MEZHEPLER VE FIKIH USULÜ

MEZHEPLER VE FIKIH USULÜ[1]

 

Mezheplerin Ortaya Çıkışı

Erken Dönem İhtilaflar ve Mezheplerin Kurulması.

Mezheplerin Ortaya Çıkışı

İslam tarihindeki mezheplerin ortaya çıkışı, dinî, siyasî, sosyal ve kültürel etkenlerin bir araya gelmesiyle gerçekleşmiştir. İslam’ın ilk dönemlerinde birliğin korunmasına büyük önem verilmesine rağmen, özellikle Hz. Muhammed’in (s.a.v.) vefatından sonra liderlik ve dinî yorumlar konusunda ihtilaflar ortaya çıkmıştır. Bu ihtilaflar zamanla itikadi, siyasi ve fıkhi mezheplerin doğmasına neden olmuştur.

Erken Dönem İhtilaflar

1. Siyasi İhtilaflar (İmamet ve Hilafet Sorunu)

Hilafetin Kime Ait Olacağı Sorunu:
Hz. Muhammed’in (s.a.v.) vefatının ardından Müslümanlar arasında halifelik meselesinde ihtilaf çıktı. Bu mesele, Müslüman toplumun Şii ve Sünni olarak ayrışmasına neden olan temel faktördür.

Ehl-i Sünnet: Halifeliğin ümmetin seçimine bağlı bir görev olduğunu savunur.

Şia: Halifeliğin (imametin) Allah tarafından belirlendiğine ve Hz. Ali ile onun soyuna ait olduğuna inanır.

Kerbela Olayı (680): Hz. Hüseyin’in şehit edilmesi, Şii kimliğinin güçlenmesine ve siyasi ihtilafların derinleşmesine yol açtı.

2. İtikadi İhtilaflar (Teolojik Tartışmalar)

Kader ve İrade Tartışmaları:
Müslümanlar arasında kader ve insanın özgür iradesi konusunda ciddi görüş ayrılıkları yaşandı:

Cebriyye: Her şeyin Allah’ın iradesiyle gerçekleştiğini ve insanın hiçbir iradesi olmadığını savunan mezhep.

Kaderiyye: İnsanların kaderlerini kendilerinin belirlediğini savunan görüş.

Büyük Günah Meselesi:
Büyük günah işleyenlerin durumuyla ilgili ihtilaflar:

Hariciler: Büyük günah işleyenin dinden çıkacağını savundu.

Mu’tezile: Büyük günah işleyenlerin iman ve küfür arasında bir yerde olduğunu (el-Menzile Beyne’l-Menzileteyn) ileri sürdü.

Ehl-i Sünnet: Büyük günah işleyenlerin mümin olarak kalacağını ancak ahirette cezalandırılabileceğini savundu.

3. Fıkhi İhtilaflar

Hz. Peygamber’in (s.a.v.) vefatından sonra Müslümanlar, yeni meselelerde Kur’an ve Sünnet’e dayanarak içtihat yapmaya başladı. Ancak farklı coğrafyalarda farklı yaklaşımlar ortaya çıktı:

Hicaz (Medine) Ekolü: Sünnet ve sahabe uygulamalarına ağırlık verdi.

Irak Ekolü: Daha fazla kıyas ve akıl yürütme yöntemine başvurdu.

Mezheplerin Kurulması

1. Siyasi Mezhepler

Şia:

İmamet anlayışı etrafında şekillenmiştir. Şia, imamları masum kabul eder ve onların sözlerini dinî delil sayar.

Şii Mezhepleri: İmamiyye (Caferiyye), İsmailiyye, Zeydiyye gibi alt gruplar oluşmuştur.

Hariciler:

Hz. Ali ile Muaviye arasında gerçekleşen Sıffin Savaşı’ndan sonra hakem olayını reddeden ve her iki tarafı da kâfir ilan eden radikal bir mezhep.

Günümüzde bu mezhep tamamen ortadan kalkmış olmasa da etkisi sınırlıdır.

2. İtikadi Mezhepler

Ehl-i Sünnet:

İtikadi konularda mutedil bir çizgi benimseyen gruptur. Ashabın görüş birliğine ve nasslara dayanır.

Kelami Okulları:

Maturidilik: Hanefi fıkhına uygun bir itikadi mezheptir. Akla ve insan iradesine önem verir.

Eş’arilik: Şafii mezhebine bağlıdır. İlahi irade ve kader üzerinde durur.

Mu’tezile:

Akılcı bir yaklaşımı benimseyerek Allah’ın sıfatları, kader ve günah gibi konularda farklı görüşler ileri sürmüştür.

Cebriyye:

İnsan iradesini tamamen reddeden ve her şeyin Allah’ın zorlamasıyla gerçekleştiğini savunan mezheptir.

3. Fıkhi Mezhepler

Ehl-i Sünnet Fıkıh Mezhepleri:

Hanefilik: Akıl ve kıyas kullanımına önem veren, özellikle Irak bölgesinde gelişen bir mezheptir.

Malikilik: Medine halkının uygulamalarını esas alan bir mezheptir.

Şafiilik: Sünnet ve kıyası dengeli bir şekilde kullanan mezheptir.

Hanbelilik: Nasslara sıkı sıkıya bağlı, kıyas ve içtihada sınırlı ölçüde başvuran bir mezheptir.

Zahiriye:

Sadece Kur’an ve Sünnet’in zahiri anlamıyla hüküm çıkaran mezhep.

Mezheplerin Ortaya Çıkmasında Etkili Olan Faktörler

1. Siyasi Çekişmeler: Hilafet ve imamet meselesi, özellikle Şii ve Harici mezheplerin oluşmasında etkili olmuştur.

2. Coğrafi Farklılıklar: Hicaz, Irak, Şam ve diğer bölgelerde yaşayan Müslümanların çevresel koşullara bağlı olarak farklı yöntemler geliştirmesi.

3. İlim ve Eğitim: Farklı bölgelerdeki ilim merkezlerinin (Medine, Kufe, Basra gibi) farklı yorum yöntemleri geliştirmesi.

4. Sosyal ve Kültürel Etkiler: İslam coğrafyasının genişlemesiyle farklı kültürlerin etkisi altına girilmesi.

5. Hadislerin Tedvini: Hadislerin yazılı hale getirilme sürecinde, bazı grupların farklı rivayetleri öne çıkarması.

Sonuç

Mezheplerin ortaya çıkışı, İslam’ın farklı coğrafyalarda ve şartlarda yaşanmasıyla doğan doğal bir süreçtir. Ancak bu süreçte siyasi ve itikadi ihtilaflar, mezheplerin teşekkülünü hızlandırmıştır. Ehl-i Sünnet, bu ihtilaflara karşı vasat bir yol izlemeye çalışmış ve dini birliği korumayı hedeflemiştir. Mezheplerin farklılıkları, İslam düşüncesinin zenginleşmesine katkı sağlamış olmakla birlikte, tarih boyunca zaman zaman ayrılıklara ve çatışmalara da neden olmuştur.

*************  

Fikhın ve Fıkıh Usulünün Temel İlkeleri ve Fıkıh İlminin Temel Kavramları nelerdir?


Fıkhın ve Fıkıh Usulünün Temel İlkeleri

Fıkıh, İslam’ın günlük hayata dair hükümlerini ve ibadet, muamelat (insanlar arası ilişkiler), ceza gibi alanları düzenleyen bir ilimdir. Fıkıh usulü, bu hükümlerin elde edilmesi için kullanılan yöntemleri ve ilkeleri inceler. Bu alanlar, İslam hukukunun teorik ve pratik boyutlarını kapsar.

Fıkhın Temel İlkeleri

1. Kolaylık İlkesi (Yüsr):
İslam’da yükümlülüklerin (ibadet ve muamelat) ifasında kolaylık esastır. Zor durumlarda hükümler hafifletilir (örneğin, seferde namazların kısaltılması).

Delil: “Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez.” (Bakara, 2:185).

2. Zaruret İlkesi (Darurat):
Zaruret halinde haram olan bir fiilin, hayatı veya sağlığı korumak amacıyla yapılmasına izin verilir.
Örneğin, açlıktan ölme tehlikesi varsa domuz eti yemek caiz olabilir.

İlke: “Zaruretler haramları mubah kılar.”

3. Maslahat İlkesi:
Şer’i hükümlerin temel gayesi, insanların maddi ve manevi menfaatlerini korumaktır.

Beş temel maslahat: Din, can, akıl, nesil ve malın korunması.

4. Hükümlerde Kolaydan Zora Geçiş:
Fıkhi hükümler, bireyin kapasitesine ve koşullara göre düzenlenir. Kolaydan başlanır, zora mecbur kalındığında uygulanır.

5. Adalet ve Denge İlkesi:
Hükümler, bireysel ve toplumsal adaleti sağlamaya yöneliktir. Aşırılıklardan kaçınılır.

Delil: “Böylece sizi vasat (orta yolu izleyen) bir ümmet kıldık.” (Bakara, 2:143).

Fıkıh Usulünün Temel İlkeleri

1. Hükümlerin Kaynakları (Edille-i Şer’iyye):
Hükümler, belirli kaynaklardan elde edilir. Bu kaynaklar:

Kur’an: İslam’ın birinci ve temel kaynağıdır.

Sünnet: Hz. Peygamber’in söz, fiil ve takrirleridir.

İcma: Müçtehitlerin bir meseledeki görüş birliğidir.

Kıyas: Benzer bir meseleye kıyas yapılarak hüküm çıkarılmasıdır.

2. Aklın Rolü:
Özellikle Mu’tezile ve Şii fıkıh usulünde akıl, fıkhi hükümlerde önemli bir delil olarak görülür. Ehl-i Sünnet fıkhında ise akıl, nakle uygun şekilde kullanılır.

3. Maksatlar (Mekasıd):
Hükümlerin nihai amacı (mekasıdü’ş-şeria) bireyin ve toplumun maslahatını sağlamaktır. Örneğin, canı koruma amacıyla kısas cezası uygulanır.

4. İstihsan:
Daha büyük bir maslahatı gerçekleştirmek veya zararı önlemek için genel kuraldan bir istisna yapılmasıdır.

5. Örf ve Adet:
Şer’i kurallara aykırı olmadığı sürece, örf ve adet fıkhi hükümler için bir dayanak olabilir.

İlke: “Örf ile sabit olan, nass ile sabit gibidir.”

Fıkıh İlminin Temel Kavramları

1. Farz:
Yapılması kesin delille emredilen işlerdir. Terk edilmesi günah, yapılması sevap kazandırır (örneğin namaz).

2. Vacip:
Farz kadar kesin olmayan, ancak yapılması gerektiği düşünülen fiillerdir (örneğin bayram namazı).

3. Sünnet:
Hz. Peygamber’in ibadet ve günlük hayatta yaptığı ve tavsiye ettiği işlerdir. Yapılması sevap, terk edilmesi günah değildir.

4. Mübah:
Yapılması veya yapılmaması serbest olan fiillerdir (örneğin yemek yemek).

5. Haram:
Yapılması kesin delille yasaklanmış fiillerdir (örneğin içki içmek).

6. Mekruh:
Terk edilmesi tavsiye edilen, ancak yapılması günah olmayan fiillerdir. Mekruh, tahrimen (harama yakın) ve tenzihen (helale yakın) olarak ikiye ayrılır.

7. Zaruret:
Hayatı ve sağlığı tehdit eden durumlarda yasakların hafifletilmesi (örneğin, ölüm tehlikesi durumunda domuz eti yemek).

8. İçtihat:
Şer’i bir delilden hüküm çıkarma çabasıdır.

9. Taklit:
Bireyin bir müçtehide uyarak onun verdiği hükümleri kabul etmesi.

10. İcma:
Ümmetin müçtehitlerinin bir meselede ittifak etmesi.

Fıkıh ve Fıkıh Usulünün Amacı

1. İnsanın Allah’a karşı sorumluluğunu bilmesi ve yerine getirmesi.

2. Toplumun düzen ve adalet içinde yaşamasını sağlamak.

3. Maddi ve manevi zararlardan korunmak için rehberlik etmek.

. Hayatın tüm yönlerini İslam ahlakı ve hukuku ile düzenlemek.

Bu ilkeler ve kavramlar, İslam hukukunun hem teorik hem de pratik boyutlarını anlamak için temel bir çerçeve sunar.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=oW3FwhRhEqs

 

Loading

No Responsesديسمبر 23rd, 2024

KURAN VE SÜNNETİN FIKHA TEMEL OLUŞTURMASI

KURAN VE SÜNNETİN FIKHA TEMEL OLUŞTURMASI[1]

 

Kur’an ve Sünnet’in Fıkıh’a Temel Oluşturması

Fıkıh, İslam’ın bireysel ve toplumsal hayatı düzenleyen pratik hükümlerini inceleyen bir ilim dalıdır. Fıkhın temel dayanakları Kur’an-ı Kerim ve Sünnet’tir. İslam hukukunun (şeriat) ana kaynağı olan bu iki kaynak, İslam toplumunun dini, ahlaki, sosyal ve hukuki hayatını şekillendiren esasları belirler.

1. Kur’an’ın Fıkıh’a Temel Oluşturması

Kur’an-ı Kerim, İslam’ın ana kaynağıdır ve tüm fıkhi hükümlerin ilk referans noktasıdır. Kur’an, ibadetlerden sosyal ilişkilere, bireysel sorumluluklardan ekonomik ve hukuki düzenlemelere kadar geniş bir yelpazede hükümler içerir.

Kur’an’ın Hüküm Verme Metodu

1. Genel İlkeler:
Kur’an’da bazı hükümler genel ifadelerle verilmiştir. Örneğin:

Adalet: “Allah adaleti, iyiliği ve yakınlara yardım etmeyi emreder…” (Nahl, 16:90).

Haram ve helal: “Size güzel ve temiz olan şeyleri helal, pis olanları ise haram kılar.” (A’râf, 7:157).

2. Detaylı Hükümler:
Bazı alanlarda Kur’an, ayrıntılı hükümler koymuştur:

İbadetler: Namaz, oruç, hac gibi ibadetlerin farz olduğu açıkça belirtilmiştir.

Ceza Hukuku: Hırsızlık (Maide, 5:38), zina (Nur, 24:2) gibi suçların cezaları belirlenmiştir.

Miras Hukuku: Ferâiz ayetlerinde (Nisa, 4:11-12) miras paylaşımı detaylı bir şekilde açıklanmıştır.

Kur’an’ın Hüküm Kaynağı Olarak İşlevi

Kapsayıcılık: Kur’an, fıkhi hükümlerin temel çerçevesini oluşturur. Diğer tüm deliller (Sünnet, icma, kıyas) bu çerçeveye uygun olmalıdır.

Değişmeyen İlkeler: Kur’an’ın getirdiği hükümler zaman ve mekândan bağımsız olarak geçerlidir. Örneğin, faiz yasağı (Bakara, 2:275).

Kur’an’da Detaylandırılmayan Konular

Kur’an, her konuda detaylı bilgi vermez. Bazı meseleler genel ilkelerle geçilir ve ayrıntılar Hz. Peygamber’in Sünnet’i ile açıklanır.

2. Sünnet’in Fıkıh’a Temel Oluşturması

Sünnet, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sözleri, fiilleri ve onaylarından oluşur. Sünnet, Kur’an’ı açıklayan ve tamamlayan ikinci temel kaynaktır.

Sünnet’in İşlevleri

1. Kur’an’ı Açıklama ve Detaylandırma:
Sünnet, Kur’an’da genel ifadelerle belirtilen hükümleri açıklar:

Namazın Kılınışı: Kur’an’da namazın farz olduğu belirtilmiştir (Bakara, 2:43), ancak nasıl kılınacağı Sünnet ile açıklanmıştır.

Zekâtın Oranı: Kur’an, zekâtın verilmesini emreder (Tevbe, 9:60), ancak miktarı ve detayları Sünnet’te belirtilmiştir.

2. Hüküm Koyma:
Sünnet, Kur’an’da yer almayan konularda da hükümler koyar:

Örneğin, köpeğin artığıyla kirlenen bir kabın nasıl temizleneceği gibi detaylar Kur’an’da yer almaz, ancak Sünnet’te açıklanır.

3. Kur’an’ın Hükümlerini Destekleme:
Sünnet, Kur’an’daki hükümlerin uygulanabilirliğini gösterir ve bunları pekiştirir.

Örneğin, faiz yasağını hem Kur’an (Bakara, 2:275) hem de Hz. Peygamber’in hadisleri vurgular.

Sünnet’in Türleri

1. Kavli Sünnet: Hz. Peygamber’in sözleri.

“Müslüman, elinden ve dilinden diğer Müslümanların emin olduğu kimsedir.”

2. Fiili Sünnet: Hz. Peygamber’in davranışları.

Örneğin, namaz kılma şekli.

3. Takriri Sünnet: Hz. Peygamber’in, sahabenin yaptığı bir fiili onaylaması.

Örneğin, sahabenin farklı içtihatlarını onaylaması.

Kur’an ve Sünnet’in Birlikte Kullanımı

Kur’an ve Sünnet, fıkhi hükümlerin oluşturulmasında birbirini tamamlayıcı bir yapıya sahiptir:

1. Sünnet, Kur’an’a Uygundur:
Sünnet, hiçbir zaman Kur’an’a aykırı olamaz. Çünkü Hz. Peygamber, Allah’ın vahyine dayalı olarak konuşur (Necm, 53:3-4).

2. Sünnet, Kur’an’ı Destekler ve Açıklar:

Örneğin, Kur’an’da genel olarak geçen “müminlerin temiz olan şeyleri yemesi” (Maide, 5:4) hükmü, Sünnet’te helal ve haram yiyeceklerin açıklanmasıyla detaylandırılmıştır.

3. Sünnet, Yeni Hükümler Getirir:
Kur’an’da geçmeyen meselelerde Sünnet, yeni hükümler koyar ve yönlendirici bir rol üstlenir.

Fıkıh Usulünde Kur’an ve Sünnet’in Yeri

Fıkıh usulü, İslam hukukunun teorik boyutunu ifade eder ve şer’î hükümlerin kaynaklarını ve bu kaynaklardan hüküm çıkarma yöntemlerini ele alır. Kur’an ve Sünnet bu yöntemlerin temelini oluşturur:

1. Birinci Delil: Kur’an

Fıkıh usulüne göre, bir meselede öncelikle Kur’an’a başvurulur.

2. İkinci Delil: Sünnet

Kur’an’da bulunmayan veya genel ifadeler içeren konular için Sünnet’e başvurulur.

3. Sünnet, Kur’an’ı Tamamlar:

Fıkıh usulünde “tafsil” ve “teyit” kavramlarıyla Sünnet’in Kur’an’ı detaylandırıcı ve destekleyici işlevi vurgulanır.
Sonuç

Kur’an ve Sünnet, İslam’ın temel hükümlerinin kaynağıdır ve İslam fıkhının omurgasını oluşturur.

Kur’an, hükümleri belirler, genel ilkeler koyar ve Müslümanların yaşamını yönlendiren ilk kaynaktır.

Sünnet, bu ilkeleri açıklar, detaylandırır ve günlük hayatta uygulanabilir hale getirir.
Bu iki kaynağın uyum içinde çalışması, İslam hukukunun evrenselliğini ve uygulanabilirliğini sağlar.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=nxKoBuDAvyg

Loading

No Responsesديسمبر 23rd, 2024

OSMANLIDA EHLİ KİTABIN HUKUKİ DURUMU

OSMANLIDA EHLİ KİTABIN HUKUKİ DURUMU[1]

 

Osmanlı 624 yıl boyunca ehli kitap olan Yahudi ve Hristiyanlara karşı yönetim olsun halk olsun nasıl davranıyor ve bu insanların memnuniyeti ne durumda idi?


Osmanlı İmparatorluğu, İslam hukukunun temel ilkelerinden olan “zımmi” statüsünü benimseyerek, Yahudi ve Hristiyanlara “ehli kitap” olarak özel bir statü tanımıştır. Zımmi statüsü, Müslüman olmayan topluluklara dinlerini özgürce yaşama hakkı tanıyan, ancak belirli vergiler ve bazı sosyal sınırlamalarla düzenlenen bir hukuki çerçeveye dayanıyordu. Bu durum, Osmanlı Devleti’nin yönetim anlayışının önemli bir parçasını oluşturuyordu ve 624 yıl boyunca bu politikalar büyük ölçüde uygulanmıştır.

Osmanlı’nın Yönetim Politikaları

1. Dini Özgürlükler: Osmanlı, Yahudi ve Hristiyan topluluklarına ibadet özgürlüğü tanımış, kendi dinî liderleri tarafından yönetilme hakkı vermiştir. Örneğin:

Rum Ortodoks Kilisesi, Fener’deki patrikhane aracılığıyla kendi cemaatini yönetebilmiştir.

Yahudi toplumu, hahambaşılık makamı aracılığıyla organize edilmiştir.

2. Vergilendirme: Zımmiler, cizye adı verilen bir vergi ödemekle yükümlüydü. Bu vergi, askerlik hizmetinden muaf tutulmalarına karşılık alınırdı. Toplanan bu vergiler genellikle yerel halkın refahını artırmak için kullanılırdı.

3. Hukuki Statü: Müslümanlarla aynı hukuki haklara sahip olmasalar da, zımmiler kendi dini mahkemelerinde yargılanabilirdi. Ancak, Müslüman bir kişiyle anlaşmazlık durumunda Osmanlı kadılık sistemi devreye girerdi.

4. Yaşam Tarzı ve Kültür: Osmanlı’nın çok dinli ve çok kültürlü yapısı sayesinde, Yahudi ve Hristiyan toplulukları Osmanlı şehirlerinde sosyal, ekonomik ve kültürel açıdan aktif roller oynadı. Yahudi toplumu özellikle ticaret ve tıp alanında önemli yer tutarken, Hristiyanlar tarım ve zanaatta öne çıkmıştır.

Memnuniyet ve Tepkiler

Osmanlı yönetimi, Yahudi ve Hristiyanların genel memnuniyetini büyük ölçüde sağlamıştır, ancak bu durum dönemden döneme ve bölgeden bölgeye farklılık gösterebilir:

1. Yahudiler: Osmanlı, 1492’de İspanya’dan sürgün edilen Yahudilere kucak açmış, onları başta İstanbul ve Selanik olmak üzere imparatorluğun çeşitli bölgelerine yerleştirmiştir. Yahudi toplumları Osmanlı’daki bu hoşgörüden büyük ölçüde memnun olmuş ve Osmanlı’yı “kurtarıcı” olarak görmüştür.
2. Hristiyanlar: Osmanlı, özellikle Balkanlar’daki Hristiyan topluluklarına karşı adil bir yönetim politikası izlemeye çalışmıştır. Ancak bazı dönemlerde, yüksek vergiler ya da savaşların etkisiyle yerel halkın memnuniyetsizliği artabilmiştir. Buna rağmen, Osmanlı’nın genel hoşgörüsü, diğer Avrupa devletlerindeki mezhep çatışmalarına kıyasla daha huzurlu bir ortam sağlamıştır.

3. Dönemsel İsyanlar ve Sorunlar: Osmanlı’nın özellikle 18. ve 19. yüzyıllarda zayıflamaya başlamasıyla, Hristiyan toplulukların bağımsızlık talepleri artmıştır. Bu, yerel memnuniyetsizliklerin artmasına ve dış güçlerin de etkisiyle isyanlara yol açmıştır.

Sonuç

Osmanlı İmparatorluğu’nun Yahudi ve Hristiyanlara yönelik yaklaşımı, dönemin diğer devletleriyle kıyaslandığında genelde daha hoşgörülü ve kapsayıcıdır. Ancak bu durum, tamamen sorunsuz bir sistem anlamına gelmemektedir. Vergilendirme, sosyal sınırlamalar ve Osmanlı’nın gerileme dönemindeki zayıflıkları zaman zaman zımmilerin memnuniyetsizliklerine neden olmuştur. Buna rağmen, Osmanlı, farklı dinlerden halkların yüzyıllarca birlikte barış içinde yaşadığı nadir tarihsel örneklerden biri olarak öne çıkar.

@@@@@

İslamiyette Zimmi hukuku ve gayri Müslimlere karşı nasıl davranılması emredilip tavsiye edilmiştir?

İslam hukukunda zımmi terimi, İslam devleti sınırları içinde yaşayan ve devlete bağlılıklarını beyan ederek koruma altına alınan gayrimüslimleri ifade eder. Zımmi statüsü, Kur’an-ı Kerim, hadis-i şerifler ve İslam hukukçularının içtihatlarına dayanır. İslam, gayrimüslimlere adaletli ve merhametli davranılmasını emreder. Bu bağlamda, zımmi hukuku temel haklar, sorumluluklar ve devletin yükümlülükleri çerçevesinde şekillenir.

İslam’da Zımmilere Karşı Davranış Esasları

1. Koruma ve Güvenlik Garantisi:

Zımmi, İslam devleti tarafından “koruma” altına alınır. Bu, hem canlarını hem mallarını hem de dinlerini kapsar.

Hz. Muhammed’in (sav) şu hadisi, zımmilere kötü davranılmasını yasaklar:

> “Kim bir zımmiye zulmederse, onun haklarını eksiltirse, gücünün üstünde yük yüklerse veya razı olmadığı bir şey alırsa, kıyamet günü onun hasmı ben olurum.” (Ebu Davud, İmare 33)

2. Dini Özgürlük:

Zımmilere kendi dinlerini yaşama özgürlüğü tanınmıştır.
Kur’an-ı Kerim’de,

> “Dinde zorlama yoktur.” (Bakara, 256)
ayeti, İslam’ın zorla din değiştirmeyi yasakladığını açıkça ortaya koyar.

3. Adalet:

Zımmilere adaletle muamele edilmesi, Müslümanlara emredilmiştir.

> “Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olun. Bu, takvaya daha yakındır.” (Maide, 8)

4. Maddi ve Sosyal Güvence:

Zımmiler, İslam devletinin sunduğu genel kamu hizmetlerinden yararlanır. Yoksul zımmilere devlet yardımı yapılması da İslam hukukunun bir parçasıdır.

Hz. Ömer (ra), bir yaşlı Yahudi’ye cizye vergisini ödeyemediği için yardım etmiş ve bu tür insanların vergiden muaf tutulmasını istemiştir.

Zımmilerin Hak ve Sorumlulukları

1. Hakları:

Dinlerini serbestçe yaşama ve ibadet etme hakkı.

Mal, mülk edinme ve ticaret yapma hakkı.

Devlet tarafından korunma hakkı.

Eşit yargılama ve adil bir mahkeme süreci hakkı.

  1. Sorumlulukları:

    Cizye Vergisi: Askerlik yükümlülüğüne karşılık, yetişkin erkek zımmilerden cizye adı verilen bir vergi alınır. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve yoksullar bu vergiden muaf tutulur.

    Devlete Bağlılık: İslam devletine sadık kalmak ve devletin güvenliğini tehlikeye atacak eylemlerde bulunmamak zorundadırlar.

    İslam’da Gayrimüslimlere İyi Davranışın Tavsiye Edilmesi

    İslam’da gayrimüslimlere adil, nazik ve merhametli davranmak özellikle tavsiye edilmiştir:

    1. Düşmanlık Durumu Olmayan Gayrimüslimlere Yaklaşım:

    Kur’an, Müslümanların düşmanlık yapmayan gayrimüslimlere karşı iyi davranmalarını emreder:

    > “Allah, sizinle din hususunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara adaletli davranmanızı yasaklamaz.” (Mümtehine, 8)

    2. Komşuluk Hakkı:

    Peygamberimiz (sav), Müslüman olmayan komşulara da iyi davranmayı öğütlemiştir:

    > “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” (Buhari, Edeb 27)

    3. İnsanlık Bağlamında İyilik:

    Gayrimüslim de olsa herkesin insan olduğu bilinciyle davranmak esastır. İslam’ın amacı, barış içinde bir arada yaşamayı sağlamaktır.

    Sonuç

    İslam, gayrimüslimlere karşı temel insan haklarını gözeten bir hukuk ve ahlak anlayışını benimser. Zımmi hukuku, hoşgörü ve adalet ilkelerine dayanır. Bu yaklaşım, tarih boyunca İslam devletlerinde Yahudi ve Hristiyan toplulukların huzurlu bir şekilde yaşamalarına olanak sağlamış ve İslam medeniyetinin kapsayıcı yapısını güçlendirmiştir.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=4FJjHkuD6Kc

Loading

No Responsesديسمبر 23rd, 2024

FITRATTAKİ TECELLİLER…

FITRATTAKİ TECELLİLER[1]

 

Kâinat, İnsanın Fıtratı ve İlahî Tecelliler

  1. Esma-i İlahiye: Allah’ın Güzel İsimleri.

    1.3. Kâinat, İnsanın Fıtratı ve İlâhî Tecelliler

    Risale-i Nur’a göre kâinat, insanın fıtratı ve İlâhî tecelliler arasında derin bir ilişki vardır. Bu ilişki, kâinatın İlâhî isim ve sıfatların bir aynası olması, insanın bu aynayı okuyabilme yeteneğine sahip olması ve fıtratının bu tecellilere uygun yaratılmış olmasıyla açıklanır.

    1.3.1. Kâinat: İlâhî İsimlerin Büyük Kitabı

    Kâinat, Allah’ın isim ve sıfatlarının tecelligâhıdır ve bir kitap gibi okunabilir:

    Her varlık bir ayet: Bir çiçek, Mün’im ve Latîf isimlerini; bir yıldız, Azîm ve Celîl isimlerini yansıtır.

    Kâinattaki düzen: Her şeydeki hikmet ve denge, Allah’ın Hakîm ve Adl isimlerinin bir delilidir.
    Risale-i Nur, kâinatı büyük bir Kur’an olarak nitelendirir ve her bir varlığın Allah’ın varlığına ve birliğine işaret ettiğini söyler.

    1.3.2. İnsan: İlâhî İsimlerin En Büyük Mazharı

    İnsan, yaratılış itibarıyla İlâhî isim ve sıfatların en kapsamlı şekilde tecelli ettiği bir varlıktır:

    Küllî şuur: İnsan, aklıyla tüm kâinatı okuyabilir ve İlâhî isimlerin anlamlarını kavrayabilir.

    İbadet ve şükür: İnsanın asıl yaratılış gayesi, İlâhî tecellilere karşılık şükretmek ve kulluk etmektir.

    Fıtratın Allah’a yönelişi: İnsan, fıtratında Allah’ın isimlerini tanıyıp sevme ve onlara yönelme duygusuyla yaratılmıştır. Örneğin, sevgi Vedûd ismine, merhamet ise Rahîm ismine yönelir.

    1.3.3. İlâhî Tecelliler: Kâinat ve İnsanın Ortak Noktası

    Kâinat ve insan, İlâhî isimlerin farklı boyutlarda tecelli ettiği varlıklardır:

    Kâinatın genişliği İlâhî isimlerin azametini, insanın derinliği ise İlâhî isimlerin hikmetini gösterir.

    İnsan, kâinatta görünen İlâhî tecellileri kendi ruhunda ve hayatında hisseder. Örneğin:

    Hayat tecellisi: İnsan canlıdır ve bu, Allah’ın Hayy isminin bir tecellisidir.

    İlim tecellisi: İnsan öğrenir ve düşünür; bu, Allah’ın Âlim isminin bir yansımasıdır.

    2. Esma-i İlahiye: Allah’ın Güzel İsimleri

    2.1. Esma-i İlahiye’nin Kavramsal Anlamı

    Esma-i İlahiye, Allah’ın zatını, sıfatlarını ve fiillerini tanıtan isimlerdir. Kur’an’da “Esmâü’l-Hüsnâ” olarak anılan bu isimler, Allah’ın güzelliğini, mükemmelliğini ve sonsuzluğunu ifade eder. İlahî isimler, kâinattaki her varlıkta kendini gösteren İlâhî hakikatlerdir.

    2.2. Esma-i İlahiye’nin Özellikleri

    Çok boyutluluk: Her isim, Allah’ın farklı bir yönünü ve tecellisini gösterir.

    Tecellilerin çeşitliliği: İsimler, kâinatta farklı şekillerde ve derecelerde tecelli eder. Örneğin, Rezzak ismi, bir insanın rızkını temin etmesinde olduğu gibi bir karıncanın yiyecek bulmasında da görülür.

    Birlik ve bütünlük: Her isim, diğer isimlerle birlikte tecelli eder. Örneğin, Hakîm ismi hikmetle yaratmayı, Musavvir ismi ise bu yaratmanın şekillenmesini ifade eder.

    2.3. Esma-i İlahiye’nin Kâinatta Tecellisi

    Kâinat, Esma-i İlahiye’nin bir sergisi gibidir:

    Rahman ve Rahîm: Güneşin her sabah doğması ve canlılara hayat vermesi, Allah’ın merhamet ve rahmet sıfatlarının bir tecellisidir.

    Kadir: Atomlardan galaksilere kadar her şeyin Allah’ın kudret elinde olması.

    Adl: Evrendeki düzen ve denge, Allah’ın adaletinin açık bir delilidir.

    2.4. Risale-i Nur’da Esma-i İlahiye’nin Önemi

    Risale-i Nur, Allah’ın isimlerini tefekkür etmenin iman hakikatlerini anlamadaki önemini şu yönlerden ele alır:

    1. Tefekkürî İbadet: Allah’ın isimlerini kâinatta tefekkür etmek, insanı derin bir kulluk şuuruna ulaştırır.

    2. Marifetullah: İlahî isimler, Allah’ı tanımak ve sevmek için bir rehberdir. Risale-i Nur, özellikle Hakîm, Rezzak, Adl, Rahman gibi isimleri kâinat üzerinden açıklar.

    3. İmanın Güçlenmesi: İnsan, Allah’ın isimlerinin tecellilerini gördükçe imanında kuvvet bulur.

    Sonuç

    Kâinat ve insan, Esma-i İlahiye ve İlâhî sıfatların tecelligâhıdır. Risale-i Nur’un rehberliğinde bu tecelliler, iman ve marifet kapılarını açar. İnsan, fıtratındaki şuur ve duygu mekanizmalarıyla bu tecellilere yönelir ve kâinatı bir tefekkür sahası olarak görür. Allah’ın güzel isimlerini anlamak ve onlarla Allah’a yaklaşmak, insanın yaratılış gayesinin bir parçasıdır.

***********  

Esma-i İlahiye ve Sıfat-ı Rabbaniye Nedir?

1.2. Risale-i Nur’da İlahî İsimler ve Sıfatların Önemi.

1.1. Esma-i İlahiye ve Sıfat-ı Rabbaniye Nedir?

Esma-i İlahiye (Allah’ın isimleri), Allah’ın zâtını, sıfatlarını ve fiillerini tanıtan isimlerdir. Her bir isim, Allah’ın bir yönünü, kâinattaki tecellisini ve yaratılıştaki hikmetini ifade eder. Bu isimler, Allah’ın sonsuz güzelliklerini, mükemmelliğini ve kemalini anlamamız için birer anahtardır. Kur’an’da ve hadislerde yer alan doksan dokuz isim (Esmâü’l-Hüsnâ), bu isimlerin en bilinenlerindendir. Örneğin:

Rahman ve Rahim: Sonsuz merhamet ve rahmet sahibi.

Hakîm: Her şeyi hikmetle yaratan ve düzenleyen.

Rezzak: Her varlığın rızkını veren.

Sıfat-ı Rabbaniye, Allah’ın zâtına mahsus sıfatlardır ve O’nun kâinatı yaratma, yönetme ve devam ettirme gibi özelliklerini ifade eder. Bu sıfatlar, genelde zâtî ve subûtî sıfatlar olarak ikiye ayrılır:

Zâtî Sıfatlar: Allah’a has olan ve başka hiçbir varlıkta bulunmayan sıfatlardır (Vücud, Kıdem, Beka, Muhalefetün li’l-havadis, Kıyam bi nefsihi, Vahdaniyet).

Subûtî Sıfatlar: Allah’ın varlık ve kudretini ifade eden özelliklerdir (Hayat, İlim, İrade, Kudret, Sem’, Basar, Kelâm, Tekvin).

Kâinatta Tecelli:
Esma-i İlahiye ve sıfat-ı Rabbaniye, kâinatta mükemmel bir şekilde tecelli eder. Her varlık, Allah’ın bir ismini veya sıfatını yansıtan bir ayet gibidir. Örneğin:

Bir çiçekteki estetik ve simetri, Musavvir ismini.

Canlıların rızıklanması, Rezzak ismini.

Kâinattaki mükemmel düzen, Hakîm ve Adl isimlerini gösterir.

1.2. Risale-i Nur’da İlahî İsimler ve Sıfatların Önemi

Risale-i Nur, Esma-i İlahiye ve sıfat-ı Rabbaniye üzerinde yoğunlaşır ve bunları insanın Allah’ı tanıması için bir rehber olarak sunar. Bu isimler ve sıfatlar, Risale-i Nur’un birçok yerinde detaylı bir şekilde açıklanır:

1.2.1. İman ve Marifetullah İlişkisi

Risale-i Nur, Allah’ın isim ve sıfatlarını tanımanın imanı güçlendirdiğini vurgular. Marifetullah (Allah’ı tanıma), isimler ve sıfatlar üzerinden gerçekleşir. İnsan, kâinatta tecelli eden bu isimleri tefekkür ederek Allah’ın varlığını ve birliğini derinlemesine idrak eder. Örneğin:

23. Söz: Allah’ın isimlerini kâinatın diliyle anlatır.

32. Söz: İlahî isimlerin kâinattaki tecellilerini detaylandırır.

1.2.2. Tefekkür ve İbadet

Risale-i Nur’a göre, Allah’ın isim ve sıfatları, insanın tefekkür yoluyla Allah’a yaklaşmasını sağlar. Tefekkür, sadece kâinata bakmak değil, her varlıkta Allah’ın isimlerinin tecellisini görmektir.

Bir çiçekte Allah’ın Latîf ve Mün’im isimlerini görmek.

Gökyüzündeki yıldızlarda Allah’ın Celâl ve Azîm isimlerini hissetmek.

1.2.3. İnsan ve Esma-i İlahiye

İnsan, Allah’ın isim ve sıfatlarının en kapsamlı mazharıdır. İnsan yaratılış itibarıyla Allah’ın pek çok ismini yansıtır:

Aklıyla Âlim ismini.

Merhametiyle Rahîm ismini.

Gücüyle Kadir ismini.

1.2.4. Tevhid ve Esma-i İlahiye

Risale-i Nur, her bir ismin Allah’ın birliğine işaret ettiğini öğretir. Her şeyin yaratılışı, Allah’ın isimlerinin bir tecellisi olduğuna göre, bu isimlerin sahibi de birdir. Bu hakikat, özellikle 33. Sözde vurgulanır:

Sonuç

Risale-i Nur’da Esma-i İlahiye ve sıfat-ı Rabbaniye, insanın imanını, ibadetini ve tefekkürünü şekillendiren temel unsurlardır. İnsanın Allah’ı tanıması ve sevmesi, bu isim ve sıfatların idrakiyle mümkündür. Kâinat, bu hakikatlerin bir yansıması; insan ise bu hakikatlerin okuyucusu ve anlamlandırıcısıdır.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=pVeLn3pAw5U

Loading

No Responsesديسمبر 22nd, 2024

İLAHİ TECELLİLER

İLAHİ TECELLİLER[1]

 

Külli ve Cüzi Tecelliler: Kâinat ve İnsan Üzerindeki Yansımalar

2.4. Rahman, Rahim ve Hakim: İnsanın İman ve İbadetindeki Yeri.

2.3. Küllî ve Cüz’î Tecelliler: Kâinat ve İnsan Üzerindeki Yansımalar

Risale-i Nur, İlâhî isimlerin tecellilerini küllî ve cüz’î olarak iki farklı düzlemde ele alır. Bu kavramlar, Allah’ın isimlerinin kâinatın genelinde ve insan gibi bireysel varlıklar üzerinde farklı boyutlarda tecelli ettiğini ifade eder.

2.3.1. Küllî Tecelliler: Kâinattaki Genel Yansımalar

Küllî tecelliler, İlâhî isimlerin kâinatın bütünü üzerindeki geniş ve kapsayıcı yansımalarıdır. Allah’ın kudreti ve hikmeti, kâinatın büyük düzeni içinde kendini gösterir.

Kâinatın düzeni: Güneş sistemi, galaksiler, doğa kanunları, İlâhî isimlerin küllî bir tecellisidir. Hakîm, Kadir ve Adl isimleri bu düzende kendini belirgin bir şekilde gösterir.

Ekosistemler ve evrensel denge: Yeryüzündeki canlılar arasındaki uyum, Rezzak ve Rahman isimlerinin geniş bir tecellisidir.

Örnek:
Güneşin doğması ve ışık vermesi, yalnızca bir insanın değil, tüm canlıların ihtiyaçlarına hizmet eden küllî bir tecellidir. Bu olay, Rahman ve Nur isimlerinin evrensel bir yansımasıdır.

2.3.2. Cüz’î Tecelliler: İnsan Üzerindeki Özel Yansımalar

Cüz’î tecelliler, İlâhî isimlerin bireysel varlıklar üzerindeki detaylı ve ince yansımalarıdır. İnsan, bu tecellilerin en kapsamlı şekilde görüldüğü varlıktır.

Her bireyin rızkı: Allah’ın Rezzak ismi, her canlıya özel olarak rızık verişinde tecelli eder.

İnsanın duyguları ve yetenekleri: Akıl, sevgi, şefkat gibi özellikler, Âlim, Vedûd ve Rahîm isimlerinin cüz’î tecellileridir.

Örnek:
Bir bebeğin annesinden süt emmesi, Allah’ın Rezzak ve Rahîm isimlerinin bireysel bir tecellisidir. Bu olay, hem annenin şefkatinde hem de bebeğin ihtiyaçlarının karşılanmasında görünür.

2.3.3. Küllî ve Cüz’î Tecellilerin Birlikteliği

Küllî ve cüz’î tecelliler birbirini tamamlar. Risale-i Nur, her bir cüz’î tecellinin aslında küllî bir düzenin parçası olduğunu vurgular:

Bir çiçeğin varlığı (cüz’î), kâinattaki ekosistemle (küllî) uyum içindedir.

İnsan, kâinatın genel düzenini kavrayabilen bir varlık olarak küllî tecellileri cüz’î boyutta hisseder.

2.4. Rahman, Rahîm ve Hakîm: İnsanın İman ve İbadetindeki Yeri

Risale-i Nur, Rahman, Rahîm ve Hakîm isimlerini, insanın iman ve ibadet hayatında rehber kılacak şekilde açıklar. Bu isimler, insanın Allah’ı tanımasında, imanını güçlendirmesinde ve ibadetine derinlik kazandırmasında önemli rol oynar.

2.4.1. Rahman İsmi: Evrensel Merhametin Kaynağı

Rahman, Allah’ın rahmet ve merhametinin tüm varlıklara şamil olduğunu ifade eder.

Evrensel tecelli: Güneş, hava, su gibi nimetler, tüm canlılara Allah’ın Rahman isminin bir lütfudur.

İnsana etkisi: İnsan, Rahman ismini tefekkür ederek Allah’ın sonsuz merhametini ve şefkatini hisseder. Bu tefekkür, insanın ibadetine şükür boyutunu ekler.

2.4.2. Rahîm İsmi: Şefkatin ve Yakın İlginin Kaynağı

Rahîm, Allah’ın rahmetinin özel ve bireysel yansımalarını ifade eder.

Bireysel tecelli: Bir insanın ihtiyaçlarının en ince detaylarına kadar karşılanması, Rahîm isminin tecellisidir.

İnsana etkisi: İnsan, bu ismi tefekkür ederek Allah’a yakınlık hisseder. İbadetlerinde samimiyet ve teslimiyet artar.

2.4.3. Hakîm İsmi: Hikmet ve Düzenin Kaynağı

Hakîm, Allah’ın her işinde hikmetli bir düzen bulunduğunu ifade eder.

Kâinattaki hikmet: Doğadaki düzen ve insanın yaratılışındaki mükemmellik, Hakîm isminin açık delilleridir.

İnsana etkisi: İnsan, hayatındaki olaylarda hikmet arayarak sabırlı ve teslimiyetkâr olur. İbadetlerini hikmetli bir düzen içinde yerine getirir.

2.4.4. İman ve İbadetteki Yeri

İman: İnsan, Rahman ve Rahîm isimlerini tefekkür ederek Allah’ın şefkatini ve sevgisini hisseder; Hakîm ismini düşünerek olayların hikmetine inanır.

İbadet: Bu isimler, ibadetlere derin bir anlam katar. Şükür, sabır ve teslimiyet, bu isimlerin yansımasıdır.

Sonuç

Rahman, Rahîm ve Hakîm isimleri, insanın Allah’ı tanımasında ve O’na olan kulluk bilincinde temel rehberlerdir. Küllî ve cüz’î tecelliler ise insanın hem bireysel hayatında hem de kâinatta İlâhî isimlerin yansımalarını anlamasına yardımcı olur. Risale-i Nur, bu tecellilerin tefekkürünü iman ve ibadetle bütünleştirerek insanın varoluşsal anlam arayışına ışık tutar.

*****************  

İsimlerin Tevhid ve Marifetullah’a Açılan Kapısı

2.2. Cemal ve Celal İsimlerinin Tecellileri.

2.1. İsimlerin Tevhid ve Marifetullah’a Açılan Kapısı

Allah’ın isimleri, O’nun zatını, sıfatlarını ve fiillerini anlamamız için birer anahtardır. Risale-i Nur’a göre, Esma-i İlahiye, Tevhid (Allah’ın birliği) hakikatine ve Marifetullah’a (Allah’ı tanıma) açılan en önemli kapılardır:

2.1.1. Tevhid’in İspatı

Her bir İlâhî isim, Allah’ın birliğine ve sonsuz kudretine işaret eder. Risale-i Nur, kâinatta görünen her bir ismin diğer isimlerle birlikte tecelli ettiğini ve bunun Tevhid’e delil olduğunu vurgular:

İsimlerin Birbirini Desteklemesi:

Rezzak ismi, Allah’ın her canlıya rızık verdiğini gösterir; ancak bu rızkın temininde Rahman, Kerim ve Hakîm isimleri de tecelli eder.

Bir meyve, sadece Musavvir isminin değil, aynı zamanda Kadir, Rahman ve Rezzak isimlerinin birlikte tecellisidir.

Her şeyde Allah’a Açılan Bir Kapı:

2.1.2. Marifetullah’ın Derinleşmesi

Allah’ın isimlerini tefekkür etmek, O’nun büyüklüğünü ve mükemmelliğini tanımamıza yol açar.

Kâinat Kitabı: Kâinat, Allah’ın isim ve sıfatlarının yazıldığı büyük bir kitaptır. İnsan, bu kitabı okumakla Marifetullah yolunda ilerler.

İnsanın Şuuru: İnsan, İlâhî isimleri okuyabilen ve anlamlandırabilen bir varlık olarak yaratılmıştır. Bu sayede, her varlıkta Allah’ın varlığını ve birliğini idrak edebilir.

2.1.3. Risale-i Nur’un Yaklaşımı

Risale-i Nur, İlâhî isimlerin Tevhid ve Marifetullah’ı anlamadaki önemini şu şekilde açıklar:

İmanî Derinlik: Esma-i İlahiye, iman hakikatlerini derinlemesine kavramamıza yardımcı olur. Özellikle, “33 Pencere” bölümünde her bir pencerenin Allah’ın varlığına ve birliğine nasıl işaret ettiğini anlatır.

Tevhidî Bakış: Her şeyin bir elden çıktığını görmek, kâinattaki düzenin bir yaratıcının eseri olduğunu anlamamıza yardımcı olur.

2.2. Cemal ve Celal İsimlerinin Tecellileri

Allah’ın isimleri genelde iki kategoriye ayrılır: Cemal (güzellik) isimleri ve Celal (azamet ve heybet) isimleri. Risale-i Nur, bu isimlerin kâinattaki yansımalarını ayrıntılı bir şekilde açıklar.

2.2.1. Cemal İsimlerinin Tecellileri

Cemal isimleri, Allah’ın rahmet, lütuf, güzellik ve şefkatini ifade eden isimlerdir. Bu isimler, kâinatta görünen güzelliklerde ve insanın ruhunda derin etkiler bırakır:

Rahman ve Rahîm: Canlıların ihtiyaçlarının karşılanması, anne şefkatinde ve doğanın bolluğunda tecelli eder.

Latîf: Kâinatta sanat ve incelik; bir çiçekteki renkler, bir kelebeğin kanatlarındaki desenler bu ismin tecellisidir.
Kerim: Allah’ın ihsanı ve cömertliği; insanın ihtiyaçlarının fazlasıyla karşılanması.

Vedûd: Sevgi ve merhamet; anne ve evlat arasındaki bağ, toplumsal dayanışma Vedûd isminin yansımalarıdır.

Cemal isimlerinin tecellileri:

Güneşin doğmasıyla hayatın başlaması.

Bahar mevsiminde bitkilerin çiçek açması.

İnsanların şefkat ve sevgi ile birbirine bağlanması.

2.2.2. Celal İsimlerinin Tecellileri

Celal isimleri, Allah’ın azametini, kudretini ve heybetini ifade eden isimlerdir. Bu isimler, kâinattaki düzen, ölüm ve yeniden dirilme gibi tecellilerde görünür:

Azîm: Kâinatın büyüklüğü ve düzeni; galaksiler ve yıldızların azameti.

Cebbâr: Tahrip olanı tamir etme, ölümden sonra yeniden diriltme.

Kahhâr: Allah’ın her şeyi kontrol etmesi; kötülüğü yok etmesi.

Celîl: Allah’ın büyüklüğü ve heybeti; dağların görkemi, fırtınaların şiddeti.

Celal isimlerinin tecellileri:

Fırtınalar, depremler ve volkanik patlamalar.

Ölüm ve yeniden dirilme kanunları.

Kâinattaki büyüklük ve sonsuzluk hissi.

2.2.3. Cemal ve Celal’in Birlikteliği

Risale-i Nur, Cemal ve Celal isimlerinin her zaman birlikte tecelli ettiğini vurgular.

Baharın güzelliği (Cemal), kışın tahribatı (Celal) ile birlikte gelir.

İnsan hayatındaki nimetler (Cemal), ölüm (Celal) ile tamamlanır.

Sonuç

Cemal ve Celal isimleri, kâinatta zıtlık gibi görünen mükemmel bir uyumu ifade eder. Risale-i Nur, bu isimlerin tecellilerini okuyarak Allah’ın azametini, rahmetini ve hikmetini idrak etmemizi sağlar. İlahî isimler, Tevhid’i anlamamızda ve Marifetullah yolunda ilerlememizde vazgeçilmez rehberlerdir.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=vS0pERC0nkk

Loading

No Responsesديسمبر 22nd, 2024

KAİNATTA GÖRÜLEN İLAHİ İSİMLER

KAİNATTA GÖRÜLEN İLAHİ İSİMLER[1]

 

Kâinatta Tecelli Eden İsimler

Halik: Yaratılışın Güzelliği
Rezzak: Rızık ve İnsanın Muhtaçlığı
Şafi: Şifa ve Rahmetin Yansıması.

Kâinatta Tecelli Eden İsimler

Kâinatta görülen düzen, güzellik, hikmet ve rahmet, İlâhî isimlerin tecellilerinin bir yansımasıdır. Risale-i Nur, Allah’ın isimlerinin kâinattaki yansımalarını tefekkür ederek, iman ve marifetullah yolunda derinleşmeyi teşvik eder. Bu bölümde, özellikle Hâlık, Rezzak ve Şâfî isimlerinin tecellileri üzerinde durulacaktır.

Hâlık: Yaratılışın Güzelliği

Hâlık İsminin Anlamı

Hâlık, yaratıcı olan Allah demektir. Allah, yoktan var eden ve yarattığı her şeyi en güzel şekilde yaratan yegâne varlıktır.

Yoktan var etmek: Her bir varlık, Allah’ın yaratıcı sıfatının bir delilidir.

Sanat ve hikmet: Allah, yarattığı her şeyi hikmetle ve kusursuz bir sanatla var eder.

Kâinattaki Tecellileri

Atomlardan galaksilere: En küçük yapı taşı olan atomlardan en büyük galaksilere kadar her şeyde Hâlık isminin yansıması vardır.

Canlıların çeşitliliği: Her bir canlının kendine has özellikleri, Allah’ın yaratmadaki sanatını gösterir.

İnsanın Fıtratında Tecellisi

İnsanın vücudu, mükemmel bir yaratılış örneğidir.

Organların düzeni: Her organ, ayrı bir hikmetle yaratılmıştır. Örneğin, gözün görmesi, kalbin çalışması, Allah’ın yaratıcı gücünü gösterir.

İnsan aklı: İnsan aklı, Hâlık isminin en mükemmel tecellilerindendir.

Rezzak: Rızık ve İnsanın Muhtaçlığı

Rezzak İsminin Anlamı

Rezzak, bütün mahlûkatın rızkını veren Allah demektir. Allah, ihtiyaçları sınırsız olan canlıların rızkını eksiksiz ve düzenli bir şekilde temin eder.

Genel anlamda rızık: Yiyecek, içecek gibi bedensel ihtiyaçlar.

Manevî rızık: İlham, bilgi ve ruhun gıdası olan iman ve marifet.

Kâinattaki Tecellileri

Canlıların beslenmesi: Kuşların, balıkların, insanların ihtiyaçlarını karşılayan düzen, Rezzak isminin geniş bir tecellisidir.

Doğanın sunumu: Toprağın ürün vermesi, yağmurun yağması ve güneşin ışığı, Allah’ın rızık veren sıfatının delillerindendir.

İnsanın Fıtratında Tecellisi

Muhtaçlık: İnsan, sürekli bir şekilde rızka muhtaçtır. Bu ihtiyaç, insanı Allah’a yönlendirir.

Şükür ve tefekkür: İnsan, rızkını düşünerek Allah’ın nimetlerine şükreder ve O’nun Rezzak ismini tefekkür eder.

3.2.3. Şâfî: Şifa ve Rahmetin Yansıması

Şâfî İsminin Anlamı

Şâfî, hastalıklara şifa veren Allah demektir. İnsan bedenindeki iyileşme mekanizmaları ve tıbbi tedavilerin tesirli olması, Allah’ın Şâfî isminin bir tecellisidir.

Şifa veren: Hastalıkları gideren ve bedenin dengesini yeniden sağlayan Allah’tır.

Rahmetin bir boyutu: Şifa, Allah’ın rahmetinin somut bir göstergesidir.

Kâinattaki Tecellileri

Doğadaki şifa kaynakları: Bitkiler, mineraller ve diğer doğal unsurlar, Şâfî isminin birer tecellisidir.

Hastalıklara karşı direnç: İnsan bedeninin hastalıklara karşı kendini yenileme kapasitesi, Şâfî isminin yansımasıdır.

İnsanın Fıtratında Tecellisi

Hastalığın hikmeti: Hastalık, insanın Allah’a olan acziyetini hatırlatan bir vesiledir.

Şifada tefekkür: İnsan, hastalıktan sonra gelen iyileşmeyi düşünerek Allah’ın rahmetini ve kudretini tefekkür eder.

Sonuç

Hâlık, Rezzak ve Şâfî isimleri, Allah’ın kâinattaki faaliyetlerinin ve insan üzerindeki lütuflarının açık delilleridir. Risale-i Nur, bu isimlerin tecellilerini tefekkür ederek, insanın imanını derinleştirmesini ve Allah’a olan kulluk şuurunu artırmasını sağlar. Yaratılışın güzelliği, rızıkların düzeni ve şifanın rahmeti, Allah’ın varlığını ve birliğini en açık şekilde gösterir.

**************

Tecelliyat: İlahî İsimlerin Faaliyet Alanları

3.1. Tecelli Kavramı ve Risale-i Nur’da İzahı
3. Tecelliyat: İlâhî İsimlerin Faaliyet Alanları

İlâhî isimlerin tecelliyatı, Allah’ın sıfat ve isimlerinin kâinat ve mahlûkat üzerindeki yansımalarıdır. Risale-i Nur, bu kavramı detaylı bir şekilde ele alarak, tecellilerin hem kâinattaki hem de insan hayatındaki yansımalarını derinlemesine inceler. Bu bölümde, tecelli kavramı ve Risale-i Nur’daki izahı ele alınacaktır.

3.1. Tecelli Kavramı ve Risale-i Nur’da İzahı

3.1.1. Tecelli Nedir?

Tecelli, Allah’ın isim ve sıfatlarının mahlûkatta görünmesi ve onların vasıtasıyla Allah’ın bilinmesidir. Bu kavram, Allah’ın varlıklar üzerindeki hâkimiyetini, iradesini ve hikmetini anlamamız için temel bir köprüdür.

Manası: Tecelli, “yansıma” anlamına gelir. Allah’ın isimlerinin her bir varlık üzerinde farklı şekillerde yansıması, O’nun varlığının ve birliğinin delillerindendir.

Süreklilik: Tecelli, sürekli bir faaliyeti ifade eder. Risale-i Nur, bu tecellileri bir nehir akışına veya sürekli yazılan bir kitaba benzetir.

3.1.2. Risale-i Nur’da Tecelli Kavramı

Risale-i Nur, tecelli kavramını üç temel perspektiften açıklar:

1. İsimlerin Tecellisi:
İlâhî isimler, varlık âleminin her zerresinde yansır. Her varlık, bir veya daha fazla İlâhî ismin tecellisine sahne olur.

Rezzak ismi: Rızık veren Allah’ın tecellisi, tüm canlıların beslenmesiyle görünür.

Şafi ismi: Şifa veren Allah, hasta bir bedenin iyileşmesinde tecelli eder.

2. Sıfatların Tecellisi:
Allah’ın sıfatları (ilmi, iradesi, kudreti gibi), kâinattaki düzen ve faaliyetlerde açıkça tecelli eder.

İlim: Allah’ın sonsuz ilmi, atomlardan galaksilere kadar her varlığın düzeninde görülür.

Kudret: Kâinatın varlığı ve sürekliliği, Allah’ın kudretinin tecellisidir.

3. Fiillerin Tecellisi:
Allah’ın fiilleri (yaratma, yaşatma, öldürme gibi), İlâhî isimlerin tecellilerini ortaya çıkarır.

Hayat verme: Canlıların varoluşu, Allah’ın yaratıcı fiilinin (Hâlık) tecellisidir.

Öldürme ve yeniden diriltme: Ölüm ve diriliş döngüsü, Allah’ın Mümît ve Muhyî isimlerinin yansımasıdır.

3.1.3. Tecellinin Dereceleri

1. Küllî Tecelliler:
Kâinatın geneline yayılan tecellilerdir. Örneğin:

Güneşin tüm dünyayı aydınlatması, Allah’ın Nur isminin küllî bir tecellisidir.

Mevsimlerin değişimi ve rızkın tüm mahlûkata ulaşması, Rahman isminin geniş tecellilerindendir.

2. Cüz’î Tecelliler:
Tek bir varlık veya olay üzerindeki tecellilerdir. Örneğin:

Bir bebeğin doğumu, Hâlık ve Rezzak isimlerinin cüz’î tecellisidir.

Bir yaprağın ince nakışları, Latîf ve Musavvir isimlerinin bireysel bir yansımasıdır.
3.1.4. Tecelli ve İnsan

Risale-i Nur, tecellilerin en mükemmel yansımasının insan üzerinde gerçekleştiğini vurgular.

İnsanın Aynalığı: İnsan, İlâhî isimlerin hem küllî hem de cüz’î tecellilerini anlamaya ve idrak etmeye en uygun varlıktır.

Kalp ve Akıl: İnsan, İlâhî isimlerin tecellilerini kalbi ve aklıyla okuyabilir. Örneğin:

Âlim isminin tecellisini, kâinattaki hikmet ve düzeni anlayarak idrak eder.

Rahîm isminin yansımasını, kendi hayatındaki merhamet tecrübelerinde hisseder.

3.1.5. Tecellinin Amacı

Allah, isim ve sıfatlarının tecellileriyle mahlûkatı yaratır ve bu yaratılışla kendini tanıttırır. Tecellilerin amacı:

Marifetullah: İnsan, tecellileri okuyarak Allah’ı tanır.

Şükür ve İbadet: Tecellileri gören insan, Allah’a olan şükranını ve ibadetini artırır.

Sonuç

Tecelli, İlâhî isim ve sıfatların varlık âlemindeki faaliyetlerini ve yansımalarını ifade eder. Risale-i Nur, tecelli kavramını, Allah’ı tanımanın ve insanın O’na olan kulluk bilincini artırmanın bir yolu olarak açıklar. Tecelliler, kâinatı bir kitap gibi okumayı ve bu okumayla iman, marifet ve şükürde derinleşmeyi sağlar.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=IQdfIjG-hYs

Loading

No Responsesديسمبر 22nd, 2024

FITRATTAKİ TECELLİLER

FITRATTAKİ TECELLİLER[1]

 

İnsanın Kendi Fıtratında Tecellileri Okuması

Risale-i Nur’da insanın fıtratına, Allah’ın isim ve sıfatlarının en kapsamlı şekilde yansıdığı bir “ayine” (ayna) olarak işaret edilir. İnsan, İlâhî tecellileri sadece dış dünyada değil, kendi yaratılışında da okuyabilir. Bu tefekkür, insanın Allah’ı tanımasında ve imanını derinleştirmesinde en etkili yollarından biridir.

  1. İnsanın Fıtratı: İlâhî İsimlerin Aynası

    1.1. İnsan Fıtratının Mükemmelliği

    İnsan, maddî ve manevî yönleriyle Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellilerini taşır.

    Vücudun mükemmel işleyişi, organların hikmetle yerleştirilmesi ve her bir uzvun görevlerini eksiksiz yerine getirmesi, Hâlık, Hakîm ve Muzeyyin isimlerinin yansımalarıdır.

    > “İnsan, şu kâinatın en cami’ bir meyvesi, en cemiyetli bir nüshası, en mükemmel bir neticesi ve bir fihristesi hükmündedir.” (Sözler)

    1.2. İnsan Ruhundaki Yansımalar

    Sevgi, şefkat, korku ve ümit gibi duygular, Allah’ın Vedûd (sevgi), Rahîm (merhamet) ve Adl (adalet) isimlerinin ruhsal boyuttaki yansımalarıdır.

    İnsanın sınırsız arzuları ve hayalleri, Allah’ın Sonsuzluk sıfatını ve insanın bu sıfatı anlamaya uygun yaratıldığını gösterir.

    2. Tecellileri Fıtratta Okuma Yolları

    2.1. Maddî Yapıda Tecellileri Okumak

    Kalp: Kanı pompalayarak bedenin her hücresine hayat taşıyan kalp, Allah’ın Hayy (hayat veren) ve Kadir (güç sahibi) isimlerinin tecellisini gösterir.

    Beyin: İnsan beyninin düşünme, öğrenme ve muhakeme yeteneği, Allah’ın Âlim (her şeyi bilen) ve Hakîm (hikmet sahibi) isimlerinin yansımasıdır.

    Dil: Tat alma, konuşma ve zikretme gibi fonksiyonları, Allah’ın Kerîm ve Şâkir isimlerinin tecellileridir.
    2.2. Manevî Boyutta Tecellileri Okumak

    Aklın İdraki: İnsan aklı, kâinattaki hikmeti ve düzeni anlamaya yöneliktir. Bu, Allah’ın Âlim ve Hakîm isimlerinin insana verdiği en büyük armağanlardan biridir.

    Kalbin Duyguları: Şefkat ve merhamet gibi hisler, Allah’ın rahmet sıfatının insan kalbindeki yansımalarıdır.

    Vicdanın Sesleri: İyiyi kötüden ayırma yeteneği, Allah’ın adalet sıfatının insan ruhundaki tecellisidir.

    3. İnsan Fıtratında Tecellileri Görmenin Sonuçları

    3.1. Allah’ı Tanımak (Marifetullah)

    İnsan, kendi fıtratında Allah’ın isimlerini tefekkür ederek O’nu daha yakından tanır. Vücudundaki her bir organ ve ruhundaki her bir his, Allah’ın varlık ve birliğine dair açık delillerdir.

    Örneğin, gözün görmesi, sadece Allah’ın Basîr (gören) isminin bir lütfu olarak gerçekleşir.

    3.2. Acziyet ve Muhtaçlık Bilinci

    İnsan, kendi fıtratını inceledikçe ne kadar aciz ve Allah’a muhtaç olduğunu anlar. Bu acziyet, insanı dua ve ibadete sevk eder.

    Hastalıklar, insanın Şâfî (şifa veren) ismini anlamasına ve Allah’a sığınmasına vesile olur.

    3.3. Şükür ve İbadet

    İnsan, kendi varlığındaki İlâhî nimetleri fark ettikçe Allah’a şükretme ihtiyacı hisseder.

    Örneğin, bir insanın nefes alması, Rezzak ve Rahîm isimlerinin sürekli bir tecellisidir ve bu nimet, şükürle karşılanmalıdır.

    Sonuç

    İnsanın kendi fıtratında İlâhî tecellileri okuması, Allah’ı tanıma yolculuğunda önemli bir adımdır. Risale-i Nur, insanın hem maddî hem de manevî yönlerinin Allah’ın isim ve sıfatlarının bir aynası olduğunu vurgular. Bu tefekkür, insanı marifetullah, acziyet bilinci ve şükür dolu bir ibadete yönlendirir. İnsan, kendi varlığını ve yaratılışındaki hikmeti anlamaya çalıştıkça, Allah’ın büyüklüğünü ve rahmetini daha derin bir şekilde idrak eder.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=pVeLn3pAw5U

 

Loading

No Responsesديسمبر 22nd, 2024

REENKARNASYON-TENASUH VE AHİRET İNANCI

REENKARNASYON-TENASUH VE AHİRET İNANCI[1]

 

Ahiret inancı ve

İslami açıdan tenasuh yani reenkarnasyonun olmadığına dair deliller.

İslam’da tenasüh (reenkarnasyon) inancı, açıkça reddedilmiştir. Bu konudaki deliller, Kur’an-ı Kerim ve hadislerden alınan çeşitli ayet ve rivayetlere dayanır. İşte İslam’da reenkarnasyonun olmadığına dair deliller:

1. Her insan bir kez ölür ve yeniden diriltilir

Kur’an’da insanın dünya hayatından sonra yalnızca bir ölümle karşılaşacağı ve yeniden dirilişin ahirette olacağı açıkça belirtilir:

“Her nefis ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.”
(Ankebut, 29:57)

“Sizi Allah yaratmıştır. Sonra sizi vefat ettirecektir. İçinizden kimi, bildikten sonra bir şey bilmez hale gelsin diye ömrün en düşkün çağına kadar ulaştırılır.”
(Nahl, 16:70)

Bu ayetler, insanın sadece bir kez yaratıldığını ve ölümü tadacağını vurgular.

2. Reenkarnasyon, ahiret inancıyla çelişir

Reenkarnasyon inancında, insanların farklı bedenlerde dünyaya geri döneceği savunulur. Ancak İslam’da, insanın dünya hayatı bir sınav olarak tanımlanır ve bu sınavın sonunda ahiret vardır:

“O (Allah), hanginizin daha güzel işler yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır.”
(Mülk, 67:2)

Bu ayet, dünya hayatının bir kez yaşanan bir imtihan olduğunu gösterir. Eğer insanlar tekrar dünyaya dönecek olsaydı, bu imtihanın anlamı kalmazdı.

3. İkinci bir dünya hayatı yoktur

Kur’an, insanların ölümden sonra tekrar dünyaya dönmeyi talep edeceklerini, ancak bu isteğin reddedileceğini bildirir:

“Sonunda onlardan birine ölüm gelip çattığında, ‘Rabbim! Beni geri gönder ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel işleyeyim’ der. Hayır! Bu, sadece onun söylediği bir sözdür. Onların önünde, tekrar dirilecekleri güne kadar bir perde (berzah) vardır.”
(Müminun, 23:99-100)

Bu ayet, öldükten sonra dünyaya geri dönüşün mümkün olmadığını ifade eder.

4. Hesap günü tek bir hayata dayanır

Kur’an, hesap gününde herkesin dünyada yaptıklarından sorguya çekileceğini ve bu sorgunun sadece yaşanmış tek bir hayata dayanacağını belirtir:

“Bugün herkes, kazandığıyla cezalandırılacak; zulüm yoktur. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.”
(Mümin, 40:17)

Eğer insanlar birden fazla hayat yaşamış olsaydı, bu hesap sistemine aykırı olurdu.

5. Hadislerdeki deliller

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de ölüm sonrası dirilişi ve ahiret hayatını açıkça anlatmış, dünya hayatının bir kez yaşanacağını vurgulamıştır. Örneğin:

“Dünya ahiretin tarlasıdır.”
Bu hadis, dünya hayatının ahiret için bir hazırlık yeri olduğunu belirtir. Eğer insanlar sürekli dünyaya geri dönecek olsaydı, bu hazırlık süreci anlamını yitirirdi.

6. Berzah âlemi

İslam’da, ölen insanların ruhlarının kıyamete kadar “berzah” adı verilen bir âlemde beklediği bildirilmiştir:

“Onların önünde tekrar diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır.”
(Müminun, 23:100)

Berzah inancı, ölümle başlayan ve kıyametle sona eren bir bekleme sürecidir. Reenkarnasyon, bu inançla çelişir.

Sonuç

Kur’an ve hadislerde açıkça görüldüğü üzere, İslam’a göre ölümden sonra insan ruhunun dünyaya dönmesi mümkün değildir. Dünya hayatı bir kez yaşanır, ardından ahiret hayatı başlar. Bu sebeple, reenkarnasyon inancı İslam’ın temel öğretileriyle bağdaşmaz.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=PbXPtTNn_qQ&t=84s

Loading

No Responsesديسمبر 21st, 2024

ALLAH’IN ZATÎ SIFATLARI VE MAHLÛKAT

ALLAH’IN ZATÎ SIFATLARI VE MAHLÛKAT[1]

 

Sıfat-ı Rabbaniye: Allah’ın Zatî ve Subûtî Sıfatları

Zatî Sıfatlar: Allah’ın Mutlak Kemali
Vücud: Var Olmanın Kaynağı
Kıdem: Başlangıcı Olmayan Varlık
Vahdaniyet: Tevhid’in Esası

4. Sıfat-ı Rabbaniye: Allah’ın Zatî ve Subûtî Sıfatları

Sıfat-ı Rabbaniye, Allah’ın zatını ve sıfatlarını tanımlayan kavramlardır. Bu sıfatlar, Allah’ın zatî ve subûtî özelliklerini ifade eder. Risale-i Nur, bu sıfatların tefekkür edilmesini, marifetullah ve iman için önemli bir temel olarak sunar. Zatî sıfatlar, Allah’ın varlığına, ezelî ve ebedî oluşuna ve mutlak birliğine işaret eder.

4.1. Zatî Sıfatlar: Allah’ın Mutlak Kemali

Zatî sıfatlar, Allah’ın zatına mahsus olup, mahlûkatta benzeri bulunmayan özelliklerdir. Bu sıfatlar, Allah’ın varlığını ve mutlak mükemmelliğini ifade eder.

4.1.1. Vücud: Var Olmanın Kaynağı

Vücud Sıfatının Anlamı:
Allah’ın var olması, zatî sıfatların temelidir. O’nun varlığı, her şeyin varlığının kaynağıdır. Allah’ın varlığı, başkalarının varlığı gibi yaratılmış değildir; zatından var olan, Vacibü’l-Vücud (varlığı zorunlu olan) yalnızca Allah’tır.

Risale-i Nur’da İzahı:
Risale-i Nur, Allah’ın varlığını kâinattaki düzen, hikmet ve güzellikle temellendirir. Kâinatın varlığı, bir yaratıcının varlığını zorunlu kılar.

Tefekkür Yönü:
İnsan, kâinatta hiçbir şeyin kendiliğinden var olmadığını ve her şeyin bir yaratıcının varlığına delil olduğunu görmelidir.

4.1.2. Kıdem: Başlangıcı Olmayan Varlık

Kıdem Sıfatının Anlamı:
Kıdem, Allah’ın ezelî, yani başlangıcı olmamasıdır. O, zamanın ve mekânın ötesindedir ve varlığının bir başlangıcı yoktur.

Risale-i Nur’da İzahı:
Bediüzzaman, kâinattaki sebep-sonuç zincirinin Allah’ın ezelî varlığına dayandığını belirtir. Eğer Allah ezelî olmasaydı, hiçbir şey var olamazdı.

Tefekkür Yönü:
İnsan, yaratılışın başlangıçsız bir yaratıcının varlığını zorunlu kıldığını anlamalı ve bu hakikati düşünmelidir.

4.1.3. Vahdaniyet: Tevhid’in Esası

Vahdaniyet Sıfatının Anlamı:
Allah’ın bir ve tek olmasıdır. O, şerik ve benzerden münezzehtir. Kâinatta görülen birlik, Allah’ın Vahdaniyet sıfatının tecellisidir.

Risale-i Nur’da İzahı:
Bediüzzaman, kâinattaki düzen, hikmet ve birlikten hareketle Allah’ın birliğini ispat eder. Her bir varlık, aynı yaratıcının eseri olduğunu haykırır.

Tefekkür Yönü:
İnsan, kâinattaki düzen ve sistemden Allah’ın birliğini anlamalıdır. Güneşin ışığı, yağmurun rahmeti ve rüzgârın esmesi, tek bir yaratıcının varlığına işaret eder.

Sonuç

Zatî sıfatlar, Allah’ın zatının mükemmel özelliklerini ifade eder. Vücud sıfatı, Allah’ın varlığının mutlak kaynağı olduğunu, Kıdem sıfatı, başlangıçsızlığını, Vahdaniyet sıfatı ise Allah’ın birliğini ve tevhid inancının temelini ifade eder. Risale-i Nur, bu sıfatların tefekkür edilmesini, Allah’ın zatına dair derin bir marifet kazanmaya vesile olarak görür. İnsan, zatî sıfatların tecellilerini anlamaya çalıştıkça imanını derinleştirir ve Allah’a olan kulluk şuurunu artırır.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=lfnzjOvl11g&t=15s

Loading

No Responsesديسمبر 21st, 2024

SUBUTİ SIFATLAR VE BİZ

SUBUTİ SIFATLAR VE BİZ[1]

 

İnsan kendisini tanıdıkça Allahı, Allah’ı Esma ve Sıfatlarıyla tanıdıkça kendisini daha iyi tanır. Tanıdıkça da her şeyin farkına varır.

Bu ise kendisini mana ve hakikate uruc ettirip çıkarır. Madden ve manen miracını tamamlamış olur.

-İnsana yapılan bunca ikram ihsan ve lütuftur Allah’ın kendisini tanıttırmaya ve sevdirmeye yönelik işlerdir.

-Dünyada ne kadar zıtlıklar ve farklılıklar varsa, ahirette de cennet ve cehennem olarak o farklılık ortaya çıkacaktır.

Cennette cenabı hakkın cemal ismi ne kadar tecelli edip tahakkuk edecekse, aynı şekilde cehennemde de Celal ismi o derecede ve de hasretiyle tecelli ve tezahür edecektir.

Bu dünyada her şey ayinedarlık ve intikam cihetiyle olduğu gibi, bu durum cennette Cemal ismiyle, cehennemde de Celal ismiyle gaybi değil şuhudi olarak tecelli edip, tezahür edecektir.

-Zakkum tohumundan elbette bal ve şeker beklenmez.

Sırtlandan şefkat, eşekte de bülbül sesi aranmaz.

 

-İnsanın Esma-i İlahiye ve Sıfat-ı Rabbaniye ile Münasebeti

İnsan, İlahî İsimlerin Aynası.

İnsanın Esma-i İlahiye ve Sıfat-ı Rabbaniye ile Münasebeti

Allah’ın isimleri (Esma-i Hüsnâ) ve sıfatları, O’nun varlığını ve kudretini anlamamız için birer rehberdir. İnsan, Allah’ın yarattığı en üstün varlık olarak bu isimler ve sıfatlarla özel bir ilişkiye sahiptir. Bu ilişki, insanın hem yaratılışında hem de görevlerinde kendini gösterir.

5.1. İnsan, İlahî İsimlerin Aynası

İnsanın yaratılışı, Allah’ın Esma-i Hüsnâ’sının (en güzel isimlerin) ve sıfatlarının bir tecellisi olarak görülür. İnsan, Allah’ın isim ve sıfatlarını yansıtan bir ayna gibidir. Bu durum Kur’an’da şu ayetle ifade edilmiştir:

“Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.” (Bakara, 2:30)
1. İnsan’ın Allah’ın İsimlerini Yansıtması

Allah’ın isimleri kâinatın her yerinde tecelli eder. Ancak insan, Allah’ın isimlerinin tecellisine en açık varlıktır. Örneğin:

Alîm (Her şeyi bilen): İnsan, öğrenme ve bilgi edinme kabiliyetiyle bu ismin yansımasını taşır.

Rahîm (Merhametli): İnsan, başkalarına merhamet ederek bu ismin tecellisini gösterebilir.

Hâlık (Yaratıcı): İnsan, Allah’ın izniyle sanat, bilim ve icatlar yaparak yaratıcılık özelliğini bir ölçüde yansıtır.

2. İnsanın Ruhî ve Manevî Yükselişi

Allah, insana ruhundan üflemiş ve onu diğer varlıklardan üstün kılmıştır:

“Ona ruhumdan üfledim.” (Hicr, 15:29)
Bu, insanın Allah’ın isimlerini daha bilinçli bir şekilde yansıtabileceğini ifade eder. İnsan hem bedeni hem de ruhuyla Allah’ın sıfatlarını ve isimlerini yansıtan bir sanat eseridir.

3. İnsanın Sorumluluğu

İnsan, Allah’ın isim ve sıfatlarını sadece yansıtmakla kalmaz, aynı zamanda bunlara uygun davranışlar sergileyerek görevini yerine getirir. Örneğin:

Allah’ın Adl (Adaletli) ismini yansıtarak adaletli olmalı.

Kerîm (Cömert) ismini yansıtarak cömertlik göstermeli.

Gaffar (Bağışlayıcı) ismini yansıtarak affedici olmalıdır.

Bu, insanın Allah’a halife olma görevini yerine getirmesi anlamına gelir.

4. Kâinat ve İnsan: Birlikte Bir Ayna

Kâinat, Allah’ın isimlerinin büyük bir aynasıdır; insan ise bu aynanın en özet halidir. İnsanın kalbi, aklı ve ruhu Allah’ın isimlerinin yansımasını daha bilinçli bir şekilde gösterir. Mevlana Celaleddin Rumi’nin ifadesiyle:

“Sen kendini küçük bir cisim sanırsın ama sende âlem büyük bir şekilde gizlidir.”

Sonuç

İnsan, Allah’ın Esma-i Hüsnâ’sını ve sıfatlarını yansıtan bir aynadır. Bu, insanın hem yaratılışındaki üstünlüğü hem de sorumluluğunu ifade eder. İnsan, bu ilişkiyi doğru bir şekilde anlamalı ve Allah’ın isim ve sıfatlarına uygun bir yaşam sürmelidir. Bu şekilde insan, hem kendi yaratılış gayesini yerine getirir hem de Allah’a olan kulluğunu en güzel şekilde ifade eder.

***********  

Subûtî Sıfatlar ve Kainattaki İşlevleri

4.2.1. İlim: Her Şeyi Kuşatan Bilgi
4.2.2. Kudret: Her Şeye Gücü Yeten
4.2.3. Semi’ ve Basar: Her Şeyi İşiten ve Gören.

4.2. Subûtî Sıfatlar ve Kâinattaki İşlevleri
Subûtî sıfatlar, Allah’ın zatına mahsus olup varlığını ve fiillerini açıklayan sıfatlardır. Bu sıfatlar Allah’ın mutlak kemalini, hiçbir eksiklikten uzak olduğunu gösterir. Subûtî sıfatlar, Allah’ın kâinat üzerindeki hâkimiyetini anlamamız için rehberdir. Bu sıfatlar Allah’ın evrendeki düzeni, yaratılışı ve hikmeti üzerindeki etkilerini açıkça gösterir.

4.2.1. İlim: Her Şeyi Kuşatan Bilgi

İlim sıfatı, Allah’ın her şeyi bilmesi anlamına gelir. Allah’ın bilgisi sınırsızdır, zaman ve mekânla sınırlı değildir. O, geçmişi, geleceği ve şimdiki zamanı aynı anda bilir. Gizli-açık hiçbir şey O’nun ilminden gizlenemez.

Kur’an’da deliller:

“O, göklerde ve yerde olan her şeyi bilir. Allah, her şeyi bilendir.” (Hucurat, 49:16)

“Gaybın anahtarları O’nun katındadır; onları O’ndan başkası bilemez.” (En’am, 6:59)

Kâinattaki işlevi:
Allah’ın ilim sıfatı, kâinattaki her şeyin düzenli bir şekilde yaratılmasını ve işlemesini sağlar. Evrenin her bir zerresi, Allah’ın ilmiyle kusursuz bir düzene sahiptir. İnsanların amelleri ve niyetleri de bu sınırsız bilgiyle bilinir ve ahirette karşılık bulur.

4.2.2. Kudret: Her Şeye Gücü Yeten

Kudret sıfatı, Allah’ın her şeye gücünün yetmesi demektir. O’nun kudreti sınırsızdır ve hiçbir şey O’nun gücü dışında değildir. Allah, dilediğini yaratır, dilediğini yok eder. Evrenin varlığı, devamı ve son bulması tamamen Allah’ın kudretiyle olur.

Kur’an’da deliller:

“Şüphesiz Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Bakara, 2:20)

“Bir şeyin olmasını istediğinde, O’nun buyruğu sadece ‘Ol’ demektir, o da hemen oluverir.” (Yasin, 36:82)

Kâinattaki işlevi:
Kudret sıfatı, kâinatın yaratılması ve idaresinde kendini gösterir. Yıldızların hareketi, mevsimlerin düzeni, canlıların yaşam döngüsü Allah’ın kudretiyle mümkündür. Bu sıfat, aynı zamanda insanların Allah’a olan teslimiyetini pekiştirir. Çünkü Allah’ın gücü her şeyin üzerindedir.

4.2.3. Semi’ ve Basar: Her Şeyi İşiten ve Gören

Semi’ sıfatı, Allah’ın her şeyi işitmesi; Basar sıfatı ise Allah’ın her şeyi görmesi anlamına gelir. Bu sıfatlar, Allah’ın kullarının yaptıklarından haberdar olduğunu ifade eder. Hiçbir ses, fısıltı ya da hareket Allah’tan gizli kalmaz.

Kur’an’da deliller:

“O, işitendir, görendir.” (Şura, 42:11)

“Yeryüzünde ve gökte zerre ağırlığınca bir şey Rabb’inden gizli kalmaz.” (Yunus, 10:61)

Kâinattaki işlevi:
Semi’ ve Basar sıfatları, Allah’ın kullarının her anını gözetip işittiğini ve onlara göre hüküm verdiğini gösterir. İnsanın gizli veya açık her hareketi Allah tarafından bilinir ve değerlendirilir. Bu sıfatlar, insanlara sorumluluklarını hatırlatarak daha dikkatli bir yaşam sürmelerini sağlar. Evrenin kusursuz işleyişi de Allah’ın her şeyi görüp kontrol altında tuttuğunun bir göstergesidir.

Sonuç

Allah’ın ilim, kudret, semi’ ve basar gibi subûtî sıfatları, O’nun evrendeki hâkimiyetini ve kullarına olan yakınlığını gösterir. Bu sıfatlar, hem evrenin düzenine hem de insanların davranışlarına yön verir ve insanlara Allah’a karşı sorumluluklarını hatırlatır.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=pekmdMgWTtk&t=43s

Loading

No Responsesديسمبر 21st, 2024

ÎMAN VE İBADETLE ESMAYA MAZHARİYET

ÎMAN VE İBADETLE ESMAYA MAZHARİYET[1]

 

İbadet ve İman Yoluyla Tecellilere Ayna Olmak.


5.2. İbadet ve İman Yoluyla Tecellilere Ayna Olmak

İnsanın Allah’ın isimlerini (Esma-i Hüsnâ) ve sıfatlarını yansıtma görevini yerine getirebilmesi, ibadet ve iman yoluyla gerçekleşir. Allah, insana kendisini tanıyıp anlaması ve varoluş gayesini gerçekleştirmesi için iman, ibadet ve ahlaki bir yaşam yolunu göstermiştir. Bu süreç, insanın Allah’ın tecellilerine bilinçli bir şekilde ayna olmasını sağlar.

1. İbadet: Allah’a Yakınlık Vesilesi

İbadet, insanın Allah’a yönelerek O’nun yüceliğini kabul etmesi ve O’na kulluğunu ifade etmesidir. İbadetler, Allah’ın isim ve sıfatlarının insan hayatındaki tecellilerine kapı aralar.

Namaz: Allah’ın Kuddüs (Tertemiz) ismini yansıtarak insanı arındırır. Namaz, aynı zamanda Allah’ın büyüklüğünü kabul ederek O’na teslimiyetin bir göstergesidir.

Oruç: Allah’ın Sabur (Çok sabreden) isminin bir tecellisidir. İnsan oruçla sabrı öğrenir ve nefis terbiyesi yapar.

Zekât: Allah’ın Kerîm (Cömert) ve Rezzak (Rızık veren) isimlerinin bir yansımasıdır. İnsan, Allah’ın verdiği nimetleri paylaşarak O’nu takdir eder.

İbadetler, Allah’ın isim ve sıfatlarını sadece bilinç düzeyinde anlamakla kalmaz; aynı zamanda bu tecellilerin insan hayatına yansımasını sağlar.

2. İman: Allah’ın İsimlerini ve Sıfatlarını Bilmek

İman, Allah’a ve O’nun isim ve sıfatlarına olan inancı ifade eder. İmanın gücü arttıkça, insan Allah’ın tecellilerine daha derin bir şekilde ayna olur.

Tevhid: Allah’ın Vahid (Bir ve eşsiz) sıfatını kabul eden insan, hayatını bu hakikate göre düzenler.

Allah’ın Rahmeti: İman eden bir insan, Allah’ın Rahman ve Rahîm isimlerinin farkında olarak şefkatli ve merhametli olur.
İlahi Adalet: Allah’ın Adl (Adaletli) sıfatına iman eden bir mümin, hayatında adaleti hâkim kılar.

İman, insanın Allah’ın isimlerini tanıyıp anlamasına vesile olur. Bu anlayış, ibadetle pekiştirilerek insanın Allah’a yakınlaşmasını sağlar.

3. Tecellilere Ayna Olmanın Sonuçları

İbadet ve iman, insanı Allah’ın isim ve sıfatlarını yansıtan bir “bilinçli ayna” haline getirir. Bu, insanın kâinattaki rolünü daha iyi anlamasını sağlar.

Allah’a Yakınlaşma: İbadet ve iman, insanın Allah ile olan bağını güçlendirir. İnsan, Allah’ın huzurunda olduğunu hissederek bir teslimiyet hali yaşar.

Kamil İnsan Olma: İbadet ve iman, insanın ahlaki yönünü geliştirir, Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını daha çok yansıtan bir varlık haline getirir.

İlahi Hikmet ve Huzur: Allah’ın sıfatlarına uygun yaşayan bir insan, iç huzura ve Allah’ın hikmetini anlamaya erişir.

4. Kâinat ve İbadet İlişkisi

İnsanın ibadet ve iman yoluyla Allah’ın tecellilerine ayna olması, kâinatın büyük bir düzen içinde Allah’ı yüceltmesine de katılmak anlamına gelir:

“Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tesbih eder. Onu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur.” (İsra, 17:44)

İnsan, ibadetle bu büyük zikrin bir parçası haline gelir ve Allah’ın yarattığı kâinatın anlamını derinleştirir.

Sonuç

İbadet ve iman, insanın Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellilerine bilinçli bir şekilde ayna olmasını sağlar. İnsanın varoluş gayesi, Allah’ı tanımak ve O’na layık bir yaşam sürmektir. Bu da ancak iman ve ibadetle mümkün olur. Böylece insan, Allah’ın yaratılışındaki hikmeti kavrar ve kulluğunun şuuruna erişir.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=yg2NkKnT0eo&t=24s

Loading

No Responsesديسمبر 21st, 2024

MARİFETULLAH’IN ZİRVESİ ESMA VE SIFATLARDA

MARİFETULLAH’IN ZİRVESİ ESMA VE SIFATLARDA[1]

 

Marifetullah’ın Zirvesi: İsimler ve Sıfatları Tanımak

Nefs-i Emmareye Karşı İlahî İsimlerin Eğitimci Rolü.

Marifetullah’ın Zirvesi: İsimler ve Sıfatları Tanımak

Marifetullah, Allah’ı tanımak ve O’nu hakkıyla idrak etmeye çalışmak demektir. Marifetullah’ın zirvesi ise, Allah’ın isimlerini (Esma-i Hüsnâ) ve sıfatlarını derinlemesine tanıyıp anlamaktır. İnsan, Allah’ın isim ve sıfatlarını tanıdıkça hem Rabbini daha iyi bilir hem de kendi yaratılış gayesini kavrayarak O’na yakınlaşır.

1. Allah’ın İsimlerini ve Sıfatlarını Tanımanın Önemi

Allah’ın isimleri ve sıfatları, O’nun kâinattaki tecellilerini ve insan üzerindeki tasarrufunu anlamanın anahtarıdır:

İlim sıfatı: Allah’ın her şeyi bilen olduğunu idrak eden bir insan, bilgiye değer verir ve cehaletten sakınır.

Rahmet sıfatı: Allah’ın merhamet sahibi olduğunu tanıyan bir insan, O’nun rahmetini hayatında hisseder ve şükürle O’na yaklaşır.

Kudret sıfatı: Allah’ın her şeye gücü yettiğini bilen insan, yalnızca O’na güvenir ve zorluklar karşısında sabırla hareket eder.

2. Marifetullah ve İnsan Ruhundaki Etkileri

Huzur ve Teslimiyet: Allah’ın her şeyi kuşatan ilmini ve kudretini tanıyan bir insan, tevekkül eder ve sıkıntılar karşısında huzur bulur.

Sevgi ve Haşyet: Allah’ın merhametini ve adaletini tanıyan bir insan, O’nu sever ve O’ndan sakınır.

Kâmil İnsan Olma Yolunda İlerleme: Allah’ın isim ve sıfatlarını anlayan bir insan, bu anlayışı davranışlarına yansıtarak daha erdemli bir hayat sürer.

3. Marifetullah’ın Zirvesine Ulaşmak

Allah’ı tanımak, sadece isimlerini ve sıfatlarını öğrenmekle sınırlı değildir. Marifetullah, bu bilgiyi hayata geçirmek ve O’na derin bir aşkla bağlanmayı içerir:

“Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 51:56)
Bu ayet, Allah’ın tanınmasını ve O’na kulluk edilmesini insani varoluşun gayesi olarak gösterir.

5.4. Nefs-i Emmareye Karşı İlahî İsimlerin Eğitimci Rolü

Nefs-i emmare, insanın kötülüğe eğilimli ve kontrolsüz arzularını temsil eder. Bu nefis, insanı Allah’tan uzaklaştırmaya ve yanlış yollara sürüklemeye çalışır. Ancak, Allah’ın isimleri ve sıfatları, nefs-i emmareyi terbiye etmek ve insanı doğru yola yönlendirmek için eğitimci bir rol oynar.

1. Nefs-i Emmare ve İnsan Ruhundaki Sorunlar

Nefs-i emmare, insanın içindeki kibir, bencillik, haset, hırs ve diğer kötü özelliklerin kaynağıdır. Bu durum insanı hem kendine hem de çevresine zarar veren bir varlık haline getirir.

2. İlahî İsimlerin Terbiye Edici Rolü

Allah’ın isimleri ve sıfatları, insanın nefsini terbiye etmesine rehberlik eder. Örnekler:

El-Adl (Adaletli): İnsan, adaletli olmaya çalışarak nefsinin haksızlık yapma eğilimini kontrol eder.

Es-Sabur (Sabreden): Sabır ismini tanıyan insan, nefsinin acelecilik ve tahammülsüzlük eğilimlerini dizginler.

El-Afuv (Affedici): Allah’ın affediciliğini bilen insan, nefsinin kin ve öfke gibi duygularını terbiye eder.

Er-Rahim (Merhametli): Merhamet sıfatını tanıyan insan, nefsindeki katılık ve bencilliği yumuşatır.

3. Nefisle Mücadelede Esma-i Hüsnâ’nın Eğitici Yöntemleri

Tevbe: İnsan, Allah’ın Gafur ve Tevvab isimlerini tanıyarak hatalarından dönme gücü bulur.

Tezekkür ve Tefekkür: Allah’ın isimleri üzerinde düşünmek, nefsin kötü arzularını azaltır ve insanın ruhunu arındırır.

Zikir: Allah’ın isimlerini zikretmek, nefsin kötü etkilerinden kurtulmayı sağlar. Örneğin, “Ya Latif” zikri, insanın ruhunu incelikle terbiye eder.

4. İlahi İsimler ve Nefs-i Emmarenin Aşılması

Nefs-i emmareyi aşmak, insanın Allah’ın isim ve sıfatlarını tanıması ve bu doğrultuda bir yaşam sürmesiyle mümkündür. Bu süreçte:

Allah’ın isimleri bir kılavuz ve rehber olur.

İnsan, kötü eğilimlerini kontrol altına alır ve ahlaki erdemlere yönelir.

Nefsin dizginlenmesi, insanı nefs-i mutmainne (tatmin olmuş nefis) mertebesine ulaştırır.

Sonuç

Allah’ın isimleri ve sıfatları, insanın nefsini terbiye etmesinde ve yaratılış amacını gerçekleştirmesinde temel bir rol oynar. Marifetullah’ı hayatının merkezine alan ve Allah’ın isimlerini tanıyan insan, nefs-i emmareyi kontrol ederek Allah’a yakınlaşır ve kâmil insan olma yolunda ilerler.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=lFrIOosN0Y0&t=29s

Loading

No Responsesديسمبر 21st, 2024

ESMA-İ İLAHİYENİN AHİRET BOYUTU

ESMA-İ İLAHİYENİN AHİRET BOYUTU[1]

 

Esma-i İlahiye ve Sıfatların Ahiretle İlgisi

İsimlerin Cennet ve Ahiret Yansımaları
Tecellilerin Sonsuz Boyutu: Ahiret Hayatı.

6. Esma-i İlahiye ve Sıfatların Ahiretle İlgisi

Allah’ın Esma-i Hüsnâ’sı ve sıfatları, sadece dünya hayatında değil, ahiret hayatında da tecelli eder. Ahiret, Allah’ın isimlerinin ve sıfatlarının en mükemmel ve sınırsız bir şekilde tecelli ettiği bir âlemdir. Hem cennet hem de cehennem, Allah’ın isimlerinin yansımasıyla şekillenmiştir. İnsan, bu isimlerin tecellileriyle ya ödüllendirilir ya da cezalandırılır.

6.1. İsimlerin Cennet ve Ahiret Yansımaları

Cennet, Allah’ın rahmet, cömertlik ve lütuf sıfatlarının zirvede tecelli ettiği bir yerdir. Aynı şekilde, cehennem de adalet, intikam ve hikmet sıfatlarının tecelli ettiği bir âlemdir.

1. Cennet ve Allah’ın Rahmet Sıfatı

Cennet, Allah’ın Rahman ve Rahîm isimlerinin en yüce şekilde yansıdığı bir yerdir. Cennet ehlini bekleyen nimetler, bu sıfatların tecellileridir:

Er-Rezzâk (Rızık Veren): Cennet ehlini bekleyen sayısız nimetler bu ismin yansımasıdır.

El-Kerîm (Cömert): Allah’ın sınırsız cömertliği, cennet nimetlerinde ortaya çıkar.

El-Gafur (Affeden): İnsanlar, Allah’ın bağışlayıcılığı sayesinde cennete girer.

El-Vedûd (Sevgi Veren): Allah’ın sevgi ve merhametinin müminlere olan yansıması, cennetteki ebedi mutluluk olarak tecelli eder.

Kur’an’da Delil:

“Orada canların istediği ve gözlerin lezzet aldığı her şey vardır.” (Zuhruf, 43:71)

2. Cehennem ve Allah’ın Adalet Sıfatı

Cehennem, Allah’ın Adl (Adaletli) ve Müntakim (İntikam alan) isimlerinin tecelli ettiği bir yerdir. Adaletsiz ve zalim insanların yaptıklarının karşılığını alacağı bir âlemdir.

El-Cebbar (Her şeye hükmeden): Allah, asi kullarını cezalandırarak bu ismini tecelli ettirir.

El-Adl (Adaletli): Hiçbir haksızlık olmadan herkesin ameline göre karşılık görmesi bu ismin bir tecellisidir.

El-Müheymin (Gözetip Koruyan): Allah, cehennem azabını hak edenlerin hepsini adaletle kuşatır.

Kur’an’da Delil:

“Kim zerre kadar hayır yapmışsa, onu görür. Kim zerre kadar şer yapmışsa, onu da görür.” (Zilzal, 99:7-8)

3. İsimlerin Ahiretteki Şekillenmesi

Ahiret, Allah’ın hem celal (azamet) hem de cemal (güzellik) sıfatlarının en mükemmel şekilde tecelli ettiği yerdir:

Cennette cemal sıfatları baskınken,

Cehennemde celal sıfatları ön plandadır.

6.2. Tecellilerin Sonsuz Boyutu: Ahiret Hayatı

Ahiret, Allah’ın isim ve sıfatlarının sınırsız bir şekilde tecelli ettiği ebedi bir hayattır. Dünya hayatında tecellileri sınırlı olarak gözlemlenen bu isimler, ahirette sonsuz bir boyut kazanır.

1. Ahiretteki Tecellilerin Sonsuzluğu

El-Baki (Ebedî): Allah’ın ebedî oluşunun tecellisi, ahiretin sonsuz bir hayat olmasıdır. İnsanlar cennette ya da cehennemde bu ebediyetin içinde yaşayacaktır.

El-Hakem (Hükmeden): Ahirette herkesin amellerine göre kesin hüküm verilmesi, bu ismin bir tecellisidir.

El-Muksit (Adaletli): Ahiretteki mutlak adalet, Allah’ın bu isminin sınırsız bir yansımasıdır.

Kur’an’da Delil:

“Bugün her nefse, kazandığının karşılığı tastamam verilecektir.” (Mümin, 40:17)

2. Ahirette Cemalullah’ı Görme

Ahiret, müminler için Allah’ın isimlerinin ve sıfatlarının en büyük tecellisi olan Cemalullah’ı görme ile ödüllendirildiği bir yerdir:

“O gün, Rablerine bakan pırıl pırıl yüzler vardır.” (Kıyamet, 75:22-23)
Bu tecelli, Allah’ın Nur (Işık) ve Cemil (Güzel) isimlerinin en yüce şekilde müminlere yansımasıdır.

3. Ahirette Allah’ın Rahmet ve Adalet Dengesi

Ahiret hayatı, Allah’ın rahmeti ile adaletinin kusursuz bir şekilde birleştiği bir mekandır:

Rahmet, müminleri cennete ulaştırır.

Adalet, inkarcıların ve zalimlerin cezalandırılmasını sağlar.

Sonuç

Allah’ın Esma-i Hüsnâ’sı ve sıfatları, ahiret âleminde hem cennet hem de cehennemde yüce bir şekilde tecelli eder. Cennet, Allah’ın rahmet ve cömertlik sıfatlarının; cehennem ise adalet ve celal sıfatlarının yansımasıdır. Ahiret, Allah’ın isim ve sıfatlarının sonsuz boyutlarını anlamak ve görmek için insanın yaratılışının nihai gayesini tamamladığı bir âlemdir.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=mFnOyZByfvQ

Loading

No Responsesديسمبر 21st, 2024

İNSANDA GÖRÜLEN ESMA-İ İLAHİYE

İNSANDA GÖRÜLEN ESMA-İ İLAHİYE[1]

 

Risale-i Nur’dan İlhamla Esma ve Sıfatları Anlama Yöntemleri

Tecellilere Ayna Olmak: İnsan Olmanın Hikmeti.

Risale-i Nur’dan İlhamla Esma ve Sıfatları Anlama Yöntemleri

Risale-i Nur, Esma-i İlahiye ve sıfatların anlaşılması için derin bir rehberlik sunar. Bediüzzaman Said Nursî, Allah’ın isim ve sıfatlarının hem kâinattaki yansımalarını hem de insan hayatındaki etkilerini keşfetmek için özgün yöntemler geliştirmiştir.

1. Kâinattaki Ayetleri Okuma

Risale-i Nur’a göre kâinat, Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellilerini gösteren büyük bir kitaptır. Bu kitabı okuyabilmek için tefekkür etmek, yaratılan varlıklar üzerinde derinlemesine düşünmek gerekir.

Misal: Bir çiçeğin güzelliği, Allah’ın Cemil (Güzel) ismini gösterirken, onun büyümesi ve gelişimi Halık (Yaratıcı) isminin tecellisidir.

2. İnsan Kalbinin ve Aklının Rehberliği

İnsan, Allah’ın isimlerini anlamada en önemli araç olarak kalp ve aklı kullanmalıdır. Kalp, Allah’a teslimiyet ve sevgiyle doluyken, akıl yaratılışın hikmetlerini sorgulayıp anlamaya çalışır.

Öneri: İsimleri tefekkür ederken hem aklî hem de kalbî bir yaklaşımla hareket etmek gerekir.

3. İman ve İbadetle Derinleşme

Risale-i Nur, Allah’ın isim ve sıfatlarını anlamanın en etkili yolunun iman ve ibadet olduğunu belirtir. İbadet, insanın bu tecellileri bizzat yaşamasını sağlar.

Misal: Namazda Allah’ın Rahman ve Rahim isimlerini zikretmek, insanın O’nun rahmetini hissetmesine vesile olur.

4. Esma-i İlahiye’ye Dayalı Tefekkür Yöntemi

Bediüzzaman, isimlerin tecellilerini kavramak için kâinat, Kur’an ve insan üzerinden bir “üçlü okuma” önerir. Bu üçü birlikte okunduğunda isimlerin daha derin anlamları açığa çıkar.
8.3. Tecellilere Ayna Olmak: İnsan Olmanın Hikmeti

İnsan, Allah’ın isim ve sıfatlarının en kapsamlı şekilde yansıdığı bir varlıktır. Allah’ın yarattığı diğer tüm varlıklar belli isim ve sıfatlara ayna olurken, insan bu tecellileri bilinçli bir şekilde yansıtarak yaratılışının hikmetine ulaşır.

1. İnsan: Külli Bir Ayna

İnsan, Allah’ın isim ve sıfatlarının “cami” bir aynasıdır; yani, tüm isimlerin tecellilerini potansiyel olarak yansıtabilir.

Misal: İnsan, Allah’ın Halık (Yaratıcı) ismini kendi üretim faaliyetleriyle, Rahim (Merhametli) ismini başkalarına merhametle davranarak yansıtır.

2. İnsanın Yaratılışındaki Hikmet

İnsan, Allah’ın isimlerini tanıyıp O’na kulluk etmekle sorumludur. Bu görev, insanın hem kâmil bir kul hem de ahiret yolcusu olmasını sağlar.

Misal: Bir insan, Allah’ın Alim (Her şeyi bilen) ismini öğrenmeye çalışarak ve Adl (Adaletli) ismini adaletli davranışlarla yansıtarak kendi yaratılış hikmetine ulaşır.

3. İsimlerin Yansıması ve İnsan Ahlakı

İnsanın ahlakı, Esma-i Hüsnâ’nın tecellilerinden ilham almalıdır. Örneğin:

Adalet: Allah’ın Adl ismini örnek alarak haksızlık yapmamak.

Merhamet: Allah’ın Rahman ismini örnek alarak mazlumlara yardım etmek.

4. Tecellilere Ayna Olmanın Neticesi

İnsan, Allah’ın isimlerini hayatında yansıtma çabasıyla hem dünyada huzurlu bir hayat sürer hem de ahirette ilahi rızayı kazanır.

Kur’an’da Delil:

“Ben insanları ve cinleri yalnızca bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 51:56)

Sonuç

Risale-i Nur’un rehberliğinde Esma-i Hüsnâ’nın tefekkür edilmesi, insanın hem Rabbini tanımasını hem de yaratılış hikmetini anlamasını sağlar. İnsanın bu isimlere ayna olması, yaratılış amacını yerine getirdiği gibi ahiret mutluluğunun da kapısını açar. Her insan, bu tecellilerle hayatını anlamlandırabilir ve kemale erebilir.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=xk3QQeXZqcQ

 

Loading

No Responsesديسمبر 21st, 2024

ESMA-İ İLAHİYE VE AMELLERİMİZ

ESMA-İ İLAHİYE VE AMELLERİMİZ[1]

 

İnsan Amellerinin Esma ve Sıfatlarla Değerlendirilmesi

Risale-i Nur’da Esma-i İlahiye ve Tecellilerine Dair Alıntılar
Kainattaki Misaller: Güneş, Deniz ve İnsan Gözü.

İnsan Amellerinin Esma ve Sıfatlarla Değerlendirilmesi

Ahiret hayatında, insanın tüm amelleri Allah’ın isim ve sıfatları çerçevesinde değerlendirilecektir. Bu değerlendirme hem Allah’ın adaletini hem de rahmetini yansıtan bir süreçtir.

1. Amellerin İlahi İsimlerle İlişkisi

El-Adl (Adaletli): İnsanların tüm amelleri, mutlak adaletle tartılacaktır. Ameller, hiçbir eksiklik veya fazlalık olmadan değerlendirilecektir.

Er-Rahman ve Er-Rahim (Merhametli): Allah, amelleri değerlendirirken rahmetiyle hükmeder. İnsanların hataları ve kusurları, tövbeleri ve samimiyetleri doğrultusunda affedilir.

El-Basir (Her şeyi gören): Allah, insanın yaptığı her şeyi görmüş ve bilmiştir. Ameller, bu sıfatın tecellisiyle hiçbir gizlilik kalmaksızın ortaya konur.

Es-Sami (Her şeyi işiten): Allah, insanların niyetlerini, dualarını ve iç dünyalarını bilir. Değerlendirme, sadece dışsal davranışlarla değil, niyetlerle de yapılır.

2. İnsan Amellerinin Kapsamlı Muhasebesi

Amellerin kaydedilmesi: Allah’ın El-Hafiz (Koruyucu ve Kaydedici) ismi gereği, insanların tüm amelleri melekler tarafından kaydedilir.

Terazi: Ameller, Allah’ın El-Muksit (Adaletle hükmeden) ismiyle tartılarak herkesin hak ettiği karşılık verilir.

İhlâs ve niyet: Amellerin değeri, Allah’ın niyetleri bilmesini ifade eden El-Alim (Her şeyi bilen) ismiyle ilişkilidir.

3. Allah’ın Sıfatlarının Amel Değerlendirmesindeki Rolü

İlim ve Kudret: Allah, sınırsız ilim ve kudretiyle her bir ameli eksiksiz bir şekilde bilir ve değerlendirir.

Rahmet ve Azamet: Müminler, Allah’ın rahmeti sayesinde cennete girerken, inkar edenler, adalet gereği cezalandırılır.

Hikmet: Allah, amelleri değerlendirirken hikmetine uygun şekilde hareket eder; hiçbir şey anlamsız veya gereksiz değildir.

Kur’an’da Delil:

“Artık kim zerre miktarı hayır yapmışsa, onu görür. Kim de zerre miktarı şer yapmışsa, onu görür.” (Zilzal, 99:7-8)

7.1. Risale-i Nur’da Esma-i İlahiye ve Tecellilerine Dair Alıntılar

Risale-i Nur, Esma-i Hüsnâ’nın kâinattaki tecellilerini anlamada derin bir perspektif sunar. Bediüzzaman Said Nursî, Allah’ın isim ve sıfatlarının yaratılışta, insanda ve kâinatta nasıl yansıdığını açıklamıştır.

1. Esma-i İlahiye’nin Kâinattaki Tecellileri

“Kâinat, baştan başa Esma-i İlahiye’nin tecellilerinden ibarettir.”
Bu ifade, her varlığın Allah’ın isimlerinin bir yansıması olduğunu belirtir. Örneğin:

Güneş, Nur (Aydınlatıcı) isminin,

Deniz, Rahman (Merhametli) isminin,

İnsan gözü, Basir (Gören) isminin birer yansımasıdır.

2. Esma-i Hüsnâ’nın İnsan Hayatındaki Rolü

“İnsan, bütün Esma-i İlahiye’nin bir aynasıdır.”
İnsan, yaratılışı gereği Allah’ın tüm isimlerini yansıtabilecek bir kapasiteye sahiptir. Bu, insanın Allah’ı tanıma ve anlama görevini üstlenmesini sağlar.

3. İsimlerin Tecellisi ve İbadet

“İbadet, Esma-i İlahiye’nin tecellisini fark etmek ve o tecellilere karşı şükür ve tesbihle cevap vermektir.”
İbadet, Allah’ın isimlerini tanıma ve onlara bilinçli bir şekilde karşılık verme sürecidir.

7.2. Kâinattaki Misaller: Güneş, Deniz ve İnsan Gözü

Risale-i Nur’da, Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellilerini anlamak için kâinattaki bazı varlıklar sıkça örnek olarak kullanılır.

1. Güneş: Allah’ın Nur ve Kudret Sıfatı

Güneş, Allah’ın Nur (Işık) isminin yeryüzündeki en bariz tecellisidir. Her yere ışık dağıtarak Allah’ın aydınlatıcı ve yol gösterici olduğunu temsil eder.

Aynı zamanda, Allah’ın Kudret sıfatının bir yansımasıdır. Güneşin yeryüzündeki hayatın devamı için gerekli olması, Allah’ın yaratma ve düzenleme gücünü gösterir.

2. Deniz: Allah’ın Rahmet ve Rızık Verme Sıfatı

Deniz, Allah’ın Rahman ve Rezzak isimlerinin bir tecellisidir. Okyanuslardan çıkan rızıklar, su döngüsü ve insanlara sunduğu nimetler, Allah’ın rahmetinin sonsuzluğunu yansıtır.

Aynı zamanda, denizlerin sakinliği ve dalgalanması Allah’ın hem celal hem de cemal sıfatlarını temsil eder.

3. İnsan Gözü: Allah’ın Basar ve İlmi

İnsan gözü, Allah’ın Basir (Her şeyi gören) isminin bir yansımasıdır. Görme organının işleyişi, Allah’ın kudret ve ilmini açıkça ortaya koyar.

Ayrıca göz, Allah’ın Hakîm (Her şeyi hikmetle yapan) sıfatını da gösterir. Görme yetisinin mükemmel bir düzende çalışması, ilahi hikmetin bir sonucudur.

Sonuç

Risale-i Nur, Esma-i Hüsnâ’nın kâinattaki ve insan hayatındaki tecellilerini anlamada güçlü bir rehberdir. Güneş, deniz ve insan gözü gibi varlıklar, Allah’ın isim ve sıfatlarının somut yansımalarıdır. Ahiret hayatında ise insan amelleri, bu isim ve sıfatlarla değerlendirilerek adalet ve rahmet dengesinde karşılık bulur. Allah’ın isim ve sıfatlarını tanımak, insanın yaratılış gayesini anlamasına ve O’na yakınlaşmasına vesile olur.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=ovgT5YeqNEE&t=3s

Loading

No Responsesديسمبر 21st, 2024