BİLİNEN  OSMANLI

 

                          

         Değerli araştırmacı ve bilim adamı Prof. Ahmet AKGÜNDÜZ Osmanlı ile ilgili soruları “Bilinmeyen  Osmanlı “ adlı kitabıyla ve 23-07-1999 gecesi iki hafta süren beş saatlik “Ceviz Kabuğu “ proğramında yaptığı izahlarla gerçekten bilinmeyen veya yanlış bilinen Osmanlıyı doğru olarak belgeler ve bilgilerle izah etti. Ancak şunu anladım. Bilinmeyen değil,şüpheli ve yanlış olarak bilinen Osmanlıydı. Osmanlı ne kadar bilinmektedir?Okullarda okutulan Osmanlı mânadan ziyade şekilde kalmaktadır. Adeta Osmanlı törenlerde Cumhuriyeti yükseltmek yerine,Padişahları kötülemek üzere hatırlanmaktadır.

               Ve Osmanlı tenkid edilirken bilinmesi ve söylenilmesi gereken noktalardan ziyade ; bilinmeyen ve fitne tohumlarını yeşertecek noktalarla beraber,mevzii durumlar nazara verilmektedir. Buda yapıcı tenkidden ziyade, yıkıcı bir tavırla ortaya konmaktadır. Aldanılan nokta vitrinde görülen bazı eksikleri umuma ve tüm içe de yansıtmaktan kaynaklanmaktadır.

                         Bütün süresi içerisinde dört dörtlük olduğu söylenemez. Ancak bulunduğu zaman ve zemin içerisinde ve bu gün bile bir çok noktada nümûne olabilecek üstünlüklere sahib olduğu bir gerçektir. Kıstas odur ki; bir şeyin üstünlüğünde hasenatının seyyiâtına, iyiliklerinin kötülüklerine üstünlüğü cihetiyle değerlendirile...Osmanlı hasenatı seyyiâtına galib bir devlettir.              Altın dolu bir hazinede silik birkaç paranın olması hazineye bir halel vermez. Osmanlının tanıtımı körlerin fili tanıtımına benzemektedir. Filin kuyruğunu tutan bir insanın işte fil bundan ibarettir,demesi noksan bir ifadedir. Fil ne gövdedir, ne hortumdur, ne kulaktır,ne de ayaklardır. Fil bir bütündür.

       Ve de denize hazine bulmak için dalan dalgıçlardan birinin eline geçen bir parçayı göstererek hazine bu ve bunlardan ibarettir,sözü de ihatasız bir sözdür. Bu gün Osmanlıya at gözüyle bakılmaktadır. Sadece bir belirlenen hedefe hissi ve hevesi, amiyane ve siyasi düşüncelerin karışması tozlu bir havada değerlendirilmesine neden olmaktadır.

       Osmanlıda şu üç durum nazara çarpmaktadır. Bir yandan büyürken bir yandan da iç meselelerle uğraştığını görmekteyiz ki, bunlar birbirini takib eder. Bazen biri olurken öbürü onu takib etmektedir. Boşluğu affetmemektedir. Az bir boşluk iç-de karışıklık ve ayaklanmalara, kendileriyle uğraşmaya neden  olmaktadır.

            Osmanlıda da hoş olmayan Şah İsmail Ve Celali isyanları gibi durumlar da, zamanımızdaki PKK olayına benzemektedir. Nitekim insaf ehli ve erbabı olmayan birisinin bunu 30 bin Kürdün öldürülmesi olarak da tarihe aktarılabilir. Oysa olayın bir çok yönü bulunmaktadır. Osmanlıdaki bu bastırmalar genelde Nizam-ı Alem için yapılmıştır.

       Yani;17. Yüz yılın ikinci yarısına kadar devam etmiş olan Celali isyanları,başlangıcı eşkiyalar ile başlamış ve devam etmiştir.[1]

       Bir yandan İran-ın etkisiyle Anadolu-nun Şiileştirilmesini engellemek, diğer yandan fitneyi durdurmak, bir yandan da haricin etkisini kırmak için yapılmıştır. Bir yandan Akkoyunlular[2]  ve  Karakoyunlular  arasında süren uzun mücadele ve Şah İsmailin Akkoyunluları devirmesi, diğer yandan Şah İsmailin babası Şeyh Haydar Şâhın Şiiliği Osmanlıda yaymak üzere “Erdebil Sofilerini “ kurması. Ve”Hariciler ve Emevilerin müfrit taraftarları Hazret-i Ali(R.A) hakkındaki tefritleri ve tadlilleri ve Hazret-i Hüseynin (R.A) gayet feci ciğer-sûz  hadisesiyle Şia’ların ifratları ve bid’aları ve şeyheyn’den teberrileri, ehl-i İslâma çok zararlı düşmüştür.”[3]

       Şeyh iken şahlığa geçip[4],şahlığı şeyhliğe tercih eden Şah İsmail,Yavuza 1514 Çaldırandaki yenilgisiyle yayılması engellenmiştir. Safeviliğin altında şiilik adeta bir yandan İrana mal olmasına sebeb olurken,diğer yandan yayılması engellenmiştir.

       Özetle;Başta saf olarak Şeyh Safiyyüddin tarafından kurulan Safevi tarikatı,daha sonra torununun torunu ve 5. şeyhi Cüneyd’in şii olup ifrak hareketi,daha sonra,aynı zamanda Uzun Hasan’ın da torunu olan,Şeyhliği bırakıp,şahlığı tercih eden,Şah İsmaille İran şiî olup 15. asrın başlarından itibaren çok uğraştığı gibi,şimdiye kadar uğraştıracak olan tohumları da ekmiş oldu.[5]

       “Osmanlı için Ertuğrul sancağı (Bilecik) veya Hüdâvendigar sancağı (Bursa) ne ise,Safevi içinde Azerbaycan (Tebriz ) o idi. İran’ın can damarı,Safevilerin ana yurdu idi.”[6]

       İran meselesini çıkaran Şah İsmaile  karşı bunu durduran,yayılmasını engelleyen Yavuz Selim olmuştur.[7]

       Anadolunun isyan ile fütuhatını engelleyen sebeblerden biri de;Şeyh Bedreddin’in kominizme benzeyen mülkiyette ortaklık,ahiret-cennet-cehennemi inkar fikrinin yaygın bir hal alması idi.[8]

       Ve yine Timurla Yıldırım’ın Ankara savaşının tahribatı en büyük felaketlerden olup,Osmanlı fütuhatını yarım asır geciktirmiştir.[9]

       Timur Osmanlı hazinelerini talan,devlet arşivlerini yakınca 14. asır belgeleri yetersiz kalmıştır.[10]

       Ankara savaşından itibaren Yıldırım Beyazıt’ın oğulları arasında geçen taht kavgası dönemi fetret dönemi kılmıştır.[11]

       Dindar Padişahların masum evlatlarını katletmesi,[12] aciz insanların ğayrın müdahalesini red etmek için kardeşlerini öldürmeleri[13] meselesinin ana noktası Bağy denilen devlete karşı isyandan veya fitnenin bastırılmasından kaynaklanıp, Nizam-ı alem için yapıldığı bir gerçektir. Ve bu Fatih’in sözüyle de beyan edilmiştir.[14]

       “Siyaseten Katl” olarak ifade edilen bu uygulama Meydan Larousse-da şöyle tanımlanır:” Kamu düzenini ve halkın esenliğini temelden bozma eylemleri yüzünden bir kimseye veliyyül emir (Devlet başkanı)buyruğuyla verilen ölüm cezası.”

       Olay öyle girifttir ki;birkaç şey görülebilir;” Kardeşinin boğulması için gereken fetvayı  Şeyhulislam Esad Efendi vermez. Esad Efendinin yerine göz dikmiş olan Rumeli kazaskeri Taşköprülüzâde Kemaleddin Efendi istenen  fetvayı verir.”[15]

            İki çeşit adalet vardır. Adaleti hakikiye ki gerçek adalet ve Adaleti İzafiye ki,zayıf olan adalet. Umumun selameti için ferdin feda edilmesi gibi. Osmanlı hanedanı içinde tahta geçen bazı padişahların kardeşlerini,evlatlarını,yakınlarını bundan hareketle ve verilen fetva,ulema ve erkanın teklifiyle öldürülmüştür.[16]

       Osmanlı devletinde en önemli müessese olan Şeyhulislamlık “ 1425-ten 1922-ye kadar 497 sene yani yaklaşık beş asır güçlenerek devam etmiş,bu süre zarfında 129 Şeyhulislam-dan,bazıları birkaç defa olmak üzere 185 meşihat değişikliği olmuştur.”[17]

       Ancak yanlış yanlıştır. Kim tarafından yapılırsa yapılsın. Tasvip edilemez. Elbette hatalar vardır. Olmasaydı yıkılmazdı. Bu hatalar sevablarını örtmeye yetmez.

       1595 yılının 27 –sinde Kanuninin torunu olan III.Muradın ölmesiyle yerine geçen III.Mehmed üç yaşındaki kardeşi Şehzade Süleymanın nizamı alem için öldürme emrini verince dilsiz cellat bunu yapamayıp bayılır ve III. Vezir Ferhat Paşa emri yerine getirir.

       II. Mehmet şiirinde: “ Yokdurur zulme rızamız adle biz mâillerüz.

                                          Gözleriğ Hakkın rızasun emrine kâillerüz...”

       Elbette ki zulme rıza göstermek dahi,zulümdür.

       Ve yine Fatihin oğlu II. Beyazıdın da kardeşi olan Cem Sultan da emir üzere Fransa da Papa Borgia-nın sarayında berberi olan Mustafa Ağa-ya her sabah tıraşında,usturanın ucuna ağır ağır öldüren bir zehir sürerek öldürülür. Ve artık Mustafa ağa, Sadrazamlığa kadar yükselmiş ve Koca Mustafa Paşa olmuştur. İstanbul-da bir semt onun adıyla adlanmıştır. Makam,mansıb gibi durumlarında karışması mecrayı değiştirmektedir.

       Osmanlıdaki Cariye:” İslam hukukuna göre,efendiler ve bu arada elbetteki Padişahlar,başkalarıyla evli olmayan ve istifraş hakkı kendilerine aid bulunan cariyeleriyle karı-koca hakkı yaşayabilmekteydiler. Osmanlı Padişahlarının karı-koca hayatı yaşayacakları cariyeler,Hareme alınan cariyeler arasından temin edilirdi.”[18]

       Hadis de Mü’minun suresindeki ilk on ayet için;” Bana on ayet indi ki, durumu bunlara uyan Cennete gidecektir.” buyurulmakta. 6. Ayette :” Ancak eşleri ve ellerinin sahib olduğu (Cariyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerden dolayı) kınanmış değillerdir.” buyurulur.[19]

       Cariyeler baştan alınarak Dini ve Kültür bilgileriyle yetiştirilirlerdi. Bunlar 9 yıl maaşlı hizmette bulunur ve daha sonra ayrılmak isterlerse tamamen ilgide kesilmezdi.[20]

       Haremin mahremiyetini bir batılı özetle şöyle tasvir eder:”Doktor bile tedavide gayet hassas davranırdı. Mahremiyete dikkat edilirdi.[21]

       Böylece Harem:” Osmanlı padişahlarının hususi evi konumunda olan binalar manzumesidir.”[22]

       Ve birden fazla evliliğin Osmanlıda “Tereke defterleri” üzerinde yapılan araştırmalar neticesinde görülmekte, doğulu ve batılıların araştırmalarıyla anlaşılmaktadır ki, bu oran yüzde beş ve sekizi geçmemektedir. Osmanlıda b”u müsaade ile görülen meşru uygulama ile, bu günkü Türk Medeni kanununun yasaklamasına rağmen ğayr-ı meşru yollarla devam eden uygulama aynı oranda belki onu geçmektedir. Ancak birinde meşruluk söz konusu olurken, bu diğerinde ğayr-ı meşru yoldan yürütülmektedir. Osmanlıda kadın evlenme akdinde:” Üzerine evlenmemek ve evlendiği takdirde kendisi ve ikinci kadın boş olmak” şartını uygulayabilir.[23]

       Kınalı-zade;” Erkek,ilk eşiyle yetinip,üzerine başka kadın ve cariye almamalıdır.”,” Erkek evde tendeki can gibidir. İki bedene bir can olmadığı gibi,iki eve de bir erkek yakışmaz.”der.[24]

       Batılı gözüyle de Osmanlıda çok evliliğin olmaması gibi,Türklerin dünyaya,karılarının da onlara hakim olduğu düşüncesine varmışlardır.[25]

       Osmanlı Sultanlarının evlenmede takib ettikleri bir siyasette; Anadolu Beylikleri,Bizans İmparatorluğu,Sırp ve Bulgar krallıkları gibi çevrelerindeki devletlerin idarecilerin kızları ile evlenmiş,[26]Hristiyan dünyasından evlendikleri kızların[27]alınmasıyla oluşan yakınlılık,devşirme ile de mezcedilmiştir. Böylece “ Devşirme kanununa göre Osmanlı tebaası hristiyan çocuklarından şartları elverişli olanlar belli bir eğitimden geçirildikten sonra kapıkulu askeri yapılmıştır. İçlerinden saraya alınarak Enderun-da eğitilenler en yüksek dereceli devlet kadrolarına getirilmişlerdir.”[28]

       Peygamber efendimizde arab müşrikleriyle muâhid olarak anlaşma yaptığı askerler vardı. Osmanlıda bu yeniçeri olarak gerçekleştirilmiştir. Bundandır ki;gayrı müslimlerin askerliği caizdir.[29]

       Osmanlıda “ Saltanatın intikali başlangıçtan 1617 tarihine kadar ilk ondört padişahta “ Amûd-u Nesebi” denilen babadan oğula geçmek şeklinde olmuştur.”[30] Ancak 36 Padişahın tahta çıktığı düşünülürse hepsini kapsamamakta,bu açıdan soyluluk denildiği gibi babadan oğula geçmemekte,en alt kademedeki en üst kademeye terfi edebilmekte ve o yol açık bulunmaktadır. Soy esas değil,ehliyet esastır.[31] Çeşitli birimlere bakıldığında ğayrı müslim olanından çeşitli ırklara mensup insanları görebiliriz.

       Osmanlıda Hristiyan olup ta Devşirme yoluyla eğitim ve öğretimden geçirilen insanların veziri-âzamlık gibi devletin en üst mevkilerine kadar yükseldiklerini görmekteyiz.[32]Burada liyakat aranırdı.

       Anadoluda bulunan iyi hristiyan ailelerin alınan çocuklarının müslüman yapıldıktan sonra –acemi oğlan- adıyla kışlalara sevkedilip,orada askeri eğitimden geçirilerek Yeniçeri oluyorlardı. Ve ücret alırlardı.

       Bu ocak ilk defa 1363 yılında I:Murad ve veziri azamı olan Çandarlı Hayrettin Paşa tarafından kurulmuştur. Daha sonra siyasete katılmasıyla II:Mahmud tarafından 1826’da ilga edilmiştir.[33]

       Osmanlıda topraktan kaldırılan onda bir denilen öşür sistemi; Zira-i mahsuller 650 kg.dan az ise öşürden muaftır. Hadis de beş Vesk denilmiştir. Devlete verilen vergi sarf edilecek yer ve özel şartlar göz önünde bulundurularak öşürden sayılmaz. İmam-ı Azam-ın “Toprağı değerlendirmek üzere, ekilen ve istifade edilen her zira-i mahsulden zekat verilecektir.” Teferruatda H. Karaman şöyle der:” Sulama dışında yapılan masraflar, on tonluk buğdayda bir ton kadar masraf ile o kişi 9 ton üzerinden öşür verir.”[34] Zekat gibi nakdi olarak alınan mallara karşı, toprak dan  kaldırılan malların bir zekatıdır.

       Öşür 6 çeşit arazi olan;1)Müslümana ait arazi. 2)Müslüman olmayanlara temlik edilen arazi. 3)İslam devletinin temellükünde olan arazi. 4)Müslüman devletinin müslim veya gayr-ı müslime verilen arazi. 5 ) İşlenmemiş ve sahibsiz arazi. 6)Vakıf arazisi. üç mezhebe göre altısı hariç hepside öşre tabidir.[35]

       1979’da Diyanet İşleri Başkanlığının öşür hakkındaki fetvasında:”...Osmanlı imparatorluğu zamanında Türkiye sınırları içinde kalan arazi devlet arazisi;mahsulden devlete verilen onda bir,sekizde bir gibi hisseler de kira bedeli sayılıyordu. Fakat daha sonra devlet,özel kanunla bu arazileri mutasarrıflarına mülk olarak verdiğinden halen bu topraklar,mülk arazisi hükmünde bulunmaktadır. Bu itibarla,elde edilen mahsulün öşürünün verilmesi gerekir..”[36]

       Ve fethedilen ülkelerden, ganimet yani  Fey’ alınıp beş yere taksim edilir.[37]

       Askerlikten muaf tutulan müslüman olmayanların vermiş oldukları vergiler ise; Haraç

[38] adıyla alınmaktadır. Müslüman olmayanların Cizye vermeleri adeta bunu bir emniyet vergisi ve öşre karşı toprak vergisi idi.     

       Gayr-ı müslimlerden alınan bu cizye “ 14-75 yaş arasındaki sıhhatli erkeklerden alınan bir baş vergisiydi.”[39]

       Gayrı müslimlerin hukuklarına  müdahale edilemiyeceğini  Ömer bin Abdulaziz-e söyliyen Hasan Basri şöyle der:” Onlar kendi inançlarına göre yaşayabilmek için bize cizye ödüyorlar.”[40]

       “ 1826 yılında Yeniçeri ocağının kaldırılmasından sonra kurulan Asakir-i Mansure-i Muhammediye-nin masraflarını karşılamak için çeşitli tedbirler alınırken “Rüsum-ı Cihadiye”adında bir ihtisab vergisi ihdas edilmişti.         [41]

       Buda gayrı müslimlerden askerlik bedeli olarak alınan ise,iane-i askeriyedir.[42]

       İdari yapıda “Osmanlı devletinin idari yapısını kaza, sancak ve eyaletler teşkil ediyordu.”[43] 

       İslam devletinde ilk vezirlik ünvanını alan; Ebu Seleme  El- Hallal-dır.[44]

       Şehr emaneti nizamnamesi doğrultusunda ilk belediye Başkanı (Şehremini) (Muhtesib)[45] Salih Paşa olup, batılı anlamda da ilk belediye teşkilatını kuran Padişah Abdulmecid Han-dır.[46]

       Osmanlı hukuku İslam hukukudur.[47] Ancak zekat,öşür,haraç ve cizye gibi şer’i uygulamalarla vergi toplama yeterli olmayınca “ Örfi vergiler” tesis edilmiştir.[48]

       Bazen örfün ağır basıp,öne geçtiği de olmuştur.[49]

       Osmanlının tasvib edilen bir noktası da halktan az vergi alması idi. Gayrı müslim bundan memnun iken,Bizans kendi halkından daha fazla vergi alarak onu idare ediyordu. Ve idarede onlara da yetki veriliyordu.[50]

       Osmanlıda çok hukukluluktan ziyade;” Farklı dinlere ve kültürlere mensub topluluklar için, İslâmın kabul ettiği hak ve hürriyetler ve özellikle de din ve vicdan hürriyeti vardır. Bu hürriyetlerin neticesi olarak, şahıs, aile ve miras gibi istisna-i bazı hukuk dallarında, onların inançlarına uygun olan hükümlere saygı prensibi vardır.”[51] Osmanlı hukuku “Gayrı müslimlere belli hukuk alanlarında daha serbest hareket etme imkanı vermiştir.”[52] Onun bu özelliğindendir ki; Bizans Başbakanı Notaras;” Bizansta  Latin şapkası görmektense, Türk sarığı görmeyi tercih ederim.”der. Yıl 12 Aralık. 1452.[53] İslâma aykırı olmadıkça yörelerinin örfleri dahi teminat altında idi.

       Nitekim “ İçki içen zimmiyet kendi dinleri izin verdiği için kamu düzenini ihlal etmedikleri için (Şâfii-ce olmayıp Hanefi-ce) had cezası verilmemekte,zina yapan gayr-ı müslime de evli bile olsa müslüman olmaması sebebi ile muhsan sayılmadığı için (Şâfii-ce ve İmam-ı Yusuf-ca olmayıp,Hanefi-ce) recm cezası uygulanmamaktadır.[54]

       Osmanlının Eğitim,Medrese[55] ,İlim ve Fen alanındaki hizmetleri ise; başlı başına büyük bir saha. Mesela;Hazerfan Ahmet Çelebi 1636-da uçmayı deneyen ilk bilgin ve Lagari Hasan Çelebi de  1633 de füze denemesini yapan ilk Türk bilginidir. Weekly Word News dergisinde:” Norveçli alim Roffavik, ilk uzay roketinin Türkler tarafından icat olunduğunu batıya kabul ettiren bir araştırma yapmıştır.[56]

       Yine ilk denizaltıyı bulan bir Osmanlı ve de Bursalı Kadı zade matematikte ‘Pi’ sayısını 14 haneye kadar yükselten ilk kişidir.[57]          

       Kristof Kolomb; yeminle Amerikanın keşfini müslümanların eserlerinden öğrendiğini itiraf eder.[58]

       Rükneddin Ahmed çelebi Sultan Mehmed (1413-1421) sunmuş olduğu –Acaibul Mahlukat- adlı eserinde Dünyanın Yuvarlak olduğunu söylemiş ve Piri Reis’in eseriyle de tescil edilmiştir.[59]

       Avrupanın kara ve deniz gibi bir devletine Oruç Reis gibi bir Türk denizci yetiyordu.[60]

       İrlandalı Din adamı olan J. Ussher (1581-1656) dünyanın yaşını tesbit konusunda M.Ö. 4004 yılına dayandırmaktadır.[61]

       Yine “ Dünyada ilk Tapu kanunu Fatih Sultan Mehmet tarafından hazırlan “mıştır.[62]                                  Çevre temizliği ile ilgili Kanuni devrinde “Çevre temizliği yasaknamesinin” metninde gösterilecek olan ihtimamlar belirtilmiştir.[63]

Batının 19. Yüz yılda ve Birleşmiş Milletler hayvan hakları 1948-de kabul edildiği halde Osmanlı bir misal olarak II. Beyazıd döneminde çıkarmış olduğu 1502 tarihli İstanbul belediye beyannamesi ile bunu şer’i hükmiyle korunmaları yönünde hükme bağlamıştır.[64]

Tuna valisi Mithat Paşa tarafından ilk olarak 1863 –de açılan yetim,öksüz ve fakir çocukların alınarak istidatlarına uygun yerleştikleri yer olan ıslahhaneler;onlara hem barınma,hem de yetişme görevi görüyordu.[65]

Askeri alanda “Osmanlı devletindeki ilk muvazzaf asker olan Yeniçeri teşkilatını da Orhan Bey tesis etmiştir.[66] Ve “1826 yılında II. Mehmed yeniçeri teşkilatı ile beraber, Bektaşi  dergahlarını da  kapatmıştır. Hedef  (zamanla meydana gelen) bu su-i istimalleri önlemektir.”[67]

  Bütün bu güzellik ve başarılarla beraber yıkılış ve çöküşü de  hazin olmuştur. Nitekim “ 1699 tarihli Karlofça andlaşmasından sonra Osmanlı devletini Avrupa dan tasfiye eden ikinci andlaşmadır. [68] ( Berlin Andlaşması) Buda Mithat Paşa ve ekibinin 93 harbine (1877) sebeb olmasıyla gerçekleşmiştir. En önemli rolü Mithat Paşa oynamıştır.[69]

  Ve Osmanlıyı yıkan sebeplerden biride Posta memuru Tal’at-ın yerine Sadrazam Talat Paşanın geçmesidir.[70] Maalesef koca Osmanlı İttihatçı Talat beyin eliyle 27 Nisan 1909-da silah tehdidiyle meclisten çıkardığı hal’ ile daha doğrusu dört kişilik heyetle yıkıyordu. Bunlar ise; Yahudi Emanuel Karaso, Ermeni komitecisi Aram efendi, Arnavud Es’ad, Toptani paşa ve Gürci Arif Hikmet paşa idi.[71]

  V. Mehmet Reşat han 27 Nisan 1909 da 65 yaşında iken başa geçse de şu üçlünün hakimiyeti iktidarı onların eline bırakıyordu. Tal’at, Enver ve Cemal paşalar. İttihatçı paşaların o zamandaki tehditleri de şimdiki gibi irtica suçlamaları idi.[72]

  Olayın cereyanı ise:”Almanyanın günden güne artan baskısı ve Almanya hayranı harbiye nazırı Enver Paşanın savaşa girme istekleri sonucu,Enver paşanın emri ile Amiral Soushon Osmanlı donanmasını alarak 29-30-Ekim-1914 gecesi karadenize çıktı. Odesa ve Sivastopol gibi Rus limanlarını topa tuttu. Bu olay üzerine İngiltere,Rusya, ve Fransa Osmanlı devletine savaş ilan ettiler. Osmanlı devleti I. Dünya savaşına böyle giriyor ve sonu da hazırlıyordu.”[73]

  Tal’at bey; Masondur. İttihat ve Terakki partisi genel başkanı ve dahiliye nazırı. Alman hayranı. Cemal ise; Türkçü ve masondur. Bahriye nazırı ve Suriye deki 4. Ordu kumandanı. Fransız aşığı. Enver bey; Ordudan tek sorumlu Yarbay ve “ ocak 1914-de harbiye nazırı olmuş ve sonra Naciye Sultan ile evlenerek saraya damat olmuş. Alman hayranı Enver paşa “ Liyakatsiz idaresi yüzünden rus cephesinde 90.000 askeri Sarıkamış da şehit etmiştir. Kuzey Suriye ve Irak-a olan Ermeni tehciri de Tal’at ve Said Halim paşaca yarıldı. Said Halim paşa ise,bir kukla. Bu üçlünün verdiği kararla I. Cihan savaşına girilmesiyle Osmanlı devleti tamamen tarihten silinmiş oldu.[74]          

  Koca bir devlet 10 yılda eridi. Bu üçlüde bir Alman gemisiyle memleketi terketti.[75]

  Faydasız bir nedametin sonucu olarak:”İttihatçı fikri eyleme dönüştüren liderler,Tal’at,Enver ve Cemal de,Sultan Abdulhamidi anlıyamadıklarını itiraf ederek 1918 sonunda vatanlarını terk ettiler.”[76]

  Hasılı;evdeki hesap,çarşıya uymaz. Zira Yavuz-un 1514 İran Seferi ve 1517 Mısır Seferi ve diğer başarılarından sonra İslam alemini bir bütünlük içerisinde  tutarak,toptan batıya yönelmek,doğu garantisinden sonra şimdiki gibi mahkum olmayıp hakim olma hesapları gerçekleşmez.[77]Kanuni döneminde başlayıp, III. Murad döneminde ortaya çıkan bozulma emareleri,[78] 20-Mayıs-1571-de Hristiyan ittifakı neticesinde İnebahtı’daki hezimet[79]1580-den itibaren Amerikan gümüşünün alım gücünün üzerinde olmasının da verdiği etki ile enflasyonun piyasayı sarsması,[80]II. Abdulhamid-in İslam birliğini sağlamak amacıyla Demiryolu projesiyle kontrolü elde tutma ve İngiltere ve Fransa-nın siyasetine karşı özellikle askeri alanda yaklaşma siyaseti,[81]yıkılmayı engellemeye yetmiyordu.

  6.641.433 Km. Karelik alan,şimdiki 800 bin km. kare civarına düşüyordu.[82]

  Kanuninin Koçi beye hazırlattığı raporda,olumsuzlukların iki noktadan kaynaklandığı üzerinde duruldu;1)Kapıkulunun arttırılması;buda elebaşılarının ortadan kaldırılması sağlanarak Safevilere karşı sefere çıkarılması yani asıl amacına yönlendirilmesi oldu.

2)Tımarların ve disiplinin bozulması.[83]

Osmanlı sülalesinin elinde devlet yönetiminin devam etmemesi için kapıkulunun bu geleneği yıkmayı hedeflediklerini Naima-nın ifadesiyle:”Asıl istedikleri,Cezayir ve Tunus ocaklarında olduğu gibi,askerin önermesiyle başa geçirilen bir önder bulmaktı.”[84] Askere sığınma,askerin siyasete çekilmesi o zamanda da başlamış,daha sonraları ve şimdilerde de yapılmaya çalışıldığı gibi...

  Diğer amillerden biri de; 1854-de başlayıp 100 yıl süren Kapitilasyon ve tüketime yönelik dış borçlar ki; 1875-de 160 milyondur. Ancak 1954-de ödenir.[85]  Ve bu durum “ Osmanlı devletinin tarih sahnesinden çekilişine kadar yürürlükte kalacak olan  Duyun-u Umumiye idaresi Osmanlı mali kaynaklarının önemli bir bölümünü doğrudan denetleyecek ve sağladığı gelirleri Avrupa ülkelerine aktaracak ve merkezi hükümetin  bağımsız kararlar almasının da önünü tıkayacaktır.”[86]

  Rüşvetin yaygınlaşması, “Babıali-nin ilk şantajcısı Baba Tahir”in özetle şu olayı ki;Terkos gölünden su verme hakkı olan Fransız şirketi rüşvetini (Ulufesini)vermeyince “Göle domuz düştü.”diye haber yapar. Rüşvet verildiğinde kendini tekziben;”Domuz vurulmuş ama düşmemiş,hemen sahilde gebermiş.”Bununla da kapanmaz. Başka bir şirketin alıp vermemesi durumunda da aynı yola başvurur. Halkı kışkırtarak vermeye mecbur eder. Bu durumu önlemek üzere Sultan Abdulhamid onu (Baba Tahir,Malumatçı Tahir,Tahir Bey) Libya-ya sürer,iki sene sonra 1909-da ölür.[87]

  Osmanlıya  bakıldığında son dönemlerinde iç savaşlar,ayrılmalar,fitneler, makam-perest-lik, mevki kavgaları görülmektedir. 1875 Haziranın da Genç Osmanlılar (Genç Türkler) adıyla kurulan bu cemiyetin hürriyet ve meşrutiyet olup Avrupa hayranlığından kaynaklanan sebeple “ Dini, sosyal, iktisadi ve siyasi hayatta ikinci plana atmaktı.” Öyle ki bazı yenilikler getirmişlerse de “93 harbinin acı sonuçlarını hazırlayan siyasi ekibin içinde yer almışlardır.” Ve”Daha sonra da bu ekip Jön-Türkler olarak ittihat ve terakki partisinin kurucuları tarzında yine karşımıza çıkacaklardır.”[88]

  Ve bir rüzgar gibi esen,bir çok değerleri alt üst eden Tanzimat döneminde müze müdürlerinin çoğunlukla yabancılardan olmasıyla da ayrı bir kaybımız;Tarihi eserlerin kaçırılmasıyla olmuştur.[89]

  Nitekim “ Rusya ile anlaşan Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ ve Yunanistan Ekim 1912 de arka arkaya Osmanlı devletine karşı harp ilan ettiler ve Osmanlı devletini perişan eden Balkan harbi başladı.”[90]

      Londra tezinde belirtildiği üzere İngiltere Yunanistanı üzerimize saldırtırken ona şu kozu veriyordu:” Yunanistan hakimiyetindeki 12 Adaların tabii bir uzantısı olan anadolunun,Ege ve Akdeniz şeridi;Yunanistan-ın hem savunma hem de siyasi coğrafya bakımından hakkıdır...”[91]

  Askerin siyasete karışmaması her zaman için geçerli olduğu gibi ,o günde askerin siyasete karışmasıyla Bâb-ı Ali baskınının gerçekleşmesine ve neticede 8 er ve iki subayın da şehid edilmesini netice veriyor. Olayda 32 Ocak 1913 de Enver beyin kendi komitecilerini alarak baskını ile gerçekleşmiştir.[92]

  Bu karışıklıklarda yaptığı hitabelerle 8 taburu itaata getiren  ve Kürt aşiretlerini uyaran Bediüzzamanın da büyük rolü vardır.

  Ve yine Osmanlıda İdris-i Bitlisi gibi şahsiyetler doğunun ve güney doğudaki manevi üstünlüğün  hakimi idiler.

  Ve son :” 5 Kasım 1922-de resmen Osmanlı devleti tarihe gömülüyor ve İstanbul Ankara da kurulan milli devletin hakimiyeti altına giriyordu.”[93]

  Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda belli bir devlet sisteminin projesinin ve kurumunun oluşmasından ziyade; eski uygulamaların, Osmanlının yıkımı üzerine oturtulmuş ve kurulmuştur. Bir yandan da yeni bir devleti kurma hedefinden ziyade eski devleti yıkma olarak gelişmiş ve oluşmuştur. Gaye yapımdan ziyade yıkımdır. O yıkım üzerine oturulmuş ve yürütülmeye  ve de fıtratın kabul etmeyeceği kabulsüzlükler kabul ettirilmeye çalışılmıştır.

                               Nedense Osmanlının yıkımında batı kullanıldı, onlar örnek gösterildi. Bugün tamirde de onların bizden örnek aldığı örnekler verilmekte, nakillerle hareket edilmektedir,düşünülmemektedir.

                        Bugünde aynı oyun oynanmaktadır.Osmanlıyı yıkan Duyun-u Umumiyedir.Bu ise; Osmanlı 1854 (Kırım savaşı sırası)den 1879-a kadar 17 kere dış borç alıp toplam 1875-te 200 milyon sterlin olup,yılda 11 milyon sterlin ödeyip,18 milyon sterlin geliri olduğundan gelirlerin yüzde 60-ı dış borca gidiyordu.1882-1913 yıllarında hazineye girenin iki kat borç ödenmekteydi.Ancak 100 yıl sonra olan 1954-de borçların son taksidi ödendi.[94]

                        Bugün ise,iç ve dış borçlar gelirlerin % 110’unu oluşturmakta,bu vesile ile batı İMF’si ile her şeyi yaptırmakta,istediği kanunları rahatlıkla çıkartmaktadır.

Nitekim başarılı çalışmasından dolayı dış güçlerinde tertibiyle Hüseyin Avni paşanın düzenlediği cinayetle Sultan Aziz’e intihar süsü verildi.[95]

Akibette ise,bu hadiseye müdahil olanlar hiç hoş olmayan akibete düçâr oldular.[96]

Ve bu gibi karıştırıcı olaylarda batının kirli eli görülmektedir.

            75 yıldır Osmanlıyı hakkıyla tanıtamama ve unutturmaya karşı gelecek nesillere Osmanlı sağlıklı bir şekilde tanıtılmalı, ibretler ve dersler alınmalıdır. Aksi takdirde reddi miras etmek durumunda kalınır ki, buda bir çocuğun babasını inkar etmesi,kimin çocuğu olduğunu bilmemesi, nesebi olmayan bir duruma düşülmüş olur.

                        Ve Osmanlıyı yıkan en büyük amillerden biri belki de birincisi Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel-in şu sözünde yatmaktaydı :”Osmanlıyı bizde kötüledik,Aksi takdirde Cumhuriyeti tutturamazdık. Cumhuriyeti tutturabilmek için Osmanlıyı kötülemek zorundaydık.”[97]

                        Yapılacak iş; İyilikleri sahiplenmek ve savunmak, yanlışlıkları tashih etmektir.

 

              

 

 

 

                                                                                                                                       24 –07 - 1999

                                                                                                     MEHMET   ÖZÇELİK

                                  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                                              



[1] Bkn.Osmanlı Devleti Tarihi. Heyet. 2 / 501,506.

[2] Bkn. İslam Ansiklopedisi. TDV. Sh. 270..

[3] Lem’alar.B.Said Nursi. Sh. 87.                                                                                                              

[4] Türkiye Tarihi-Osmanlı devleti. 2 / 106.

[5] Osmanlı devleti tarihi.Y.Öztuna. 1 / 143-147.

[6] Age. 1 / 298.

[7] Age. 1 / 151.

[8] Age. 1 / 88-89.

[9] Age. 1 / 83.

[10] Age. 1 / 84.

[11] Age. 1 / 85.

[12] T.Tarihi.Age.Sh.178,305.

[13] Şualar.B.S.Nursi.Sh. 16.

[14] Bilinmeyen Osmanlı. Prof.A. A. Akgündüz, Doç.S. Öztürk.Sh.80,398.

[15] Zaman gaz. İ. Bardakçı.12-10-1998, Bkn. İslam Ansiklopedisi.  Şeyhulislam maddesi.,Diyanet Dergisi. Eylül.1991,sayı.9,sh.6.

[16] Naima Tarihi. 2 / 737-738, 4 / 1862-1863, Tarihi Solakzade. 700, Fezleke-i Katib Çelebi. 2 / 330, Sahaiful Ahbar. 3 / 691, Tarihi Cevdet. Ahmet Cevdet Paşa. 9 / 35, Tarih dergisi. Kasım.1987.sayı. 11. Sh.56.

[17] Osmanlı Devleti Tarihi. age. 1 / 269.

[18] B. Osmanlı.age. Sh. 326, Hülasat-ül Beyan.Konyalı Mehmet Vehbi Efendi. 3 / 890.

[19] Nur Suresi.Ayet.33,58.

[20] Osmanlı Devleti Tarihi.age. 2 / 24.

[21] B. Osmanlı.age. Sh.330,340.

[22] Osmanlı Devleti Tarihi. Heyet. 1 / 146.

[23] B. Osmanlı. Age. Sh. 416-418.

[24] Osmanlı Devleti Tarihi. Heyet. 2 / 482.

[25] Age. 2 / 483.

[26] Age. 1 / 148.

[27] Age. 1 / 148.

[28] Age. 1 / 338.

[29] Asar-ı Bediiyye.-Münazarat- (Osmanlıca) 540.

[30] Osmanlı Devleti Tarihi. age. 1 / 141.

[31] B. Osmanlı. Age. Sh. 347-348.

[32] Osmanlı Devleti Tarihi. age. 2 / 487,8.

[33] Age. 2 / 90.

[34] Altınoluk Dergisi. Ağustos.1990.

[35] Bak.zaman gaz.14-18-Eylül.1995.

[36] İmza.Tayyar Altıkulaç,Diyanet İşleri Başkanı.Dik. D/2-1/79.Konu:Dini soru.İlgi.2.3.1979 tarihli dilekçe.1995’de din işleri yüksek kurulu toplantısında Türkiye topraklarının öşre tabi olduğu fetva ve kararını vermiştir.Bak.Bakara.267,En’am.141.

[37] Haşr Suresi.Ayet. 7-8.

[38] Bkn. İslam Ansiklopedisi. Age. 16/ 71-90.

[39] Osmanlı Devleti Tarihi. age. 2 / 534.

[40] Age. 2 / 420.

[41] İslam Ans.isam. 19 / 229, İslam Devl. Tarihi. age. 1 / 359,58,61.

[42] Aga. 19 /230.

[43] B. Osmanlı. Sh. 141.

[44] Şerh-i Mesnevi. M. C. Rumi. Terc. T. Mevlevi. 8/850.

[45] Age. 8/851.

[46] B. Osmanlı.age. Sh. 350, Bkn.Zafer Dergisi. Ağustos 1986 ,89.Sh.38.

[47] Osmanlı Devleti Tarihi. age. 2 / 375-376.

[48] Age. 2 / 383, Osm. Devl. Tarihi. age. 1 / 33.

[49] Age. 2 / 388-391.

[50] Bak.Osmanlı Devleti(Heyet) 2 /58-59.

[51] Bilinmeyen Osmanlı.Age. Sh.354.

[52] Age. Sh. 356.

[53] Age. Sh. 75.

[54] Age. 2 / 427.

[55] Bkn. Doğuştan G.Büyük İslam Tarihi. (Heyet) 14/ 73-116.

[56] B. Osmanlı.age. Sh. 192-193, Bkn.Zaman gazt.14-12-1998.

[57] Agg. 15-12-1998.

[58] İlim ve Din.-Heyet- 2/ 392-393.

[59] Osmanlı devleti tarihi.age. 2 / 186-187.

[60] Age. 1 / 176.

[61] Age. Sh.615,612.

[62] B. Osmanlı.age. Sh.119.

[63] Age. Sh. 161.

[64] Bkn.Age. Sh. 402.

[65] İslam Ans.age.İsam. 19 / 190.

[66] Age. Sh.41.

[67] Age. Sh. 52.

[68] Age. Sh. 273.274.

[69] Age. Sh. 272-274,268, Osm. Dev. Tarihi. age. 1 / 102.

[70] Age. 309-310.

[71] Age.Sh. 268-269.

[72] B. Osmanlı.age. Sh. 289.

[73] Türkiyenin siyasi tarihinde ermeniler ve ermeni olayları.H.Metin.sh.128,bak.Türkiye gazt.Y.Öztuna.(Tarihten sohbetler) 11-8-1996.

[74] B.Osmanlı.Age. Sh. 291-292-293,298.

[75] Zaman gazt. 8,10- Ocak-1999.

[76] O.D.Tarihi.age. 1 / 608.

[77]Bkn. Osm. Devl. Tarihi. age. 1 / 203,198.

[78] Age. 1/ 45.

[79] Age. 1 / 42.

[80] Age. 1 / 46.

[81] Age. 1 / 106-109.

[82] Bkn. Zaman Gaz. İlhan Murad. 27-4-1993.

[83] Bak.Osmanlı Devleti(Heyet) 3 / 22-23.

[84] Age. 3 / 47.

[85] B. Osmanlı. Age. Sh. 492-494.

[86] Age. Sh. 495.

[87] Bkn. Hürriyet Gaz. 10- 10 –1999. M. Bardakçı.

[88] Age. Sh. 264.

[89] Bkn.zaman gazt.12-12-1994.

[90] Age. Sh. 290.

[91] Zaman gazt.8-11-1995.

[92] Bkn.age. Sh. 291.

[93] Age. Sh. 300.

      [94] Bak.Bilinmeyen Osmanlı.Prof.A.Akgündüz.492-493)

[95]Bak. Osmanlı devleti Tarihi.age. 1 / 546.

[96] Bak.Age. 1 / 575.

[97] 9-10-1999.C.tesi.Bir açılışdaki konuşmasından.