GELİŞİME AÇILAN KAPI

GELİŞİME AÇILAN KAPI[1]

 

Latifelerin Önemi ve İşlevi

Latifeler, insanın manevi yapısını oluşturan ince, hassas ve derin hislerdir. Bunlar, insanın Allah ile olan bağlantısını sağlayan ve yaratılış gayesini gerçekleştirmesinde kritik rol oynayan unsurlardır. Risale-i Nur’da, latifeler insanın iç dünyasının temel taşları olarak tanımlanır ve her biri Allah’ın bir isminin veya sıfatının tecellisine hizmet eder.

Latifelerin önemi, insanın manevi gelişiminde ve Allah’a yakınlaşmasında ortaya çıkar. Eğer latifeler doğru bir şekilde yönlendirilir ve kullanılırsa, insan yüce bir manevi mertebeye ulaşabilir; aksi takdirde bu latifeler körelir ve insanın dünya ve ahiret hayatını olumsuz etkiler.

Kalp, Ruh ve Akıl: İnsan İç Dünyasının Merkezleri

Risale-i Nur’a göre insanın manevi yapısı, başlıca şu latifelerden oluşur:

1. Kalp:

Kalp, insanın manevi merkezidir ve iman, sevgi, şefkat gibi duyguların kaynağıdır.

Bediüzzaman, kalbi “insanın mana-yı harfiyle Allah’a bakan yüzü” olarak tanımlar.

Kalbin doğru kullanımı, Allah’a olan iman ve sevgiyle mümkündür.

Kalp, Allah’ın rızasını kazanmak ve yaratılış gayesine ulaşmak için temel bir rol oynar.

2. Ruh:

Ruh, insanın varlık ve kimliğinin özüdür. Ölümden sonra da varlığını sürdüren bir cevherdir.

Ruh, insanı Allah’a bağlayan ve ebedi hayatını kazandıran en önemli latifedir.

Risale-i Nur’da ruhun, insanın hem Allah’ın isimlerini tanımasında hem de O’na ibadet etmesinde rehber olduğu vurgulanır.

3. Akıl:

Akıl, insanın düşünme, anlamlandırma ve hakikati idrak etme yeteneğidir.

Risale-i Nur’da akıl, kâinattaki İlahi işaretleri okuyarak Allah’ın varlığını ve birliğini anlamada temel bir araçtır.

Ancak akıl, tek başına hakikati tam anlamıyla kavrayamaz; kalp ve ruhla dengeli bir şekilde çalışmalıdır.

İman ve Marifetullah’ta Latifelerin Rolü

Latifeler, insanın Allah’ı tanıma (marifetullah), sevme (muhabbetullah) ve O’na ibadet etme (ubudiyet) yolunda rehberlik eden manevi araçlardır.

1. İman ve Latifeler

İman, latifelerin temel gıdasıdır. İman olmadan latifeler körelir ve işlevlerini yerine getiremez.

Kalp, ruh ve akıl, iman ile olgunlaşır ve insanın hakikati anlamasına yardımcı olur.

İman, latifelerin Allah’a yönelmesini sağlar ve insanın yaratılış gayesine uygun bir şekilde hareket etmesine vesile olur.

2. Marifetullah ve Latifeler

Latifeler, insanın Allah’ın isim ve sıfatlarını tanımasında aktif bir rol oynar.

Kalp: Allah’a sevgi ve teslimiyetle yönelir.

Ruh: Allah’ın ebedi sıfatlarını idrak eder ve O’na bağlanır.

Akıl: Allah’ın kâinattaki tecellilerini düşünür ve İlahi hikmeti kavrar.

3. Latifelerin Gelişimi

Latifelerin inkişaf etmesi (gelişmesi), manevi çaba ve tefekkürle mümkündür:

İbadet ve Dua: Latifeleri arındırır ve Allah’a yönelmesini sağlar.

Tefekkür: Kâinattaki İlahi işaretleri okumak, insanın akıl ve kalp latifelerini geliştirir.

Zikir ve Tesbih: Kalbi nurlandırır, ruhu yüceltir ve insanın Allah’a olan yakınlığını artırır.

Sonuç

Risale-i Nur’da, kalp, ruh ve akıl gibi latifeler insanın manevi yapısının temel taşları olarak tanımlanır. Bu latifeler, Allah’a iman ve marifetullah yolunda birer rehberdir. Kalp Allah’a sevgiyle yönelir, ruh O’nunla bağ kurar, akıl ise İlahi hikmeti idrak eder.

Latifeler, insanın Allah’a olan yakınlığını artıran, yaratılış gayesini gerçekleştirmesini sağlayan en önemli araçlardır. Ancak bu latifelerin gelişimi, iman, ibadet ve tefekkürle mümkündür. Latifeler doğru bir şekilde kullanıldığında insanı yüce bir manevi mertebeye ulaştırır, aksi takdirde gaflet ve günahlar onları köreltir. Bu yüzden insan, latifelerini sürekli beslemeli ve Allah’a yönlendirmelidir.

**************  

Kabiliyet: Gelişime Açılan Kapı

Kabiliyet, insanın yaratılışında bulunan potansiyel yeteneklerin açığa çıkmış, faal hale gelmiş şeklidir. Risale-i Nur’da kabiliyetler, Allah’ın insana verdiği büyük bir emanet olarak görülür ve insanın bu kabiliyetleri geliştirerek yaratılış gayesine uygun bir şekilde kullanması gerektiği vurgulanır.

Bediüzzaman Said Nursî, insanın yaratılışında yerleştirilen istidatların (potansiyellerin), ancak çaba ve irade ile kabiliyete dönüşeceğini ifade eder. Kabiliyetler, insana verilen birer imkân olmakla beraber, aynı zamanda sorumluluk yükleyen özelliklerdir.

Kabiliyetlerin Gelişimi

Çaba ve Gayret: İnsan, yaratılışındaki potansiyeli açığa çıkarmak için çalışmalı, gayret göstermelidir. Kabiliyetlerin gelişimi hem bireysel irade hem de çevresel faktörlere bağlıdır.

Manevi Eğitim: Kabiliyetler, ibadet, zikir ve tefekkürle olgunlaşır. Manevi eğitim, insanın Allah’a olan yakınlığını artırırken kabiliyetlerini doğru bir şekilde yönlendirmesini sağlar.

Zararlı Unsurların Uzaklaştırılması: Gaflet, tembellik ve kötü alışkanlıklar kabiliyetlerin körelmesine neden olur. Bediüzzaman’a göre, insan bu zararlı etkilerden uzak durarak kabiliyetlerini olgunlaştırabilir.

İlahi Kudret ve İnsan Potansiyeli Arasındaki İlişki

Risale-i Nur’da insanın kabiliyetleri, İlahi Kudret’in bir yansıması olarak değerlendirilir. İnsan, sahip olduğu potansiyellerle Allah’ın isim ve sıfatlarına bir ayna olur.

İnsan ve İlahi Kudret Arasındaki Bağ

1. Kabiliyetler ve Allah’ın İsimleri:
Her kabiliyet, Allah’ın bir isminin tecellisidir.

İlim öğrenme kabiliyeti: Alîm (her şeyi bilen) ismine.

Sanat yapma kabiliyeti: Musavvir (şekil veren) ismine.

Şefkat ve merhamet duygusu: Rahman ve Rahîm isimlerine işaret eder.

2. Allah’ın Lütfu:
İnsan kabiliyetlerini tamamen kendi çabasıyla değil, İlahi bir lütuf olarak kazanır. Bediüzzaman, insanın hiçbir şeyde tam anlamıyla müstakil olmadığını ve her başarının arkasında Allah’ın yardımı olduğunu belirtir.

  1. İnsanın Sorumluluğu:
    İnsanın kabiliyetleri İlahi bir emanet olarak verilmiştir. Bu emaneti doğru kullanmak ve İlahi Kudret’i tanımak, insanın yaratılış gayesidir.

    Kabiliyetlerin Farklılaşması ve İlahi Adalet

    İnsanlar, doğuştan farklı istidat ve kabiliyetlere sahiptir. Bediüzzaman, bu farklılaşmayı İlahi bir hikmetin sonucu olarak değerlendirir. Kabiliyetlerdeki farklılık, insanların dünyadaki görevlerini yerine getirebilmesi ve toplumsal bir denge kurulması için gereklidir.

    Kabiliyetlerdeki Farklılık

    1. Doğal Farklılık:
    İnsanlar fiziksel, zihinsel ve manevi açıdan farklı kabiliyetlerle yaratılmıştır. Bu farklılık, kâinatta var olan çeşitliliğin bir yansımasıdır.

    2. Toplumsal Denge:
    Kabiliyetlerdeki farklılık, toplumun işleyişine hizmet eder. Her bireyin farklı bir görevi üstlenmesi, toplumsal dayanışma ve adaletin sağlanmasında önemli bir unsurdur.

    3. İlahi Hikmet:
    Bediüzzaman, farklılıkların İlahi adaletin ve hikmetin bir gereği olduğunu ifade eder. İnsanlara farklı kabiliyetler verilmesi, herkesin eşit sorumluluk taşımadığı bir imtihan düzenini sağlar.

    İlahi Adalet ve İmtihan

    1. Adaletin Mahiyeti:
    İlahi adalet, insanlara kabiliyetlerine ve sorumluluklarına göre muamele edilmesini sağlar. İnsanlar eşit kabiliyetlere sahip olmasa da herkes kendi kapasitesine göre değerlendirilecektir.

  2. İmtihan Düzeni:
    İstidat ve kabiliyetler, insanın dünyada imtihan edilmesinin bir parçasıdır. İnsan, kabiliyetlerini doğru bir şekilde kullanarak ahiret saadetini kazanabilir.

    3. Nimet ve Sorumluluk:
    Kabiliyetler, birer İlahi nimet olduğu gibi aynı zamanda bir sorumluluktur. Bu nimetlerin kötüye kullanılması, insanın yaratılış gayesinden uzaklaşmasına yol açar.

    Sonuç

    Kabiliyet, insanın yaratılışındaki potansiyelin açığa çıkışıdır ve bu, İlahi Kudret’in bir yansımasıdır. Risale-i Nur, insanın kabiliyetlerini İlahi hikmete uygun bir şekilde geliştirmesi gerektiğini vurgular. Kabiliyetlerdeki farklılıklar hem toplumsal dengeyi hem de İlahi adaleti sağlar.

    İnsan, kendisine verilen bu potansiyel ve kabiliyetleri doğru bir şekilde kullanarak Allah’ın rızasını kazanabilir. Ancak gaflet ve nefsin etkisiyle bu kabiliyetlerin yanlış kullanılması, insanı hüsrana götürebilir. Bu nedenle, kabiliyetlerin İlahi bir emanet olduğu unutulmamalı ve bu emanetin gereği yerine getirilmelidir.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=F9s10R99o4E




İNSANIN SAHİP OLDUĞU POTANSİYELLERİ

İNSANIN SAHİP OLDUĞU POTANSİYELLERİ[1]

 

İstidat, Kabiliyet ve Latifeler Nedir?

1. İstidat

İstidat, kişinin yaratılıştan sahip olduğu potansiyel ve eğilimlerdir. İnsanın doğasında bulunan ve gelişime açık olan yetenekler olarak tanımlanabilir. Bediüzzaman Said Nursî’ye göre, insanın istidatları kâinattaki her şey gibi Allah’ın isim ve sıfatlarını tanımaya yöneliktir. İstidatlar, yaratılışın bir yansıması olarak Allah’ın rahmetinin, hikmetinin ve kudretinin delillerini keşfetmek için verilmiştir.

Örneğin:

Sevme istidadı: Allah’ın Vedûd (çok seven) ismini anlamaya hizmet eder.

İlim istidadı: Allah’ın Alîm (her şeyi bilen) ismini tanımaya yöneliktir.

2. Kabiliyet

Kabiliyet, istidatların gelişmiş ve somutlaşmış halidir. İstidatlar, kabiliyetlere dönüşebilmek için işlenmeli ve doğru bir şekilde yönlendirilmelidir. Risale-i Nur’da kabiliyetlerin eğitimi ve geliştirilmesi üzerinde durulur; çünkü insan, bu kabiliyetler vasıtasıyla ahiret hayatına hazırlanır.

Örneğin:

Güzel konuşma istidadı, geliştirildiğinde hitabet kabiliyetine dönüşebilir.

İlim öğrenme istidadı, çalışmayla bilgi üretme kabiliyetine dönüşebilir.

Bediüzzaman, kabiliyetlerin doğru yönlendirilmediğinde insanı yanlış yollara sürükleyebileceğini, bu yüzden bu potansiyelin iman ve ibadetle kontrol altına alınması gerektiğini ifade eder.

3. Latifeler

Latifeler, insanın ruhunda ve kalbinde bulunan ince, hassas, manevi hislerdir. Bunlar, insanın Allah’a yönelmesini ve ulvi gayeleri kavramasını sağlar. Risale-i Nur’da latifeler, insanın manevi yapısının temel taşlarıdır ve şu unsurları kapsar:

Kalp: Allah’a iman ve sevgi merkezidir.

Ruh: İnsanın ezeli ve ebedi hakikatlerle bağlantısını sağlar.

Vicdan: Doğruyu yanlıştan ayırma hissidir. Allah’ın adalet ve hikmet sıfatlarının bir aynasıdır.

Akıl: Allah’ın varlığını ve birliğini delillerle anlamaya yöneliktir.

İhsaslar: Sezgi ve ilham yoluyla hakikati kavrama araçlarıdır.

Latifeler, ancak ibadet, dua, tefekkür ve zikirle inkişaf eder (gelişir). Gaflet ve günah ise bu latifeleri köreltir.

Risale-i Nur’da İnsan Fıtratına Bakış

Risale-i Nur’da insanın fıtratı (yaratılışı), kâinatın küçük bir numunesi, Allah’ın isim ve sıfatlarının bir aynası olarak tanımlanır. İnsan hem maddi hem manevi boyutuyla donatılmış bir varlıktır. Fıtratın doğru anlaşılması, insanın dünyadaki görevlerini ve ahiretteki amacını belirler.

1. İnsan Fıtratının Amacı

Bediüzzaman’a göre, insanın yaratılışı Allah’ı tanımak, O’na ibadet etmek ve O’nun rızasını kazanmaya yöneliktir. İnsan, fıtratındaki istidatlar sayesinde kâinatı okuyabilir ve Allah’ın varlığını kavrayabilir.

2. Fıtratın İki Yüzü

Fıtrat hem dünya hem ahiret için hazırlanmıştır.

Dünya Yönü: İnsanın fiziksel ve akılsal ihtiyaçlarını karşılamak için verilen maddi yetenekler.

Ahiret Yönü: İnsanın Allah’a ibadet etmesi ve ebedi saadet için manevi kabiliyetlerini geliştirmesi.

3. İnsanın İmtihanı

İnsanın fıtratında iyiliğe ve kötülüğe yönelme potansiyeli vardır. Fıtratındaki istidatları olumlu yönde kullanarak Allah’ın rızasına ulaşabilir. Ancak, gaflet ve nefsin etkisiyle bu potansiyel yanlış yöne de kayabilir.

4. İstidat ve Kabiliyetlerin Terbiyesi

İman: İnsanın fıtratındaki kabiliyetlerin inkişaf etmesi için iman şarttır. İman, insanın kâinattaki hakikati görmesini sağlar.

İbadet ve Zikir: Manevi latifeleri güçlendirir ve insanın Allah ile olan bağını kuvvetlendirir.

Tefekkür: Kâinattaki her şey üzerinde düşünmek, insanın Allah’ın isim ve sıfatlarını tanımasına yardımcı olur.

Sonuç

Risale-i Nur’da insanın fıtratı, istidatları ve kabiliyetleri bir emanet olarak görülür. İnsanın bu emanetleri doğru kullanarak Allah’a yaklaşması, yaratılışının temel amacıdır. İstidat ve kabiliyetler, insanın ahirette ebedi saadete ulaşmasını sağlayacak bir araçtır. Ancak bu potansiyeller, gaflet veya yanlış kullanım sonucu insanı hüsrana da sürükleyebilir. Bu nedenle Risale-i Nur, insanın fıtratını ve manevi yönlerini doğru bir şekilde eğitmesi gerektiğini vurgular.

*************  

Risale-i Nur Külliyatı’nda sıkça vurgulanan istidat, kabiliyet ve latifeler konuları, insanın yaratılış gayesi, iman hakikatlerine olan yatkınlığı ve manevi gelişimiyle ilgilidir.


İnsan Fıtratı ve Manevi İstidatlar.
İstidat, Kabiliyet ve Latifeler Üzerine Risale-i Nur Perspektifi.

İnsan Fıtratı ve Manevi İstidatlar: Risale-i Nur Perspektifi

Risale-i Nur, insanın yaratılışını (fıtratını) ve sahip olduğu manevi istidatları (yetenekleri) derinlemesine ele alır. Bediüzzaman Said Nursî, insanın hem maddi hem manevi boyutlarını kapsayan geniş bir varlık olduğuna dikkat çeker ve insanın fıtratını, Allah’ın isim ve sıfatlarını anlamaya yönlendirilmiş bir ayna olarak tanımlar.

İstidat Nedir?

İstidat, bir şeyin potansiyel olarak yapabileceklerine işaret eden yaratılıştan gelen kabiliyetlerdir. Risale-i Nur’da, insanın istidatları iki ana kategoride değerlendirilir:

1. Maddi İstidatlar: İnsan vücudunun ve aklının dünyada faydalı işler yapmaya uygun yaratılışı.

2. Manevi İstidatlar: İnsanın Allah’a iman, ibadet ve O’nun sıfatlarını tanıma gibi ulvi gayelere uygun yaratılışı.

Bediüzzaman’a göre, insanın manevi istidatları, Allah’ın isim ve sıfatlarını tanıyacak bir şekilde düzenlenmiştir. İnsanın sahip olduğu her bir duygu ve kabiliyet, Allah’ın bir ismine işaret eder. Örneğin, sevgi duygusu, Allah’ın Rahman ve Vedûd isimlerine, ilim arzusu ise Alîm ismine yöneliktir.

Kabiliyet ve Latifeler

Kabiliyet, istidatların gelişmiş ve belirginleşmiş hali olarak tanımlanabilir. Bediüzzaman, insanın kabiliyetlerini işlemesi gerektiğini vurgular. Bu kabiliyetlerin işlenmesiyle insan hem dünyada hem ahirette yaratılış gayesine uygun bir hayat sürebilir.

Latifeler ise insanın ruhunda bulunan ve manevi âlemlere yönelmesini sağlayan ince ve hassas hislerdir. Kalp, ruh, akıl, vicdan gibi latifeler, insanın manevi terbiyesinde en önemli unsurlardır. Bu latifeler, ancak ibadet, zikir, tefekkür gibi manevi pratiklerle işlenip inkişaf ettirilebilir.

Fıtratın Terbiyesi ve İnsanın İmtihanı

Risale-i Nur’da, insanın yaratılışı itibarıyla büyük bir potansiyele sahip olduğu, ancak bu potansiyelin geliştirilmesi gerektiği vurgulanır. İnsan, yaratılışındaki istidatları şu yollarla geliştirebilir:

1. İman: Allah’a iman etmek, insanın fıtratındaki potansiyeli ortaya çıkarır. İman, insanı kâinatı ve kendisini doğru bir şekilde okumaya yönlendirir.

2. İbadet ve Dua: Manevi kabiliyetlerin inkişaf etmesi için ibadet temel bir gerekliliktir. Dua ise insanın Allah ile olan bağını kuvvetlendiren bir latifedir.

3. Tefekkür: İnsan, kâinattaki her bir varlık üzerinde düşünerek Allah’ın isim ve sıfatlarını tanıyabilir. Bu, insanın akıl ve kalp latifelerini besler.

Risale-i Nur’da İstidatların Önemi

Bediüzzaman’a göre insan, kâinatın küçültülmüş bir nüshasıdır. İnsan fıtratındaki istidatlar, Allah’ın kâinat üzerindeki tecellilerinin bir yansımasıdır. İnsanın bu potansiyelini doğru yönlendirebilmesi için şu noktalara dikkat çekilir:

İstidatların İhmal Edilmemesi: İnsanın yaratılıştan gelen kabiliyetleri ihmale uğratıldığında, fıtratındaki ulvi gayeler unutulabilir. Bu durum insanı gaflete sürükler.

Sırr-ı İhanet ve Nimeti İnkâr: Eğer insan, sahip olduğu yetenekleri nefsine mal eder ve onları kötüye kullanırsa, bu, Allah’a karşı büyük bir nankörlük olarak değerlendirilir.

Sonuç

Risale-i Nur perspektifine göre, insanın fıtratı, Allah’ı tanımak ve O’na ibadet etmek üzere donatılmıştır. İnsanın sahip olduğu istidat, kabiliyet ve latifeler bu yüksek gayeye ulaşmasını sağlayan araçlardır. Bu araçların doğru bir şekilde işlenmesi, insanın hem dünyada hem ahirette saadet bulmasına vesile olur. Fıtrat, insan için bir emanet, kabiliyetler ise bu emaneti geliştirmenin anahtarıdır.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=XcvrBhpUk7c




YARATILIŞTA GAYE, AMAÇ VE HEDEF

YARATILIŞTA GAYE, AMAÇ VE HEDEF[1]

 

İnsanın Yaratılış Gayesi ve Potansiyelleri

Risale-i Nur’da insanın yaratılış gayesi, Allah’ı tanımak (marifetullah), O’nu sevmek (muhabbetullah), ve O’na kulluk (ibadetullah) etmektir. İnsan hem maddi hem manevi boyutlarıyla bu yüksek gayeye uygun olarak yaratılmıştır. Bediüzzaman Said Nursî, insanın kâinattaki diğer varlıklardan farklı bir konuma sahip olduğunu vurgular. İnsanı, kâinatın bir özü, Allah’ın isim ve sıfatlarının bir aynası olarak değerlendirir.

İnsan, yaratılış itibarıyla potansiyellerle donatılmıştır. Bu potansiyeller hem dünya hem ahiret saadetini kazanmayı mümkün kılar. İnsanın, bu potansiyelini geliştirmesi ve yaratılış gayesine uygun bir şekilde kullanması esastır.

İnsanın Yaratılış Gayesi

1. Marifetullah: Allah’ı tanımak ve isimlerini, sıfatlarını tefekkür etmek.

2. Muhabbetullah: Allah’ı sevmek ve bu sevgiyi ibadet ve itaate dönüştürmek.

3. Ubûdiyet: Allah’a kulluk ederek yaratılış gayesini gerçekleştirmek.

İstidat ve Kabiliyetlerin Mahiyeti

1. İstidat Nedir?

İstidat, insanın yaratılışında bulunan gizli ve potansiyel yeteneklerdir. Risale-i Nur’da istidat, fıtratın tohumu olarak ifade edilir. Her bir insanın fıtratına yerleştirilen bu tohumlar, işlenip geliştirildiğinde büyük neticeler verir.

Tohum Metaforu:
İstidat, bir ağacın çekirdeği gibidir. Çekirdek, uygun şartlar altında filizlenir ve büyüyerek ağaç olur. İnsan da yaratılışındaki istidatları eğitip geliştirdiğinde büyük manevi mertebelere ulaşabilir.

İstidatların Gayesi:
İnsanın potansiyel yetenekleri, Allah’ın isim ve sıfatlarını tanımak ve kâinattaki tecellileri anlamak için verilmiştir. Bu yetenekler hem dünyevî hem uhrevî gayelere hizmet eder.

2. Kabiliyet Nedir?

Kabiliyet, istidatların gelişmiş, aktif hale gelmiş şeklidir. İstidat, potansiyel bir yetenekken, kabiliyet bir beceri veya vasıf olarak ortaya çıkar. Risale-i Nur’a göre kabiliyetler, Allah’ın insana ihsan ettiği bir emanettir ve bu emanetin iyi bir şekilde kullanılması gerekir.

Kabiliyetlerin Gelişimi:
Kabiliyetlerin gelişimi, insanın çabasıyla ilişkilidir. İnsanın ibadet, zikir, tefekkür gibi manevi eğitim araçlarını kullanarak kabiliyetlerini geliştirmesi gereklidir.

Kabiliyetlerin Farklı Yönleri:

Maddi Kabiliyetler: Zihinsel ve bedensel beceriler (ilim öğrenme, sanat yapma, düşünme).

Manevi Kabiliyetler: Allah’a yakınlaşmayı sağlayan kalp, ruh ve vicdan yetenekleri.

3. İstidat: Fıtratın Tohumu

Risale-i Nur’da, istidatlar “fıtratın tohumu” olarak tanımlanır. İnsanın yaratılışı, bu tohumların uygun bir zeminde gelişmesine bağlıdır. Fıtratın özü olan istidatların nasıl değerlendirileceği, insanın iradesine ve yönlendirmesine bağlıdır.

Doğru Yönde Kullanım:
İstidatların Allah’ın rızasına uygun olarak geliştirilmesi, insanın yaratılış gayesine ulaşmasını sağlar. Örneğin, ilim öğrenme istidadı, Allah’ın Alîm ismini anlamaya yönelik kullanılabilir.

Yanlış Yönde Kullanım:
Eğer istidatlar gaflet ve nefsin etkisiyle yanlış yönlendirilirse, insan yaratılış amacını unutur ve manevi açıdan körelir.

Risale-i Nur Perspektifinde İstidatların Gelişimi

1. İman ile İnkişaf:
İman, insanın istidatlarını açan bir anahtar gibidir. İman sayesinde insan, Allah’ın isim ve sıfatlarını tanır ve kendini doğru bir şekilde eğitir.

2. İbadet ve Dua:
İbadet ve dua, manevi istidatları geliştiren en önemli araçlardır. İbadet, insanın yaratılış gayesini hatırlatarak latifelerini güçlendirir.

3. Tefekkür:
Kâinat üzerinde tefekkür etmek, insanın Allah’ın yaratma fiillerini anlamasına yardımcı olur. Tefekkür hem akıl hem kalp istidatlarını besler.

4. Terbiye ve Çaba:
İstidatların gelişmesi için insanın çalışması, çaba göstermesi gerekir. Tembellik ve gaflet, bu tohumların filizlenmesini engeller.

Sonuç

Risale-i Nur’a göre insan, yaratılışında büyük bir potansiyele sahiptir. İstidat, insanın fıtratına yerleştirilen bir tohum; kabiliyet ise bu tohumun gelişip filizlenmiş halidir. İnsan, yaratılış gayesine uygun hareket ederek bu potansiyelini gerçekleştirebilir. Ancak bu süreç, doğru bir yönlendirme ve manevi eğitimle mümkündür.
Fıtratın tohumu olan istidatlar, Allah’ın rızasına uygun şekilde geliştirildiğinde insanı yüksek manevi mertebelere ulaştırır ve ebedi saadetin kapısını aralar.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=RNG18bTZAe4




MANEVİ KURAKLIK

MANEVİ KURAKLIK[1]

 

Latifelerin İhmal Edilmesi: Manevi Kuraklık

Latifeler, insanın yaratılışında bulunan ve onu Allah’a bağlayan ince ve hassas hislerdir. Ancak bu latifeler, ihmal edildiğinde veya yanlış yönlendirilip köreltildiğinde, insan manevi bir kuraklığa düşer. Risale-i Nur’a göre, latifelerin ihmal edilmesi, insanın yaratılış gayesinden uzaklaşmasına, Allah’la olan bağının zayıflamasına ve nefsin esiri olmasına neden olur.

Latifelerin İhmal Edilmesinin Sonuçları

1. Kalbin Katılaşması:

Kalp, Allah sevgisi ve zikri ile yumuşar ve nurlanır. Ancak gaflet, günahlar ve nefsin arzularına uymak, kalbi katılaştırır ve hakikate karşı duyarsız hale getirir.

2. Ruhun Huzursuzluğu:

Ruh, Allah’a yöneldiğinde huzur bulur. Ancak latifelerin ihmal edilmesi, ruhu dünya sıkıntılarıyla meşgul eder ve ebedi saadetten mahrum bırakır.

3. Aklın Sapması:

Akıl, doğru bilgi ve tefekkürle Allah’ın varlığını ve birliğini tanır. Ancak, yanlış fikirler ve zanlarla akıl hakikati idrak edemez ve insanı şüpheye düşürür.

4. Manevi Kuraklık:

Latifelerin ihmal edilmesi, insanın manevi alemindeki bereketi ve coşkuyu kaybetmesine neden olur. Bu durum, insanı hem dünya hem ahiret saadetinden uzaklaştırır.

İnsan Fıtratındaki İstidat ve Kabiliyetlerin Geliştirilmesi

İnsan, fıtratında Allah tarafından yerleştirilmiş istidat ve kabiliyetlerle yaratılmıştır. Ancak bu potansiyeller, kendiliğinden gelişmez; eğitim, tefekkür ve ibadetle olgunlaşır. Risale-i Nur, istidatların geliştirilmesini, insanın Allah’a kulluk yolculuğunun temel bir parçası olarak görür.

Fıtri Potansiyeller ve Gelişim Yolları

1. İstidatlar:

İstidatlar, fıtratın derinliklerinde saklı olan tohumlar gibidir. Uygun ortam ve çabayla bu tohumlar filizlenir.

. Kabiliyetler:

Kabiliyetler, istidatların olgunlaşmış şeklidir. Bu, bireyin gayretiyle gerçekleşir ve Allah’ın lütfu ile desteklenir.

3. Latifeler:

Manevi latifeler (kalp, ruh, vicdan), insanın istidatlarının en önemli rehberleridir.

Marifet ve İbadet Yoluyla İstidatların İnkişafı

1. Marifet (Allah’ı Tanıma) Yoluyla İnkişaf

Tefekkür:
Duygular üzerinde ince ayar ve ince işçilik faaliyetidir.

İnsanın Allah’ın yarattığı âlemi ve varlıkları düşünmesi, istidatların inkişafında temel bir role sahiptir. Tefekkür, kalbi nurlandırır, ruhu derinleştirir ve aklı hakikate ulaştırır.

“Bir saat tefekkür, bir sene nafile ibadetten hayırlıdır.” (Hadis)

Marifetullah:
Allah’ın isim ve sıfatlarını tanımak, istidatları besler ve kabiliyetleri olgunlaştırır. İnsan, her bir İlahi isimden manevi gıdasını alır.

Alîm ismi: İlim öğrenme kabiliyetini geliştirir.

Rahman ve Rahîm isimleri: Merhamet ve şefkat gibi duyguları besler.

2. İbadet Yoluyla İnkişaf

Namaz ve Zikir:
İbadet, insanın Allah ile irtibatını güçlendirir ve istidatların açığa çıkmasını sağlar. Namaz, hem kalbi hem ruhu Allah’a yönlendirir ve insanın iç dünyasını arındırır.

Dua:
Dua, insanın kendi acizliğini ve Allah’ın kudretini idrak etmesinde en etkili yoldur. İnsan, dua ile Allah’tan yardım diler ve manevi istidatlarını geliştirir.

İhlâs ve Samimiyet:
İbadetin etkili olması için ihlâsla yapılması gerekir. Samimiyet, kalp ve ruhun Allah’a tam bir yönelişini sağlar.

3. Manevi Terbiye ve Çaba

İnsan, istidatlarını geliştirmek için çaba göstermelidir. Manevi terbiye, bu çabanın esasını oluşturur:

Nefisle Mücadele:
Nefsin arzularına karşı durmak, insanın manevi istidatlarını olgunlaştırır.

Sabır ve Şükür:
Sabır, zorluklar karşısında insanın manevi gücünü artırırken, şükür, nimetlerin kıymetini bilmesini sağlar.

Sonuç

İnsan, yaratılışında bulunan istidat ve kabiliyetleriyle büyük bir potansiyele sahiptir. Ancak bu potansiyelin açığa çıkması ve olgunlaşması, marifetullah ve ibadetle mümkündür. Latifeler, bu süreçte insanın manevi rehberi olarak görev yapar.

Latifelerin ihmal edilmesi, manevi kuraklığa yol açarken; tefekkür, ibadet ve dua ile beslenen latifeler insanı Allah’a yaklaştırır ve yaratılış gayesine ulaştırır. Bu nedenle, insan hem kalbini hem de diğer manevi latifelerini sürekli beslemeli, onları gafletten korumalıdır. Marifet ve ibadet yoluyla istidatlarını geliştiren insan, dünya ve ahiret saadetine ulaşır.

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=L82K1hCnzmk




MANEVİ EĞİTİM VE TERBİYE YÖNTEMLERİ

MANEVİ EĞİTİM VE TERBİYE YÖNTEMLERİ[1]

 

Manevi Eğitim ve Terbiye Yöntemleri

Risale-i Nur’da manevi eğitim ve terbiye, insanın yaratılış gayesine uygun olarak potansiyelini geliştirmesi, Allah’a yakınlaşması ve ahiret saadetine erişmesi için temel bir gereklilik olarak sunulur. Manevi eğitim, kişinin kalbini, ruhunu ve aklını Allah’a yönlendirme sürecidir.

Manevi Eğitimin Temel Yöntemleri

1. İman Eğitimi:

İman, manevi terbiyenin temel taşıdır. İnsanın Allah’a olan inancı, tüm davranışlarına yön verir.

Risale-i Nur, imanın taklitten tahkike dönüşmesi gerektiğini vurgular. Bu, akıl ve kalbin beraber çalışmasıyla mümkündür.

2. Tefekkür:

Kâinatı ve varlıkları düşünerek Allah’ın varlık ve birliğini idrak etmek, insanın manevi derinliğini artırır.

Tefekkür, aklın hakikate ulaşmasında en etkili yöntemlerden biridir.

3. İbadet ve Zikir:

Namaz, oruç, dua gibi ibadetler, insanın nefsini terbiye eder ve Allah ile bağını güçlendirir.

Zikir, kalbi Allah’a bağlar ve insanın manevi latifelerini nurlandırır.

4. Nefisle Mücadele:

Manevi terbiye, nefsin arzularına karşı mücadele ile gerçekleşir.

Sabır ve şükür, bu mücadelede en etkili yöntemlerdir.

Risale-i Nur’da Üç Temel Unsur: Akıl, Kalp ve Ruh

Bediüzzaman Said Nursî, insanın manevi yapısını oluşturan üç temel unsuru akıl, kalp ve ruh olarak tanımlar. Bu unsurlar, insanın Allah’ı tanıması, sevmesi ve O’na ibadet etmesinde kritik rol oynar.

Akıl:

Akıl, insanın kâinattaki İlahi hikmetleri anlamasında ve hakikati idrak etmesinde bir rehberdir.

Ancak, akıl yalnız başına yetersizdir; kalp ve ruh ile dengeli bir şekilde çalışmalıdır.

Kalp:

Kalp, insanın manevi merkezidir. Sevgi, şefkat, iman gibi duyguların kaynağıdır.

Kalbin Allah’a yönelmesi, insanın manevi huzur ve saadete ulaşmasını sağlar.

Ruh:

Ruh, insanın ebedi varlığını temsil eden ve onu Allah’a bağlayan en önemli latifedir.

Ruh, ibadet ve marifetullah ile olgunlaşır ve ebedi saadeti kazanır.

İstidat ve Kabiliyetlerin Ahiretle İlişkisi

Risale-i Nur, insanın dünyadaki istidat ve kabiliyetlerini, ahiret hayatının tohumları olarak değerlendirir. İnsan, yaratılışında kendisine verilen potansiyeli geliştirerek ahiret saadetini kazanabilir.

İstidatlar ve Ahiret:

İnsan, dünyada neyi seçer ve geliştirirse ahirette onun karşılığını alır.

İstidatlar, ahirette ebedi mutluluğun temelini oluşturur.

Kabiliyetlerin İmtihanı:

Kabiliyetler, insana verilen İlahi bir emanet olduğu için aynı zamanda bir imtihan vesilesidir.

Kabiliyetlerini Allah’ın rızasına uygun şekilde kullananlar, ahiret hayatında ödüllendirilecektir.

Ebedi Hayatın Tohumları: Dünya İmtihanındaki Rolümüz

Dünya, ahiret için bir tarla gibidir. İnsan, dünyada ektiği tohumlarla ahiret saadetini kazanır. Bediüzzaman, insanın dünya hayatını bir imtihan ve hazırlık süreci olarak görür:

1. Amel ve İbadet:

İnsan, dünya hayatında yaptığı ibadet ve hayırlı amellerle ahirette ebedi saadeti elde edebilir.

2. Sabır ve Şükür:

Sabır, dünya sıkıntılarına dayanmanın; şükür ise verilen nimetlerin kıymetini bilmenin bir göstergesidir. Bu iki değer, insanın ahiret saadetini kazanmasında önemli rol oynar.

3. Nefis ve Şeytanla Mücadele:

Dünya, insanın nefsi ve şeytanla mücadele ettiği bir imtihan meydanıdır. Bu mücadelede başarılı olanlar ahirette ödüllendirilir.

4. Ebedi Hayat İçin Hazırlık:

İnsan, dünya hayatını Allah’ın rızasını kazanmak için bir fırsat olarak görmelidir. Dünya hayatında yapılan her amel, ahiret hayatının şekillenmesinde etkilidir.

Sonuç

Risale-i Nur, insanın manevi eğitimi ve terbiyesinin hem dünya hem de ahiret saadeti için hayati önem taşıdığını vurgular. Akıl, kalp ve ruh, bu süreçte insanın rehberleri olur. İstidat ve kabiliyetler, doğru yönlendirildiğinde ahirette ebedi mutluluğun kapılarını açar.

Dünya hayatı, ahiret için bir hazırlık yeridir. İnsan, bu hayatı bir imtihan olarak görmeli, istidat ve kabiliyetlerini geliştirerek ebedi saadet için çalışmalıdır. Manevi eğitimle beslenen insan, hem dünya hem de ahiret mutluluğuna ulaşabilir.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=GxuPJelx5wE




İNSAN FITRATININ MAHİYETİ

İNSAN FITRATININ MAHİYETİ[1]

 

İnsan Fıtratının Mahiyeti ve Cennet

Risale-i Nur’a göre insan fıtratı, Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellilerini yansıtan, kâinatın küçük bir özeti (mikrokozmos) olarak yaratılmıştır. İnsan, ruh, kalp, akıl ve duygularıyla hem dünya hem de ahiret saadetine yönelik bir mahiyet taşır. Bu özellikler, insanı ebedi bir hayata hazırlar ve Cennet’e lâyık bir varlık haline getirir.

Fıtratın Özellikleri

1. Ebediyet İhtiyacı:

İnsanın fıtratında sonsuzluk arzusu vardır. Bu, geçici dünya hayatıyla tatmin edilemez ve ancak Cennet ile karşılık bulur.

İnsan, ebed için yaratılmıştır ve ebediyeti ister.

2. Allah’a Yöneliş:

İnsan fıtratı, yaratılış itibarıyla Allah’ı tanımak, O’na ibadet etmek ve O’na yakın olmak için yaratılmıştır.

3. Kusursuzluk Arzusu:

İnsan, her şeyin mükemmel olmasını ister; bu, fıtratındaki Cennet arzusu ve İlahi tecellilerin bir yansımasıdır.

İstidatların Ödülü: Sonsuz Saadet

İnsanın fıtratında yer alan istidatlar, Allah tarafından ebedi saadet için bir tohum olarak verilmiştir. Bu istidatlar, iman, ibadet ve güzel ahlakla gelişir ve ahirette Cennet meyvelerini verir.

İstidatların Ahiretteki Ödülü

1. İnsanın Fıtri Potansiyeli:

İnsan, ruhunda barındırdığı derinlik ve kabiliyetlerle yalnızca dünya hayatına değil, Cennet’e de uygun bir varlıktır.

Örneğin, sevgi ve şefkat gibi hisler, Cennet’te İlahi tecellilerin mükemmel bir şekilde karşılık bulacağı kabiliyetlerdir.

2. Dünya ve Ahiret Dengesi:

Dünya hayatı, istidatların ahiretteki ödüle hazırlanması için bir imtihan yeridir.

İnsan, istidatlarını Allah’ın rızasına uygun şekilde geliştirdiğinde, Cennet’te bunların ebedi mükâfatını alır.

Sonsuz Saadet:

Cennet, insanın dünyada geliştirdiği istidatların en mükemmel karşılık bulacağı yerdir.

Cennet, sabrın mükâfatı, şükrün neticesidir.

Örnekler ve Hikmetli Açıklamalar

1. Fıtrat ve Cennet: Bir Tohum ve Meyve İlişkisi

İnsan fıtratı, bir tohum gibidir. Bu tohum, iman ve ibadetle sulandığında, ahirette Cennet meyvelerini verir. Tohum toprağa ekilip nasıl büyürse, insanın manevi istidatları da ibadetle büyür ve Cennet’te mükemmel hale gelir.

2. İbadet ve Cennet Bağı:

Namaz, oruç ve zikir gibi ibadetler, insanın ruhundaki kabiliyetleri açığa çıkarır. Bu ibadetler, insanı hem dünyada huzurlu kılar hem de ahirette Cennet’e hazırlar.

Örneğin, sabırla oruç tutan bir insan, Cennet’teki nimetlerin lezzetini daha derin şekilde anlayacaktır.

3. Hikmetli Açıklamalar:

İnsan, dünyada kısa bir hayat yaşar ama bu hayat, ebedi bir saadetin başlangıç noktasıdır.

4. Dünya İmtihanı ve Ahiret:

Dünya hayatı, Cennet için bir hazırlık dönemidir. İnsan, sabır ve şükürle bu dönemi geçirir ve ebedi saadete ulaşır.

Örneğin, bir bahçıvan nasıl bitkileri özenle yetiştirirse, insan da manevi istidatlarını ibadet ve salih amellerle büyütmelidir.
Sonuç

İnsan fıtratı, Allah’ın hikmetiyle yaratılmış ve ahiret saadetine yönlendirilmiştir. Fıtratındaki istidatları doğru kullanan ve Allah’ın rızasına uygun yaşayan bir insan, ebedi saadeti kazanmaya layık olur.

İbadet ve marifet yoluyla geliştirilen kabiliyetler, Cennet’te İlahi tecellilerle en mükemmel şekilde karşılık bulur. İnsan, fıtratının gereğini yerine getirdiğinde, dünya hayatını ahiretin tarlası yaparak Cennet’e hazırlanır. Risale-i Nur, insanın bu süreci anlamasına ve fıtratını doğru yönlendirmesine rehberlik eder.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=WrDjrkuKRGU




PEYGAMBERLERİN FITRİ KABİLİYETLERİ

PEYGAMBERLERİN FITRİ KABİLİYETLERİ[1]


Peygamberlerin (A.S.) Fıtri Kabiliyetleri

Peygamberler (A.S.), Allah’ın insanlara doğru yolu göstermek üzere seçtiği özel şahsiyetlerdir. Bu seçilme, onların yaratılışında bulunan üstün fıtri kabiliyetlere dayanır. Peygamberlerin fıtri özellikleri şu şekilde özetlenebilir:

1. Doğruluk ve Güvenilirlik (Sıdk ve Emanet): Peygamberler, her zaman doğru sözlü ve güvenilir kişiliklere sahiptir. Bu, onların tebliğ görevlerini yerine getirebilmesinin temel dayanağıdır.

2. Yüksek Ahlak ve Sabır: Peygamberler, insanlara örnek teşkil edecek bir ahlaka sahiptir. Sabır, onların karşılaştıkları zorluklarla başa çıkmalarını sağlamıştır.

3. ZZekâve İletişim Kabiliyeti: İnsanlarla en iyi şekilde iletişim kurabilecek zeka ve ifade yeteneklerine sahiptirler.

4. Fıtri Temizlik: Peygamberler, doğuştan gelen manevi bir temizlikle yaratılmışlardır ve günahtan korunmuşlardır (ismet sıfatı).

Asr-ı Saadet ve Fıtratın En Güzel İnkişafı

Asr-ı Saadet, Hz. Muhammed (S.A.V.)’in yaşadığı ve İslam’ın ilk yayıldığı dönemdir. Bu dönem, insan fıtratının en güzel şekilde inkişaf ettiği bir zaman dilimidir. Bunun temel nedenleri:

1. Kur’an’ın Fıtrata Uygunluğu: Kur’an-ı Kerim, insanın yaratılışına en uygun hükümleri ve öğretileri içerir.

2. Peygamberin Örnekliği: Hz. Muhammed (S.A.V.), insanlara fıtratın en güzel haliyle nasıl yaşanacağını göstermiştir.

3. Toplumun Manevi Yeniden İnşası: Cahiliye döneminin kötü alışkanlıkları yerine adalet, merhamet ve kardeşlik gibi değerler ön plana çıkmıştır.

İnsan Fıtratının Hikmeti

İnsan fıtratı, Allah’ın yarattığı saf ve bozulmamış bir yaratılış halidir. Bu hikmetin ana unsurları şunlardır:

1. Yaradan’ı Tanıma İsteği: İnsan, doğuştan Allah’ı tanıma ve O’na yönelme eğilimine sahiptir.
2. İyiyi ve Kötüyü Ayırt Etme: İnsan fıtratı, doğruyu ve yanlışı ayırt edebilecek bir vicdana sahiptir.

3. Gelişime Açıklık: İnsan, yaratılış gereği kabiliyetlerini geliştirebilecek bir potansiyele sahiptir.

4. İmtihan Hikmeti: Fıtrat, insanın dünya hayatındaki sınavını kazanmasına uygun bir şekilde yaratılmıştır.

Kabiliyetlerin İnkişafı İçin Öneriler

İnsanın sahip olduğu kabiliyetlerin inkişaf etmesi, yaratılış amacına uygun bir hayat sürmesi için önemlidir. Bu noktada şu öneriler sıralanabilir:

1. İlim Talebi: Bilgi ve hikmet arayışı, kabiliyetlerin gelişiminde temel bir unsurdur.

2. Kendini Tanıma: İnsan, kendi güçlü ve zayıf yönlerini analiz etmeli, bu doğrultuda hedefler belirlemelidir.

3. Amel ve Gayret: Teori ile pratik birleşmeli, düzenli bir çalışma alışkanlığı kazanılmalıdır.

4. Doğru Çevre Seçimi: İnsanın çevresi, kabiliyetlerini geliştirmesinde büyük rol oynar.

5. Tevekkül ve Dua: İnsan, gayret gösterirken Allah’a tevekkül etmeli ve O’ndan yardım dilemelidir.

6. Sabır ve Azim: Uzun vadeli hedefler için sabırlı ve kararlı bir duruş sergilenmelidir.

Bu prensipler, hem bireysel gelişimi hem de toplumun genel ilerleyişini destekleyecek unsurlardır.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=gJ6MyojI3r0




YARATILIŞTAKİ SIRLARI SORGULAMA

YARATILIŞTAKİ SIRLARI SORGULAMA[1]

 

Allah’ın başta insan olmak üzere Mahlûkatı yaratmasındaki hikmet ve sırlar nelerdir?


Allah’ın mahlûkatı yaratmasındaki hikmet ve sırlar, İslam düşüncesinde derin bir şekilde ele alınmış ve pek çok alim tarafından açıklanmıştır. Kur’an-ı Kerim ve hadislerde bu konuya dair işaretler bulunur. İşte bu yaratılışın bazı hikmet ve sırları:

1. Allah’ın Zatî ve Sübûtî Sıfatlarının Tecellisi

Allah’ın varlığı ve birliği (Vahdaniyet), kudreti, ilmi, iradesi gibi sıfatları mahlûkat üzerinde tecelli eder. Yaratılmış her şey, Allah’ın sonsuz ilim, hikmet, kudret ve sanatının birer yansımasıdır.

“Allah, her şeyi en güzel şekilde yaratandır.” (Secde Suresi, 32/7)

2. İbadet ve Kulluk İçin Yaratılış

İnsan başta olmak üzere mahlûkatın yaratılış gayesi, Allah’ı tanımak, O’na ibadet etmek ve kulluk etmektir.

“Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat Suresi, 51/56)
İnsanın yaratılışı, Allah’a kulluk ederek kemale ermesi ve O’nun rızasına ulaşması içindir.

3. Allah’ın Rahmet ve Lütfunun Tecellisi

Allah, rahmet sahibi olduğu için mahlûkatı yaratmıştır. Varlık, Allah’ın rahmetinin bir tecellisidir. O, yarattıklarına merhamet eder ve rızıklandırır.

“Rahmetim her şeyi kuşatmıştır.” (A’raf Suresi, 7/156)

4. İmtihan İçin Yaratılış

Özellikle insan, bu dünyada imtihan edilmek için yaratılmıştır. İyilik ile kötülük, hak ile batıl arasındaki seçim insana bırakılmıştır. Bu seçimle insan, ahirette karşılığını alacaktır.

“O, hanginizin daha güzel amel yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı.” (Mülk Suresi, 67/2)

5. Allah’ı Tanıma ve Marifetullah

Mahlûkatın yaratılmasındaki sır, Allah’ın varlığını ve birliğini tanımak, O’nun kudretini anlamaktır. Kâinat, Allah’ın varlığına bir delil olarak yaratılmıştır.

“Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır.” (Al-i İmran Suresi, 3/190)

6. Varlık Düzeninin ve Hikmetinin Görülmesi

Her şey, bir düzen ve ölçü içerisinde yaratılmıştır. Bu mükemmel düzen, Allah’ın hikmetini ve sonsuz ilmini gösterir. İnsan bu düzeni görerek Allah’a iman eder ve O’na yaklaşır.

“Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık.” (Kamer Suresi, 54/49)

7. Sevgi ve Muhabbetin Tecellisi

Yaratılışın bir diğer sırrı, Allah’ın varlıklara muhabbetidir. Varlığı yaratması, O’nun sevgi ve lütfunun bir yansımasıdır. Allah, insanı sevmiş, onu en güzel şekilde yaratmış ve ona ahsen-i takvim (en güzel kıvam) vermiştir.

8. Ahiretin Gerçekleşmesi İçin Dünyanın Yaratılışı

Dünya hayatı, ahiret hayatının tarlası olarak görülür. Burada yapılan her şey, ahirette karşılık bulacaktır. İnsan, bu dünyada sınanarak ebedi hayat için hazırlanır.

Sonuç: Allah’ın mahlûkatı yaratması, O’nun mutlak hikmetinin, ilminin ve rahmetinin tecellisidir. Yaratılışın en temel gayesi, Allah’ı tanımak, O’na ibadet etmek ve O’nun rızasına uygun bir hayat sürmektir. Mahlûkat, Allah’ın sanatının ve kudretinin birer aynasıdır; insan bu aynada O’nu görmeli, anlamalı ve iman etmelidir.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=zt3sxxrDRjs




YARATILIŞTAKİ HİKMET

YARATILIŞTAKİ HİKMET[1]

 

Bediüzzaman Risale-i Nur’da eşyanın ve varlıkların yaratılıştaki hikmetlerini nasıl değerlendirmektedir?


Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur külliyatında eşyanın ve varlıkların yaratılışındaki hikmetlere oldukça geniş bir yer ayırır. Ona göre, her bir varlık, Allah’ın sonsuz kudret ve hikmetinin bir aynasıdır. Yani, evrendeki her şey, birer sanat eseri gibidir ve bu sanat eserlerinin her birinde Allah’ın isimlerinden bir ayna olduğu söylenebilir.
Risale-i Nur’a göre eşyanın hikmetleri şu başlıklarda incelenebilir:
* Kâinatın bir kitap olması: Bediüzzaman, kâinatı kocaman bir kitap olarak görür. Bu kitapta yazılan her harf, her kelime, birer hikmet ve birer ilahî işarettir. İnsan bu kitabı okuyarak Allah’ı tanıyabilir ve O’na yaklaşabilir.
* Eşyanın insan için birer imtihan aracı olması: Eşya, insanın imtihan edilmesi için birer araçtır. Zenginlik, fakirlik, sağlık, hastalık gibi durumlar, insanın sabrını, şükrünü ve imanını ölçmek içindir.
* Eşyanın insanın ihtiyaçlarını karşılaması: Eşya, insanın dünya hayatındaki ihtiyaçlarını karşılamak için yaratılmıştır. Toprak, su, hava, bitkiler, hayvanlar gibi her şey insanın hizmetindedir.
* Eşyanın Allah’ın birliğini ve kudretini göstermesi: Eşyanın mükemmel düzeni, Allah’ın birliğini ve kudretini gösterir. Evrendeki her şey birbirine bağlıdır ve kusursuz bir uyum içinde çalışır. Bu durum, tesadüflerle açıklanamaz ve ancak bilinçli bir yaratıcının varlığıyla açıklanabilir.
Risale-i Nur’da eşyanın beş tabaka ayrı ayrı gaye ve hikmetleri olduğu belirtilir:
* Güzel mânâlarının ve misalî hüviyetlerinin muhafaza edilmesi: Eşya, yok olsa bile içindeki güzel anlamlar ve örnekler farklı şekillerde yaşamaya devam eder.
* Gaybî hakikatleri ve elvâh-ı mahfuzadaki suretleri netice vermekle: Eşya, yok olurken hayatta iken gösterdiği anlamları gaybî âlemlere aktarır.
* İnsanların birbirine örnek olması: Her insan, farklı özelliklere sahip olduğu için diğer insanlara örnek olur.
* Kainattaki dengeyi sağlamak: Her varlık, kainattaki dengeyi sağlamak için bir görev üstlenir.
* İnsanın Allah’ı tanıması ve O’na ibadet etmesi: Eşya, insanın Allah’ı tanıması ve O’na ibadet etmesi için bir vesiledir.
Özetle, Bediüzzaman’a göre eşyanın yaratılışındaki hikmetler çok yönlüdür ve insanın hem dünya hayatında hem de ahirette mutluluğu için önemlidir. Eşyayı iyi bir şekilde anlamak ve değerlendirmek, insanın imanını güçlendirir ve Allah’a olan bağlılığını artırır.

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=DwOBe3G8A2c




ALLAH’IN HAKİM İSMİ VE HİKMETİ

ALLAH’IN HAKİM İSMİ VE HİKMETİ[1]

 

Bediüzzaman Risale-i Nur Külliyatı’nda Allah’ın Hakim ismini ve hikmeti nasıl ele almaktadır?


Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı’nda Allah’ın Hakim ismi ve hikmeti üzerine derinlemesine bir inceleme yapar. Ona göre, Allah’ın her bir yaratışında ve olayda bir hikmet vardır. Bu hikmet, insan aklının tamamıyla kavramasını aşan bir derinliğe sahiptir. Ancak, insan bu hikmetleri kısmen de olsa anlayabilir ve Allah’ın büyüklüğünü ve kudretini takdir edebilir.
Risale-i Nur’da Allah’ın Hakim ismi ve hikmet ile ilgili öne çıkan bazı noktalar şunlardır:
* Kainatın bir sanat eseri olması: Bediüzzaman, kainatı Allah’ın eşsiz bir sanat eseri olarak görür. Bu sanat eserindeki her bir detay, birer hikmetin ifadesidir. İnsan bu sanat eserini inceleyerek Allah’ın hikmetini daha iyi anlayabilir.
* Eşyanın insan için birer imtihan aracı olması: Eşya, insanın imtihan edilmesi için birer araçtır. Zenginlik, fakirlik, sağlık, hastalık gibi durumlar, insanın sabrını, şükrünü ve imanını ölçmek içindir. Bu imtihanlar, insanın Allah’a daha çok yaklaşmasına ve O’nun hikmetini daha iyi anlamasına vesile olur.
* Kainattaki düzenin hikmeti: Kainattaki mükemmel düzen, Allah’ın hikmetinin en açık delillerinden biridir. Her şey, birbirine bağlı bir sistem içinde işler. Bu düzen, tesadüflerle açıklanamaz ve ancak bilinçli bir yaratıcının varlığıyla açıklanabilir.
* İnsanın sınırlı aklı ve Allah’ın sonsuz hikmeti: İnsan aklı, Allah’ın sonsuz hikmetini tam olarak kavrayamaz. Bu nedenle, bazı olayların hikmetini anlamakta zorlanabilir. Ancak, insanın görevi, Allah’ın hikmetine iman etmek ve O’nun bilgisine güvenmektir.
Risale-i Nur’da hikmetin önemi şu şekilde vurgulanır:
* İmanın kuvvetlenmesi: Allah’ın hikmetine inanmak, insanın imanını kuvvetlendirir ve onu zorluklara karşı daha sabırlı yapar.
* Şükür duygusunun artması: Allah’ın nimetlerini anlamak ve bunlardaki hikmeti görmek, insanın şükür duygusunu artırır.
* Kaderle barışmak: Allah’ın takdirine razı olmak, insanın iç huzurunu sağlar ve onu hayata daha olumlu bir bakış açısıyla yaklaştırır.
Özetle, Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı’nda Allah’ın Hakim ismi ve hikmetini, insan hayatının merkezine yerleştirir. Ona göre, her şeyde bir hikmet vardır ve insanın görevi, bu hikmeti anlamaya çalışmak ve Allah’ın büyüklüğünü takdir etmektir.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=R1coh8OrTHU




İNSANİYETİN EN YÜKSEK MERTEBESİ

İNSANİYETİN EN YÜKSEK MERTEBESİ[1]

 

En yüksek makam Allah’ın isimlerinin tecellisine olan mazhariyettir.


Bu ifade, Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur külliyatında sıkça geçen ve derin anlamlar taşıyan bir kavramdır.
“En yüksek makam Allah’ın isimlerinin tecellisine olan mazhariyettir” ifadesi, kısaca şöyle açıklanabilir:
* Mazhariyet: Bir aynanın ışığı yansıtması gibi, bir varlığın Allah’ın isimlerini yansıtması, o isimlerin tecelli etmesi demektir.
* En yüksek makam: Burada bahsedilen makam, bir insanın ulaşabileceği en yüksek manevi mertebedir. Bu mertebe, Allah’ın isimlerini en mükemmel şekilde yansıtmak, yani O’nun sıfatlarını kendinde tecelli ettirmektir.
Bu ifadeyi daha detaylı açıklayacak olursak:
* Allah’ın isimleri: Allah’ın sonsuz güzel sıfatlarını ifade eden isimlerdir. Rahman (rahmetli), Rahim (merhametli), Hakim (hikmet sahibi), Kadir (kuvvetli) gibi.
* Tecelli: Bir ismin tecelli etmesi, o ismin bir varlıkta görülebilir hale gelmesi demektir. Mesela, bir insan merhametli davranışlarıyla Allah’ın Rahim ismini tecelli ettirir.
* Mazhariyet: Bir varlığın Allah’ın isimlerini tecelli ettirme yeteneği ve durumu. İnsan, Allah’ın bütün isimlerini tecelli ettirebilecek potansiyele sahiptir.
Neden en yüksek makam olarak kabul edilir?
* İnsanı diğer varlıklardan ayırır: İnsan, Allah’ın yeryüzündeki en mükemmel halifesi olarak yaratılmıştır. Diğer varlıklar sadece belli bir veya birkaç ismi tecelli ettirirken, insan bütün isimleri tecelli ettirebilecek kapasitededir.
* Kâmil insan olmanın yolu: Bir insan, Allah’ın isimlerini ne kadar çok tecelli ettirirse o kadar kâmil olur, yani Allah’a o kadar benzer.
* Mutluluğun kaynağı: Allah’ın isimlerini tecelli ettirmek, insana iç huzur, mutluluk ve gerçek özgürlük verir.
Risale-i Nur’da bu konunun önemi:
* İnsanı tanıma: Risale-i Nur, insanı Allah’ın bir aynası olarak görür ve insanın asıl amacının Allah’ın isimlerini tecelli ettirmek olduğunu vurgular.
* İman ve ibadet: İman, Allah’ın isimlerine inanmak ve O’nun sıfatlarını yaşamak demektir. İbadet ise, bu isimleri tecelli ettirmenin bir yoludur.
* Ahlak: Güzel ahlak, Allah’ın güzel isimlerinin tecellisidir.
Özetle, “En yüksek makam Allah’ın isimlerinin tecellisine olan mazhariyettir” ifadesi, insanın hayatındaki en önemli hedefin Allah’a benzemek olduğunu ve bunun da ancak O’nun isimlerini yaşayarak mümkün olduğunu ifade eder. Bu kavram, hem kişisel gelişim hem de toplumsal hayatta önemli bir rehber niteliğindedir.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=6fLbpNtoMqc




HAFA TOPRAĞI

HAFA TOPRAĞI[1]

 

“Meziyetin varsa hafâ türâbında kalsın, ta neşvünema bulsun”

Bu ifade, kişinin meziyetlerini (yeteneklerini, erdemlerini) öne çıkarmaktan çok, onları tevazu ile gizlemesi gerektiğini ve bu şekilde gerçek bir olgunluğa erişeceğini anlatan derin bir hikmet barındırır. İfadedeki anlamı şu şekilde açıklayabiliriz:

1. “Hafâ türâbında kalsın”:
Meziyetlerin, yeteneklerin veya üstün niteliklerin, tıpkı bir tohumun toprak altında saklanması gibi tevazu içinde gizlenmesini önerir. Tohum nasıl ki toprağın derinliklerinde saklanırsa, insanın meziyetleri de kibirden ve gösterişten uzak bir şekilde saklanmalıdır.

2. “Ta neşvünema bulsun”:
Tohum toprağın altında saklı kaldığı sürece büyür ve yeşerir. Aynı şekilde, insanın yetenekleri de gösterişten uzak durduğunda olgunlaşır, gerçek değerini bulur ve fayda sağlar.

Hikmet Boyutu:

Bu söz, İslam ahlakında sıkça vurgulanan tevazu erdemini ve gösterişten uzak bir şekilde yaşama anlayışını temsil eder. Meziyetlerin gösteriş için ortaya konulması, genellikle kalıcı olmayan bir etki bırakırken, gizli kalan ve özünü koruyan meziyetler zamanla daha sağlam bir şekilde yeşerir ve insanlığa faydalı hale gelir.

Kaynak ve Kullanımı:

Bu söz, tasavvufi metinlerde veya hikmetli öğütlerde sıkça karşılaşılan bir anlama sahiptir. Özellikle ahlak ve kişisel gelişim konusunda hikmetli bir uyarı olarak kullanılabilir. Bu tarz ifadeler genellikle Şeyh Sadi’nin Gülistan veya Mevlana’nın Mesnevi gibi klasik eserlerinde de benzer anlamlarla yer bulur.

@@@@@@@@

[1] https://www.youtube.com/watch?v=j9DPtsfLuaY




MANA-YI HARFİ VE MANA-YI İSMİ

MANA-YI HARFİ VE MANA-YI İSMİ[1]

 

Risale-i Nur Külliyatı’nda Manayı Harfi ve Manayı ismi ve mukayesesi.


Risale-i Nur Külliyatı’nda “mana-yı harfi” ve “mana-yı ismi” kavramları, Said Nursî’nin düşünce sisteminde önemli bir yer tutar ve kâinatın, varlıkların ve olayların nasıl anlaşılması gerektiği konusunda temel bir yöntem sunar. Bu kavramlar, varlıklar üzerinden Allah’ın varlığını ve isimlerini tanımayı amaçlayan bir bakış açısını ifade eder.

Mana-yı Harfi ve Mana-yı İsmi Tanımları

1. Mana-yı Harfi:
Bir şeyin kendisiyle değil, işaret ettiği anlamlarla veya kendisinden başkasını gösteren yönleriyle anlaşılmasıdır. Mana-yı harfi, bir varlığı veya olayı, Allah’ın isim ve sıfatlarının bir tecellisi olarak okumaktır. Yani bir varlık, yaratıcıyı tanıtan bir “harf” gibidir. Bu anlayışta, kâinat bir kitap gibidir ve her şey Allah’a işaret eden bir delildir.

Örneğin: Güneşe bakarken, onun yalnızca fiziksel özelliklerini değil, Allah’ın “Nur”, “Rahman” ve “Rezzak” gibi isimlerini nasıl tecelli ettirdiğini düşünmek mana-yı harfiyle bakmaktır. Güneş, Allah’ın kudretinin ve rahmetinin bir işaretidir.

2. Mana-yı İsmi:
Bir şeyin sadece kendisine odaklanarak anlamlandırılmasıdır. Bu bakış açısında, bir varlık ya da olay yalnızca kendi varlığı ve özellikleriyle değerlendirilir. Yani, o varlığın Allah ile olan bağı göz ardı edilir. Mana-yı ismi, varlığı bağımsız, kendi başına bir anlam taşıyan bir şey gibi görmektir.

Örneğin: Güneşe yalnızca fiziksel bir nesne olarak bakıp, onun ışığını, ısısını ve maddi özelliklerini incelemek ama onu Allah’ın yaratması olarak görmemek mana-yı ismiyle bakmaktır.

Mukayese

Risale-i Nur’daki Temel Yaklaşımlar

Said Nursî, mana-yı harfi ile bakmayı, bir Müslüman’ın kainata yaklaşımında temel bir yöntem olarak önerir. Şu şekilde ifade eder:

Kâinatın Allah’ın bir kitabı olduğu: Said Nursî, kainatın, Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellilerinden oluştuğunu ve her şeyin Allah’a işaret ettiğini belirtir. Mana-yı harfiyle bakıldığında, her varlık ve olay, Allah’ın varlığını ve birliğini tasdik eden birer delil haline gelir.
Mana-yı ismi tehlikesi: Mana-yı ismiyle bakmak, insanı gaflete ve Allah’ı unutmaya sevk eder. Bu bakış açısı, insanı sadece dünya ile sınırlı bir anlayışa götürür. Nursî, mana-yı ismiyle bakışın materyalizmi ve inkârı beslediğini ifade eder.

İnsan ve tefekkür: İnsan, kendi yaratılışına da mana-yı harfiyle bakmalıdır. Kendi varlığına Allah’ın bir eseri olarak baktığında, varlığının anlamını ve sorumluluklarını daha iyi kavrayabilir.

Sonuç

Mana-yı harfi ve mana-yı ismi kavramları, varlıklar ve olaylara bakışımızı şekillendiren iki farklı anlayışı temsil eder. Risale-i Nur, mana-yı harfiyle bakmayı, Allah’ı tanımanın ve tevhidi idrak etmenin bir anahtarı olarak sunar. Said Nursî’ye göre, mana-yı harfiyle bakmak hem dünyada hem ahirette huzurun ve kurtuluşun yoludur.

@@@@@@@@

Elbette, Risale-i Nur Külliyatı’nda manayı harfi ve manayı ismi kavramları oldukça önemli bir yere sahiptir. İşte bu kavramlarla ilgili bazı cümleler ve açıklamalar:
* “Cenâb-ı Hakk’ın masivasına yani kâinata mana-yı harfiyle ve Onun hesabına bakmak lâzımdır. Mana-yı ismiyle ve esbab hesabına bakmak hatadır.” Bu cümle, her şeyin Allah’ın bir eseri olduğunu ve her şeye O’nun gözüyle bakmamız gerektiğini ifade eder. Manayı harfiyle bakmak, bir nesnede Allah’ın isimlerini ve sanatını görmek demektir. Manayı ismiyle bakmak ise, nesneye kendi başına bir değer atfetmek ve Allah’ı göz ardı etmektir.
* “Mânâ-yı harfî, kastî hükümlere mahkûm-u aleyh olamaz. Ve o mânâ-yı harfînin inceliklerine tetkikat yapılamaz. Fakat mânâ-yı ismi, sâdık, kâzip her hükme mahal olur.” Bu cümle ise, manayı harfinin Allah’ın takdirine bağlı olduğunu ve insanın müdahale edemeyeceği bir alan olduğunu belirtir. Manayı ismi ise, insanın kendi zihninde oluşturduğu ve değişebilen bir kavramdır.
* “Mânâ-yı harfi: Başkasının mânasını göstermek, başkasının bilinmesine hizmet etmek. Mana-yı harfi: Mahlûkata ve bütün kâinata Allah hesabına ve O’nun sanatı ve eseri nazarı ile bakmaktır.” Bu cümleler, manayı harfinin asıl amacının Allah’ı tanımak olduğunu ve her şeyin O’na işaret ettiğini vurgular.
Manayı Harfi ve Manayı İsmi Ne Demektir?
* Manayı Harfi: Bir şeye Allah’ın eseri gözüyle bakmak, o şeyde Allah’ın isimlerini ve sanatını görmektir. Örneğin, bir çiçeğe bakarken sadece güzelliğini değil, Allah’ın yaratma sanatını da görmek manayı harfidir.
* Manayı İsmi: Bir şeye kendi başına bir değer atfetmek, onu Allah’tan ayrı bir varlık gibi görmektir. Örneğin, bir çiçeğe sadece güzelliği için değer vermek ve Allah’ı unutmak manayı ismidir.
Neden Manayı Harfiyle Bakmak Önemlidir?
* Allah’ı tanımak: Manayı harfiyle bakmak, Allah’ın isimlerini ve sanatını görerek O’nu daha iyi tanımamızı sağlar.
* Şükür: Her şeyin Allah’ın bir lütfu olduğunu anlayarak şükür duygusunu artırır.
* İmanımızı güçlendirmek: İmanımızı zayıflatan şüphe ve vesveseleri gidererek imanımızı güçlendirir.
* Hayata anlam katmak: Hayata bir amaç ve anlam kazandırır.
Özetle, Risale-i Nur Külliyatı, manayı harfi ve manayı ismi kavramlarını kullanarak bize her şeye Allah’ın gözüyle bakmamız gerektiğini öğretir. Bu sayede hem Allah’ı daha iyi tanırız hem de hayata daha anlamlı bir bakış açısı kazanırız.

@@@@@@@

“Allah Âdem’e bütün isimleri, öğretti.” Bakara. 31. Ayetini mana-yı ismi ve mana-yı harfi yönüyle açıklar mısın?

Mesele,eşyanın isimlerinden Allah’ın isimlerine intikaldir.

Bakara Suresi’nin 31. ayeti olan “Allah Âdem’e bütün isimleri öğretti.” ifadesi, hem mana-yı harfi hem de mana-yı ismi açısından derin anlamlar taşır. Bu ayetin bu iki farklı bakış açısıyla açıklaması şu şekilde yapılabilir:

Mana-yı İsmi ile Açıklama

Mana-yı ismiyle bakıldığında, bu ayete yüzeysel ve sınırlı bir anlam yüklenir. Burada “isimler,” sadece eşyaların adlandırılması olarak anlaşılır ve olay, yalnızca insanın zihinsel kapasitesi ve bilgi birikimiyle ilişkilendirilir. Bu bakış açısında:

1. İsimler: Maddi dünyadaki varlıkların adları, kategorileri veya tarif edilen şeyler olarak değerlendirilir. Örneğin, “dağ,” “deniz,” “güneş” gibi kavramlar, insanın zihin gücüyle öğrenip isimlendirdiği şeyler olarak kabul edilir.

2. İnsanın üstünlüğü: Bu ayet, insanın diğer varlıklardan üstünlüğünü, bilgi edinme ve öğrenme kapasitesiyle ilişkilendirir. Ancak bu üstünlük sadece beşeri bir meziyet gibi görünür.

3. Allah’a işaret göz ardı edilir: Burada öğretilen “isimler” ve Âdem’e verilen bilgi, yalnızca Âdem’in bir yeteneği veya ayrıcalığı olarak anlaşılır, Allah’ın bu öğretişteki ilahi muradı ve hikmeti göz ardı edilebilir.

Sonuç olarak mana-yı ismiyle bakış, insan merkezli ve Allah bağlantısını eksik bırakan bir yorumdur. Bu bakış açısı, ayetin derinliklerini ve tevhid hakikatini anlamaktan uzak kalır.

Mana-yı Harfi ile Açıklama

Mana-yı harfiyle bakıldığında, bu ayet, Allah’ın kudretini, hikmetini ve insana verdiği özel bir emaneti açıkça gösterir. Bu bakış açısında “isimler” çok daha geniş ve derin anlamlar taşır. Burada:

1. İsimler Allah’a işaret eder: İsimler, sadece eşyanın adlandırılması değil, Allah’ın bütün isim ve sıfatlarının tecellilerini anlamayı içerir. Allah, Âdem’e “isimleri öğretmekle,” varlıkların hakikatini ve her şeyin Yaratıcıya işaret eden yönlerini tanıma kabiliyeti vermiştir.

Örneğin: Dağa “dağ” demek yeterli değildir; dağın Allah’ın “Celal,” “Cemal” ve “Kayyum” gibi isimlerini nasıl yansıttığını anlamak gerekir.

2. İnsanın halifeliği: Âdem’in üstünlüğü, yalnızca bilgi sahibi olması değil, Allah’ın isimlerini tanıyıp onların kainattaki tecellilerini keşfetme kabiliyetine dayanır. Bu, insanın yeryüzünde Allah’ın halifesi olmasının temelidir. İnsanın bilgisi, Allah’a işaret eden bir bilgi olmalıdır.

Örneğin: İnsan, Allah’ın “Rezzak” ismini bilip kainatta rızık kaynaklarını keşfederek, bu isimle amel eder.

3. Varlıkların hakikati okunur: Mana-yı harfiyle bakıldığında, ayet, Allah’ın insanı yaratmasının ve ona bilgi vermesinin, kainatı anlama ve Yaratıcıyı tanıma amacı taşıdığını gösterir. Her şeyin anlamı, Allah’a işaret eden birer harf olmasıyla anlaşılır. Âdem’e öğretilen isimler, bu hakikati okumayı mümkün kılar.

Sonuç olarak mana-yı harfiyle bu ayet, insana verilen bilginin, yalnızca beşeri bir meziyet olmadığını; Allah’ın büyüklüğünü, ilmini ve insana yüklediği sorumluluğu hatırlattığını vurgular.

Mukayese

Sonuç

Bu ayet mana-yı harfiyle okunduğunda, insanın yaratılış gayesi ve kainattaki sorumluluğu daha net anlaşılır. Allah, Âdem’e isimleri öğretmekle ona varlıkların hakikatini anlama ve Yaratıcıyı tanıma kabiliyeti vermiştir. Bu da insanın dünyaya gelişindeki en büyük gayelerden biri olan Allah’ı tanıma ve kulluk etme sorumluluğunu hatırlatır.

@@@@@@@#

Bakara Suresi 31. Ayet ve Mana-yı İsmi ile Mana-yı Harfi Açıklaması
“Allah, Âdem’e bütün isimleri öğretti.” (Bakara Suresi, 31. Ayet) ayeti, İslam teolojisinde sıkça tartışılan ve farklı yorumlara konu olan ayetlerden biridir. Özellikle “tüm isimler” ifadesi, Allah’ın isimleriyle insanın isimleri arasındaki ilişki, bilgi kavramı ve insanın evrendeki yeri gibi konularda geniş bir tartışma alanı açmaktadır. Bu ayete mana-yı ismi ve mana-yı harfi açısından yaklaşmak, daha derin bir anlayışa ulaşmamızı sağlayabilir.
Mana-yı İsmi Açısından
* Literal Anlayış: Bu yaklaşımda ayet, Allah’ın Âdem’e bütün varlıkların isimlerini öğrettiği şeklinde anlaşılır. Yani Âdem, her bir varlığın özel ismini bilir hale gelmiştir.
* Sınırlı Anlayış: Bazı yorumcular ise “tüm isimler” ifadesini, sadece o dönemde var olan varlıkların isimleriyle sınırlı tutarlar.
* Sembolik Anlayış: Bu yaklaşımda ise “tüm isimler” ifadesi, Allah’ın bütün sıfat ve isimlerine dair bir bilgiye işaret eder. Yani Âdem, Allah’ın isimlerini bilme potansiyeline sahip olarak yaratılmıştır.
Mana-yi Harfi Açısından
* Allah’ın Bilgisiyle İlişki: “Tüm isimler” ifadesi, Allah’ın ilminin sonsuzluğuna ve her şeyi kuşatan bilgisine işaret eder. Âdem’e bu isimlerin öğretilmesi, insanın Allah’ın ilmiyle bir bağlantısı olduğunu gösterir.
* İnsan Bilgisinin Kaynağı: İnsan bilgisinin kaynağı, Allah’ın ilmidir. İnsan, öğrenme ve anlama yeteneğiyle Allah’ın isimlerini keşfeder ve bu sayede evreni daha iyi anlar.
* İnsan Bilgisinin Sınırları: İnsan bilgisinin sınırlı olduğu ve Allah’ın bilgisinin ise sonsuz olduğu vurgulanır.
Mana-yı İsmi ve Mana-yi Harfi Birlikte Değerlendirme
Bu ayetin hem mana-yı ismi hem de mana-yı harfi açısından değerlendirilmesi, daha kapsamlı bir anlayışa ulaşmamızı sağlar. Ayet, insanın Allah’ın bir kulu olduğu gerçeğini ve Allah’ın ilmiyle insan bilgisinin ilişkisi olduğunu vurgular. Aynı zamanda, insanın öğrenme ve keşfetme yeteneğiyle evreni anlamasına imkan tanıyan bir potansiyele sahip olduğunu gösterir.
Sonuç olarak, Bakara Suresi 31. ayet, insanın Allah’a olan bağımlılığını ve evrendeki yerini anlamanın anahtarıdır. Bu ayet, hem dini bir perspektif sunar hem de felsefi ve bilimsel sorgulamalara zemin hazırlar.
Özetle:
* Mana-yı İsmi: Ayetin zahiri anlamı, Allah’ın Âdem’e tüm varlıkların isimlerini öğretmesi şeklinde anlaşılır.
* Mana-yı Harfi: Ayet, Allah’ın ilminin sonsuzluğuna, insan bilgisinin kaynağına ve insanın öğrenme yeteneğine işaret eder.
* Genel Anlam: Ayet, insanın Allah’ın bir kulu olduğunu ve Allah’ın ilmiyle insan bilgisinin ilişkisi olduğunu vurgular.
Not: Bu açıklama, ayetin farklı yorumlarından sadece birkaçıdır. Ayetin derinlemesine anlaşılması için ilgili tefsir kaynaklarına başvurulması faydalı olacaktır.
Başka sorularınız olursa lütfen çekinmeyin.
Ek Bilgiler:
* İsim İlmi: İslam felsefesinde “isim ilmi” olarak bilinen bir alan, Allah’ın isimleri ve sıfatları üzerine yoğunlaşır. Bu ayet, isim ilmi açısından da önemli bir tartışma konusudur.
* Marifetullah: Ayet, “marifetullah” yani Allah’ı tanıma kavramıyla da yakından ilgilidir. İnsan, Allah’ın isimlerini öğrenerek O’nu daha iyi tanır.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=iObYnegYegs




HERŞEY BİR EMİRLE HAREKET EDİYOR

HERŞEY BİR EMİRLE HAREKET EDİYOR[1].

 

“En güvendiğin salâbet ve hararet dahi emir tahtında hareket ediyorlar ki…”


Cümlenin anlamını daha iyi açıklamak için Osmanlı Türkçesi ile yazılmış metinlerin bağlamını ve üslubunu dikkate alarak yorum yapalım. Bu ifade, genellikle bir nasihatname, tasavvufi metin veya ahlaki bir ders içeren yazıdan alınmış olabilir.

Tam Çeviri ve Anlamı

“En güvendiğin sağlamlık (salâbet) ve sıcaklık (hararet) dahi bir emir (ilahi bir irade) doğrultusunda hareket eder ki…”
Burada şu mesaj veriliyor: İnsanlar, hayatlarında en dayanıklı veya en güçlü gördükleri şeylerin bile mutlak bir kontrol altında olduğunu unutmamalıdır. Bahsedilen “emir”, çoğunlukla Allah’ın iradesi ya da kozmik düzen anlamına gelir.

Olası Bağlam

1. Tasavvufi Düşünce: Bu, her şeyin Allah’ın iradesine bağlı olduğunu ve insanın kendi gücüne fazla güvenmemesi gerektiğini vurgulayan bir tasavvufi düşüncenin parçası olabilir.

2. İlahi Kudretin Yüceltilmesi: İnsanların güçlü veya değişmez zannettikleri şeylerin bile aslında Allah’ın takdiriyle hareket ettiği anlatılmak isteniyor olabilir.

Günümüze Uyarlanmış Yorum

Cümle, insanlara şu mesajı verir: “Senin en sağlam dayanağın ya da en güçlü gördüğün şey bile Allah’ın emriyle hareket eder. Kendi gücüne ya da dış etkenlere aşırı güvenme, ilahi düzenin farkında ol.”

Eğer metnin devamı ya da kaynağı hakkında bilgi verirseniz, daha derin bir çözümleme yapabilirim.

@@@@@@

“En güvendiğin salâbet ve hararet dahi emir tahtında hareket ediyorlar ki…” ifadesinin anlamı ve önemi
Bu ifade, genellikle Bediuzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’nda geçen ve evrenin işleyişi hakkında derin bir manaya işaret eden bir cümledir.
İfadenin Detaylı Anlamı:
* Salâbet ve Hararet: Bu iki kelime, madde alemindeki en temel özelliklerden ikisini ifade eder. Salâbet, sertlik, katılık anlamına gelirken, hararet ise sıcaklık ve enerjiyi temsil eder.
* Emir Tahtında Hareket Etmek: Bu ifade ise, evrendeki her şeyin, görünürde kendiliğinden hareket ediyor gibi gözükse bile, aslında daha büyük bir irade ve güç tarafından yönetildiğini belirtir. Yani, salâbet ve hararet gibi temel kuvvetler dahi, bir emir altında hareket ederler.
İfadenin Önemi ve Kapsadığı Mesajlar:
* Evrenin Birlik ve Bütünlüğü: Bu ifade, evrendeki her şeyin birbirine bağlı olduğunu ve tek bir irade tarafından yönetildiğini gösterir.
* Allah’ın Kudreti: Evrendeki tüm kuvvetlerin ve olayların Allah’ın emri altında olduğu vurgulanır.
* Kainattaki Nizam: Evrendeki her şeyin bir düzen içinde olduğu ve bu düzenin tesadüfi olmadığı belirtilir.
* İnsanın Kendi Gücüne Güvenmemesi: İnsanların, evrendeki her şey gibi, daha büyük bir gücün emri altında olduğunu hatırlatır ve insanın kendi gücüne güvenmemesini öğütler.
İfadenin Güncel Hayata Yansımaları:
* Bilimsel Keşiflerle Uyum: Modern bilim, evrendeki karmaşık sistemlerin aslında basit birkaç temel kuvvet tarafından yönetildiğini göstermektedir. Bu ifade, bu bilimsel gerçeği dini bir perspektifle birleştirir.
* İnsanın Evrendeki Yeri: İnsanların evrendeki yerini ve sorumluluğunu düşünmeye teşvik eder.
* Sabır ve Tevekkül: Evrendeki her şeyin bir düzen içinde olduğunu bilmek, insanlara zorluklar karşısında sabırlı ve tevekküllü olmayı öğretir.
Özetle, “En güvendiğin salâbet ve hararet dahi emir tahtında hareket ediyorlar ki…” ifadesi, evrenin işleyişi, Allah’ın kudreti ve insanın yer almış olduğu bu düzen içindeki sorumlulukları hakkında derin bir tefekkür için bir davet niteliğindedir.
Bu ifadeyi daha iyi anlamak için aşağıdaki soruları kendinize sorabilirsiniz:
* Evrendeki en güçlü kuvvetler bile bir emir altında hareket ediyorsa, ben ne kadar gücüm?
* Evrendeki bu düzenin farkında olmak hayatımı nasıl değiştirebilir?
* Bu ifade, bana hangi değerleri öğretiyor?
Not: Bu ifade, farklı yorumlara açık bir dini metindir. Herkes bu ifadeyi kendi inanç ve düşünce sistemi çerçevesinde değerlendirebilir.
Bu açıklama, size bu ifade hakkında daha geniş bir perspektif sunmayı amaçlamaktadır.

@@@@@@

“Evet, bir şeyi her şey ve her şeyi bir şey yapmak, her şeyin Hâlıkına has ve Kadîr-i Külli Şeye mahsus bir nişandır, bir âyettir.”

Bu cümle, özellikle Risale-i Nur külliyatında sıklıkla karşımıza çıkan, Allah’ın mutlak kudretini ve eşsizliğini ifade eden bir cümle üslubuna sahiptir. Anlamını inceleyelim:

Günümüz Türkçesiyle Çeviri

“Evet, bir şeyi her şey (gibi yapmak) ve her şeyi bir şey (gibi yapmak), her şeyin yaratıcısına özgü bir işarettir ve her şeye gücü yeten Allah’a mahsus bir özelliktir.”

Açıklama

Bu ifadede şu iki kavram vurgulanıyor:

1. Bir Şeyi Her Şey Yapmak: Allah’ın yaratıcı kudreti, herhangi bir varlığı (bir şey) sınırsız derecede anlamlı ve değerli kılabilir. Örneğin, bir tohumdan koca bir ağacı yaratmak gibi.

2. Her Şeyi Bir Şey Yapmak: Allah, koca bir kâinatı tek bir sisteme, basit bir düzene dönüştürebilir. Bu, her şeyin O’nun iradesi altında olduğunu gösterir. Mesela, kainattaki her bir zerreyi tek bir sistemin parçası gibi yönetmek.

Teolojik Mesaj

Bu cümle, tevhid inancının (Allah’ın birliği ve kudreti) derin bir ifadesidir. Varlıkların düzenli işleyişi ve her birinin anlamlı bir bütünün parçası olması, Allah’ın mutlak kudretinin bir delilidir. İnsan, bu düzenin farkına vararak Allah’a teslimiyet duymalıdır.

Bağlam

Bu tür ifadeler genellikle Allah’ın varlığını ve birliğini delillendirmek için kullanılır. Risale-i Nur gibi eserlerde kainattaki düzen, yaratılış mucizeleri ve Allah’ın kudretinin göstergeleri olarak anlatılır.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=Ys3WrZ6Mj9c




SON MAKALELER – 2 –

 

SON MAKALELER -2-

YAPAY ZEKA MAKALE VE SOHBETLERİ

**Mehmet Özçelik YouTube ve www.tesbitler.com Kanalları**

 

*EĞİTİMDE YAPILAN YANLIŞLAR VE ÇÖZÜM YOLLARI

*ÇARPIK SANAT

*YIPRATILAN EĞİTİM VE ÖĞRETMEN

*KEŞF-UL HAFA KİTABINDAN İKİTİBASLAR VE HAKKINDA

*YÖN

*KUR’ÂN-I KERÎM VE HADÎS-İ ŞERÎFLERDE SAĞLIK VE MURADİFLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA

*Âkıbet Ne Getirir? Kur’an’da Sonu Düşünmenin Hikmeti

*KURAN-I KERİM’DE GEÇEN ELFAZ-I KÜFÜR

*PEYGAMBERLER VE AİLE HAYATLARI: ALACAĞIMIZ DERSLER VE MESAJLAR

*KURAN-I KERİM’DE VE HADİSİ ŞERİFLERDE İMAN VE İSLAM BAĞLANTISI VE FARKI

*Kuranı Kerimden Gerek Alimlerin,Gerek Bilim Adamlarının En Çok İlgisini Çeken HUSUSLAR

*KURAN-I KERİM’DE GEÇEN LEHVEL HADİS KELİMESİ VE MURADİFLERİ

*Batılın Tasviri mi, Hakikatin Beyanı mı?

*KUR’ÂN-I KERÎM’DE ŞEYTAN VE HZ. ÂDEM: BİR KAVGANIN, BİR İMTİHANIN HİKMETİ

*KURANI KERİMDE İNZAR AYETLERİ VE HİKMETLERİ

*KURANI KERİMDE MÜJDE AYETLERİ VE HİKMETLERİ

*KUR’AN-I KERİM VE HADİS-İ ŞERİFLERDE İMAN-AMEL BAĞLANTISI

*ARTIK İNSAN DEĞİL EŞYA AKILLANIYOR. AKILLI İNSANDAN AKILLANAN NESNEYE DOĞRU.

*İSLAM’DA TARTIŞILAN AMELÎ KONULAR VE EHL-İ SÜNNETİN CEVAPLARI

*İSLAM’DA TARTIŞILAN İMANÎ KONULAR VE EHL-İ SÜNNETİN CEVAPLARI

*KURAN-I KERİM’DE GÖZ – KULAK VE DİL VE BUNLARIN GÖREVLERİNİ YAPMALARININ ÖNÜNDEKİ ENGELLER.

*KURAN-I KERİM’DE TAŞLAR VE ÖZELLİKLERİ

*İNSANİYET AĞACININ EN MÜKEMMEL MEYVESİ HZ. MUHAMMED (SAV)

*ALLAH KURAN-I KERİM’DE HANGİ VARLIKLARLA VE NE ÜZERİNE KONUŞMUŞTUR?

*OLUMLU DUYGULARI BESLEYEN OLUMSUZ DUYGULAR

*DESİSE VE NEFSİ BESLEYEN GÜNAHLAR

*TOPLUMLARI YAKAN FİTNE ATEŞİ

*İNSAN MEMLEKETİNİ İŞGAL ETMEYE ÇALIŞAN NEFİS ASKERİ.

*“Âhirzamanda gelecek Ye’cüc ve Me’cücün komitesi, anarşistler olduğuna Kur’an işaret ediyor.”

*DÜNYA HER İNSAN İÇİN BIR ATLAMA TAŞI VE NEREYE GİDECEĞİNİN GİRİŞ KAPISIDIR

*HER ŞEY ZAMAN VE MEKÂNIN VAR EDİLMESİYLE BAŞLADI

*KURAN-I KERİM’DE AKIL- KALB VE RUH VE BUNLARIN GÖREVLERİNİ YAPMALARININ ÖNÜNDEKİ ENGELLER.

*ALLAH’IN GAZABI İLAHİ GAZAB

*HERKES VE HERŞEY BU DÜNYADAN SONRA AİD OLDUĞU YERE GİDECEK.

*ESAS OLAN KADERİN SEVKİDİR

*DİNİ SEVDİRMEK Mİ YOKSA NEFRET ETTİRMEMEK Mİ?

*MUCİZE-KERAMET-İSTİDRAC FARKI VE HİKMETLERİ

*VEFA: AHDE VEFA VE MİSAK BİLİNCİ

*AZAP MI İNDİR YOKSA RAHMET Mİ?

*DENGE ŞAHSİYET HZ MUHAMMED

*MAHVEDİLEN NESİLLER VE ASIMIN NESLİ

*HERŞEY HAYAL Mİ? VARLIKLARIN BİR HAKİKATI YOK MU?

*KURAN-I KERİM’DE AHLAK,AHLAKI KAZANMA VE KAYBETME,AHLAKÎ ESASLAR.

*İKİ BÜYÜK HAKİKAT: MARİFET VE MUHABBET.

*OKU, KENDİNİ. YARATAN RABBİNİ.

*ALLAH’IN ‘İRCİİ’ EMRİ VE İFADE ETTİĞİ HAKİKATLER

*RUH HEP BEDENDEN VE MADDEDEN ÖNDE OLMALI, GERİ VE GERİDE KALMAMALI.

*KÂİNATTAN HÂLIK’INI SORAN BİR SEYYAHIN MÜŞAHEDESİ

*HERŞEY ALLAH’I TESBİH EDER

*İNSAN LEYLA, DÜNYA VE FANİ İÇİN YANARSA KÜL OLUR. ALLAH İÇİN, AHİRET VE BAKİ İÇİN YANARSA KUL OLUR.

*İNSANI BOŞ VE DOLU KILAN SEBEPLER VE BUNLARIN NETİCESİ.

*SONSUZLUK KAVRAMI: ALLAH’IN- CENNETİN VE İNSANIN SONSUZLUĞU.

*DÜNYA HERKESİN VE HER KESİMİN BULUŞUP BIR ARAYA GELEREK, AHİRETTE DE BERABER OLACAĞI BİR YERDİR .

*RAMAZAN YANMAKTIR

*NURDAN GELEN KÂİNAT NUR’LANIP VE NUR’LA BOYANIP NUR’A GİDİYOR.

*İNSAN OLMAK MI İNSANİYETTE KALMAK MI?

*HERŞEY DE BİR HİKMET VAR. BİR YAPRAK BİLE BİR KADERLE DÜŞERSE….

*MABUD’DA O’DUR MAKSUD DA…

*HAKİKATİN ÖNÜNDEKİ BERZAHLAR

*SARAYIN YOLU KUYUDAN VE ZİNDANDAN MI GEÇİYOR?

*İNSAN EKTİĞİDİR VE ETTİĞİDİR

*ALLAH KULUNA KÂFİ DEĞİL MİDİR?

*CENNET VE CEHENNEM ELAN MEVCUTTUR.

*İNSANIN HER BİR DUYGUSU BİR ANAHTAR OLUP BULUNDUĞU ALEMIN KAPILARINI AÇIYOR

*ODUN YANINCA KÜL, İNSAN YANINCA KUL OLUR

*İNSANLAR SESİNİ BİLE DUYMAZKEN, O NEFESİNİ VE NEFSİNİ …

*MEN LEM YAHKUM BİL MANA MEN LEM YUSADDIK

*TEBESSÜM VE GÜLMENİN FARKI

*RUH YAPISI AYNI OLAN ŞER ODAKLARI OLAN İKİZLER

*O SENDEN SEN O’NDAN RAZI OLARAK GİR CENNETE

*KURAN-I KERİM’DE İYİ GÖRÜNÜMLÜ MÜNAFIK VE KÂFİRLERİN YAPISI

*MEĞER İÇİMİZDE NELER VARMIŞ NELER? MEĞER BİZ NEYMİŞİZ?

*İNSANDA VAR OLAN İKİ BÜYÜK DUYGU : MERAK VE İHTİYAÇ

*KURAN-I KERİM’DE GEÇEN SAYILAR VE İLGİLİ AYETLER.

*EĞER INSANDA VE DİĞER CANLILARDA KUVVE-İ ŞEHEVIYYE VE GADABİYYE DUYGUSU OLMASAYDI NE OLURDU?

*EĞER İNSANDA KUVVE-İ GADABİYYE OLMASAYDI?

*EĞER İNSANDA KUVVE-İ ŞEHEVİYYE OLMASAYDI

*EĞER İNSANDA KUVVE-İ AKLİYYE OLMASAYDI?

*İSLAM ÜMMETİNİ YAKAN FİTNE KIVILCIMI

*DÜNYA HERKESİN KENDİSİNİ BİLDİĞİ, BULDUĞU VE KENDİSİ OLDUĞU BİR YERDİR

*İRADE SAVAŞLARI

*BİLMEK VE BİLİNMEK İSTEYEN BİR RAB

*ZATA ULAŞMAK, O YOLDA YOL ALMAK VE O YOLUN YOLCUSU OLMAK

*HERŞEY İÇİN BİR KEMAL NOKTASI TAYİN EDİLMİŞTİR

*KURAN-I KERİM’DE ELA ILE İLGİLİ AYETLER

*KURAN-I KERİM’DE EFELA İLE İLGİLİ AYETLER

*KURAN-I KERİM’DE GALİLEN MA İLE İLGİLİ AYETLER

*ÖYLE BİR FİTNEDEN SAKININ Kİ…

*KURAN-I KERİM’İN ALLAH TARAFINDAN KORUNMASI

*KURAN-I KERİM’İN ÖZELLİKLERİ

*YAHUDİLERİN KURAN-I KERİM’DE GEÇEN ÖZELLİKLERİ

*KURAN-I KERİM’İN EVRENSELLİĞİ

*KURAN-I KERİM’İN HİTABI VE MUHATABI

*KURAN-I KERİM’İN HER ASRA HİTAP EDİŞİ

*KURAN-I KERİM İNSANLARA NASIL ANLATILMALIDIR?

*KURAN-I KERİM’DE ZALİMLER VE AKİBETLERİ

*KURAN-I KERİM’İN ETKİLEYİCİ ÖZELLİKLERİ NELERDİR?

*KURAN-I KERİM’DE UHREVİ HAYAT

*KURAN-I KERİM’DE TOPLUM DÜZENİNİ TESİS EDEN HUSUSLAR

*KURAN-I KERİM’DE YASAKLANAN KÖTÜLÜKLER

*KURAN-I KERİM’DE TEFEKKÜR İBADETİ

*KURAN-I KERİM’DE TEVHİD VE VAHDET

*KURAN-I KERİM’DE TEVBE VE İSTİĞFAR

*KURAN-I KERİM’DE ŞÜKREDEN VE NANKÖRLÜKTE BULUNANLAR

*KURAN-I KERİM’DE SEMUD KAVMİ VE AKIBETİ

*KURAN-I KERİM’DE TAKVA VE ESASLARI

*KURAN-I KERİM’DE SEFİHLER VE DÜŞTÜĞÜ DURUMLAR

*KURAN-I KERİM’DE PEYGAMBERLERE KARŞI VAZİFELERİMİZ

*KURAN-I KERİM’DE SÂLİH AMEL

*KURAN-I KERİM’DE BİR MÜSLÜMANIN SAHİP OLMASI GEREKEN ÖZELLİKLERİ

*KURAN-I KERİM’DE MÜNAFIKLAR VE ÖZELLİKLERİ

*KURAN-I KERİM’DE MÜRTED VE DURUMU

*KURAN-I KERİM’DE MÜKELLEFİYET VE SORUMLULUKLAR

*KURAN-I KERİM’DE MÜJDELENEN VE TEHDİT EDİLENLER

*KURAN-I KERİM’DE MADDE VE MANA

*HER ŞEYİN FAŞ OLDUĞU O MAHŞER ANI VE İNSANLARIN GÖRÜNEN HALİ

*BİTEN HESAP SONU SIRATTAN GEÇİŞ VE O HAL

*UTİYE KİTABEHU Bİ ŞİMALİHİ AYETİNCE AMEL DEFTERİ SOLUNDAN VERİLEN KİŞİNİN HÜZNÜ

*MAHŞERDE ELENENLER

*KUR’AN-I KERİMDE KÖLE VE CARİYE MESELESİ

*KUR’AN-I KERİMDE LUT KAVMİ VE AKİBETİ

*KUR’AN-I KERİMDE KIYAMET TASVİRİ

*KURAN-I KERİM’DE KALB

*KURAN-I KERİM’DE KABİR HAYATI

*KURAN-I KERİM’DE İSTİKAMET VE DENGE

*MİRAÇ HAKİKATI

*KURAN-I KERİM’DE CENNET NASIL TAVSİF EDİLMEKTE VE ÖZELLİKLERİ NELERDİR?

*KURAN-I KERİM’DE CEHENNEM NASIL TAVSİF EDİLMEKTE VE ÖZELLİKLERİ NELERDİR?

*Ve Nefahtü fihi min ruhi. Ayetinin tefsiri ve Nefahtü kelimesinin geldiği manalar nelerdir?

*CENNETTE ALLAH’I GÖRMENİN VERDİĞİ MUTLULUK

*KİŞİNİN KENDİSİNİ CEHENNEME GÖTÜREN KİŞİLERLE BERABER OLDUĞU BİR CEHENNEM HAYATI.

*HZ. ADEM VE HAVVA’YI CENNETTEN ÇIKARAN GÜNAH, ÇOCUKLARINI DA DÜNYADAN ÇIKARACAKTIR. NEY VE NASIL?

*GASİLHANEDE YIKANAN BİR MEVTANIN KONUŞMASI

*MUSALLADA CEMAAT TARAFINDAN NAMAZI KILINAN BİR MEVTANIN KONUŞMASI.

*18 YAŞINDAKİ BIR GENCIN 80 YAŞINDAKİ HALINI TASAVVUR EDİŞİ.

*KABRİMDE GEÇEN İLK GECEM

*KABİRDE MÜNKER VE NEKİRLE GEÇEN AN VE ZAMAN.

*KIYAMET KOPANA KADAR KABİRDE GEÇECEK OLAN BİR HAYAT

*KABİRDEN ÇIKIP MAHŞER YERİNE GİDEN TOPLULUKLAR

*NİHAYET ALLAH’IN HUZURUNDAYIZ…

*ALLAH’IN HUZURUNDA VERİLEN HESAP VE BEKLENEN KARAR ANI

*ALLAH’IN HUZURUNDA BİTEN HESAPLAR VE İNSANLARIN SON HALİ

KURAN-I KERİM’DE İNSAN VE YARATILIŞ DEVRELERİ

*KURAN-I KERİM’DE İNSANIN SAHİP OLDUĞU DUYGU VE KABİLİYETLER

*KURAN-I KERİM’DE İNSAN İRADESİ

*KURAN-I KERİM’DE HZ. ADEMLE BAŞLAYAN HAYAT VE İMTİHANI

*KURAN-I KERİM’DE İBRETLİ VE DÜŞÜNDÜRÜCÜ OLAYLAR

*KURAN-I KERİM’DE HELAL VE HARAM KAVRAMI

*KURAN-I KERİM’DE ÖVGÜYE MAZHAR SAHABELER

*İLAHİ NUSRET VE YARDIM

*ALLAH ÖLÜMÜ YARATTI İMTİHAN İÇİN.

*ALLAH HAYATI YARATTI İMTİHAN İÇİN

*KURAN-I KERİM’DE HANGİ COĞRAFİ MEKANLARDAN BAHSEDİLMEKTEDİR

*KURAN-I KERİM’DE HELAK EDİLEN KAVİMLER VE ÖZELLİKLERİ

*KURAN-I KERİM’DE HANGİ PEYGAMBER HANGİ ÖZELLİKLERİ İLE TAVSİF EDİLMEKTEDİR

*KURAN-I KERİM’DE GEÇMİŞ ÜMMETLERİN YAŞAYIŞLARI VE İBADETLERİ

*KURAN-I KERİM HANGİ AHLAKİ ÖZELLİKLERDEN BAHSETMEKTEDİR

*KURAN-I KERİM’DE GENEL OLARAK NELERDEN BAHSEDİLMEKTEDİR

*KURAN-I KERİM’DE FESATLA İLGİLİ HUSUSLAR

*KURAN-I KERİM’DE GEÇEN BİLİMSEL AYETLER

*KURAN-I KERİM’DE FARKLI DİN VE YAŞAYIŞ ÖRNEKLERİ

*RİSALE-İ NUR ASRIN MÜZMİN HASTALIKLARININ İLACI

*MAHŞER ANI VE MEKANI

*GÜNEŞ ALLAH’IN AYETLERİNDENDİR

*AY’DA ALLAH’IN AYETLERİNDENDİR

*YILDIZLAR DA ALLAH’IN AYETLERİNDENDİR

*DÜNYA DA ALLAH’IN AYETLERİNDENDİR

*GECE VE GÜNDÜZ DE ALLAH’IN AYETLERİNDENDİR

*ZULÜM ZALİM İÇİN BİR KARANLIKTIR

*KURAN-I KERİM HAYATIN HER ALANINDA REHBERDİR

*KIYAMETİN DEHŞETİ- TEKVİR SURESİ

*GENETİK MÜHENDİSLİK-İNSAN FITRATINI DEĞİŞTİRME

*KURAN-I KERİM’İN AYETLERİNİ AÇIKLAYAN HADİSİ ŞERİFLER

*KURAN-I KERİM’İN AYETLERİNİ AÇIKLAYAN AYETLER

*İNSAN KEMİKLERİNİN BIR ARAYA GELEMEYECEĞİNİ MI SANIYOR

*KURAN-I KERİM’DE GEÇEN ÖNEMLİ KAVRAMLAR

*BAKMAKLA GÖRMEK ARASINDAKİ FARKLAR

*MUKADDES VE İLAHİ MEMNUNİYET

*KURAN-I KERİM’DE GEÇEN PEYGAMBERLERİN SÖZLERİ-1-

*KURAN-I KERİM’DE GEÇEN ALLAH’IN DIŞINDAKİ VARLIKLARIN KONUŞMALARI-2-

*KURAN-I KERİM’DE ALLAH’IN MAHLÛKATININ SÖYLEDİĞİ SOZLER-3-

*KURAN-I KERİM’DE MAHLÛKATA AİT SÖZLER-4-

*KURAN-I KERİM’DE MÜŞRİK VE KAFİRLERE AİT SÖZLER-5-

*KURAN-I KERİM’DE GEÇEN HAYVANLARIN SÖYLEDİKLERİ SÖZLERİ-6-

*KURAN-I KERİM’DE CENNET EHLİNİN SÖYLEDİKLERİ SÖZLERİ-7-

*KURAN-I KERİM’DE CEHENNEM EHLİNİN SÖYLEDİKLERİ SÖZLERİ-8-

*İHLAS-MUHLİS-MUHLAS KAVRAMLARI

*GÜZEL SÖZ -KELİME-İ TAYYİBE

*VASAT VE DENGELİ ÜMMET

*ALLAH’IN MUKADDİR İSMİNİN TECELLİSİ

*RUBÛBİYETİN ALEMDEKİ TEZAHÜRÜ-1-

*RUBÛBİYYETİN PEYGAMBERLERDEKİ TEZAHÜRÜ-2-

*RUBÛBİYETİN İNSAN TERBİYESİNDEKİ TEZAHÜRÜ-3-

*RUBÛBİYETİN KOZMİK ALEMDEKİ TEZAHÜRÜ-4-

*RUBÛBİYETİN CANLILARDAKİ TEZAHÜRÜ-5-

*RUBÛBİYETTEKİ EDEB-6-

*RUBÛBİYETİN TEZAHÜRÜ-7-

*RUBÛBİYETİN HAYATIMIZDAKİ TEZAHÜRÜ-8-

*RUBÛBİYET HER ŞEYDE VE HER YERDE-9-

*RABBİMİZ ALLAHTIR DENİLECEK-10-

*RUBÛBİYETİN KÜLLİ HAKİKATİ-11-

*HER ŞEYİN RABBİ OLAN ALLAH-12-

*BAŞLANGICINDAN NİHAYETİNE RAB İSMİ-13-

*EŞYADA ESAS İBAHADIR

*HERŞEY BİR EMİRLE HAREKET EDİYOR

*MANA-YI HARFİ VE MANA-YI İSMİ

*HAFA TOPRAĞI

*NİYET VE NAZAR

*İNSANİYETİN EN YÜKSEK MERTEBESİ

*ALLAH’IN HAKİM İSMİ VE HİKMETİ

*YARATILIŞTAKİ HİKMET

*YARATILIŞTAKİ SIRLARI SORGULAMA

*PEYGAMBERLERİN FITRİ KABİLİYETLERİ

*İNSAN FITRATININ MAHİYETİ

*MANEVİ EĞİTİM VE TERBİYE YÖNTEMLERİ

*MANEVİ KURAKLIK

*GELİŞİME AÇILAN KAPI

*YARATILIŞTA GAYE, AMAÇ VE HEDEF

*İNSANIN SAHİP OLDUĞU POTANSİYELLERİ

*ALLAH KULUNA KÂFİ DEĞİL Mİ?

*İNSAN KENDİNİ ARIYOR

*ŞAHSİYET VE KARAKTER ÜZERİNE

*DÜNYA KAZANÇ VE KAYBI

*PEYGAMBERLERDE GÖRÜLEN ESMA-İ İLAHİYE

*ESMA-İ İLAHİYE VE AMELLERİMİZ