E   R   M   E   N   İ   L   E   R

 

            Bu gün dünyanın bir çok yerinde,Türkiye’nin de içinde ve doğusunda bulunan,azınlıklarında çoğunluğun içerisinde erimiş olmasına rağmen kaşınması,kışkırtılması,dünyadaki birkaç devletin geçmişteki siyasi hesaplarını hesaplayarak giriştikleri hesaplardır.

            Bir çok taşın altını kaldırdığımızda bir tarafta Rusya’yı,öbür tarafta İngiltere,Fransa ve İsrail’i görmekteyiz.

            Dünya adeta bunlar arasında parsellenmekte ve ipleri ellerinde tutulmaktadır.

            Suriye’de de azınlıklar olan Nusayrileri öne çıkaran Fransa,neticede çoğunluğun başına getirerek kavgayı sürdürmekte ve kendi hesaplarını da sağlamaktadırlar.

            Suriye’deki Nusayriler de kısa zamanda devletin imkanlarından istifade ile önemli kilit noktalarına oturarak devleti idareye,çoğunluğa hükmetmeye başlamışlardır.

            Türkiye’de de oynanılan oyun aynısı idi. Kürtler ve Alevileri ön plana çıkararak bütünlüğü bozma politikası.

            Sonuç-da da bir memnuniyetsizler topluluğu oluşturmaktı. İstenilen de bu idi.

            Bütün İslam devletlerine baktığımızda aynı senaryoyu görürüz. Baştaki idareciler ve onların azınlıktaki şak-şakçıları,çoğunluk ise memnun değil...

            Dünya ve içindekiler ne kadar da birbirine benziyor değil mi?

            Bir yandan o azınlıkları kendisine muhtaç ederek,her türlü imkandan istifade çarkını döndürmeyi de başarmışlardır.

            Böylece kavgalı olanlar akıllıca düşünemiyeceklerinden,böyle bir akıllıca planı da sürdürmektedirler.

            Kendi manda-larına alıp,manda gibi kullanma yöntemini seçtiklerini bir politika olarak sürdürmektedirler.

            Ermeniler alet olabilen toplumlardır. “Avrupalılar daima Ermenileri doktorların labaratuvarlarda ada tavşanı,Hind domuzu harcamaları gibi harcamışlardır.”[1]

            Osmanlı 1683 II. Viyana bozgunundan sonra Avrupa müttefiklerinin 1699-da Karlofça anlaşmasıyla topraklarının bir çoğunu kaybederken;Rusya’nın 1774’de sıcak denizlere inmek amacıyla  imzalanan küçük kaynarca anlaşmasıyla da Balkan ülkelerinin Osmanlıya karşı örgütlenmesiyle çözülmeler baş göstermiştir.

            Böylece 1806’da Sırp isyanı,1827’de yunan isyanı,1875’de Hersekte başlayıp 1876’da Bulgaristan’a ve Sırbistan’a sıçrayan isyanlar hep Ruslar tarafından çıkarılmış isyanlardır.[2]

            Ermeniler en fazla zulmü,baskıyı ve köle olarak kullanılmayı gördükleri Rusların sürekli aleti olmuşlar,kullanılmışlardır.[3]

            Zarara uğratılan onlar değil,bizler olmuşuz. Öyle ki;Ruslarla iş birliği yapan Ermeniler 1915’de tehcir edilirken zarar görmemişler,verilenlere de yargı kararının kararlaştırmış olması neticesinde ödeme yapılması Osmanlı arşiv belgelerince sabittir.[4]

            Soykırımı tam bir masaldan ibarettir. Kendi canice eylemlerini ört bas etmek içindir. Asıl Ermeniler 1890-1922 yılları arasında 2,5 milyon Müslüman-ı kendileri öldürmüşlerdir.

            Çarlık Rusya’sının tahrikiyle  1877 Osmanlı-Rus savaşında baş kaldırmış,kanlı eylemlere girişmişlerdir. Savaştan sonra kaçıp,Kafkasya’ya girişte yolda 40 bin kişi telef olmuştur.

            Osmanlının kucaklayarak 600 yıl iç içe beraber yaşadığımız bu millet,Osmanlı tarafından –Milleti Sâdıka- adıyla güven kazanmış,ancak bunu devam ettirmemiştir.

            Türkiye’deki ermeni sorunu,Ermenilerden ziyade iki devlet olan Rus ve İngilizin Osmanlıyı parçalamak için bir davası haline gelmiştir.[5]

            Bu amaçla Ermenilerin doğu Anadolu’da devlet kurma iştahları kabartılmış,bu amaçla tahrik edilmiştir. Neticede Anadolu’nun her tarafında ermeni zulmü görülmektedir. Bunlar diğerlerini takib etmiş;27-Eylül-1945’de Adapazarı’nda ve eylem için bomba imalatı yapılmış,Anadolunun bir çok yeri cephanelik haline getirilmiş,[6]1975’de iki büyük elçiye saldırıda bulunulmuş ,1982’de Esenboğa ve bir çok konsolosluklara karşı girişilen öldürme faaliyetlerinde ASALA’ca 40 kadar insan hunharca öldürülmüştür.

            Bunların en azılıları olan,1887’de Fransa ve İsviçre de bulunan ermeni öğrencilerin kurduğu Hınçak örgütü ve  1890’da Rusya da kurulan Ermeni ihtilalci federasyonu adıyla Taşnaklardır.

            Ermeni fedaileri hakkında Bediüzzaman;”Fedailerin yüzleri kızarmış kömür üstüne tutulup gözleri patlama derecesine gelse dahi yine sır vermezler.”[7]

            21-Temmuz-1908’de Yıldız camiinden Cuma namazından çıkan Sultan Abdulhamidi öldürmek amacıyla bomba yüklü bir arabayı infilak ettirmesi,padişahın kapıda birkaç dakikalık konuşmasının gecikmesiyle kurtulması ancak halktan 26 kişinin ölümü Ermeni eliyle olmuştur.

            Bütün cephelerde çarpışan Osmanlıya içindeki Ermenilerin kaçıp,sadâkatsızca bir yandan Rusya cephesine geçmeleri,diğerlerinin ise komşularını ve çevresini öldürmeleri halkı zor duruma sokmuştur.

            Ermeni tarihçi Loo’nun da dediği gibi,Osmanlı sadece;”Kendi varlığını korumak hakkını kullanmış”sözünü doğrulamaktadır.

            Özetle Ermeni bütün şiddetin arkasında görülmektedir. Kıbrıs barış harekatının öncesi ve sonrasında,PKK’nın içinde...[8]

            Doğunun çıban başıdır ermeni... Gerektiğinde deşilmektedir. Zulümle simgeleşmişlerdir.

            Bu fitnelerle iki gaye hedeflenmektedir;bir yandan oradaki Ermenileri fitneye uyandırırken,diğer yandan devlete ve birbirine karşı kışkırtmak...

            Bugün doğuda yine adını kendileri kurmuş olduğu,Kürt faaliyetinin altında Ermeni kışkırtması yatmaktadır.

            1874’de Patrik olan Nevres Voryebedyan;”Ermeni halkının dikkatini çekmek için ihtilal,isyan ne gerekiyorsa bunu çıkarmanın güç olmadığını”[9]söyler.

            Bunu İstanbul’da ve Türkiye’de 50 yıl kalan George Washborn;İngiltere tarafından bağımsız ermenistan kışkırtmalarının anadoluyu bölmek ve Rusyanın ilerlemesine engel olma düşüncesiyle yapmakta olduğunu söyler.[10]

            “Prens Korçakof 19-Nisan-1877’de Rusya’nın Osmanlı devletine karşı savaş kararı bildirisinin nedenini şöyle açıklar:”Bab-ı Ali,Avrupa’nın örgütlerine saygı göstermemiştir. Hristiyanların durumunu düzenlemek konusunda kendisine öğütlenmiş olan önlemleri yerine getirmesine değin artık kendisine güven gösterilemez. Balkanlardaki devamlı kargaşalık güvenliği bozmuş ve Rusya’nın çıkarlarını sarsmıştır. Bu nedenle Rusya,Avrupa tarafından da destekleneceğinden emin olarak Bâb-ı Âliye karşı savaş açmıştır.”[11]

            1895’de Bâb-ı Âli isyanı,1894’de Sason olayı”,1918’deErzurum ve çevresindeki zulümler ve sadece 1895’de yaptıkları 22 isyan onların çirkin çehrelerinden bir kaçıdır.

Öyle ki Rus askeri bile buna karşı şöyle der:”Ruslar şu Ermenilerin iyice hakkından geldiler. Fakat onları layıkıyla yok edemediler;bir tanesi geri kalmayacak şekilde yapmaları gerekirdi.”[12]

            -3-Mart-1878,Ayastafanos anlaşması Ermeniler için bir dönüm noktası olur. Zira;bu anlaşmadaki 1: Madde de:”Fırat’a kadar olan yörenin Türklere geri verilmemesi ve buraların Ararat ile birleştirilerek,Rus çarının ülkesinin bir parçası olmasının sağlanması,” ve 16. maddenin son kısmında:”....Ermenilerin Kürtlere ve Çerkezlere karşı güvenlik sağlamayı garanti eder.” Propagandasıyla gerçekleşecek bu anlaşmaya başta İngiltere’nin ve Almanya’nın Rusya’nın yayılmacı politika tehlikesine engel olup 30-Mayıs’daki Berlin kongresine atması ve orada da kabul edilmemesiyle de bu iltihak gerçekleşmemiş oldu.”[13]

            Sabit olmuş gerçeklerdendir ki;”Hiçbir Ermeni bir Rus’a ateş etmemiştir.”[14]

            Neticesi aynı olan;ya Rus Ermeni’yi kullanmış veya Ermeni onu. Genelde Ermeni kullanılmış. ermeni hazır bir kıta gibi alet olma sadakatini Ruslara karşı göstermiştir.

            Nitekim 1988’de Azerbaycan da binlerce insan şehid edilmiş;kolları,parmakları,bacakları ayrı ayrı bulunup,gömülmüştür.

            Öyle ki;boğazındaki kolyeyi almak için,elinde gösterdiği bıçakla keserek alması zulümlerinden biri idi ki;hamile kadınların karnındaki çocuğu süngüyle çıkarıp alıp,yakması. Zulümle devam ettirilen bir hayat sahibi olduklarını göstermekte idi.

            “Tükürün milleti alçakça vuran darbelere,

  Tükürün onlara alkış dağıtan kahpelere,

             Tükürün ehli salibin o hayasız yüzüne,

             Tükürün,onların asla güvenilmez sözüne...”

            Bütün bu zulümlerde Ermenilerin ön plana çıkmış olması;onların güçlü olmalarından olmayıp,rakiplerinin güçsüzlüğünden kaynaklanmaktadır. Güçlü olan Osmanlıya boyun eğen,bugün baş kaldırmakta...

            Bizans’ın fethinden sonra Fatih Sultan Mehmed bunların yeteneklerinden dolayı,İstanbul’a 250 binini çeşitli semtlere yerleştirmiş,onlar ise tarih de böyle ikram gördüğü insanlara hıyanet etmekten geri kalmamış,çeşitli zamanlarda bu hırçınlıklarını yedikleri tokatlarla da  ödemişlerdir.                 

Fatihten sonra ikinci olarak Ermenilerin ikinci olarak İstanbul’a akını Anadolu’daki Celali İsyanlarından [15] sonra olduğu da belirtilmektedir.

            Harp dairesi arşivlerinde bulunan Merzifon koleji direktörü Amerikalı White’a ait bir mektupta:”Hristiyanlığın en büyük rakibi müslümanlıktır. Müslümanların da en kuvvetlisi Türkiye’dir.Bu hükümeti ve memleketi devirmek için Ermeni ve Rum dostlarımızı terk etmemeliyiz. Hristiyanlık için Ermeni ve Rum dostlarımız tarafından o kadar kan feda edildi ki,bunlardan bir çoğu İslamlara karşı mücadelede şehid oldular. Unutmayalım ki kutsal hizmetimizin sonuna kadar daha pek çok böyle şehid kanı akıtılacaktır. Alevilere de mezheb konusunda serbestlik tanırsak onlarda bize katılacaklardır. Bizim görevimiz,bu fırsatı kaçırmamak,gereğine uygun hareket eylemektir. Hristiyanların şimdiye kadar görmüş oldukları zulümlere karşı onların zekatını ödeyecek bir ruh aşımalıyız. Biz bunu şimdiye kadar yaptık ve başarılıda olduk.”[16]

            Bütün bu menfiliklere rağmen,her iki taraf içinde geçerli olan,Bediüzzamanın ifadesiyle;Ermenilerle düşman olmanın ve düşman kalmanın zarardan başka,bir faydasının olmayacağını söyler.

            Onları bir”Zimmi-i Muahid”anlaşmalı ve sözleşmeli bir zimmi nazarıyla değerlendirir.[17]

            Kültür Bakanlığının İnternet Site’sinde bu konuda özetle:” Osmanlı Hükümeti Sevk ve Iskan uygulamasını o günün şartlarında bir yasaya dayandırmıştır. Keyfi bir uygulama ya da bir Hükümet uygulaması değildir. Doküman 6 olarak sunulan Sevk ve İskan ile ilgili yasa dört maddelik olup, "savaş halinde devlet yönetimine karşı gelenler için askeri birliklerce alınacak tedbirleri" içermektedir.
Sevk ve İskan Kanununun 1'nci maddesinde "Devlet güçlerine ve kurulu düzene karşı muhalefet, silahla tecavüz ve mukavemet görülürse şiddetle karşı konulması ve imha edilmesini" 2nci maddesi: "Silahlı güçlere yönelik casusluk ve ihanetleri tespit edilen köy ve kasabaların başka mahallere sevk ve iskan edilebileceği". 3ncü maddesi kanunun geçerliliği ve 4ncü maddesi kanunun icrasından sorumluluğu belirtmektedir.
Görüldüğü üzere kanun aslında iki maddelik ve tamamen Devleti ve kanunu düzenini korumaya yönelik, şiddete karşı yetki kanunudur. En önemli özelliği ise; kanun metninde herhangi bir etnik grup, zümrenin zikredilmemiş veya ima edilmemiş olmasıdır. Kanun kapsamına giren Müslüman, Rum ve Ermeni asıllı Osmanlı vatandaşları yerlerinden başka yerlere sevk edilerek iskana tabi tutulmuştur. Dolayısıyla Tehcir Kanunu'nu tek bir halka yöneltilmiş olarak görmek bilgi eksikliği veya kasıtlı olmaktan öteye gidemez.




 Osmanlı Devleti Resmi Belgelerine Göre Ermeni Nüfusu:
 
Osmanlı Devletinde İstatistik Genel Müdürlüğü 1892 yılında kurulmuştur.
1893 Nüfus sayımına göre Ermeni nüfusu 1.001.465'tir.
1906 Nüfus sayımına göre Ermeni nüfusu 1.120.748'dir.
1914 Nüfus istatistiğine göre Ermeni nüfusu 1.221.850'dir. 29

 
 Tehcir Sonrası Ermeni Nüfus Hareketleri:

 Noradungian GABRIAL'in Lozan Konferansı Tali Komisyonu'na sunduğu rapora göre; Kafkasya'ya 345 bin, Suriye'ye 140 bin. Yunanistan ve Ege Adalarına 120 bin, Bulgaristan'a 40 bin, İran'a 50 bin olmak üzere toplam 695 bin kişinin gittiği görülmektedir.

Trabzon Konferansı'na (14 Mart-14 Nisan 1918) katılan Ermeni ileri gelenlerinden Hatisov, (daha sonra Ermenistan Cumhurbaşkanı olmuştur) Hüseyin Rauf Bey'e gönderdiği mesajda Kafkasya'da Osmanlı memleketinden kaçan 400 bin Ermeni'nin bulunduğunu bildirmektedir.

Bir başka Ermeni Richard HOVANNISIAN  Suriye dışındaki Arap ülkelerinden; Lübnan a 50 bin, Ürdün'e 10 bin, Mısır'a 40 bin. Irak'a 25 bin. Fransa ve Amerika'ya 35 bin Ermeni'nin göç ettiğini belirtmektedir.

Buradan hareketle tehcir uygulamasında; Kafkasya'ya 345 bin, Suriye'ye 140 bin. 1'anistarı ve Ege Adalarına 120 bin, Bulgaristan'a 40 bin. İran'a 50 bin, Lübnan'a 50 bin. Ürdün'e 10 bin. Mısır'a 40 bin, lrak'a 25 bin. Fransa ABD Avusturya vd. 35 bin olmak üzere, toplam 855.000 Ermeni'nin göçe tabi olduğu anlaşılmaktadır. Bu rakam Türk araştırmacılar tarafından da 800 bin civarında kabul edilmektedir. Ayrıca Kemal BEYDİLLİ'nin belirttiği kendiliğinden göç eden 60 bin Ermeni'nin de Ermeni yazarlar tarafından göç ettirilenler içinde gösterildikleri değerlendirilmektedir. Ermeni belgeleri esas alınırsa, buradan hareketle 855 bin rakamı 1914 Ermeni nüfusundan çıkarıldığında, geriye 366.850 kişi kalmaktadır. Göçe tabi tutulmayan nüfus ise 167.778'dir. 82.880'i İstanbul, 60.119'u Hüdavendigar'da (Bursa). 4548'i Kütahya Sancağı ve 20.237'si Aydın vilayetinde bulunmak-taydı. 366.850'den göçe tabi tutulmayan 167.778 kişi çıkarıldığında ise yaklaşık 200.000 kişi kalmaktadır.

Ermeni belgelerine dayanılarak yapılan bu çalışma sonucunda; İtilaf Devletleri saflarına katılarak Osmanlı ile savaşta ölen, yurtdışına kaçan, tehcir sırasında çeşitli nedenlerle ölen veya eşkıya tarafından öldürülen Ermeni sayısının yaklaşık 200.000 kişi olduğu söylenebilir.

Kimi yabancı yazarlar. Osmanlı ordusunu arkadan vuran ve Rus ordusu saflarında savaşan Ermenilerin sayısını 180 bin olarak vermektedir.

Ayrıca kimsenin görmek istemediği bir gerçek daha vardır: o da ölen Türklerin sayısıdır. Justin McCarthy bu konuda şunları belirtmektedir: "Ölü Ermeni sayısı ele alınırken ölü Müslüman sayısını da göz önüne almalıyız. İstatistikler çoğunun Türk olduğu 2.5 milyon Müslüman'ın da öldüğünü söylemektedir. Ermenilerin yaşadığı 6 vilayette 1 milyondan fazla Müslüman ölmüştür... Sivas ili savaş sınırları içinde değildi. Rus ordusu asla bu kadar içeri girmedi. Fakat Si-vas'ta 180 bin Müslüman öldü. Aynı şey bütün Anadolu için geçerliydi.

 

Ermeni Vahşeti

Belge No : 2068Üçüncü Ordu-yu Hümayun Kumandanlığı Ordu Karargahından Erkân-ı Harbiye
Şube : 1
Numara Zâtidir Şifre Başkumandanlık Vekâlet-i Celilesine
19.3.34 (19 Mart 1918) Ermeniler kıtaatımız yetişinceye kadar Erzurum'da-hayli mezalim ika etmişlerdir (yapmışlardır).
Erzurum'daki kıtal (11) (soykırım) ve bilhassa Erzurum'a taarruzdan bir iki gün evvel bütün şiddet ve kuvvetini gösteriyor. Şimdiye kadar nefs-i Erzurum'da (merkezde) 2.127 İslam cesedi defn edilmiştir. Bunlar kâmilen erkektir. Cesetler üzerinde balta, sün-gü, mermi yarası vardır. Bazı cesetlerin ciğerleri çıkarılmış, gözlerine sivri kazıklar sokul-muştur. Şehrin muhtelif aksamında (kısımlarında) başkaca ecsada (cesetlere tesadüf edilmektedir. Miktarı ayrıca ve peyderpey arz edilecektir.
İmza (Lütfü)
Kapatıldı 19.3.34 (19 Mart 1918) (11) General Odeşilitze'nin Erzurum'u terkini müteakip başlıyor.
Arşiv No . 1 Dolap No : 113 Göz No : 3 Klasör No : 525 Dosya No : 2050 Fihrist No : 70.Metnin Orjinal Hali (Osmanlıca)

 

Türkler, ancak Ermeni teröristlerin Türk diplomatları öldürmeye başlamasından sonra politikalarını değiştirmişlerdir. Arşivlerini açmışlar ve savaş dönemine ait belgeler yayınlamaya başlamışlardır. Bunlar, yıllar boyu sürecek, tekrar edilen bilimsel bir araştırmanın bir parçası olmuştur.

1 Kasım 1981 günü İstanbul’daki Ermeni Patrikhanesinde şehit Türk diplomatlarının anısına düzenlenen ve Patrik tarafından yönetilen dinî ayin Türkiye Ermenilerinin Ermeni terörü karşısındaki kararlı tutumlarının açık bir örneğini teşkil etmiştir.

Avrupa Konseyinin Türkiye'deki azınlıklara baskı yapıldığı yolundaki kararı üzerine 1982 Şubatında Ermeni Patrikliğince yapılan açıklamada, "Türkiye Ermenilerinin birer Türk vatandaşı olarak Türkiye’de huzur içinde yaşadıkları ve her türlü inanç hürriyetinden yararlanarak ayinlerini serbestçe yaptıkları" vurgulanmış, Los Angales Başkonsolosumuz Kemal Arıkan'ın 28 Ocak 1982 günü Ermeni teröristlerce şehit edilmesi üzerine Patrik verdiği demeçte "Türk Ermenilerinin bu cinayeti her Türk vatandaşı gibi büyük bir üzüntüyle karşıladıkları,” ifade ile, "dışarıdaki Ermenileri bütün yasa dışı eylem ve cinayetlere karşı çıkmaya” çağırmıştır.

-Ermenilerin Sicilya'dan Hindistan'a, Kırım'dan Arabistan'a kadar uzanan çeşitli bölgelere dağılmaları bu tehcirlerin sonucudur. Bu da göstermektedir ki, 1915'de Osmanlılarca tehcir edilmeleri uğradıkları ilk tehcir olmadığı gibi, Ermeni diasporası denilen olgu da 1915 tehcirinin sonucu olarak ortaya çıkmamıştır. Özellikle Sivas yörelerine getirilişleri Selçukluların Anadolu'ya gelişlerinden pek kısa bir süre önce olmuştur.

Selçuklu Hakanı Alpaslan eski Ermeni Prensliği Ani'nin topraklarını 1064'de ele geçirmiştir ama, bu Prensliğin varlığına esasen 1045'de, yani Türklerin gelişinden 19 yıl önce Bizans tarafından son verilmiştir. Dolayısıyla, Selçukluların ilerlediği topraklar, üzerinde diğer kavimlerin yanı sıra Ermenilerin de yaşadıkları Bizans topraklarıdır. Bu nedenle Selçukluların bir Ermeni devleti ya da prensliğini işgal ve istila ettikleri yolunda ileri sürülebilecek herhangi bir iddianın tarih karşısında doğrulanmasına maddeten imkân yoktur.

Üstelik, tarih bunun tersini kanıtlamakta ve Ermenilerin Bizans'ın yüzyıllardır süren zulmüne son verilmesi amacıyla Selçukluların Anadolu topraklarını ele geçirmelerine yardımcı olduklarını göstermektedir.

Ermeni tarihçi Asoghik'in "Ermenilerin Bizans'ın olan düşmanlıkları nedeniyle Türklerin Anadolu'ya gelmesine sevinmişler, hatta Türklere yardım etmişlerdir" yolundaki sözleri bu olguyu belgelemektedir. Urfa'nın Türklerce fethinin de kentteki Ermenilerce bir bayram havası içinde kutlandığı yine Ermeni tarihçi Urfalı Mateos tarafından kaydedilmiştir.

Gerçek bu olduğuna göre, Osmanlıların bir Ermeni Devleti ya da Prenslik ve Beyliğine ait toprakların işgal ve istila ettikleri yolundaki iddia da tarih önünde yenik düşmektedir.

-...nüfuz ve çıkar mücadelesinin önemli alanlarından biri de Osmanlı Devletidir. İzlenen yeni politikanın temel taşlarından biri ise Osmanlı Devletindeki hıristiyan unsurları ve özellikle Ermenileri Osmanlılara karşı kullanmak olmuş ve Ermenilere, gerçekleşmeyeceği kendilerince de bilinmesine rağmen, Doğu Anadolu'da hayalî bir Ermenistan vaadedilmiştir.

Doğu Anadolu'daki Rus işgali Rusya'ya Osmanlı Ermenileri üzerindeki etkisini arttırma olanağı sağlamış ve Rus ordusundaki Ermeni subaylar Osmanlı Ermenilerini devlet aleyhine kışkırtmaya çalışmış ve Ermenilere "Balkanlardaki hristiyanlar gibi

"Osmanlılardan ayrılarak kendi muhtar devletleri kurabileceklerini" telkin etmişlerdir.

Rusların niyetini sezen İngiltere Ayastefanos Anlaşmasına karşı çıkmıştır. Zira, Doğu Anadolu'da Rusya himayesinde kurulacak bir Ermenistan İngiltere'nin Basra Körfezi ve Hindistan yolunun güvenliğini tehlikeye düşürecektir. Bunun üzerine İngiltere, Osmanlılardan Kıbrıs'ı kopararak bunun karşılığında Ayastefanos Anlaşmasının değiştirilmesini sağlamış ve Berlin Konferansında Rusya'nın Kars, Ardahan ve Batum dışında işgal ettiği topraklardan hemen geri çekilmesi ve Ermeni islahatının bunun ardından yapılması kararlaştırılmış, üstelik islahatın 5 büyük devletin denetiminde uygulanması öngörülmüştür. Bu tarihten itibaren İngiltere "Ermeni islahatı" nı kendi meselesi olarak görecektir.

Berlin Konferansına İstanbul Ermeni Patrikhanesinden de bir heyet katılmış ve isteklerini kabul ettiremeyen bu heyet İstanbul’a "mücadele ve ayaklanmaya girişilmedikçe hiç bir şey elde edilemeveceği" yargısıyla dönmüştür.(8)

Ayastefanos Anlaşması ile eline geçirdiği büyük fırsatı Berlin Konferansı ile kaybeden, ayrıca Batı’ da Yunanistan ve Bulgaristan'ı İngiliz nüfuzuna terk etmek zorunda kalan Rusya Doğu Anadolu'yu doğrudan ilhak etmeyi amaçlayan bir politika izlemeye başlamış, bu politikasında yine Ermenileri kullanmayı denemiştir.

İngiltere ve Rusya'nın Ermeniler üzerindeki mücadelesi, Türk düşmanlığıyla ünlü Fransız yazar Rene Pinon'un şu sözleriyle açıkça görülmektedir:

"Rus ve İngiliz nüfuzu Ermenilerin sırtında çarpışmıştır. Ermenistan İngiltere'nin elinde Rus yayılmacılığına karşı ileri bir karakol olmuştur."

1880'de İngiltere'de Gladstone Hükûmetinin iktidara gelmesi bu mücadeleyi daha da yoğunlaştırmıştır. İngiltere artık Rusya'ya karşı Osmanlı Devletinin toprak bütünlüğünü korumak politikasını terk etmiş ve Osmanlı İmparatorluğunu parçalayıp kendisine dost küçük devletler kurmayı ve bunları Rusya'ya karşı tampon olarak kullanmayı öngören bir politikayı benimsemiştir. İngiltere'ye göre bu tampon devletçiklerden biri de Ermenistan olacaktır.

Bu yeni politikanın ilk sonuçları İngiliz basınında Doğu Anadolu'dan Ermenistan diye söz edilmesi, Doğu Anadolu'nun en ücra köşelerinde bile İngiliz Konsoloslukları açılması, bölgedeki Protestan misyonerlerin sayısının hızla artması ve Londra'da bir İngiliz-Ermeni Komitesinin kurulmasıyla görülmüştür.

Rusya ve İngiltere'nin Ermenileri kendi emellerine nasıl alet ettikleri çok sayıda Ermeni ve yabancı kaynak tarafından da belgelenmiştir.

Ermeni Patriği Horen Aşıkyan "Ermeni Tarihi" adlı eserinde şunları yazmıştır: "Türkiye'nin çeşitli yerlerine dağılmış çok sayıda Protestan misyoner İngiltere lehine propaganda yapmakta, Ermenilerin İngiltere sayesinde muhtariyete kavuşacaklarını ileri sürmektedirler. Kurdukları okullar gizli tasarıların yuvasıdır."

Ermeni din adamı Hrant Vartabed'e göre de "Osmanlı ülkesinde Protestan topluluklar kurulması ve bunların İngiltere ve ABD tarafından himaye edilmesi uygarlık iddiasındaki Batılı güçlerin en kutsal duygu olan din duygusunu bile sömürmekten kaçılmadıklarını göstermektedir." Vartabed, Eçmiyazin Katolikos'u V. Kevork'u da Çarlık Rusya’sına alet olmak ve Anadolu Ermenilerine ihanet etmekle suçlamıştır.(9)

Ermeni yazar Boryan bu hususu şu sözleriyle isabetle teşhis etmiştir:

"Çarlık Rusyası hiçbir zaman Ermeni muhtariyetini sağlamak istememiştir. Bu nedenle Ermeni muhtariyeti için çalışan Ermeniler aslında Rusya'nın Doğu Anadolu'yu ele geçirmesi için Çarlık ajanı olarak faaliyet göstermişlerdir."

Öyle ise, Ruslar Ermenileri yıllarca aldatmışlar ve Ermeniler boş bir hayal peşinde koşmuşlardır.

                                                                                                                  25-01-2001   

                                                                                                          MEHMET     ÖZÇELİK



[1] Hayat ve Hatıratım. Dr. Rıza Nur. III /1066.

[2] Bak. Türkiyenin siyasi tarihinde Ermeniler ve Ermeni olayları.H.Metin.59-60.

[3] Age.60

[4] Bak. Zaman gaz.3-6-1998,11-10-2000.

[5] T.S.T.E.ve E.Olayları.age.64.

[6] Age.133-143.

[7] Tarihçe-i Hayat.103.

[8] Bak. Türkiye gaz.Prof.İ.Giritli.13-16-Nisan-1998.

[9] T.K. Ermeni vahşeti.age.45.

[10] ..Ermeniler ve Ermeni olayları.Age.64.

[11] Age.69.

[12] ...Ermeni vahşeti.age.68.

[13] ..Ermeniler ve Ermeni olayları.Age.69-71.

[14] Türklere karşı Ermeni vahşeti.M.Nalbantoğlu.sh.13.

[15] Age.17,16,19,39-40.

[16] ...Ermeniler ve Ermeni olayları.age.83-84.

[17] Asar-ı Bediiyye.-Münazarat. hazırlayan. A. Badıllı. 533-536,539.