SAYIN CUMHURBAŞKANI(M)

ERDOĞAN DOĞRU MU YAPIYOR ?

SAYIN CUMHURBAŞKANI (M) …

Doğruyu
mu yapıyor?

Köklü
çözümlere gitmemekle doğru mu yapıyor?

Başta
her zaman kendisi kalmayacağı için laiklik bu milletin başına yine problem olur
mu?

Baş
örtüsü yasağı tekrar hortlar mı?

Nitekim
bazı Chp-li belediyeler seçilir seçilmez hemen baş örtüsünü problem yapıp, bazı
yerlere girmeyi yasakladılar.

Hala
kaldırılmayan Atatürkü koruma kanunu ve onun arkasına sıgınılarak harcanan
insanlar başlı başına bir sıkıntı oluşturmaktadır?

Kaportası
yenilenip bir türlü düzelmeyen Milli Eğitim…

Aile
bakanlığının yetersizliği…

Elbette
az bir mesafe alınmadı ancak köklü çözüm yollarına giderek geri dönüş korkusunu
ortadan kaldıracak adımları atmak gerekmez mi?

******************  

Birilerini
getirenler yine birileri tarafından mı götürülüyor?

Sayın
Erdoğanı götürüp birilerini getirmeye çalışanlar acaba getireceklerinin alt
yapısını oluşturmak için, birilerinin yani Erdoğan’ın altını boşaltmaya mı
çalışıyorlar?

Müzminleşen
Aile bakanlığı, sürekli reflekte edilmeyip kaportası yenilenen Milli Eğitim Bakanlığı,
tatmin etmeyip açıkları ve gedikleri bulunan Adalet Bakanlığı, toplumun hassas
noktası olan midesine dokunmak için yıpratılmaya ve sarsmaya çalışılan Maliye Bakanlığı
altı boşaltılan kurumlar olmasın?

Elbette
yüz yıllık çözüm bekleyen işler bir anda çözülecek gibi değildir.

Ancak
bu işler pansuman tedavisi ile de çözülecek değildir.

Haklı
olarak tenkid edilen parti ve partiler başa geldiklerinde, sizin onsekiz senede
yaptıklarınızı 18 hafta hatta 18 günde değistirmeyecekler mi?

Ergenekon
Darbe teşebbüsünden yakalanıp bu gün serbest bırakılanlar gibi, Darbe yapıp
pişman olmayan Fetöcülere de yarın kapıların açılarak bu milletle karşı karşıya
getirilmeyeceğinin garantisi var mı?

Hatta
dağdaki Pkk-lıların şehirlerde istihdam edilmeyeceği ne kadar güvenilirdir?

Neden
köklü kanunlar çıkartılmıyor?

Neden
köksüz kanunlar hala sürdürülüyor?

Ne
bekleniyor?

Bir
tehdit altında kaldığınızda; bak ben gidersem, onlar gelir tehdidi bir çözüm mü?

Elbette
nankör olmamak gerek.

Tarih
sizi hayırla yadedecektir.

Ayasofya’nın
açılması, bu asırda Atatürk’ü Koruma Kanununun kaldırılmaması, Anayasanın bir
türlü değiştirilememesi, Milli Eğitimde köklü değişime gidilememesi, Aile Bakanlığındaki
kangren olmuş uzuvların çaresizliği gibi temel hatalar, toplumdaki
memnuniyetsizlerin sayısını arttırmaktadır.

Şimdiye
kadar yazmayı düşünüp beklettiğim bu serzenişler, herkes size vurur ve
saldırırken, bende vefasızlık göstermeyip, hassasiyet göstermemdendir.

Siz
cesur insansınız. Millet arkanızda.

Aynı
cesareti müzminleşmis ve bayatlamış bazı uygulamaları kaldırmakta da
göstermelisiniz.

Bu
millet maddi manevi çok çekti.

Bugün
İstanbul’da el değiştiren belediyenin yaptıklarıyla tepkilerin artması
ortadadır.

Onun
için tüm hesaplar birilerini getirmek üzerine değil, sizi götürmek üzerine
sürdürülmektedir.

Sizin
ellerinden tutarak yükselttiklerinizle, sizi düşürmek istiyorlar.

Onlarda
biliyor ki, millet onlara pirim vermez, ders verir.

Ancak
nemnuniyetsizler ve memnuniyetsizlikler onların ekmeğine yağ sürecektir.

Bu
bir dost tavsiyesi ve duasıdır.

Bu
millet ve tarih sıra itibariyle Menderes, Özal ve Sizi, değer itibariyle Siz,
Özal ve Menderes’i hayırla yadedecek, dualarında anacaklardır.

Zahiren
yalnız gibisiniz.

Allah’ın
Galib ettiğini kim mağlup edebilir?

Garib,
Gureba, yetim, mazlum, masum ve bir millet, sınırları aşan ümmet dualarıyla
arkanızdadır.

Geleceğin
devleti inşa edilmelidir.

Geçici
yurtlar değil.

Bunları
hodfurusluk yapıp, ders makamında anlatmıyorum.

Siz
zaten biliyorsunuz.

Bu
bir hatırlatma ve bilgiyi tazelemedir.

Her
ne kadar geçmişi bilmeyen yeni yetmeler bugünün kıymetini bilmeselerde, bizler
çok mengenelerden geçtik.

Tekrar
o durumlara düşmemek için köklü değişimler bekliyoruz.

Toplumu
her konuda geleceğe taşıyacak yol ve ortam bekliyoruz.

Sizinde
bazen dile getirdiğiniz; dindar, şuurlu, idealist, ileri görüşlü, dava adamı…

Bunun
yol taşlarının hızla ve cesurca döşenmesi gerekir.

*****************

İhlale
ihmalle ortak olduk.

Yüz
yıl önce Ortadoğu’da ajanlarını ve piyonlarını yerleştiren Avrupa, ABD,
İngiltere ve Fransa gibi devletler miadı dolmuş bu elemanlarını bir sebep ve
bahane ile çektiler ve çekiyorlar.

Ya
Türkiye…

Simdilik
bunu bizde ve başka yolları deneyen bu devletler en son olarak, tıpkı bütün
yollar bitince fetöyü devreye koyup deşifre ettikleri gibi, kurdukları ve
destekledikleri Atatürkçülüğü de en son bahane ile devreye koyacaklardır.

Şimdiye
kadar sağ dedikleri kesimi Atatürkçülük ve sola kırdırdıkları gibi, bu seferde çareler
tükenirse Atatürkçülüğü -çok istemeselerde- sağ kesime kırdıracaklardır.

Kaos
uğruna her yol denenecektir.

Aynı
durum içtede gözlenmektedir. Bazıları hükümetin daha doğrusu Erdoğan’ın
tökezlemesini beklemekte, kendisine yer açıp, alan belirlemektedir, birilerinin
hesabına…

İçeride
hala kirli yapılar ve menfaatlerini hesap eden teşkilatlar varlıklarını
sürdürmektedir.

Hablemitoğlunun
Alman gizli teskilatının kirli çamaşırlarını ortaya dökme teşebbüsünden dolayı
öldürülmesi, “Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası ile bunu ortaya koyması, Uğur
Mumcu-nun yine gerek bu yapının, PKK-nın adeta her ferdinin maaşa bağlanıp, arkasındaki
kirli örgütleri ortaya çıkarmasından dolayı su-i kaste kurban gitmesi, gizli
teşkilat, derin devlet ve derin yapının, gizli komitenin, gladyonun hala
varlıklarını koruduklarını, gözü açık uykuda ve beklemede olduğunu
göstermektedir.

Aynı
haçlı zihniyeti başta Türkiye olmak üzere tüm islam ülkelerindeki piyonlarını
hayati bir durum gördüğünden dolayı devreye koymuş ve deşifre etmiştir.

-Darbenin
adı, keyfi hareket yöntemi, saldırı için kullanılan kullanımlı alet
demokrasidir.

Devletleri
keyfi olarak işgal edenler de demokrasi diyor, gezi kalkışmasını yapanlarda
demokrasi diyor, dağdaki eşkiyada bu memleketin evlatları olan askeri, polisi
ve vatandaşını öldüren kanı bozuklarda demokrasi diyor.

Bu
zıkkım nasıl tılsımlı bir şeymiş meğer!

-Chp-nin
belediyeleri kazanması, kaybetmesinden daha ağır ve zordur. Hele İstanbul-u
kazanmaları onlar için ölümden beter olacaktır.

Büyük
maddi manevi zararı verdikten sonra…

Ancak
belli ki geçmişten hala ders alınmış değil.

İzmir-de
ve geçmişte kötü, kötüde ne demek dehşetli, menfi uygulamaları ile kendilerini
isbat etmiştir.

En
önemlisi ise şimdiki millet ve gençlik rahatlığa alıştığı için sıkıntıya pek
gelemez, bu da Chp-nin sadece bitmesi değil, tarihten silinmesi olacaktır.


Eski Genelkurbay Başkanı İlker Başbuğ-un ifadesine göre;

Yabancı
servis ve terör örgütlerine yerleştirilen 813 kişi ifşa edilip öldürüldü.

-PKK
ve PYD ye bu kadar silah kısa vadeli değil.

Ya
kurulacak Kürt devletinin askeri teçhizatı veya İran’a saldırıda kullanılacak
ve kullandırılacak silahlardır.

İkinci
bir İsrail’in temeli atılıyor.

Yavru
İsrail devleti.

Bütün
bunlar için köklü değişime gidilmelidir.

Farz-ı
Ayn olan İttihad-ı İslam hızla tesis edilmelidir.

MEHMET ÖZÇELİK

11-11-2019




OYUN DERİNLERDE

OYUN DERİNLERDE

Piyonlar birer
birer devre dışı olur biterken, yeni piyon ve oyunlara ihtiyaç duyulmaktadır.

Bunun içinde
uydurukta olsa üretmek gerekir.

Bağdadiyi
üretenler belli ki onun yerine ikame edilecek bir piyon ve oyun üretildi. Bağdadi
bitirildi.

Tıpkı fetöyü
üretenlerin apoyu tükettikleri, elden çıkardıkları gibi.

-İçimizde
münafıklar var.

Oda devlet
seviyesinde.

-“Para BAE’den
geliyordu.

Osmaniye
merkezli DEAŞ operasyonunda yakalanan teröristler, BAE ve Suudi Arabistan’ın da
aralarında bulunduğu Körfez ülkelerinden “zekat” adı altında para yardımı
aldıklarını itiraf etti. Mısır uyruklu Gamal Mabrouk (58) para akışının düzenli
olduğunu söyledi. Mabrouk trafiği şu şekilde anlattı: Parayı 15 günde bir Ebu
Abdurrahman getirirdi. Ortalama 50 bin dolar bırakırdı. 2015’te Azez’de Suudi
Arabistanlı, daha önce tanımadığım bir şahıs yanıma gelip 70 bin dolar verdi.
Bu parayla Suriye’de silah tüccarından uçaksavar ve silah aldık.[1]

-“Bin kadın
infazdan kaçtı.

PKK’nın kandırıp
dağa kaçırdığı kız çocukları ile kadın teröristler kamplarda taciz, tecavüz ve
infazlarla karşı karşıya kalıyor. Bugüne kadar binden fazla kadın kaçarak
güvenlik güçlerine teslim oldu, kaçamayanlar da kurtuluşu intiharda buluyor.”[2]

-“Kontrgerilla
NATO ülkelerinin tümünde var. Türkiye’nin NATO’ya giriş tarihi 1952.
Kontrgerilla ise ülkemizde 1953 yılında kuruldu. O zamanki yasal adı,
Seferberlik Tetkik Kurulu. Fikir, finansman ve teçhizat daima ABD’ye aitti.
Seferberlik Tetkik Kurulu’nun, yani Kontrgerillanın personeli de ABD Ordusu’nun
ve CIA’nın subayları tarafından eğitildi. 1965 yılında Seferberlik Tetkik
Kurulu, Amerikan Askeri Yardım Heyeti (JUSMATT) binasına taşındı! Adı değişti,
Özel Harp Dairesi oldu.

12 Mart 1971 ve
12 Eylül 1980 askeri darbeleri Amerika’nın emriyle Kontrgerilla tarafından adım
adım planlandı ve gerçekleştirildi. Türkiye Kontrgerillanın provokasyonları,
sabotajları ve işkenceli sorgularına sahne oldu. Bu süreç boyunca Kontrgerilla
durmaksızın büyütüldü. Küçük bir daire iken bugün Tümen gücünde bir kuvvet
haline geldi. Özel Harp Dairesi, geçtiğimiz yıl, Özel Kuvvetler Komutanlığı
adını aldı.

Kürt sorununun
ulaştığı boyuta uygun olarak devlet içindeki belirleyici rolü arttı.

1990 yılında
İtalya’da Gladio adında bir gizli devlet örgütü açığa çıkarıldı. Sovyetler
Birliği’nin çözülüşünden sonra Avrupa ülkelerinin Amerika’ya bağlı Kontrgerilla
örgütlerine ihtiyaçları kalmamıştı.

İtalya’dan sonra
bütün NATO ülkelerinde benzer örgütlerin bulunduğu resmen açıklandı.”[3]

-“Kontrgerilla
aslında rejimin çözümsüzlüğüdür.

Toplumun ruhsal
dokusunu durmaksızın biçen bir testeredir.”[4]

Derinlerdeki kavga,
fillerin dövüşü yüzeydekilerini eziyor.

MEHMET
ÖZÇELİK

10-11-2019


[1] https://www.yenisafak.com/gundem/para-baeden-geliyordu-3513711

[2] https://www.yenisafak.com/agundem/bin-kadin-infazdan-kacti-3513599

[3] Binbaşı Ersever’in İtirafları-Soner Yalçın-Sh.2.

[4] Age.3.




ÜMMETİN KEMALİZMLE İMTİHANI

ÜMMETİN
KEMALİZMLE İMTİHANI

Atatürk
yüz yıldır hep tartışıla gelmiştir.

İngiliz
gizli valisi olmasından mason oluşuna, bin yıllık birikimi ve İslami değerleri
kaldırışından ölüm sebebine kadar yüzlerce noktada tartışılmıştır, maaşı bile[1]

Buda
yetmez gibi üstüne üstlük birde soy kütüğüne dair iddia ve tarihte kimse için
uygulanmayan koruma kanunu ile de tartışılmasının ve netliğe kavuşturmanın
üzeri kapatılıp engellemeye bu kavga, kaos ve şaibeler sahada müzmin hale
getirilmiştir.

Toplum
Dakyonus ve Ashabı Kehf- in mücadelesine dönüştürülmüştür.

Eğer
asrımız İslam’dan önce yaşayan bir asır olsaydı, bir çok noktada Kur’an’ı
Kerim’de yer alırdı.

Dindarların
Atatürkçüleştirilmesi masumane bir hale büründürülmektedir.

Rejim
ve Atatürk’ü eleştiren kitaplardan, Devrimlerin Deviremediği, Bozgun ve Ziya
Gökalp kitaplarının yazarı Vehbi Vakkasoğlu-nun[2]
bu konudaki tavrı gerçekten şaşırttı.

Acaba
biz mi aldatıldık yoksa onlar mı aldanıp aldattı?

Vakkasoğlu’nun
bunu cevaplaması gerektir.

Bediüzzaman’la
Atatürk geceyle gündüz gibi nasıl bir araya gelmez ve getirilemez ve de barıştırılamazsa,
ya talebesi olduğunu söyleyen biri nasıl bir araya gelip barıştırılabilir?

-Ya
Cübbeli-nin tavrı ve çıkışı dini mi, siyasi mi, politik mi?[3]

-Fetö
ordudaki Kemalistlerle başlattığı 15 Temmuz Darbesinde başarılı olsaydı,
Kemalizmin heykelini dikecek, tek adamlığın önünü açacaktı.

Gelecekte
PKK ve Atatürkçülüğün yerine daha kapsamlı olarak fetö tartışmaları
yerleştirilecek…

Milliyetçilerin
en büyük imtihanı da Atatürkçülükte CHP zihniyetinden geride kalmamasıdır.

Milliyetçi
ve ülkücüler Atatürk konusunda kendisini netleştirmelidir.[4]

-AKP’nin
de Atatürkçülükte imtihanı da milliyetçilerinkinden çokta farklı değil.

Herkes
gibi AKP’de Atatürk üzerinden belli kesimi kontrol edip elde etmeye çalışıyor,
böyle görüntü vermemeye çalışsa bile…

Sırıtıyor,
oda tam net ve samimi değil.

Veya
hikmeti hükümeti bilmediğimizden!

18
yılda Atatürk’ü koruma kanununu kaldırmadığı gibi, teşebbüste bile bulunmadı.

Eğer
samimiyse tartışmaların sağlıklı bir zemin, belge ve bilgi içerisinde
tartışılması için 5816 Atatürk’ü koruma kanununu kaldırmalıdır.

-1970-lerde
Atatürk düşmanlığı yapan solcular, bugün görünür ve görüntüde savunuculuğunu
yapmaktadır, rant ve güç elde etmek için.

Atatürk
problemsizliği, toplumun probleminden daha öncelikli ele alınmaktadır.

Atatürkçülük
her problemi örten bir perde olarak kullanılmaktadır.

-Hep
düşünmüşümdür; Avrupa’nın özellikle İngiltere’nin hayali olan 1920-de
İstanbul’a girip hatta Kutsal Emanetlerin bulunduğu Topkapı Sarayına kadar
yaklaştığı halde, hiçbir mukavemet görmemesine rağmen ne söz verildi ki, tıpış
tıpış İstanbul’u terketti?[5]

-Neden
mi İngiliz, işte Bediüzzaman’ın tesbiti,

S
– Neden bu kadar İ.g.z.’den (İngiliz) nefret ediyorsun,

C
– Sebep bir değil, bindir. Bana en ziyade şedid görünen, mânen ahlâkımıza
vurduğu darbedir.

MEHMET
ÖZÇELİK

10-11-2019


[1] http://www.tesbitler.com/index.php?s=Atat%C3%BCrk

http://www.tesbitler.com/page/2/?s=Atat%C3%BCrk

http://www.tesbitler.com/page/3/?s=Atat%C3%BCrk

-1930 YILI CUMHURBAŞKANI M.KAMAL’IN MAAŞI 1765 REŞAT
ALTINI İDİ. YANİ 1765 Adet X 1850.00 TL = 3.265.250 TL

https://www.facebook.com/100004025624000/posts/1810616399082530/

[2]
https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=2904647999563285&id=100000543402815

[3] http://www.tesbitler.com/2019/06/22/din-adamlari-ve-istikamet/

[4] https://www.derintarih.com/etiket/milliyetcilik/




DERİNDEKİ SAVAŞ

DERİNDEKİ
SAVAŞ

Özellikle
bir asırdır süre gelen savaş, derinlerde sürdürülen savaştır.

İlk
etapta dini hedef alan derindeki savaşçılar savaşlarını yarım asır sürdürmüş,
belliki bunun sonuna kadar gidemeyeceğini tarihten ders alarak bildiklerinden B
planlarını da hazır etmişlerdir.

O
da; dini içinden vurmak…

Fetö
itikat ve ameldeki bozulmanın ilk piyonudur.

Yan
versiyonları ile beraber…


Fetö’nün başarısı aslında kendi başarısından kaynaklanmamaktadır. Belki
devletin, hükümetin, rejimin başarısızlığından kaynaklanmaktadır.

-Derindeki
Devlet bilerek Fetönün eline koz verdi. Onu himaye etti. Onun alet olmasının
yollarını açtı.

İnançlı
insanları takip eden devlet ancak ona dokunmadı. Kur’an okuyanlar ifşa edildi.
Hapislerde süründürüldü ancak fetö’yü takip edemediler. Kur’an kursundaki bir
çocuğu takip ederken…

-Başarması
için içte ve dışta her türlü maddi manevi destek verildi.

Mesela
devletin hala Milli Eğitimdeki başarısızlığı, fetönün başarısını sağlamış oldu.

-Dün
Dini terbiyenin mahrumiyet söz konusu iken, bu gün Dini sulandırma ve bozma
devreye konulmuştur.

Mesela;
Din dersini verecek insanın olmaması veya yetersiz olması.

Din
dersine Hıristiyan öğretmenin girmesi.[1]

Savaş
derinlerde, Derin savaş.[2]

-1970-
lerde kominizm yangınının yerini bugün kominizm hayranları almış durumda.

-Deaş
bu amaçla ihdas edildi.

-1917
Rus kominizm darbesini arzu edenler, kürt sosyalizmini başlatmak istiyor.

-“HDP’nin
Küçükçekmece Belediyesi’ne ait salonda gerçekleştirdiği İstanbul 3. Olağan
Kongresi skandala sahne oldu. Partililer salona “Yaşasın rojava
direnişi” sloganlarıyla girerken, kongre açılışı teröristler için saygı
duruşunda bulunulması ve ant içilmesiyle başladı.”[3]

-PKK
Suriye’de ‘Güneydoğu’ planını devreye soktu: Soğukkanlı olunmalı.[4]

-Abd
ve batı kendi içerisinde tezadı yaşamakta, bulanık ve kirliliği
barındırmaktadır.

Net
ve dürüst değil, samimi davranmamaktadır.

-ABD
Dışişleri Bakanlığı’nın hazırladığı 2018 raporunda PKK yine terör örgütleri
listesinde yer aldı. TIR’lar dolusu silahın gönderildiği YPG içinse isim
verilmedi, “PKK bağlantılı Marksist örgüt” denildi. FETÖ elebaşı için de
“sürgündeki din adamı” ifadesi kullanıldı.[5]

-Avrupa’daki
Kandil büyüyor! AB, terörü görmezden geliyor.

Avrupa’da
her zaman teşvik gören PKK, son dönemde “DEAŞ’la savaşıyorum” gerekçesiyle
örgütlenme ağını genişletti. Tehlikeli yayılma birçok raporda göze çarpıyor.
Polis Akademisi “PKK’nın Bölgesel Terör Ağı Yapılanması” raporu: AB’deki eroin
ticaretinin %40’ını PKK kontrol ediyor.[6]

-PKK
yeni örgütü burada HDP binasında kurdu.

PKK’nın
2016’da kurduğu illegal kadın yapılanması TJA’nın merkezinin Diyarbakır’daki
HDP İl Binası olduğu ortaya çıktı. Önceki gün gözaltına alınan Van’ın HDP’li
Saray Belediye Başkanı Caziye Duman’ın TJA’nın yürütme kurulu üyesi olduğu
belirlendi.[7]

-Yüz
yıl önce dini ve din temsilcilerini ortadan kaldırıp, beslendikleri kanalları
tıkayanlar, yok ettiklerini düşündükleri dinin ve din temsilcilerinin toparlanmasını
hazmedemediklerinden dolayı, onları bazı bahanelerle -Bazı noktalarda haklı
olup, çoğu noktalarda haksız olsalar
da- dağıtmaya ve karalamaya
sinsice, güya hak namına her türlü haksızlığa girişmektedirler.

Bazı
hak sözleri içinde batıla alet olmakta, hakkı bitirme yoluna gitmektedirler.

-”Ey iman edenler! Hahamlardan ve
rahiplerden birçoğu, insanların mallarını haksız yollarla yiyorlar ve Allah’ın
yolundan alıkoyuyorlar. Altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek onları Allah
yolunda harcamayanları elem dolu bir azapla müjdele.”[8]

-Türkiye
bu girdaptan ve derindeki savaşlardan kurtulması için halk i ile bazı şeyleri
sorgulamalıdır.

NATO,
İncirlik, Ayasofya, Atatürk’ü koruma kanunu, Laiklik, İttihadı İslam, ve
Eğitim.

MEHMET
ÖZÇELİK

07-11-2019


[1] https://www.milligazete.com.tr/haber/3285773/din-dersine-hiristiyan-ogretmen

[2] https://m.youtube.com/watch?v=MP1w4G8jRvY

[3] https://www.yenisafak.com/gundem/hdp-istanbul-3-olagan-kongresinde-teroristler-icin-ant-icildi-3512863

[4] https://www.yenisafak.com/dunya/pkk-suriyede-guneydogu-planini-devreye-soktu-sogukkanli-olunmali-3512861

[5] http://www.haber7.com/guncel/haber/2912021-abd-raporunda-ilginc-detay-pkk-ypg-feto

[6] http://www.haber7.com/guncel/haber/2911990-avrupadaki-kandil-buyuyor-ab-teroru-gormezden-geliyor

[7] http://www.haber7.com/siyaset/haber/2911985-pkk-yeni-orgutu-burada-hdp-binasinda-kurdu

[8] Tevbe.34.




DÜŞÜNDÜREN SÖZLER-1-




TARİH-1-




İMAN VE HAYAT

İMAN
VE HAYAT

İmanın
ruhunun girdiği yerde hayatta yeşeriyor.

Yeter
ki kişi iman fişini, marifetullah pirizine takmış olsun.

İmandan
nasibi olmayan, karanlıkta kalmaya mahkumdur.

-Ruh
bu dünyaya maddi hakikatleri almak için, maddenin mahsulü olan manayı elde
etmek için gönderilmiştir.

Ruhun
keşif ve nüfuz alanları olduğu gibi, maddenin de keşif ve nüfuz alanları
sonsuza uzanmaktadır.

Maddeden
müteşekkil olan her şeyi bir düşününüz ve de onların ifade ettiği hakikatlere
bir bakınız.

Hayret
içerisinde kalınacaktır.

Buradan
alınıp geliştirilen bedenin, kendi manasını ifade ettikten sonra tekrar burada
bırakılması, ruhun alması ve kendisini götüreceği hedefi elde etmiş
olmasındandır.

*****************   

Vahye
Mazhar olunca arı, hayvanlar içinde bir hayvan olan arı gibi bir hayvan şifalı
bir balı Allah’ın izniyle insana sunuyor.

Arıyı
diğer hayvanlardan farklı kılan onun vahye Mazhar ve muhatap olmasındandır.

Aynen
bunun gibi de, vahye Mazhar olup onun gereğini yapan insanla, yapmayan insan
arasındaki fark da böyledir.

Vahiy
ile ölü diriltildiği gibi, ölmüş kalpler, akıl ve duygularda hayat bulmaktadır.

Buda
o şeyin Allah ile olan nisbeti ve mensubiyeti ile gerçekleşmektedir.

Vahyin
mertebeleri var.

En
aşağı mertebesi olan arıda böyle olursa, insanda olduğunda neler yapmaz ki!

Nitekim
Samiri bile, Cebrail-in atının bastığı yerden aldığı toprakla böğürüp konuşan
buzağı yapmıştır.

Vahyin
iletişim kaynağı ve santrali olan Cebrail, vahyi götürdüğü yerlere hayatı ve insaniyeti
de götürmekte, oraları maddi manevi hayata kavuşturmaktadır.

-“Her
Şey Zikreder Ancak Siz Bilemezsiniz.

Yedi
gök, yer ve bunların içindekiler O’nu tesbih eder; O’nu övgü ile tesbih etmeyen
hiç bir şey yoktur, ancak siz onların tesbihlerini kavramıyorsunuz.”[1]

-“Ona
bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere)
kapanın.”[2]

MEHMET
ÖZÇELİK

01-11-2019


[1] İsra, 44.

[2] Hicr, 29.




DÜNYEVİLEŞME

DÜNYEVİLEŞME

Dünyevileşme
ve sekülerizm müslümanların hem ayak bağı ve hem de makamla beraber en büyük
imtihanıdır.

Batıda
materyalizmin öldüğü ve bitmesi üzerine yazı kaleme almıştım.[1]

Kıtlıktan
çıkmış ve görmemiş olan bizler maalesef maddeye yenik düştük.

Rehavet
yaramıyor.

-Süleyman
Efendi ve Menzil Cemaatı bu günlerde hedefte.

Avaba
bu saldırı ve musibetler madde ile iç içe olduklarından ve bu konuda ifrat
hareket etmelerinden dolayı mıdır?

Bu
konuda kendilerini sorgulamaları ve şeffaf olmaları gerekmez mi?

Bunlar
zor dönemin insanları.

Zorlu
dönemlerde zorlu hizmet verdiler.

Yine
de vermektedirler.

Bunlarla
ilgili, kendilerinin de takdir ettikleri bir program yaptım Süleyman Efendi ile
ilgili olarak, ulusal Adıyaman AsuTv’de.

Ancak
uzun süre madde ile anılır oldular.

Köylere
gidip buğday toplamaktan, para ve yer bulmaya kadar hırs göstererek
hizmetlerini sürdürmeye çalıştılar.

Elbette
maddi imkan olmadıkça bunca hizmetler nasıl yürütülecektir?

Bu
cemaat bu hoş olmayan durumdan, daha ifrat derecede fetönün kendilerini gölgelemesiyle
o gösterilen hırs ve gayret perdelendi.

Peygamberler
maddeyi hizmetin önüne geçirmediler.

Bediüzzaman
ve Süleyman Efendi köy köy dolaşıp para ve mal toplama gaile ve telaşına
düşmediler.

Madde
ile imtihan olunuyoruz.

Elbette
Bediüzzaman’ın dediği gibi, “Bu zamanda İslam’ın terakkisi maddeden terakkiye
mütevakkıftır.”

Ancak
madde mananın ve hizmetin önüne geçmemeli ve geçirilmemelidir.

Elbette
herkes böyledir demek istemiyoruz.

Bir
kişinin yaptığı maalesef umuma mal ediliyor.

Vasatı
korumalı, hizmet cemaatleri madde ile anılmamalıdır.

-Peygamber
Efendimiz (s.a.s), Bahreyn halkıyla bir barış antlaşması yapmış ve oraya bir
elçi göndermişti. Bu elçi bir müddet sonra yüklü miktarda malla Medine’ye geri
döndü. Ashâb-ı kirâm merakla elçinin ve getirdiği malların etrafında toplanmaya
başladı.

O
esnada mescitten çıkan Allah Resûlü (s.a.s), durumu görünce önce gülümsedi,
sonra şu uyarıda bulundu: “Sevinin ve sizi sevindirecek nimetleri bekleyin!
Vallahi sizin için fakirlikten korkmam. Ancak ben, sizden önceki ümmetlerin
önüne dünya nimetleri serildiği gibi sizin önünüze de serilmesinden, onların o
dünya nimetleri için yanıp tutuştukları gibi sizin de yanıp tutuşmanızdan ve
bunun onları helâk ettiği gibi sizleri de helâk etmesinden korkarım.”[2]

MEHMET ÖZÇELİK

01-11-2019


[1]
http://www.tesbitler.com/2015/01/02/mujde-materyalizm-yikiliyor/

[2] 1
Buhârî, Meğâzî, 12; Müslim, Zühd, 6.




DİZGİN

DİZGİN

ORDU DİZGİNİ ELİNE ALDI

Bir
asırdır maalesef DİZGİNİ başkalarının elinde olan ordu, yüz yıl sonra o dizgin
ve kontrolü tekrar eline aldı.

ABD
ve İsrail orduyu maddi ve manevi sülük gibi emiyor, kontrolü elinden bırakmıyor
ve on yılda bir yaptığı darbelerle hep geri ve geriye saydırıyordu.

-Bediüzzaman’ın dediği gibi; orduda bir ruh
var, o benimle beraberdir, der. Yani bin yıllık İslamın bayraktarlığını yapan
ordu, dünyaya adaleti götüren ordu bu ordudur.
Ve diğer bir sözünde; Ordu bilerek
baltayı ayağına vurmaz.
Ordu bunu gösterdi. İçerisinde darbeye
zemin hazırlayan, terörü besleyen, menfi insanları destekleyenleri ordu
dışarısına atmış, adeta içini kusarak temizlemiş veya en azından o alanda bir
adım atmıştır.
Ancak yeterli mi? Elbette değil.
Ordu bin yıllık birikimini üç-beş
darbeciye elbette feda etmez, etse bile o ruh ettirmez.
[1]

**************  

Dağda
bitirilen PKK şimdilerde şehirlerde ve şehirlerde uyuşturucu tüketilen bar ve
barınaklarda mı?

Uyuşturucu
yetiştirici ve satıcısı olan PKK, merkezlerde dostlarının yanında mıdır?

Uyuşturucuyu
başta büyük şehirlerde yaygınlaştırarak…

Uyuşturucu
sefahet ve rezaletlerle, el değiştiren CHP’li belediyelerin içkiyi serbest
bırakmasıyla gençler PKK’nın kucağına itilmektedir…

-İstanbul-da
gün be gün mide bulandırıcı uygulamalar sergilenmektedir.

Menfiliklere
katkısı olanlar dünyada mahcubiyeti, ahirette perişaniyeti yaşıyacaklardır.

Musibetlere
davetiye çıkarıldı.

-“İmamoğlu’na
destek veren o isimlere zor soru: Rahatladınız mı, mahallenin kıskançları!.[2]

-İstanbul-u
sel aldı!

İşte
İstanbul-da ahlaksız bir uygulama.

Yüz
sene önce rusyada uygulanan aşağı ve aşağılık bir uygulama.[3]

-“Bîçare gençlerin çok vartaları var ki, en
tatlı hayatını, en acı ve acınacak bir hayata çeviriyorlar. Ve bilhassa şimâlde
koca bir devlet, gençlik hevesâtını elde ederek, bu asrı fırtınalarıyla
sarsıyor. Çünkü, âkıbeti görmeyen kör hissiyâtla hareket eden gençlere ehl-i
nâmusun güzel kızlarını ve karılarını ibâhe eder. Belki, hamamlarında erkek,
kadın beraber çıplak olarak girmelerine izin vermeleri cihetinde, bu fuhşiyâtı
teşvik eder. Hem, serseri ve fakir olanlara zenginlerin mallarını helâl eder
ki, bütün beşer bu musîbete karşı titriyor.”[4]

***************

ABD’nin
aynası tarihi: Öldürmeyi çok iyi biliyorlar.[5]

60
yıldır içteki darbelerle Türkiye’yi vuran ABD, şimdide dışarıdan vurmaya
çalışıyor, NATO ile beraber…

-CIA
ve  NSA eski çalışanı Edward Snowden,
“Irak’ta kaosa neden olan IŞİD’in arkasında ABD, İngiltere ve İsrail istihbarat
teşkilatları vardır. IŞİD bölgede İsrail’in güvenliğini tesis ediyor.”
dedi.

**************  

Anayasa
Mahkemesi, nikahsız bir kadınla aynı evde yaşadığı gerekçesi ile TSK’daki
görevinden atılan jandarmanın özel hayatının ihlal edildiği kararını verdi.

Anayasa
Mahkemesi (AYM), askeri personele, evli ve 2 çocuklu kadınla birlikte
yaşadığı gerekçesiyle Türk Silahlı Kuvvetleri’nden (TSK) çıkarılma cezası
verilmesini, ‘özel hayatın gizliliği hakkının’ ihlali saydı.[6]

-Türkiye
yüz yıllık uygulamalarını sorgulamalıdır.

Laiklikten
Atatürkçülüğe, Atatürkü Koruma Kanunundan Eğitim sistemine kadar tartışılan ve
kavga edilen, toplumu bağlayan bağlardan kurtulma uğruna konuşulup çözüm
üretilmelidir.

-Atatürkçü
zihniyet hala Atatürkün yeterince anlatılamadığını iddia ediyor.

Her
halde asılanlar az geldi.!?

Bin
yıllık birikimlerin üzerine dökülen betonlar yetersiz görüldü.!?

Ana
sınıfından üniversiteyi bitirene kadar, devletin her kademesindeki hakimiyetini
sürdürmeye, yetmemiş olacak ki, dünyada benzeri görülmemiş bir şekilde kanunla
korunmaya kadar gidildi.

Buna
rağmen problem içte değil dışta aranmaktadır.

-Kadir Mısıroğlu, “Kırk Görgü Şahidinden Naklen
Benden Tarihe Haberler” isimli kitabında son devrin önde gelen hâfızlarından
olan Cevdet Soydanses’in, Balıkesir’de askerlik yaptığı günlerde M. Kemal ile
olan bir hatırasını kendisine şöyle anlattığını naklediyor:

“Ben Balıkesir’de askerlik yapıyordum. Bir akşam
gece yarısına yakın yatakhanemize bir çavuş gelerek:

‘- Aranızda hafız var mı?’ diye sordu.

‘- Ben hafızım.’ dedim.

‘- Benimle geliyorsun.’ dedi.

Giyinip, yatakhaneden çıktım. Ben hasta, ölmek
üzere olan biri var da Kur’an okunacak sanıyordum. Birlikte merkez binaya
gittik. Kapının önünde çavuş, kapıyı tıklattıktan sonra içeriden:

‘Gel!’ denilmesi üzerine kapıyı açtı. Selam ve
resmi ta’zim ifasından sonra:

‘- Hafızı getirdim.’ dedi.

‘- Sen çık, O gelsin.’ dediler.

Çavuş çıktı, ben içeri girdim. Askerce selam
verdikten sonra hazırol vaziyetinde bekledim. Karşımda bir güruh vardı.
Önlerinde rakı kadehleriyle yemek yiyip, çerez atıştırıyorlardı. Tavanda
mutantan bir avize, gözleri kamaştırmaktaydı. Birçok masa birleştirilerek tek
bir masa haline getirilmişti. Masanın başında gazetelerden tanıdığım M. Kemal,
etrafında ise sivil ve asker birçok kimse yemek yiyip, içki içiyorlardı.

M. Kemal Paşa bana hitaben:

‘- Sen hafız mısın?’ diye sordu.

‘- Evet’ cevabını vermem üzerine:

‘- Peki, bize Kur’an’dan bir şey oku.’ dedi.

‘- Ne okuyayım?’ diye sordum.

‘- Sure-i Rahman oku!’ dedi.

Bu emir üzerine ben hemen yere çömeldim, cebimden
takkemi çıkararak başıma koydum. O, bu hareketimi görünce:

‘- Bakın, bakın! Nasıl bir ta’zim vaziyeti alıyor!’
diye söylendi.

Ben duymamazlıktan gelerek Euzubesmele’yi çektikten
sonra Sure-i Rahman okumaya başladım. Biraz sonra ‘Febieyyi alai rabbiküma
tükezziban’ yani ‘Şimdi rabbinizin hangi nimetini tekzib eder, yalan dersiniz?!’
mealindeki ayete geldikçe bana elindeki kadehi sallayarak:

‘- Hangi nimetini tekzip ettik. Kuru fasülyesini
mi, yeşil pırasasını mı?!’ gibi laflar atmaya başladı. Malumunuz bu ayet orada
çok tekerrür (tekrar) eder. Her defasında benzer istihzalar savurdu (inceden
alay etti) ve nihayet:

‘- Yeter, yeter artık! Hadi defol!’ dedi. Ben ayağa
kalkıp çıkmak üzereyken masadaki şişman birisi yüksek sesle:

‘- Gazi Hazretleri! Bu millete Tanrı olarak sen
yetersin. Başka Tanrı gerekmez!’ demesi üzerine umumi bir bravo ve alkış
sesiyle kadehler ayağa kalktı ve:

‘- Gazi Hazretleri şerefine!’ sayhalarıyla rakıyı
yudumlarlarken ben sür’atle kaçıp, oradan uzaklaştım. Ertesi gün bu şişman
herzegunun kim olduğunu merak ettiğimden mahalli gazeteyi aldım. Orada bu
sofranın resmi vardı ve masadakilerin de ismi yazılıydı. Bu mel’unun Yunus Nadi
olduğunu oradan öğrendim.”[7]

MEHMET ÖZÇELİK

01-11-2019


[1]
https://www.gunebakisgazetesi.com/kose-yazilari/ruh-ayaga-kalkti/

[2] https://www.takvim.com.tr/guncel/2019/10/31/imamogluna-destek-veren-o-isimlere-zor-soru-rahatladiniz-mi-mahallenin-kiskanclari

[3]
 https://suleymaniyehamami.com.tr/

https://www.seslimakale.com.tr/videodetay/abdurrahman-dilipak–kiyamet-cografyasi-37627

[4] Bediüzzaman.Sözler.135-136.

[5] https://www.yenisafak.com/gundem/abdnin-aynasi-tarihi-oldurmeyi-cok-iyi-biliyorlar-3512406

[6] https://www.ntv.com.tr/turkiye/aym-nikahsiz-yasadigi-icin-tskdan-atilan-jandarma-icin-ihlal-karari-verdi,l-ygHd7pYk2cO2Tn65F4IQ

[7] Yunus Nadi ve M. Kemal…Benden Tarihe Haberler. Kadir Mısıroğlu.

https://www.facebook.com/tesbitler/posts/10218637803271268

Bak. http://www.davetci.com/rnur_sualar_5.htm




İSLÂM DÜNYASI MİSYONER KUŞATMASINDA

İSLÂM
DÜNYASI MİSYONER KUŞATMASINDA

Bugün
Ortadoğu’daki yandırılan ateşin malzemeleri yüzlerce yıllar öncesinde
hazırlanmıştı.

Bu
eserden yaptığımız alıntılar bunun izahıdır.

-İSLAM
ÂLEMİ ve İNGİLİZ MİSYONERLER-Bir Misyoner Nasıl Yetiştiriliyor?

Yzb.
Ahmet Hamdi Bey-Adlı eserden;

“Osmanlı
Devleti ile Fransa Krallığı arasında başlayan dostluğun bir sonucu olarak,
bilhassa Galata’da yerleşen, Katolik mezhebine mensup Cizvitler vasıtasıyla
misyonerlik faaliyetleri Osmanlı topraklarında da görülmeye başlamıştır.
Galata’da Saint Benoit Kilisesi’ne yerleşen ve burada Saint Benoit Okulu’nu
kuran Cizvitler, ilk olarak Müslüman halk üzerinde faaliyet göstermeye
çalışmış, ancak, başarılı olamayınca Ermeniler üzerinde faaliyetlerini
sürdürmüşlerdir.

Bu
dönemden itibaren Osmanlı topraklarında yerleşmeye başlayan bu ilk misyonerler
yazdıkları eserlerle daha sonraki dönemlerde aynı yolu takip edecek meslektaşlarına
ön ayak olmuşlardır.”[1]

-Bugün
fetönün pensilvanyada kaldığı karargah, Cizvit papazlarının karargahıdır.

-“İngilizler,
1840’tan itibaren Lübnan ve Suriye bölgelerinde Müslümanlarla Hıristiyanlar
arasında meydana gelen çatışmalardan faydalanarak kendi mezheplerinden olanları
himaye etmek bahanesiyle olaylara müdahale etmişler, bu vesileyle nüfuzlarını
kuvvetlendirmeye çalışmışlardır. İngilizler nüfuzlarını güçlendirmek amacıyla misyonerleri
kullanmışlardır.”[2]

-Bugün
Suriye ve etrafındaki kavgaların gerçek sebebi de anlaşılmış oluyor.

-“Bu
dönemden itibaren Osmanlı ülkesinde yaşayan azınlıkların haklarını koruma
bahanesiyle, dış güçler tarafından sürekli olarak devletin iç işlerine müdahale
edilmiş, misyonerler siyasî propagandanın en önemli elemanları olarak görev
yapmışlardır. İtalya ve Avusturya Katolikleri, İngiltere, Almanya ve Amerika
Birleşik Devletleri Protestanları, Rusya ise Ortodoksları himaye bahanesiyle
Osmanlı Devleti’nin iç işlerine müdahale etmeye çalışmışlar, bu müdahaleyi de
çoğunlukla gönderdikleri misyonerleri vasıtasıyla gerçekleştirmişlerdir.

-Misyonerlik
faaliyetlerinin en etkili unsurlarından birisi azınlık okulları olmuştur.
Batılı büyük devletler, Osmanlı topraklarında himayeleri altına aldıkları
azınlıklar için kurmuş oldukları okullarında, etnik azınlıkları kendi taraflarına
çekmeyi başarmışlardır.(B. Kerimoğlu, s. 41. B. Küçükoğlu’na göre, misyoner
okulları, Batılı devletlerin emellerini gerçekleştirme yolunda kullandıkları en
güçlü silah olmuş ve Osmanlı Devleti’ni yıkma yolunda en verimli şekilde
kullanılmıştır. Bu devletler köylere kadar yayılan okullarıyla bu bölgelerde
nüfuz sahibi olmuşlardı. Bu okullarda gerçekleştirilen Müslüman-Türk düşmanlığı
fikrinin benimsetilmesiyle yıllarca bir arada yaşamış, kültürel yönden bir çok
değer geliştirmiş ve hatta akraba Türk toplulukları bile birbirine düşman
yapılmış, ülke bağımsızlık mücadelelerinin verildiği kamplar diyarına
dönüştürülmüştü (B. Küçükoğlu, s. 87).

-“Osmanlı
Devleti’nin son dönemlerinde bilhassa üç misyoner okulu çok önemli üç misyonu
üstlenmişti. Bunlardan birisi olan Robert Koleji’ne Bulgar ayrılıkçılığının
liderleri yerleştirilmişti. Harput’taki Fırat Koleji, Ermeni ayrılıkçılığının
liderlerinin yerleştirildiği okuldu. Merzifon’da kurulmuş olan Amerikan Koleji
ise daha ziyade Pontus hareketinin merkezi durumundaydı.”[3]

-“Orta
Doğu’da bu misyonu en iyi yerine getiren bir diğer okul ise Beyrut’taki
Amerikan Üniversitesi idi. Bu okul 1866 yılında misyonerler tarafından
kurulmuştu. Suriye’deki ilk Protestan Koleji olarak kurulan bu okulun etkileri
bütün Arap dünyasında kısa süre içerisinde hissedildi. Bu okulda okuyan
Müslüman öğrenciler hileli yollarla kendi dinlerinden uzaklaştırılmış, kendi
dinlerine zıt doktrinlerle eğitilmişlerdi. Bu propaganda neticesinde,
öğrenciler son sınıfa geldiklerinde kendi dinlerine karşı hararetli birer
muhalif haline gelmişlerdi. Bu okuldan mezun olan öğrenciler daha sonraki
dönemde Arap milliyetçiliğinin en ateşli savunucuları ve yeni oluşan Arap devletlerinin
liderleri olmuşlardır.( A. Gürkan, s. 337-339.)

-Bugün
Suriye ve çevresindeki kavgalar, yüz yıllar öncesinden ekilen zehirli
tohumların mahsulleridir.

-“Faaliyet
gösterdikleri bölgelerde yaşayan yerli halkın dillerini, dinlerini, örf ve
adetlerini en ince ayrıntısına kadar öğrenmişler ve bu konular üzerinde
akademik sayılabilecek çalışmalar yapmışlardır.

-Misyonerlerden
birisi bu eserin kahramanlarından Şeyh Abdullah Mansur idi. Abdullah Mansur,
Yemen’de botanik bilimcisi olarak faaliyet gösteren, aynı zamanda da Müslüman
kimliği altında, bölge halkının kendisine çok önem verdiği bir şeyh olarak
güçlü bir nüfuza da sahip olmayı başaran bir misyonerdi. Üstelik o bu bölgede
bulunan tek misyoner de değildi. Elinizdeki kitabın yazarı Osmanlı ordusunda
görev yapan Yüzbaşı Ahmed Hamdi Bey, Yemen’de bulunduğu sıralarda, bölgede
yoğun olarak çalışan misyonerler hakkında yaptığı araştırmada; Şeyh Mansur gibi
misyonerlerin gerçek yüzünü ortaya çıkarmakla birlikte, görüştüğü Misyon
Cemiyeti’nin önde gelen üyeleri, bölgede bilhassa İngiliz desteği ile yetişen
misyonerlerin yetişme şekilleri, faaliyet sahaları, bağlantılı oldukları
kimseler hakkında detaylı bilgi vermekte, misyonerlik teşkilatının işleyişini
de gözler önüne sermektedirler.

-Misyonerler
çocuk yaşta hizmete alınırlar. İleride görevlendirilecekleri işe göre, ilmî,
ahlakî ve fikrî eğitim alırlar. Mesela, İngiliz Misyoner Cemiyeti’nin bu konuda
izlemiş olduğu yol şu şekildedir. Cemiyet, her yıl, ihtiyaca göre, okullarda
eğitim gören çocukların en zekilerinden, babalarının da iznini almak suretiyle,
otuz-kırk tanesini seçer. Seçilen bu öğrenciler devlet güvencesi altına alınır.
Öğrenciler, yeteneklerine göre, üçer-beşer ayrılarak, dünya üzerinde, İngiliz
devleti için önem arz eden bölgelere gönderilirler. Mesela, ikisini Türkiye’ye,
üçünü Nûbî’ye ve Sudan’a, dördünü Hindistan’a, üçünü Tibet’e, beşini Rusya’ya
vs. yerlere yerleştirirler. Bu çocuklar, gittikleri ülkelerdeki İngiliz elçilik
ve konsolosluklarına emanet edilirler.

-İngiliz
misyonerleri bütün Hindistan dillerini bilirler. Zira ahalisinin iki yüz
milyonu putperest, seksen milyonu Müslüman olan koskoca Hindistan’ı sadece üç
milyon Hristiyan ile idare etmenin ne kadar zor bir iş olduğunu takdir
edersiniz.

-Bugün
Hristiyanlık dünyasının şeriata bakışı ile, incildeki bahsedilen ile bir tezad
oluşturmaktadır.

-Matta
İncili’nin beşinci babının on yedinci ayeti şu şekildedir: “Ben şeriatı ve
Peygamberi iptal etmek için geldim zannetmeyiniz. Onları iptal etmek için
değil, bilakis tamamlamak için geldim. Zira, şunu bir gerçek olarak size açıkça
bildiririm ki, yer ve gök yok olmadıkça, şeriatın cümlesi tamamlanıncaya kadar
ondan bir harf ve nokta yok olmayacaktır”.

-Misyonerler,
rütbe, makam, gençlik, yaşlılık, zenginlik, yoksulluk, güzellik ya da çirkinlik
gibi durumları pek önemsemezler. Onlar, bir insanın kişiliğine ve zihnî
yapısına bakarlar.

**************** 

Sinsi
plan adım adım ilerliyor.

Önce
hocaları itibarsızlaştırmak, itibarsız hocalara itibar vermek, cemaatleri devre
dışı bırakarak toplumun istinad noktalarını yıkma yoluna gidilmektedir.

-Hükümet
cemaatlerle karşı karşıya getirilmeye çalışılıyor.

-Cemaatler
ve tarikatlar hükümetten koparılmaya, güçsüz düşürülmeye çalışılıyor.

-Yüz
yıl önce devlet tarafından devre dışı bırakılan tarikat ve cemaatler, devlet
gücünü kaybedenler tarafından cemaat ve tarikatlar eliyle kullanılmaya ve yıpratılmaya
çalışılıyor.

-Dinime
dahleden bari müsülman olsa.

Bu
günlerde cemaatleri gündeme getirip ve tarikatlara saldıran ve onlar kanalıyla
İslam’a vurmaya çalışanların mazisine baktığınızda gerçek niyet ortaya çıkıyor.

Bunların
mazide islamla ilgileri olmadığı gibi, bugünde yok.

-Üç
yılda 36 bin tweet atan İslamoğlu, 63 yılda Peygamberimizin yaptıkları ve 23
yılda söylediği hadisleri çok görüp, inkâr ediyor.

-Arkasından
Kur’an-ı Kerime şaibe bulaştırıp şüphe uyandırarak, toplumun temelde iki büyük
kaynağı olan Rasulullah ve Kur’an-ı Kerim devre dışı bırakılacak, onu savunan
hocalarda savunmasız bırakılacaktır.

-Mustafa
Öztürk-Kuranın tarihselliği kitabında Peygamberimizin ayetleri
değiştirebileceğini söylüyor.

-“Kur’ân’ın hem lâfız
hem mânâ itibarıyla inzal edildiğini kabul etmek, cihad ve kıtal meselesinde
kullanılan politik dilin bizzat Allah’a ait olduğunu söylemeyi gerektirir.
Vahyin salt mânâ ve mefhum olarak inzal edildiğini kabul etmek ise, söz konusu
dilin Hz. Peygamber tarafından formüle edildiğini, dolayısıyla Allah katından
genel muhteva ve perspektif olarak aldığ vahyin ışığında konjonktürel
gelişmelerle ilgili yol haritasını kendisinin belirlediğini söylemek gerekir,
ki, bu ikinci ihtimal daha makul görünmektedir. Aksi takdirde “Allah’ın
ahlâkîliği” meselesi gündeme gelir.”[4]

-Kanaatimce
vahiy; tevhid, adalet, meâd gibi temel kavramlar olarak nazil olmuş ve bu genel
/ mücmel kavramsal içerik Hz. Peygamber’in zihninde detaylı hale gelmiştir. Hz.
Peygamber temel inanç ve ahlâk ilkeleri uyarınca toplumu dönüştürme hedefini
tutturmak üzere o günkü sosyoloji içerisinde durum bağlamına uygun birtakım
tikel stratejiler ve taktikler belirleyip imkânlar elverdiği ölçüde bunları
tatbik etmiştir.

Bu zaviyeden
baktığınızda, Kur’an’ın ötekilerle ilişkisinde niçin çok esnek, değişken ve
aynı zamanda politik bir dil ve üslûp kullanıldığını anlamak mümkün olabilir.
Daha açıkçası, Kur’ân’ın Mekke döneminde Ehl-i kitap, özellikle de Yahudiler
hakkında olumlu bir dil kullanmasına rağmen, Tevbe sûresi 29. âyette aynı
zümrenin “Allahsızlar” diye nitelendirmesi arasındaki uçurum az çok anlaşılır
hale gelir. Kur’an’daki bu keskin üslûp ve tikel hüküm değişikliklerinin tek
tek ve lâfzen Allah tarafından belirlendiği kanaatinde değilim. Çünkü Allah’ın
bu denli güncel ve politik bir sürecin içinde bizzat müdahil olduğuna kani
değilim. Allah’ın bizzat savaşa katıldığı izlenimi  veren âyetlerin Hz.
Peygamber’in zihnindeki genel ve küllî vahiyden istinbat edilmiş tikel
referanslar olduğu kanaatindeyim.”[5]

-“Fakihler
ve müfessirler söz konusu âyetleri tâmimci yaklaşımla yorumladılar ve bu
yorumdan hareketle i’lâ-i kelimetullah diye bilinen bir kutsal savaş doktrini
ortaya koydular. Ben bir Müslüman olarak bu doktrinin meşru olduğunu kabul
etmiyorum. Dolayısıyla Viyana kuşatmasının hiçbir ulvî boyut taşıdığına
inanmıyorum. Şayet i’lâ-i kelimetullah adına savaşmak söz konusuysa,
Hıristiyanlarla empati kurulup “Haçlı seferlerinin de fetih olarak tanımlanması
gerekir” diye düşünüyorum.”[6]


[1] Numan
Malkoç, “Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’deki Protestan Misyonerliği”, Türkiye’de
Misyonerlik Faaliyetleri, İstanbul 2004, s. 164.

[2] M.
Erdem, s. 271-272.

[3] B.
Küçükoğlu, s. 89; Ahmet Gürkan, İslâm Kültürünün Garbı Medenileştirmesi, Ankara
ts, s. 337-338.

[4] İslâm Kaynaklarında, Geleneğinde ve
Günümüzde Cihad (İstanbul: Kuramer, Ekim 2017), s. 155.

[5] A.g.e.,
s. 201.

[6] A.g.e.,
s. 215. 

https://yazarumit.com/unlu-ilahiyatcidan-haddi-asan-iddialar/



HAÇLI SAVAŞI DEVAM EDİYOR

HAÇLI
SAVAŞI DEVAM EDİYOR

Haçlı
savaşı devam ediyor.

İçimizdeki
ve Arap dünyasındaki ortaklarıyla sürdürülüyor.

-Sayın
Erdoğan Trump- ın küstahça yazıp gönderdiği mektuba en kötü ihtimal olarak, bir
tükürükle de olsa cevap vermelidir.

Cevapsız
kalmamalıdır, ağzının payı ve bu milletin izzeti gösterilmelidir.

Bir  -one minute- da abi İsrail’e verilmelidir.

Biz
her ne kadar barış için yola çıksak da, batı savaşını sürdürmektedir.

Gizli
ve sinsi savaşını piyonlarla sürdürmektedir.

-Neden
teröristler sırtını ABD’ye dayıyor?

ABD
ile ortak hareket edip, onun kontrolünde hareket ediyor?

Neden
terörist olarak aranıp, darbe yapanlar ABD’ye kaçıp, orada himaye görüyor?

Türkiye’de
darbe yapan fetö ve adamları ABD’de…

PKK’nın
kurucusu Abdullah Öcalan’ını bir yandan verirken, diğer yandan fetöyü neden
alıyor?

Kendisinin
de terörist kabul ettiği PKK ve Pyd-ye neden 40 bin tır silah veriyor?

PKK
temsilcisiyle telefonla konuşup, onu neden muhatap alıyor?

Bununla
kalmayıp Cumhurbaşkanımızla görüştürmek için aracı olmayı teklif ediyor?

Terör
ve teröristi meşrulaştırmak mı istiyor?

Terör
devleti olmakla mı anılmak ve tarihe geçmek istiyor?

Neden
içinde terörden arananlar istenildiği halde vermiyor?

-“Dedim:
“Devletler, milletler muharebesi, tabakat-ı beşer muharebesine terk-i
mevki ediyor. Zira beşer esir olmak istemediği gibi, ecîr olmak da istemez.
Galip olsaydık, hasmımız ve düşmanımız elindeki cereyan-ı müstebidaneye, belki
daha şedîdâne kapılacak idik. Halbuki o cereyan hem zalimâne, hem tabiat-ı
âlem-i İslâma münâfi, hem ehl-i imânın ekseriyet-i mutlakasının menfaatine
mübayin, hem ömrü kısa, parçalanmaya namzettir. Eğer ona yapışsaydık, âlem-i
İslâmı fıtratına, tabiatına muhalif bir yola sürükleyecektik. Şu medeniyet-i
habise ki, biz ondan yalnız zarar gördük. Ve nazar-ı şeriatta merdud ve
seyyiatı hasenatına galebe ettiğinden, maslahat-ı beşer fetvasıyla mensuh ve
intibah-ı beşerle mahkûm-u inkıraz, sefih, mütemerrid, gaddar, mânen vahşî bir
medeniyetin himayesini Asya’da deruhte edecektik.”Bk. Sünuhat, Rüyada
bir hitabe.      Mehmet
ÖZÇELİK-27-10-2019




ZARİYAT-2-

https://youtu.be/jl82Xsp3hNY



ZARİYAT-1-

https://youtu.be/RQ2kknVwihc



TEFEKKÜR DÜNYASI




KULLANIMLIK PİYONLAR

KULLANIMLIK
PİYONLAR

Yüz
yıl önce Rusya tarafından kullanıp tahrik edilen Ermeniler, yüz yıl sonra
bugünde ABD ve Batı tarafından kullanılıp cepheye sürülmektedir.

-Terör
örgütü Ermeni kilisesini karargah yaptı.[1]

Yarım
asırdır anlaşılmıştır ki, Pkk-lıların başındaki yöneticisinden terör elemanına
kadar çoğunluğu Ermenilerden müteşekkildir.

-Yer
değiştiren PKK PYD gittiği yerde yine kullanılarak başkalarına ve dolaylı
olarak bize bela olacak.

Çünkü
bir ucu ve bağlantısı içimize ve dışarıda ağa babalarına uzanmaktadır.

-ABD’li
uzman Doran, ABD’nin PKK ile ilişkilerini eleştirerek “PKK bir terör
örgütüdür ve ABD Dışişleri Bakanlığı’nın terör örgütleri listesindedir.
Türkiye’yi Kürtler ve Türkler arasında bölmek istiyor.  Biz PKK ile
müttefiklik ilişkisi kurarak Türkiye’yle çatışma sürecine girmiş olduk.”
dedi.[2]

-İsrail
basınından Barış Pınarı Harekatı itirafı: 6 yılın emeği 6 günde yok edildi

Türkiye’nin
sınır bölgesinden teröristleri temizlemek adına başlattığı Barış Pınarı Harekatı’nı
sürekli olarak kötüleyen ve yalan haberlerle manipüle eden İsrail basını, Barış
Pınarı Harekatı’nın İsrail’in planlarını suya düşürdüğünü yazdı. Haberde,
“6 yılın emeği 6 günde yok edildi.” ifadeleri kullanıldı.[3]

-Bir
adım geri gitmemeli, taviz verilmemelidir.

Aksi
halde bunca emek boşa gittiği gibi, azgınlıkları kökleşir, terörleri
devletleşir.

Şimdiye
kadarki liderler o tavizi verdi ve taviz verenler öne çıkarıldı.

Hala
sorumsuzca barış harekâtını sorgulayanlar var.[4]

-CHP
Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak, partisinin Londra’da düzenlediği
toplantıya katıldı. Toplantıda, terör örgütü PKK’nın siyasi uzantısı HDP’den de
bazı isimler yer aldı.

Türk
Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye’nin kuzeyindeki teröristlere yönelik düzenlediği
Barış Pınarı Harekatı’nın konuşulduğu toplantıda büyük skandal yaşandı.

PKK’lı
isim, ”T.C.katliam yapıyor sizde destekliyorsunuz.ABD gibi CHP de bize ihanet
etti HDP sayesinde İstanbul Adana Mersin’i aldınız. Ama unutmayın iktidar için
bize mahkumsunuz” diyerek askerimize ve Türkiye’ye hakaret içeren sözler
sarf edip, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yardımcısı Faik Öztrak’a
fırça attı.

TÜRKİYE
VE ASKERİMİZE HAKARET EDİLDİ, CHP’LİLER CEVAP VEREMEDİ

Kahraman
Türk askerine hakaret içeren sözler karşısında, CHP’li Faik Öztrak da dahil
hiçbir CHP’li  tek kelime dahi cevap veremedi.[5]

-Düzenli
bir devlet ve orduya sahip olmayan Pkk hala ayakta duruyorsa, Avrupa devletlerinin
bunun arkasında durması ve içten destek bulması ile mümkün olabilir.

Pkk-nın
beslendikleri kanallar tıkanmalı, sonlandırmalıdır.

MEHMET
ÖZÇELİK

24-10-2019


[1] https://m.haberturk.com/son-dakika-teror-orgutu-ypgpkk-ermeni-kilisesini-karargah-yapti-haberler-2532446

[2] http://video.haber7.com/video-galeri/147658-abdli-uzman-doran-acik-acik-itiraf-etti-ypg-aslinda-pkk

[3] https://www.haberler.com/amp/israil-basinindan-baris-pinari-harekati-itirafi-12548534-haberi/

[4] https://www.facebook.com/656108373/posts/10157574185143374/

https://www.facebook.com/656108373/posts/10157575230063374/

[5] http://video.haber7.com/video-galeri/147657-chp-londra-ofisinde-buyuk-skandal