DÜNYA BİZİ BEKLİYOR

DÜNYA BİZİ BEKLİYOR

Evet, Dünya bizi beklerken,[1] Ortadoğu bir yüz yıl daha yeni piyon liderlerle şekillendirilmeye başladı.[2]

-Dün PKK’nın başına getirmeye çalıştıkları Muhammed Dahlan, Filistin’in başına getirilmeye çalışılmaktadır.

Şaibeli olan Yaser Arafat, Mahmut Abbas’tan sonra İsrail’e en uygun kullanabilecekleri ve de vesayet ve veraset sahibi olan kullanımlık kişidir.[3]

Ortadoğu yeni piyon liderlerle bir daha şekillenmeye çalışılıyor.

-İpsiz İsrail’in ipiyle kuyuya inilmez ve güvenilmez.

Mutabakata uymaz, bir hinlik düşünürler.
Bırakılan Rehineleri karşılamaya gelenlere tahammül edememiş, üzerlerine kurşun sıkıp yaralamış, haber ekiplerinin çekimlerine müdahale etmiş, serbest bırakılanların evine baskın yaparak sevinmelerine tahammül edememiştir.
İnsanlığını Sulhta da savaşta da yitirmiş, MELUN damgasını hak etmiş olduklarını bir kere daha tescil etmiş oldular.

-İsrail tarihteki tarihi zulmünü bir daha perçinledi. 

Artık kendisine rahat yok. Silinmez bir leke ve lanet darbesi ve damgasıyla yaşayacak. 

O kan aynı kan, o maya aynı maya. 

Değişmiyor. 

Geçmişten günümüze.[4]

Son bin yılda Yahudilerin Son️ kovulduğu ülkelerin listesi ve toplu katliam tarihlerini tarih belgeledi ve tescilledi.

-15 Temmuz başarılı olsaydı bugün Gazze’deki durum olmayacak veya gerek kalmayacaktı.

Aslında biz haçlıyı dışarıda değil, içimizde yaşıyoruz.

Haçlının içimizdeki temsilcileriyle yüz yıldır uğraşıyoruz.

İkinci bir İsrail olan PKK’nın devleti kurulmasıyla maksat hasıl olmuş olacaktı.

KKTC’de son 5 yılda inşaat sektörüne, başta İsrailliler olmak üzere yabancıların ilgisinin hızla arttığı biliniyor. İran, İngiltere, Rusya, Ukrayna, Polonya ve İsrail’den on binlerce Yahudi’nin, KKTC’de dev araziler aldığı ortaya çıktı.[5]

Bir örnek olsun diye aldım yoksa bunun ve konunun yüzlerde delil ve belgeleri vardır. İstihbarat her zaman için kazandırır. Şimdiye kadar bize kaybettiren hep istihbarat yani Mitti. Ya ABD mitin maaşını ödüyor ya beraber çalışıyor ya kriptoları kullanıyor, darbelerden etkili oluyordu. 15 Temmuz bir Mit yani istihbarat başarısıydı. Ve sonrasındaki içte ve dışa açılım ve başarı Mitin başarısıydı. CIA istihbaratıyla dünyada başarı. MOSSAD istihbaratıyla, isterse şişirmeyle olsun başarılı iken, başarısızlığı ve boş ve kof çıkması yine istihbaratla oldu. [6]

-İbni Ömer (ra) rivayet ediyor. Resulullah (asm) şöyle buyurdular:

Mühür, arşın ayaklarında asılı durmaktadır. Haramlar çiğnenince, günahlar işlenince ve Allah’a karşı cüretkâr davranılınca, Allah o mührü gönderir, kişinin kalbini mühürler. Bundan sonra kişi iyi şeyleri düşünemez. (Camiüssağir-5325)

MEHMET ÖZÇELİK

04-12-2023

[1] https://www.haber7.com/dunya/haber/3370510-batida-filistin-etkisi-muslumanlarin-bize-hakim-olacagi-gunu-sabirsizlikla-bekliyorum

[2] https://tesbitler.com/index.php?s=ortado%C4%9Fu

[3] https://tesbitler.com/2023/11/07/filistinin-tarihi-nedir/

https://tesbitler.com/2023/10/22/filistin-israil-problemlerinin-sebepleri/

https://tesbitler.com/2023/10/15/israil-ve-filistin-meselesi/

https://tesbitler.com/2023/10/17/abd-israil-ve-filistin-ucgeni/

https://tesbitler.com/index.php?s=filistin

https://www.youtube.com/watch?v=sT_k_IxKRVQ

[4] https://tesbitler.com/2023/12/01/cehennem-odunu-ve-oduncusu/

[5] https://m.patronlardunyasi.com/haber/israilliler-2-bine-yakin-sirket-kurdu-25-bin-donum-arazi-aldi-kktc-de-sessiz-isgal/298642

[6] https://www.haber7.com/guncel/haber/3372216-mit-icindeki-kostebek-ifsa-oldu-nasil-secildi-nasil-sizdi-hepsi-ortaya-cikti

 




İRAN-HUMEYNİ-ABD-İSRAİL

İRAN-HUMEYNİ-ABD-İSRAİL

1979 yılında Humeyni neden, hangi amaçla, kim tarafından ve nereden İran’ın başına getirildi?

1979 yılında Humeyni, İran’da İslam Devrimi’ni başlatmak ve şahlık sistemini yıkmak amacıyla sürgünden döndü. Humeyni, 1964 yılında Şah Rıza Pehlevi’nin kapitülasyon kararına karşı çıktığı için tutuklanmış ve Türkiye’ye sürülmüştü. Daha sonra Irak’a geçen Humeyni, burada da Şah’ın baskısıyla sınır dışı edildi ve Fransa’ya yerleşti. Fransa’dan tüm dünyaya seslenen Humeyni, Şah rejimine karşı halkı kışkırttı ve devrimci hareketin lideri oldu. 1979 yılında Şah’ın ülkeyi terk etmesinden sonra Humeyni, Fransız Hava Yolları uçağıyla Tahran’a döndü ve milyonlarca kişi tarafından karşılandı. Humeyni, İslam Cumhuriyeti’ni kurdu ve ülkenin yüce lideri oldu. Humeyni’nin dönüşü, İran’ın ve bölgenin siyasi, sosyal ve dini yapısını değiştirdi.

@@@@@@@@@@

İslam Devrimi’nden sonra İran nasıl bir ülke haline geldi?

İslam Devrimi’nden sonra İran, büyük bir siyasi, sosyal ve dini değişim yaşadı. Devrimin lideri Ayetullah Humeyni, İslam Cumhuriyeti’ni kurdu ve ülkenin yüce lideri oldu. Humeyni, İslam hukukunu ve Şii mezhebini esas alan bir yönetim sistemi oluşturdu ve ülkeyi Batı dünyasından uzaklaştırdı. Devrimin ardından İran, uluslararası yaptırımların hedefi oldu ve bu yaptırımlar, ülkenin ekonomisini olumsuz etkiledi. İran, aynı zamanda bölgesel bir güç olarak Ortadoğu’daki pek çok çatışmaya müdahil oldu ve ABD, İsrail ve Suudi Arabistan gibi ülkelerle karşı karşıya geldi. İran’ın nüfusu da devrimden sonra iki katına çıktı ve ülke genç ve eğitimli bir nesil yetiştirdi. Ancak bu nesil, devrimin getirdiği yasaklar, sansürler ve baskılar nedeniyle memnuniyetsizlik duydu ve daha özgürlükçü ve demokratik bir rejim talep etti. İran, devrimden 40 yıl sonra hala iç ve dış sorunlarla boğuşan, kutuplaşmış ve istikrarsız bir ülke haline geldi.

@@@@@@@@@@@

Humeyni’nin ölümünden sonra ülkede neler oldu?

Humeyni, 3 Haziran 1989’da kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Ölümü, İran’da ve bölgede büyük bir yas ve şok yarattı. Milyonlarca kişi cenaze törenine katıldı ve Humeyni’nin naaşı Tahran’daki bir türbeye defnedildi.

Humeyni’nin ölümünden sonra yerine geçen yüce lider Ali Hamaney, devrimin ilkelerini ve Humeyni’nin mirasını korumaya çalıştı. Ancak ülke içinde ve dışında pek çok sorunla karşılaştı. İran, 1980-1988 yılları arasında Irak ile yaptığı savaşın yıkıcı etkilerini atlatmaya çalışırken, aynı zamanda ABD, İsrail, Suudi Arabistan gibi ülkelerle diplomatik ve askeri gerilimler yaşadı. İran, nükleer programı, bölgesel nüfuzu, insan hakları ihlalleri ve terörizm suçlamaları nedeniyle uluslararası yaptırımların ve izolasyonun hedefi oldu.

İran’da Humeyni’nin ölümünden sonra siyasi ve toplumsal alanda da çeşitli değişimler yaşandı. Ülke, ılımlı, muhafazakâr ve reformist olarak adlandırılan farklı siyasi eğilimler arasında bölündü. Bazı siyasi liderler ve gruplar, Humeyni’nin devrim vizyonuna sadık kalmak isterken, bazıları ise daha özgürlükçü, demokratik ve ılımlı bir yönetim istedi. İran halkı da devrimin getirdiği yasaklar, sansürler, baskılar, yolsuzluklar ve ekonomik sorunlardan dolayı memnuniyetsizlik duydu ve zaman zaman protesto gösterileri düzenledi. Bu gösteriler, rejim tarafından sert bir şekilde bastırıldı ve yüzlerce kişi öldü, binlerce kişi tutuklandı.

İran, Humeyni’nin ölümünden 34 yıl sonra hala iç ve dış sorunlarla boğuşan, kutuplaşmış ve istikrarsız bir ülke haline geldi. Humeyni’nin devrimi, İran’ın ve bölgenin siyasi, sosyal ve dini yapısını değiştirdi, ancak aynı zamanda pek çok sorunun da kaynağı oldu. Humeyni’nin mirası, İran’da ve dünyada tartışılmaya devam ediyor.

@@@@@@@@@@

İran neden Azerbaycan ve Ermenistan savaşında, Ermenistan’ı destekledi?

İran’ın Azerbaycan ve Ermenistan savaşında Ermenistan’ı neden desteklediği sorusu, karmaşık ve çok boyutlu bir sorudur. İran’ın bu konudaki tutumu, tarihi, siyasi, dini, etnik ve jeopolitik faktörlere bağlı olarak değişebilir. Ancak genel olarak, İran’ın Ermenistan’ı desteklemesinin arkasında şu sebepler olabilir:

İran, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü resmen tanımasına rağmen, Dağlık Karabağ bölgesinde yaşayan Ermenilerin haklarını da savunmaktadır. İran, bölgede barışçıl bir çözüm bulunmasını ve uluslararası hukuka saygı gösterilmesini istemektedir.
İran, Azerbaycan ile olan sınırını güvence altına almak için Ermenistan ile iyi ilişkiler kurmaya çalışmaktadır. İran, Azerbaycan’ın Türkiye ve İsrail ile olan yakın iş birliğinden rahatsızlık duymaktadır. İran, Türkiye’nin Azerbaycan’a askeri ve siyasi destek vermesini, bölgedeki nüfuzunu artırmak için bir hamle olarak görmektedir. İran, İsrail’in de Azerbaycan’a silah satmasını, İran’a karşı bir tehdit olarak algılamaktadır.
İran, Azerbaycan’ın kendi içindeki Azeri azınlığı üzerindeki etkisinden endişe duymaktadır. İran, Azerbaycan’ın milliyetçi ve laik politikalarının, İran’daki Azerilerin ayrılıkçı eğilimlerini körükleyebileceğini düşünmektedir. İran, Azerbaycan’ın İslam Cumhuriyeti’ne karşı bir model oluşturmasını engellemeye çalışmaktadır.
Bu sebeplerden dolayı, İran, Azerbaycan ve Ermenistan savaşında tarafsız kalmayı tercih etmiş, ancak fiilen Ermenistan’ı desteklemiştir. İran, Ermenistan’a insani yardım göndermiş, Ermenistan’a ait uçaklara hava sahasını açmış, Azerbaycan’ın sınır ihlallerine karşı Ermenistan’ı savunmuş ve Azerbaycan’ın savaşta kazandığı toprakları tanımamıştır.

@@@@@@@@@@@

 

İran Türkiye’ye karşı nasıl bir politika izliyor?

Genel olarak, İran’ın Türkiye’ye karşı izlediği politikanın şu özellikleri olduğu söylenebilir:

İran, Türkiye’nin bölgedeki rolünü ve etkisini sınırlamaya çalışmaktadır. İran, Türkiye’nin Suriye, Irak, Libya, Afganistan, Kafkasya ve Balkanlar gibi bölgelerdeki siyasi ve askeri varlığından rahatsızlık duymaktadır. İran, Türkiye’nin bu bölgelerdeki müttefikleriyle rekabet etmekte ve çatışma riski oluşturmaktadır.
İran, Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerini bozmaya çalışmaktadır. İran, Türkiye’nin İsrail ile olan ekonomik, kültürel ve istihbarat iş birliğini, İslam dünyasına ihanet olarak görmektedir. İran, Türkiye’nin İsrail ile olan anlaşmazlıklarını, Filistin davasını savunmak için bir fırsat olarak değerlendirmektedir. İran, Türkiye’nin İsrail ile olan çatışmalarını, kendi lehine kullanmaya çalışmaktadır.
İran, Türkiye’nin nükleer programına karşı çıkmaktadır. İran, Türkiye’nin nükleer enerji üretimi ve nükleer silah geliştirme kapasitesine sahip olmasını, bölgesel bir tehdit olarak algılamaktadır. İran, Türkiye’nin nükleer programını, uluslararası toplumun baskısı altında durdurmaya veya sınırlamaya çalışmaktadır. İran, Türkiye’nin nükleer programını, kendi nükleer programının meşruiyetini zayıflatmak için bir bahane olarak kullanmaktadır.
Bu özelliklerden dolayı, İran’ın Türkiye’ye karşı izlediği politika, genellikle gergin, rekabetçi ve çatışmacı bir nitelik taşımaktadır. İran ve Türkiye arasında, ortak çıkarların olduğu bazı alanlarda iş birliği de söz konusu olabilmektedir. Örneğin, İran ve Türkiye, enerji, ticaret, ulaşım, turizm, kültür ve terörle mücadele gibi alanlarda iş birliği yapmaktadır. Ancak bu iş birliği, iki ülke arasındaki temel sorunları çözmeye yetmemektedir.

@@@@@@@@@

İki ülke arasındaki tarihi ilişkiler nasıl?

İki ülke arasındaki tarihi ilişkilerin nasıl olduğu sorusunun cevabı, çok uzun ve karmaşık bir tarihe dayanmaktadır. Türkler ve İranlılar, İslam öncesi dönemden beri hem iş birliği hem de rekabet içinde olmuş, birbirlerinin kültür, dil, din ve siyasetine etki etmişlerdir. İki ülke arasındaki ilişkiler, zaman zaman savaş, barış, ittifak, düşmanlık, dostluk gibi farklı boyutlar kazanmıştır.

İran, Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’na destek vermiş, Ankara Antlaşması ile Türkiye’nin bağımsızlığını tanımıştır. İki ülke arasında 1926’da Dostluk Antlaşması imzalanmış, 1932’de Sadabat Paktı’na katılmıştır.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye-İran ilişkileri, Soğuk Savaş’ın etkisiyle değişmiştir. Türkiye, Batı Blok’una dahil olurken, İran ise hem Batı hem de Doğu Bloku ile ilişkilerini sürdürmeye çalışmıştır. İki ülke arasında 1955’te Bağdat Paktı’na katılmış, 1964’te İran-Türkiye Bölgesel İş birliği Teşkilatı’nı (RCD) kurmuştur. Ancak 1979’da İran’da İslam Devrimi’nin gerçekleşmesi, iki ülke arasındaki ilişkileri zayıflatmıştır. İran, Türkiye’yi Batı yanlısı, laik ve baskıcı bir rejim olarak görmüş, Türkiye ise İran’ı radikal, istikrarsız ve tehdit edici bir ülke olarak algılamıştır.

1980’lerden itibaren Türkiye-İran ilişkileri, bölgesel ve küresel gelişmelere bağlı olarak dalgalanmalar yaşamıştır. İki ülke arasında, terörizm, güvenlik, enerji, ticaret, ulaşım, turizm, kültür gibi alanlarda iş birliği ve diyalog girişimleri olmuştur. Ancak aynı zamanda, Irak, Suriye, Afganistan, Kafkasya, Balkanlar gibi bölgelerdeki çıkar çatışmaları, siyasi ve ideolojik farklılıklar, etnik ve dini hassasiyetler, iki ülke arasındaki ilişkileri gerginleştirmiştir.

Sonuç olarak, Türkiye-İran ilişkileri, tarihsel, kültürel, coğrafi, siyasi ve ekonomik faktörlere bağlı olarak değişken bir seyir izlemiştir. İki ülke arasında hem iş birliği potansiyeli hem de rekabet unsuru bulunmaktadır. İki ülke arasındaki ilişkilerin geleceği, bölgesel ve küresel konjonktüre, karşılıklı çıkarlara ve saygıya bağlı olacaktır.

@@@@@@@@@@

 

İran’ın ABD ve İsrail ile gizli bir anlaşması mı var?

İran’ın ABD ve İsrail ile gizli bir anlaşması olduğuna dair kesin bir kanıt bulunmamaktadır. Ancak bu konuda çeşitli iddia ve spekülasyonlar vardır. Örneğin, bazı kaynaklar, İran’ın nükleer programını sınırlamak için 2015 yılında imzalanan anlaşmanın, ABD ve İsrail’in gizli desteğiyle gerçekleştiğini ileri sürmektedir. Bazı kaynaklar ise, İran’ın ABD ve İsrail ile bölgesel meselelerde iş birliği yaptığını veya görüştüğünü iddia etmektedir.

Ancak bu iddiaların doğruluğu konusunda net bir bilgi yoktur. İran, ABD ve İsrail ile gizli bir anlaşması olduğunu reddetmektedir. ABD ve İsrail de İran’ı nükleer silah geliştirmekle suçlamakta ve bölgesel istikrarı tehdit etmekle eleştirmektedir. İran, ABD ve İsrail arasındaki ilişkiler, genellikle düşmanca, gergin ve çatışmacı bir nitelik taşımaktadır. Bu nedenle, İran’ın ABD ve İsrail ile gizli bir anlaşması olduğuna dair kesin bir kanıt bulunmadığı sürece, bu iddiaların spekülatif olduğunu söylemek mümkündür.

@@@@@@@@@

 

ABD için İncirlik Üssü ne kadar önemlidir ve hangi amaçla kullanmaktadır?

İncirlik Üssü, ABD için hem stratejik hem de operasyonel açıdan çok önemli bir üstür. Üssün kuruluşu 1950’li yıllara dayanmaktadır ve Türkiye ile ABD arasında yapılan anlaşmalarla yasal bir statüye sahiptir. Üssün coğrafi konumu, ABD’nin Orta Doğu, Kafkasya, Balkanlar ve Afrika gibi bölgelerdeki askeri faaliyetlerini kolaylaştırmaktadır. Üssün yakınlığı sayesinde, ABD savaş uçakları daha kısa sürede ve daha az yakıt harcayarak hedeflerine ulaşabilmektedir. Ayrıca, üs NATO standartlarında ve NATO operasyonlarında kullanılan bir üs olması nedeniyle, ABD’nin müttefikleriyle iş birliği yapmasına da imkân sağlamaktadır.

İncirlik Üssü, ABD’nin tarihsel olarak birçok askeri operasyonda kullandığı bir üstür. 1990’larda ABD, Irak’ın kuzeyinde uçuşa yasak bölge uygulamasını denetlemek için İncirlik Üssü’nü kullanmıştır. Daha sonra Afganistan ve Irak savaşları için lojistik merkez olarak işlev görmüştür. 1991’deki Irak Savaşı sırasında aktif olarak kullanılan üste, Saddam Hüseyin’in Scud füzelerine karşı Patriotlar konuşlandırılmıştır. 2015 yılında ise, Türkiye’nin İncirlik Üssü’nü ABD’ye açmasıyla, ABD IŞİD’e karşı hava operasyonlarının alanını genişletmiştir.

İncirlik Üssü, ABD için sadece askeri bir üs değil, aynı zamanda siyasi ve diplomatik bir araçtır. ABD, İncirlik Üssü’nü Türkiye ile ilişkilerini geliştirmek, bölgesel istikrarı sağlamak ve çıkarlarını korumak için kullanmaktadır. Ancak zaman zaman, İncirlik Üssü, Türkiye ile ABD arasında gerilime de neden olmaktadır. Örneğin, Türkiye’nin Suriye politikası, ABD’nin PYD/YPG’ye desteği, ABD’nin 1915 olaylarını Ermeni Soykırımı olarak tanıması, Fethullah Gülen’in iadesi gibi konularda iki ülke arasında yaşanan anlaşmazlıklar, İncirlik Üssü’nün kapatılması veya sınırlanması gibi tehditlere yol açmaktadır.

@@@@@@@@#

İncirlik Üssü’nün kapatılması ne gibi sonuçlar doğurabilir?

İncirlik Üssü’nün kapatılması, Türkiye ve ABD arasındaki ilişkileri derinden etkileyebilecek bir karar olacaktır. İncirlik Üssü, ABD’nin bölgedeki askeri operasyonlarını yürütmek için kullandığı stratejik bir üstür. Ayrıca, NATO’nun güneydoğu kanadında önemli bir rol oynamaktadır. İncirlik Üssü’nün kapatılması, ABD’nin bölgedeki askeri varlığını zayıflatacak, NATO’nun güvenliğini tehlikeye atacak ve Türkiye’nin müttefikleriyle iş birliğini bozacak bir adım olacaktır.

İncirlik Üssü’nün kapatılması, Türkiye’nin de uluslararası alanda yalnızlaşmasına ve izole edilmesine yol açabilecektir. Türkiye, ABD ve NATO ile olan ilişkilerini koparmış olacak, Rusya, Çin ve İran gibi ülkelerle daha fazla yakınlaşacak, bölgesel istikrarı bozacak ve terörle mücadelede zorluklar yaşayacaktır. İncirlik Üssü’nün kapatılması, Türkiye’nin ekonomik, siyasi ve askerî açıdan da zarar görmesine neden olacaktır.

İncirlik Üssü’nün kapatılması, Türkiye ve ABD arasındaki ilişkileri tamir edilemez şekilde bozabilecek bir karar olacaktır. Bu nedenle, iki ülke arasında diyalog ve müzakere yoluyla sorunların çözülmesi daha uygun olacaktır. İncirlik Üssü’nün kapatılması hem Türkiye hem de ABD için olumsuz sonuçlar doğuracaktır.

@@@@@@@@@

 

 

İncirlik Üssü neden kapatılmak isteniyor?

İncirlik Üssü, Türkiye’nin Adana ilinde bulunan ve ABD’nin bölgedeki askeri operasyonlarını yürütmek için kullandığı stratejik bir üstür. Ayrıca, NATO’nun güneydoğu kanadında önemli bir rol oynamaktadır. İncirlik Üssü, 1951 yılında Türkiye ile ABD arasında yapılan anlaşmalarla yasal bir statüye sahiptir.

İncirlik Üssü’nün kapatılması, Türkiye ve ABD arasındaki ilişkileri derinden etkileyebilecek bir karar olacaktır. İncirlik Üssü’nün kapatılmasını isteyenler, genellikle şu sebepleri öne sürmektedir:

ABD’nin Türkiye’nin ulusal çıkarlarına aykırı davrandığını, Türkiye’yi yaptırımlarla tehdit ettiğini, PKK/PYD/YPG gibi terör örgütlerine destek verdiğini, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’i iade etmediğini, 1915 olaylarını Ermeni Soykırımı olarak tanıdığını iddia etmektedirler.
ABD’nin İncirlik Üssü’nü Türkiye’ye karşı bir tehdit unsuru olarak kullandığını, Türkiye’nin hava sahasını ihlal ettiğini, Türkiye’nin güvenliğini tehlikeye attığını, Türkiye’nin egemenlik haklarını çiğnediğini ileri sürmektedirler.
ABD’nin İncirlik Üssü’nde nükleer silahlar bulundurduğunu, bu silahların Türkiye’ye karşı kullanılabileceğini, Türkiye’nin nükleer silahsızlanma anlaşmalarına uymasını engellediğini, Türkiye’nin nükleer enerji üretimini sınırladığını savunmaktadırlar.
Bu sebeplerden dolayı, İncirlik Üssü’nün kapatılması, Türkiye’nin ABD’ye karşı bir tepki göstermesi, ABD’ye bağımlılıktan kurtulması, ABD’nin bölgedeki etkisini azaltması, Türkiye’nin bağımsız bir dış politika izlemesi için bir araç olarak görülmektedir.

@@@@@@@@@

İncirlik Üssü’nün Türkiye’ye ekonomik katkısı nedir?

İncirlik Üssü’nün Türkiye’ye ekonomik katkısı, hem doğrudan hem de dolaylı olarak hesaplanabilir. Doğrudan katkı, üste görev yapan ABD ve NATO askerlerinin ve ailelerinin Türkiye’deki harcamaları, üste çalışan Türk vatandaşlarının maaşları, üste yapılan yatırım ve bakım harcamaları, üsten Türkiye’ye yapılan vergi ve kira ödemeleri gibi kalemleri içermektedir. Dolaylı katkı ise, üsten kaynaklanan güvenlik, istikrar, iş birliği, itibar, diplomasi gibi unsurların Türkiye’nin ekonomik büyümesine ve uluslararası ticaretine olan etkisini kapsamaktadır.

İncirlik Üssü’nün Türkiye’ye ekonomik katkısıyla ilgili kesin ve güncel bir veri bulunmamaktadır. Ancak bazı kaynaklara göre, üste görev yapan ABD ve NATO askerlerinin ve ailelerinin Türkiye’deki harcamaları yıllık yaklaşık 100 milyon dolar civarındadır2 Ayrıca, üste çalışan yaklaşık 700 Türk vatandaşının maaşları da yıllık ortalama 10 milyon dolar olarak tahmin edilmektedir. Üste yapılan yatırım ve bakım harcamaları ise yıllık ortalama 20 milyon dolar olarak belirtilmektedir. Üsten Türkiye’ye yapılan vergi ve kira ödemeleri ise yıllık ortalama 30 milyon dolar olarak ifade edilmektedir.

Buna göre, İncirlik Üssü’nün Türkiye’ye doğrudan ekonomik katkısı yıllık yaklaşık 160 milyon dolar olabilir. Ancak bu rakam, üsten kaynaklanan dolaylı ekonomik katkıyı içermemektedir. Dolaylı ekonomik katkı ise, üsten kaynaklanan güvenlik, istikrar, iş birliği, itibar, diplomasi gibi unsurların Türkiye’nin ekonomik büyümesine ve uluslararası ticaretine olan etkisini kapsamaktadır. Bu etki, nicel olarak ölçmek zor olmakla birlikte, nitel olarak önemli olduğu söylenebilir.

@@@@@@@@@@@

İncirlik Üssü’nün kapatılması Türkiye’ye ne kazandırır?

İncirlik Üssü’nün kapatılması, Türkiye’ye hem avantaj hem de dezavantaj sağlayabilecek bir karar olacaktır. İncirlik Üssü’nün kapatılmasının Türkiye’ye kazandırabileceği bazı olumlu sonuçlar şunlardır:

Türkiye, ABD ve NATO’nun bölgedeki politikalarına bağımlı olmaktan kurtulacak, kendi ulusal çıkarları doğrultusunda bağımsız bir dış politika izleyebilecektir. Türkiye, ABD’nin PKK/PYD/YPG gibi terör örgütlerine desteğine, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’in iadesine, 1915 olaylarının Ermeni Soykırımı olarak tanınmasına karşı daha güçlü bir tavır alabilecektir.
Türkiye, ABD’nin bölgedeki askeri varlığını ve etkisini azaltacak, bölgesel güvenlik ve istikrarın sağlanmasında daha aktif bir rol oynayabilecektir. Türkiye, ABD’nin İran, Suriye, Irak, Libya, Afganistan gibi ülkelerdeki müdahalelerine karşı çıkabilecek, bölgesel sorunların çözümünde diyalog ve iş birliğini öne çıkarabilecektir.
Türkiye, ABD’nin İncirlik Üssü’nde bulundurduğu nükleer silahların tehlikesinden kurtulacak, nükleer silahsızlanma anlaşmalarına uymasını sağlayacak, nükleer enerji üretimini artırabilecektir. Türkiye, ABD’nin nükleer silahlarını Türkiye’ye karşı kullanma ihtimalini ortadan kaldıracak, nükleer güvenliğini sağlayacak, nükleer enerji kaynaklarını çeşitlendirecektir.
İncirlik Üssü’nün kapatılmasının Türkiye’ye kazandırabileceği olumlu sonuçlar bunlarla sınırlı değildir. Ancak, İncirlik Üssü’nün kapatılmasının Türkiye’ye kaybettirebileceği bazı olumsuz sonuçlar da vardır. İncirlik Üssü’nün kapatılmasının Türkiye’ye kaybettirebileceği bazı olumsuz sonuçlar şunlardır:

Türkiye, ABD ve NATO ile olan ilişkilerini bozacak, müttefiklerinden uzaklaşacak, uluslararası alanda yalnızlaşacak ve izole edilecektir. Türkiye, ABD ve NATO’nun siyasi ve ekonomik yaptırımlarına maruz kalabilecek, güvenlik ve savunma iş birliğini zayıflatabilecek, NATO üyeliğini riske alabilecektir.
Türkiye, ABD’nin bölgedeki askeri varlığını ve etkisini azalttığı için, Rusya, Çin ve İran gibi ülkelerle daha fazla rekabet ve çatışma içine girebilecektir. Türkiye, ABD’nin bölgedeki müttefikleriyle de ilişkilerini bozabilecek, bölgesel güvenlik ve istikrarı tehdit edebilecektir. Türkiye, ABD’nin bölgesel sorunların çözümünde oynadığı arabulucu rolünden mahrum kalabilecek, bölgesel sorunlara çözüm bulmakta zorlanabilecektir.
Türkiye, ABD’nin İncirlik Üssü’nden çekeceği nükleer silahların başka bir ülkeye konuşlandırılmasına engel olamayacak, nükleer silahsızlanma anlaşmalarının ihlal edilmesine seyirci kalabilecektir. Türkiye, ABD’nin nükleer silahlarını başka bir ülkeye taşımasıyla, nükleer güvenliğini kaybedebilecek, nükleer enerji kaynaklarını yeterince kullanamayabilecektir.
İncirlik Üssü’nün kapatılmasının Türkiye’ye kaybettirebileceği olumsuz sonuçlar bunlarla sınırlı değildir. Bu nedenle, İncirlik Üssü’nün kapatılması, Türkiye için çok ciddi bir karar olacaktır. Türkiye, bu kararı almadan önce hem avantajlarını hem de dezavantajlarını iyi değerlendirmelidir. İncirlik Üssü’nün kapatılması, Türkiye’nin ulusal çıkarlarına uygun olup olmadığı, bölgesel ve küresel konjonktüre göre değişebilir.

@@@@@@@@@@

 

Türkiye-ABD ilişkileri son dönemde nasıl gelişti?

Türkiye-ABD ilişkileri, son dönemde hem ikili hem de bölgesel ve küresel konularda yaşanan anlaşmazlıklar, gerilimler ve krizler nedeniyle oldukça zorlu bir süreçten geçmektedir. Türkiye ve ABD arasındaki ilişkilerin tarihi, Soğuk Savaş döneminde başlayan stratejik ortaklık ve müttefiklik temeline dayanmaktadır. Ancak bu ilişkiler, zaman zaman karşılıklı çıkar ve değer farklılıkları, güvenlik ve egemenlik kaygıları, siyasi ve ideolojik farklılıklar, etnik ve dini hassasiyetler gibi nedenlerle sarsılmış, gerginleşmiş ve çatışmıştır.

Son dönemde Türkiye-ABD ilişkilerini etkileyen en önemli konular arasında şunlar sayılabilir:

Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemleri alması ve bunları test etmesi, ABD’nin tepkisine ve yaptırım tehdidine neden olmuştur. ABD, Türkiye’nin S-400’leri kullanmasının NATO ittifakının güvenliğini tehlikeye attığını, F-35 savaş uçaklarının gizliliğini bozduğunu ve CAATSA yasasını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Türkiye ise S-400’leri almasının egemenlik hakkı olduğunu, NATO ittifakına zarar vermeyeceğini ve CAATSA yasasının haksız ve hukuksuz olduğunu savunmuştur.
ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde PYD/YPG’ye askeri ve siyasi destek vermesi, Türkiye’nin güvenlik kaygılarını artırmıştır. Türkiye, PYD/YPG’yi PKK’nın Suriye kolu olarak görmekte ve terör örgütü olarak tanımlamaktadır. Türkiye, ABD’nin PYD/YPG’ye verdiği silahların PKK’ya aktarıldığını ve Türkiye’ye karşı kullanıldığını iddia etmektedir. Türkiye, ABD’nin PYD/YPG’ye desteğini kesmesini ve terörle mücadelede Türkiye ile iş birliği yapmasını istemektedir.
ABD’nin 1915 olaylarını Ermeni Soykırımı olarak tanıması, Türkiye’nin tarihi ve siyasi hassasiyetlerini zedelemiştir. Türkiye, 1915 olaylarının soykırım olarak nitelendirilmesini reddetmekte ve tarihi gerçekleri çarpıttığını ileri sürmektedir. Türkiye, 1915 olaylarının tarihçiler tarafından araştırılmasını ve ortak bir tarih komisyonu kurulmasını teklif etmektedir. Türkiye, ABD’nin 1915 olaylarını soykırım olarak tanımasının Türkiye-Ermenistan ilişkilerini ve bölgesel barışı olumsuz etkileyeceğini belirtmektedir.
Bu konuların yanı sıra, Türkiye-ABD ilişkilerini etkileyen diğer konular arasında FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’in iadesi, ABD’nin Türkiye’ye yaptırım uygulaması, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki faaliyetleri, Türkiye’nin Rusya, Çin ve İran ile ilişkileri gibi konular sayılabilir.

Türkiye-ABD ilişkileri, son dönemde yaşanan bu sorun ve krizlere rağmen, iki ülke arasındaki diyalog ve işbirliği kanallarının açık tutulması, ortak çıkar ve değerlerin hatırlanması, karşılıklı saygı ve anlayışın gösterilmesi ile düzeltilmeye çalışılmaktadır. Türkiye ve ABD hem ikili hem de bölgesel ve küresel konularda önemli birer aktör olmaya devam etmektedir. Bu nedenle, Türkiye-ABD ilişkilerinin geliştirilmesi ve güçlendirilmesi hem iki ülke hem de bölge ve dünya için faydalı olacaktır.

@@@@@@@@@@

 

Ukrayna’dan savaş sebebiyle ne kadar Yahudi vatandaşı İsrail’e göç etti?

İsrail’e Yahudi göçü, dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan Yahudilerin, İsrail’in sözde “Geri Dönüş” yasası uyarınca ülkeye göç etme hakkını kullanmaları anlamına geliyor. İsrail, bu yasayla birlikte, 1948’de zorunlu göçe tabi tutulan Filistinlilerin ülkelerine dönmelerine engel oluyor. Ayrıca, Yahudi Ajansı gibi kuruluşlar, Yahudileri İsrail’e yerleşmeye teşvik ediyor.

İsrail’e Yahudi göçü, son yıllarda artış gösterdi. Yahudi Ajansı’nın açıklamasına göre, 2022 yılında İsrail’e 95 ülkeden 70 bin Yahudi göç etti. Bu rakam, son 23 yılın en yükseği olarak belirtildi.

Bu yükselişi, Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle bu ülkeleri terk eden Yahudilerin İsrail’e göç etmelerinin tetiklediği ifade ediliyor. Genellikle Yahudi Ajansı’nın teşvik ve öncülük ettiği tahliyeler kapsamında, son bir yılda Rusya’dan 26 bin, Ukrayna’dan da 14 bin Yahudi İsrail’e göç etti.

İsrail Merkezi İstatistik Dairesi’nin verilerine göre, 1948 yılından bu yana İsrail’e 3 milyon 200 bin Yahudi göç etti. Bunların yüzde 43’ü, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) yıkıldığı 1990’dan sonra ülkeye geldi. 1948-2016 yılları arasında ise 726 bin Yahudi, İsrail’i dönmemek üzere terk etti.




Kuranı kerimde Temel kavramlar

Kuranı kerimde Temel kavramlar.


Kuranı kerimde Temel kavramlar, Kur’an’ın anlamını, mesajını, amacını ve özelliklerini ifade eden kelimelerdir. Kur’an’ın temel kavramları, Kur’an’ın kendisinden türetilmiş veya Kur’an’ın tanımladığı kelimelerdir. Kur’an’ın temel kavramları, Kur’an’ı anlamak, yorumlamak, yaşamak ve tebliğ etmek için önemlidir. Kur’an’ın temel kavramları, Kur’an’ın bütünlüğünü, derinliğini, zenginliğini ve güzelliğini ortaya koyar.

Kur’an’ın temel kavramları çok sayıdadır. Ancak bunlardan bazıları şunlardır:

Kur’an: Kur’an, Allah’ın Hz. Muhammed’e (sav) Arapça olarak indirdiği son ve korunmuş kitaptır. Kur’an, Allah’ın kelamıdır. Kur’an, insanlara doğru yolu gösteren, onları iyiliğe ve mutluluğa davet eden, onları kötülükten ve azaptan sakındıran bir rehberdir. Kur’an, insanların dünya ve ahiret hayatına dair pek çok konuyu açıklayan, onlara emirler ve yasaklar koyan, onlara vaadler ve tehditler sunan, onlara örnekler ve kıssalar anlatan bir kitaptır. Kur’an, Allah’ın insanlara en büyük nimeti ve mucizesidir.
Vahiy: Vahiy, Allah’ın peygamberlerine bildirdiği ilahi mesajdır. Vahiy, Allah’ın insanlara iradesini, emirlerini, yasaklarını, hikmetlerini, bilgilerini, sırlarını, vaadlerini, tehditlerini, öğütlerini, haberlerini, kıssalarını, örneklerini, delillerini, ayetlerini, mucizelerini, işaretlerini, alametlerini, isimlerini, sıfatlarını, fiillerini, eserlerini, yaratıklarını, nimetlerini, azaplarını, rahmetlerini, affını, mağfiretini, sevgisini, rızasını, kudretini, ilmini, hükmünü, adaletini, hakkını, hakikatini, tevhidini, ibadetini, şükrünü, zikrini, dua ve tövbesini, sabrını, tevekkülünü, takvasını, ihsanını, ihlasını, imanını, islamını, iyi ve güzel olan her şeyi bildirmesidir. Vahiy, Allah’ın insanlara en büyük lütfu ve rahmetidir.

Ayet: Ayet, Kur’an’ın en küçük birimi olan, başında ve sonunda besmele olmayan, bir veya daha fazla cümleden oluşan, kendisinden önceki ve sonraki ayetlerle bağlantılı olan, bir veya daha fazla konuyu içeren, bir veya daha fazla anlam taşıyan, bir veya daha fazla işaret ve delil barındıran, bir veya daha fazla hüküm ve hikmet içeren, bir veya daha fazla örnek ve kıssa sunan, bir veya daha fazla vaad ve tehdit getiren, bir veya daha fazla emir ve yasak koyan, bir veya daha fazla öğüt ve haber veren, bir veya daha fazla dua ve zikir öğreten, bir veya daha fazla soru ve cevap içeren, bir veya daha fazla teşbih ve istiare kullanan, bir veya daha fazla mübalağa ve kinaye yapan, bir veya daha fazla nida ve hitap eden, bir veya daha fazla sıfat ve isim belirten, bir veya daha fazla fiil ve zarf bildiren, bir veya daha fazla edat ve harf kullanan, bir veya daha fazla kelime ve harf içeren, bir veya daha fazla ses ve haraket taşıyan, bir veya daha fazla üslup ve sanat sergileyen, bir veya daha fazla mucize ve hikmet gösteren, bir veya daha fazla güzellik ve zenginlik sunan, bir veya daha fazla anlam ve derinlik barındıran, bir veya daha fazla bütünlük ve uyum sağlayan, bir veya daha fazla ilim ve hikmet öğreten, bir veya daha fazla rehberlik ve hidayet veren, bir veya daha fazla nimet ve rahmet sunan, bir veya daha fazla azap ve ikaz getiren, bir veya daha fazla tevhid ve ibadet öğreten, bir veya daha fazla iman ve islam davet eden, bir veya daha fazla iyilik ve mutluluk sunan, bir veya daha fazla kötülük ve şerden sakındıran, bir veya daha fazla Allah’ın kelamı ve vahyi olan, bir veya daha fazla Allah’ın kudreti ve ilmini gösteren, bir veya daha fazla Allah’ın eseri ve yaratığı olan, bir veya daha fazla Allah’ın ismi ve sıfatı olan, bir veya daha fazla Allah’ın hükmü ve iradesi olan, bir veya daha fazla Allah’ın rızası ve sevgisi olan, bir veya daha fazla Allah’ın hakkı ve hakikati olan, bir veya daha fazla Allah’ın lütfu ve keremi olan, bir veya daha fazla Allah’ın mucizesi ve ayeti olan bir parçadır. Ayet, Kur’an’ın en küçük ve en büyük mucizesidir.

Tevhid: Tevhid, Allah’ın varlığına, birliğine, yüceliğine, eşsizliğine, eşitliğine, benzersizliğine, yaratıcılığına, ilahiliğine, rabliğine, hükümranlığına, isimlerine, sıfatlarına, fiillerine, emirlerine, yasaklarına, vaadlerine, tehditlerine, rızasına, sevgisine, rahmetine, affına, mağfiretine, nimetlerine, azaplarına, eserlerine, yaratıklarına, delillerine, ayetlerine, işaretlerine, alametlerine, mucizelerine, vahyine, kitaplarına, peygamberlerine, meleklerine, ahiretine, kaderine, hikmetine, adaletine, hakkına, hakikatine, tevhidine, ibadetine, şükrüne, zikrine, duaya, tövbeye, sabra, tevekkülüne, takvasına, ihsanına, ihlasına, imanına, islamına, iyi ve güzel olan her şeyine inanmak, tanımak, bilmek, kabul etmek, tasdik etmek, itiraf etmek, şahitlik etmek, ilan etmek, tebliğ etmek, davet etmek, savunmak, korumak, yaşamak, uygulamak, öğrenmek, öğretmek, araştırmak, anlamak, yorumlamak, açıklamak, delillendirmek, ispatlamak, kanıtlamak, örneklemek, kıyaslamak, karşılaştırmak, değerlendirmek, eleştirmek, yargılamak, hükmetmek, emretmek, yasaklamak, vaad etmek, tehdit etmek, övmek, yermek, sevmek, korkmak, ummak, güvenmek, itaat etmek, ibadet etmek, şükretmek, zikretmek, dua etmek, tövbe etmek, sabretmek, tevekkül etmek, takva etmek, ihsan etmek, ihlas etmek, iman etmek, islam etmek, iyi ve güzel olan her şeyi yapmak, kötü ve çirkin olan her şeyden kaçınmak, VS.

@@@@@@@@@@

Kur’an’da hangi konular ele alınır?

Kur’an, Allah’ın son ve korunmuş kitabı olarak, insanlara hem bu dünya hem de ahiret hayatı için rehberlik eden bir mesajdır. Kur’an, insanların inanç, ibadet, ahlak, hukuk, tarih, bilim, sanat, edebiyat, psikoloji, sosyoloji, ekonomi, siyaset, kültür, medeniyet gibi pek çok konuda bilgi verir, öğütler, uyarır, vaad eder, tehdit eder, örnekler sunar, kıssalar anlatır, deliller gösterir, mucizeler sergiler, ayetler indirir, işaretler verir, alametler bildirir, hikmetler öğretir, adalet sağlar, merhamet eder, rahmet sunar, affeder, mağfiret eder, sevgi gösterir, rıza verir, nimetler bahşeder, azap gönderir, hüküm koyar, irade bildirir, isimlerini tanıtır, sıfatlarını gösterir, fiillerini yansıtır, eserlerini ortaya koyar, yaratıklarını yaratır, kudretini gösterir, ilmini paylaşır, hakikatini bildirir, tevhidini öğretir, ibadetini emreder, şükrünü ister, zikrini tavsiye eder, duayı kabul eder, tövbeyi diler, sabrı ödüllendirir, tevekkülü sever, takvayı bekler, ihsanı yüceltir, ihlası arar, imanı istiyor, islamı davet eder, iyiliği emreder, kötülükten sakındırır, güzelliği sunar, çirkinliği yasaklar, hayrı arttırır, şerri azaltır, mutluluğu vaad eder, hüznü giderir, hayat verir, ölüm getirir, diriltir, hesaba çeker, mükafatlandırır, cezalandırır, cennete sokar, cehenneme atar, her şeyi yapar, her şeye gücü yeter, her şeyi bilir, her şeye hükmeder, her şeye yakındır, her şeyden münezzehtir, her şeyin sahibidir, her şeyin yaratıcısıdır, her şeyin ilahıdır, her şeyin rabbi olan Allah’ın kelamıdır.




Kuranda ve hadislerde Selam konusu

Kuranda ve hadislerde Selam konusu.


Selam konusu, Kur’an ve hadislerde çok önemli bir yere sahiptir. Selam, Müslümanların birbirlerine karşı gösterdikleri saygı, sevgi ve barış ifadesidir. Selam, aynı zamanda Allah’ın güzel isimlerinden biri olan Es-Selam’ın bir türevidir. Allah, kullarını selamet yurdu cennete davet eder ve onlara selam verir. Selam vermek, imanın alametlerinden biridir. Peygamberimiz, selamlaşmayı yaygınlaştırmayı ve önce selam vermeyi tavsiye etmiştir.

Kur’an’da selam ile ilgili pek çok ayet vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:

“Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selâmla karşılık verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.” (Nisâ Sûresi 86)
“Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizi hissettirip (izin alıp) ev sahiplerine selâm vermeden girmeyin. Bu davranış sizin için daha hayırlıdır. Düşünüp anlayasınız diye size böyle öğüt veriliyor.” (Nur Sûresi 27)
“Rahmân’ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman, “selâm!” der (geçer)ler.” (Furkan Sûresi 63)
“Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selâm edin.” (Ahzâb Sûresi 56)
Hadislerde de selamla ilgili pek çok öğüt ve örnek bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır:

Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ şöyle dedi: Bir adam, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’e: – İslâm’ın hangi özelliği daha hayırlıdır, diye sordu? Resûl-i Ekrem: “Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selâm vermendir” buyurdu.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (mümin) kardeşinin ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir. Kim müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet gününün sıkıntılarından kurtarır. Kim bir müslümanı örterse, Allah da kıyamet günü onu örter.”
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İnsanların Allah nezdinde en hayırlısı, önce selam verenlerdir.”
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Selam vermek sünnettir, cevap vermek ise farzdır.”
Selam, Müslümanların birlik ve beraberliğini sağlayan, kardeşlik ve dostluk duygularını pekiştiren, kalpleri yumuşatan ve sevgiyi artıran bir ibadettir. Selam vermek, aynı zamanda cennetin selamet yurduna girmenin anahtarıdır. Selam veren ve alan, Allah’ın rahmetine ve selametine nail olur. Selam vermek, aynı zamanda Allah’ın selamını tebliğ etmek demektir. Selam vermek, aynı zamanda Allah’ın selamını tebliğ etmek demektir. Selam vermek, aynı zamanda Allah’ın selamını tebliğ etmek demektir. Selam vermek, aynı zamanda Allah’ın selamını tebliğ etmek demektir.

@@@@@@@@@@

Selam vermek neden önemlidir?

Selam vermek, İslam’ın temel öğretilerinden biridir. Selam vermek hem Allah’ın hem de Peygamber’in emridir. Selam vermek hem dünya hem de ahiret hayatı için birçok fayda sağlar. Selam vermenin önemini şu şekilde sıralayabiliriz:

Selam vermek, Allah’ın selamını tebliğ etmek demektir. Allah, kullarına selam veren ve selam alanları sevdiğini bildirmiştir. Selam vermek, Allah’ın rahmetine ve selametine nail olmanın bir yoludur. Selam vermek, Allah’ın güzel isimlerinden biri olan Es-Selam’ı anmak demektir.
Selam vermek, Peygamber’in sünnetini yerine getirmek demektir. Peygamber, selamlaşmayı yaygınlaştırmayı ve önce selam vermeyi tavsiye etmiştir. Peygamber, selam vermenin imanın alametlerinden biri olduğunu ve selam verenin cennete gireceğini müjdelemiştir. Peygamber, selam vermenin farz olduğunu ve selam vermeden konuşmanın caiz olmadığını bildirmiştir.
Selam vermek, Müslümanların kardeşlik ve dostluk bağlarını güçlendirmek demektir. Selam vermek, Müslümanların birbirlerine karşı saygı, sevgi ve barış duygularını ifade etmek demektir. Selam vermek, Müslümanların birbirlerine yardımcı olmak, sıkıntılarını gidermek, örtmek ve affetmek demektir. Selam vermek, Müslümanların arasındaki düşmanlık, kıskançlık ve hasedi ortadan kaldırmak demektir.
Selam vermek, kalpleri yumuşatmak ve sevgiyi artırmak demektir. Selam vermek, insanların yüzlerini güldürmek, neşelendirmek ve mutlu etmek demektir. Selam vermek, insanların ruhunu ferahlatmak, huzur vermek ve sakinleştirmek demektir. Selam vermek, insanların dua almak, bereket kazanmak ve hayır işlemek demektir.
Selam vermenin önemi ile ilgili daha fazla bilgi için, aşağıdaki bağlantılara tıklayabilirsiniz:

@@@@@@@@@@

Selam vermenin adabı nedir?

Selam vermek, İslam’ın emrettiği ve Peygamberimizin sünneti olan bir ibadet ve muhabbet göstergesidir. Selam vermenin adabı ile ilgili olarak şunları söyleyebilirim:

Selam vermek sünnet, almak ise farzdır. Selam verirken, selamın sünnet olduğunu düşünmeli ve o kimseye dua etmeye niyet etmelidir. Selam alırken, selam verene karşılık vermek, ona dua etmek ve onunla güler yüzlü olmak gerekir.
Selam verirken, “Es-selamü aleyküm” veya “Es-selamü aleyke” gibi ifadeler kullanılmalıdır. Selam alırken, “Ve aleykümü’s-selam” veya “Ve aleyke’s-selam” şeklinde mukabelede bulunulmalıdır. Bu ifadelerin sonuna “Ve rahmetullahi ve berekatüh” ziyadesinin getirilmesi de müstehaptır.
Selam verirken, sesli ve açık bir şekilde selam verilmeli, selam alanın duyabileceği bir tonda konuşulmalıdır. Selam alırken, selam verenden daha yüksek sesle cevap verilmelidir. Selam verenin yüzüne bakmak ve göz teması kurmak da edeptendir.
Selam verirken, küçük büyüğe, yürüyen oturana, az kimse çok kimselere, binitte olan yürüyen kimseye, arkadan gelen önden gidene önce selam vermeli, bir gruptan ayrılan kişi de geride bıraktıklarına selam vermelidir. Selam verilen kişi veya gruba yaklaşırken selam verilmeli, uzaklaşırken tekrar selam verilmemelidir.
Selam verirken, selam verilen kişi veya grubun tamamına selam verilmeli, aralarından birini veya birkaçını seçerek selam verilmemelidir. Selam alırken, selam veren kişi veya grubun tamamına selam alınmalı, aralarından birini veya birkaçını seçerek selam alınmamalıdır.
Selam verirken, selam verilen kişi veya grubun dini, ırkı, cinsiyeti, yaşı, mesleği, mevki veya makamı gibi hususlara bakılmamalı, herkese eşit ve adil bir şekilde selam verilmelidir. Selam alırken, selam veren kişi veya grubun dini, ırkı, cinsiyeti, yaşı, mesleği, mevki veya makamı gibi hususlara bakılmamalı, herkese eşit ve adil bir şekilde selam alınmalıdır.

@@@@@@@@@

 




Kim niye Müslüman oluyor?

Kim niye Müslüman oluyor?


Her insanın kendi inanç, kültür, aile, çevre ve yaşam deneyimleri onun din seçimini etkileyebilir. Ancak genel olarak, bazı insanlar Müslüman olmayı tercih ediyor çünkü:

– İslam’ın tevhid, adalet, merhamet, barış, ahlak gibi evrensel değerleri onlara hitap ediyor.
– İslam’ın akıl, bilim, mantık, araştırma ve sorgulama gibi yöntemleri teşvik ettiğini görüyorlar.
– İslam’ın Kur’an ve Sünnet gibi sağlam kaynaklara dayandığını ve bu kaynakların insanlığa rehberlik ettiğini anlıyorlar.
– İslam’ın insanlara hayatın anlamı, amacı, ölüm, ahiret, kader, dua gibi konularda tatmin edici cevaplar verdiğini düşünüyorlar.
– İslam’ın insanlara ibadet, namaz, oruç, zekat, hac gibi pratik ve kolay uygulanabilir ibadetler sunduğunu fark ediyorlar.
– İslam’ın insanlara aile, toplum, çevre, hayvanlar, haklar, sorumluluklar gibi konularda dengeli ve sağlıklı bir yaşam tarzı önerdiğini görüyorlar.

Bu sebeplerden bazıları, tarihten günümüze kadar pek çok insanın Müslüman olmasına vesile olmuştur. Örneğin, İspanya’da 15. ve 16. yüzyıllarda Müslümanlara yapılan zulüm ve sürgün sonucu Hristiyanlaşan Moriskolar, sonraki yüzyıllarda köklerini araştırarak tekrar İslam’a dönmüşlerdir³. Moriskolar arasında en bilinen ve etkili olanlarından “Endülüs’ün babası” lakabıyla tanınan Ahmed Blas Infante, İslam’a yöneldikten sonra Endülüs’ün bağımsızlığı için mücadele etmiştir.

Bazı insanlar ise Müslüman olmayı tercih etmiyor çünkü:

– İslam’ın kendilerine uygun olmadığını, zor veya sıkıcı olduğunu düşünüyorlar.
– İslam’ın bazı hükümlerini, örneğin kadın-erkek eşitliği, cihad, şeriat, helal-haram gibi konuları yanlış anlıyor veya kabul etmiyorlar.
– İslam’ın bazı Müslümanların davranışlarından, örneğin şiddet, terör, ayrımcılık, yolsuzluk gibi olumsuzluklardan etkilendiklerini söylüyorlar.
– İslam’ın kendilerine baskı yaptığını, özgürlüklerini kısıtladığını, hayatlarını değiştirmek zorunda bıraktığını iddia ediyorlar.
– İslam’ın kendilerine yeterli kanıt, delil, mucize sunmadığını, akıllarına yatmadığını, mantıklarına uymadığını ileri sürüyorlar.

Bu sebeplerden bazıları, pek çok insanın Müslüman olmaktan kaçınmasına veya Müslümanlıktan çıkmasına neden olmuştur. Örneğin, İYİ Partili Yavuz Ağıralioğlu, Müslüman olmayan Türklere neden insan diyelim dediği için eleştirilmiştir. Ağıralioğlu, Müslümanlığın Türk medeniyetinin temeli olduğunu ve Müslüman olmayanların bu medeniyeti temsil edemeyeceğini savunmuştur.

Sonuç olarak, kim niye Müslüman oluyor sorusunun cevabı, her insanın kendi tercihine, iradesine, vicdanına ve akline bağlıdır. İslam, insanlara hidayet, rahmet, saadet ve kurtuluş vaat eder. Ancak insanlar bu vaatlere inanıp inanmamakta, kabul edip etmemekte serbesttir. Allah, insanlara zorla din dayatmaz, ancak onları doğru yola davet eder. Allah, Kur’an’da şöyle buyurur:

“De ki: \”Bu, benim yolumdur. Ben ve bana uyanlar, Allah’ın delilleriyle bilerek çağırıyoruz. Allah’ı tesbih ederim. Ben O’na ortak koşanlardan değilim.\” (Yusuf, 108)

“De ki: \”Hak Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin.\” (Kehf, 29)

@@@@@@@@

Müslümanların hangi halleri gayrı Müslimlerin Müslüman olmasında etkili olmuştur?

Müslümanların gayrı Müslimlerin Müslüman olmasında etkili olan halleri şunlardır:

– **İslam’ın evrensel mesajı**: İslam, bütün insanları Allah’ın birliğine, peygamberlerine, kitaplarına, meleklerine, ahirete ve kadere iman etmeye davet eder. Bu davet, herkesin kendi akıl ve vicdanıyla değerlendirmesi için sunulur. İslam, zorlama ve baskıya dayanan bir din değildir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Dinde zorlama yoktur. Şüphesiz doğruluk sapıklıktan ayrılmıştır. Artık kim tâğutu tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah işitendir, bilendir.”

– **İslam’ın ahlaki değerleri**: İslam, insanların hem Allah ile hem de birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen ahlaki değerler getirmiştir. Bu değerler, adalet, merhamet, iyilik, kardeşlik, dürüstlük, saygı, hoşgörü, sabır, tevazu, şükür, affetme, yardımlaşma, emanet, temizlik, güvenlik, barış, hakkaniyet, eşitlik, özgürlük gibi pek çok güzel hasleti içerir. Müslümanlar, bu değerleri hayatlarında uygulayarak gayrı Müslimlere örnek olmuş ve onların takdirini kazanmışlardır. Peygamber Efendimiz (s.a.s), Müslümanların birbirlerine bağlayan ve muhabbete dayalı ilişkiler kurmalarına vesile olan güzellikleri şöyle haber vermiştir: “Müslüman’ın Müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selâmı almak, hastayı ziyaret etmek, cenazeye katılmak, davete icabet etmek ve aksırana dua etmek.”

– **İslam’ın ilmi ve kültürel katkıları**: İslam, insanları ilim öğrenmeye, araştırmaya, geliştirmeye, yaymaya ve hayra kullanmaya teşvik etmiştir. Müslümanlar, bu teşvikle birlikte, tarih boyunca pek çok ilmi ve kültürel alanda önemli eserler ortaya koymuş ve medeniyetin gelişmesine katkıda bulunmuşlardır. Matematik, astronomi, fizik, kimya, tıp, coğrafya, tarih, edebiyat, sanat, mimari, müzik, felsefe, sosyoloji, siyaset, hukuk gibi alanlarda Müslümanlar, gayrı Müslimlerin de yararlandığı ve hayranlık duyduğu çalışmalar yapmışlardır. Bu çalışmalar, gayrı Müslimlerin İslam’a olan ilgisini artırmış ve bazılarının Müslüman olmasına vesile olmuştur.

– **İslam’ın hoşgörü ve adalet anlayışı**: İslam, gayrı Müslimlere karşı da hoşgörü ve adalet anlayışını benimsemiştir. İslam devleti, gayrı Müslimlerin inanç, ibadet, yaşam, mal, can ve namus güvenliğini korumuş, onlara zulüm ve baskı yapmamış, onlara vergi ve diğer yükümlülükler konusunda kolaylık sağlamış, onların haklarını gözetmiş ve onlarla barış içinde yaşamıştır. Gayrı Müslimler, İslam devletinin bu tutumundan memnun kalmış ve bazıları da İslam’ı seçmiştir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Allah, size, ancak kendileriyle aranızda savaş açmamış ve sizi yurtlarınızdan çıkarmamış olanlara iyilik yapmanızı ve adaletli davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever.”

Bu bilgiler ışığında, Müslümanların gayrı Müslimlerin Müslüman olmasında etkili olan hallerinin, İslam’ın evrensel, ahlaki, ilmi ve kültürel değerlerini yaşamaları ve yansıtmaları olduğunu söyleyebiliriz. Bu değerler, insanların akıl, vicdan ve kalplerine hitap ederek onları İslam’a yaklaştırmış ve onlara hidayet kapılarını açmıştır.

@@@@@@@@@@

Müslümanların hangi halleri gayrı Müslimlerin Müslüman olmamasında etkili olmuştur?

Müslümanların gayrı Müslümanların Müslüman olmamasında etkili olan halleri şunlar olabilir:

– **İslam’ın siyasi ve askeri gücü**: İslam, tarihte pek çok bölgeye yayılmış ve büyük bir siyasi ve askeri güç haline gelmiştir. Bu durum, bazı gayrı Müslimlerin İslam’a karşı düşmanlık, korku, çekememezlik, rekabet gibi olumsuz duygular beslemesine sebep olmuştur. Özellikle Haçlı Seferleri, Moğol istilaları, Endülüs’ün kaybı, Osmanlı’nın gerilemesi, sömürgecilik, emperyalizm, İsrail-Filistin meselesi gibi tarihi olaylar, gayrı Müslümanların İslam’a karşı ön yargılı ve düşmanca bir tutum sergilemesine yol açmıştır. Bu tutum, onların İslam’ın evrensel ve insani mesajını anlamalarını ve kabul etmelerini engellemiştir.

– **İslam’ın yanlış anlaşılması ve temsil edilmesi**: İslam, bazen kendi içindeki farklı yorum, mezhep, tarikat, cemaat, grup, akım gibi çeşitliliklerden dolayı gayrı Müslümanlar tarafından yanlış anlaşılmış ve değerlendirilmiştir. Bazı Müslümanlar, İslam’ın özüne ve ruhuna uygun olmayan davranışlar sergileyerek, gayrı Müslümanlara İslam’ı yanlış temsil etmişlerdir. Bazı gayrı Müslümanlar da, İslam’ı kendi kültür, gelenek, örf, adet, siyaset, ideoloji gibi unsurlarıyla karıştırmış ve İslam’ı bütün yönleriyle tanımaya ve anlamaya çalışmamışlardır. Bu durum, onların İslam’a karşı önyargılı, yanlış ve eksik bir bilgiye sahip olmalarına neden olmuştur.

– **İslam’ın tebliğ ve davet yöntemleri**: İslam, insanları akıl, vicdan, irade, seçim, sorumluluk gibi kavramlara dayalı bir şekilde davet etmektedir. İslam, zorlama, baskı, şiddet, tehdit, korkutma, aldatma, yalan, iftira gibi yöntemleri reddetmektedir. Ancak, bazı Müslümanlar, İslam’ı tebliğ ve davet ederken bu ilkelere uygun hareket etmemiş ve gayrı Müslümanlara karşı saygısız, saldırgan, kırıcı, aşağılayıcı, yargılayıcı, dayatmacı bir üslup kullanmışlardır. Bu üslup, gayrı Müslümanların İslam’a karşı tepki göstermesine ve uzaklaşmasına sebep olmuştur.

Bu görüşler ışığında, Müslümanların gayrı Müslümanların Müslüman olmamasında etkili olan hallerinin, İslam’ın siyasi ve askeri gücü, İslam’ın yanlış anlaşılması ve temsil edilmesi, İslam’ın tebliğ ve davet yöntemleri olduğunu söyleyebiliriz. Bu haller, gayrı Müslümanların İslam’a karşı olumsuz duygu, düşünce ve davranışlar geliştirmesine ve İslam’ın gerçek yüzünü görmesine engel olmuştur.




Yahudilikte on emir

Yahudilikte on emir


Yahudilikte on emir, Tanrı’nın Musa’ya Sina Dağı’nda verdiği ve İsrailoğulları’na uymalarını istediği on temel ilkedir. On emir, Yahudilerin kutsal kitabı olan Tevrat’ta iki yerde geçer: Çıkış 20:2-17 ve Tesniye 5:6-211. On emir, Yahudilerin Tanrı ile olan ilişkilerini ve insanlar arasındaki ahlaki davranışları belirler. On emir şunlardır2:

Benden başka tanrın olmayacak.
Kendin için yontma put yapmayacaksın. Hiçbir şeyin resmini yapıp tapmayacaksın.
Tanrının adını boş yere ağzına almayacaksın.
Cumartesi gününü daima hatırlayıp onu kutsal bileceksin. Haftanın altı gününde çalışacak, yedinci gün dinleneceksin. Cumartesi, Rabbine tahsis edilmiş genel dinlenme günüdür.
Babana ve annene hürmet edeceksin.
Öldürmeyeceksin.
Zina yapmayacaksın.
Çalmayacaksın.
Komşuna karşı yalancı şahitlik yapmayacaksın.
Komşunun evine tamah etmeyeceksin; komşunun eşine, kölesine, cariyesine, öküzüne, eşeğine, hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin.
On emir, Yahudilikte Tanrı’nın insanlara verdiği ilk ve en önemli vahiy olarak kabul edilir. On emir, Yahudilerin ibadet, ahlak ve toplum kurallarının temelini oluşturur. On emir, aynı zamanda Hristiyanlık ve İslam gibi diğer semavi dinlerde de benzer şekillerde yer alır. On emir, evrensel ve zamansız değerler içerir3.

Tevrat tahrif edilmiş olmasına Rağmen Yahudiler bu on emrin hangisini yerine getirip uyuyorlar.
Ancak yine tahrif edip uydurmalarından dolayı bunları şöyle yorumlamaktadırlar:
Yani bunları birbirinize karşı uygulayacaksınız, sizden olmayanlara
karşı değil.

@@@@@@@@@@

Kuranı kerimde Tevrat’ın tahrifi ile ilgili ayetler

Tevrat, Allah tarafından Hz. Musa’ya indirilen ilk semavi kitaptır. Ancak Tevrat, zamanla insanların eliyle değiştirilmiş ve bozulmuştur. Bu durum, Kuran-ı Kerim’de birçok ayette açıkça bildirilmiştir.

Nisa 46. ayet, Yahudilerden bir kısmının Allah’ın indirdiği kelimeleri tahrif ettiklerini, yani değiştirip bozduklarını bildiren bir ayettir. Bu ayette, Yahudilerin Peygamber’e karşı saygısızca davrandıkları, dillerini eğip bükerek ve din ile alay ederek hakaret ettikleri, “işittik ve itaat ettik” demek yerine “işittik ve isyan ettik” dedikleri anlatılmaktadır. Bu ayet, Yahudilerin küfürleri sebebiyle Allah tarafından lânetlendiklerini ve pek az inandıklarını da haber vermektedir.
Mesela:

“Onlardan bir grup, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken, dillerini eğip bükerler. Halbuki okudukları kitaptan değildir. Söyledikleri, Allah katından olmadığı halde, Bu Allah katındandır derler. Onlar bile bile Allah’a iftirâ ediyorlar.” (Âl-i İmran, 3/78)
“Ey Ehl-i kitap! Niçin hakkı bâtıla karıştırıyor ve bile bile hakkı gizliyorsunuz?” (Âl-i İmran, 3/71)
“Tevrat indirilmeden önce, İsrâil’in bir sebeple kendine yasakladığı bazı şeyler dışında bütün yiyecekler İsrâiloğulları’na helâldi. Rasûlüm! De ki: “Eğer iddianızda doğruysanız, o zaman Tevrat’ı getirip okuyun.” (Maide, 5/44)
Bu ayetler, Tevrat’ın orijinal metninin bozulduğunu, bazı kısımlarının çarpıtıldığını, bazı kısımlarının gizlendiğini veya eklendiğini göstermektedir. Tevrat’ın tahrif edildiğini Kitap Ehline ispatlamak için, Kuran-ı Kerim’in Tevrat’ı doğrulayan veya düzelten ayetlerini delil olarak sunabiliriz. Mesela:

“Benden önceki Tevrat’ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbinizden bir ayetle geldim. Artık Allah’tan korkup bana itaat edin.” (Âl-i İmran, 3/50)
“De ki: “Ey Kitap Ehli, Tevrat’ı, İncil’i ve size Rabbinizden indirileni ayakta tutmadıkça hiçbir şey üzerinde değilsiniz.” (Maide, 5/68)
“Allah İsa’ya okuyup yazmayı, hikmeti, Tevrat ve İncil’i öğretecek.” (Âl-i İmran, 3/48)
Bu ayetler, Tevrat’ın aslında Allah’ın indirdiği bir kitap olduğunu, ancak sonradan bozulduğunu, Kuran-ı Kerim’in ise Tevrat’ın hakikatini ortaya koyduğunu ve onu tasdik ettiğini göstermektedir. Bu şekilde, Tevrat’ın tahrif edildiğini, Kuran-ı Kerim’in ise son ve korunmuş bir kitap olduğunu, Kitap Ehline anlatabiliriz.

@@@@@@@@@@

Yahudi ile ilgili ayetler…
https://kuranfihristi.net/fihrist/yahudi

Kuranı kerimde yahudiler ile ilgili pek çok ayet vardır. Bu ayetler, yahudilerin tarihini, inançlarını, davranışlarını, peygamberlere ve kitaplara olan tutumlarını, Allah’ın onlara verdiği nimetleri ve onlara yaptığı uyarıları anlatmaktadır. Yahudiler, Kuranı kerimde hem övgüye hem de eleştiriye mazhar olmuş bir topluluktur. Bazı ayetler, yahudilerin Allah’a ve peygamberlere iman eden, salih amel işleyen, adaletli ve merhametli olan kimseler olduğunu belirtirken, bazı ayetler de yahudilerin Allah’ın emirlerini çiğneyen, peygamberleri yalanlayan, kitaplarını tahrif eden, zulmeden ve azgınlaşan kimseler olduğunu bildirmektedir. Yahudiler, Kuranı kerimde hem İslam’ın öncüleri hem de İslam’ın düşmanları olarak tanımlanmıştır.

Yahudiler ile ilgili ayetlerin bir kısmını aşağıda bulabilirsiniz:

“Şüphesiz, iman edenler (le) Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiiler (den kim) Allah’a ve ahiret gününe iman eder ve salih amellerde bulunursa, artık onların Allah Katında ecirleri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.” (Bakara, 2/62)
“Dediler ki: “Yahudi veya Hıristiyan olmayan hiç kimse kesin olarak cennete giremez.” Bu, onların kendi kuruntularıdır. De ki: “Eğer doğru sözlüyseniz, kesin-kanıtınızı (burhan) getirin.” (Bakara, 2/111)
“Yahudiler dediler ki: “Hıristiyanlar bir şey (herhangi bir temel) üzere değillerdir”; Hıristiyanlar da: “Yahudiler bir şey üzere değillerdir” dediler. Oysa onlar, Kitabı okuyorlar. Bilmeyenler (bilgisizler) de, onların söylediklerinin benzerini söylemişlerdi. Artık Allah, kıyamet günü anlaşmazlığa düştükleri şeyde aralarında hüküm verecektir.” (Bakara, 2/113)
“Sen onların dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hıristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir. De ki: “Şüphesiz doğru yol, Allah’ın (gösterdiği) yoludur.” Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (arzu ve tutku)larına uyacak olursan, senin için Allah’tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı.” (Bakara, 2/120)
“Dediler ki: “Yahudi veya Hıristiyan olun ki hidayete eresiniz.” De ki: “Hayır, (doğru yol) Hanif (muvahhid) olan İbrahim’in dini (dir); O müşriklerden değildi.” (Bakara, 2/135)
“Yoksa siz, gerçekten İbrahim’in, İsmail’in, İshak’ın, Yakub’un ve torunlarının Yahudi veya Hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: “Siz mi daha iyi biliyorsunuz, yoksa Allah mı? Allah’tan kendisinde olan bir şehadeti gizleyenden daha zalim olan kimdir? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.” (Bakara, 2/140)
“İbrahim, ne Yahudi idi, ne de Hıristiyandı: ancak, O hanif (muvahhid) bir Müslümandı, müşriklerden de değildi.” (Al-i İmran, 3/67)
“Kimi Yahudiler, kelimeleri ‘konuldukları yerlerden’ saptırırlar ve dillerini eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: “Dinledik ve karşı geldik. İşit, -işitmez olası- ve ‘Raina’ bizi güt, bize bak” derler. Eğer onlar: “İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve ‘Bizi gözet’ deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Böylece onlar, az bir bölümü dışında, inanmazlar.” (Nisa, 4/46)
“Yahudilerin yaptıkları zulüm ve birçok kişiyi Allah’ın yolundan alıkoymaları nedeniyle (önceleri) kendilerine helal kılınmış güzel şeyleri onlara haram kıldık.” (Nisa, 4/160)
“Yahudi ve Hıristiyanlar: “Biz Allah’ın çocuklarıyız ve sevdikleriyiz” dedi. De ki: “Peki, ne diye sizi günahlarınızdan dolayı azaplandırıyor? Hayır, siz O’nun yarattığından birer beşersiniz. O, dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Göklerin, yerin ve bunların arasındakilerin tümünün mülkü Allah’ındır. Son varış O’nadır.” (Maide, 5/18)
“Ey peygamber, kalpleri inanmadığı halde ağızlarıyla “İnandık” diyenlerle Yahudilerden küfür içinde çaba harcayanlar seni üzmesin.” (Maide, 5/41)
Bu ayetler, yahudiler ile ilgili sadece birkaç örnektir.

 




CİZVİT PAPAZLARI VE PAPALIK

CİZVİT PAPAZLARI VE PAPALIK

Cizvit papazları kimdir ve mekanları neresidir


Cizvit papazları, Katolik Kilisesi’nin bir tarikatı olan İsa Cemiyeti’nin üyeleridir. Tarikatın kurucusu Loyolalı Ignatius adlı bir İspanyol askeridir. Tarikatın amacı, bütün insanlığı Hıristiyanlaştırmak ve Hıristiyan olanların inançlarını hiç taviz vermeden yaşamalarını sağlamaktır. Cizvitler, misyonerlik ve eğitim faaliyetleriyle tanınırlar. Cizvitlerin genel merkezi Roma’dadır. Cizvitler, dünyanın birçok ülkesinde okullar, üniversiteler, kiliseler ve manastırlar kurmuşlardır. Cizvitler, Osmanlı İmparatorluğu’na ilk olarak 1583’te gelmişler ve İstanbul, İzmir, Bursa, Edirne gibi şehirlerde misyonerlik yapmışlardır. Cizvitler, aynı zamanda Asya ve Afrika’da da çok sayıda misyonerlik faaliyeti yürütmüşlerdir.

@@@@@@@@@

Cizvitlerin eğitim faaliyetleri nelerdir?

Cizvitlerin eğitim faaliyetleri, Katolik Kilisesi’nin misyonerlik ve Hıristiyanlaştırma amacına hizmet eden birçok okul, üniversite, kilise ve manastır kurmaktan ibarettir. Cizvitler, Avrupa’da olduğu gibi Osmanlı İmparatorluğu’nda da eğitim kurumları açmışlar ve özellikle Fransızca öğretimine önem vermişlerdir. Cizvitlerin eğitim anlayışı, disiplinli, sistematik ve eleştirel bir yaklaşıma dayanmaktadır. Cizvitler, öğrencilerine klasik diller, felsefe, teoloji, matematik, astronomi, fizik, kimya, tıp, coğrafya, tarih, edebiyat, müzik ve resim gibi alanlarda eğitim vermişlerdir. Cizvitlerin eğitim faaliyetleri, bazı devletler ve kilise otoriteleri tarafından hoş karşılanmamış ve zaman zaman engellenmeye çalışılmıştır. Cizvitler, 1773 yılında Papa tarafından feshedilene kadar eğitim alanında önemli bir rol oynamışlardır.

@@@@@@@@

Hangi ülkelerde Cizvit okulları var?

Cizvit okulları, dünyanın birçok ülkesinde bulunmaktadır. Cizvitler, ilk okullarını 1548’de İtalya’nın Messine şehrinde açmışlardır. Daha sonra Avrupa, Afrika, Amerika, Asya ve Okyanusya’da da okullar kurmuşlardır. Cizvit okulları, Katolik eğitiminin temelini oluşturmuş ve bilim, sanat, felsefe, teoloji gibi alanlarda pek çok ünlü mezun yetiştirmiştir. Cizvit okullarının sayısı ve dağılımı zaman içinde değişmiştir. Bazı ülkelerde Cizvitler, siyasi veya dini sebeplerle yasaklanmış veya engellenmiştir. Bazı ülkelerde ise Cizvitler, yeni okullar açmış veya mevcut okulları geliştirmiştir. Günümüzde Cizvit okulları, yaklaşık 70 ülkede faaliyet göstermektedir. Cizvit okullarının bulunduğu bazı ülkeler şunlardır:

İtalya: Cizvitlerin merkezi olan Roma’da Gregoriana Üniversitesi, Pontifical Biblical Institute, Pontifical Oriental Institute gibi önemli eğitim kurumları bulunmaktadır. Ayrıca Napoli, Palermo, Bologna, Milano, Torino gibi şehirlerde de Cizvit okulları vardır.
Fransa: Cizvitler, Fransa’da 16. yüzyıldan itibaren eğitim faaliyetleri yürütmüşlerdir. Ancak 1764’te Cizvitlerin Fransa’dan kovulmasıyla okulları kapatılmıştır. 19. yüzyılda Cizvitler, Fransa’ya geri dönmüş ve Paris, Lyon, Lille, Toulouse, Marseille gibi şehirlerde okullar açmışlardır.
Almanya: Cizvitler, Almanya’da 16. yüzyılda Protestanlığa karşı Katolik reform hareketinin öncüleri olmuşlardır. Alman Koleji, Münih Üniversitesi, Frankfurt Üniversitesi, Köln Üniversitesi gibi ünlü eğitim kurumları Cizvitler tarafından kurulmuş veya yönetilmiştir. 1872’de Cizvitlerin Almanya’dan sürülmesiyle okulları kapanmış, ancak 1917’de Cizvitler, Almanya’ya dönmüşlerdir.
İngiltere: Cizvitler, İngiltere’de 16. yüzyılda Katolikliği yeniden canlandırmak için misyonerlik yapmışlardır. Ancak Anglikan Kilisesi’nin baskısıyla Cizvitler, İngiltere’de yasaklanmış ve zulme uğramışlardır. 19. yüzyılda Cizvitler, İngiltere’ye geri dönerek Londra, Oxford, Cambridge, Manchester, Liverpool gibi şehirlerde okullar açmışlardır.
ABD: Cizvitler, ABD’de 17. yüzyılda Maryland ve Virginia’da misyonerlik yapmaya başlamışlardır. Daha sonra Boston, New York, Chicago, Los Angeles, San Francisco, Washington gibi şehirlerde okullar kurmuşlardır. ABD’de Cizvitlerin kurduğu en eski ve en büyük üniversite Georgetown Üniversitesi’dir. Ayrıca Boston College, Fordham University, Loyola University, Marquette University, Santa Clara University gibi ünlü üniversiteler de Cizvit okullarıdır.
Brezilya: Cizvitler, Brezilya’da 16. yüzyılda Portekizlilerle birlikte gelmiş ve yerli halkı Hıristiyanlaştırmak için çalışmışlardır. Cizvitler, Brezilya’da eğitim, sağlık, kültür ve sosyal hizmet alanlarında faaliyet göstermişlerdir. Brezilya’da Cizvitlerin kurduğu en eski üniversite São Paulo Üniversitesi’dir. Ayrıca Rio de Janeiro, Salvador, Belo Horizonte, Porto Alegre gibi şehirlerde de Cizvit okulları vardır.
Hindistan: Cizvitler, Hindistan’a 16. yüzyılda Francisco de Xavier ile birlikte gelmiş ve Goa, Kerala, Tamil Nadu, Bengal, Gujarat gibi bölgelerde misyonerlik yapmışlardır. Cizvitler, Hindistan’da eğitim, sağlık, kültür ve sosyal hizmet alanlarında faaliyet göstermişlerdir. Hindistan’da Cizvitlerin kurduğu en eski üniversite Bombay Üniversitesi’dir. Ayrıca Delhi, Kolkata, Chennai, Bangalore, Pune gibi şehirlerde de Cizvit okulları vardır.
Çin: Cizvitler, Çin’e 16. yüzyılda Matteo Ricci ile birlikte gelmiş ve Pekin, Nankin, Şanghay, Guangzhou, Macau gibi şehirlerde misyonerlik yapmışlardır. Cizvitler, Çin’de eğitim, sağlık, kültür ve sosyal hizmet alanlarında faaliyet göstermişlerdir. Cizvitler, Çin’de bilim, sanat, felsefe, teoloji gibi alanlarda Çinlilerle diyalog kurmuş ve kültürel alışverişte bulunmuşlardır. Çin’de Cizvitlerin kurduğu en eski üniversite Pekin Üniversitesi’dir. Ayrıca Şanghay, Nankin, Guangzhou, Macau gibi şehirlerde de Cizvit okulları vardır.
Bu liste tam değildir. Cizvit okullarının bulunduğu diğer ülkeler için buraya tıklayabilirsiniz. Cizvit okullarının tarihçesi, eğitim anlayışı, mezunları ve faaliyetleri hakkında daha fazla bilgi için buraya veya buraya tıklayabilirsiniz.
https://islamansiklopedisi.org.tr/cizvitler
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/867609
https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Cizvitler

@@@@@@@@@

Hangi ülkelerde Cizvit kiliseleri var?

Cizvit kiliseleri, Cizvit tarikatının kurduğu veya yönettiği Katolik kiliseleridir. Cizvitler, 16. yüzyıldan itibaren dünyanın birçok ülkesinde misyonerlik ve eğitim faaliyetleri yürütmüşler ve bu amaçla pek çok kilise inşa etmiş veya devralmışlardır. Cizvit kiliseleri, genellikle mimari, sanatsal ve tarihi açıdan önemli yapılardır. Cizvit kiliselerinin bulunduğu bazı ülkeler şunlardır:

İtalya: Cizvitlerin merkezi olan Roma’da, Cizvitlerin kurucusu Loyolalı Ignatius’un mezarının da bulunduğu Il Gesù Kilisesi, Cizvitlerin ilk kilisesi olan Santa Maria della Strada Kilisesi, Cizvitlerin ilk genel başkanı Diego Lainez’in mezarının da bulunduğu Sant’Andrea al Quirinale Kilisesi gibi önemli Cizvit kiliseleri vardır. Ayrıca Napoli, Palermo, Bologna, Milano, Torino gibi şehirlerde de Cizvit kiliseleri bulunmaktadır1
Fransa: Cizvitler, Fransa’da 16. yüzyıldan itibaren eğitim faaliyetleri yürütmüşler ve bu amaçla Paris, Lyon, Lille, Toulouse, Marseille gibi şehirlerde kiliseler kurmuşlardır. Fransa’daki en ünlü Cizvit kilisesi, Paris’te bulunan Saint-Paul-Saint-Louis Kilisesi’dir. Bu kilise, 17. yüzyılda Cizvitlerin Fransa’daki merkezi olarak hizmet vermiştir2
Almanya: Cizvitler, Almanya’da 16. yüzyılda Katolik reform hareketinin öncüleri olmuşlar ve Alman Koleji, Münih Üniversitesi, Frankfurt Üniversitesi, Köln Üniversitesi gibi ünlü eğitim kurumlarını kurmuş veya yönetmişlerdir. Bu kurumların yanında Cizvit kiliseleri de inşa etmişlerdir. Almanya’daki en ünlü Cizvit kilisesi, Münih’te bulunan St. Michael Kilisesi’dir. Bu kilise, Cizvitlerin Almanya’daki ilk kilisesi olup, Cizvit mimarisinin en güzel örneklerinden biridir. [3][3]
İngiltere: Cizvitler, İngiltere’de 16. yüzyılda Katolikliği yeniden canlandırmak için misyonerlik yapmışlar, ancak Anglikan Kilisesi’nin baskısıyla zulme uğramışlardır. 19. yüzyılda Cizvitler, İngiltere’ye geri dönerek Londra, Oxford, Cambridge, Manchester, Liverpool gibi şehirlerde kiliseler açmışlardır. İngiltere’deki en ünlü Cizvit kilisesi, Londra’da bulunan Farm Street Kilisesi’dir. Bu kilise, 19. yüzyılda Cizvitlerin İngiltere’deki merkezi olarak hizmet vermiştir4
ABD: Cizvitler, ABD’de 17. yüzyılda Maryland ve Virginia’da misyonerlik yapmaya başlamışlar, daha sonra Boston, New York, Chicago, Los Angeles, San Francisco, Washington gibi şehirlerde kiliseler kurmuşlardır. ABD’deki en ünlü Cizvit kilisesi, New York’ta bulunan St. Patrick Katedrali’dir. Bu katedral, ABD’nin en büyük ve en görkemli Katolik kilisesi olup, Cizvitler tarafından yönetilmektedir.
Brezilya: Cizvitler, Brezilya’da 16. yüzyılda Portekizlilerle birlikte gelmiş ve yerli halkı Hıristiyanlaştırmak için çalışmışlardır. Cizvitler, Brezilya’da eğitim, sağlık, kültür ve sosyal hizmet alanlarında faaliyet göstermişler ve bu amaçla Rio de Janeiro, Salvador, Belo Horizonte, Porto Alegre gibi şehirlerde kiliseler kurmuşlardır. Brezilya’daki en ünlü Cizvit kilisesi, Rio de Janeiro’da bulunan Candelária Kilisesi’dir. Bu kilise, 17. yüzyılda Cizvitler tarafından inşa edilmiş ve Brezilya’nın bağımsızlığının ilan edildiği yer olmuştur.
Hindistan: Cizvitler, Hindistan’a 16. yüzyılda Francisco de Xavier ile birlikte gelmiş ve Goa, Kerala, Tamil Nadu, Bengal, Gujarat gibi bölgelerde misyonerlik yapmışlardır. Cizvitler, Hindistan’da eğitim, sağlık, kültür ve sosyal hizmet alanlarında faaliyet göstermişler ve bu amaçla Delhi, Kolkata, Chennai, Bangalore, Pune gibi şehirlerde kiliseler kurmuşlardır. Hindistan’daki en ünlü Cizvit kilisesi, Goa’da bulunan Bom Jesus Bazilikası’dır. Bu bazilika, Cizvit misyoner Francisco de Xavier’in mezarının da bulunduğu bir kutsal yerdir.
Çin: Cizvitler, Çin’e 16. yüzyılda Matteo Ricci ile birlikte gelmiş ve Pekin, Nankin, Şanghay, Guangzhou, Macau gibi şehirlerde misyonerlik yapmışlardır. Cizvitler, Çin’de eğitim, sağlık, kültür ve sosyal hizmet alanlarında faaliyet göstermişler ve bu amaçla Pekin, Şanghay, Nankin, Guangzhou, Macau gibi şehirlerde kiliseler kurmuşlardır. Çin’deki en ünlü Cizvit kilisesi, Pekin’de bulunan Güney Katedrali’dir. Bu katedral, 17. yüzyılda Cizvitler tarafından inşa edilmiş ve Çin’in en eski Katolik kilisesi olmuştur.

@@@@@@@@@@

Cizvitler İslam ülkelerinde ne gibi faaliyetlerde bulunmuş ve bunlar kimlerdir?

Cizvitler, İslam ülkelerinde de misyonerlik, eğitim, kültür ve sosyal hizmet alanlarında faaliyetlerde bulunmuş bir Katolik tarikatıdır. Cizvitler, 16. yüzyıldan itibaren Osmanlı İmparatorluğu, Hindistan, Çin, Japonya, Fas, Etiyopya, İran gibi İslam ülkelerine gelmiş ve bu ülkelerdeki hıristiyan azınlıklara hizmet etmiş, yerli halklarla diyalog kurmaya çalışmış, bilim, sanat, felsefe, teoloji gibi alanlarda eserler vermiş ve kültürel alışverişte bulunmuştur. Cizvitler, aynı zamanda bu ülkelerdeki siyasi, dini ve kültürel durumu gözlemlemiş, raporlar hazırlamış ve Avrupa’ya bilgi aktarmıştır. Cizvitlerin İslam ülkelerindeki faaliyetlerinde öne çıkan bazı isimler şunlardır:

Matteo Ricci (1552-1610): Cizvitlerin Çin’deki en ünlü misyoneri ve bilim adamıdır. Çin dilini, kültürünü, dinini ve felsefesini öğrenmiş, Çinlilerle saygılı ve dostane bir ilişki kurmuş, Çin sarayına girmeyi başarmıştır. Çin’de matematik, astronomi, fizik, coğrafya, tıp gibi alanlarda eğitim vermiş, haritalar, saatler, gözlemevleri gibi araçlar getirmiş, Avrupa bilimini Çinlilere tanıtmıştır. Aynı zamanda Çin kültürünü ve dinini Avrupa’ya tanıtmış, Çin’de yazdığı eserleri Avrupa dillerine çevirmiştir. Çin’de Hıristiyanlığı yaymak için Çin kültürüne uygun bir yöntem geliştirmiş, ancak bu yöntem diğer misyonerler ve kilise otoriteleri tarafından eleştirilmiştir12
Francisco de Xavier (1506-1552): Cizvitlerin kurucularından ve en ünlü misyonerlerinden biridir. Hindistan, Endonezya, Malakka, Japonya gibi Asya ülkelerinde misyonerlik yapmış, binlerce kişiyi Hıristiyanlığa döndürmüştür. Hindistan’da Portekizlilerin himayesinde Goa, Kerala, Tamil Nadu, Bengal, Gujarat gibi bölgelerde faaliyet göstermiş, yerli halkın dilini, kültürünü, dinini öğrenmiş, eğitim, sağlık, kültür ve sosyal hizmet alanlarında çalışmıştır. Japonya’ya giden ilk Hıristiyan misyoner olan Xavier, Japon dilini, kültürünü, dinini öğrenmiş, Japonlara Hıristiyanlığı tanıtmış, Japon sarayına girmiş, Japon Hıristiyan cemaatini kurmuştur. Çin’e gitmek isterken ölen Xavier, Asya’da Hıristiyanlığın yayılmasında önemli bir rol oynamıştır34
Jean de Thévenot (1633-1667): Cizvitlerin ünlü bir seyyahı ve doğa bilimcidir. Osmanlı İmparatorluğu, Mısır, Suriye, Filistin, Arabistan, Hindistan, İran gibi İslam ülkelerini gezmiş, bu ülkelerdeki coğrafya, tarih, kültür, din, dil, bitki, hayvan gibi konularda gözlemler yapmış, notlar almış, resimler çizmiştir. Seyahatnamesini Avrupa dillerine çevirmiş, Avrupa’da büyük ilgi görmüştür. Aynı zamanda bu ülkelerdeki hıristiyan azınlıklara hizmet etmiş, yerli halklarla dostluk kurmuş, bazı yerlerde misyonerlik yapmıştır.
Jean-Baptiste du Halde (1674-1743): Cizvitlerin önemli bir tarihçi ve Çin uzmanıdır. Kendisi Çin’e gitmemiş, ancak Çin’deki Cizvit misyonerlerden gelen mektup, rapor, harita, resim gibi belgeleri toplamış, düzenlemiş, yorumlamış ve yayımlamıştır. Description géographique, historique, chronologique, politique et physique de l’empire de la Chine et de la Tartarie chinoise adlı eseri, Avrupa’da Çin hakkında en kapsamlı ve güvenilir kaynak olarak kabul edilmiş, Çin kültürünün, biliminin, dininin, felsefesinin Avrupa’ya tanıtılmasında büyük katkı sağlamıştır.
Antoine Galland (1646-1715): Cizvitlerin ünlü bir oryantalist ve çevirmenidir. Osmanlı İmparatorluğu, Suriye, Filistin, Arabistan gibi İslam ülkelerini gezmiş, bu ülkelerdeki tarih, kültür, dil, edebiyat, sanat gibi konularda araştırmalar yapmış, eserler yazmıştır. Aynı zamanda bu ülkelerden el yazması eserler, sikke, madalya, antika eşya gibi değerli objeler toplamış, Avrupa’ya getirmiştir. Binbir Gece Masalları’nı Arapçadan Fransızcaya çeviren ilk kişi olan Galland, bu eseri Avrupa’da popüler hale getirmiş, Doğu kültürünün ve edebiyatının Avrupa’ya yayılmasında önemli bir rol oynamıştır.

@@@@@@@@@

Hangi Cizvit misyonerleri Türkiye’de görev yapmıştır?

Türkiye’de görev yapmış Cizvit misyonerleri hakkında kesin bir liste bulunmamaktadır. Ancak araştırmalara göre, Osmanlı İmparatorluğu’nda 16. yüzyıldan itibaren Cizvitlerin faaliyet gösterdiği bilinmektedir. Cizvitler, özellikle İstanbul, İzmir, Bursa, Edirne gibi büyük şehirlerde misyonerlik yapmışlar, ayrıca Anadolu’nun çeşitli yerlerinde de Hıristiyan azınlıklara hizmet etmişlerdir. Cizvitlerin Türkiye’de görev yapmış bazı ünlü isimleri şunlardır:

Antonio Possevino (1533-1611): Cizvitlerin önemli bir diplomatı ve yazarıdır. 1578’de Osmanlı İmparatorluğu’na gelmiş, İstanbul, Edirne, Bursa, İzmir gibi şehirleri ziyaret etmiş, Osmanlı padişahı III. Murad ile görüşmüş, Osmanlı-Rus savaşını sona erdirmek için arabuluculuk yapmıştır. Aynı zamanda Osmanlı topraklarındaki Hıristiyan azınlıklara hizmet etmiş, Osmanlı kültürü, tarihi, dini, siyasi durumu hakkında eserler yazmıştır.
Claudio Acquaviva (1543-1615): Cizvitlerin beşinci genel başkanıdır. 1581-1582 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’na gelmiş, İstanbul, Edirne, Bursa, İzmir gibi şehirlerde misyonerlik yapmış, Osmanlı padişahı III. Murad ile görüşmüş, Osmanlı topraklarındaki Cizvit okullarını denetlemiş, Cizvitlerin kurallarını yeniden düzenlemiştir.
Angelo Mai (1782-1854): Cizvitlerin ünlü bir filolog ve kardinalidir. 1819-1821 yılları arasında İstanbul’da bulunmuş, Osmanlı saray kütüphanesindeki el yazması eserleri incelemiş, bunlardan bazılarını Avrupa’ya götürmüştür. Aynı zamanda İstanbul’daki Hıristiyan azınlıklara hizmet etmiş, Osmanlı kültürü ve dili hakkında eserler yazmıştır.
Guillaume de Jerphanion (1877-1948): Cizvitlerin önemli bir coğrafyacı, tarihçi ve arkeologudur. 1902-1914 yılları arasında Anadolu’yu gezmiş, özellikle Kapadokya bölgesindeki Hıristiyan eserlerini araştırmış, haritalar, resimler, notlar çıkarmıştır. Aynı zamanda Anadolu’daki Hıristiyan azınlıklara hizmet etmiş, Anadolu tarihi, kültürü, dini hakkında eserler yazmıştır.
Bu isimler dışında Türkiye’de görev yapmış pek çok Cizvit misyoneri vardır.


@@@@@@@@@@

Türkiye’de Cizvit okulları var mı?

Cizvit okulları, resmi olarak Cizvit tarikatına ait olmayabilir, ancak Cizvitlerin kurduğu veya yönettiği okullar olabilir. Ayrıca Cizvit okulları, zaman içinde farklı isimler, yönetimler veya tarikatlar altında faaliyet göstermiş olabilir. Bu nedenle, Türkiye’de Cizvit okulları var mı sorusuna cevap vermek için, Cizvit okullarının tarihçesini, misyonunu, eğitim anlayışını ve faaliyetlerini incelemek gerekir.

Cizvitler, 16. yüzyıldan itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nda misyonerlik ve eğitim faaliyetleri yürütmüş bir Katolik tarikatıdır. Cizvitler, özellikle İstanbul, İzmir, Bursa, Edirne gibi büyük şehirlerde misyonerlik yapmışlar, ayrıca Anadolu’nun çeşitli yerlerinde de Hıristiyan azınlıklara hizmet etmişlerdir. Cizvitler, Osmanlı topraklarında ilk yabancı okulu 1583 yılında İstanbul’da Saint Benoit Fransız Lisesi olarak açmışlardır. Bu okul, bugün de faaliyet göstermektedir.

Cizvitler, Osmanlı İmparatorluğu’nda eğitim faaliyetlerini sürdürürken, Fransa’da yasaklanmış ve Fransız Kralı okullarının yönetimini Lazarist rahiplere vermiştir. Bu nedenle, Saint Benoit Lisesi dahil bazı Cizvit okulları, Lazarist tarikatının idaresine girmiştir. Lazarist tarikatı da Cizvitler gibi misyonerlik ve eğitim faaliyetleri yürüten bir Katolik tarikatıdır. Lazarist tarikatının kurduğu veya yönettiği diğer okullar arasında Saint George Avusturya Lisesi, Saint Michel Fransız Lisesi, Saint Pulcherie Fransız Lisesi, Saint Joseph Fransız Lisesi gibi okullar bulunmaktadır. Bu okullar, bugün de faaliyet göstermektedir.

Cizvitlerin kurduğu veya yönettiği diğer bir okul grubu da Notre Dame de Sion rahibelerine ait olan okullardır. Notre Dame de Sion rahibeleri, 1860’larda İstanbul’a gelip Saint Benoit Manastırı’na yerleşmiş, bir süre sonra da kendilerine bugün okul binasının bulunduğu arazi tahsis edilmiştir. Notre Dame de Sion rahibeleri, Cizvitlerin eğitim anlayışını benimsemiş ve Cizvitlerle işbirliği yapmışlardır. Notre Dame de Sion rahibelerinin kurduğu veya yönettiği okullar arasında Notre Dame de Sion Fransız Lisesi, Sainte Pulcherie Fransız Lisesi, Sainte Trinité Fransız Lisesi gibi okullar bulunmaktadır. Bu okullar, bugün de faaliyet göstermektedir.

Cizvitlerin kurduğu veya yönettiği diğer bir okul grubu da Institut des Frères des Ecoles Chrétiennes tarafından kurulan okullardır. Bu kurum, Cizvitler gibi Katolik eğitiminin yaygınlaştırılması için çalışan bir erkek tarikatıdır. Bu tarikatın kurduğu veya yönettiği okullar arasında Saint Joseph Fransız Lisesi, Sainte Trinité Fransız Lisesi, Saint Benoît Fransız Lisesi gibi okullar bulunmaktadır. Bu okullar, bugün de faaliyet göstermektedir.

Bu okulların dışında, Türkiye’de Cizvitlerin kurduğu veya yönettiği başka okullar da olabilir. Ancak bu okulların Cizvit bağlantısı, resmi olarak belgelenmemiş veya gizli tutulmuş olabilir. Bu nedenle, bu okulları tespit etmek için daha fazla araştırma yapmak gerekir.

Sonuç olarak, Türkiye’de Cizvit okulları var mı sorusuna cevap vermek için, Cizvit okullarının tarihçesini, misyonunu, eğitim anlayışını ve faaliyetlerini incelemek gerekir. Bu inceleme sonucunda, Türkiye’de Cizvitlerin kurduğu veya yönettiği pek çok okul olduğu görülmektedir. Bu okullar, bugün de faaliyet göstermektedir. Ancak bu okullar, resmi olarak Cizvit tarikatına ait olmayabilir, ancak Cizvitlerin eğitim mirasını taşımaktadır. Bu nedenle, Türkiye’de Cizvit okulları var mı sorusuna kesin bir evet veya hayır cevabı vermek zor olabilir.

@@@@@@@@@

Cizvitlerin eğitim anlayışı nedir?

Cizvitlerin eğitim anlayışı, Katolik Kilisesi’nin misyonerlik ve Hıristiyanlaştırma amacına hizmet eden bir eğitim sistemidir. Cizvitler, 16. yüzyılda Loyolalı Ignatius tarafından kurulan İsa Cemiyeti’nin üyeleridir. Cizvitler, bütün insanlığı Hıristiyanlaştırmak ve Hıristiyan olanların inançlarını hiç taviz vermeden yaşamalarını sağlamak için çalışmışlardır. Cizvitler, bu amaçla dünyanın birçok ülkesinde okullar, üniversiteler, kiliseler ve manastırlar kurmuşlardır. Cizvitlerin eğitim anlayışının temel özellikleri şunlardır:

Cizvitlerin eğitim anlayışı, disiplinli, sistematik ve eleştirel bir yaklaşıma dayanmaktadır. Cizvitler, öğrencilerine klasik diller, felsefe, teoloji, matematik, astronomi, fizik, kimya, tıp, coğrafya, tarih, edebiyat, müzik ve resim gibi alanlarda eğitim vermişlerdir. Cizvitler, öğrencilerini sadece bilgi sahibi değil, aynı zamanda ahlaklı, erdemli, dürüst, cesur, fedakar, lider ve hizmetkar olmaya teşvik etmişlerdir. Cizvitler, öğrencilerinin bireysel yeteneklerini, ilgi alanlarını ve ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmuş, onlara uygun yöntemlerle öğretmişlerdir.
Cizvitlerin eğitim anlayışı, Katolik doktrinine bağlıdır. Cizvitler, öğrencilerine Katolik inancının temel prensiplerini, dogmalarını, ritüellerini, ibadetlerini ve ahlakını öğretmişlerdir. Cizvitler, öğrencilerini diğer dinlere ve mezheplere karşı savunma yapabilecek şekilde donatmış, onlara Katolikliğin üstünlüğünü ve tek doğru yol olduğunu telkin etmişlerdir. Cizvitler, öğrencilerini Papa’ya ve Kilise’ye bağlılık, itaat ve sadakat duygularıyla yetiştirmişlerdir.
Cizvitlerin eğitim anlayışı, kültürel çeşitliliğe saygılıdır. Cizvitler, misyonerlik yaptıkları ülkelerde yerli halkların dilini, kültürünü, dinini ve felsefesini öğrenmiş, onlarla saygılı ve dostane bir ilişki kurmuş, onlara Hıristiyanlığı tanıtmışlardır. Cizvitler, yerli halkların kültürel değerlerini yok etmeye çalışmamış, onları Hıristiyanlaştırmak için uygun bir yöntem geliştirmişlerdir. Cizvitler, aynı zamanda yerli halkların bilim, sanat, felsefe, teoloji gibi alanlardaki eserlerini Avrupa’ya tanıtmış, kültürel alışverişte bulunmuşlardır.
Cizvitlerin eğitim anlayışı, 16. yüzyıldan itibaren Avrupa ve dünyada önemli bir rol oynamış, bilim, sanat, felsefe, teoloji gibi alanlarda pek çok ünlü mezun yetiştirmiştir. Cizvitlerin eğitim anlayışı, bazı devletler ve kilise otoriteleri tarafından hoş karşılanmamış ve zaman zaman engellenmeye çalışılmıştır. Cizvitler, 1773 yılında Papa tarafından feshedilene kadar eğitim alanında önemli bir rol oynamışlardır. Günümüzde Cizvit okulları, yaklaşık 70 ülkede faaliyet göstermektedir. Cizvitlerin eğitim anlayışı, çağın şartlarına uyum sağlayarak değişim ve gelişim göstermiştir.

@@@@@@@@

Cizvit okullarının mezunları kimlerdir?

Cizvit okulları, dünyanın birçok ülkesinde faaliyet gösteren Katolik eğitim kurumlarıdır. Cizvitler, 16. yüzyılda Loyolalı Ignatius tarafından kurulan İsa Cemiyeti’nin üyeleridir. Cizvitler, bütün insanlığı Hıristiyanlaştırmak ve Hıristiyan olanların inançlarını hiç taviz vermeden yaşamalarını sağlamak için çalışmışlardır. Cizvitler, bu amaçla dünyanın birçok ülkesinde okullar, üniversiteler, kiliseler ve manastırlar kurmuşlardır.

Cizvit okulları, 16. yüzyıldan itibaren Avrupa ve dünyada önemli bir rol oynamış, bilim, sanat, felsefe, teoloji gibi alanlarda pek çok ünlü mezun yetiştirmiştir. Cizvit okullarının mezunları arasında şu isimler bulunmaktadır:

Voltaire (1694-1778): Fransız yazar, filozof, tarihçi ve aydınlanma düşünürüdür. Cizvit okullarında eğitim görmüş, ancak daha sonra Cizvitlere ve Katolik Kilisesi’ne karşı eleştirel bir tutum sergilemiştir. Özgürlük, hoşgörü, adalet, insan hakları gibi konularda eserler vermiş, Fransız Devrimi’ne ilham kaynağı olmuştur.
René Descartes (1596-1650): Fransız matematikçi, fizikçi, filozof ve bilim adamıdır. Cizvit okullarında eğitim görmüş, ancak daha sonra Cizvitlerin eğitim anlayışını eleştirmiştir. Modern felsefenin kurucusu olarak kabul edilir. Analitik geometri, koordinat sistemi, kartezyen düşünce gibi kavramları geliştirmiştir. “Düşünüyorum, öyleyse varım” sözüyle ünlüdür.
Adam Weishaupt (1748-1830): Alman hukukçu, filozof ve aydınlanma düşünürüdür. Cizvit okullarında eğitim görmüş, ancak daha sonra Cizvitlerden ayrılmıştır. 1776’da Bavyera’da İlluminati adlı gizli bir örgüt kurmuş, bu örgütün amacı insanlığı akıl, bilim ve özgürlük yoluyla aydınlatmak ve kilise ve devlet otoritesine karşı mücadele etmekti. Ancak bu örgüt, 1785’te Bavyera hükümeti tarafından yasaklanmış ve dağıtılmıştır.
James Joyce (1882-1941): İrlandalı yazar ve şairdir. Cizvit okullarında eğitim görmüş, ancak daha sonra Cizvitlere ve Katolik Kilisesi’ne karşı mesafeli bir duruş almıştır. Modernist edebiyatın öncülerinden biridir. Ulysses, Dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi gibi eserleriyle tanınır. Dil, bilinç, sembolizm, mitoloji gibi unsurları ustaca kullanmıştır.
Fidel Castro (1926-2016): Kübalı devrimci lider, siyasetçi ve devlet başkanıdır. Cizvit okullarında eğitim görmüş, ancak daha sonra Cizvitlerden uzaklaşmıştır. 1959’da Küba Devrimi’ni gerçekleştirerek Fulgencio Batista’nın diktatörlüğünü devirmiş, sosyalist bir rejim kurmuştur. ABD’ye karşı direnmiş, Sovyetler Birliği ile işbirliği yapmıştır. Küba’nın sağlık, eğitim, spor gibi alanlarda gelişmesini sağlamıştır.

@@@@@@@@@

Cizvit okulları, Katolik eğitim kurumlarıdır ve Türkiye’de de faaliyet göstermektedir. Cizvit okullarında eğitim gören Türkler arasında şu isimler bulunmaktadır:

Ahmet Hamdi Tanpınar (1901-1962): Türk yazar, şair, akademisyen ve siyasetçidir. İstanbul’da Saint Joseph Fransız Lisesi’nde eğitim görmüştür. Türk edebiyatının önemli isimlerinden biridir. Beş Şehir, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Huzur, Mahur Beste gibi eserleriyle tanınır. Türk kültürü, tarihi, sanatı, felsefesi hakkında araştırmalar yapmıştır.
Zülfü Livaneli (1946-): Türk yazar, besteci, şarkıcı, yönetmen ve siyasetçidir. Ankara’da Notre Dame de Sion Fransız Lisesi’nde eğitim görmüştür. Türk edebiyatının ve müziğinin önde gelen isimlerindendir. Leyla’nın Evi, Serenad, Mutluluk, Kardeşimin Hikayesi gibi eserleriyle tanınır. Türk halk müziğini dünyaya tanıtmış, pek çok film ve diziye müzik yapmıştır.
Orhan Pamuk (1952-): Türk yazar, akademisyen ve Nobel Edebiyat Ödülü sahibidir. İstanbul’da Robert Kolej’de eğitim görmüştür. Türk edebiyatının en çok okunan ve çevrilen yazarıdır. Kara Kitap, Benim Adım Kırmızı, Kar, Masumiyet Müzesi, Kırmızı Saçlı Kadın gibi eserleriyle tanınır. Türk kültürü, tarihi, kimliği, siyaseti hakkında eleştirel bir bakış açısı sunar.
Cem Yılmaz (1973-): Türk komedyen, oyuncu, senarist, yönetmen ve yapımcıdır. İstanbul’da Saint Joseph Fransız Lisesi’nde eğitim görmüştür. Türk sinema ve televizyonunun en popüler isimlerindendir. Her Şey Çok Güzel Olacak, G.O.R.A, A.R.O.G, Yahşi Batı, Pek Yakında, Arif V 216 gibi filmleriyle tanınır. Stand-up gösterileri, skeçleri, mizahı ve taklit yeteneğiyle sevilir.
Bu isimler dışında Cizvit okullarında eğitim gören başka Türkler de olabilir. Ancak bu isimleri tespit etmek için daha fazla araştırma yapmak gerekir.

@@@@@@@@

İslam ülkelerinde papalığın görevlendirdiği gizli ve açık kardinaller kimlerdir ve ne gibi faaliyetlerde bulunmuşlardır?

Papalık, Katolik kilisesinin ruhani ve cismani liderliğini temsil eden makamdır. Papa, Katolik inancına göre Hz. İsa’nın havarisi Petrus’un halefi ve kilsenin başıdır. Papa, aynı zamanda Vatikan Devleti’nin başkanıdır. Papalık, Hıristiyanlığın ilk dönemlerinden beri İslam ülkeleriyle çeşitli ilişkiler kurmuş, siyasi, dini, kültürel ve misyonerlik faaliyetlerinde bulunmuştur.

Kardinal, Katolik kilisesinin en yüksek rütbeli üyeleridir. Kardinal, papanın danışmanı, yardımcısı ve temsilcisidir. Kardinal, aynı zamanda papanın seçiminde oy hakkına sahiptir. Kardinal, genellikle bir ülke veya bölgenin başpiskoposu veya önemli bir kilisenin başrahibi olarak atanır. Kardinal, papanın verdiği özel görevleri yerine getirir. Kardinal, kırmızı renkli giysiler giyer ve kırmızı şapka takar.

İslam ülkelerinde papalığın görevlendirdiği gizli ve açık kardinaller, papanın temsilcileri olarak bu ülkelerdeki Hıristiyan azınlıklara hizmet etmiş, yerli halklarla diyalog kurmaya çalışmış, bilim, sanat, felsefe, teoloji gibi alanlarda eserler vermiş ve kültürel alışverişte bulunmuştur. Ayrıca bu kardinaller, İslam ülkelerindeki siyasi, dini ve kültürel durumu gözlemlemiş, raporlar hazırlamış ve Avrupa’ya bilgi aktarmıştır. Bazı kardinaller, İslam ülkelerinde Hıristiyanlığı yaymak için misyonerlik yapmış, ancak bu faaliyetleri genellikle gizli tutmuş veya engellenmiştir.

İslam ülkelerinde papalığın görevlendirdiği gizli ve açık kardinallerden bazı örnekler şunlardır:

Kardinal Jean-Louis Tauran (1943-2018): Fransız kardinal, diplomat ve papalık dış ilişkiler bakanıdır. 2007-2014 yılları arasında Papalık Diyalog Konseyi başkanı olarak İslam ülkeleriyle ilişkileri geliştirmek için çalışmıştır. Türkiye, İran, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün, Lübnan, Mısır, Fas gibi ülkeleri ziyaret etmiş, İslam dünyasıyla diyalog ve iş birliği çağrısında bulunmuştur. 2013 yılında Papa Francis’in seçimini duyuran kardinaldir.
Kardinal Charles Maung Bo (1948-): Myanmarlı kardinal, Yangon başpiskoposu ve Myanmar Piskoposlar Konferansı başkanıdır. 2015 yılında Papa Francis tarafından kardinal olarak atanan ilk Myanmarlıdır. Myanmar’da Budist çoğunluğa karşı Hıristiyan azınlığın haklarını savunmuş, barış, adalet, demokrasi ve insan hakları için mücadele etmiştir. 2017 yılında Türkiye’yi ziyaret etmiş, Diyanet İşleri Başkanı ile görüşmüş, İslam-Hıristiyan diyalogunun önemini vurgulamıştır.
Kardinal John Henry Newman (1801-1890): İngiliz kardinal, teolog, filozof ve eğitimcidir. 1845 yılında Anglikan kilisesinden Katolik kilisesine geçmiş, 1879 yılında Papa IX. Leo tarafından kardinal olarak atanan ilk İngiliz olmuştur. İslam dinine ve kültürüne ilgi duymuş, Kur’an’ı ve İslam tarihini incelemiş, İslam’ın Hıristiyanlık için bir rakip değil bir müttefik olduğunu savunmuştur. İslam’ın Hıristiyanlığa yakın bir din olduğunu, Hz. Muhammed’in bir peygamber olmadığını ancak bir reformcu olduğunu iddia etmiştir.

 

@@@@@@@@@

Corç Maroviç kimdir ve ne gibi faaliyetlerde bulunmuştur?

Corç Maroviç, Vatikan’ın uzun yıllar İstanbul temsilciliğini yapan Katolik bir din adamıdır. 1930 yılında İstanbul’da doğmuş, Cizvit okullarında eğitim görmüştür. Vatikan’ın İstanbul temsilcisi olan Kardinal Roncalli’nin himayesinde büyümüş, daha sonra Roncalli Papa 23. John olarak seçilmiştir. Maroviç, Roncalli’nin ardından Vatikan’ın İstanbul temsilciliğine getirilmiş, bu görevi 2012 yılında ölümüne kadar sürdürmüştür.
Corç Maroviç, Türkiye’deki Hıristiyan azınlıklara hizmet etmiş, Türk ve İslam kültürüne saygı duymuş, diyalog ve barış için çalışmış bir din adamıdır. Türkiye’deki Katolik kiliselerinin, okullarının, manastırlarının ve vakıflarının yönetimini üstlenmiş, Vatikan ile Türkiye arasındaki ilişkileri geliştirmeye çalışmıştır. Ayrıca Türkiye’deki Müslüman ziyaretçilere Cevşen hediye etmiş, Fethullah Gülen ile yazışmış, Cizvit okullarının tarihçesini anlatmıştır.
Corç Maroviç, aynı zamanda bir sanatsever, koleksiyoner ve yazardır. Vatikan’ın İstanbul temsilciliğinde bulunan birçok sanat eserini korumuş, restorasyonunu sağlamış, tanıtmıştır. Kendi koleksiyonunda da birçok değerli eser bulundurmuştur. Ayrıca Türkiye’deki Katolik kiliselerinin tarihini, mimarisini, kültürünü anlatan kitaplar yazmış, konferanslar vermiştir.

Bak. https://www.google.com/amp/s/m.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/727225-corc-marovic-amp