ÇARPIK SANAT

ÇARPIK SANAT

Bu millet sanat adına çok ahlaksızlık ve küfürlerle büyüdü. 

Masum gibi yutturulan hababam sınıfının açtığı yaraları bir türlü kapatamadık. 

Ve de olumlu ve başarılı yönde bir alternatifi ortaya koyamadık. 

-Bu milletin yıkımı evvela aileden başladı.

Aileyi ayakta tutan haya, edeb, ahlak yıkıldı.

Bu da sanat adına filmlerle yapıldı.

-Firavunlara dönemi. İşte o ç,rk,n b,r çok örneklerden biri;

“Bir zamanlar TÜRKİYE!

FİLMDE BEYTULLAH’IN RESİMLERİ VAR!

KALDIRIN!

Birleşen Yollar filminin finansörü, Elif Film kurucusu ve yöneticisi Ali Osman Emir Osmanoğlu anlatıyor:

Sene 1970.

Türkan Şoray ve İzzet Günay başrol oyuncusu. Türkan Hanım’a teklifi götürdük. Senaryoyu okudu, çok beğendi. Fakat karar vermekte çekimser kaldı. Her yıl on film çeken, çektiği filmlerle gişe rekorları kıran Şoray için başörtülü, tesettürlü, namaz kılan, alnı secdeden kalkmayan bir hanımefendiyi canlandırmak… Böyle bir filmde başrol oynamak, sanat intiharıydı. Hak vermemek elde değil tabi. Bir daha onunla film çekmeyebilirlerdi.  Geç de olsa kabul etti.

Şûle Hanım Huzur Sokağı romanının filme alınacağını duyunca çok heyecanlandı. Kabul etti bir şartla: Sahne çekimleri romanda yazan şekilde olacak, tesettür ve örtünme kesinlikle vazgeçilmeyecek.

Her gün iki valiz kendi evinden taşıdığı dekor, kostüm, perde ve seccade ile geliyordu. On gün bu şekilde sürdü. Türkan Şoray’ın başörtüsünü bizzat kendi bağlar, iğne, toka takardı. Beyaz tülbent içerisinde namaz kılması sahnesi olacak ve Şoray dua ederken ağlayacak. Şoray:

-Siz odadan çıkın. Dua için O’nunla baş başa kalmam gerekiyor. Bir girdik içeriye… Gözlerinde damlalar… Hülya Koçyiğit ve Şoray’dan başka tüm artist ve aktristiler ilaçla ağlardı. Onlar kalpten…

Dişinden tırnağına katar örtülü, çok heyecanlı. Namaz sahnesi… Selam verdi ve Şûle Hanıma döndü dedi ki:

-Abla! Ben rol icabı O’na yönelerek namaz kıldım. O kadar mutlu oldum ki.. Bir de gerçekten kılsam kim bilir mutluluğum ne kadar artacak…!!!

Çekim bitti. Türkan Şoray’dan bazı görüş ve düşüncelerini alıyoruz. Bize döndü:

-Bizim dışımızdaki insanlar bizim bu sektör ve şöhret içinde mutlu olduğumuzu düşünüyorlar. Bu doğru değil. Eğer elimde olsa, Filmde geçen Feyza’nın yerinde olmak ve hayatıma Feyza olarak devem etmek isterdim…!!

Çekimlerde set görevlileri Şûle Yüksel Hanım’ı setten uzaklaştırırlar. Emri kimin verdiği belli olamadı bir türlü.  Yönetmen Yücel Çakmaklı’nın öyle bir tavra girmesi mümkün değil. Dini filmlerle iç içe.  Görünmeyen bir el o baskıyı kurdu.  

Hatıralarını anlatırken Şûle Yüksel Şenler, ” Eğer 10 gün daha Türkan Şoray ile beraber olabilmeme müsaade etselerdi; namaza başlar, Allah’a ulaşma mutluluğu yaşardı.”

O zaman “Sansür komisyonu vardı. Beş kişilik sansürden geçmeyen bir film kesinlikle vizyona giremiyordu. Ankara’ya gitti film, heyecanla bekliyoruz. Sene 71. 12 Mart muhtıra yılı. Komisyonda Genelkurmaydan Generaller, Milli Eğitimden yetkililer var. İkiye üç, onaylanmadı. Filme normalin üzerinden fazla masraf yapmışız. İlk filmimiz. En meşhur, en iyi rol yapan oyuncuları tek tek seçmişiz, avans vermişiz. Gelecek için borçlanmışız. İlla bu film geçmeli, vizyona germeli. Milli Eğitim adına komisyonda bulunan fert üzerinde çalışma yaptık, rica, teklif, açıklama, baskı. ne gerekiyorsa… Üst mevkiler devrede. Sonunda bize dedi ki:

-Bakın kardeşim, filmde Beytullah’ın resmi var. Onunla ilgili sahneleri kaldırın. Onay veririm.  O sahnede görünen Kabe, bizim gençlerimiz için tehlikeli sahne. (Ne kadar yazık.!!! Beytullahın resmi gençler için nasıl tehlike oluyor.??? Cumhuriyetin kuruluşunun amacı; İslâmı ve Müslümanlığı bu ülkede, Türkiye’de yok etmek.!!) Kâbe görünmemeli. Sol fraksiyon filmler için de bu yöntemi önerdik şimdiye kadar. İşaret ettiğimiz sahneleri kaldırıyorlar, vizyona giriyor.

Kaldırdık. Ankara başta olmak üzere Türkiye 7 bölge. Yedisinde de rekor düzeyde katılım ve beklediğimizin üzerinde hasılat.

**************

*“Dünyanın en sağlam aile ocağı Osmanlı’da doğdu ve bu varlık hiçbir milletin tarihinde görülmemiş şekilde umumi hayatı inşa etti.
Ben Batılı bir aile hukuku profesörü olarak diyorum ki;
Türk milletinin elinden âile nizamını alınız, geriye hiçbir şey kalmaz.” Prof. Gaston Jèze

“1924 meclisinde Van milletvekili olan İbrahim Arvas Bey,
Lozan Muahedesi İngiliz parlamentosunda görüşülürken, elliye yakın milletvekilinin söz alıp,” nasıl oldu da Türklere istiklal verdiniz?” diye tenkitte bulunduğunu;
Lozan’da İngiliz murahhası Lord Curzon’un da “Evet istiklâl verdik ama karşılığında maneviyatlarını aldık” dediğini o zamanki İngiliz gazetelerinden naklen anlatmaktadır.
(Tarihî Hakikatler, s.102) ”

Lord Curzon şöyle der…
“Türkler bittiler. Bir daha eski güçlü günlerine kesinlikle kavuşamayacaklardır. Zira biz onları (Türkleri) Lozan anlaşması ile ruhen, imanen öldürdük.
Türkler İslâm’dan uzaklaştırılacaklar. D.Mehmet Doğan, Türkiye Cumhuriyeti Tarihine Giriş, Sayfa 221.

-Ve bu plan şöyle gerçekleşti.

Adı değiştirilen 1 milyon gayri Müslim. [1]

-Ve bu sari illet gibi her alana yayıldı.

Esnaf ahlakı ve insan kazanmayı değil, para kazanma uğruna ahlaki değerleri kaybetmeyi göze aldı.

– Sahtekarlığın itirafı.

Ahlaksızlık kazandırmaz. 

Kaybettirir. 

Başta insanlığı. 

Varsa şerefi. 

Kalmışsa şahsiyeti. 

Bitmemişse saygıyı. 

Olmayan sevgiyi. 

MEHMET ÖZÇELİK

25-07-2025

 

 

 

 

[1] https://www.facebook.com/share/AMogzwoe5kCTLrNm/?mibextid=oFDknk

 




EĞİTİMDE YAPILAN YANLIŞLAR VE ÇÖZÜM YOLLARI

EĞİTİMDE YAPILAN YANLIŞLAR VE ÇÖZÜM YOLLARI

Eğitimde yapılan yanlışlar.


Eğitimde yapılan bazı yaygın yanlışlar şunlardır:

1. Ezberciliğe Aşırı Yönelmek: Öğrencilerin bilgiyi anlamak yerine ezberlemeleri teşvik ediliyor, bu da kalıcı öğrenmeyi engelliyor ve yaratıcı düşünmeyi sınırlıyor.

2. Öğrenciyi Pasif Hale Getirmek: Sadece öğretmenin konuştuğu ve öğrencinin dinlediği bir ortam, öğrencilerin derse katılımını ve ilgi düzeyini azaltabilir. Oysa öğrencilerin aktif katılımı, daha iyi öğrenmeyi destekler.

3. Tek Tip Eğitim Uygulamak: Her öğrencinin öğrenme şekli farklıdır. Ancak birçok eğitim sistemi, tüm öğrenciler için aynı yöntemi kullanır. Öğrencilerin bireysel farklılıklarına göre derslerin şekillendirilmesi gerekir.

4. Sadece Akademik Başarıya Odaklanmak: Eğitim sistemlerinde çoğunlukla akademik başarı öne çıkarken, duygusal, sosyal ve sanatsal gelişim geri plana atılıyor. Bu, öğrencilerin hayata dair beceriler kazanmasını zorlaştırıyor.

5. Tahlil ve Eleştirel Düşünceyi Sınırlamak: Öğrencilere sorgulamayı ve farklı açılardan düşünmeyi teşvik etmeyen bir eğitim yaklaşımı, onların yaratıcı düşünme becerilerini kısıtlıyor.

6. Sınav Odaklı Eğitim: Öğrencilerin başarıları sadece sınav sonuçlarına göre değerlendirilirse, gerçek öğrenme ikinci planda kalır. Sınav odaklı eğitim, öğrencileri sadece sınavda başarılı olmaya yönlendirir.

7. Eğitim Teknolojilerini Yeterince Kullanmamak: Günümüz dünyasında dijital araçlar büyük önem taşıyor, ancak birçok eğitim sistemi bu araçlardan yeterince faydalanmıyor. Teknolojinin doğru kullanımı, öğrenmeyi daha ilgi çekici ve etkili hale getirebilir.

8. Öğrencinin Merakını ve İlgi Alanlarını Desteklememek: Öğrencilerin kendi ilgi alanlarına yönelmesi teşvik edilmezse, öğrenme onlar için keyifsiz hale gelir ve motivasyon kaybına yol açabilir.

Bu gibi hatalar, eğitim sürecini daha zor ve öğrenciler için daha yorucu hale getirir. Eğitimde, öğrencinin aktif rol oynadığı, sorgulama ve yaratıcı düşünceye yer veren, bireysel farklılıkları gözeten bir yaklaşım önemlidir.

@@@@@@@@

Eğitimde öğretmenlerin yaptığı yanlışlar

Öğretmenlerin eğitim sürecinde sıkça yaptığı bazı yanlışlar, öğrencilerin öğrenme motivasyonunu ve akademik başarılarını olumsuz etkileyebilir. İşte öğretmenlerin yaptığı yaygın hatalardan bazıları:

1. Öğrencileri Yargılamak veya Etiketlemek: Öğrencileri zeki, tembel, çalışkan gibi etiketlerle sınıflandırmak; öğrencilerin kendilerini değersiz hissetmesine ve öğrenme sürecine olumsuz bakmalarına yol açabilir. Her öğrencinin kendi potansiyeli vardır ve bireysel farklılıklara saygı göstermek önemlidir.

2. Ezberci Öğretim Yöntemini Benimsemek: Bilgiyi anlamaktan ziyade ezbere yönelten bir yaklaşım, öğrencilerin kalıcı öğrenmesini ve bilgiyi hayatlarına uyarlamasını zorlaştırır. Anlamaya dayalı ve eleştirel düşünmeyi teşvik eden yöntemler kullanılmalıdır.

3. Empati Eksikliği: Öğrencilerin yaşadıkları zorluklara ve duygusal durumlarına karşı duyarsız kalmak, öğretmen-öğrenci ilişkisini zedeler. Empati kurmak ve öğrencilere destek olmak, onların kendilerini güvende hissetmelerini sağlar.

4. Sadece Başarılı Öğrencilere Odaklanmak: Yalnızca başarılı veya öne çıkan öğrencilere ilgi göstermek, diğer öğrencilerin motivasyonunu düşürebilir. Tüm öğrencilerin desteklenmesi ve onların potansiyellerinin ortaya çıkarılması gerekir.

5. Sınıfta Tek Yönlü İletişim Kurmak: Öğrencileri dinlemek yerine sürekli kendisi konuşan bir öğretmen, öğrencilerin derse katılımını azaltabilir. Öğrencilerin fikirlerini ifade etmelerine izin vermek ve derslerde onları aktif olarak sürece dahil etmek önemlidir.

6. Motivasyon Eksikliği Oluşturmak: Öğrencilerin başarılarını veya çabalarını takdir etmemek, onları derslere karşı ilgisiz hale getirebilir. Öğrencilerin başarıları kutlanmalı ve çabaları desteklenmelidir.

7. Geri Bildirim Vermemek veya Yanlış Geri Bildirim Vermek: Öğrencilerin yaptıkları hataları yapıcı bir şekilde düzeltmemek ya da yüzeysel geri bildirim vermek, öğrencinin gelişimini engeller. Yapıcı, açıklayıcı ve destekleyici geri bildirimlerle öğrencilerin öğrenme sürecine katkıda bulunulmalıdır.

8. Teknolojiyi Kullanmayı İhmal Etmek: Dijital çağda öğretmenlerin teknolojiyi etkili bir şekilde kullanması önemlidir. Teknolojik araçları kullanmayan öğretmenler, öğrencilerin ilgisini çekmekte zorlanabilir.

9. Sınıfta Adil Olmamak: Bazı öğrencilerle diğerlerinden daha fazla ilgilenmek, öğrencilere farklı davranmak veya ayrım yapmak, sınıfta adaletsiz bir ortam yaratır. Tüm öğrencilere eşit davranmak ve adaletli bir ortam sağlamak önemlidir.

10. Kendini Geliştirmemek: Eğitim yöntemleri sürekli gelişmektedir. Kendi öğretim becerilerini ve bilgi birikimini güncellemeyen öğretmenler, günümüz öğrencilerinin ihtiyaçlarına cevap vermekte zorlanabilir.

Bu hatalardan kaçınmak, öğretmenlerin öğrencilerle daha sağlıklı ilişkiler kurmalarına ve öğrencilerin eğitim sürecinden daha fazla fayda sağlamalarına yardımcı olur. Empati, adalet, geri bildirim ve güncel öğretim yöntemleri eğitimde büyük önem taşır.

@@@@@@@@

Eğitimde öğrencilerin yaptıkları yanlışlar.

Eğitim sürecinde öğrencilerin yaptığı bazı hatalar, öğrenme süreçlerini ve akademik başarılarını olumsuz etkileyebilir. İşte öğrencilerin sıkça yaptığı yanlışlardan bazıları:

1. Ezberci Çalışma Yöntemi: Konuları anlamadan sadece sınav için ezberlemek, bilgilerin kalıcı olmasını engeller. Öğrencilerin öğrenmeye anlam vererek yaklaşmaları ve eleştirel düşünmeleri önemlidir.

2. Sorumluluk Almamak: Kendi öğrenme sorumluluğunu almayan öğrenciler, başarısızlıklarının sorumluluğunu çevreye veya öğretmene yükleme eğiliminde olabilirler. Başarıya ulaşmak için öğrencilerin kendi sorumluluklarını üstlenmeleri gerekir.

3. Pasif Kalmak: Sınıf içinde derse katılmamak, soru sormamak veya fikrini ifade etmemek, öğrenme sürecini zayıflatır. Aktif katılım, bilginin kalıcılığını arttırır ve öğrenmeyi daha verimli hale getirir.

4. Kötü Zaman Yönetimi: Planlama yapmamak veya son ana kadar çalışmayı ertelemek, öğrencilerin verimli çalışmasını zorlaştırır ve strese neden olur. Etkili bir program hazırlamak ve zaman yönetimi becerilerini geliştirmek önemlidir.

5. Sadece Notlara Odaklanmak: Öğrenme sürecini yalnızca not yükseltmeye odaklayarak anlamlı bir öğrenme yerine başarıya yönelik çalışmak, uzun vadede kalıcı bilgi kazanımını zorlaştırır. Notlar önemli olsa da asıl amaç, bilgiyi anlamak ve hayatla ilişkilendirebilmektir.

6. Tek Bir Çalışma Yöntemine Bağlı Kalmak: Herkesin öğrenme şekli farklıdır, ancak bazı öğrenciler sadece belirli bir yöntemle çalışarak kendi öğrenme stillerini geliştirmez. Farklı çalışma yöntemlerini deneyerek kendi verimli çalışma yöntemlerini bulmaları önemlidir.

7. Ders Dışı Desteklerden Yararlanmamak: Okul dışında da kitap okuma, araştırma yapma ve farklı kaynaklardan bilgi edinme alışkanlığı kazanılmadığında, öğrenme yüzeysel kalabilir. Ders dışında da kendini geliştirmeye açık olmak önemlidir.

8. Motivasyon Kaybı: Hedef belirlememek veya çabuk pes etmek, öğrencinin kendini geliştirme isteğini azaltır. Belirli hedefler koymak ve motivasyonu yüksek tutmak, öğrenme sürecini daha verimli hale getirir.

9. Olumsuz Düşünmek ve Kendini Yetersiz Görmek: “Ben yapamam” veya “Bu konu zor” gibi düşünceler, öğrencilerin cesaretini kırabilir. Kendine güvenmek ve zorluklarla baş edebilmek için çaba göstermek önemlidir.

10. Geri Bildirimi Göz Ardı Etmek: Öğretmenlerden veya akranlardan gelen geri bildirimleri dikkate almamak, aynı hataları tekrar etmeye yol açabilir. Yapıcı geri bildirimleri dikkate almak ve gelişime açık olmak, öğrenmeyi güçlendirir.

Bu yanlışlardan kaçınmak, öğrencilerin hem akademik hem de kişisel gelişimlerinde olumlu etkiler yaratır. Sorumluluk almak, etkili çalışma alışkanlıkları geliştirmek ve öğrenmeye açık olmak eğitim sürecinin verimli geçmesine katkı sağlar.

@@@@@@@@

Eğitimde milli eğitim bakanlığının ve idarecilerin yaptığı yanlışlar.

Milli Eğitim Bakanlığı ve eğitim yöneticilerinin eğitim sisteminde yaptığı bazı hatalar, eğitim kalitesini ve öğrencilerin başarılarını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. İşte bu konuda sıkça dile getirilen bazı sorunlar:

Milli Eğitim Bakanlığı’nın Yaptığı Yanlışlar

1. Sürekli Değişen Eğitim Politikaları: Eğitim politikalarının sıkça değiştirilmesi, hem öğrenciler hem de öğretmenler için belirsizlik yaratır. Öğretim programları, sınav sistemleri ve müfredat düzenlemelerinde istikrarsızlık, eğitimde kalıcılığı zorlaştırır ve öğrencilerin adaptasyon sürecini sekteye uğratır.

2. Sınav Odaklı Eğitim Sistemi: Sınavların eğitimde çok büyük bir ağırlığa sahip olması, öğrencileri sınava yönelik öğrenmeye zorlayarak anlamlı ve kalıcı öğrenmeyi engeller. Bu yaklaşım, öğrencileri sınav başarısına odaklayıp gerçek hayat becerilerini ve eleştirel düşünme yetilerini geliştirmelerini zorlaştırır.

3. Eğitimde Eşitsizlik: Kırsal ve kentsel bölgelerdeki eğitim olanakları arasındaki farklar, eğitimde fırsat eşitsizliğine yol açmaktadır. Özellikle köy ve kasaba okullarının fiziksel imkanları, teknoloji erişimi ve öğretmen kadroları büyük farklılıklar göstermekte, bu da eğitim kalitesini olumsuz etkilemektedir.

4. Öğretmen Atamalarında Yetersizlik ve Adaletsizlik: Bazı bölgelerde öğretmen açığı bulunurken, bazı alanlarda fazla öğretmen bulunmaktadır. Ayrıca öğretmen atama ve yer değiştirme politikalarında adaletsizlik algısı, öğretmenlerin motivasyonunu düşürebilmektedir.

5. Teknolojiye Yeterince Yatırım Yapmamak: Dijital çağda eğitimde teknolojiyi etkili kullanmak büyük önem taşıyor, ancak bazı okulların yeterli teknolojik altyapıya sahip olmaması, öğrencilerin ve öğretmenlerin dijital çağın gerisinde kalmasına neden olmaktadır.

6. Müfredatın Ağır ve Güncel Olmaması: Müfredatın ağır olması, öğrencilerin konuları anlamaktan ziyade ezberlemesine yol açmaktadır. Ayrıca, güncel ve hayatla bağlantılı konulara yer verilmemesi, öğrencilere gerçek dünya becerileri kazandırmada eksiklikler doğurmaktadır.

7. Öğretmen Eğitimi ve Destek Eksikliği: Öğretmenlerin kendilerini geliştirebileceği eğitim programlarının yetersiz olması veya yeterince desteklenmemesi, öğretmenlerin verimli bir şekilde görev yapmasını zorlaştırmaktadır. Sürekli eğitim ve destek programları, öğretmenlerin motivasyonunu artırabilir.

Okul İdarecilerinin Yaptığı Yanlışlar

1. Öğretmen ve Öğrenci İlişkilerinde Adaletsizlik: Bazı idareciler, öğretmenler veya öğrenciler arasında taraflı davranarak adaletsizlik yaratabilir. Bu durum, öğretmenler ve öğrenciler arasındaki ilişkileri zedeler ve eğitim ortamında güven sorunlarına yol açar.

2. Disiplin Yöntemlerinde Yanlış Yaklaşımlar: Ceza odaklı veya aşırı disiplinci yaklaşımlar, öğrencilerin okula ve öğrenmeye karşı olumsuz tutum geliştirmesine yol açabilir. Olumsuz davranışları anlamaya yönelik empatik yaklaşımlar, daha sağlıklı bir eğitim ortamı yaratabilir.

3. Öğretmenleri Desteklememek: Öğretmenlerin motivasyonunu yüksek tutmak ve onların ihtiyaçlarını gözetmek önemlidir. Ancak bazı idareciler, öğretmenleri yeterince desteklemediğinde, öğretmenlerin iş motivasyonu düşebilir ve öğrenciler de bundan olumsuz etkilenir.

4. Okul İçi İletişim Eksikliği: İdare ve öğretmenler arasında etkili bir iletişim sağlanmadığında, okulda bir kopukluk meydana gelir. İyi bir eğitim ortamı oluşturmak için şeffaf, açık ve düzenli bir iletişim ağı gereklidir.

5. Öğrencilerin Psikolojik ve Sosyal İhtiyaçlarını Göz Ardı Etmek: Okul idarecileri, öğrencilerin sadece akademik başarılarına odaklanarak onların duygusal ve sosyal ihtiyaçlarını göz ardı edebilir. Oysa öğrencilerin psikolojik destek alabilecekleri bir sistem, okul ortamının daha sağlıklı olmasını sağlar.

6. Velilerle Yetersiz İşbirliği: Velilerle düzenli iletişim ve iş birliği sağlanmaması, öğrencilerin gelişimini olumsuz etkileyebilir. İdareciler, velileri bilgilendirme ve onların görüşlerini alma konusunda daha proaktif olmalıdır.

7. Okul Bütçesini Etkin Kullanamamak: Okulun fiziksel olanaklarını ve kaynaklarını öğrencilerin en iyi şekilde faydalanabileceği şekilde kullanmamak, öğrencilerin ve öğretmenlerin ihtiyaçlarının karşılanmasını zorlaştırır. Bütçenin etkin ve verimli kullanılması önemlidir.

Genel Sonuç

Bu tür hataların giderilmesi, eğitim sisteminin daha verimli hale gelmesini sağlayabilir. Bakanlık ve idareciler, öğrenci odaklı, şeffaf, adil, ve güncel eğitim politikaları geliştirerek öğretmenlerin, öğrencilerin ve velilerin ihtiyaçlarını gözeten bir yaklaşımla hareket etmelidir.

@@@@@@@@

Eğitimde eğitim kitaplarının yeterlilik durumu, hayata yansıması, kişiyi geleceğe taşınması kısaca derde deva olacak durumu nedir?

Eğitim kitaplarının yeterliliği ve gerçek hayata katkısı, eğitimde ele alınması gereken önemli bir konudur. Bu kitapların içerik kalitesi, öğrencilere sağladığı beceriler ve onları geleceğe hazırlama potansiyeli, eğitim sürecinin etkinliğini doğrudan etkiler. Kısaca bu duruma şöyle değinebiliriz:

1. Yeterlilik Durumu

Güncellik ve Uygunluk: Eğitim kitaplarının bazıları güncel içeriklerden uzak ve hızla değişen dünyaya ayak uydurmakta yetersiz kalabiliyor. Özellikle teknoloji, bilim ve sosyal gelişmelere dair bilgilerin sürekli yenilenmesi, öğrencilere çağın gereksinimlerini öğretmek açısından önemlidir.

Ezberci Yaklaşım: Birçok eğitim kitabı, kavrama ve eleştirel düşünmeyi geliştirmekten ziyade ezber temelli bir içerik sunmaktadır. Bu, öğrencilerin bilgiyi anlamadan öğrenmelerine yol açar ve derin öğrenmeyi zorlaştırır.

Temel Beceriler: Kitapların birçoğu teorik bilgiyi yoğun biçimde verirken pratik uygulamalara yeterince yer vermez. Oysa öğrenilen bilgilerin pekişmesi için öğrencilerin uygulama yapabileceği bölümlere de ihtiyaç vardır.

2. Hayata Yansıması

Gerçek Dünya Bağlantısı: Eğitim kitaplarında günlük hayata dair örnekler ve pratik bilgiler yetersiz olduğunda, öğrenciler öğrendiklerini gerçek hayatla ilişkilendirmekte zorlanabilir. Kitaplar, öğrencilere edindikleri bilgileri nasıl kullanacaklarına dair yol gösterici olmalı, çeşitli yaşam senaryolarına göre uygulanabilir beceriler kazandırmalıdır.

Yaşam Becerileri: Okullarda öğrencilere hayatta başarılı olmalarını sağlayacak temel yaşam becerilerini kazandırma eksikliği bulunmaktadır. Kitaplarda eleştirel düşünme, iletişim, iş birliği, problem çözme gibi becerilere yer verilmesi, öğrencilerin sosyal ve profesyonel yaşama daha hazırlıklı olmasını sağlayabilir.

3. Geleceğe Hazırlık ve Beceri Kazandırma

İnovasyon ve Üreticilik: Eğitim kitapları, öğrencilere Üreticilik ve yenilikçi düşünme kazandırma konusunda sınırlı kalmaktadır. Geleceğin meslekleri için öğrencilerin yaratıcı düşünme ve yenilikçi projeler geliştirme becerilerini destekleyecek kitap içeriklerine ihtiyaç vardır.

Kariyer Planlaması ve Yönlendirme: Kitaplar, öğrencilerin farklı meslek alanlarına yönelmelerine ve kendilerine uygun kariyer hedefleri belirlemelerine yardımcı olacak bilgileri kapsamalıdır. Bu tür bilgiler, öğrencilerin hangi alanda başarılı olabileceklerini fark etmelerine ve doğru tercihler yapmalarına katkı sağlayabilir.

Teknoloji ve Dijital Beceriler: Dijital çağda teknolojiyi etkin kullanabilen bireyler yetiştirmek için eğitim kitaplarının teknoloji ve dijital okuryazarlık becerilerini desteklemesi önemlidir. Ancak birçok eğitim kitabında bu konuda yeterli içerik bulunmamaktadır.

4. Derde Deva Olma Durumu

Sorun Çözme ve Analitik Düşünme: Eğitim kitaplarının amacı, sadece bilgi aktarmak değil, aynı zamanda öğrencilere analitik düşünme, problem çözme ve hayatta karşılaşabilecekleri sorunlarla baş etme becerisi kazandırmak olmalıdır. Ancak kitaplar, bu yetkinlikleri geliştirmekte yeterince etkili olmayabilir.

Kişisel Gelişim ve Karakter Eğitimi: Eğitim kitaplarının içeriğinde, öğrencilerin özgüven geliştirmesine, kendini tanımasına ve etik değerlere sahip olmasına katkı sağlayacak bölümler yer almalıdır. Öğrencilere güçlü bir karakter ve kişilik kazandıracak içerikler, eğitim kitaplarında daha fazla yer bulmalıdır.

Sonuç

Eğitim kitaplarının içerik ve işlev olarak yeterliliği artırılmalıdır. Öğrencilerin hem akademik hem de sosyal ve duygusal becerilerini geliştirecek, onları geleceğe hazırlayacak ve hayatta karşılaşacakları durumlarla başa çıkmalarını sağlayacak içerikler önem taşır. Güncellenmiş, hayata dair örneklerle zenginleştirilmiş ve beceri geliştirmeye yönelik eğitim kitapları, öğrencileri daha donanımlı bireyler olarak yetiştirebilir.

@@@@@@@

Milli eğitim müfredatındaki eksiklikler nedir ve bunlar nasıl glderilir ve de nasıl olmalıdır?

Milli Eğitim müfredatında eksik olduğu düşünülen bazı noktalar, öğrencilerin sadece akademik bilgiye değil, aynı zamanda sosyal, duygusal ve pratik becerilere sahip bireyler olarak yetişmesini zorlaştırmaktadır. İşte bu eksiklikler ve çözüm önerileri:

1. Eleştirel Düşünme ve Üreticilik Eksikliği

Sorun: Müfredatta çoğunlukla bilgi aktarımına odaklanılırken, eleştirel düşünme ve yaratıcı problem çözme becerilerini geliştirmeye yeterince yer verilmemektedir. Bu durum, öğrencilerin bilgiye sorgulamadan yaklaşmalarına ve yaratıcı düşünme kapasitelerinin sınırlı kalmasına yol açıyor.

Çözüm: Müfredata eleştirel düşünmeyi teşvik eden ve öğrencileri özgürce fikir üretmeye yönlendiren etkinlikler eklenmelidir. Proje bazlı öğrenme, tartışma ve münazara ortamları yaratmak, öğrencilere eleştirel düşünme becerilerini geliştirme fırsatı sunabilir.

2. Güncel ve Uygulamalı Bilgilerin Yetersizliği

Sorun: Eğitim müfredatında güncel dünya sorunlarına, bilimsel gelişmelere ve gerçek yaşamla bağlantılı pratik bilgilere yeterince yer verilmemektedir. Bu, öğrencilerin öğrendikleri bilgileri hayatta kullanabilmelerini zorlaştırır.

Çözüm: Müfredata, güncel olaylar, teknoloji, çevre sorunları ve toplumsal konular gibi gerçek yaşam becerilerini kapsayan konular entegre edilmelidir. STEM (bilim, teknoloji, mühendislik, matematik) ve STEAM (sanat dahil) uygulamaları artırılabilir. Ayrıca, öğrencilere deneyimleyerek öğrenme fırsatları sunulmalıdır.

3. Hayat Becerilerinin Eksikliği

Sorun: Öğrenciler eğitim sürecinde temel akademik bilgiler edinirken, hayat becerileri (iletişim, finansal okuryazarlık, iş birliği, liderlik, zaman yönetimi gibi) geliştirme konusunda yetersiz kalabiliyor. Bu durum, öğrencilerin yetişkinlik döneminde günlük yaşamda karşılaşacakları durumlara hazırlıksız kalmalarına neden oluyor.

Çözüm: Müfredata hayat becerileri dersleri eklenmeli, hatta bu becerilerin diğer derslere entegre edilmesi sağlanmalıdır. Öğrencilerin iletişim, empati, liderlik gibi beceriler kazanması için drama, grup projeleri ve simülasyon gibi etkinlikler düzenlenebilir.

4. Teknoloji ve Dijital Okuryazarlık Eksikliği

Sorun: Dijital çağda olmamıza rağmen birçok okul müfredatı, teknoloji kullanımı ve dijital okuryazarlık becerilerini yeterince kapsamıyor. Bu durum, öğrencilerin teknolojiye uyum sağlamasını ve dijital dünyada güvenle hareket etmesini zorlaştırabilir.

Çözüm: Kodlama, dijital güvenlik, veri okuryazarlığı ve medya okuryazarlığı gibi dersler müfredata dahil edilmelidir. Ayrıca, öğrencilere dijital araçları nasıl etkin ve güvenli kullanacaklarını öğreten eğitimler verilmelidir.

5. Kariyer Planlaması ve Meslek Tanıtımı Eksikliği

Sorun: Müfredat, öğrencilerin gelecek kariyerlerine yönelik bilgi edinmelerine yeterince imkan sunmamaktadır. Öğrenciler, mezun olduktan sonra hangi mesleklerin kendilerine uygun olduğunu belirlemek konusunda desteklenmemektedir.

Çözüm: Okullarda kariyer planlama, iş dünyası ile tanışma ve meslek keşfi gibi etkinlikler yapılmalıdır. Müfredata kariyer rehberliği dersleri eklenerek, öğrencilerin ilgi alanları doğrultusunda doğru seçimler yapmalarına rehberlik edilmelidir.

6. Çevre Bilinci ve Sürdürülebilirlik Konularında Eksiklik

Sorun: Müfredat, çevre bilinci ve sürdürülebilirlik gibi konulara yeterince vurgu yapmamaktadır. Bu, öğrencilerin çevreye duyarlı bireyler olarak yetişmelerini zorlaştırır.

Çözüm: Çevre bilinci, doğa dostu yaşam, geri dönüşüm gibi konuları içeren dersler müfredata eklenmeli ve projelerle desteklenmelidir. Okullarda ağaç dikme, geri dönüşüm projeleri gibi etkinlikler düzenlenebilir.

7. Psikolojik Destek ve Sosyal Duygusal Öğrenme Eksikliği

Sorun: Müfredat, öğrencilerin duygusal gelişimlerini destekleme konusunda yetersiz kalabilir. Öğrencilerin stresle başa çıkma, duygularını yönetme gibi becerileri kazanması oldukça önemlidir, ancak bu konular genellikle göz ardı edilmektedir.

Çözüm: Müfredata sosyal-duygusal öğrenme (SEL) programları eklenmeli, duygusal ve psikolojik destek sağlanmalıdır. Ayrıca, öğrencilere stres yönetimi, kendini tanıma ve empati gibi beceriler kazandırılmalıdır.

8. İşbirlikçi ve Grup Çalışmalarının Yetersizliği

Sorun: Müfredatta öğrencilerin iş birliği yapmasını sağlayacak grup çalışmaları ve proje bazlı öğrenme yeterince teşvik edilmemektedir. Bu, iş dünyasında önemli olan takım çalışması becerisinin gelişmesini engelleyebilir.

Çözüm: Grup projelerine ve takım çalışmasına dayalı etkinlikler artırılmalı, öğrencilerin iş birliği yaparak ortak hedeflere ulaşma becerileri geliştirilmelidir. Bu tür etkinlikler, ayrıca öğrencilerin iletişim ve liderlik becerilerini geliştirmelerine de yardımcı olabilir.

9. Ders Yükünün Aşırı Ağır Olması

Sorun: Müfredatın yoğunluğu, öğrencilerin birçok farklı ders ve konuyu aynı anda öğrenmek zorunda kalmasına neden olmaktadır. Bu durum, öğrencilerin stres düzeyini artırabilir ve derinlemesine öğrenmeyi zorlaştırabilir.

Çözüm: Müfredat daha sade ve öğrenci odaklı hale getirilmelidir. Bilgi yoğunluğunu azaltarak, öğrencilerin öğrenmeye daha fazla vakit ayırabilecekleri bir ortam sağlanmalıdır. Ayrıca, zorunlu dersler kadar seçmeli derslere de yer verilerek, öğrencilerin ilgi alanlarına yönelik eğitim almaları sağlanabilir.

10. Eğitimde Eşitliğin Sağlanamaması

Sorun: Türkiye’nin farklı bölgelerindeki okullar arasında eğitim olanakları açısından büyük farklar bulunmaktadır. Bazı okullar fiziksel imkanlar, öğretmen kalitesi ve teknolojik altyapı açısından yetersizdir.

Çözüm: Milli Eğitim Bakanlığı, tüm okullara eşit olanaklar sağlayacak adımlar atmalıdır. Teknoloji altyapısı güçlendirilmeli, öğretmen eğitimi desteklenmeli ve kırsal bölgelere yönelik özel projelerle eğitim kalitesi artırılmalıdır.

Sonuç: Nasıl Olmalıdır?

Müfredat, öğrencileri bilgiyle donatırken aynı zamanda onları hayata hazırlayan, kendini tanıyan, eleştirel düşünen, yaratıcı ve sosyal becerilere sahip bireyler olarak yetiştirecek şekilde yeniden yapılandırılmalıdır. Bu amaçla:

Güncel ve Esnek olmalı, sürekli gelişen dünyaya uyum sağlamalıdır.

Hayat Becerileri ve Sosyal-Duygusal Öğrenmeye yer vermeli, öğrencilerin kişisel gelişimini desteklemelidir.

Teknoloji ve Dijital Okuryazarlık becerilerini kazandırmalı, öğrencileri dijital dünyaya hazırlamalıdır.

İşbirliği, Empati, Kariyer Planlaması ve Çevre Bilincini teşvik etmelidir.

Böylece eğitim sistemi, öğrencilerin hem akademik hem de sosyal yaşamda başarılı olabilmesi için gerekli donanımı kazanmalarını sağlayabilir.

@@@@@@@

Eğitimde İslami açıdan manayı harfi nasıl olmalı ve nasıl uygulanmalıdır?

İslami açıdan eğitimde mana-yı harfi, öğrencilere öğretilen her bilginin Allah’ın yarattığı düzenle olan bağlantısını ve bu düzenin bir parçası olarak insanın sorumluluğunu anlamayı sağlayan bir perspektif kazandırmak anlamına gelir. Bu yaklaşım, bilginin yalnızca kendisi için değil, yaratılış amacı ve insanın kulluk görevi ile uyum içinde değerlendirilmesini sağlar. İslami bakış açısıyla mana-yı harfi, Allah’ın yarattığı her şeyin insanlara Allah’ı tanıtmak için bir işaret, bir “ayet” olduğu bilincini eğitim sürecine entegre eder.

İslami açıdan eğitimde mana-yı harfinin nasıl olması ve nasıl uygulanması gerektiğini şu başlıklar altında inceleyebiliriz:

1. Allah’ın Kudretini ve Hikmetini Tanıma Bilinci

Mana-yı Harfi Yaklaşımı: Öğrencilere, öğrendikleri her bilginin Allah’ın yaratılışındaki hikmeti, kudreti ve düzeni gösterdiği öğretilmelidir. Örneğin, doğa bilimleri derslerinde doğadaki mükemmel denge ve sistemlerin Allah’ın ilmini ve kudretini yansıttığı fark ettirilmelidir.

Uygulama: Fen bilimleri derslerinde doğadaki yaratılış mucizeleri, canlılardaki mükemmel düzen ve hassas dengeler işlenebilir. Öğrencilere, evrendeki tüm varlıkların ve düzenin Allah’ın varlığına ve birliğine işaret ettiğini düşündüren bir perspektif kazandırılabilir.

2. Bilgiyi İbadet Bilinciyle Kazanma

Mana-yı Harfi Yaklaşımı: Öğrencilere öğrenmenin ve ilim tahsil etmenin ibadet olarak görüldüğü öğretilmelidir. Bu yaklaşım, öğrencilere sadece dünya için değil, ahiret için de faydalı olacak bilgiyi kazandırma amacı taşır.

Uygulama: Öğrencilere, İslam tarihinde bilginin önemi ve alimlerin ilme olan saygıları örneklerle anlatılabilir. “İlim öğrenmek her Müslümana farzdır” hadisi gibi öğretiler ile bilginin bir ibadet olduğu bilinci aşılanabilir.

3. Ahiret Merkezli Eğitim

Mana-yı Harfi Yaklaşımı: İslami eğitim, öğrencilerin öğrendikleri her bilgiyi ahiret bilinciyle değerlendirmelerini sağlamalıdır. Bu, bilginin yalnızca dünya hayatına değil, ebedi hayata katkı sağlayacak bir yol olarak görülmesini teşvik eder.

Uygulama: Derslerde, öğrencilere bilgiler öğretilirken, bu bilgilerin ahiret hayatına nasıl katkı sağlayacağı tartışılabilir. Örneğin, adalet, dürüstlük gibi ahlaki değerlerin önemine vurgu yapılmalı, bu değerlerin ahirette karşılık bulacağı bilinci verilmelidir.

4. İnsan ve Kainatın Bir Ayet Olduğu Bilinci

Mana-yı Harfi Yaklaşımı: İslam’a göre kainat, Allah’ın varlığının bir delilidir ve her bir yaratılış mucizesi, Allah’ın bir “ayetidir.” Öğrencilere, bu ayetleri okuma ve üzerinde düşünme bilinci kazandırılmalıdır.

Uygulama: Tabiat ve astronomi gibi konular işlenirken, kainattaki her şeyin bir yaratılış amacı olduğu anlatılabilir. Örneğin, güneşin, ayın ve yıldızların insanların yaşamına sunduğu faydalar ele alınarak Allah’ın rahmeti ve inayeti üzerinde durulabilir.

5. Sosyal Sorumluluk ve Kulluk Bilinci

Mana-yı Harfi Yaklaşımı: Eğitimde, insanın hem Allah’a karşı kulluk görevi, hem de topluma ve çevresine karşı sorumlulukları olduğunun bilincini kazandırmak önemlidir.

Uygulama: Öğrencilere sosyal sorumluluk projeleri yaptırarak bu bilinç kazandırılabilir. Örneğin, yardımlaşma ve sadaka kültürünü öğreten projeler yapılabilir veya çevreye zarar vermeme bilinci aşılanarak doğaya saygı öğretilir.

6. Ahlak ve Güzel Ahlak Üzerine Eğitim

Mana-yı Harfi Yaklaşımı: İslam, bilgiyi güzel ahlakla birlikte edinmeyi öğütler. Bilgi ancak güzel ahlakla birleştiğinde kişiyi Allah’a yaklaştırır ve topluma fayda sağlar.

Uygulama: Derslerde İslami ahlak kuralları işlenebilir; öğrencilere dürüstlük, sabır, tevazu, cömertlik gibi erdemler aşılanabilir. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) güzel ahlakı örnek gösterilerek, öğrencilerin de bu erdemlere göre yaşamaları teşvik edilmelidir.

7. Kainata ve Yaratılanlara Şefkat ve Merhamet Gösterme Bilinci

Mana-yı Harfi Yaklaşımı: İslam, tüm yaratılanları Allah’ın bir emaneti olarak kabul eder. Bu nedenle, öğrencilere doğaya, hayvanlara ve diğer insanlara karşı şefkatli ve merhametli olma bilinci kazandırılmalıdır.

Uygulama: Müfredatta çevre bilinci ile ilgili konular işlenirken, bu yaklaşımın İslami temelinden de bahsedilebilir. Örneğin, hayvanlara zarar vermemek, doğayı korumak, israf etmemek gibi konular İslami hadis ve ayetlerle desteklenebilir.

8. Kader, Sorumluluk ve Tevekkül Bilinci

Mana-yı Harfi Yaklaşımı: Öğrencilere kader inancı ile birlikte, her insanın irade ve sorumluluğunun da önemli olduğu öğretilmelidir. Bu, öğrencilerin başarı için çalışmaya teşvik edilmeleri ve sonuçları Allah’a bırakma bilinciyle hareket etmelerini sağlar.

Uygulama: Çalışmanın, emek vermenin ve çaba göstermenin Allah katında değerli olduğu vurgulanabilir. İslami öğretide tevekkülün anlamı anlatılabilir ve öğrencilerin hem çalışmaları hem de sonucunu Allah’tan beklemeleri gerektiği bilinci kazandırılabilir.

9. İslam Medeniyetinin Bilime Katkılarını Anlatma

Mana-yı Harfi Yaklaşımı: İslami eğitimde, İslam medeniyetinin bilim, sanat, edebiyat gibi alanlardaki katkıları öğretilmelidir. Bu, öğrencilere İslam’ın ilme ve bilgiye verdiği değeri anlatır.

Uygulama: Derslerde İslam alimlerinin, astronomi, tıp, matematik gibi alanlardaki katkıları anlatılarak, Müslüman toplumların bilim tarihine olan etkisi gösterilebilir. Bu, öğrencilere hem kendilerine hem de medeniyetlerine olan güveni artırır.

10. İslam’da Amel ve Bilgi İlişkisi

Mana-yı Harfi Yaklaşımı: Bilginin amel (eylem) ile tamamlanması gerektiği, İslami eğitimde vurgulanması gereken bir konudur. Bilgi, doğru bir amelle pekiştiğinde kişiyi Allah’a yaklaştırır.

Uygulama: Öğrencilere, öğrendiklerini günlük hayatlarında uygulamaları için teşvik edilebilir. Örneğin, dürüstlüğün öneminden bahsediliyorsa, günlük hayatta yalan söylememeleri gerektiği, paylaşmanın öneminden bahsediliyorsa paylaşımda bulunmaları gerektiği hatırlatılabilir.

Sonuç: İslami Eğitimde Mana-yı Harfi Nasıl Olmalıdır?

İslami bakış açısıyla eğitimde mana-yı harfi, öğrencilere ilmi, ahlaki ve manevi açıdan bir derinlik kazandırarak, bilgiyi Allah’ı tanımanın bir vesilesi olarak görmelerini sağlamayı hedefler. Bu yaklaşımda öğrenciler, öğrendikleri bilgileri yalnızca maddi dünyaya yönelik değil, aynı zamanda manevi gelişimlerine katkıda bulunacak birer değer olarak değerlendirirler. Bilgiyle Allah’ın varlığını, birliğini, kudretini tanıyabilen; yaratılış gayesini idrak eden ve sorumluluklarının bilincinde olan bireyler yetiştirilmesi amaçlanır.

Bu eğitim yaklaşımıyla yetişen öğrenciler, sadece akademik başarıya değil, Allah rızasını gözeten, topluma faydalı, sorumluluk bilinci yüksek bireyler olarak kendilerini geliştirme yolunda ilerleyebilirler.

@@@@@@@

Türk eğitim sistemi ne kadar millidir ve dünyadaki hangi devletin eğitim sistemini taklit edip uygulamaktadır?

Türk eğitim sistemi, tarihi süreçte hem milli özellikleri hem de dışarıdan etkilenmiş yapıları barındıran karma bir sistem olarak şekillenmiştir. Özellikle Cumhuriyet’in ilanından itibaren, eğitimde köklü reformlar yapılmış ve bu reformlar, farklı dönemlerde çeşitli ülkelerin eğitim modellerinden esinlenmiştir. Bu doğrultuda Türk eğitim sisteminin ne kadar milli olduğu ve hangi ülkelerin sistemlerinden etkilendiğini inceleyebiliriz:

1. Milli Unsurlar ve Yerel Dinamikler

Dil, Tarih ve Kültür Odaklılık: Türk eğitim sisteminde Türk dili, tarihi ve kültürü önemli bir yer tutmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti, özellikle Cumhuriyet’in ilk yıllarında “milli” bir eğitim sistemini vurgulamış; okullarda Türk dili, tarihi ve kültürel değerlere önem verilmiştir. Ancak günümüzde bu “milli” vurgu, yer yer eğitim programlarında zayıflamış gibi görünmektedir.

Değerler Eğitimi: Türkiye’de özellikle değerler eğitimi kapsamında milli ve manevi değerlerin öğretilmesine önem verilmektedir. Öğrencilere Türk kültürünün temelleri, geleneksel aile yapısı, vatan sevgisi gibi değerlerin kazandırılması hedeflenir.

Milli unsurlar bulunmasına rağmen, uygulamada bazı değerlerin yeterince hayata geçirilemediği eleştirileri vardır. Yerli ve milli bir perspektif yerine, çoğu zaman sınav odaklı, küresel ölçekte kabul gören müfredatlar daha fazla öne çıkabilmektedir.

2. Türkiye’nin Etkilendiği Ülkeler ve Sistemler

Türk eğitim sistemi, farklı dönemlerde birçok ülkenin eğitim sisteminden esinlenmiştir:

Fransız Eğitim Sistemi (Tanzimat Dönemi ve Osmanlı’nın Son Dönemleri): Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde, özellikle Tanzimat Dönemi’nden itibaren Fransız eğitim sisteminden etkilenilmiştir. Bu dönemde, modern okullar açılmış ve Fransız eğitim modeli temel alınarak müfredatlar oluşturulmuştur. Bugün dahi, bazı lise türleri (örneğin, fen ve sosyal bilimler liseleri) Fransız modeline göre şekillendirilmiştir.

Alman Eğitim Sistemi (Cumhuriyetin İlk Yılları): Cumhuriyet’in ilanından sonra, Türk eğitim sisteminde Alman eğitim modelinin etkileri gözlemlenmiştir. Özellikle mesleki ve teknik eğitimde, Almanya’nın başarılı mesleki eğitim sistemi örnek alınmıştır. Halen meslek liseleri, Alman modeli doğrultusunda şekillendirilmeye çalışılmaktadır.

Amerikan Eğitim Sistemi (1950’ler ve Sonrası): 1950’lerden sonra, Türk eğitim sistemi giderek Amerikan eğitim sistemine yakınlaşmıştır. Özellikle üniversitelerin organizasyon yapısı, kredi sistemi ve müfredat belirleme süreçlerinde Amerikan modelinden etkilenilmiştir. Bugün Türkiye’deki bazı özel okullar ve üniversiteler tamamen Amerikan eğitim sistemine benzer şekilde eğitim vermektedir.

Finlandiya Eğitim Sistemi (Son Yıllar): Son yıllarda, Finlandiya eğitim sistemi, Türk eğitimcileri ve politikacılar tarafından sıkça gündeme getirilmiştir. Finlandiya’nın öğrenci merkezli ve esnek yapısı Türk eğitim sistemi için bir ilham kaynağı olmuştur. Ancak uygulama açısından Türk sistemi, Finlandiya’nın oldukça gerisinde kalmaktadır; Türkiye’deki sınav odaklı yapı, öğrenci merkezli ve özgürleştirici eğitim anlayışına geçişi zorlaştırmaktadır.

Japon Eğitim Sistemi: Japon eğitim sisteminin disiplinli yapısı, ahlaki değerler eğitimi ve topluma uyum sağlamayı ön planda tutması, Türkiye’de de zaman zaman gündeme gelmiştir. Japonya’da öğrencilerin sorumluluk bilinci ve toplumsal değerlere bağlılık gibi özellikleri Türk eğitim sisteminde de bir ideal olarak görülmektedir.

3. Türk Eğitim Sisteminin Milli Niteliği Üzerine Değerlendirme

Milli Değerlerin Korunması: Her ne kadar müfredatta Türk tarihine ve kültürüne dair içerik bulunsa da, bu içerikler yer yer ezberci bir anlayışla öğretilmektedir. Öğrencilere, kendi kültürlerini özümseyip anlamaları için yeterli alan tanınmadığı yönünde eleştiriler bulunmaktadır.

Evrensel ve Yerel Denge: Türk eğitim sisteminin milli olma iddiasına karşın, çoğu zaman uluslararası standartlara ve Batı merkezli modellere bağlı kalma çabası gözlemlenmektedir. Bu, milli bir sistem geliştirme sürecinde yerel ihtiyaçların göz ardı edilmesine neden olabilmektedir.

Sınav Odaklılık ve Eğitimde Yerellikten Uzaklaşma: Türkiye’deki eğitim sistemi, büyük ölçüde sınav odaklı bir yapıya sahiptir. Bu durum, öğrencilerin bilgiyi anlamaktan ziyade ezberlemeye yönelmesine sebep olmaktadır. Aynı zamanda küresel sınav sistemlerine ve başarı ölçütlerine uyum sağlama çabası, milli ve kültürel özelliklerin eğitimdeki etkisini azaltmaktadır.

4. Milli Bir Eğitim Sistemi Nasıl Olmalıdır?

Gerçek anlamda milli bir eğitim sistemi oluşturmak için, Türkiye’nin kendi kültürel değerlerine, tarihine ve sosyal yapısına uygun bir model geliştirilmesi gerekmektedir. Bu modelde:

Kültürel Zenginlik ve Çeşitlilik Öne Çıkmalı: Türkiye, farklı kültürleri içinde barındıran bir yapıya sahip olduğu için, eğitimde kültürel çeşitlilik bir zenginlik olarak ele alınmalı ve öğrencilere farklılıklar konusunda bilinç kazandırılmalıdır.

Değerler Eğitimi Güçlendirilmelidir: İnsani ve ahlaki değerlerin öğretimi, ezberden uzak ve uygulamaya dayalı olarak verilmeli, bu değerler derslerin içeriğine doğal bir şekilde entegre edilmelidir.

Araştırmacı ve Sorgulayıcı Bir Sistem Kurulmalı: Öğrencilerin eleştirel düşünme becerilerini geliştirecek, yaratıcı olmalarını destekleyecek bir sistem inşa edilmelidir. Bu, ulusal ve kültürel meselelerin de sorgulanabilir bir şekilde ele alınmasına olanak tanır.

Yerel İhtiyaçlara Uyum Sağlanmalı: Türkiye’nin sosyo-ekonomik ve kültürel yapısına uygun, bölgesel ihtiyaçlara yanıt verebilecek esnek bir eğitim sistemi kurulmalıdır. Örneğin, farklı bölgelerdeki öğrencilerin özel ihtiyaçlarına yanıt veren programlar geliştirilebilir.

Sonuç Olarak

Türk eğitim sistemi tarih boyunca çeşitli ülkelerin modellerinden esinlenmiş ve bu etkilerden tamamen bağımsız bir yapıya sahip olmamıştır. Her ne kadar milli unsurlar içerse de, sınav odaklı yapı ve Batı merkezli yaklaşımlar milli kimliğin eğitimde yeterince vurgulanamamasına neden olmuştur. Gerçek anlamda “milli” bir eğitim sistemi için, yerel kültür, tarih, değerler ve ihtiyaçları ön planda tutan, aynı zamanda öğrencilere küresel bir vizyon kazandıran bir model geliştirilmelidir.

 

 




YIPRATILAN EĞİTİM VE ÖĞRETMEN

YIPRATILAN EĞİTİM VE ÖĞRETMEN

 

Eden bulur.
Ahlaksız bir öğrenci, öğretmene çektiren ve üzen bir öğrenci hayatta muhakkak ettiğini bulur.
Sadece o mu?
Onun ahlaksızlığına onay veren öğretmen, onu savunan ve aklayan, kendi meslektaşlarına tercih eden ve o suça ortak olan eğitimci de karşılığını muhakkak ve mutlaka bulur ve bulacaktır.

Zira zulme rıza zulüm, küfre rıza küfür, suça rıza suçtur.
Bu iş ahirete kalmayacaktır.
Mutlaka dünyada da karşılığını görecektir.
Bana öğrencini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim, misali öğrencinin bozukluğu ve seviye düşüklüğü sadece o öğrenci, veli ve çevreden ibaret değildir.
Öğrenci bir yönüyle öğretmenin aynası ve yansımasıdır.
Öğrenci aynı zamanda o gücünü ve şımarıklığını bir kısım öğretmenlerden almaktadır.
Sütü bozukluk, sütü verenden de geçmektedir.
Kanı bozukluk kan veren ve kan yapıcıdan da kaynaklanmaktadır.
Tıpkı Yahya efendinin çocuğunun durumu gibi.

Bu çocuk küçük yaşında esnafın tuluğuna iğne batırır ve kaçar.

Esnaf babasının üzülmesini istemez.

Ancak bu durum devam edince söylemek zorunda kalırlar.

Yahya Efendi bu durumu çocuğuna yansıtmadan hanımıyla konuşur ve der;

-Hanım biz nerede bir yanlışlık yaptık ki, çocuk böyle yapıyor.

Konuşur ve hanımı şunu söyler;

-Ben bir gün bu çocuğa aş erirken, komşunun bahçesinden sarkan meyveye iğneyi batırıp emdim, der.

Komşudan helallik dilenir ve çocuk bir daha o işi yapmaz.

-Kendi meslektaşına saygı göstermeyen öğretmen, saygıya da layık değildir.

İtibar da edilmez ve muteber değildir.
Ahlaksız bir öğrencinin öğretmene yaptığı saygısızlığı ve birçok suçla disipline kadar gelmiş bir öğrenciyi affeden öğretmenler, ne kadar saygıya layıktırlar?

Önce vicdanlarına ve sonra da Allaha verecekleri hesapları düşünsünler.
Öğretmenler aslında ettiğini buluyor.
Öğretmenler suçu başkasında değil, kendisinde aramalıdırlar.
Verilen tavizler problemleri büyütmektedir.

-Bir sene boyunca öğrenciyle problem yaşamış ve sıkıntı çekmiş bir öğretmenin disipline verdiği, idarenin ve disiplin kurulunun meşgul ettirildiği bir öğrenciyi, herkes fikrinde ve tercihinde özgürdür, istediğini verir, affeder demek, öğretmene de öğrencilere de idare ve disiplin kuruluna da en az tabirle saygısızlıktır.

Sene başında alınan ve söylenilen kararları çiğnemek ve yine saygısızlık ve ciddiyetsizliktir.
Suça teşvik, suça ortak, öğrenciye kötü örnek olmaktır.
Eğitimdeki problemleri sürekli gündeme getirdim.

Çözüme bir katkım olsun diye.[1]

-Eğitim probleminin önemli bir sebebi de öğretmen kaynaklı problemlerdir.
Unutulmamalıdır ki, Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatmıştır.
Adaleti de rahmetini kuşatmıştır.

Esas olan adalettir. Zira Allah’ın cenneti olduğu gibi, cehennemi de vardır.

Cennet için kullanmadığı ifadeyi, adalet gereği cehennem için kullanmıştır.

“Biz dilesek, elbette herkese hidayetini verirdik. Fakat, «Cehennemi hem cinlerden hem insanlardan bir kısmıyla dolduracağım» diye benden kesin söz çıkmıştır.  “[2]
Son söz olarak öğretmene çektiren, saygısız davranıp, öğrencilikle alakası olmayıp, birçok disiplin cezası alarak, birçok kişinin şikayetçi olduğu bir öğrenciyi affeden kişiler, o öğrencinin çektirdiğini ve yaptığını görmeden ölmesinler.

Görülen odur ki, Bakanlık okullardaki disiplin affı konusunu ele almalı, tamamen öğretmene bırakmamalıdır. Bir yıl hatta yıllarca problemli öğrenciler affediliyorsa, buradaki zafiyet ve boşluk boş bırakılmamalı, ele alınmalı, öğrencinin yanına kar kalmamalıdır.

En azından diğer öğrencilere bir ders olup, işin ciddiyeti anlaşılarak kontrol mekanizması sağlanmalıdır.

İyi ve başarılı öğrenciler bu çürüklerin arasında çürümemeli ve korunmalıdır.

+++++++++

Bakanlığın öğretmen seçimi için yaptığı sözlüyü tasvip etmiyor, uygun ve yerinde görmüyorum.
Neye göre değerlendiriyor?
Değer ölçüsü nedir?
İçi dolu mu?
O kişinin fikir yapısı mı, inancı mı, giyimi mi? Ahlaki yapısı mı? Tercihleri mi?
Standartları nedir?
Eğer suça karışmaksa, zaten onu savcılıktan alıyor?
Öğretmen olduğu halde uygunsuz giyimiyle çok rahatlıkla ve hiçbir rahatsızlık duymadan ve aldırmadan gelen öğretmenler varsa, bunun yaptırımı nedir?
Eğer öğretmenlik yapabilir mi kriteri ise, zaten bu kişi 17 yıl boyunca okumuş, son sene staj yapmış, KPSS’den tam puan almış ve atanacaklar listesine girmiştir.
Bir eleme yapılacaksa bir süreç içerisinde ilk- Orta- Liseden itibaren yapılmalıdır.
Ve her sene sonunda birçok suçu olan öğrencileri, bırakınız öğretmen olmaya, öğrenci bile olamayacakları affederek, öğretmen olmasının önünü açmakla bu seviye sağlanmaz.
Eğitim günü birlik alınan kararlarla iyileştirilip, seviyesi yükseltilemez.

Kaportayı yenileyip cilalayarak, yüz yıllık motoru reflekte edilmemiş bir eğitim motoruyla bu iş sürdürülemez.
Bakanların değişimiyle, eğitim programını değiştirmekle tam bir sonuç alınamaz.
Kaportayı düzeltmekle değil, köklü ve kesintiye uğramadan süreklilik içerisinde sürdürülmelidir.

Kirli insanları aklayan insanlar, temiz insanlar değildir.

Bir ahlaksız öğrenciyi affeden öğretmenin önce ahlakını sorgulamak gerekir.

Yani öğretimden önce gerekli olan eğitimdir.

Arı su içer bal akıtır, yılan su içer zehir akıtır.

MEHMET ÖZÇELİK

27-06-2024

*****************  

Cimer’e gönderilen Tavsiye mektubu:

Selam ve saygılar sunarım.

Son dönemlerde öğretmenlere yapılan şiddetin önemli bir sebebinin okullarda DİSİPLİN KURULUNUN YETERLİ DERECEDE UYGULANMAMASI OLARAK DÜŞÜNÜYORUM.

Okullarda önemli problemlerden birisinin de DİSİPLİN KURULU SENE SONU ÖĞRETMENLER KURULUNDA GÖRÜŞÜLMESİ MESELESİDİR.

Sene başlarında öğrenciler uyarılır ve disiplin kurulundan bahsedilir.

Bir sene hatta önceki senelerden itibaren öğretmenler problemli öğrencilerden dolayı sıkıntı çeker, idare meşgul edilir.

Ancak sene sonu öğretmenler kurulunda görüşülen bu öğrenciler genelde ‘Affedelim gitsin, zaten mezun olacak, zaten hayatta bir yaptırımı yok’ gibi bahanelerle, tıpkı mecliste olduğu gibi; kabul eden etmeyen, kabul edilmiştir, kabilinden affedilir.

O da bu öğrencinin geçmişten gelen hataları ve birçok disiplin cezası almış olmasına rağmen.

Öğrencide sene sonunda bu durumun olacağını bildiği, duyduğu ve gördüğünden çok da bir yaptırımı olmaz.

Yine sıkıntıyı çeken öğretmen olur, o öğrenciyi disipline veren öğretmen kötü olur.

Öğretmen mahcup edilir ve onuru kırılmayla karşı karşıya kalır.

42 yıllık meslek hayatımda genelde, hemen hemen bu durumlarla karşılaştık, bazen öğretmenler arasında bu durumdan dolayı münakaşaya kadar gidildi.

Bakanlığın bu meseleye ciddi bir çözüm bulması hatta bu işi öğretmenler kuruluna bırakmaması gerekir.

Öğrenci işin ciddiyetini anlamalı, bilmeli ve kendisini kontrol etmelidir.

Yaptığı yanına kar kalmamalı ve en önemlisi iyi, başarılı ve öğrencilik niteliğine sahip olanlar korunmuş olmalıdır.

Öğretmenler basit bir şeyden dolayı öğrenciyi hemen disipline vermiyor. Belki on kere düşünüyor. Rehber öğretmen ve idareyle istişare ediyor. Hatta öğrencinin birkaç kere önemli hatasından dolayı bir kere vermek mecburiyetinde kalınıyor.

Umarım bu teklifim göz önünde bulundurulup, bir çözüm üretilir.

NOT: Maalesef gelen cevap her zamanki gibi. Gayet resmi ve soğuk. Çözümden uzak. Ciddiyetten uzak. Havaleli. Bilmem ne maddesine göre. Sizlerin de moralini bozmamak için buraya almadım.

MEHMET ÖZÇELİK

11-07-2024

 

[1] https://tesbitler.com/2016/06/20/okullarda-disiplin-kurulu-cikmazi/
https://tesbitler.com/index.php?s=E%C4%9Fitim+

[2] Secde.13, Bak.Hud.119.




KEŞF-UL HAFA KİTABINDAN İKİTİBASLAR VE HAKKINDA

KEŞF-UL HAFA KİTABINDAN İKİTİBASLAR VE HAKKINDA


Keşfü’l-Hafâ Hakkında:
Keşfü’l-Hafâ, İslam âlimi İsmâil b. Muhammed el-Aclûnî tarafından kaleme alınmış önemli bir hadis inceleme eseridir. Eserin tam adı “Keşfü’l-ḫafâʾ ve müzîlü’l-ilbâs ʿammâ’ştehere mine’l-eḥâdîs̱ ʿalâ elsineti’n-nâs” olup, Türkçe karşılığı “Gizlilikleri ortaya çıkarma ve insanların dillerinde yaygın olan hadislerin yanlışlarını giderme” şeklindedir.
Eserin Amacı
Keşfü’l-Hafâ’nın temel amacı, İslam toplumunda hadis diye yaygınlaşan ancak aslında sahih olmayan rivayetleri, vecizeleri, atasözlerini ve hikmetli sözleri inceleyerek doğru ve güvenilir bilgiye ulaşmaktır. Bu sayede insanlar, doğru din bilgisine sahip olma ve yanlış inançlardan korunma imkânı bulurlar.
Eserin Önemi
* Hadis İlminin Gelişimi: Eser, hadis ilminin metodolojisi açısından önemli bir dönüm noktası olmuştur. Aclûnî, hadislerin sıhhatini değerlendirirken titiz bir inceleme yapmış ve bu alanda önemli ölçütler belirlemiştir.
* Yanlış Anlayışların Düzeltilmesi: Keşfü’l-Hafâ, İslam toplumunda yaygın olan birçok yanlış inancı ve hurafeleri ortaya çıkarmış ve doğru bilgiyle değiştirmiştir.
* Hadis Bilgisinin Yaygınlaşması: Eser, hadis ilmine ilgi duyan herkes için önemli bir kaynak olmuştur. Aclûnî, hadisleri kolay anlaşılır bir dille açıklamış ve geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmıştır.
Eserin İçeriği
Keşfü’l-Hafâ’da, Aclûnî alfabetik sıraya göre birçok rivayeti ele alır. Her bir rivayet için şunları yapar:
* Rivayetin metnini verir.
* Rivayetin farklı rivayetlerini karşılaştırarak metnin güvenilirliğini değerlendirir.
* Rivayette geçen isimler ve yerlerin doğruluğunu araştırır.
* Rivayetin İslam’ın temel kaynaklarına uygunluğunu inceler.
* Rivayetin sahih olup olmadığına dair sonucunu açıklar.
Sonuç
Keşfü’l-Hafâ, İslam dünyasında hadis ilminin gelişimi için büyük önem taşıyan bir eserdir. Aclûnî’nin titiz çalışması sayesinde, Müslümanlar doğru din bilgisine ulaşma konusunda önemli bir adım atmışlardır. Eser, günümüzde de hadis ilmiyle ilgilenenler için vazgeçilmez bir kaynak olarak kabul edilmektedir.

******************   

1.Men arefe nefsehu. Sh. 52
2.72- Türkler size ilişmedikçe siz de onlara ilişmeyin.86
3.7 4- İdrardan sakının. Çünkü kulun kabirde sorguya çekileceği ilk
şey odur. 88
4.75- Mazlumun bedduasını almaktan sakının.89
5.78- Alimin zellesinden sakının.93.
6.81-Bir parça hurma ile de olsa, cehennemden korunmaya bakın!97.
7.91- Cebrail bana gelip dedi ki: (Allah şöyle buyurur:) “Ey Muhammed! Sen olmasaydın cenneti yaratmazdım. Yine sen olmasaydın
cehennemi de yaratmazdım.”104
8.92- Rabbim azze ve celle’den bir elçi (Cebrail) gelip bana şöyle
dedi: “Ümmetinden kim sana bir salat getirirse, Allah da onun karşılığı olarak ona on iyilik yazar, onun on kötülüğünü siler ve onu on
derece yükseltir. Ayrıca Allah ona da aynı şekilde salat eder (rahmet
ve ecrini arbrır).”104.
9.133- Arapları şu üç şeyden dolayı sevin: Çünkü ben Arabım,
Kur’ an Arapçadır ve cennet ehlinin dili Arapçadır.125.
10.153- Ümmetimin ihtilafı rahmettir.149
11.169- Ölülerinizi, salih insanların arasına defnedin. Zira ölüler de
tıpkı diriler gibi kötü komşulardan eziyet çekerler.167
12. 251- Allah, bir kulunun bir yerde ölmesini takdir etmişse, o yere
doğru o kul için bir ihtiyaç yaratır. 220
13. 293- Bir memlekette zina ve faiz yayılırsa, Allah, o memleketin
helak edilmesinin yolunu açar.250
14. 299- Ümmetim dinar ve dirheme değer verip yüceltmeye başlayınca, İslam’ın heybeti onlardan çekilip alınır. İyiliği emretmeyi terk
ettikleri vakit ise vahyin bereketinden mahrum kalırlar.252
15. 315- Ruhlar, bir araya getirilmiş çeşitli topluluklar gibidir. (Ruhlar aleminde) birbirleriyle tanışanlar, (dünyada da) kaynaşırlar; tanışmayanlar da ayrılığa düşerler.270
16.316- Yerler yedi kattır. Her katta, sizin Peygamberiniz gibi bir
peygamber vardır.273
17.331- Kadınlara iyi davranmanızı vasiyet ediyorum! Zira kadın
kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburgada en eğri olan taraf ise
en üst kısmıdır. Eğer onu düzeltmeye kalkışırsan kırarsın; şayet bırakırsan o eğri haliyle kalır. Onun için kadınlara iyi davranmanızı
vasiyet ediyorum.290
18.345- İnsanlar sana fetva verip dursalar da sen yine kalbine danış,
kalbinden fetva iste.300
19.430- Siz amel edin. 364
20. 431- Ameller niyetlere göre değer kazanır.364
21.437- Ya alim yahut ilim talebesi veya (onları) dinleyen ya da (ilim
ehlini) seven. 366
22.
477- (Lut kavminin işlediği çirkinliği) yapanı da kendisine yapılanı da öldürün.393

23-478- Allah’ın had cezalarından birini uygulamak, Allah’ın beldelerinde kırk -bir rivayete göre “otuz”- gece yağan yağmurdan daha hayırlıdır.394

24-479- Kulun Rabbine en yakın olduğu an, secdeye kapandığı andır. O sebeple (secdede) çok dua edin!395

25-487- Ölülerinize Yasin okuyun.399

26-508- Ekmeğe değer verin.419

27-516- Kedilere ilgi gösterip değer verin. Çünkü onlar etrafınızda dolaşanlardandır.427

28-526- Kabir azabının çoğu idrardan (sakınmamaktan)dır.434

29-530- Onu (Ramazan’ın) son on günü içinde arayın!440

30-546- Allah’ım! Şu iki kişiden sana en sevimli geleniyle İslam’a kuvvet ver, yardım eyle: Ebu Cehil veya Ömer b. el-Hattab ile.451

31-557- Allah’ım! Şam’ımızı bize mübarek ve bereketli eyle, Yemen’imizi de bize mübarek ve bereketli eyle!462

32-586- Ben, insanlarla “la ilahe illallah” deyinceye kadar savaşmakla emrolundum.479

33-592- İnsanlara akılları ölçüsünde konuşmakla emrolunduk.484

34-598- Benim ümmetim, mübarek bir ümmettir; başı mı hayırlıdır yoksa sonu mu, bilinmez.490

35-599- Benim ümmetim, ümmet-i merhumedir; bağışlanmış ve tövbesi kabul edilmiştir.490

36-600- Şu benim ümmetim, ümmet-i merhumedir; ahirette ona azap yoktur. Dünyadaki azabı ise fitneler, depremler, öldürmeler ve belalardır.491

37-612- Ben Şam’ın Rabbiyim. Ona kastedene öldürücü darbeyi indiririm.499

38-613- Ben, kulumun beni düşündüğü gibiyim.500

39-618- Ben ilim şehriyim, Ali de kapısıdır.503

40-630- Kur’an, yedi harf üzere indirilmiştir.515

41-660- Siz öyle bir zamanda yaşıyorsunuz ki, emredilenlerin onda birini terk eden kimse helak olur. Ancak öyle bir zaman gelecek ki, o dönemde emredilenlerin onda birini yapabilen kimse kurtuluşa erecektir.536

42-709- Şüphesiz her bir şeyin bir kalbi vardır. Kur’an’ın kalbi de Yasin’dir. Kim onu okursa, Allah Teala o kişiye Kur’an’ı on defa okuma sevabı verir.573

43-720- Şüphesiz Allah, dini, günahkâr (tacir) bir kişiyle de destekleyip güçlendirir.581

44-724- Şüphesiz Allah şifanızı, size haram kıldığı şeylere koymamıştır.586

45-726- Şüphesiz her ümmetin bir fitnesi vardır. Benim ümmetimin fitnesi de maldır587

46-728- Kuşkusuz Allah zalime mühlet tanır, süre verir. Ancak onu yakalayınca da kaçmasına asla fırsat vermez.588

47-733- Şüphesiz Allah, bir zalimden intikamını başka bir zalimle alır.590

CİLT- 2

48- 738- Şüphesiz Allah, sizin bedenlerinize ve sôretlerinize değil, kalplerinize bakar.12

49- 740- Şüphesiz Allah, her yüzyılın başında bu ümmete dinini yenileyecek birini gönderir.14

50- 742- Şüphesiz Allah, İslam yolunda ağaran bir saç/sakal sahibine azap etmekten haya eder.16

51- 752- Kuşkusuz Allah, kuluna bir nimet bahşettiği zaman, o nimetinin eserini kulunun üzerinde görmekten hoşnut olur.23

52- 753- Şüphesiz Allah, aksırmayı sever, ancak esnemeyi sevmez. -İbn Ehi Şeybe “namazda” lafzını ilave etmiştir.23

53- 754- Kuşkusuz Allah, kıyamet günü (gayr-ı meşru ilişki sonucu doğdukları için öz babalarına nispetleri sorunlu olan) kulları rencide olmasın diye insanları annelerine nispet ederek çağıracaktır.23

54- 755- Şüphesiz Allah, bir kul can çekişmeye başlamadığı müddetçe, onun tevbesini kabul eder.24

55- 785- Kuşkusuz bir kısım şiirde hikmet vardır.42

56- 793- Şüphesiz mü’min necis olmaz.48

57- 799- Sana bir dağın yerinden oynadığı söylenirse buna inan, ancak bir insanın huyunu değiştirdiği söylenirse asla inanma!54

58- 817- Kıyamet alametlerinin ilki, insanları doğudan batıya doğru sürüp toplayacak bir ateştir.63

59- 823- Allah Teala’nın ilk yarattığı şey akıldır. (Yarattıktan sonra da) ona “Gel” dedi, o da geldi. Daha sonra da şöyle buyurdu: “İzzetim ve Celalime yemin olsun ki, senden daha üstün bir varlık yaratmadım; seninle alır, seninle veririm. Seninle sevap verir, seninle cezalandırırım.”65

60- 824- Allah’ın ilk yarattığı şey kalemdir.66

61- 826- Kulun hesaba çekileceği ilk ameli namazdır; insanlar arasında karara bağlanacak (hesabı görülecek) ilk mesele de kan davaları­ dır.68

62- 827- Allah’ın yarattığı ilk şey, senin Peygamber’inin nôrudur ey Cabir!..69

63- 829- Teraziye konulacak ilk şey güzel ahlaktır.72

64- 836- Kıyamet günü benim en yakınımda olacak kimseler, bana en çok salavat getirenlerdir.75

65- 839- (Allah’a) sığınanların, kendisiyle sığındıkları en faziletli şeyi size haber vereyim mi?: Kul eıizü bi Rabbi’l-felak ve kul eıizü bi Rabbi’n-nô.s’tır.76

66- 850- İmamlar Kureyş’tendir.83

67- 854- Kötü arkadaştan sakın! Çünkü onunla tanınır, bilinirsin.85

68- 855- Mezbelede yetişen bitkiden sakının!85

69- 861- Çok gülmekten sakının. Zira çok gülmek, kalbi öldürür ve cennet ehlinin nurunu alır götürür.92

70- 862- “Keşke” demekten sakının. Çünkü “keşke” ifadesi, şeytan işine kapı açar.92

71- 864- (Aşırı) mizah ve şakadan sakının. Zira o, mü’minin yüzünün aydınlığını giderir, yok eder.93

72- 865- Yalandan sakının. Çünkü yalan, imana aykırıdır.94

73- 866- Satışta çok yemin etmekten sakının. Zira yemin, malı satbrır; sonra da (bereketini) yok eder94

74- 867- Zandan sakının. Çünkü zan, sözlerin en yalan olanıdır. Birbirinizin (özel) konuşmalarını dinlemeyin, gizli hallerini araştırmayın, (dünyevi hususlarda) birbirinizle yarışmayın, birbirinize haset etmeyin, kin tutmayın ve sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun. Ayrıca kişi, kardeşinin talip olduğu kadına da -kardeşi bizzat onu nikahlayıncaya yahut ondan vazgeçinceye kadar- talip olmasın.95

75- 868- Kulağı rahatsız eden şeylerden (çirkin sözlerden) sakının.95

76- 869- Özür dilemek zorunda kalacağın şeylerden (söz ve davranış­ lardan) sakın.96

77- 876- Sadakayı erkenden hemen verin. Çünkü bela, onu aşıp geçemez. Bir lafızda da şöyle geçer: Çünkü bela, sadakayı aşıp geçemez.104

78- 878- Hayırlı işler yapmada acele edin. Çünkü yakın bir gelecekte karanlık geceler gibi birtakım fitneler ortalığı kaplayacaktır. O zamanda insan, mü’min olarak sabahlar, kafir olarak geceler; mü’min olarak geceler, kafir olarak sabahlar. Dinini az bir dünyalığa satar.106

79- 879- Rızık ve ihtiyaçların talebinde sabah erken davranın. Çünkü günün ilk saatleri bereket ve başarıdır.106

80- 886- Asıl cimri, yanında adım anıldığı halde bana salatü selam getirmeyen kimsedir.110

81- 887- İslam garip olarak başladı ve günün birinde başladığı gibi tekrar garip hale dönecektir. Ne mutlu o gariplere!111

82- 897- Bereket atların alınlarındadır.115

83- 899- Bereket, cemaatle birliktedir.115

84- 901- İyilik, güzel ahlaktır. Günah (kötülük) ise vicdanını rahatsız eden ve insanların bilmelerini istemediğin şeydir.116

85- 909- Karnı tıka basa doldurmak zekayı yok eder.122

86- 913- Ben, cevamiu’l-kelim (Kur’an veya veciz konuşma kabiliyeti) ile gönderildim ve sözün özünü ifade etmeye muvaffak oldum.124

87- 914- Ben kolaylaştırılmış haniflikle gönderildim.125

88- 916- Ben ahlaki meziyetleri tamamlamak üzere gönderildim.125

89- 920- (Allah Resulü, şehadet parmağı ile orta parmağını bir araya getirerek şöyle buyurmuştur:) Şu ikisinin birbirine yakın olduğu kadar kıyamete yaklaştığım bir zamanda ben peygamber olarak gönderildim.126

90- 921- Selamla bile olsa, akrabanızla bağınızı canlı tutun.126

91- 924- Beldeler Allah’ın beldeleri, kullar da Allah’ın kullarıdır. Nerede bir nezaket ve yumuşaklık görürsen orada ikamet et!129

92- 925- (İspat edici) delil getirmek, hak iddia edene (davacıya), yemin etmek ise hak iddiasını reddedene (davalıya) düşer.129

93- 926- Bela, ağızdan çıkan söze -bir lafza göre de: konuşmaya/dillendirmeye- bağlıdır.131

94- 928- İslam beş temel üzerine bina edilmiştir: Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna şahitlik etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekat vermek, Allah’ın evi Kabe’yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.133

95- 929- Beytü’l-makdis, toplanma (mahşer) ve dirilme (menşer) yeridir.134

96- 934- Kul ile küfür arasında (engel olarak sadece) namazın terki vardır.139

97- 940- Cezası hemen dünyada verilen iki husus vardır: Haddi aşma ve anne-babaya itaatsizlik.141

98- 941- Doğru sözlü, dürüst tacir, kıyamet günü Rahman’ın Arşı’nın gölgesinin altındadır.141

99- 942- Korkak tacir (kazançtan) yoksundur, cesur tacir ise rızıklandırılmıştır.142

100- 943- Teenni Allah’tan, acelecilik ise şeytandandır.142

101- 944- Günahtan tevbe eden kimse, hiç günah işlememiş kimse gibidir.145

102- 945- Kardeşinin yüzüne gülümsemen senin için bir sadakadır146

103- 961- Tedavi olun; zira derdi indiren (Allah), devayı da indirmiştir159

104- 966- Kötülüğü terk etmek sadakadır.162

105- 991- Her Perşembe ve Pazartesi günü ameller (Allah’a) arzolunur. . .172

106- 993- Bolluktayken sen Allah’ı tanı ki, O da darlıkta seni tanısın.173

107- 994- Altın ve gümüş paranın kulu kölesi olan rahat yüzü görmesin. . .174

108- 996- İlmi öğrenin ve insanlara da öğretin.176

109- 997- Feraiz (miras hukukunu) öğrenin ve onu insanlara öğretin. Zira o, ilmin yarısı olup unutulacaktır. Ümmetimden (ilim olarak) çekilip alınacak ilk şey de odur.177

110- 1002- Yönetici ve reis olarak başa geçirilmeden önce köklü ve derin bilgi sahibi olun.180

111- 1004- Bir saatlik tefekkür, bir yıllık -bir lafza göre de: altmış yıllık- ibadetten hayırlıdır.181

112- 1005- Allah’ın yarattığı varlıklar hakkında tefekkür edin, ancak Allah hakkında tefekkür etmeyin.182

113-1007- Allah korkusu, her hikmetin başıdır.184

114-1008- Günahkarlara buğzederek Allah’a yakınlaşmaya çalışın.186

115-1009- Hırsızın eli, çeyrek dinar ve daha fazlası (değere sahip mallar) için kesilir.186

116-1010- Kıyamet günü cehennem, (sırat köprüsü üzerindeki) mü’mine şöyle der: Çabuk geç ey mü’min! Zira nurun alevimi söndürdü.187

117-1011- Kibirlenip böbürlenen kişiye karşı büyüklenmek sadakadır.187

118-1013- Tekellüf haramdır.190

119-1014- Kıyamet öncesinde karanlık gecenin merhaleleri gibi birtakım fitneler olacaktır. O zamanda insan, mü’min olarak sabahlar, kafir olarak geceler; mü’min olarak geceler, kafir olarak sabahlar. Birtakım topluluklar dinlerini (basit) bir dünyalığa satarlar.191

120-1016- Definden sonra ölüye telkin vermek.191

121-1021- Evlenin, çoluk-çocuk sahibi olun, nesliniz devam edip ço­ ğalsın. Zira kıyamet günü diğer ümmetlere karşı sizinle övüneceğim.198

122-1022- Bir kadınla ya malı-mülkü yahut güzelliği veya soyu ya da dindarlığından dolayı evlenilmektedir. Sen bunlardan dindar olanı tercih et; (aksi halele) kaybeder, sıkıntı yaşarsın!199

123-1023- Hediyeleşin ki birbirinizi sevesiniz.200

124-1027-“Halanız (sayılan) hurma ağacına değer verin! Çünkü o, Adem’in arta kalan çamurundan yaratılmıştır.. . “206

125-1028- Tevazô, kulun ancak yüceliğini artırır. Onun için mütevazı olun ki Allah da sizi yüceltsin.206

126-1029- Allah’ın üç kişiyi zengin etmesi O’nun üzerine bir haktır: . . . İffetini korumak için evlenen kişi. . .206

127-1030- Herkese güvenmek bir acziyettir.207

128-1035-Üç şey mahvedicidir: Boyun eğilen ihtiraslı cimrilik ve tamahkarlık, esiri olunan heva-heves ve kişinin kendini beğenmesi.

129-1040- Üç sınıf insan vardır ki kıyamet günü Allah, onlarla konuş­ maz, yüzlerine bakmaz, onları temize çıkarmaz. Ayrıca onlar için acı veren bir azap vardır: Zina eden ihtiyar, yalan söyleyen hükümdar ve kibirli davranan çoluk-çocuklu fakir.

130-1043- Üç şeyin ciddisi de ciddi, şakası da ciddidir: Nikah, talak ve ric’at.

131-1045- Üç kişinin duasını Allah geri çevirmez: Allah’ı çokça zikreden kişinin, mazlumun duası/bedduası ve adil devlet başkanının duası.

132-1047- Üç şey mutluluk, üç şey de mutsuzluk sebeplerindendir. Şunlar mutluluk sebeplerindendir:

  1. Saliha bir kadın ki, onu gördüğünde hoşlanırsın. Yanında olmadığın zaman bile gerek kendisi, gerek senin malın açısından ona güven duyarsın.
  2. Uysal olup seni eş-dostuna bir an evvel kavuşturan binek.
  3. Ve kullanım alanı fazla olan geniş ev.

Şunlar da mutsuzluk sebeplerindendir:

  1. Gördüğün zaman rahatsız olduğun, dilinden kurtulamadığın ve yanında olmadığında ne kendisi ne de senin malın açısından kendisine güven duymadığın kadın.
  2. Vurmaya kalktığında seni yoran, kendi haline bıraktığında da seni eş-dostuna bir türlü kavuşturmayan uyuşuk binek.
  3. Ve kullanım alanları dar olan ev.

133-1048- Cennetin bedeli “la ilahe illallah”tır.

134-1054- Komşu, çevredeki kırk eve kadardır

135-1059- Alimlerle aynı meclislerde bulunun, güngörmüş büyüklere sorular yöneltin ve bilgelerle beraber olun.

136-1062- Zorbalık, kalpte gizlidir.

137-1063- Kalpler, kendisine iyilik yapanı sevmeye, kötülük yapana ise buğzetmeye eğilimli olarak yaratılmıştır.

138-1066- Kur’an hakkında cedel ve tartışmaya girmek küfürdür.

139-1068- İmanınızı yenileyin. “Ey Allah’ın Rasôlü! Peki, imanımızı nasıl yenileyelim?” diye soruldu. Allah Rasôlü şöyle buyurdu: “La ilahe illallah” sözünü çokça söyleyin.

140-1072- Yeryüzü bana mescid ve temiz kılındı

141-1073- Kalem, (Allah’ın) hükmettiğine göre hareket etmiştir.

142-1074- Cemaat (birlik beraberlik) rahmet, ayrılık azaptır.

143-1075- Kişinin güzelliği dilinin fesahatidir.

144-1078- Cennet, annelerin ayakları altındadır.

145-1079- Belanın dayanılmaz olanı, insanların elindekine muhtaç olup da bundan alıkonulmanızdır.

146-1082- Cennet, kılıçların gölgesi altındadır.

147-1083- Cennet, cömertlerin yurdudur.

148-1089- Bana dünyanızdan üç şey sevdirildi: Kadınlar, güzel koku ve namaz, gözümün nuru kılındı.

149-1095- Bir şeyi sevmen, gözü kör, kulağı sağır eder.

150-1098- Çörek otu, sam (ölüm) dışında her derde devadır.

151-1099- Dünya sevgisi her hata ve günahın başıdır.

152-1102- Vatan sevgisi imandandır.

153-1107- Cennet, nefsin hoşlanmadığı şeylerle örtülüp saklanmışbr.

154-1108- Hacerü’l-esved cennettendir.

155-1115- Hac Arafat’tır.

156-1116- Hac (yapanlar), Allah’ın özel misafirleridir.

157-1118- İnsanlara, anlayabilecekleri şeylerden bahsedin. Yoksa siz, Allah ve Rasôlü’nün yalanlanmasını mı istiyorsunuz?

158-1126- Savaş hiledir.

159-1127- İpek, ahirette nasibi olmayanların elbisesidir.

160-1132- Ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi haset de iyilikleri yer bitirir.

161-1134- Allah bana yeter; O, ne güzel vekildir.

162-1135- Allah bana yeter ve (bütün işlerimde O bana) kafidir; Allah, dua edenin duasını işitip kabul etmiştir.

163-1139- Hasan ve Hüseyin, cennet ehlinin gençlerinin efendileridir.

164-1152- Cennet, nefsin hoşlanmadığı şeylerle, cehennem ise nefsin arzuladığı şeylerle çepeçevre kuşatılmıştır.

165-1159- Hikmet, mü’minin yitik malıdır.

166-1167- Helal bellidir, haram da bellidir. Seni şüpheye düşüreni bı­ rak, şüphe vermeyene bak.

Not: 2. Cilt 308. Sayfaya kadar iktibas edilmiştir.

Hadisler hakkında altlarında genel bilgi ve araştırmalar mevcuttur.

KİTAPLAR İÇİN BAKINIZ:

https://t.me/dindersimamhatip

Hazırlayan: Mehmet Özçelik

 

 




YÖN

YÖN

Taraf,Akibet,Son Nefes ve Netice.
Ebu Cehilden bile Peygamberimiz ümit kesmemiş ancak gidişat neticeyi belirler.
Her insanın Ebu Cehil ve Ömer tarafı vardır,dilediğini seçer.
Tıpkı karınca misali, İbrahim ve Nemrut tarafını seçme iradesi olduğu gibi.
Ebu Cehil olmak ne kadar tehlikeli ise, Ebu Cehille hatta Ebu Cehillerle beraber olmak da en az o kadar tehlikelidir.
Şerre alet olmak ve şer ve şerlilerle beraber olmak, şerrin başı ve temsilcisi olan şeytana arkadaş olmaktır.
Kim olduğun kadar,kimle ve kiminle olduğunda önemlidir.
Bir insanda bir cevher varsa Allah zayi etmez.
Dünyada da ve ahirette de karşılığını görür.
Her insanın iyi tarafıda var,kötü tarafıda.
Körlerin Filleri tarifi gibi veya Bektaşi gibi olmamalı. Eksik kalır.
Yani Allah ‘Namaza yaklaşmayın.’ derken ve bunu görürken, ‘İçkili olduğunuz halde’, tamamlayıcı cümleyi atlamamalı ve ondan da bahsetmeli, gizlememeli.
Aslında olaylar safları netleştirdi.
Herkes safını belirledi.
Tıpkı Netanyahu ve Gazze farkı gibi.
Bazen konuşmak kadar, susmakta fayda verir.
Susmalı, son kararı vermemeli, kadere bırakmalı.
Kader hükmünü de kararını da tam verir.
Hayra giden yolda ve yolcu da sabote edilmemeli.
Şer ateşine odun taşımamalı.
Hayrı; şer ve şerlilerde ve de onların içinde aramamalı.
Kişi tarafını haktan yana belirlemeli.
Şer yolunda hayırda olmaz, çıkışta bulunmaz.

Yukarıda ele aldığım her bir kelime ve cümle bir makale başlığını ihtiva eder.
Ben makaleleri ehli için kelimeleştirdim, cümleye yükledim.

Son Söz: Tarafını Hak’tan Yana Belirle

İnsan, bir ömür boyu hak ile batıl arasında bir tercihin eşiğindedir. Her nefes bir imtihan, her karar bir yön tayinidir. Ebu Cehil’in nefesiyle Ömer’in kalbi arasında salınır insanoğlu. Her yürekte iki taraf vardır: zulme meyleden bir yön, hakka yönelen bir cevher. Asıl marifet, bu iç mücadelede tarafını belirlemektir.

Olaylar safları netleştirir, zaman maskeleri düşürür. Kimin hangi safta olduğu, dilinden çok duruşuyla belli olur. Kimi Netanyahu misali zulmün tarafında susar, kimi Gazze gibi mazlum ama onurlu konuşur. Ve bazen susmak da bir şahitliktir; hak adına, sabırla, teslimiyetle.

Şerre alet olmak, şerre sessiz kalmak gibidir. Şerre hizmet eden yollar, hayra çıkmaz. Kimle olduğun, kim için sustuğun, neye ortaklık ettiğindir aslında. Zira Allah, içinde cevher olanı zayi etmez; yeter ki o cevher, karanlık ellerin değil, nurun izinde parlasın.

Unutma: Kader kararını verir, ama tercihi insana bırakır. Tarafını belirle. Hak’tan yana ol. Çünkü hakikatin tarafı, hem dünyada izzet hem de ahirette selamettir.

“Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi?” Beled.8-10.

@@@@@@

Bediüzzaman’ın tesbitiyle;
“Her Müslimin her vasfı Müslim olmak vâcip iken, haricen her dem vaki, sabit değildir.”

“Öyle de her kâfirin her vasfı kâfir olmak, küfründen neş’et etmek yine lâzım değildir.”

“Her fâsıkın her vasfı fâsık olmak, fıskından neş’et etmek, öyle de, her dem sabit değildir.”

“Demek bir kâfirin Müslim olan bir vasfı, Müslimdeki lâmeşru vasfına galip olur. Bilvasıta, o kâfir dahi ona galiptir.”Sözler.

“Hem de bir adam zâtı için sevilmez. Belki muhabbet, sıfat veya san’atı içindir. Öyleyse her bir Müslümanın her bir sıfatı Müslüman olması lâzım olmadığı gibi, her bir kâfirin dahi bütün sıfat ve san’atları kâfir olmak lâzım gelmez. Binaenaleyh, Müslüman olan bir sıfatı veya bir san’atı, istihsan etmekle iktibas etmek neden câiz olmasın? Ehl-i kitaptan bir haremin olsa elbette seveceksin!” Münazarat.

“Meselâ, sabrın mükâfatı zaferdir. Atâletin mücazatı sefalettir. Sa’y ve sebatın sevabı, servet ve galebedir. Şu halde, kâfirin evamir-i tekviniyeye karşı itaati, Müslümanın evamir-i tekviniyeye karşı isyanına galebe etmiştir. Bir müslim, her bir sıfatı Müslüman olmak lâzım gelmediği gibi, bir kâfirin her bir sıfatı kâfir olmak ve küfründen neş’et etmek lâzım değildir. Veyahut galebesi ona istidraçtır, Müslümana tathîrdir.” Rumuz.

“Muavenet elini kabul etmek ayrıdır. Adâvet elini öpmek de ayrıdır. Bir kâfirin her bir sıfatı kâfir olmak ve küfründen neş’et etmek lâzım olmadığından, İslâm’ın eski ve mütecaviz bir düşmanını def’ için, bir kâfir muavenet elini uzatsa, kabul etmek İslâmiyete hizmettir.” Hutuvat-ı Sitte.

@@@@@@@

Son Söz: Hakikatin Tarafında Olmak

İnsan, zıtlıkların iç içe geçtiği bir varlıktır. Ne her Müslüman tam manasıyla bütün vasıflarıyla Müslümandır, ne de her kâfir tamamen küfürle bezenmiştir. Zira hakikat, dış görünüşten daha derindedir; sıfatlar zâta yapışmaz, fiiller niyetlerle değer bulur.

Bir Müslümanın zulme meyletmesi, bir kâfirin adalete sarılması mümkündür. Mü’minin içindeki gaflet, kâfirin sırtlandığı hikmetten daha ağır basarsa, netice o terazide belli olur. Zira Allah, sünnetullah dairesinde hükmünü icra eder. Emr-i tekviniyeye uyan, meyvesini alır; isyan eden, neticesine katlanır.

Bu yüzden, insanı ya da kavmi değil; sıfatı ve neticeyi merkeze almak gerekir. Faydalı bir san’at, güzel bir ahlâk veya doğru bir prensip, sahibinin diniyle değil; hakikatle ölçülür. İyi olan alınır, kötü olan bırakılır. İktibas ile teslimiyet, işbirliği ile dostluk karıştırılmamalıdır.

Zira düşmanlık bir kalbe sığdığı gibi, hikmet de bir kâfirin zihninde yer bulabilir. Adâvetin elini öpmek zillet, muavenetin elini kabul etmek basirettir. Mü’minin işi, hakikatin izini sürmektir; kişilere değil, vasıflara taraf olmaktır.

O halde ölçümüz şu olsun: Haktan gelen her söz, her vasıf, her amel güzeldir; batıldan gelen her aldatıcı parıltı ise karanlıktır. Tarafımız, daima hak ve hikmetten yana olsun.

“Beden ölür, çürür, cana bakın siz.
Kim kiminle yürür, ona bakın siz.
Bırakın dönsün dönme dolaplar.
Haktan hakikatten yana bakın siz.”
A. KARAKOÇ




Âkıbet Ne Getirir? Kur’an’da Sonu Düşünmenin Hikmeti

Âkıbet Ne Getirir? Kur’an’da Sonu Düşünmenin Hikmeti

Zenginlik, şöhret, güç… Peki sonu ne olacak? Kur’an, geçmişin akıbetini anlatırken bugüne ışık tutuyor. İşte düşündüren ayetler ve ibretler…

YAZI GİRİŞ PARAGRAFI (Google Keşfet uyumlu akıcı dil):

Hayat, başladığı gibi bitmiyor; nasıl bittiği aslında her şeyin özeti oluyor. Kur’an-ı Kerîm, “akıbet” kelimesiyle bize sadece sonucu değil, o sonuca giden yolu da gösteriyor. Nice kavimler geldi geçti; kimisi azgınlıkla, kimisi imanla… Her biri geride bir ders bıraktı. Bu yazıda Kur’an’da geçen akıbet ayetlerini, muradlarını ve düşündüren hikmetleri ele alacağız.

BÖLÜM BAŞLIKLARI (SEO ve okuma kolaylığı için):

1. Akıbet Nedir? Kur’an’daki Anlamları

2. Kavimlerin Sonu: Tarihten Bugüne Uyarı

3. İyilerin ve Kötülerin Akıbeti: Ayetlerle Ders

4. Bugün Bize Ne Diyor? Akıbet Bilinciyle Yaşamak

5. Kapanış: Gerçek Başlangıç, Sonla Başlar

SONUÇ PARAGRAFI (Harekete geçirici):

Bugün attığın her adım, aslında yarının akıbetini şekillendiriyor. Geçici süslerden sıyrılıp kalıcı hakikate yönelmek isteyen herkes için Kur’an bir nur, akıbet ise pusuladır. Peki, sen kendi sonunu nasıl görmek istersin?

GÖRSEL TASLAK ÖNERİSİ

Başlık Görseli Fikri:

Arka plan: Harabe olmuş antik bir şehir (örn. Lut kavminin kalıntıları gibi)

Ön plan: Sol tarafta bir yol, yolun sonunda ışık (akıbeti simgeler)

Üstte başlık metni: “Âkıbet Ne Getirir?”
(Yazı sade, net, büyük puntolu, sağ alt köşede olabilir.)

@@@@@@@@

KURAN-I KERİM’DE AKİBET VE MURADİFLERİ İLE İLGİLİ AYETLER VE HİKMETLERİ

Elbette, işte “Kur’ân-ı Kerîm’de Âkıbet ve Murâdîfleri ile İlgili Ayetler ve Hikmetleri” konulu hikmetli, ibretli ve düşündürücü bir makale:

KUR’ÂN-I KERÎM’DE ÂKIBET VE MURADİFLERİ: AYETLER VE HİKMETLER

Giriş

Kur’ân-ı Kerîm, sadece geçmişin haberlerini anlatan bir kitap değildir; her bir ayetiyle bugünün insanına seslenen, geleceğe yön veren, her asra hitap eden ezelî ve ebedî bir kelâmdır. Bu bağlamda “âkıbet” kavramı, Kur’an’ın üzerinde hassasiyetle durduğu derin manalar içeren bir mefhumdur. Âkıbet; işin sonu, neticesi, son durak ve hakiki sonuç demektir. Bu kavramın Kur’ân’daki kullanımı, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde sonuca odaklanmayı, akıbeti düşünerek yaşamayı emreder.

Kur’ân’da Âkıbet Kavramı ve Murâdîfleri

Kur’ân’da “âkıbet” kelimesi doğrudan ve dolaylı olarak birçok yerde geçmektedir. Bununla birlikte aynı mânâya gelen veya yakın anlam taşıyan kelimeler de vardır:

Netîce (sonuç)

Sü’ul-âkıbet (kötü son)

Ukbâ (ahiret ve sonrası)

Meâb (dönüş yeri)

Mesîr (dönülecek yer)

Mâ’îl (varılacak yön)

Fevz (kurtuluş)

Bu kavramların hepsi, hayatın geçiciliğini, yapılan her şeyin mutlaka bir karşılığı olacağını ve insanın gerçek saadetinin ya da felâketinin sonunda belli olacağını bildirir.

Âkıbet Üzerine Ayetler

Kur’ân-ı Kerîm, geçmiş kavimlerin kıssaları üzerinden bugüne dersler sunar. Bu kıssaların ana gayelerinden biri, “akıbeti düşünmeyi” telkin etmektir:

> “Sonunda, kötülük edenlerin âkıbeti, en kötü akıbet oldu; çünkü Allah’ın ayetlerini yalanladılar ve onlarla alay ettiler.”
(Rum Suresi, 10)

> “İşte bu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara vaad olunan cennettir. Irmaklar altından akar. Orada ebedî kalacaklardır. İşte bu, (salihlerin) akıbetidir.”
(Ra’d Suresi, 35)

> “Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna baksınlar? Onlar bunlardan daha kuvvetli idiler…”
(Rum Suresi, 9)

Kur’an, sadece sonucun ne olacağını değil, o sonuca götüren süreci de ortaya koyar. Bu, insana irade ve sorumluluk yükleyen bir bakış açısıdır.

Hikmetler ve İbretler

1. Zâhirden Gafil Olma, Âkıbete Bak!

Dünya hayatı bir imtihan sahnesidir. Nice kavimler zenginlik, güç ve saltanat içinde yaşadılar. Ama sonunda yok olup gittiler. Kur’ân, bu örneklerle bize şunu haykırır: “Olaylara dış görünüşüyle değil, neticesiyle bak!”

2. Kötülüğün Akıbeti Hüsrandır

Zulmedenlerin, nankörlük edenlerin, küfre sapanların âkıbeti hep hüsran olmuştur. Bu ilahi bir sünnettir: “Zalimler asla felah bulmaz.” (En’am, 135)

3. İyiliğin Akıbeti Selamettir
Allah’a yönelen, sabreden, sebat eden kulların akıbeti kurtuluştur. Bu da şunu gösterir: “Asıl kazanç, dünyada değil, sonunda belli olur.”

4. Âkıbeti Düşünmek Hayatı Düzene Koyar

İnsan, sonunu düşünerek yaşarsa, davranışlarını ona göre düzene sokar. Anlık heveslerle değil, ebedî hayata yatırım yaparak yaşar. Bu da insanı olgunlaştırır, karakterini sağlamlaştırır.

5. Toplumsal Âkıbet: Kavimlerin Yıkılışı

Kur’an, sadece bireylerin değil, toplumların da bir “akıbeti” olduğunu öğretir. Ad, Semûd, Lut kavmi gibi toplumların helakı, ahlâksızlığın, zulmün ve inkârın nasıl bir son doğurduğunu gösterir. Bu, her toplum için bir uyarıdır: “Siz de aynı yolda yürürseniz, aynı akıbete uğrarsınız.”

Sonuç: Âkıbet Bilinciyle Yaşamak

Kur’ân’ın müminlerden istediği hayat tarzı, âkıbet merkezli bir bakıştır. Sadece bugünü değil, yarını ve ötesini düşünerek yaşamak, her amelinde “Ben bununla Allah’ın huzuruna çıktığımda neyle karşılaşacağım?” sorusunu sormaktır.

> “Ve son (akıbet) takvâ sahiplerinindir.” (A’râf, 128)

Bu ayet, hem bireysel hem de ümmet çapında bir ümit mesajıdır. Şartlar ne kadar zor olursa olsun, inananlar sabır ve sadakatle hareket ederlerse, sonunda zafer onların olacaktır.

@@@@@@#

“Âkıbeti görmeyen ve bir dirhem hazır lezzeti, ileride bir batman lezzetlere tercih eden hissiyât-ı insâniye akıl ve fikre galebe ettiğinden; ehl-i sefâheti sefâhetinden kurtarmanın yegâne çâresi, aynı lezzetinde elemini gösterip hissini mağlûb etmektir. “

@Akibet endişlik

@@@@@@@

Elbette, işte “Âkıbet Endişesi Üzerine Hikmetli, İbretli ve Düşündürücü Bir Makale”:

ÂKIBET ENDİŞESİ: SONU DÜŞÜNEREK YAŞAMANIN HİKMETİ

Hayat, herkes için bir yolculuktur. Bu yolculuğun başı doğum, sonu ise ölüm gibi görünse de, hakikatte her şeyin aslı ve ebedî olan yönü ölümle başlar. Asıl mesele ise bu yolculuğun nasıl bittiği, yani akıbetin ne olduğudur. İşte bu yüzden Kur’an ve hikmet ehli, hayatı akıbet endişesiyle değerlendirmeyi öğütler.

Akıbet Endişesi Nedir?

Âkıbet endişesi; insanın hayatı sadece bugünün rahatına göre değil, yarının neticesine göre yaşamasıdır. Kişi, yaptığı her işte, söylediği her sözde, attığı her adımda “Bunun sonu ne olur?” sorusunu kendine sorar. Bu endişe, insanı korkuya değil, ölçülü bir bilinç haline, muhasebeye ve istikamete götürür.

Kur’an’da Akıbet Endişesi: Düşünenler İçin Uyarı

Kur’ân-ı Kerîm, akıbeti düşünmeyi sadece bir öğüt olarak değil, kurtuluşun anahtarı olarak gösterir:

> “Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğuna baksınlar?”
(Muhammed Suresi, 10)

Bu ayet, sadece tarih bilgisi için değil; ibret, ders ve yön tayini için bir çağrıdır. Kur’an’da anlatılan kavimlerin helakı, zalimlerin düşüşü, müttakilerin kurtuluşu, hep bir sonuç tablosu sunar. Bu tablolar, bugün yaşayan herkesin akıbeti için aynadır.

Neden Akıbet Endişesi Taşımak Gerekir?

1. Hayatın Geçiciliğini Unutma, Akıbet Kalıcılıktır

Dünya hayatı bir seraptır. İnsana ebedî gibi görünür, ama çok çabuk geçer. Akıbet ise dönüş yeri, ebedî hayatın kapısıdır. O kapıdan neyle gireceğimiz, bugünkü tercihlerimizle şekillenir.

2. Şöhret, Makam, Servet… Ama Sonu?

Nice insanlar vardır ki, zirvedeyken yok olup gitmiştir. Âkıbeti düşünmeyenler, anlık heveslere, benlik davasına ve nefsin oyunlarına aldanır. Halbuki ölümle beraber hepsi sona erer. Geriye sadece salih amel, doğruluk ve takva kalır.

3. Kurtuluşun Sırrı: Son Nefese Kadar Sabır ve Sevat
Bir insanın ömrü boyunca iyilik yapması değil, son nefesine neyle girdiği önemlidir. Bunun içindir ki Peygamber Efendimiz (s.a.v.), sıkça şu duayı yapmıştır:

> “Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım, kalbimi dinin üzere sabit kıl!”

Hikmetli Bir Gerçek: Dünya Bir Misafirhane, Akıbet Bir Hesap Günüdür

Bediüzzaman Said Nursî, “Dünya bir misafirhane hükmündedir” der. İnsan bu haneye imtihan için gönderilmiş, serbest bırakılmış, ama başıboş değildir. Her hareketi kaydedilir, her söz not edilir. İşte bu bilinçte olan kişi, akıbet endişesiyle hareket eder, çünkü “Nihayetinde huzura çıkılacaktır.”

Düşündüren Bir Soru: Akıbetin Hazır mı?

Kimi insanlar hayatı öyle bir ciddiyetsizlikle yaşar ki, sanki ebedî burada kalacak gibidir. Halbuki her doğan ölür. Her adım bir sona gider. Bugün hesap edenler, yarın hesaba çekilmeden önce kendilerini kurtarabilirler. Ama akıbeti unutup yaşayanlar, sonu düşünmedikleri için o sonla yıkılırlar.

Sonuç: Akıbet Endişesi Bir Korku Değil, Bir Lütuf ve Rehberdir

Bu endişe, mü’minin elinde bir manevî pusuladır. Sapmamak için, şaşırmamak için, aldanmamak için bir uyarıcıdır. Nefse karşı bir kalkan, şeytana karşı bir zırhtır.

 

 




KUR’ÂN-I KERÎM VE HADÎS-İ ŞERÎFLERDE SAĞLIK VE MURADİFLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA

KUR’ÂN-I KERÎM VE HADÎS-İ ŞERÎFLERDE SAĞLIK VE MURADİFLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA

Giriş

İslam dini, insanın hem bedensel hem ruhsal yönüne önem verir. Sağlık, bu iki yönün de dengede olmasıyla ilgilidir. Kur’ân-ı Kerîm ve Hadîs-i Şerîflerde sağlık kavramı doğrudan “sıhhat”, “şifa”, “afiyet”, “selamet”, “temizlik (taharet)” gibi kelimelerle ifade edildiği gibi, dolaylı olarak da ibadetlerin şartlarında ve yaşam tarzı tavsiyelerinde sıkça vurgulanır. Bu yazı, söz konusu muradif (eş anlamlı) kelimeler çerçevesinde sağlık konusunu Kur’an ve hadisler perspektifinden incelemektedir.

I. KUR’ÂN-I KERÎM’DE SAĞLIKLA İLGİLİ KAVRAMLAR

1. Şifa (شفاء)
“Şifa” kelimesi Kur’ân’da hem fiziksel hastalıkların hem de kalp hastalıklarının (ruhsal/manevî rahatsızlıkların) tedavisi anlamında kullanılır.

Örnek Ayetler:

“Biz Kur’an’dan, iman edenler için şifa ve rahmet olan (ayetleri) indiriyoruz.” (İsrâ, 17/82)

“İnsanlara şifa ve rahmet olarak kalbinden çıkan içecekleri (balı) yarattı.” (Nahl, 16/69)

2. Afiyet (عافية)
Her türlü bela, hastalık ve sıkıntıdan uzak olmak anlamındadır. Kur’an’da doğrudan çok sık geçmese de, dua ve hadislerde merkezi bir kavramdır.

3. Selamet (سلامة)
Kurtuluş, huzur ve esenlik anlamındadır. Sağlıkla ilişkili olarak; insanın beden ve ruh bütünlüğünü bozan durumlardan korunması anlamında kullanılır.

4. Tâhâret ve Temizlik (طهارة)
Temizlik, sağlığın korunmasında en önemli unsurlardandır. Kur’an, hem fizikî hem mânevî temizlikten bahseder.

Örnek Ayet:

“Şüphesiz Allah, çok tevbe edenleri ve temizlenenleri sever.” (Bakara, 2/222)

5. Rızık ve Helal Gıda
Sağlıkla doğrudan bağlantılı olan bir diğer konu da helal ve temiz gıdaların tüketilmesidir.

“Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helâl ve temiz olanlarından yiyin…” (Bakara, 2/168)

II. HADÎS-İ ŞERÎFLERDE SAĞLIK VURGUSU

1. Sıhhatin Değeri

“İki nimet vardır ki insanların çoğu onları değerlendirmede aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit.” (Buhârî, Rikâk, 1)

Bu hadis, sağlığın kıymetinin genellikle elden gittikten sonra anlaşıldığını gösterir.

2. Duâlarda Sağlık Talebi

“Allahım! Bedenime, gözlerime ve kulaklarıma afiyet ver…” (Tirmizî, Deavât, 72)

“Allah’tan af ve afiyet isteyin. Zira hiç kimseye yakîn (ölüm ve iman) dışında afiyetten daha üstün bir şey verilmemiştir.” (İbn Mâce, Zühd, 24)

3. Temizlik ve Sağlık

“Temizlik imanın yarısıdır.” (Müslim, Tahâret, 1)
Bu hadis, temizliğin hem maddî hem manevî yönleriyle sağlığın temelini oluşturduğunu vurgular.

III. DEĞERLENDİRME

Kur’ân-ı Kerîm ve Hadîs-i Şerîfler, sağlığı doğrudan bir “nimet” olarak tanımlar. İslam, sağlığı koruyucu tedbirler almayı (temizlik, helal gıda, ölçülü yaşam), hastalık anında tedavi olmayı ve Allah’tan şifa dilemeyi teşvik eder. Aynı zamanda sağlık, bir ibadet aracı olarak görülür; çünkü ibadetlerin doğru şekilde yapılabilmesi için insanın sağlıklı olması önemlidir.

Sonuç

Sağlık, sadece tıbbî bir konu değil; Kur’an ve sünnet ekseninde bir ahlak, şükür ve sorumluluk alanıdır. İnsanın bedeni bir emanet olarak görülür ve onu korumak da bir ibadettir. Müslüman, bedenini hem ibadet hem hizmet için kullanır. Bu nedenle sağlıkla ilgili emir ve tavsiyeler, dinî hayatın ayrılmaz bir parçasıdır.

Bak:
https://tesbitler.com/index.php?s=SA%C4%9ELIK+

 

 




Kuranı Kerimden Gerek Alimlerin,Gerek Bilim Adamlarının En Çok İlgisini Çeken HUSUSLAR

Kuranı Kerimden Gerek Alimlerin,Gerek Bilim Adamlarının En Çok İlgisini Çeken HUSUSLAR[1]

Kur’ân’ı İnceleyen Âlimlerin ve Bilim İnsanlarının En Çok İlgi Duyduğu Konular

Kur’ân-ı Kerîm, yüzyıllardır hem İslam âlimleri hem de farklı disiplinlerden bilim insanları tarafından derinlemesine incelenen bir kitap olmuştur. Gerek tefsir ilmiyle ilgilenen din âlimleri, gerekse modern bilim insanları Kur’ân’ın çeşitli yönlerini merak etmekte ve üzerinde araştırmalar yapmaktadır. İşte bu bağlamda en çok ilgilenilen konular ve hususlar:

1. Kur’ân ve Bilimsel Gerçekler

Astronomi: Göklerin ve yerin yaratılışı, gezegenlerin hareketleri (Enbiya 21:30)

Embriyoloji: İnsan embriyosunun oluşum süreci (Müminun 23:13-14)

Okyanus Bilimi: Denizlerin karışmaması ve içindeki yaşam (Furkan 25:53)

Zooloji: Arıların bal üretimi ve biyolojik yapıları (Nahl 16:68-69)

2. Kur’ân ve Matematiksel Kodlar

19 Sayısı Teorisi: Kur’ân’daki bazı kelimelerin ve harflerin belirli bir düzen içinde 19 sayısına dayalı olması

Kelime ve Terim Frekansları: Örneğin, “gün” kelimesinin 365 defa, “ay” kelimesinin 12 defa geçmesi

3. Evrensel Ahlâkî ve Sosyal İlkeler

Adalet ve Hukuk İlkeleri

İnsan Hakları ve Kadın Hakları

Ekonomik Adalet ve Faiz Yasağı

Savaş ve Barış İlkeleri

4. Kur’ân’ın Dil ve Edebiyat Açısından İncelenmesi

Mucizevî Dil Yapısı ve Belağat

Kur’ân’da Metafor ve Alegoriler

Ayetlerin Nazım Düzeni ve Ritmi

5. Kur’ân’da Geçmiş ve Geleceğe Dair İşaretler

Eski Kavimlerin ve Medeniyetlerin Kur’ân’daki Tasviri (Ad, Semud, Firavun vs.)

Ahir Zaman ve Kıyamet Alametleri

İslam’ın Yayılması ve Geleceğe Dair İşaretler

6. Kur’ân ve Modern Psikoloji

Stres ve Kaygıyı Azaltan Ayetler

İnsan Psikolojisine Etkisi Açısından Dua ve Zikir

Ahlâkî ve Karakter Eğitimi Açısından Kur’ân’ın Öğretileri

Sonuç

Kur’ân, ihtiva ettiği bilimsel, tarihî, ahlaki ve edebî yönleriyle farklı disiplinlerden araştırmacılar için büyük bir ilgi kaynağı olmaya devam etmektedir. Günümüzde hem İslam âlimleri hem de bilim insanları, Kur’ân’ın mesajlarını daha iyi anlamak ve bilimle olan ilişkisini çözmek için çeşitli alanlarda çalışmalar yapmaktadırlar. Bu çalışmalar, hem dini hem de bilimsel bakış açılarını zenginleştirmekte ve insanlığa yeni ufuklar açmaktadır.

@@@@@@@

İLGİ ÇEKİCİ HUSUSLAR İSE;

İnsanlar genellikle kendileriyle doğrudan bağlantılı olan konulara daha fazla ilgi gösterirler. Kur’ân bağlamında en ilgi çekici konular şunlar olabilir:

1. Ahir Zaman ve Kıyamet Alametleri – Gelecekte neler olacağına dair merak her zaman yüksektir. Dabbetü’l-Arz, Ye’cüc ve Me’cüc, Güneş’in batıdan doğması gibi kıyamet alametleri insanların ilgisini çeken konulardır.

2. Kur’ân ve Modern Psikoloji – Stres, kaygı, mutluluk gibi psikolojik durumlara Kur’ân’ın nasıl çözümler sunduğu bireyler için oldukça ilginçtir.

3. Kur’ân ve Bilimsel Gerçekler – Özellikle astronomi, embriyoloji ve okyanus bilimi gibi modern bilimle uyumlu olduğu düşünülen ayetler büyük ilgi uyandırır.

4. Matematiksel Kodlar (19 Sayısı Teorisi vb.) – İnsanlar gizemli ve şifreli konulara ilgi duyar. Kur’ân’da belirli sayısal dizilimler olduğu iddiası, bu tür merak uyandıran bir alan oluşturur.

5. Geçmiş Kavimler ve Medeniyetler – Ad, Semud, Firavun gibi Kur’ân’da bahsedilen eski toplumların akıbeti ve bu anlatımların tarihsel gerçekliklerle bağlantısı, özellikle tarih meraklılarının ilgisini çeker.

6. Ölümden Sonra Hayat ve Ahiret – İnsan için en büyük bilinmezlerden biri ölüm sonrası yaşamdır. Cennet, Cehennem, kabir hayatı gibi konular, insanların en çok merak ettikleri alanlardan biridir.

@@@@@@

BAZI GİZLİ SIRLAR İSE;

Kur’ân’da doğrudan “gizli sırlar” olarak belirtilen bir kavram yoktur, ancak bazı ayetler ve konular, gizemli veya derin anlamlar taşıdığı düşünülen bilgiler ihtiva eder. Bu açıdan, İslam âlimleri ve araştırmacılar tarafından farklı yorumlar yapılmıştır. İşte bazı dikkat çeken gizemli konular:

1. Gayb Bilgisi (Görünmeyen Alem)

Kur’ân, gaybın (bilinmeyenlerin) sadece Allah tarafından bilindiğini söyler:
“Göklerde ve yerde gaybı Allah’tan başka kimse bilmez.” (Neml 27:65)

Ancak bazı peygamberlere vahiy yoluyla gaybın bir kısmının bildirildiği de ifade edilir (Cin 72:26-27).

2. Ahir Zaman Alametleri ve Kıyamet Sırları

Kıyametin tam zamanı bilinmez, ancak bazı alametler belirtilmiştir (Zilzal 99:1-2, Tekvir 81:1-14).

Dabbetü’l-Arz’ın çıkışı (Neml 27:82)

Ye’cüc ve Me’cüc’ün ortaya çıkışı (Kehf 18:94-99)

3. Kehf Suresi ve Zülkarneyn’in Sırrı

Kehf Suresi’nde geçen Zülkarneyn’in kim olduğu konusunda farklı teoriler vardır. Bazı yorumcular, onun tarihî bir lider (örneğin, Büyük İskender veya başka bir kral) olabileceğini söylerken, bazıları onun sembolik bir şahsiyet olduğunu ileri sürer.

Kehf Suresi’ndeki mağara gençleri (Ashab-ı Kehf) uzun süre uyudukları halde yaşlanmamaları ile zamanın göreceliği konusunda da yorumlara açıktır (Kehf 18:9-26).

4. Harf-i Mukatta’lar (Şifreli Harfler)

Kur’ân’ın bazı surelerinin başında bulunan Elif-Lam-Mim, Yasin, Kaf, Ha-Mim gibi harfler, anlamı tam olarak bilinmeyen ve gizemli görülen harflerdir.

Bunların ilahi bir şifre olduğu, bir matematiksel sistemle bağlantılı olduğu veya sadece Allah’ın bildiği bir anlam taşıdığı düşünülmüştür.

5. Süleyman Peygamber’in Sırları

Cinleri ve rüzgarı kontrol edebilmesi (Sad 38:36-38)

Sebe Melikesi Belkıs’ın tahtının aniden getirilmesi (Neml 27:38-40)

“İlim sahibi bir zatın” Allah’ın izniyle göz açıp kapayıncaya kadar tahtı getirmesi, bir tür enerji veya fiziksel boyutlar arası hareketle ilgili bir sır olarak yorumlanmıştır.

6. Ruh ve Ölüm Sırrı

Kur’ân, ruh hakkında çok az bilgi verildiğini söyler:
“Sana ruhtan soruyorlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir.” (İsra 17:85)

Ölüm anındaki ruhun nasıl çekildiği, kabir hayatının mahiyeti ve Berzah âlemi gibi konular gizemini koruyan hususlardır.

7. İnsan ve Kader Sırrı

İnsan iradesi ve kaderin nasıl çalıştığı tam olarak çözülememiştir. İnsan özgür müdür, yoksa her şey önceden mi belirlenmiştir? (Hadid 57:22-23)

Levh-i Mahfuz kavramı, Allah’ın her şeyi önceden yazdığı ilahi bir kayıt olarak görülmüştür (Buruc 85:22).

Kur’ân’da bu gibi konular doğrudan “sır” olarak ifade edilmese de, bazı ayetler insan aklının tam anlamıyla kavrayamayacağı büyük gerçekliklere işaret eder.

@@@@@@

Mesela:

1. Harf-i Mukatta’ların Gizemi

Kur’ân’da 29 surenin başında bulunan Elif-Lam-Mim, Yasin, Ha-Mim, Kaf, Nun gibi harflerin anlamı tam olarak bilinmemektedir.

Bazı İslam âlimleri, bunların Kur’ân’ın korunmuş olduğuna dair bir işaret olduğunu savunurken, bazıları matematiksel bir sistemin parçası olabileceğini düşünüyor.

Günümüzde bazı araştırmacılar, bu harflerin belirli sayısal ve kelime dizilimleriyle bağlantılı olabileceğini iddia etmektedir.

2. Zülkarneyn ve Ye’cüc-Me’cüc’ün Sırrı

Kehf Suresi’nde Zülkarneyn’in Ye’cüc ve Me’cüc’ü bir sed ile hapsettiği anlatılır (Kehf 18:94-98).

3. Süleyman Peygamber’in Gizli İlimleri

Süleyman Peygamber’in cinleri, hayvanları ve rüzgarı kontrol edebilmesi (Sad 38:36-38)

Belkıs’ın tahtını bir göz açıp kapama süresinde getiren kişi kimdi? (Neml 27:40)

Bu olay, bir tür boyutlar arası geçiş, teleportasyon ya da metafizik bir sır olabilir mi?

Süleyman Peygamber’in ölümü cinler tarafından fark edilmemişti, çünkü asası kırılana kadar ayakta duruyordu (Sebe 34:14). Bu olay, bazılarına göre zaman algısıyla ilgili bir ipucu olabilir.

4. Ruh ve Ölüm Sırrı

Kur’ân, ruh hakkında çok az bilgi verildiğini belirtir: “Sana ruhtan soruyorlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir.” (İsra 17:85)

Ölüm anında ruhun alınışı farklı tasvir edilmiştir:

Müminler için yumuşak bir geçiş (Fecr 89:27-30).

Kâfirler için zor ve acılı bir koparılış (Enfal 8:50).

Kabir hayatı ve Berzah âlemi, İslam’da ölüm sonrası ara bir dönem olarak kabul edilir. Ancak tam olarak nasıl olduğu bilinmemektedir.

5. Levh-i Mahfuz ve Kaderin Sırrı

Kur’ân, tüm olayların önceden Levh-i Mahfuz’a yazıldığını bildirir (Buruc 85:22).

Bu, her şeyin önceden belirlenmiş olduğu anlamına mı gelir, yoksa insanlar hür iradeye sahip mi?

Geçmiş ve gelecek zaten belli mi, yoksa kader değiştirilebilir mi?

“Zaman” kavramı insana göre mi, yoksa Allah’a göre farklı bir boyutta mı işliyor?

6. Ahir Zaman Alametleri ve Kıyametin Gizli İşaretleri

Dabbetü’l-Arz’ın çıkışı: Ne tür bir varlık? Fiziksel mi, metaforik mi? (Neml 27:82)

Ye’cüc ve Me’cüc’ün serbest kalışı: Fiziksel bir toplum mu, yoksa bir tür kaos ve anarşinin sembolü mü?

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=OnLUfcf3qVs




KURAN-I KERİM’DE VE HADİSİ ŞERİFLERDE İMAN VE İSLAM BAĞLANTISI VE FARKI

KURAN-I KERİM’DE VE HADİSİ ŞERİFLERDE İMAN VE İSLAM BAĞLANTISI VE FARKI DİĞER AYETLERLE BAĞLANTILI OLARAK NASIL ANLATILMAKTADIR?[1]

Kur’ân-ı Kerîm’de ve Hadis-i Şerîflerde İman ve İslâm İlişkisi ve Farkı

Kur’ân ve hadislerde iman ve İslâm kavramları sıkça birlikte anılır, ancak aralarında önemli farklar da bulunur. İslâm, zahiri teslimiyet ve amel yönüyle; iman ise kalpteki tasdik ve yakin ile bağlılık yönüyle ele alınır. İdeal olan, İslâm’ın iman ile bütünleşmesi ve kişinin zahiren Müslüman olduğu gibi kalben de Allah’a tam bir bağlılık içinde olmasıdır.

1. Kur’ân-ı Kerîm’de İman ve İslâm

Kur’ân’da İman ve İslâm’ın farkı ve bağlantısı birçok ayette açıklanmıştır.

a) İman ve İslâm’ın Farkı

İman, kalpte olan bir tasdik ve yakini ifade ederken, İslâm ise kişinin dış dünyada Allah’a teslimiyetini ve itaatini gösterir.

Arapların zahiren Müslüman, ancak kalben iman etmemesi:
“Bedevîler, ‘İman ettik’ dediler. De ki: ‘Siz iman etmediniz, ancak ‘İslâm olduk’ deyin. Henüz iman kalplerinize tam yerleşmedi.'” (Hucurât 49/14)

Bu ayette İslâm’ın zahiri bir teslimiyet olduğu, ancak imanın kalpte yerleşmesi gerektiği vurgulanmaktadır.

İman edenlerin özellikleri:
“Müminler ancak, Allah’a ve Resûlü’ne iman eden, sonra da şüpheye düşmeyen ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad edenlerdir. İşte onlar sadık olanlardır.” (Hucurât 49/15)

Burada ise imanın tasdik, sadakat ve fedakârlık gerektirdiği anlatılmaktadır.

b) İman ve İslâm’ın Bağlantısı

İslâm, imana götüren bir kapıdır. Bir kişi zahiren Müslüman olabilir, ancak gerçek anlamda iman kalbine yerleştiğinde mümin olur.

İman, İslâm’ı kemale erdirir. Mümin olan kişi, hem kalben inanır hem de amel bakımından İslâm’a uygun yaşar.

2. Hadis-i Şerîflerde İman ve İslâm

Hadislerde İman ve İslâm arasındaki ilişki, Cebrâil Hadisi gibi temel metinlerde açıkça ortaya konmuştur.

a) Cebrâil Hadisi (Buhârî, Müslim)

Hz. Ömer (r.a.) şöyle rivayet eder:
Bir gün Cebrâil (a.s.), Hz. Peygamber’in (s.a.v.) yanına gelerek şu soruları sordu:

İslâm nedir?
“İslâm, Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in O’nun elçisi olduğuna şehadet etmendir. Namazı kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve gücün yetiyorsa hacca gitmendir.”

İman nedir?
“Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe ve kadere; hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna iman etmendir.”

Bu hadiste, İslâm zahiri ibadetleri ve amelleri ifade ederken, imanın ise kalpteki tasdiki ve bağlılığı içerdiği net bir şekilde ortaya konulmaktadır.

b) İman ve İslâm’ın Birbirini Tamamlaması

İman olmadan yapılan amelin eksik kalacağı:
“Kalbinde zerre kadar iman olan kişi cehennemden çıkacaktır.” (Buhârî, Müslim)

İslâm’ın amelsiz bir iman olmadığını gösteren hadis:
“Kişi, kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olmaz.” (Buhârî, Müslim)

3. İman ve İslâm’ın Diğer Ayetlerle Bağlantısı

İman ve İslâm’ı destekleyen ve bütünleyen birçok ayet bulunmaktadır:

İman kalpte olmalıdır, sadece söz yetmez:
“İnsanlardan öyleleri vardır ki, ‘Allah’a ve ahiret gününe iman ettik’ derler; hâlbuki onlar iman etmiş değillerdir.” (Bakara 2/8)

İman amelle desteklenmelidir:
“İman edip salih amel işleyenlere ne mutlu! Varılacak güzel yurt da onlar içindir.” (Ra’d 13/29)

İman ve İslâm’ın ortak noktası olan takva:
“Şüphesiz Allah katında en üstün olanınız, en çok takvâ sahibi olanınızdır.” (Hucurât 49/13)

Sonuç: İman mı Önde, İslâm mı?

1. İslâm bir başlangıç, iman ise kemale ulaşmaktır.

Bir kişi kelime-i şehadet getirerek zahiren Müslüman olur. Ancak imanı kalbine yerleştiğinde gerçek mümin olur.

Zahiren İslâm’a girmek, kişiyi toplumda Müslüman yapar. Ancak Allah katında mümin sayılmak için kalpten gelen bir iman gerekir.

2. Gerçek mümin, hem İslâm’ı yaşar hem de imanını güçlendirir.

İslam sadece dışsal bir kabulleniş değil, iç dünyada da kökleşen bir imana dönüşmelidir.

3. İman ve amel birbirini tamamlar.

Sadece dil ile iman etmek yetmez, amel ve ahlak da bu imanı yansıtmalıdır.

Özet

Sonuç olarak iman ve İslâm iç içedir, ancak farkları da vardır. Bir kişi önce İslâm’a girer, ardından imanını güçlendirir ve takva ile kemale ulaşır. İslam sadece bir kimlik veya şekil değildir; imanla bütünleştiğinde gerçek anlamını bulur.

 

 

 




PEYGAMBERLER VE AİLE HAYATLARI: ALACAĞIMIZ DERSLER VE MESAJLAR

PEYGAMBERLER VE AİLE HAYATLARI: ALACAĞIMIZ DERSLER VE MESAJLAR[1]

Aile, insanlığın en temel kurumudur. Sevgi, merhamet, sadakat ve sorumluluk duygusunun en yoğun şekilde yaşandığı bu müessese, İslam’da büyük bir öneme sahiptir. Yüce Allah, insanlara en güzel örnek olarak peygamberleri göndermiş ve onların aile hayatlarını bizler için bir rehber kılmıştır.

Peygamberlerin aile hayatı, sadece tarihi anlatılar olarak değil, aynı zamanda günümüz insanı için önemli mesajlar içeren ilahi bir model olarak değerlendirilmelidir. Çünkü onların eşleriyle, çocuklarıyla ve yakın çevreleriyle olan ilişkileri, aile huzurunun nasıl sağlanacağını ve aile bireyleri arasında nasıl bir iletişim kurulması gerektiğini en güzel şekilde gösterir.

1. Hz. Âdem ve Hz. Havva: Aile Birliğinin Temeli

İlk insan ve ilk peygamber olan Hz. Âdem (a.s.) ile Hz. Havva, aile hayatının temellerini atan ilk çifttir. Onların cennetten yeryüzüne indirilmeleri ve yeniden birlikte bir hayat kurmaları, insanın aile içindeki sabır, dayanışma ve affedicilik gibi değerlere ne kadar muhtaç olduğunu gösterir.

Alacağımız ders: Aile içinde hatalar yapılabilir, ancak önemli olan bu hatalardan ders çıkararak birlikteliği muhafaza etmektir. Sabır ve tevbe, aile hayatının temel direklerindendir.

2. Hz. Nuh ve Hz. Lut: Aile İçinde İman Sınavı

Hz. Nuh (a.s.), Allah’ın vahyine tam bir bağlılık içinde olmasına rağmen oğlu iman etmemiş ve tufan sırasında helak olmuştur. Hz. Lut (a.s.) ise kavminin sapkınlıkları karşısında mücadele ederken eşi ona destek olmamış, inançsızlardan biri olarak helak edilmiştir.

Alacağımız ders: Aile içinde iman en büyük bağdır. Ancak iman bağının olmadığı yerde, kan bağı da tek başına kurtarıcı olamaz. İman, bireysel bir seçimdir ve herkes kendi sorumluluğunu taşır. Aile içinde bile olsa, kişi Allah’ın emrine uymayan bir durumu destekleyemez.

3. Hz. İbrahim ve Ailesi: Teslimiyet ve Fedakârlık

Hz. İbrahim (a.s.), eşi Hz. Hacer ve oğlu Hz. İsmail (a.s.) ile büyük bir imtihandan geçmiştir. Allah’ın emriyle Hz. Hacer ve Hz. İsmail’i ıssız bir çöle bırakmış, eşi ve oğlu ise Allah’a olan teslimiyetleriyle bu zor süreci metanetle karşılamışlardır. Daha sonra Hz. İbrahim, Allah’ın emriyle oğlunu kurban etmeye teşebbüs etmiş, ancak Allah onların teslimiyetini kabul ederek bu imtihanı bir kurban ibadetiyle taçlandırmıştır.

Alacağımız ders: Aile bireyleri arasında Allah’a olan güven ve teslimiyet ne kadar güçlü olursa, zorluklar o kadar kolay aşılır. Sabır, tevekkül ve fedakârlık, aile huzurunun anahtarıdır.

4. Hz. Musa ve Ailesi: Annenin Fedakârlığı ve Kardeşlik Bağı

Hz. Musa (a.s.), annesinin fedakârlığı sayesinde Firavun’un zulmünden kurtulmuştur. Allah, Hz. Musa’nın annesine, onu bir sandığa koyup nehre bırakmasını vahyetmiş ve ona tekrar kavuşacağını müjdelemiştir. Kız kardeşi Hz. Musa’nın izini sürerek onun tekrar annesiyle buluşmasını sağlamıştır.

Alacağımız ders: Bir annenin duası, fedakârlığı ve teslimiyeti, çocuklarının geleceğini şekillendirebilir. Ayrıca kardeşler arasındaki dayanışma, aileyi güçlü kılan önemli bir unsurdur.

5. Hz. Zekeriyya ve Hz. Yahya: Evlat Hasreti ve Dua

Hz. Zekeriyya (a.s.), yaşlılık döneminde bir evlada sahip olmayı arzulamış ve Allah’a içten bir dua ile yönelerek Hz. Yahya’nın (a.s.) müjdesini almıştır. Bu kıssa, duanın gücünü ve Allah’ın dilediğine, dilediği zamanda lütuf verebileceğini gösterir.

Alacağımız ders: Çocuk, Allah’ın bir nimetidir ve her ebeveyn onun için dua etmelidir. Ebeveynlerin en büyük sorumluluğu, çocuklarını salih bir kul olarak yetiştirmektir.

6. Hz. Muhammed ve Aile Hayatı: Sevgi, Merhamet ve Adalet

Hz. Muhammed (s.a.v.), aile hayatında sevgi, merhamet, adalet ve fedakârlığın en güzel örneğini sergilemiştir. Eşlerine karşı nazik olmuş, onlarla istişare etmiş, ev işlerinde onlara yardımcı olmuştur. Çocuklarına karşı şefkatli davranmış ve torunlarıyla oyunlar oynamıştır.

Ayrıca, Hz. Hatice (r.a.) ile olan evliliği, sadakat ve karşılıklı destek açısından en güzel evlilik örneklerinden biridir. Hz. Hatice, Peygamber Efendimiz’in en zor zamanlarında onun yanında olmuş, O’na maddi ve manevi destek vermiştir.

Alacağımız ders: Aile içinde en önemli değerler sevgi, saygı, merhamet ve adalettir. Eşler birbirlerine destek olmalı, çocuklarına sevgiyle yaklaşmalı ve aile içindeki huzuru korumalıdırlar.

SONUÇ: PEYGAMBERLERİN AİLE HAYATINDAN ÇIKARACAĞIMIZ ANA MESAJLAR

1. Sabır ve Fedakârlık: Aile hayatı her zaman kolay değildir, ancak sabır ve fedakârlık huzurun anahtarıdır.

2. İman Bağı: Kan bağından daha önemli olan şey, Allah’a olan ortak bağlılıktır.

3. Ebeveynlerin Rolü: Anne-babalar çocukları için dua etmeli ve onları Allah’ın rızasına uygun şekilde yetiştirmelidir.

4. Sevgi ve Merhamet: Eşler arasında sevgi ve şefkat esas olmalıdır. Peygamber Efendimiz’in aile hayatı, bu konuda en büyük örnektir.

5. Sorumluluk Bilinci: Aile bireyleri birbirlerine karşı sorumluluklarını yerine getirmeli, vefalı ve sadık olmalıdırlar.

Peygamberlerin aile hayatı, günümüz aile yapıları için eşsiz dersler içermektedir. Onların yaşadığı imtihanlar ve verdikleri mücadeleler, bizlere ailemize nasıl sahip çıkmamız gerektiğini ve hangi değerleri korumamız gerektiğini öğretmektedir.

Allah bizleri, peygamberlerin izinden giden, aile hayatını sevgi, sadakat ve merhamet üzerine inşa eden kullarından eylesin. Amin.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=I-4vLKQGMfs




KURAN-I KERİM’DE GEÇEN ELFAZ-I KÜFÜR

KURAN-I KERİM’DE GEÇEN ELFAZ-I KÜFÜR[1]

Kur’an-ı Kerim’de Geçen Elfaz-ı Küfür (Küfür Lafızları)

Kur’an-ı Kerim, iman esaslarını açık bir şekilde ortaya koyarken, küfre götüren söz ve davranışları da haber verir. “Elfâz-ı Küfür” (küfür lafızları), kişinin İslam’dan çıkmasına veya imanını zedelemesine sebep olabilecek sözlerdir. Kur’an-ı Kerim’de, inkâr, şirk, nifak ve küfürle ilgili pek çok ayet bulunmaktadır.

1. Küfrün Tanımı ve Kur’an’daki Anlamı

Küfür kelimesi, Arapça “kfr” kökünden gelir ve “örtmek, gizlemek” anlamına gelir. Terim olarak, Allah’ı, peygamberleri, kitaplarını veya dinin kesin hükümlerini inkâr etmeyi ifade eder. Kur’an’da küfür, şu şekillerde kullanılır:

Doğrudan inkâr: Allah’ı veya dinî hükümleri reddetmek.

Şirk: Allah’a ortak koşmak.

Nifak: Münafıkların içten inkârı.

İstihza (Alay): Dini değerleri küçümsemek.

2. Kur’an’da Geçen Küfürle İlgili Örnek Ayetler

a) Doğrudan Küfür İhtiva eden Ayetler

Kur’an’da, inkârcıların ve müşriklerin sözlerine sıkça yer verilir:

“Şüphesiz ki inkâr edenler, ‘Bu Kur’an bir yalandan ibarettir, onu uydurdu’ dediler…” (Furkan 25:4)

“İnkâr edenler: ‘Biz ne bu Kur’an’a ne de ondan önce gelen kitaplara inanırız’ dediler…” (Sebe 34:31)

Bu tür ifadeler, inkârın açık bir göstergesi olup küfrün bir örneğidir.

b) Şirk İhtiva eden Küfür Sözleri

Kur’an’da şirk, en büyük günah olarak tanımlanır:

“Onların çoğu, Allah’a ortak koşmadan iman etmezler.” (Yusuf 12:106)

“Allah üçtür” diyenler kesinlikle kâfir olmuşlardır.” (Maide 5:73)

Allah’a şirk koşan sözler, küfür lafızları arasındadır.

c) Alay ve İstihza İçeren Küfürler

“Allah ve Resulü ile alay mı ediyorsunuz? Boşuna özür dilemeyin! Siz, iman ettikten sonra küfre girdiniz.” (Tevbe 9:65-66)

Burada, dini değerlerle alay etmenin kişiyi küfre sokabileceği bildirilmiştir.

d) Nifak ve İkiyüzlülük İhtiva eden Küfürler

“Kalplerinde hastalık vardır; Allah da hastalıklarını artırmıştır…” (Bakara 2:10)

“Münafıklar Allah’ı aldatmaya çalışıyorlar, fakat O, onların hilelerini boşa çıkarıyor.” (Nisa 4:142)

İçten inkâr edip dıştan iman etmiş gibi görünenlerin sözleri de küfür lafızlarıdır.

3. Günlük Hayatta Dikkat Edilmesi Gereken Küfür Lafızları

Kur’an’da küfürle ilgili ayetlerden hareketle, Müslümanların sakınması gereken bazı sözler şunlardır:

Allah’ın hükümlerini küçümseyici ifadeler kullanmak.

Dini değerlerle dalga geçmek veya hafife almak.

Şirke, batıl inançlara ve hurafelere dayalı sözler söylemek.

Allah’a, peygambere, meleklere veya kutsal kitaplara saygısızlık İhtiva eden ifadeler kullanmak.

Sonuç

Kur’an-ı Kerim’de küfür lafızları, inkâr, şirk, nifak ve istihza gibi başlıklar altında ele alınmıştır. Bir Müslüman, imanını korumak için sözlerine ve inancına dikkat etmeli, Kur’an’da bildirilen tehlikeli ifadelerden uzak durmalıdır.

@@@@@@

“Ey insan! Bil ki, insanların ağzından çıkan ve dinsizliği işmam eden dehşetli kelimeler var; ehl-i iman bilmeyerek istimal ediyorlar. Mühimlerinden üç tanesini beyan edeceğiz.
* Birincisi: Evcedethu’l-esbab, yani, “Esbab bu şeyi icad ediyor.”
* İkincisi: Teşekkele binefsihî, yani, “Kendi kendine teşekkül ediyor, oluyor, bitiyor.”
* Üçüncüsü: İktezathu’t-tabiat, yani, “Tabiîdir, tabiat iktiza edip icad ediyor.” Lemalar.181

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=g0dP08yxfpM




Batılın Tasviri mi, Hakikatin Beyanı mı?

Batılın Tasviri mi, Hakikatin Beyanı mı?[1]

İnsan zihni, gördüğü ve duyduğu şeylerden etkilenmeye son derece açıktır. Özellikle de saf ve berrak olan zihinler, maruz kaldıkları her türlü bilgiyle şekillenebilir. İşte bu yüzden “Batıl şeyleri iyice tasvir, safi zihinleri idlaldir” sözü, büyük bir hakikati ifade eder. Çünkü yanlış olanın, kötülüğün ve batıl inançların süslü bir şekilde anlatılması, bilhassa temiz zihinleri ve kalpleri şaşırtabilir, hatta hakikatten uzaklaştırabilir.

Tarih boyunca toplumlar, ideolojiler ve kültürel akımlar, kendi inançlarını ve fikirlerini yaymak için kelimeleri ve sanatları ustaca kullanmışlardır. Hakikati anlatması gereken birçok kişi, bazen farkında olarak bazen de farkında olmadan batıl olanı öylesine güzel ve detaylı anlatmıştır ki, sonuçta onun propagandasını yapmış olur. Günümüzde bu durum, özellikle medya, sinema, edebiyat ve sosyal medya aracılığıyla daha da yaygın hale gelmiştir.

İbretlik Bir Hadise: Yanlışın Büyüsü

Bundan yüzyıllar önce Endülüs’te İslam medeniyeti zirvede iken, Müslümanlar bilim, sanat ve ahlakta ileri bir seviyedeydi. Ancak zamanla, batıdan gelen kültürel ve fikri akımlar Müslümanları etkiledi. Endülüs’ün en büyük âlimlerinden biri olan İmam Şâtıbi, halk arasında hızla yayılan bir tehlikeyi fark etti: Müslüman gençler, batıl fikirleri yalnızca “öğrenmek” için değil, “hayranlıkla” dinlemeye başlamıştı. Hristiyan âlimleri, İslam karşıtı fikirleri anlatırken öyle süslü bir üslup kullanıyorlardı ki, hakikati arayan zihinler dahi bunlardan etkilenip savruluyordu.

Bu etkileşimin sonunda, pek çok Müslüman genç öz değerlerini kaybetmeye ve düşmanın fikirlerine meyletmeye başladı. Kültürel yozlaşma hızla yayıldı, İslam’ı savunanlar bile batıl olanı detaylıca anlatırken farkında olmadan onun propagandasını yapar hale geldiler. Neticede, Müslümanların kendi benliklerinden uzaklaşması, Endülüs’ün düşüşünü hızlandırdı.

Günümüzde Batılın Tasviri

Bugün de benzer durumları görmek mümkündür. Televizyon dizileri, romanlar ve filmler aracılığıyla gayrimeşru ilişkiler, haramlar, ahlaksızlık ve şiddet o kadar detaylı işleniyor ki, insanlar bunları olağan bir şey gibi kabul etmeye başlıyor. “Yanlışı anlatıyoruz” denilerek yapılan bu işler, aslında yanlışın yayılmasına sebep oluyor.

Örneğin, bir dizi düşünelim: Ahlaksız bir yaşam süren bir karakteri, hikâyenin merkezine yerleştirip onu “kahraman” gibi gösterirlerse, seyircinin bilinçaltına şu mesaj verilir: “Bu hayat tarzı kötü olabilir ama aslında çok da cazip.” İşte burada ince bir tehlike vardır: Batılı tasvir ederken, ona cazibe katmak! Oysa ki batılı çirkin göstermeyen bir anlatım, onun gizli bir propagandasına dönüşebilir.

Bu sebeple, hakikat anlatılırken hem doğrudan hem de güzel bir üslupla beyan edilmelidir. Batıl anlatılacaksa da, onun çirkinliği vurgulanarak anlatılmalıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), günahları anlatırken asla onları cazip hale getirmezdi. Kur’an-ı Kerim de bu konuda bize yol gösterir: Şeytanın süslediği kötü amellere aldanmamak gerektiğini sık sık hatırlatır.

Sonuç: Hakikatin Yolunda Sabit Kalmak

İnsanların temiz zihinleri ve kalpleri, batılın detaylı ve cazip anlatımıyla kirlenmemelidir. Hakikati anlatanlar, düşmanın silahını düşmana çevirmek yerine, kendi hakikat silahını kuşanmalıdır. Günümüz Müslümanlarının, anlatım üsluplarını gözden geçirmeleri ve hakikati saf haliyle sunmaları gerekmektedir.

Bu yüzden “Batıl şeyleri iyice tasvir, safi zihinleri idlaldir” sözünü unutmamalı ve yanlışı anlatırken bile, hakkın nuruyla aydınlatmalıyız.

 

*************  

KİRLİ HAVANIN VE KIRLI HABERLERİN TOPLUM ÜZERİNDE BIRAKTIĞI OLUMSUZ ETKİLERİ

Aslında biz kendimizi ve kendi milletimizi zehirliyoruz.

KİRLİ HAVA VE KİRLİ HABERLER: TOPLUM ÜZERİNDEKİ GİZLİ TEHDİTLER

Dünya, maddî ve manevî kirlenmenin pençesinde giderek boğuluyor. Bir yanda soluduğumuz hava, sanayi atıkları, egzoz dumanları ve kimyasal kirleticilerle zehirlenirken; diğer yanda medya kanallarından yayılan yalan, iftira, korku ve manipülasyonlarla toplumun ruhu kirletiliyor. Fiziksel kirlilik insanın bedenini, bilgi kirliliği ise aklını ve kalbini zehirler.

Bu makalede, kirli havanın ve kirli haberlerin toplum üzerindeki olumsuz etkileri, insan psikolojisine ve sosyal düzenimize verdiği zararlar ve bu kirlilikten korunma yolları üzerine ibretli ve düşündürücü tespitler yapacağız.

1. KİRLİ HAVA: GÖRÜNMEYEN ZEHİR

Hava, insan hayatının en temel unsurlarından biridir. Temiz hava, sağlıklı bir beden ve berrak bir zihin için gereklidir. Ancak sanayi devrimiyle birlikte artan fabrika dumanları, egzoz gazları ve kimyasal atıklar havayı giderek zehirli bir hâle getirdi. Kirli hava, yalnızca akciğerleri değil, toplumun genel sağlığını da tehdit eden bir unsurdur.

Kirli Havaya Maruz Kalan Toplumun Problemleri

1. Fiziksel Hastalıklar:

Solunum yolu hastalıkları (astım, bronşit, KOAH) artar.

Kalp ve damar hastalıkları tetiklenir.

Kanser riski yükselir.

2. Psikolojik Etkiler:

Sürekli kirli hava solumak, depresyon ve kaygıyı artırır.

İnsanlarda halsizlik, yorgunluk ve konsantrasyon eksikliği oluşturur.

3. Toplumsal Verimsizlik:

Hava kirliliği nedeniyle hastalıklar artınca, iş gücü ve üretim azalır.

Eğitimde odaklanma problemleri ortaya çıkar.

İbretli Bir Gerçek: Londra’nın Büyük Sis Felaketi

1952 yılında Londra’da aşırı hava kirliliği nedeniyle “Büyük Sis Felaketi” yaşandı. Şehir, günlerce yoğun bir duman tabakası altında kaldı. Sonuç olarak 12 bin insan yaşamını yitirdi. Bu olay, temiz hava politikalarının ne kadar hayati olduğunu gösteren büyük bir ibret olmuştur.

2. KİRLİ HABERLER: TOPLUMSAL ZEHİR

Tıpkı kirli hava gibi, kirli haberler de insanların zihnini ve kalbini kirletir. Yalan, çarpıtma ve manipülasyon içeren haberler; toplumu korkuya, öfkeye ve güvensizliğe sürükler.

Bir toplumun sağlıklı işlemesi için doğru bilgiye ihtiyacı vardır. Ama günümüzde medya organları, çoğu zaman reyting, reklam geliri veya siyasi çıkarlar uğruna gerçeği çarpıtıyor.

Kirli Haberlerin Toplum Üzerindeki Etkileri

1. Korku ve Panik Ortamı Oluşur

Sürekli felaket senaryoları ve kötü haberlerle beslenen toplum, korku içinde yaşar.

Geleceğe dair umutsuzluk yayılır.

2. Toplumsal Güvensizlik Artar

İnsanlar yöneticilere, medyaya ve hatta birbirlerine güvenemez hâle gelir.

Komplo teorileri hızla yayılır, gerçek ile yalan arasındaki çizgi kaybolur.

3. Kutuplaşma ve Düşmanlık Oluşur

Medya, farklı kesimleri birbirine düşman hâline getirebilir.

Suni krizler, insanları birbirine karşı kışkırtarak bölünmelere neden olur.

İbretli Bir Hikâye: Yalancı Çoban

Eski bir hikâyede, bir çoban köylüleri kandırmak için sürekli “Kurt geldi!” diye bağırır. Ancak bu hep yalan çıkar. Bir gün gerçekten kurt sürüye saldırır ama köylüler artık çobana inanmaz. Sonunda hem çoban hem de sürü mahvolur.

Bu hikâye, medyanın sürekli yanlış haber yayarak toplumun güvenini nasıl yok ettiğini anlatan en güzel örneklerden biridir.

3. TEMİZ HAVA VE TEMİZ HABER: ÇÖZÜM NEDİR?

Kirli hava nasıl filtrelenmeden solunmamalıysa, kirli haberler de sorgulanmadan kabul edilmemelidir. Hem fiziksel hem de zihinsel çevremizi temiz tutmak için şu önlemleri almalıyız:

Fiziksel Kirliliğe Karşı Önlemler

Fabrika atıklarını azaltan yasalar çıkarılmalı.

Ağaçlandırma ve yeşil alanlar artırılmalı.

Toplu taşıma teşvik edilerek egzoz gazı azaltılmalı.

Zihinsel Kirliliğe Karşı Önlemler

Her haberi sorgulamak: Haber kaynağının güvenilir olup olmadığı araştırılmalı.

Duygusal tepki vermemek: Öfke ve korkuya kapılmadan önce bilgiyi teyit etmek gerek.

Sosyal medyada bilinçli olmak: Her okunanı paylaşmak yerine doğruluk süzgecinden geçirmek lazım.

SONUÇ: HAVA GİBİ, HABER DE TEMİZ OLMALI

Kirli hava soluyan beden hastalanır, kirli haber soluyan zihin zehirlenir.

Bir toplumun sağlıklı, mutlu ve üretken olması için hem fiziksel çevresinin hem de bilgi kaynağının temiz olması gerekir. Eğer çocuklarımıza temiz bir gelecek bırakmak istiyorsak, yalnızca doğayı değil, zihnimizi de kirletici unsurlardan korumalıyız.

Unutmayalım:

Hava temiz olursa nefes alabiliriz.

Bilgi temiz olursa sağlıklı düşünebiliriz.

Gelin, doğru bilgiyi arayalım, gerçeği bulalım ve temiz bir toplum için hep birlikte çalışalım.

@@@@@@@

“Merak yüzünden ve afaki hadisatın verdiği sarhoşane gafletten zevk alan biçareler! Eğer “İnsanın fıtratındaki merak, insaniyet damarıyla sizin, farz ve lazım vazifeniz zararına o hadise, o geniş boğuşmalara sevk ediyor. Bu da bir ihtiyac-ı manevidir, fıtridir” derseniz, ben de derim:
Kat iyen biliniz ki, insanın, çok mu’cizâtlı hilkatine merak etmeyip, dikkat etmeyerek iki başlı veya üç ayaklı bir insan görse kemal-i merakla temaşasına daldığı gibi; aynen bu asırda, nev-i beşerin muvakkat ve fani, tahripçi geniş hadiseleri ve zemin yüzünde yüz bin millet ve insan nev i gibi çok hadisat-ı acibeye mazhar o milletlerden, her baharda yalnız birtek arı milletine ve üzüm taifesine baksan, bu nev-i beşerdeki hadisatın yüz defa daha mucib-i merak ve ruhani, manevi zevklere medar hadiseler var. Bu hakiki zevklere ehemmiyet vermeyip beşerin zararlı, şerli, arızi hadiselerine bu kadar merak ve zevkle bağlanmak; dünyada ebedi kalmak ve o hadiseler daimi olmak ve herkese o hadiseden bir menfaat veya zarar gelmek ve o hadiseye sebebiyet verenlerin hakiki fail ve mucid olmak şartıyla olabilir. Halbuki, havanın fırtınaları gibi geçici hallerdir. Sebebiyet verenlerin tesirleri pek cüz i… Ondaki zarar ve menfaati, o vaziyet şarktan, Bahr-i Muhitten sana göndermez. Senden sana daha yakın ve senin kalbin Onun tasarrufunda ve senin cismin Onun tedbir ve icadında olan bir Zat-ı Akdesin rububiyetini ve hikmetini nazara almayıp, ta dünyanın nihayetinden zarar ve menfaati beklemek ne derece divanelik olduğu tarif edilmez.”
https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/emirdag-lahikasi/hiss-i-kablelvukuun-tetimmesi/52

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=u1JNExlXGVI




KURAN-I KERİM’DE GEÇEN LEHVEL HADİS KELİMESİ VE MURADİFLERİ

KURAN-I KERİM’DE GEÇEN LEHVEL HADİS KELİMESİ VE MURADİFLERİ[1]

Kur’ân-ı Kerîm’de geçen “لهو الحديث / Lehvel Hadîs” ifadesi, özellikle dinin hakikatine ve insanın yaratılış gayesine ters düşen, oyalanma ve boş eğlenceleri ifade eden önemli bir kavramdır. Bu kelime, özellikle Lokman Sûresi 6. ayette geçmektedir ve kapsamı geniştir. Aşağıda bu kavramı detaylı şekilde açıklayalım:

1. Lehvel Hadîs Ayeti (Lokman Sûresi, 6. Ayet):

“İnsanlar içinde, bilgisizce (Allah’ın yolundan) saptırmak ve onu alaya almak için ‘Lehvel Hadis’i satın alanlar vardır. İşte onlar için aşağılayıcı bir azap vardır.”
(Lokman 31/6)

2. “Lehvel Hadis”in Lügavî ve Istılahî Manası:

Lehv (لهو): Oyalanmak, dikkati dağıtmak, asıl işten uzaklaştırmak anlamına gelir.
Kalbi meşgul eden boş iş ve sözlerdir.

Hadîs (حديث): Söz, haber, anlatım, hikâye demektir.

Lehvel Hadîs: Boş, faydasız, eğlence maksatlı sözler, hikâyeler, şarkılar, müzikler, masallar ya da ideolojiler olabilir. Asıl maksadı Allah’ın yolundan alıkoymak olan sözlü ifadeleri kapsar.

3. Müfessirlerin Yorumları:

İbn Abbas, İkrime, Mücâhid, Katâde gibi erken dönem müfessirler: Lehvel Hadîs’i şarkı, türkü, eğlence amaçlı söz olarak açıklamışlardır.

İbn Cerir et-Taberî: Bu tür sözlerin, insanı hakkı işitmekten alıkoyan her türlü eğlence ihtiva edenler olduğunu belirtir.

İbn Kesîr: Müzik ve şarkıların dinlenmesini bu ayetle ilişkilendirir, özellikle ibadet ve zikirden alıkoyuyorsa.

4. Lehvel Hadîs’in Muradifleri (Eş Anlamlıları veya Benzer Kavramlar):

Kur’an’da farklı sure ve ayetlerde benzer anlamda kullanılan başka kelime ve kavramlar da vardır:

En’am. 32.
وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَعِبٌ وَلَهْوٌۜ وَلَلدَّارُ الْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يَتَّقُونَۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ

Laib: Oyun,oyun gibi eğlenceler
lehv: Boş,eğlence, oyalanma

Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttakî olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hâla akıl erdiremiyor musunuz?

@Enbiya. 16.17
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَٓاءَ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِب۪ينَ
لَوْ اَرَدْنَٓا اَنْ نَتَّخِذَ لَهْوًا لَاتَّخَذْنَاهُ مِنْ لَدُنَّاۗ اِنْ كُنَّا فَاعِل۪ينَ
Laibin. Lehven

Biz, göğü, yeri ve bunlar arasındakileri, oyuncular (işi, eğlencesi) olarak yaratmadık.
Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi tarafımızdan edinirdik. (Bu irademizin eseri olurdu. Ama) biz (bunu) yapanlardan değiliz.

@ En’am. 112.

Zuhruf. Süslenmiş, Aldatıcı söz.

وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا شَيَاط۪ينَ الْاِنْسِ وَالْجِنِّ يُوح۪ي بَعْضُهُمْ اِلٰى بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُورًاۜ وَلَوْ شَٓاءَ رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ
Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. (Bunlar), aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu da yapamazlardı. Artık onları uydurdukları şeylerle başbaşa bırak.

@ Araf.179.
Ğaflet: Dikkatsizlik. İlahi hakikatlerden uzaklık

وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَث۪يرًا مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِۘ لَهُمْ قُلُوبٌ لَا يَفْقَهُونَ بِهَاۘ وَلَهُمْ اَعْيُنٌ لَا يُبْصِرُونَ بِهَاۘ وَلَهُمْ اٰذَانٌ لَا يَسْمَعُونَ بِهَاۜ اُو۬لٰٓئِكَ كَالْاَنْعَامِ بَلْ هُمْ اَضَلُّۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ
Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.

@ Hac. 30.
Kavlez Zur: Yalan, batıl söz

ذٰلِكَۗ وَمَنْ يُعَظِّمْ حُرُمَاتِ اللّٰهِ فَهُوَ خَيْرٌ لَهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ وَاُحِلَّتْ لَكُمُ الْاَنْعَامُ اِلَّا مَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ الْاَوْثَانِ وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِۙ
Durum böyle. Her kim, Allah’ın emir ve yasaklarına saygı gösterirse, bu, Rabbinin katında kendisi için daha hayırlıdır. (Haram olduğu) size okunanların dışında kalan hayvanlar size helâl kılındı. O halde, pislikten, putlardan sakının; yalan sözden sakının.

5. Günümüzdeki Yansımaları:

“Lehvel Hadîs” kavramı günümüzde:

Boş vakit geçirten ama fayda sağlamayan şeyler (bazı TV programları, sosyal medya gibi),

Maneviyattan uzaklaştıran müzikler veya ideolojik propagandalar,

Dini küçümseyen veya alaya alan sözlü yayınlar şeklinde düşünülebilir.

Bu yüzden niyet ve meşgul olunan şey çok önemlidir. Her şarkı ya da hikâye “lehvel hadîs” değildir, ama kişiyi Allah yolundan alıkoyuyorsa bu kapsamda değerlendirilebilir.

************ 

KURAN-I KERİM’DE GEÇEN LEHVEL HADİS MANASININ TEFSİRLERDEKİ YORUM VE İZAHI

1. “Lehvel Hadis” Ayeti ve Anlamı

Kur’an-ı Kerim’de Lokman Suresi 6. ayette geçen “lehvel hadis” ifadesi şöyle geçmektedir:

“İnsanlardan öylesi vardır ki, bilgisizce (cahillikle) Allah yolundan saptırmak ve onu eğlenceye almak için ‘lehvel hadis’ satın alır. İşte onlar için alçaltıcı bir azap vardır.” (Lokman 31:6)

Bu ayette geçen “lehvel hadis” kavramı, İslam âlimleri tarafından farklı açılardan yorumlanmıştır.

2. Tefsirlerde “Lehvel Hadis” Yorumu

a) İbn Abbas ve Müfessirlerin Görüşleri

İbn Abbas (r.a.), Mücahid, İkrime ve bazı diğer müfessirler **”lehvel hadis”**i “batıl sözler, anlamsız hikâyeler ve boş sözler” olarak açıklamıştır.

İbn Mesud (r.a.), bu ayetin yorumunda **”lehvel hadis”**in şarkı ve müzik olduğunu söylemiş ve “Şayet bir kişi tekrar tekrar bu ayeti dinleyerek şarkı ve müziğin haram olup olmadığını sorarsa, ona ‘evet’ derim” demiştir.

b) Taberî Tefsiri

İmam Taberî, “lehvel hadis” kavramının insanları hak yoldan saptıran her türlü eğlence, müzik, masal ve hikâye olabileceğini söyler.

Ayrıca, müşriklerin Kur’an’ı dinlememek için eğlence ve müzikle meşgul olup insanları oyalamasını da bu kavramın içine dahil eder.

c) Kurtubî Tefsiri

İmam Kurtubî, “lehvel hadis”i “insanı Allah’tan ve hak yoldan alıkoyan her türlü boş eğlence, oyun, müzik ve batıl sözler” olarak açıklar.

Ona göre, insanları Allah’tan uzaklaştıran hikâyeler, batıl romanlar, yanlış öğretiler ve müstehcen sözler de bu kapsamda değerlendirilmelidir.

d) Fahreddin Râzî Tefsiri

Fahreddin Râzî, bu ayette geçen “lehvel hadis”in genel bir kavram olduğunu ve sadece müzikle sınırlandırılmaması gerektiğini söyler.

İnsanı Allah’tan ve hak yoldan alıkoyan her şeyin “lehvel hadis” olabileceğini, ancak müziğin de bu kapsamda değerlendirilebileceğini belirtir.

e) Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri

Elmalılı Hamdi Yazır, “lehvel hadis”i “boş ve faydasız sözler” olarak yorumlar.

Kur’an okunmasını engellemek için anlatılan masallar, hikâyeler, eğlence içerikleri gibi Kur’an’a muhalif her türlü sözün bu kavram içinde değerlendirilebileceğini ifade eder.

3. “Lehvel Hadis” Kavramının Günümüz Yorumu

Günümüzde “lehvel hadis” kavramı, insanı hakikatten uzaklaştıran her türlü boş ve zararlı medya içeriği, müstehcen yayınlar, sahte bilgiler, yanlış yönlendiren sosyal medya içerikleri, gereksiz eğlenceler ve Allah’ı unutturan şeyler olarak değerlendirilmektedir.

Özellikle İslami değerleri küçümseyen veya Allah yolundan alıkoyan içeriklerin bu kapsamda olduğu söylenebilir.

4. Sonuç

“Lehvel hadis”, tefsirlerde genellikle müzik, batıl hikâyeler, faydasız sözler ve insanları Allah’tan uzaklaştıran eğlenceler olarak açıklanmıştır. Ancak bazı müfessirler, genel olarak Allah’ı unutturan her türlü eğlenceyi bu kavramın içine dâhil etmişlerdir. Bu yüzden Müslümanların, zamanlarını faydasız ve batıl şeylerle değil, ilim, ibadet ve hayırlı işlerle geçirmeye çalışmaları tavsiye edilmiştir.

************  

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=MTQLLqwkQRI




KURANI KERİMDE MÜJDE AYETLERİ VE HİKMETLERİ

KURANI KERİMDE MÜJDE AYETLERİ VE HİKMETLERİ[1]

Kur’an-ı Kerim’de müjde ayetleri, Allah’ın rahmetini, mağfiretini, cennet nimetlerini ve müminler için güzel akıbetleri müjdeleyen ayetlerdir. Bu ayetler, insanlara ümit verir, sabır ve sebat etmeleri için teşvik eder. Müjde ayetlerinde özellikle iman edenler, salih amel işleyenler, sabredenler, Allah’a güvenenler ve Allah yolunda mücadele edenler için ilahi müjdeler yer alır.

Kur’an’da Geçen Önemli Müjde Ayetleri ve Hikmetleri

1. Allah’ın Rahmeti ve Mağfireti
“De ki: ‘Ey kendilerine kötülük eden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.'”
(Zümer, 39/53)

Bu ayet, günah işleyenler için bir umut kapısıdır. Allah’ın rahmetinin sınırsız olduğunu bildirir ve tövbe eden herkesin affedilebileceğini müjdeler.

2. İman Edenler ve Salih Amel İşleyenlere Cennet Müjdesi
“İman eden ve salih amel işleyenlere müjdele: Altlarından ırmaklar akan cennetler onlarındır. Orada bir meyveden rızıklandıklarında, ‘Bu, daha önce de rızıklandığımız şeydir’ derler. O, dünyadakine benzer şekilde kendilerine verilmiştir. Onlar için tertemiz eşler vardır ve orada ebedî kalacaklardır.”
(Bakara, 2/25)

İman ve salih amel, cennet müjdesinin temel şartlarıdır. Bu ayet, müminlerin dünyadaki çabalarının boşa gitmeyeceğini ve ebedî bir mutlulukla ödüllendirileceklerini gösterir.

3. Allah Yolunda Çalışanlara Büyük Mükafat
“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis, onlar Rableri katında diridirler ve rızıklandırılmaktadırlar.”
(Âl-i İmrân, 3/169)

Allah yolunda mücadele edenler için ölüm bir son değil, aksine ebedî hayatın başlangıcıdır. Bu ayet, şehitlerin Allah katındaki yüksek derecesini gösterir.

4. Sabredenlere Büyük Mükafat
“Sabredenlere müjdele! Onlar ki, başlarına bir musibet geldiğinde ‘Şüphesiz biz Allah’a aidiz ve O’na döneceğiz’ derler. İşte onlara, Rablerinden bağışlanma ve rahmet vardır. Ve işte onlar doğru yolu bulanlardır.”
(Bakara, 2/155-157)

Hayatın zorluklarına karşı sabredenlere Allah’ın rahmeti ve mükafatı vardır. Sabır, mümin için bir anahtardır ve Allah sabredenleri sever.

5. Tevbe Edenler İçin Cennet Kapıları Açık
“Ancak kim tevbe eder, iman eder ve salih amel işlerse, işte onların kötülüklerini Allah iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.”
(Furkan, 25/70)

Bu ayet, günah ne kadar büyük olursa olsun, samimi bir tevbe ile Allah’ın o günahları bağışlayacağını ve hatta iyiliklere çevireceğini bildirir.

6. Dua Edenlerin Dualarına Karşılık Verilir
“Kullarım sana beni sorarlarsa, bilsinler ki ben onlara çok yakınım. Bana dua edenin duasına icabet ederim. O hâlde onlar da benim çağrıma uysunlar ve bana iman etsinler ki doğru yolu bulalar.”
(Bakara, 2/186)

Allah’a yönelenlerin duasının kabul olacağı müjdelenmektedir. Dua, müminin Allah ile bağlantısını güçlendiren en önemli ibadetlerden biridir.

7. Takva Sahipleri İçin Kurtuluş Müjdesi
“Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin ki, sizi belirlenmiş bir süreye kadar güzel bir şekilde yaşatsın ve her fazilet sahibine faziletinin karşılığını versin.”
(Hûd, 11/3)

Takva sahipleri için Allah’ın hem dünya nimetleriyle hem de ahirette cennetle müjde verdiğini gösterir.

Sonuç

Kur’an’daki müjde ayetleri, Allah’ın kullarına olan sevgisini ve merhametini gösterir. Bu ayetler, insanlara ümit verir, onları iyiye ve güzele yönlendirir, tövbeye teşvik eder ve sabır ile sebat etmeleri için cesaretlendirir. Müminler için birer rehber olan bu ayetler, Allah’a güvenenlerin asla kaybetmeyeceğini ve sonsuz bir mükafata erişeceğini vurgular.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=6P2iiejgPwg




KURANI KERİMDE İNZAR AYETLERİ VE HİKMETLERİ

KURANI KERİMDE İNZAR AYETLERİ VE HİKMETLERİ[1]

İnzar, bir tehlike veya azaba karşı insanları uyarmak anlamına gelir. Kur’an-ı Kerim’de inzar, peygamberlerin temel görevlerinden biri olarak belirtilmiş ve pek çok ayette vurgulanmıştır. İnzar ayetleri, insanları Allah’a kulluğa davet etmek, azaba karşı uyarmak, ahiret sorumluluğunu hatırlatmak gibi hikmetler taşır.

Kur’an’da İnzar ile İlgili Ayetler

1. “Biz seni ancak bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.”
(Furkan Suresi, 56)

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) hem müjdeleyici (beşîr) hem de uyarıcı (nezîr) olduğu belirtilir.

2. “Şüphesiz ki biz seni, hak ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.”
(Bakara Suresi, 119)

Kur’an, hem cennet müjdeleriyle hem de azap uyarılarıyla insanları doğru yola çağırır.

3. “De ki: Ben sadece açık bir uyarıcıyım.”
(Sad Suresi, 70)

Peygamberlerin görevi, insanlara ilahi hakikatleri açıkça bildirmek ve onların sorumluluklarını hatırlatmaktır.

4. “Şüphesiz biz her ümmete, ‘Allah’a kulluk edin ve tağuttan sakının’ diye bir peygamber gönderdik.”
(Nahl Suresi, 36)

İnzarın temel amacı, insanları tevhide yönlendirmek ve batıl inançlardan uzaklaştırmaktır.

5. “Onları azaba uğramadan önce uyar ki belki inkârdan dönerler.”
(Secde Suresi, 21)

İnzar, insanların azap gelmeden önce tövbe etmeleri için bir fırsattır.

6. “Ey Peygamber! Şüphesiz biz seni bir şahit, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik.”
(Ahzab Suresi, 45)

Peygamber, ümmeti için bir şahit, müjdeleyici ve uyarıcıdır.

7. “İnsanları uyar ve onlara, kendileri için tek ilahın O olduğu gerçeğini bildir.”
(İbrahim Suresi, 52)

İnzarın en büyük hikmeti, insanların tevhid akidesini kavramasıdır.

8. “De ki: ‘Ben sizi ancak vahiy ile uyarıyorum.’ Fakat sağırlar uyarıldıklarında çağrıyı işitmezler.”
(Enbiya Suresi, 45)

İnzar, ancak dinlemek isteyenler için faydalıdır. Hakkı inatla reddedenler, uyarıyı duymazlıktan gelirler.

İnzarın Hikmetleri

1. İnsanları Sorumluluk Bilincine Çağırır

İnzar, insanlara ahiret sorumluluğunu hatırlatarak gafletten kurtulmalarına vesile olur.

2. Hidayetin Kapısını Açan Bir Uyarıdır

İnzar, Allah’ın rahmetinin bir gereğidir. İnsanlara doğru yolu gösterir ve iman etme fırsatı tanır.

3. Azaptan Önce Rahmettir

Allah, kullarını uyarmadan azap etmez. İnzar, bir merhamet vesilesidir.

4. Toplumun Islahına Katkı Sağlar

Kur’an’daki uyarılar, insanların adaletli, ahlaklı ve Allah’a bağlı bireyler olmasını sağlar.

5. Küfür ve Şirkten Sakındırır

İnzar ayetleri, insanları şirkten, inkârdan ve günahlardan uzaklaştırmayı hedefler.

6. Peygamberlerin Görevini Açıklar

Allah’ın elçileri, sadece birer tebliğci değil, aynı zamanda birer uyarıcıdır.

Sonuç

Kur’an’daki inzar ayetleri, Allah’ın kullarına olan rahmetinin bir tezahürüdür. İnsanları gafletten uyandırır, doğru yola çağırır ve ahiret sorumluluğunu hatırlatır. Dolayısıyla, inzar bir tehdit değil, bir merhamet vesilesidir.

@@@@@

De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın, mücrimlerin sonları nasıl olmuş bir görün?”

قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِم۪ينَ
Neml.69

@ قُلْ سِيرُواْ فِي الأَرْضِ ثُمَّ انظُرُواْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ

De ki: ‘Yeryüzünde gezip dolaşın, sonra da, yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.’ En’am.11

@ Sizden önce de yasalar uygulandı. Yeryüzünü dolaşın da yalanlayanların sonları nasıl oldu görün.

قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِكُمْ سُنَنٌۙ فَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّب۪ينَ
Al.i İmran. 137.

@ قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلُ كَانَ أَكْثَرُهُم مُّشْرِكِينَ

RÛM-42 ” De ki: “Yeryüzünde dolaşın. Böylece daha öncekilerin akıbetinin (sonlarının) nasıl olduğuna bakın. Onların çoğu müşrik idiler.”

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=XyBa7TKHk3o