ı ihtilâf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve nizâ etmeyerek, müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar.”
Bazı hususlarla sınırlıyor.Bunlar;
– Zındıkaya karşı (beraberlik)
– Hıristiyanların hakikî dindar ruhanîleriyle… (Tüm hristiyanlara şamil kılınmıyor.)
– Muvakkaten medar-ı münakaşa ve nizâ etmeyerek, (geçici olarak)
– Müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifak.. (Tıpkı eskiden düşman bazı küçük kabilelerin,büyük düşmana karşı ortaklık yapmaları gibi)
-“ Din-i İsevînin hakikîsini esas tutan İsevî ruhanilerin cemaati ve onlara karşı dinsizliği tervice başlayan cemaat tecessüm etseler, bir minare yüksekliğinde bir insanın yanında, bir çocuk kadar da olamaz.”
-Bunu teyid eden hadiste: Şahs-ı İsa Aleyhisselâmın kılınciyle maktul olan şahs-ı Deccalın, teşkil ettiği dehşetli maddiyyunluk ve dinsizliğin azametli heykeli ve şahs-ı mânevîsini öldürecek ve inkâr-ı ulûhiyet olan fikr-i küfrîsini mahvedecek ancak İsevî ruhânileridir ki, o ruhâniler din-i İsevînin hakikatini hakikat-i İslâmiye ile mezc ederek o kuvvetle onu dağıtacak, mânen öldürecek. Hattâ, “Hazret-i İsa Aleyhisselâm gelir, Hazret-i Mehdîye namazda iktida eder, tâbi olur”
“Hristiyanlık ise “velediyet” fikrini kabul ettiği için, vesait ve esbaba bir kıymet verir,enaniyeti kırmaz. Âdeta rububiyet-i İlahiyenin bir cilvesini azizlerine, büyüklerine verir. “(Yahudiler)Allah’ı bırakıp bilginlerini (Hahamlarını);(Hristiyanlar ) da Rahiblerini ve Meryem oğlu Mesih’i (İsa’yı) rablar edindiler.(Tevbe.31) âyetine mâsadak olmuşlar.”
Osmanlıda da olduğu gibi cizye vermeleri halinde onlara ilişilmez.
“Hazret-i Ömer’in (R.A.) taht-ı hâkimiyetindeki hristiyanlara, kanun-u şeriatı ve Kur’anı inkâr ettikleri halde ilişilmiyordu.”
“Bizans Hristiyanlarını, içine düştükleri bâtıl itikadlar girîvesinden, ancak Arabistan’ın Hira Dağı’nda yükselen ses kurtarabilmiştir.”
-Cemaat gayrı Müslimlerle olan diyalog konusunda tam net değil.Açık bir tavır sergilememektedir.
Adeta zülfiyâre dokunmamak için bazı noktalarda taviz verme yoluna gitmektedir.
*Tıpkı 17 aralıkta yapılan yanlışlara halkın verdiği tepki veya sahiplenmemenin en önemli sebebi;
Şimdiye kadar birikmiş olan yanlışların bir patlamasıdır.Yerinde söylenilmemiş sözlerin yakıcılığıdır.Mesela;
* F. Gülen’in ‘”İsrail’de bomba tehdidi altındaki Yahudi çocukları için yüreğimin yağları eriyor, onların başında patlayan bombalar sanki içimde patlıyor”
Yerinde olmayan doğru söz.Yani masumların hakkını gözetmemek elbette haksızlık olur.
Hepsini söylemeye gerek yoktur.Yerinde olmayan yersiz sözler,bugün aleyhte zarar vermektedir.
Mesela en çok tenkid edilen Gülen’in;” Herkes kelime-i tevhidi esas alarak çevresine bakışını yeniden değerlendirmeli ve ıslah etmelidir. hatta kelime-i tevhidin ikinci kısmına yani MUHAMMED ALLAH’ın RESULÜ’dür kısmını söylemeksizin ikrar eden kimselere de merhamet nazarıyla bakılmalıdır….”
-Merhamet nazarı- ifadesi içi boş bir ifade olup,herkes kendisine göre çok rahat doldurabilir.
Oysa İslamiyet merhamet dini olup,merhameti emreder,düşmanı bile olsa..
-Ayetlerin gayrı Müslimler hakkındaki hükmünü sınırlı tutar.
“Yahudileri ve Hıristiyanları kınayan ve azarlayan âyetler ya Hazret-i Muhammed (A.S.M) döneminde yaşayan ya da kendi peygamberlerleri döneminde yaşayan bazı Yahudi ve Hıristiyanlar hakkındadır.”
Kur’an evrenseldir.
*Meseleleri açıkça ifade etmediği gibi,verdiği tavizleri açıkça dile getirmektedir.
“Bütün tefsirler bunu Cebrail (as) olarak ifade ediyorlar. Fakat âyette “Ruh” tabiri kullanılıyor. Bu Ruhun tayininde ise ihtilaf vardır. İhtimalin sınırları ise, ihtilafın çerçevesini aşkın ve Efendimizin (sav) ruhunu da içine alacak kadar geniştir. Çünkü Hz. Meryem çok afife ve nezihe bir kadındı, bu itibarla da gözlerinin içine bir başka hayalin girmemesi gerekirdi. Ayrıca Efendimiz (sav) de, bir makamda onun kendisiyle nikahlandığına işaret etmektedir. Bu açıdan da “Ruh” Efendimizin (sav) ruhu da olabilir. Fakat, bu kat’i değildir, bir ihtimaldir. İhtimaller ise, delillerle takviye edilecekleri an’a kadar kat’iyet ifade etmezler. “
Fazla deşmek istemiyorum.Zira yeteri kadar deşilmektedir.
Hassas olunması gereken noktalarda,o hassasiyet gözetilmemektedir.
Geçmişten beri hüsnü zanla yaklaşılan tavırların artık bu gün yorumlanmaya mahal bırakmayacak boyutlara ulaşması,işin vahametini,itikadi yönden tehlikesini doğurmaktadır.
Tek bir ilaha gelin âyetini,sanki onlar tevhidde netlermiş gibi değerlendirme yoluna gidiliyor.
Ehli kitapla olan sosyal hayattaki beraberlik,itikattaki beraberlikle karıştırılıyor.
Oysa şu basit kıyas bile meseleyi çözmeye yeterlidir.Şöyle ki;
Bir Müslüman Hz.İsa ve incile inanmadığı halde imanlı sayılmadığı rahatlıkla söylenebilirken,bir gayrı müslimin Kur’an-ı ve Peygamber Efendimizi son peygamber ve kitap olarak kabul etmemesi halindeki durumun da iman etmemiş sayılacağı ifadesi ya söylenmiyor veya sönük kalıyor.
Bizleri bağlayan bir hakikat,gayrı Müslimleri de bağlamaktadır.
Peygamberi inkâr,Allah-ı inkârdır.Diğer peygamberleri de kabul etmemektir.
Aslında tek tek diyalogdaki özellikle ifrat ve onun doğurduğu tefrit cihetleri birbirinden uzak bulunup,vasat bir zeminde değerlendirmelidir.
Diyaloğu savunanlar vasatı koruyamayıp ifrat ettiklerinden,bazı noktalarda kendilerini taviz vermeye mecbur addettiklerinden,otomatikman tefrite de kapı açmaktadırlar.
Hristiyan dünyasına yaklaşmayı sağlamak amacıyla rencide etmeme,onları sorgulamama kuruntusuyla meseleye yaklaşılıyor.
“Dinlerine uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah’tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.”
Hakikatlar gizleniyor,hakkın hatırı kırılıyor..Bazı hatırlara feda ediliyor.
Dün olduğu gibi bu günde hristiyanlık dünyası islamdaki tevhid inancını kabul etmemektedir.
Teslis inancı tevhidi barındırmamaktadır.
Hatta daha ileri giderek,-üçün biri -diye kabul ettikleri teslisi;Allahın yer yüzüne inip,İsa-nın içerisine girerek,atamız Âdemin cennette işlediği suçu affettirmek amacıyla eziyet çektiğini,sonuçta;Allah-Oğul-Ruh-ul Kudüsün de bu manada bir bir-lik yani birde birleşen üç olduğunu savunurlar.
Bunu memleketimizdeki metropol olan papazla konuşmamızda söylemiş ve bu ifade Malatya-da basılan bir kitapçıkta da açıklanmaktadır.
*Fatiha suresindeki ittifak edilen dâllin ve mağdub olanların hristiyan ve Yahudiler olduğunda ihtilaf yoktur.
-Bu konular hakkında aslında çokça eserler yazıldı.
Fikirleri dağıtmamak için şahısları nazara vermeden yanlış bir gidişatta olunduğu ve gerekçelerini nazara vermeye çalıştım.
Ayrı zamanlarda söylenen sözler bu gün çokları tarafından farklı şekillerde dillendirilmektedir.Onları ayrıca deşmeye gerek yoktur.
Hristiyan dünyası islâmın özündeki şekliyle sunulmasını hazmedemiyor.
İslâmı kırpma faaliyetleriyle,,kendilerince ifade edilen ılımlı İslâm oluşturulmaya çalışılıyor.
Yani özürlü,duruma göre fetva veren,gerektiğinde söylenmesi gerekenleri söylemeyen bir İslâm…
Müsamaha ile taviz birbirine karıştırılıyor.
-“Kim İslam’dan başka bir dine yönelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O âhirette de kaybedenlerdendir.”
“Allah nezdinde hak din İslâm’dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah’ın âyetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki Allah’ın hesabı çok çabuktur.”
*İslami cemaatlardan mevcud her bir grup,cemaat,cemiyet,vs bir başkasına yani içinde bulunduğu İslam bahçesine zarar vermediği sürece,o bahçenin bir deseni ve bir güzelliğidirler.
MEHMET ÖZÇELİK
17-05-2014

Loading

No ResponsesOcak 2nd, 2015