AVRUPA BİRLİĞİNE GİRELİM Mİ ?

 

3-Ekim 2005’de Avrupa Birliğine girerek Nişan Yüzüğünü takmış olduk.

17-Aralık-2004 tarihinde müzakere tarihi belirlenerek,nişan için bir araya gelindi.

            Ama 40 yıldır evlilik bir türlü gerçekleşmemekte,kız tarafı olan Avrupa evlenmeye bir türlü yanaşmamaktayız.

            Acaba huysuz bir damat olduğumuz için midir?Başka sebebler mevcut mudur?

            Ayrıca girmemiz iyi mi oldu?Yoksa aynı şekilde mi kalsaydık?

            Huysuz bir damat olduğumuz doğrudur.Şöyleki Avrupa kendisi için bir çok noktada belli standardlar belirlemiştir.Onları bozdurmak istememekte,bizler ise ona uymamaktayız.

            Maddi olarakta başlık parasını tedarik edemedik,kendimizi veya içimizdeki üç beş kişiyi beslemekten,evlenmek için başlık parasını toplamaya gücümüz yetmedi.

            Avrupada bilinçli olarak 40 yıl bizi kapısından çevirerek,oyalamak suretiyle yardım elini uzatmadı.

            İslamın kabul edilişinden beri,Osmanlı döneminde de sürekli batıya yönelmekteyiz.Memleketimizdeki evlerin yapımı bile hep batı tarafına yönelir.

            Zira doğuda din hakim,batıda fen ve felsefe.İkisinin birleşmesi yani evliliği farklı olan akıl ve kalb duygusu gelişmiş evladını dünyaya getirecektir.Şimdilerde de olduğu gibi.

            Ancak Bediüzzamanında tesbiti gibi avrupayı tek bir bütün olarak değil,iki açıdan değerlendirmek gerektir.

            “Yanlış anlaşılmasın, Avrupa ikidir:

            Birisi, İsevîlik din-i hakikîsinden aldığı feyz ile hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nâfi' san'atları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takib eden bu birinci Avrupa'ya hitab etmiyorum. Belki felsefe-i tabiiyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiatını mehasin zannederek, beşeri sefahete ve dalalete sevkeden bozulmuş ikinci Avrupa'ya hitab ediyorum.

            Bil ey ikinci Avrupa! Sen sağ elinle sakîm ve dalaletli bir felsefeyi ve sol elinle sefih ve muzır bir medeniyeti tutup dava edersin ki, beşerin saadeti bu ikisi iledir. Senin bu iki elin kırılsın ve şu iki pis hediyen senin başını yesin ve yiyecek.

            Ey sefahet ve dalaletle bozulmuş ve İsevî dininden uzaklaşmış Avrupa! Deccal gibi birtek gözü taşıyan kör dehan ile ruh-u beşere bu cehennemî haleti hediye ettin! Sonra anladın ki: Bu öyle ilâçsız bir illettir ki, insanı a'lâ-yı illiyyînden, esfel-i safilîne atar. Hayvanatın en bedbaht derecesine indirir. Bu illete karşı bulduğun ilâç, muvakkaten ibtal-i his hizmeti gören cazibedar oyuncakların ve uyutucu hevesat ve fantaziyelerindir. Senin bu ilâcın, senin başını yesin ve yiyecek! İşte beşere açtığın yol ve verdiğin saadet, bu misale benzer.”[1]

            Bizlerin özellikle tanzimattan beri yanlış olarak peşine düşüp aldandığımız ve de aldattığımız nokta,bu ikinci Avrupa olan sefahetine müşteri olduğumuz avrupadır.

            Asıl bizim nazara verdiğimiz ve de girmesinde bir çok faydaların söz konusu olduğu Avrupa;sanatın,adaletin ve fennin hakim olduğu avrupadır.

            Diğer sefaheti noktasındaki uyarımız şudur:

            “Ey bu vatan gençleri! Firenkleri taklide çalışmayınız! Âyâ, Avrupa'nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adavetten sonra, hangi akıl ile onların sefahet ve bâtıl efkârlarına ittiba edip emniyet ediyorsunuz? Yok! Yok! Sefihane taklid edenler, ittiba değil, belki şuursuz olarak onların safına iltihak edip kendi kendinizi ve kardeşlerinizi i'dam ediyorsunuz. Âgâh olunuz ki, siz ahlâksızcasına ittiba ettikçe, hamiyet davasında yalancılık ediyorsunuz!.. Çünki şu surette ittibaınız, milliyetinize karşı bir istihfaftır ve millete bir istihzadır!..”[2]

            Bu yönüyle Avrupa bugünde tüm dünyayı sömürmekte,yüzde yirminin menfaatı uğruna yüzde seksene sefalet getirmektedir.

            “Âyâ zanneder misin; bu milletin fakr-ı hali, dinden gelen bir zühd ve terk-i dünyadan gelen bir tenbellikten neş'et ediyor. Bu zanda hata ediyorsun. Acaba görmüyor musun ki, Çin ve Hind'deki Mecusi ve Berahime ve Afrika'daki zenciler gibi, Avrupa'nın tasallutu altına giren milletler bizden daha fakirdirler. Hem görmüyor musun ki, zarurî kuttan ziyade müslümanların elinde bırakılmıyor. Ya Avrupa kâfir zalimleri veya Asya münafıkları, desiseleriyle ya çalar veya gasbediyor.”[3]

            Avrupanın en tehlikeli yönü sefahetidir.Bu noktada memleketimiz açık saçıklıkta oraya kıyas edilemez.

            “Memleketimiz Avrupa'ya kıyas edilmez. Çünki orada düello gibi çok şiddetli vasıtalarla açık-saçıklık içinde namus bir derece muhafaza edilir. İzzet-i nefis sahibi birisinin karısına pis nazarla bakan, boynuna kefenini takar, sonra bakar. Hem memalik-i bâride olan Avrupa'daki tabiatlar, o memleket gibi bârid ve camiddirler. Bu Asya, yani Âlem-i İslâm kıt'ası, ona nisbeten memalik-i harredir. Malûmdur ki; muhitin, insanın ahlâkı üzerinde tesiri vardır. O bârid memlekette, soğuk insanlarda hevesat-ı hayvaniyeyi tahrik etmek ve iştihayı açmak için açık-saçıklık, belki çok sû'-i istimalata ve israfata medar olmaz. Fakat seri-üt teessür ve hassas olan memalik-i harredeki insanların hevesat-ı nefsaniyesini mütemadiyen tehyic edecek açık-saçıklık, elbette çok sû'-i istimalata ve israfata ve neslin za'fiyetine ve sukut-u kuvvete sebebdir. Bir ayda veya yirmi günde ihtiyac-ı fıtrîye mukabil, her birkaç günde kendini bir israfa mecbur zanneder. O vakit, her ayda onbeş gün kadar hayız gibi arızalar münasebetiyle kadından tecennüb etmeye mecbur olduğundan, nefsine mağlub ise fuhşiyata da meyleder.”[4]

            “Asya din noktasında Avrupa'ya benzemez ve İslâmiyet hayat-ı şahsiye ve uhreviye cihetinde hristiyanlığa uymaz…”[5]

            “Ekser enbiyanın şarkta ve Asya'da zuhurları ve ağleb-i hükemanın garbda ve Avrupa'da gelmeleri, kader-i ezeliyenin bir işaretidir ki; Asya'da din hâkimdir. Felsefe ikinci derecededir. Bu remz-i kadere binaen, Asya'da hüküm süren dindar olmazsa da din lehine çalışanlara ilişmemeli, belki teşvik etmelidir.”[6]

            Bugün Avrupa dinden ve maneviyattan uzaktır.Maddiyatla iç içedir.

            “Bir şeyden uzak olan bir kimse, yakın olan adam kadar o şeyi göremez. Ne kadar zeki olursa olsun, o şeyin ahvali hakkında ihtilafları olduğu zaman yakın olanın sözü muteberdir. Binaenaleyh Avrupa feylesofları maddiyatta şiddet-i tevaggulden dolayı iman, İslâm ve Kur'anın hakaikından pek uzak mesafelerde kalmışlardır. Onların en büyüğü, yakından hakaik-i İslâmiyeye vukufu olan âmi bir adam gibi de değildir. Ben böyle gördüm, nefs-ül emir de benim gördüğümü tasdik eder. Binaenaleyh şimşek, buhar gibi fennî mes'eleleri keşfeden feylesoflar, Hakkın esrarını, Kur'an nurlarını da keşfedebilirler diyemezsin. Zira onun aklı gözündedir. Göz ise, kalb ve ruhun gördüklerini göremez. Çünki kalblerinde can kalmamıştır. Gaflet o kalbleri tabiat bataklığında çürütmüştür.”[7]

            Dün olduğu gibi bugünde avrupanın başına gelen semavi ve arzi musibetlerinin başında dinden uzaklaşıp,maddeyi esas alarak,kazandıklarında da bunu tamamen kendinden bilmesidir.

            “ihsan-ı Rabbanî olduğunu bilmeyip şükretmeyen ve maddiyyun fikriyle şirke düşen ve seyyiatı hasenatına galib gelen şu medeniyet-i Avrupaiye öyle bir semavî tokat yedi ki; yüzer senelik terakkisinin mahsulünü yaktı, tahrib edip yangına verdi.”[8]

            Bizler Avrupa birliğine girersek ne kaybederiz,girmezsek ne kazanırız?

            Bizler yüz yıldır bizler tarafından idare edilmedik.Hakimiyet milletin diye ilan edilirken hep milletin hilafına alınan kararlar uygulandı.Tarihten hiç silinmeyecek kara bir leke olan milli şef dönemi maddi manevi kıtlığın yaşandığı dönemdir.Atatürkçülük ve Atatürkü koruma kanunuyla getirilen suçluluk psikolojisiyle milyonlar madur edildi.163.madde ile din-vicdan ve fikir özgürlüğüne getirilen prangalarla milletin düşünmesi dahi yasaklanarak,inancını yaşaması bir yana söylemesi,düşünmesi suç kabul edildi.Hürriye ve cumhuriyetle idare altında münafıkane,Müslüman görülüp,benim babamda hacı,hoca,müftüydü aldatmacaları ile sağ gösterip sol vuruldu.Bu milletin hiçbir devirde yaşamadığını bu devirde maddi manevi kıtlığı yaşadı ve hala da yaşamaktadır.

            Avrupa birliğine girersek bunlar olacakmı?En azından avrupanın içi dışından görülmekte,kısaca düşman bilinmektedir.Bizde ise içle dış birbirine zıt bir tavır almaktadır.Belli aşırı gibi görülebilir fakat şu da bir gerçektir ki;en kötü bir Avrupa birliği idaresi,en iyi bizde şimdiye kadar yapılan idare sisteminden daha iyi olacaktır.Maddi ve manevi gelişmeyi beraberinde getirecek,hiç olmazsa dindar insanlarla uğraşmayacaktır.

            Bizim İslamiyet gibi bir dinimiz,binlerce yıllık kültür birikimimiz mevcuttur.Avrupa ise maddede ilerlemiş,maneviyatta içi kof bir durumdadır.O halde kaybetmekten o korksun.

            Avrupanın;”Avrupa birliği bir hristiyan birliğidir.”demesindeki bir sebebde bu korkunun bir ifadesidir.

            Şu tesbit bizim için ümid vericidir:

            “Avrupa, bir İslâm devletine hâmiledir, günün birinde onu doğuracak; Osmanlılar da Avrupa ile hâmiledir, o da onu doğuracak.

Nitekim Bediüzzamanın dediği gibi; ihbaratın iki kutbu da tahakkuk etmiş, bir iki sene sonra Meşrutiyet devrinde şeair-i İslâmiyeye muhalif çok âdât-ı ecnebiyeyi ahzetmek ve gittikçe Türkiye'de yerleştirmek; ve şimdi Avrupa'da Kur'ana ve İslâmiyete karşı gösterilen hüsn-ü alâka ve bilhassa bahtiyar Alman milletinde fevc fevc İslâmiyeti kabul etmek gibi hâdiseler, o ihbarı tamamiyle tasdik etmişlerdir."[9]

            Avrupa birliğine girerek ve islamiyeti en güzel bir surette temsil etmekle islamiyetin hristiyan dünyasındaki doğumunu hızlandırmış oluruz.

            Biz zaten bir avrupayı fazlasıyla doğurmuş,onun her türlü sefahetini hayatımıza geçirmiş olmaktayız,geriyede pek bir şey kalmamaktadır.

            En garib nokta;yıllardır solun bayraktarlığını yapıp,dine ve dindara cephe alan Bülent Ecevit ve eşi Rahşan Ecevitlerin adeta din elden gidiyor,hristiyanlık propagandası yapılıyor diye ayağa kalkmalarıdır.

            Oysa bizde bir asırdır uygulanan dini engellemeler,hristiyan propagandasının yanında kıyasa bile girmez.Bir yandan milletin dinini öğrenmesine engel ol,sonrada maneviyattan boş kalmış insanların hristiyan propagandasına kapılma tehlikesinden söz et!Büyük bir garabet,büyük bir cehalet…

            Ve bu süreklide böyle uygulanmıştır.Avrupa birliği ise herkesin kendi dini özgürlüğünü yaşamasını teminat altına almakta ve teşvik etmektedir.

            Başbakan Recep Tayyib Erdoğan;”CHP-nin kökü bereketsiz-demişti.Bu söz beni düşündürmekte.Herhalde bir bildiği vardır.Zira bunların dindar,örtülü ve imam-hatiblerle derdi nedir?Herhalde ya anlamıyorlar bu milleti ya da anlatamıyorlar.Çünki anlamıyoruz onları….

            Şu bir vakıadır ki;İslamiyete olan içteki hücum ve darbe,dıştaki ve avrupadaki hücumdan dahada çok ve katmerlidir.En büyük bağ ve engel,içimizdeki bağlardır.

            Milletin rağmına milletin seçtikleri dört defa ihtilalle devrilmiştir.Bumudur demokrasi?

            Biz islamiyeti yaşıyamadık ki,islamiyeti batıya karşı temsil edelim.

            “Avrupa, bizdeki cehalet ve taassup müsaadesiyle; şeriatı (hâşâ ve kellâ) istibdada müsait zannettiklerinden, nihayet derecede kalben üzülmüştüm.”[10]

            “Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-ı imaniyenin kemalâtını ef'alimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri, elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler. Belki Küre-i Arzın bazı kıt'aları ve devletleri de İslâmiyete dehalet edecekler."[11]

            “Pakistan milli eğitim bakan yardımcısı Ali Ekber Şah Türkiyeye geldiğinde üstadla görüşür,uzun konuşmalardan sonra şöyle der:”Üstadım…Türkler sizin kıymetinizi bilmiyorlar.Ben sizi Pakistana götüreyim.”

            Üstad ise.”Hayır.Yara burada başladı.Burada tedavi görecek.Türk milleti bin sene alem-i islamın bayraktarlığını yaptı.Bundan sonra da yapacak.Ben eğer şimdi Mekkede,Medinede olsaydım,bu hizmet için buraya gelmeye,kendimi mecbur bilirdim.”[12]demiştir.

            Bayrak burada düşmüş,Osmanlı burada yıkılmıştır.

            İslamiyetin gayrı Müslimlerle olan muamelelerde hükümleri vardır ve Osmanlı döneminde yıllarca iç içe yaşanılmış hatta onlara çeşitli görevler verilmiştir.

            “Gayrı Müslimler vekil olabilir mi?

Meclisde ekseriyetin görüşü önemlidir.Onlarda ekseriyet değillerdir.

Olabilirler.Tıpkı saatçı,ayakkabıcı olabilecekleri gibi.

Ancak sanat,ticaret,ziraat gibi işlerde istihdam edilir.Yoksa askeri,mali,dini,adli sahalarda istihdam edilemezler.

Hadisde:”Kim bir zimmiye (Müslümanların himayesi altındaki sözleşmeli gayrı Müslimlere) eziyet ederse,onun hukukuna tecavüz ederse,ben onun hasmıyım.Ve ben kimin hasmı olursam,kıyamet gününde ona davacı olurum.”

Osmanlı Ermenilerine hürriyet verilmesinin sebebi,rusun bağlarından kurtulmak içindi.”[13]

            Ancak her zaman ihtiyat göz ardı edilmemelidir.

            “Terakkiler için Avrupa'nın istibdad-ı manevîsi altındayız. Nihayet derecede ihtiyat ve itidal lâzımdır.”[14]

            “Şu musibet, maye-i hayatımız ve âb-ı hayatımız olan uhuvvet-i İslâmiyenin inkişaf ve ihtizazını hârikulâde ta'cil etti. Biz incinir iken, âlem-i İslâm ağlıyor. Avrupa ziyade incitse, bağıracaktır. Şayet ölsek, yirmi öleceğiz, üçyüz dirileceğiz. Hârikalar asrındayız. İki-üç sene mevtten sonra meydanda dirilenler var. Biz mağlubiyetle bir saadet-i âcile-i muvakkata kaybettik; fakat bir saadet-i âcile-i  müstemirre bizi bekliyor. Pek cüz'î ve mütehavvil ve mahdud olan hali, geniş istikbal ile mübadele eden kazanır.”[15]

            Birçok noktada faydalarına rağmen ihtiyat,ölçü değerler doğrultusunda hareket edilmeli,mihenke vurulmalıdır.Altın çıkarsa ne ala,kömür çıkarsa geri iade edilmelidir.

            “Asya'da uyanan akvam, fikr-i milliyete sarılıp, aynen Avrupa'yı her cihetle taklid ederek, hattâ çok mukaddesatları o yolda feda ederek hareket ediyorlar. Halbuki her milletin kamet-i kıymeti başka bir elbise ister. Bir cins kumaş bile olsa; tarzı, ayrı ayrı olmak lâzım gelir. Bir kadına, bir jandarma elbisesi giydirilmez. Bir ihtiyar hocaya, tango bir kadın libası giydirilmediği gibi.. "Körü körüne taklid dahi, çok defa maskaralık olur." Çünki:

            Evvelâ: Avrupa bir dükkân, bir kışla ise; Asya bir mezraa, bir câmi hükmündedir. Bir dükkâncı dansa gider, bir çiftçi gidemez. Kışla vaziyeti ile mescid vaziyeti bir olmaz.

            Hem ekser enbiyanın Asya'da zuhuru, ağleb-i hükemanın Avrupa'da gelmesi, kader-i ezelînin bir remzi, bir işaretidir ki; Asya akvamını intibaha getirecek, terakki ettirecek, idare ettirecek; din ve kalbdir. Felsefe ve hikmet ise, din ve kalbe yardım etmeli, yerine geçmemeli.

            Sâniyen: Din-i İslâm'ı Hristiyan dinine kıyas edip, Avrupa gibi dine lâkayd olmak, pek büyük bir hatadır. Evvelâ: Avrupa, dinine sahibdir. Başta Wilson, Loid George, Venizelos gibi Avrupa büyükleri, papaz gibi dinlerine mutaassıb olmaları şahiddir ki; Avrupa dinine sahibdir, belki bir cihette mutaassıbdır.

            Sâlisen: İslâmiyet'i Hristiyan dinine kıyas etmek, kıyas-ı maalfarıktır, o kıyas yanlıştır. Çünki Avrupa dinine mutaassıb olduğu zaman medenî değildi; taassubu terketti, medenîleşti.

            Hem din, onların içinde üçyüz sene muharebe-i dâhiliyeyi intac etmiş. Müstebid zalimlerin elinde avamı, fukarayı ve ehl-i fikri ezmeye vasıta olduğundan; onların umumunda muvakkaten dine karşı bir küsmek hasıl olmuştu. İslâmiyette ise, tarihler şahiddir ki, bir defadan başka dâhilî muharebeye sebebiyet vermemiş. Hem ne vakit ehl-i İslâm, dine ciddî sahib olmuşlarsa, o zamana nisbeten yüksek terakki etmişler. Buna şahid, Avrupa'nın en büyük üstadı, Endülüs Devlet-i İslâmiyesidir.”[16]

            Millet ve devlet olarak bize düşen ise şudur:

            “Şimdiki bu hükûmetimizin hakikî kuvveti, hakaik-i Kur'aniyeye dayanmak ve hizmet etmektir. Bununla ihtiyat kuvveti olan üçyüz elli milyon uhuvvet-i İslâmiye ile ittihad-ı İslâm dairesinde kardeşleri kazanır. Eskiden Hristiyan devletleri bu ittihad-ı İslâma tarafdar değildiler. Fakat şimdi komünistlik ve anarşistlik çıktığı için; hem Amerika, hem Avrupa devletleri Kur'ana ve ittihad-ı İslâma tarafdar olmağa mecburdurlar.”[17]

 

Mehmet  ÖZÇELİK

13-01-2006


 

[1] Lem’alar.115-116.

[2] Age.120.

[3] Age.122.

[4] Age.198.

[5] Şualar.357.

[6] Age.376.

[7] Mesnevi-i Nuriye.239.

[8] Kastamonu Lahikası.16.

[9] Tarihçe-i hayat.54,Sözler.754.

[10] Age.64.

[11] Age.90.

[12] Zulme karşı direniş.Mustafa Ramazanoğlu.39.

[13] Münazarat şerhi.Molla Muhammed.sh.148.

[14] Hutbe-i Şamiye.106.

[15] Sünuhat-Tuluat-İşarat.38.

[16] Mektubat.324-5.

[17] Emirdağ Lahikası.2/54,71,196.