KURAN-I KERİM’DE MÜŞRİK VE KAFİRLERE AİT SÖZLER-5-

KURAN-I KERİM’DE MÜŞRİK VE KAFİRLERE AİT SÖZLER-5-[1]

 

Kuran-ı Kerim’de geçen müşrik ve kafirlerin sözleri.


“Biz bu Kur’an’ı iki şehirden birinin büyük bir adamına indirseydik ya!”
(Zuhruf Suresi, 31. Ayet)

6. Putlarını Savunmaları ve Şirki Haklı Göstermeye Çalışmaları

Müşrikler, taptıkları putları savunmuş ve Allah’tan başka ilahların var olduğunu iddia etmişlerdir:
“Onlara: ‘Allah’ın indirdiğine uyun’ denildiğinde, derler ki: ‘Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız.’”
(Bakara Suresi, 170. Ayet)

“Dediler ki: ‘Biz babalarımızı bunlara tapar halde bulduk.’”
(Şuara Suresi, 74. Ayet)

7. Peygamberleri Tehdit Etmeleri

Müşrikler, peygamberlere tehditkâr ifadelerle karşılık vermiştir:
“Dediler ki: Ey Şuayb! Söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz. Gerçekten biz seni içimizde zayıf biri olarak görüyoruz. Eğer yakınların olmasaydı, seni taşlardık. Çünkü sen bizce değersizsin.”
(Hud Suresi, 91. Ayet)

“Eğer bizimle aynı dine dönmezseniz, andolsun sizi yurdumuzdan çıkarırız.”
(İbrahim Suresi, 13. Ayet)

8. Kendilerine Uyarıcı Geldiğini Reddetmeleri

Kâfirler, kendilerine bir uyarıcının gönderildiğini inkar ederek şöyle demişlerdir:
“Bizim atalarımız uyarılmamıştı. Biz de azap görecek değiliz.”
(Sebe Suresi, 34. Ayet)

“Allah bir beşere hiçbir şey indirmemiştir.”
(En’am Suresi, 91. Ayet)

9. Azabı ve Peygamberlerin Getirdiklerini Alaya Almaları

Müşrikler, azabı küçümseyerek şöyle derler:
“Eğer doğru söyleyenlerden iseniz, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek?”
(Yunus Suresi, 48. Ayet)

“Dediler ki: Ey Salih! Daha önce aramızda ümit beslenen biriydin. Şimdi atalarımızın taptığı şeylere tapmamızı mı yasaklıyorsun? Bizi tehdit ettiğin azabı getir, eğer doğru söyleyenlerden isen.”
(Hud Suresi, 62. Ayet)

Özet

Kur’an-ı Kerim, müşriklerin ve kâfirlerin sözlerini, onların batıl inançlarını ve peygamberlere karşı olan inkârcı tutumlarını açıkça ortaya koyar. Bu sözler, hem onların çelişkili iddialarını hem de Allah’ın onlara verdiği cevapları içerir. Bu şekilde Kur’an, müminlere doğru inancı öğretirken, inkarcıların tutumlarından ibret almalarını sağlamayı amaçlar.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=f9EavbhegGM




KURAN-I KERİM’DE GEÇEN ALLAH’IN DIŞINDAKİ VARLIKLARIN KONUŞMALARI-2-

KURAN-I KERİM’DE GEÇEN ALLAH’IN DIŞINDAKİ VARLIKLARIN KONUŞMALARI-2-

Kuran-ı Kerim’de Allah’ın dışında hangi varlıkların konuşmaları nakledilmektedir?


Kur’an-ı Kerim’de, Allah’ın dışında çeşitli varlıkların konuşmaları nakledilmektedir. Bu konuşmalar, ilahi mesajların tebliği, kıssalar ve ibretler için zikredilmiş olup, insanlara hikmetler ve dersler içerir. İşte Kur’an’da konuşmaları geçen bazı varlıklar:

1. Peygamberlerin Konuşmaları

Hz. Adem: Allah’a yaptığı dua:
“Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik; eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz ziyan edenlerden oluruz.” (Araf, 7:23)

Hz. Musa ve Firavun’un Diyalogları:
Hz. Musa, Firavun’a Allah’ın mesajını iletmiş ve aralarında geçen konuşmalar nakledilmiştir. (Taha, 20:43-57)

Hz. İbrahim: Babası ve kavmiyle yaptığı tevhid mücadelesi. (En’am, 6:74-82)

2. Şeytanın Konuşmaları

Allah’a İsyanı:
Şeytan, Adem’e secde etmediği için Allah’a karşı gelmiştir:
“Ben ondan üstünüm; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.” (Sad, 38:76)

İnsanı Saptıracağına Dair Sözü:
“Onların önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından onlara sokulacağım; çoğunu şükredenlerden bulamayacaksın.” (Araf, 7:17)

3. Meleklerin Konuşmaları

Adem’in Yaratılışı Hakkındaki Sözleri:
“Biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz.” (Bakara, 2:30)

Cennet Ehline Selamlamaları:
“Selam olsun size! Yaptıklarınıza karşılık girin cennete.” (Nahl, 16:32)

4. Hayvanların Konuşmaları

Karınca: Hz. Süleyman’ın ordusunu görünce diğer karıncaları uyarır:
“Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin; Süleyman ve orduları farkına varmadan sizi ezmesin.” (Neml, 27:18)

Hudhud (Çavuşkuşu): Hz. Süleyman’a Sebe halkının güneşe taptığını haber verir:
“Ben, Sebe halkının yanından kesin bir bilgiyle geldim.” (Neml, 27:22)

5. Cennetliklerin ve Cehennemliklerin Konuşmaları

Cennet Ehli:
“Hamdolsun, bizi bu (nimetlere) kavuşturan Allah’a!” (Araf, 7:43)

Cehennem Ehli:
“Rabbimiz! Bizi buradan çıkar, salih bir amel işleyelim.” (Fatır, 35:37)

6. Cansız Varlıkların Konuşmaları

Gökyüzü ve Yer:
Allah’ın emrine boyun eğerek:
“Gönüllü veya gönülsüz gelin!” dediklerinde: “Gönüllü olarak geldik” dediler. (Fussilet, 41:11)

Dağlar ve Kuşlar: Hz. Davud ile birlikte Allah’ı tesbih ederler. (Sebe, 34:10)

7. İblis ve İnsanın Konuşmaları

İblis’in İnsanı Aldatması:
“Sana öğüt veriyorum.” (Araf, 7:21)

Kıyamet Günü Şeytanın Konuşması:
“Benim size hiçbir gücüm yoktu; sadece sizi çağırdım, siz de bana uydunuz.” (İbrahim, 14:22)

Bu konuşmalar, Kur’an’ın ilahi mesajını aktarmak ve ibret almak için anlatılan kıssaların önemli bir parçasını oluşturur. Allah’ın hikmetini ve yaratma kudretini anlamamıza vesile olur.

 

 




KURAN-I KERİM’DE MAHLÛKATA AİT SÖZLER-4-

KURAN-I KERİM’DE MAHLÛKATA AİT SÖZLER-4-[1]

 

Kuran-ı Kerim’de geçen Peygamber sözleri.


Kur’an-ı Kerim’de birçok peygamberin kendi kavimlerine söyledikleri sözler ve Allah’ın emirlerini ilettikleri ifadeler yer alır. Bu sözler, peygamberlerin davet metotlarını, hikmetlerini ve Allah’a olan bağlılıklarını yansıtır. İşte Kur’an’da geçen bazı peygamber sözleri:

1. Hz. Nuh’un (a.s.) Sözleri

Hz. Nuh, kavmini Allah’a iman etmeye ve azaptan sakınmaya davet ederken şöyle der:
“Ey kavmim! Gerçek şu ki, ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah’a kulluk edin, O’ndan sakının ve bana itaat edin ki, (Allah) günahlarınızı bağışlasın ve sizi belirli bir süreye kadar ertelesin.”
(Hud Suresi, 25-26. Ayetler)

2. Hz. İbrahim’in (a.s.) Sözleri

Hz. İbrahim, putperest kavmine Allah’ın varlığını ve birliğini anlatırken şöyle der:
“Onlara şöyle demişti: Sizi ve Allah’tan başka taptıklarınızı terk ediyorum. Rabbime yalvarıyorum; umarım Rabbime yalvarmakla mutsuz olmayacağım.”
(Meryem Suresi, 48. Ayet)

3. Hz. Musa’nın (a.s.) Sözleri

Hz. Musa, Firavun’a Allah’ın emrini bildirirken şöyle der:
“Ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim. Allah hakkında haktan başka bir şey söylemem. Gerçekten ben, Rabbinizden size apaçık bir delil getirdim. Artık İsrailoğulları’nı benimle beraber gönder.”
(Araf Suresi, 104-105. Ayetler)

4. Hz. Yusuf’un (a.s.) Sözleri

Hz. Yusuf, zindanda iken Allah’ın birliğini ve peygamberliğini insanlara anlatırken şöyle der:
“Ey zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı birçok Rab mi hayırlıdır, yoksa kahhar olan bir tek Allah mı?”
(Yusuf Suresi, 39. Ayet)

5. Hz. Şuayb’ın (a.s.) Sözleri

Hz. Şuayb, kavmini ticarette hile yapmaktan vazgeçirmeye çalışırken şöyle der:
“Ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın, insanların mallarını eksiltmeyin ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”
(Hud Suresi, 85. Ayet)

6. Hz. Hud’un (a.s.) Sözleri

Hz. Hud, kavmine Allah’a kulluk etmelerini emrederken şöyle der:
“Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Siz ancak iftira ediyorsunuz.”
(Hud Suresi, 50. Ayet)

7. Hz. İsa’nın (a.s.) Sözleri

Hz. İsa, Allah’ın birliğini ve peygamberliğini insanlara duyururken şöyle der:
“Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O’na kulluk edin. İşte bu, dosdoğru yoldur.”
(Maide Suresi, 72. Ayet)

8. Hz. Salih’in (a.s.) Sözleri

Hz. Salih, kavmini Allah’a iman etmeye davet ederken şöyle der:
“Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka bir ilahınız yoktur. O sizi yerden yarattı ve sizi orada yaşattı. Artık O’ndan bağışlanma dileyin ve O’na tövbe edin. Şüphesiz Rabbim çok yakındır ve duaları kabul eder.”
(Hud Suresi, 61. Ayet)

9. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Sözleri (Allah’ın Emriyle)

Peygamberimiz, Allah’ın vahyini insanlara iletirken şöyle der:
“De ki: Ben sadece sizin gibi bir beşerim. Ancak bana, sizin ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyediliyor. Artık O’na yönelin ve O’ndan bağışlanma dileyin. Vay haline o müşriklerin!”
(Fussilet Suresi, 6. Ayet)

10. Hz. Yunus’un (a.s.) Sözleri

Hz. Yunus’un balığın karnındayken yaptığı dua:
“Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum.”
(Enbiya Suresi, 87. Ayet)

Bu ayetlerde geçen peygamber sözleri, insanları tevhid inancına çağırmak, adaleti tesis etmek ve Allah’ın emirlerini yerine getirmekle ilgilidir. Aynı zamanda, peygamberlerin hikmet dolu davet metotlarını ve sabırlarını gösterir.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=muKkexaOQQo




ALLAH FAKİR BİZ ZENGİNİZ DİYENLER

ALLAH FAKİR BİZ ZENGİNİZ DİYENLER[1]

 

يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اَنْتُمُ الْفُقَرَٓاءُ اِلَى اللّٰهِۚ وَاللّٰهُ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَم۪يدُ

Fatır Suresi 15. Ayette “Ey insanlar! Allah’a muhtaç olan sizsiniz. Zengin ve övülmeye lâyık olan ancak O’dur.” Tefsirlerde ne gibi ilahlar yapılmaktadır?

Fâtır Suresi 15. Ayet olan “Ey insanlar! Allah’a muhtaç olan sizsiniz. Zengin ve övülmeye lâyık olan ancak O’dur.” ifadesi, Allah’ın insan üzerindeki mutlak otoritesini, O’nun sıfatlarını ve insanın acziyetini ortaya koyan bir ayettir. Tefsirlerde bu ayet genellikle insanın kulluk sorumluluğu, Allah’ın mutlak gücü ve insanların Allah’a olan ihtiyacı ekseninde ele alınır.

Tefsirlerde Yapılan Başlıca Açıklamalar

1. İnsanın Mutlak İhtiyaçlılığı

Ayet, insanın her yönden Allah’a muhtaç olduğunu, hem varoluşu hem de yaşamını sürdürebilmesi için Allah’ın yardımına ve lütfuna bağlı olduğunu vurgular.

İnsanların zenginlik, güç ya da bilgi sahibi olmaları bu ihtiyaç durumunu değiştirmez; çünkü tüm bu nimetlerin kaynağı Allah’tır.

İnsan, Allah’ın nimetlerine bağımlı bir varlıktır ve bu bağımlılık, hayatın her anında devam eder.

2. Allah’ın Zenginliği (Ganiyy) ve Övgüye Layık Oluşu (Hamîd)

“Ganiyy”: Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir; her şey O’na muhtaçtır. Bu, Allah’ın varlığının ve kudretinin hiçbir şarta bağlı olmadığını ifade eder.

“Hamîd”: Allah, tüm övgülere layıktır. Bu, O’nun yarattığı düzen, sunduğu nimetler ve evrendeki mükemmellik sebebiyle doğal bir sonuçtur.

3. İnsanların İbadeti Allah’a Bir Fayda Sağlamaz

İnsanın ibadeti Allah’a bir katkı sağlamaz; çünkü Allah zaten övgüye lâyık ve zengindir. İbadet, insanın Allah’a olan muhtaçlığını kabul etmesidir.

İbadet, insanın Allah’a yakınlaşması ve kendi maneviyatını yükseltmesi içindir. Allah, kullarının ibadetine ya da nankörlüğüne muhtaç değildir.

4. İnsanların Acizliği ve Kibrin Yersizliği

İnsanlar, Allah’a olan bu mutlak ihtiyaçlarını unutarak kibirlenir ya da kendilerini güçlü zannederler. Ayet, bu kibri ortadan kaldırmak için insanın gerçek konumunu hatırlatır.

İnsan, yaratılışında ve yaşamında o kadar zayıftır ki, nefes almak, su içmek ya da yemek yemek gibi en temel ihtiyaçları bile karşılayamaz hale gelebilir.

5. Allah’a Şükür ve Övgü Görevi

İnsanlar, Allah’ın verdiği nimetleri fark ederek şükretmekle ve O’nu övmekle sorumludur. Bu, insanın Allah’a olan minnettarlığını ifade etmesinin bir yoludur.

6. Evrensel Bir Çağrı

Ayet, yalnızca Müslümanlara değil, tüm insanlara hitap eder. Allah’a muhtaç olmak, imanlı ya da imansız herkes için geçerlidir.

Evrendeki düzen, insanlara Allah’ın varlığını ve zenginliğini açıkça gösterir. Bu nedenle, O’nu tanımayanlar da aynı şekilde muhtaç durumdadır.

Tefsirlerde Yer Alan Önemli Vurgular

1. İbn Kesîr Tefsiri:

İnsanların fakirliği (ihtiyaçlılığı) ve Allah’ın zenginliği üzerinde durur. Bu ihtiyacın yalnızca maddi değil, manevi olduğunu belirtir.

İnsanların Allah’a yaklaşmasının, Allah’ın büyüklüğünü artırmadığını, insanın kendi kemalini bulmasına vesile olduğunu vurgular.

2. Elmalılı Hamdi Yazır:

Allah’ın “Ganiyy” ve “Hamîd” sıfatlarının mutlak ve benzersiz olduğunu belirtir.

İnsanların bu sıfatları kavrayarak, kulluk ve şükür görevlerini yerine getirmesi gerektiğini ifade eder.

3. Mevdûdî Tefsiri:

İnsanların Allah’a olan ihtiyaçlarını unutmasının, dünya nimetlerine aşırı bağlanmasından kaynaklandığını açıklar.

Allah’ın bu hatırlatmayı, insanları doğru yola yöneltmek için yaptığını söyler.

4. Râzî Tefsiri:

İnsanın Allah’a olan ihtiyacı, yalnızca fiziksel yaşamla değil, ruhsal arınma ve kurtuluşla da ilgilidir.

Allah’ın “Ganiyy” sıfatı, tüm evrenin düzenini tek başına ayakta tutan bir zenginlik olarak ele alınır.

Ayetin Günümüze Mesajı

Maneviyat: Modern insan, teknolojik ve maddi ilerlemelerle kibirlenip kendi gücüne fazlaca güvenirken, Allah’a olan manevi ihtiyacını unutma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Tevekkül: İnsan, acizliğini kabul ederek Allah’a teslim olmalı ve dünya hayatını bir imtihan yeri olarak görmelidir.

Şükür: Allah’ın verdiği nimetlere karşı duyulan şükür, insanın kulluk vazifesini yerine getirmesinin temel bir göstergesidir.

Bu ayet, insanın yeryüzündeki gerçek konumunu hatırlatan, tevazu ve şükrü teşvik eden güçlü bir mesaj içermektedir. Allah’a olan muhtaçlığını idrak eden insan, O’na yönelerek hem dünya hem de ahiret saadetini elde edebilir.

@@@@@@@

Allah’ın Samed isminin manaları.

Allah’ın “Samed” İsmi Kur’an-ı Kerim’de İhlâs Suresi 2. Ayette geçer:
“Allah, Samed’dir.” (Kul hüvellâhu ehad. Allâhus-samed.)
Bu isim, Allah’ın benzersizliği, eksiksizliği ve her şeyin O’na muhtaç olması gibi derin anlamlar taşır. Arapça kökenli olan Samed kelimesi, çeşitli tefsir ve lügat çalışmalarında farklı anlam boyutlarıyla ele alınmıştır.

Samed İsminin Başlıca Manaları

1. Her Şeyin Kendisine Muhtaç Olduğu, Kendisi Hiçbir Şeye Muhtaç Olmayan

Allah’ın mutlak zenginliğini ve ihtiyaçsızlığını ifade eder.

Tüm varlıklar, varlıklarını sürdürebilmek ve ihtiyaçlarını karşılayabilmek için Allah’a bağımlıdır. Ancak Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir.

2. Her Türlü Eksiklikten ve Noksandan Uzak

Allah’ın zatında, sıfatlarında ve fiillerinde hiçbir eksiklik, acziyet ya da zayıflık yoktur.

Bu, Allah’ın mükemmel ve sonsuz olduğunu ifade eder.

3. Hiçbir Şey O’nu Aşamaz ve O’na Denk Olamaz

Allah, kudret, ilim, hikmet gibi sıfatlarında hiçbir varlıkla eşitlenemez.

O, benzersizdir ve her türlü benzetmeden münezzehtir.

4. Son Başvuru ve Dayanak Noktası

Samed, tüm ihtiyaçların kendisine yöneldiği, sığınılan ve yardım beklenen en yüce merci anlamına gelir.

İnsanlar dua ve ibadetlerinde Allah’a yönelir; O, kullarının tüm ihtiyaçlarını karşılayacak güçtedir.

5. Sonsuz Kudret Sahibi

Allah, tüm evreni yaratan, ayakta tutan ve yöneten güçtür.

O’nun gücü ve iradesi sınırsızdır.

6. Ezelî ve Ebedî Olan

Samed ismi, Allah’ın başlangıcı ve sonu olmadığını, ezelden beri var olduğunu ve sonsuza dek var olacağını ifade eder.

Varlık âlemi, Allah’ın varlığına dayanır; ancak Allah’ın varlığı hiçbir şeye bağlı değildir.

Tefsirlerde Samed İsmi

İbn Abbas’ın Yorumu:

“Samed, her şeyin kendisine ihtiyaç duyduğu, fakat kendisinin hiçbir şeye muhtaç olmadığı varlıktır.”

“Hiçbir şey O’na benzemez; O, hiçbir şeye ihtiyaç duymaz ve hiçbir şeyden etkilenmez.”

Fahreddin Râzî’nin Yorumu:

Râzî, Samed ismini farklı yönlerden açıklamıştır:

1. Allah’ın hiçbir eksiği olmadığı.

2. Tüm yaratılmışların ihtiyaç duyduğu tek merci olduğu.

3. Allah’ın hiçbir şekilde değişime, yok olmaya ya da başkalarına bağımlı olmaya açık olmadığı.

Elmalılı Hamdi Yazır’ın Yorumu:

Elmalılı’ya göre Samed, Allah’ın mutlak bağımsızlığını ve mükemmel oluşunu temsil eder.

İnsanların tüm ihtiyaçlarının Allah’a yönelmesi gerektiğini, çünkü O’ndan başka hiçbir şeyin gerçek anlamda yardımcı olamayacağını ifade eder.

Günlük Hayatta Samed İsminin Yansımaları

1. Tevekkül:

Allah’ın Samed olduğunu bilmek, insanın her durumda yalnızca O’na güvenip dayanmasını öğretir.

2. Şükür:

Allah’ın hiçbir şeye muhtaç olmadığını, ancak bizim O’na her an muhtaç olduğumuzu idrak etmek, daha fazla şükretmemizi sağlar.

3. İbadet ve Dua:

Samed ismini bilen kişi, Allah’a sığınır ve yalnızca O’ndan yardım diler.

Allah, her ihtiyacı bilen ve karşılayandır.

4. İnsanın Acizliğini Anlaması:

Allah’ın Samed sıfatını düşünmek, insanın ne kadar aciz olduğunu, hayatındaki her şeyin Allah’ın lütfuyla gerçekleştiğini hatırlatır.

Sonuç

Allah’ın Samed ismi, O’nun her şeyin üzerinde, her türlü ihtiyaç ve eksiklikten uzak olan yüceliğini ifade eder. İnsanlar, ihtiyaçları için yalnızca Allah’a yönelmeli ve O’na sığınmalıdır. Samed ismi, Allah’ın büyüklüğünü, insanın ise O’na olan muhtaçlığını açıkça gösteren derin bir anlam taşır.

@@@@@@@

Şüphesiz Allah: “Allah fakirdir biz ise zenginiz” diyenlerin sözlerini duymuştur. Biz onların sözlerini ve haksız yere peygamberleri öldürmelerini yazacak ve: “Ateşin azabını tadın” diyeceğiz.” Al-i İmrân. 181.

181.İbnu İshak ve İbnu Ebi Hatim`in Abdullah bin Abbas (r.a.)`tan rivayet ettiklerine göre, yahudilerden Finhas adlı bir adam Hz. Ebu Bekir (r.a.)`e: “Ey Ebu Bekir! Biz Allah`a muhtaç değiliz. Aksine Allah bize muhtaçtır. Çünkü eğer Allah zengin olsaydı arkadaşınızın ileri sürdüğü gibi bizden borç istemezdi” dedi. Ebu Bekir (r.a.) kızarak adamın yüzüne vurdu. Adam Resulullah (a.s.)`a giderek Ebu Bekir (r.a.)`i şikâyet etti. Resulullah (a.s.) Ebu Bekir (r.a.)`e niçin böyle yaptığını sorunca, Ebu Bekir (r.a.) onun söylediği sözü Resulullah (a.s.)`a aktardı. Ama adam böyle bir şey söylemediğini ileri sürdü. Bunun üzerine Yüce Allah bu âyeti kerimeyi indirdi.
İbnu Ebi Hatim`in Abdullah bin Abbas (r.a.)`tan rivayet ettiğine göre de Yüce Allah: “Allah`ın kendisine pek çok katıyla karşılık vermesi üzere kim Allah`a güzel bir borç verir?” diye buyurunca yahudiler Resulullah (a.s.)`a gelerek: “Ey Muhammed! Rabbin fakir mi oldu ki kullarından istiyor?” dediler. Bunun üzerine Yüce Allah bu âyeti kerimeyi indirdi.

@@@@@@

Ali İmran Suresi 181. Ayeti şu şekildedir:
“Şüphesiz Allah, ‘Allah fakirdir, biz ise zenginiz’ diyenlerin sözlerini işitmiştir. Biz onların bu söylediklerini ve peygamberleri haksız yere öldürmelerini yazacağız ve (onlara), ‘Yakıcı azabın tadını çekin!’ diyeceğiz.”

Bu ayet, Yahudilerden bir grubun çirkin ve küstahça sözlerini, peygamberlere karşı işledikleri zulümleri ve bu sebeplerle karşılaşacakları azabı konu alır. Ayetin tefsir ve izahında şu hususlar öne çıkar:

1. Ayetin Bağlamı

Ayet, Medine’deki Yahudi alimlerinden bir grubun, Allah’ın insanlardan zekât ve sadaka istemesi karşısında alaycı ve küçümseyici bir tavır takınarak, “Allah fakir, biz ise zenginiz” demelerini eleştirir.

Bu ifade, Allah’ın yardım emrini yanlış anlamak veya kasten çarpıtmak suretiyle yapılmış bir iftiradır. Bu kişiler, zekâtın Allah’ın ihtiyacı olduğu için istendiğini sanarak veya öyleymiş gibi göstererek küstahça bir söz sarf etmişlerdir.

Bu, onların sadece kibirlerini değil, Allah’a ve peygamberlere olan düşmanlıklarını da ortaya koyar.

2. “Allah fakirdir, biz ise zenginiz” Sözü

Bu sözün arkasındaki zihniyet:

1. Yahudiler, mal ve servetlerini üstünlük ve güç kaynağı olarak görüyorlardı.

2. Allah’ın insanlardan yardım istemesi gerektiğini düşünerek O’nu haşa kendilerine muhtaç görmüşlerdir.

3. Zekâtın insanlara ve topluma yönelik hikmetlerini kavrayamamışlardır.

Bu sözün çirkinliği:

1. Allah’a yönelik açık bir küfür ve hakaret içerir.

2. İnsanın kendisini Allah’a karşı üstün görme kibrini yansıtır.

3. Allah’ın Bu Sözleri İşitmesi ve Yazması

Ayette, Allah’ın her şeyi işittiği ve hiçbir sözün ya da davranışın karşılıksız kalmayacağını hatırlatır.

“Biz yazacağız”: Bu ifade, insanların yaptıkları her şeyin kaydedildiğini ve ahirette bunun hesabının mutlaka sorulacağını vurgular.

4. Peygamberleri Haksız Yere Öldürmeleri

Yahudilerin geçmişte peygamberlere karşı işledikleri büyük suçlar da bu ayette kınanır.

Tarihte Yahudilerin, kendilerine gönderilen peygamberlerden bir kısmını reddettiği, hatta öldürdüğü bilinmektedir (örneğin, Hz. Zekeriyya ve Hz. Yahya’nın öldürülmesi gibi).

Bu suçlar, onların Allah’a ve hak dine olan düşmanlıklarının bir tezahürüdür.

5. “Yakıcı Azabı Tadın” Uyarısı

Allah, bu sözleri söyleyenlere ve peygamberleri öldürenlere yönelik ağır bir tehditte bulunur: Cehennemde yakıcı bir azap.

Azabın niteliği: Bu azap, yalnızca fiziksel bir ceza değil, aynı zamanda kibirlerinin ve yanlışlarının sonucu olarak yaşanacak büyük bir pişmanlık ve rezilliktir.

Bu ifade, insanlara Allah’a ve peygamberlere karşı takındıkları tutumun sonuçlarını hatırlatır.

Tefsirlerdeki Görüşler

İbn Kesîr Tefsiri

Yahudilerin bu sözlerinin Allah’a iftira olduğunu ve zekât emrinin hikmetini çarpıtmayı amaçladığını açıklar.

Bu ayetin, Yahudilerin mal sevgisine ve dünya hırsına ne kadar düşkün olduklarını ortaya koyduğunu belirtir.

Allah’ın “biz yazacağız” ifadesi, onların her türlü davranışının ilahi bir hesap için kaydedildiğini vurgular.

Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri

Yahudilerin bu sözünü, zekâtın hikmetinden uzak bir anlayışın sonucu olarak değerlendirir.

Zekâtın, Allah’ın insanlara bir lütfu ve sosyal adaleti sağlayan bir emir olduğunu, ancak Yahudilerin bunu Allah’a yönelik bir ihtiyaç olarak algılamalarının büyük bir yanlış olduğunu belirtir.

Peygamberleri öldürmelerinin geçmişteki dinî sapkınlıklarının bir göstergesi olduğunu ifade eder.

Mevdûdî Tefsiri

Yahudilerin bu sözü, Allah’ın otoritesine karşı bir başkaldırı ve kibrin dışavurumu olarak değerlendirir.

Onların bu tavırlarının, dinî emirleri çarpıtma ve yanlış yorumlama alışkanlıklarının bir devamı olduğunu vurgular.

Ayetin Günümüze Mesajları

1. Allah’a Karşı Alçakgönüllü Olma:

İnsanlar, mal, zenginlik ve güç gibi geçici nimetlerle kibirlenmemeli ve bunları Allah’a başkaldırmanın bir aracı olarak görmemelidir.

2. Zekâtın Hikmeti:

Zekât ve sadaka, Allah’ın ihtiyacı için değil, toplumun huzuru, dayanışması ve bireyin manevi arınması için emredilmiştir.

3. Her Davranışın Hesabı Vardır:

İnsanlar, yaptıkları her şeyin kaydedildiğini ve ahirette mutlaka bir karşılığının olacağını unutmamalıdır.

4. Peygamberlere Saygı:

Peygamberlere saygısızlık ve düşmanlık, Allah’a düşmanlık olarak görülür ve ciddi sonuçlar doğurur.

Sonuç

Ali İmran Suresi 181. ayeti, Yahudilerin kibrini, yanlış anlayışlarını ve peygamberlere düşmanlıklarını kınayan önemli bir mesaj içerir. Bu ayet, insanlara Allah’a karşı kibirlenmeme, verilen nimetleri doğru değerlendirme ve peygamberlerin öğretilerine saygılı olma gerekliliğini hatırlatır. Aynı zamanda, yapılan her söz ve eylemin ahirette mutlaka bir hesabı olduğunu açıkça ifade eder.

Ali İmran Suresi 181. Ayeti, Allah’a yönelik çirkin ifadeler ve peygamberlere yapılan zulümler hakkında önemli bir uyarı içermektedir. Bu ayet, Kur’an-ı Kerim’in farklı yerlerinde yer alan diğer benzer ayetlerle bir bütünlük içinde ele alınır. Bu ayetlerin ortak noktası, Allah’a karşı saygısızlık yapanların ve peygamberlere zulmedenlerin ceza göreceğini hatırlatmaktır.

Benzer Ayetlerle İlişkisi ve İzahı

1. İnsanların Allah’a Karşı Nankörlüğü ve Çirkin İfadeleri

Bakara Suresi 88:
“Dediler ki: ‘Bizim kalplerimiz kapalıdır.’ Hayır! Allah inkârları sebebiyle onları lanetlemiştir. Çok azı inanır.”

Bu ayette de Yahudilerin, Allah’ın mesajlarını reddetmeleri ve nankörlük yapmaları eleştirilir. Onların kibir ve küstahlıkları, Allah’ın lanetini hak ettiklerini gösterir.

İlişkisi: Her iki ayet de Yahudilerin Allah’a ve peygamberlere karşı takındıkları kibirli tavrı vurgular.

En’am Suresi 91:
“Onlar: ‘Allah, beşere hiçbir şey indirmedi’ dediler. De ki: ‘Öyleyse Musa’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği Kitab’ı kim indirdi?'”

Yahudilerin Allah’ın mesajını inkâr etmeleri ve küçümsemeleri ele alınır.

İlişkisi: Allah’ın sözlerini ve emirlerini küçümseyenlerin inançsızlıkları ve bunun sonuçları benzer şekilde ele alınmıştır.

2. Peygamberlere Yapılan Zulümler ve Öldürülmeleri

Bakara Suresi 61:
“Peygamberleri haksız yere öldürüyorlardı.”

Yahudilerin geçmişte peygamberlere karşı yaptıkları zulüm ve cinayetler vurgulanır.

İlişkisi: Ali İmran 181. ayetinde de peygamberlerin öldürülmesi büyük bir günah olarak kaydedilmiş ve cezası belirtilmiştir.

Nisa Suresi 155:
“Peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve ‘kalplerimiz kılıflıdır’ demeleri sebebiyle onları lanetledik.”

Yahudilerin peygamberlere düşmanlıkları ve ilahi mesajı reddetmeleri yüzünden lanetlendikleri ifade edilir.

İlişkisi: İki ayet de, Yahudilerin peygamberlere karşı işledikleri suçları ve Allah’ın bu suçlara verdiği cezayı ortaya koyar.

3. Her Söz ve Eylemin Yazılması

Kehf Suresi 49:
“Kitap (amel defteri) ortaya konulmuştur. Suçluların onda yazılı olanlardan korkarak, ‘Eyvah bize! Bu nasıl bir kitaptır ki, küçük büyük hiçbir şey bırakmaksızın hepsini saymış!’ dediklerini görürsün.”

İnsanların her söz ve eyleminin kaydedildiği, ahirette bunların ortaya çıkarılacağı vurgulanır.

İlişkisi: Ali İmran 181. ayetindeki “Biz yazacağız” ifadesi, insanların söz ve fiillerinin kaydedilip hesap günü ortaya çıkarılacağı gerçeğiyle bağlantılıdır.

Zilzal Suresi 7-8:
“Kim zerre kadar hayır işlerse onu görür. Kim zerre kadar şer işlerse onu da görür.”

Her fiilin ahirette karşılık bulacağı ifade edilir.

İlişkisi: Yahudilerin çirkin sözleri ve peygamberlere karşı işledikleri zulümler, zerre kadar bile olsa kaybolmayacak ve cezasız kalmayacaktır.

4. Allah’a Muhtaç Olmayan, Her Şeye Gücü Yeten (Ganiyy ve Samed)

Fatır Suresi 15:
“Ey insanlar! Allah’a muhtaç olan sizsiniz. Zengin ve övülmeye layık olan ancak O’dur.”

İnsanların Allah’a muhtaç olduğu, ancak Allah’ın hiçbir şeye muhtaç olmadığı vurgulanır.

İlişkisi: Yahudilerin “Allah fakirdir, biz zenginiz” sözü, bu ayetin tam zıttıdır. Fatır Suresi, Allah’ın Ganiyy (zengin) ve Samed (ihtiyaçsız) olduğunu hatırlatır.

5. Azap ve Sonuçlar

Nisa Suresi 93:
“Kim bir mümini kasten öldürürse, onun cezası cehennemde ebedî kalmaktır.”

Peygamberleri öldürenlerin cezası daha büyük ve kesinlikle kaçınılmazdır.

İlişkisi: Ali İmran 181. ayetindeki “Yakıcı azabın tadını çekin” ifadesi, bu cezaların büyüklüğünü ve kesinliğini hatırlatır.

Ahzab Suresi 66-68:
“Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: ‘Eyvah bize! Keşke Allah’a itaat etseydik, peygambere itaat etseydik’ derler.”

Allah’a ve peygambere isyan edenlerin cehennemdeki pişmanlıkları vurgulanır.

İlişkisi: Yahudilerin Allah’a ve peygamberlere isyanları, ahirette büyük bir pişmanlık ve azapla sonuçlanacaktır.

Sonuç: İlahi Adaletin Vurgusu

Ali İmran 181. ayeti, Allah’ın kudretine saygısızlık eden ve peygamberlere zulmedenlerin, dünyada ve ahirette karşılaşacağı azabı güçlü bir şekilde vurgular. Bu ayet, diğer benzer ayetlerle birlikte ele alındığında şu sonuçlara ulaşılır:

1. Allah’a Karşı Saygı ve İtaat: İnsan, Allah’a karşı kibirlenmemeli ve O’nun emirlerini küçümsememelidir.

2. Peygamberlere Saygı: Peygamberlere karşı düşmanlık, Allah’a düşmanlık demektir ve cezası büyüktür.

3. Ahiret İnancı: Her söz ve fiilin kaydedildiği ve bunların hesabının sorulacağı gerçeği, insanlara sorumluluklarını hatırlatır.

4. İlahi Adalet: Hiçbir kötülük cezasız kalmaz; herkes yaptığının karşılığını eksiksiz alır.

Bu ayet, insanlara Allah’ın kudretini, peygamberlerin önemini ve ahiret bilincini hatırlatır. Aynı zamanda ilahi adaletin mutlaka tecelli edeceğini güçlü bir şekilde ifade eder.

-Sebe Suresi Bismillahirrahmanirrahim.

35.Ayet: “Ve dediler ki: Biz malca ve evlâtça daha çoğuz, biz azaba uğratılacak da değiliz.
36.Ayet: “De ki: Rabbim, dilediğine bol rızık verir ve (dilediğinden) kısar; fakat insanların çoğu bilmezler.
37.Ayet: Sizi huzurumuza yaklaştıracak olan ne mallarınızdır ne de evlâtlarınız. İman edip iyi amelde bulunanlar müstesna; onlara yaptıklarının kat kat fazlası mükâfat vardır. Onlar (cennet) odalarında güven içindedirler.
38.Ayet: Âyetlerimizi boşa çıkarmaya çalışanlara gelince, onlar da azapla yüz yüze bırakılacaklardır.”

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=3_ZpkexMn2A




VASAT VE DENGELİ ÜMMET

VASAT VE DENGELİ ÜMMET[1]

 

Bütün olumsuzlukların sebebi ifrat ve tefrittir. Vasat ise dengedir. Konuyla ilgili ayet ve hadislerle izah eder misin


İfrat ve tefrit, insan davranışlarında, düşüncelerinde ve duygularında aşırılıklar veya yetersizliklerdir. Bu kavramlar, bir konuda dengeyi kaybetmeyi ifade eder. İslam, her konuda vasatı (orta yolu) tavsiye eder, çünkü vasat dengeyi ve adaleti temsil eder. Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde bu konuya dair birçok işaret bulunmaktadır.

Kur’an-ı Kerim’den Ayetler

1. Vasat Ümmet Olmak:

> “Ve işte böylece sizi vasat (orta) bir ümmet kıldık ki, insanlara şahit olasınız ve Peygamber de size şahit olsun.”
(Bakara Suresi, 2:143)
Bu ayette, Müslümanların aşırılıklardan uzak, dengeli bir hayat sürmesi gerektiği vurgulanır. Vasat ümmet olmak, ölçülü ve dengeli bir şekilde yaşamayı ifade eder.

2. İsraf ve Cimrilikten Kaçınmak:

> “Onlar ki harcadıklarında ne israf ederler ne de cimrilik yaparlar; ikisi arasında bir yol tutarlar.”
(Furkan Suresi, 25:67)
Bu ayet, mal ve nimetlerde ifrat (israf) ve tefrit (cimrilik) arasında denge kurmanın önemini belirtir.

3. Dengeli Davranış:

> “Yürüyüşünde mütevazı ol ve sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini eşeklerin sesidir.”
(Lokman Suresi, 31:19)
Burada, insanın davranışlarında ve konuşmalarında ölçülü olması gerektiği anlatılmaktadır.

Hadis-i Şeriflerden Örnekler

1. Aşırılıktan Kaçınma:

> “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin.”
(Buhârî, İlim, 12; Müslim, Cihad, 6)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), dini yaşamada ve tebliğde ifrat ve tefritten kaçınmayı tavsiye etmiştir.

2. Orta Yol:

> “Bu din kolaylıktır. Kim dinde aşırılık gösterirse ona güç yetiremez. O hâlde orta yolu tutun, elinizden geldiği kadar yaklaşmaya çalışın.”
(Buhârî, İman, 29)
Dinî konularda dengeyi korumak, insanın hem dünyasına hem ahiretine fayda sağlayacak bir tavsiyedir.

3. Dengeli İbadet: Bir gün üç sahabe Peygamber Efendimizin ibadetini öğrenmek için eşlerine sormuşlardı. Biri gece boyu ibadet edeceğini, diğeri sürekli oruç tutacağını, bir diğeri ise kadınlardan uzak duracağını söyledi. Peygamberimiz onlara şu şekilde cevap verdi:

> “Allah’a yemin ederim ki, Allah’tan en çok korkanınız ve O’na en çok saygı duyanınız benim. Ama ben oruç tutarım, iftar da ederim; namaz kılarım, uyurum; kadınlarla da evlenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse, benden değildir.”
(Buhârî, Nikâh, 1; Müslim, Nikâh, 5)
Bu hadis, ibadetlerde bile aşırılıktan kaçınıp dengeyi koruma gerekliliğini öğretir.

Sonuç

İfrat ve tefrit insanı doğru yoldan saptırır. İslam, vasatı, yani orta yolu tavsiye ederek insanın hem dünya hem de ahiret saadetini hedefler. Dengeyi korumak, insanın hem kendisiyle hem çevresiyle uyumlu bir hayat sürmesine vesile olur. Bu nedenle Kur’an ve sünnet dengeli bir hayatın anahtarını sunar.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=dkQbOxkyGlc




GÜZEL SÖZ -KELİME-İ TAYYİBE

GÜZEL SÖZ -KELİME-İ TAYYİBE[1]

 

Fatır 10.”Kim izzet ve şeref istiyor idiyse, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah’ındır. O’na ancak güzel sözler yükselir (ulaşır). Onları da Allah’a amel-i sâlih ulaştırır. Kötülüklerle tuzak kuranlara gelince, onlar için çetin bir azap vardır ve onların tuzağı bozulur.” Burada güzel söz olan Kelime-i Tayyibenin ve Salih Amelin Allah’a ulaşmasının Bilimsel tefsir açısından izahı nedir?


Fatır Suresi 10. ayet, “güzel söz” (kelime-i tayyibe) ve “salih amel” kavramlarını bir araya getirerek Allah’a ulaşmanın manevi boyutuna işaret eder. Bilimsel tefsir açısından bu ayeti izah ederken, Kur’an’ın kullandığı sembolik dilin insanın psikolojik, sosyal ve ruhsal yönlerini nasıl etkilediği üzerine odaklanmak mümkündür.

1. Güzel Sözün Yükselmesi (Kelime-i Tayyibe)

Güzel söz (kelime-i tayyibe), Allah’a olan inancı ifade eden sözlerdir. Bu, tevhid inancı, Allah’ı anma (zikrullah), dua, şükür ve iyi niyet taşıyan tüm sözleri kapsar. Bilimsel tefsir açısından bu durum şu şekilde izah edilebilir:

Psikolojik Etki: Güzel sözler, insanın ruh halini olumlu yönde etkiler. Modern psikoloji, olumlu konuşmaların ve inancın insanın stres seviyesini azalttığını, pozitif düşünce yapısını güçlendirdiğini ve bireyin mutluluk seviyesini artırdığını gösterir.

Sosyal Etki: Güzel sözlerin toplumsal barış ve sevgi üzerinde güçlü bir etkisi vardır. İyilik ve güzel sözler sosyal bağları güçlendirir ve toplumun ahlaki yapısını geliştirir.

Fiziksel Boyut: Nörobilimde yapılan çalışmalar, olumlu sözlerin beyinde dopamin ve serotonin gibi mutluluk hormonlarını artırdığını göstermektedir. Böylece güzel sözler bireyde hem fiziksel hem de ruhsal bir dinginlik sağlar.

“Güzel sözler Allah’a yükselir” ifadesi, bu pozitif etkilerin evrendeki İlahi düzenle uyumlu olduğunu ve insanın ruhsal yükselişine katkıda bulunduğunu sembolize eder.

2. Salih Amelin Güzel Sözleri Allah’a Ulaştırması

Salih amel, doğru ve iyi işler yapmayı ifade eder. Güzel sözler, salih amellerle desteklendiğinde anlam kazanır. Bu, sözlerin samimiyetini ve doğruluğunu ortaya koyar.

Bilimsel Bakış Açısı: İnsan davranışlarını inceleyen bilim dalları, eylemlerin birey ve toplum üzerindeki etkisini vurgular. İyi işler, bireyin ahlaki gelişimini ve sosyal uyumunu artırırken, aynı zamanda toplumun refahına katkı sağlar.

Nöropsikolojik Etki: Salih ameller, bireyde vicdan rahatlığı oluşturur ve beyinde olumlu sinyaller gönderir. Bu, insanın huzurlu ve dengeli bir yaşam sürmesine katkıda bulunur.

Enerji ve Evrensel Denge: Modern fizik, evrende her şeyin bir enerji formunda olduğunu ve eylemlerimizin enerji boyutunda etkiler ürettiğini belirtir. Salih amellerin evrensel bir ahenk oluşturduğu ve bu ahengin İlahi düzenle uyumlu olduğu söylenebilir.

3. Kötülüklerle Tuzak Kuranların Durumu

Ayette kötülüklerle tuzak kuranlar için “çetin bir azap” ve “tuzağın bozulması” ifade edilir. Bu durum, kötülüğün birey ve toplum üzerindeki olumsuz etkilerine işaret eder.

Psikolojik Boyut: Kötü niyet ve eylemler bireyi içsel bir huzursuzluğa ve ruhsal bir çöküşe sürükler.

Toplumsal Boyut: Kötü planlar genellikle uzun vadede toplumsal çöküşe ve kaosa neden olur. Ancak, adalet ve İlahi düzen bu planların başarısız olmasını sağlar.

Bilimsel Yasa: Aksiyon ve reaksiyon prensibi (Newton’un 3. yasası) ve karma felsefesi, kötülüklerin sonunda bireye veya topluma geri döneceğini ifade eder.

Sonuç: Manevi ve Bilimsel Birliktelik

Bilimsel tefsir, bu ayeti insan psikolojisi, sosyal düzen ve evrensel yasalar üzerinden açıklayarak Kur’an’ın manevi mesajlarını bilimsel gerçekliklerle ilişkilendirir. Güzel söz ve salih amel, hem bireyin iç dünyasında hem de toplumsal hayatta dengeyi ve huzuru sağlarken, kötülük bu düzeni bozar ve kendi cezasını üretir. Bu, Kur’an’ın evrensel ve bilimsel doğrularla uyum içinde olduğunu gösterir.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=IiSv6BgYwfY




İHLAS-MUHLİS-MUHLAS KAVRAMLARI

İHLAS-MUHLİS-MUHLAS KAVRAMLARI[1]

 

Kuran-ı Kerim’de İhlas ile ilgili ayetler ve tefsirlerdeki izahı.


Kur’an-ı Kerim’de “ihlas” kavramı doğrudan ve dolaylı olarak birçok ayette ele alınmıştır. İhlas, samimiyetle, Allah’a yönelerek ve yalnızca O’na ibadet ederek kulluk yapmayı ifade eder. İşte ihlas ile ilgili ayetlerden bazıları:

İhlas ile İlgili Doğrudan Ayetler

1. Beyyine Suresi, 5. Ayet
“Oysa onlar, ancak Allah’a, dini yalnız O’na has kılarak (ihlâs ile) ibadet etmek, namaz kılmak ve zekât vermekle emrolunmuşlardı. İşte dosdoğru din budur.”

Bu ayet, dini yalnızca Allah’a has kılmanın, ihlasın temel şartı olduğunu belirtir.

2. Zümer Suresi, 2-3. Ayetler
“(Ey Muhammed!) Şüphesiz biz, Kitab’ı sana hak ile indirdik. O halde, dini yalnızca O’na has kılarak Allah’a kulluk et! Dikkat edin! Halis din yalnız Allah’ındır…”

İhlasın, dinin temeli olduğu ve ibadetin yalnızca Allah için yapılması gerektiği vurgulanmaktadır.

3. Ankebut Suresi, 65. Ayet
“Onlar gemiye bindiklerinde, dini Allah’a has kılarak O’na yalvarırlar. Ama Allah onları karaya çıkarıp kurtarınca hemen şirk koşarlar.”

Bu ayet, sıkıntı anında insanların samimiyetle Allah’a yöneldiğini, ancak daha sonra ihlastan uzaklaştıklarını eleştirir.

4. Hac Suresi, 37. Ayet
“Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat sizin takvanız (ihlasınız) O’na ulaşır…”

Burada kurban kesme ibadetinde önemli olanın ihlas ve takva olduğu vurgulanır.

İhlası Dolaylı Olarak Ele Alan Ayetler

1. Bakara Suresi, 139. Ayet
“De ki: Biz, yalnız O’na ibadet ederiz ve yalnız O’na ihlaslı (samimi) bir şekilde kulluk ederiz.”

Bu ayet, ibadetlerdeki ihlasın önemini açıkça dile getirir.

2. Nisa Suresi, 146. Ayet
“Ancak tövbe edenler, durumlarını düzeltenler, Allah’a sarılanlar ve dinlerini Allah için ihlasla yaşayanlar, işte onlar müminlerle beraberdir…”

İhlas, samimi tövbenin ve gerçek imanın bir şartı olarak sunulmaktadır.

3. Yunus Suresi, 22. Ayet
“O, sizi karada ve denizde gezdirendir. Gemide olduğunuz ve güzel bir rüzgârla hareket edip onlarla sevindikleri bir sırada, şiddetli bir fırtına gelince, her taraftan dalgalar gelip onları sardığında, dini yalnız Allah’a has kılarak (ihlâsla) O’na yalvarırlar…”

İnsanların çaresiz kaldıklarında Allah’a yönelmelerindeki ihlas hali vurgulanır.

4. Saffat Suresi, 40. Ayet
“Ancak Allah’ın ihlaslı kulları müstesnadır.”

Allah’ın özel korumasının ve rahmetinin, ihlas sahibi kullara mahsus olduğu belirtilir.

Özet

Kur’an’da ihlas, Allah’a yönelişte, ibadetlerde ve kullukta olmazsa olmaz bir şart olarak ifade edilmiştir. Bu kavram, sadece İhlas Suresi ile değil, birçok ayette detaylandırılarak Allah’a yakınlaşmanın temel bir yolu olarak vurgulanır. İbadetlerin ve iyi amellerin kabul olmasının şartı, onların ihlasla yapılmasıdır.

 

****************   

Muhlis ile Muhlas arasında ne gibi farklar vardır. Hz. Musa neden Muhlas olarak nitelendirilmiştir?


“Muhlis” ve “Muhlas” terimleri, İslam terminolojisinde farklı anlamlar taşır ve bu farklar Kur’an’da da belirgin bir şekilde vurgulanmıştır.

Muhlis Nedir?

“Muhlis”, “ihlâs sahibi” veya “samimi bir şekilde Allah’a yönelen” anlamına gelir. Bir kişi kendi iradesiyle Allah’a ihlasla bağlı olmayı seçerse, o kişi “muhlis” olarak nitelendirilir. Muhlis olan kişi, ibadetlerinde ve hayatındaki amellerinde yalnızca Allah’ın rızasını gözetir.

Kur’an’daki Örnek:
“Muhlis” terimi genellikle kulların kendi iradeleriyle Allah’a bağlılık göstermesini ifade eder. Bu, kişinin kendi gayretiyle ve isteğiyle Allah’a yönelmesini anlatır.

Muhlas Nedir?

“Muhlas”, “Allah tarafından ihlasa erdirilmiş” veya “seçilmiş, saflaştırılmış” anlamına gelir. Muhlas olmak, kişinin Allah tarafından özel bir şekilde korunması ve ihlasa erdirilmesidir. Burada kulun gayretinden ziyade Allah’ın lütfu ön plandadır. Muhlas bir kişi, Allah’ın koruması altında olduğu için şeytanın ve nefis gibi unsurların etkisinden uzak tutulur.

Kur’an’daki Örnek:
Şeytan, Allah’a şöyle demiştir:
“Ancak Senin muhlas (ihlasa erdirilmiş) kulların müstesna.”
(Sad, 38:83; Hicr, 15:40)
Bu ayette, muhlas kulların şeytanın vesvesesinden korunmuş oldukları ifade edilmektedir.

Hz. Musa’nın Muhlas Olarak Nitelendirilmesi

Hz. Musa (a.s.), Kur’an’da “muhlas” olarak nitelendirilmiştir. Bu durum, onun Allah tarafından seçilmiş ve saflaştırılmış bir peygamber olduğunu gösterir. Şu ayette buna işaret edilir:
“Kur’an’da Musa’yı da an. Çünkü o ihlaslı (muhlas) kılınmıştı ve bir peygamberdi.”
(Meryem, 19:51)

Hz. Musa’nın “muhlas” olarak anılmasının nedeni:

1. Allah tarafından özel bir görev için seçilmiş olması.

2. Allah’ın, onu doğumundan itibaren koruma altına alması ve büyük bir misyon için hazırlaması.

3. İhlası, Allah tarafından verilen bir lütuf olarak kazanmış olması.

Bu özellik, Hz. Musa’nın sadece kendi gayretiyle değil, Allah’ın özel inayetiyle yüksek bir manevi makama ulaştığını ifade eder.

Sonuç: Muhlis ve Muhlas Arasındaki Fark

Muhlis, kişinin kendi iradesiyle Allah’a yönelmesi ve ihlasa ulaşmasıdır.

Muhlas, Allah’ın seçtiği ve özel olarak ihlasa erdirdiği kişidir.

Hz. Musa’nın “muhlas” olarak nitelendirilmesi, onun Allah tarafından korunmuş, seçilmiş ve saflaştırılmış bir kul olduğunu ortaya koyar. Bu, peygamberlerin özel bir sıfatıdır.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=dLyiAayoK6Q




RUBÛBİYETİN KÜLLİ HAKİKATİ-11-

RUBÛBİYETİN KÜLLİ HAKİKATİ-11-[1]

 

Allahın Rab ismiyle Atomları, protein ve elementleri nasıl ve ne şekilde terbiye ettiğini örnekleriyle açıklar mısın?

Allah’ın Rab ismi, her şeyi yaratan, düzenleyen, olgunlaştıran ve hikmetle yöneten anlamına gelir. Bu isim, atomlardan proteinlere, elementlerden tüm evrendeki düzenli sistemlere kadar her alanda açıkça tecelli eder. Atomların, proteinlerin ve elementlerin varlığı ve işleyişi, Allah’ın terbiye edici kudretinin örneklerindendir. İşte bu alanlarda Allah’ın Rab isminin tecellisi:

1. Atomların Terbiyesi

Atom, maddenin en küçük yapı taşıdır ve Allah’ın sonsuz ilminin ve kudretinin bir delilidir.

a. Atomun Yapısı

Atom, çekirdek (protonlar ve nötronlar) ve çekirdek etrafında dönen elektronlardan oluşur. Bu sistem mükemmel bir düzen içinde işler:

Protonlar pozitif, elektronlar negatif yüklüdür ve nötronlar nötrdür. Bu yük dengesi sayesinde atomlar istikrarlı kalır.

“O, her şeyi yaratmış ve bir ölçüye göre düzenlemiştir.” (Furkan, 25:2)

b. Atomların Hareket ve Enerji Dengesi

Elektronlar, çekirdeğin etrafında sabit bir enerji seviyesinde döner. Allah, bu hareketi düzenli bir şekilde sürdürerek atomların kararlılığını sağlar.

Elektronların çekirdeğe düşmemesi ve yörüngelerinde kalması, Allah’ın yarattığı fizik kurallarına bağlıdır.

c. Atomların Birleşmesi (Moleküller)

Allah, atomların bir araya gelip molekülleri oluşturmasını sağlamıştır. Örneğin, hidrojen ve oksijen atomları birleşerek su molekülünü (H₂O) oluşturur:

“Biz her canlı şeyi sudan yarattık.” (Enbiya, 21:30)
Bu düzen, Allah’ın terbiye edici sıfatının bir sonucudur.
2. Elementlerin Terbiyesi

Elementler, atomların farklı sayıda proton ve nötronla bir araya gelmesiyle oluşur. Her elementin kendine özgü özellikleri, Allah’ın ilmiyle belirlenmiştir.

a. Elementlerin Çeşitliliği

Doğada 118 element bulunur. Her biri farklı özelliklere sahiptir ve Allah tarafından belirli bir amaçla yaratılmıştır:

“O, her şeyin yaratılışını güzel yapmış ve insanın yaratılışına balçıkla başlamıştır.” (Secde, 32:7)

b. Karbonun Özel Terbiyesi

Karbon elementi, tüm canlıların temel yapı taşıdır. Allah, karbon atomunu diğer elementlerle bağ kurabilecek şekilde terbiye etmiştir.

Proteinler, DNA ve hücre zarları karbon elementine dayanır. Bu, Allah’ın canlılara yönelik terbiyesinin bir göstergesidir.

c. Demirin Yaratılması

Demir (Fe), Allah’ın yarattığı en önemli elementlerden biridir. Kur’an’da demir özel olarak zikredilir:

“Biz demiri indirdik; onda büyük bir güç ve insanlar için faydalar vardır.” (Hadid, 57:25)
Demir, hem insanlık tarihinde bir araç hem de biyolojik sistemlerde hayati bir elementtir (örneğin, kandaki hemoglobin).

3. Proteinlerin Terbiyesi

Proteinler, canlı organizmaların temel yapı taşlarıdır. Allah, proteinlerin oluşumunu ve işleyişini hikmetle terbiye etmiştir.

a. Amino Asitlerin Yaratılması

Proteinler, 20 farklı amino asitten oluşur. Her amino asit, Allah’ın belirlediği bir düzene göre bir araya gelir:

“Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık.” (Kamer, 54:49)
Bu amino asitlerin birleşmesiyle oluşan zincirler, canlıların vücudunda sayısız görevi yerine getirir.

b. Proteinlerin Katlanması

Proteinler, belirli bir üç boyutlu yapıya katlanarak fonksiyonel hale gelir. Bu süreç, Allah’ın kontrolü altındadır:

Eğer bir protein doğru şekilde katlanmazsa, görevini yapamaz ve hastalıklara yol açar. Bu hassas denge, Allah’ın terbiyesinin açık bir delilidir.

c. Hücrelerdeki Görevleri

Proteinler, vücuttaki enzimler, hormonlar, taşıyıcı moleküller ve yapısal elemanlar olarak işlev görür. Örneğin:

Hemoglobin, kandaki oksijeni taşır.

DNA replikasyonunda görev alan enzimler, canlılığın devamını sağlar.

4. Atomlardan Canlılığa: İlahi Terbiye

Atomlar, elementler ve proteinler, Allah’ın Rab ismiyle terbiye edilerek canlılığın temelini oluşturur. Bu sistem, mükemmel bir düzenle işler:

Hidrojen, karbon, oksijen gibi elementler birleşerek suyu ve organik molekülleri oluşturur.

Organik moleküller, proteinler, DNA ve hücre yapılarını meydana getirir.

Hücreler, dokuları; dokular organları; organlar ise canlıları oluşturur.

Allah’ın terbiye edici kudreti, en küçük parçacıklardan en büyük sistemlere kadar her şeyde görülür.

Sonuç

Allah’ın Rab ismiyle atomlar, proteinler ve elementler mükemmel bir uyum içinde yaratılmış ve terbiye edilmiştir. Atomların yapısı, elementlerin özellikleri ve proteinlerin görevleri, Allah’ın sonsuz ilminin ve kudretinin açık birer delilidir. Bu düzen, insanların Allah’ın büyüklüğünü anlaması ve O’na şükretmesi için bir tefekkür vesilesidir:

“Yedi göğü ve yerden de bir o kadarını yaratan Allah’tır. Allah’ın her şeye kadir olduğunu ve Allah’ın her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz diye böyle yapılmıştır.” (Talak, 65:12)

@@@@@@@

Allah’ın Rab ismine ve rububiyetine Hikmet ve İbret nazarıyla nasıl bakmalıyız?

Allah’ın Rab ismine ve rububiyetine hikmet ve ibret nazarıyla bakmak, O’nun yarattığı düzen, terbiye edici ve kemale erdirici sıfatlarını anlayarak imanımızı derinleştirmek ve hayatımızı bu bilinçle yönlendirmek demektir. Hikmet ve ibret nazarı, her şeyde Allah’ın sonsuz bilgeliğini ve hikmetini görerek tefekkür etmeyi içerir. İşte bu bakış açısını geliştirmek için bazı yollar ve örnekler:
1. Hikmet ve İbret Nedir?

Hikmet: Her işin en doğru, en güzel ve en faydalı şekilde yapılmasıdır. Allah, Rab sıfatıyla her şeyi hikmetle yaratmış ve yönetmiştir:

“O Allah ki, her şeyi en güzel şekilde yaratmış ve insanı yaratmaya çamurdan başlamıştır.” (Secde, 32:7)

İbret: Allah’ın yarattığı varlıklar ve olaylar üzerinde düşünerek ders almak ve Rabbimizi tanımaktır:

“Göklerde ve yerde nice ibretler vardır; fakat onlar bu ibretlerden yüz çevirirler.” (Yusuf, 12:105)

  1. Allah’ın Rab İsmini Hikmet Nazarıyla Anlamak

    Allah’ın Rab ismini hikmet nazarıyla anlamak, her varlık ve olayda O’nun ilim, kudret ve rahmetinin tecellilerini görmeyi gerektirir.

    a. Kâinatta Görülen Hikmet

    Düzen ve Sistem: Evrendeki her şeyin kusursuz bir ölçüyle yaratılmış olması Allah’ın hikmetinin bir delilidir:

    Güneşin tam gereken mesafede durması, mevsimlerin düzeni ve gece-gündüz döngüsü gibi olaylar, Allah’ın mükemmel yönetimini gösterir.

    “Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık.” (Kamer, 54:49)

    anlıların İhtiyaçlarına Göre Yaratılması: Her canlı, ihtiyaçlarına göre özel donanımlarla yaratılmıştır:

    Kuşların kanatlarının aerodinamik yapısı, balıkların suda yaşamaya uygun vücut yapısı ve bitkilerin fotosentez sistemi, Allah’ın hikmetli terbiyesinin örnekleridir.

    b. İnsan Hayatındaki Hikmet

    İnsan, Allah’ın terbiyesine en açık varlıktır. O’nun hikmetiyle akıl, irade ve ilim gibi üstün özelliklerle donatılmıştır:

    İnsan bedenindeki organların mükemmel düzeni ve ruhundaki derinlik, Allah’ın hikmetini anlamak için birer delildir.

    “Biz insanı en güzel şekilde yarattık.” (Tin, 95:4)

    3. Allah’ın Rab İsmini İbret Nazarıyla Anlamak

    Allah’ın Rab ismini ibret nazarıyla anlamak, yaratılmış her şeyin arkasındaki derin mesajı ve Allah’ın terbiyesini fark etmeyi ifade eder.

    a. Doğadaki İbretler

    Topraktan Hayatın Çıkışı: Cansız toprak, Allah’ın izniyle bitkilerle hayat bulur. Bu, ölümden sonra dirilişe bir işarettir:

    “Ölü toprağa hayat veren biziz. İşte siz de böylece diriltileceksiniz.” (Fâtır, 35:9)

    Mevsimlerin Döngüsü: Baharın gelişiyle ölü tabiatın dirilmesi, Allah’ın Rab sıfatının en açık tecellilerindendir. Bu döngü, Allah’ın kudretini hatırlatır.

    b. İnsan Hayatındaki İbretler

    Hayatın Aşamaları: İnsan bebeklikten yaşlılığa kadar Allah’ın terbiyesiyle büyür ve değişir:

    “Allah sizi zayıf bir şeyden (bir damla sudan) yarattı. Sonra bu zayıflıktan sonra sizi güçlü kıldı. Sonra bu gücün ardından sizi tekrar zayıflığa (yaşlılığa) ve ak saçlı bir hâle getirdi.” (Rum, 30:54)

    Hastalık ve Şifa: Hastalıklar, insanın acizliğini ve Allah’a olan ihtiyacını gösterirken, şifa Allah’ın rahmetinin bir tecellisidir. Bu durumlar, insanın ibret alması için bir vesiledir.

    4. Hikmet ve İbret Nazarıyla Yapılması Gerekenler

    Allah’ın Rab ismine hikmet ve ibret nazarıyla bakmak, hem düşünsel hem de davranışsal bir yaklaşımı gerektirir:

    a. Tefekkür Etmek

    Allah’ın yarattığı varlıklar üzerinde düşünmek, hikmet ve ibretin kapılarını açar:

    “Onlar göklerin ve yerin yaratılışına ve Allah’ın yarattığı şeylere bakmazlar mı?” (A‘raf, 7:185)

    b. Şükretmek

    Allah’ın terbiyesiyle bize sunulan nimetlerin farkında olmak ve şükretmek gerekir:

    “Şükrederseniz, size nimetimi artırırım.” (İbrahim, 14:7)

    c. Sabretmek ve İman Etmek

    Hayatın zorluklarına ve değişimlerine hikmet ve ibret nazarıyla bakarak sabırlı olmak ve Allah’a güvenmek gerekir:

    “Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken siz onu hoş görmezsiniz.” (Bakara, 2:216)

    d. Kendimizi Terbiye Etmek

    Allah’ın Rab sıfatını tefekkür ederek kendi ahlakımızı ve hayatımızı düzeltmeliyiz. O’nun terbiyesinden ibret alarak kendimizi olgunlaştırmalıyız.

    Sonuç

    Allah’ın Rab ismi, hayatın her alanında hikmet ve ibretle doludur. Kainattaki düzen, insanın yaratılışı ve olayların akışı, O’nun terbiyesinin birer delilidir. Bu gerçekleri hikmet nazarıyla anlamak, Allah’ın büyüklüğünü idrak etmek; ibret nazarıyla görmek ise hayatımızı O’na uygun şekilde yaşamak için bir vesiledir. Her şeyde Allah’ın rahmetini ve hikmetini görüp O’na yönelmek, kulun en önemli görevidir:

    “Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Diriltir ve öldürür. O, her şeye kadirdir.” (Hadid, 57:2)

    @@@@@@@@@

    Seslerin naklinde Allah’ın Rab ismiyle sesler dünyasına nasıl bakılmalıdır?
    Hava zerreleri seslerimizi tanıyormu?
    Bir zerre ve atom kainatta olan tüm Atomların özelliklerine nasıl sahip olabiliyor?

    Allah’ın Rab ismi, seslerin naklinden hava zerrelerinin hareketine ve atomların özelliklerine kadar her şeyi hikmet ve kusursuz bir düzenle yönettiğini gösterir. Bu sorular, Allah’ın yarattığı varlıkların inceliklerini ve Rab sıfatının her bir zerrede nasıl tecelli ettiğini anlamak için güzel birer vesiledir.
    1. Seslerin Naklinde Allah’ın Rab İsmi

    Seslerin nakli, Allah’ın yarattığı düzenin mükemmelliğini ve hikmetini gösterir. Sesin iletilmesi, fiziksel kanunlar ve varlıkların uyum içinde çalışması sayesinde mümkündür. Allah, Rab ismiyle bu sistemi en güzel şekilde terbiye etmiş ve işletmektedir.

    a. Sesin Yayılması

    Ses, hava moleküllerinin titreşimleriyle iletilir. Bir kaynaktan çıkan ses, moleküllerin birbirine çarpmasıyla dalga şeklinde yayılır:

    Allah, bu mekanizmayı hava zerreciklerine yerleştirerek bir düzen kurmuştur.

    “O, her şeyi yaratıp düzgün bir şekilde takdir etti.” (Furkan, 25:2)

    b. Havanın Özellikleri

    Havanın yoğunluğu, sıcaklığı ve basıncı gibi özellikler, sesin yayılmasını etkiler. Allah, bu özellikleri sesin yayılabilmesi için en uygun şekilde yaratmıştır:

    Hava moleküllerinin çarpışarak ses dalgalarını iletmesi, tam bir uyum ve terbiye işidir.

    c. İşitme Sistemi ve Seslerin Algılanması

    Allah, insan kulağını, sesleri algılayabilecek şekilde yaratmıştır. Kulak zarının titreşimi ve sinir sistemi aracılığıyla sesler beyne iletilir:

    “Sizi işitme, görme ve akıl sahibi kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz!” (Müminun, 23:78)

    2. Hava Zerreleri Seslerimizi Tanır mı?

    Hava zerreleri, bilinçli bir şekilde sesleri “tanımaz”; ancak Allah, onların özelliklerini ve hareketlerini bir düzen içinde yaratmıştır. Bu, Allah’ın koyduğu fiziksel yasalar doğrultusunda gerçekleşir.

    a. Zerrelerin Görevi

    Hava molekülleri (oksijen, azot, karbon dioksit vb.), ses dalgalarını taşır. Bu, Allah’ın yaratıp düzenlediği tabiat kanunları sayesinde olur:

    Hava zerreleri, sesi taşırken belirli bir düzen içinde hareket eder, ancak bu bilinçli bir eylem değil, Allah’ın onlara yüklediği bir fonksiyondur.

    b. İlahi Kudretin Tecellisi

    Zerreler, Allah’ın ilmi ve kudretiyle yaratıldıkları için, O’nun koyduğu yasalar çerçevesinde hareket ederler:

    “Hiçbir şey yoktur ki, O’nu hamd ile tesbih etmesin.” (İsra, 17:44)
    Hava molekülleri, bu tesbihlerinin bir parçası olarak Allah’ın koyduğu düzeni işler.

  2. Atomların Özellikleri ve Kainatla İlişkisi

    Bir atom, kendi içinde Allah’ın kudret ve hikmetini yansıtırken, aynı zamanda tüm kâinatın özelliklerinden izler taşır. Bu, atomların Allah’ın terbiyesi altında bir “küçük kâinat” gibi davranmasını sağlar.

    a. Atomların Temel Özellikleri

    Atomlar, proton, nötron ve elektronlardan oluşur. Her bir atom, kainatın genel düzenine uygun özellikler taşır:

    Elektronların hareketi, galaksilerin hareketiyle benzer bir düzene sahiptir.

    Çekirdekteki kuvvetler, kainattaki büyük kuvvetlerin minyatür bir yansımasıdır.

    b. Bir Atomun Tüm Kainatla Bağlantısı

    Her atom, kainatın genel yasalarına tabidir ve o yasalardan etkilenir:

    Kütle çekim, elektromanyetik kuvvet, nükleer kuvvet gibi temel fizik kanunları, atom düzeyinde de geçerlidir.

    Bu, Allah’ın kainatta kurduğu düzenin her seviyede aynı hikmetle işlediğini gösterir.

    c. Atomun Kainatın Özelliklerine Sahip Olması

    Bir atom, kainattaki diğer atomlarla aynı temel özelliklere sahiptir. Bunun sebebi, Allah’ın Rab ismiyle tüm varlıkları aynı hikmetle yaratmasıdır:

    “O, göklerin ve yerin Rabbi’dir ve onların arasındakilerin de Rabbi’dir.” (Şuara, 26:24)
    Atomun hareketi, kainattaki tüm düzenin bir yansımasıdır. Her atom, Allah’ın sonsuz ilminin ve kudretinin bir delilidir.

    4. Hikmet ve İbret Nazarıyla Sesler ve Atomlar

    Seslerin Naklinde Hikmet: Seslerin yayılması, işitme sistemimizin bu düzenle uyum içinde çalışması, Allah’ın mükemmel terbiyesinin bir yansımasıdır.

    Zerrelerin Görevi: Hava zerrelerinin sesi iletmesi, onların Allah’ın emirlerine boyun eğdiğini gösterir. İnsan, bunu tefekkür ederek Allah’a şükretmelidir.

    Atomların Özellikleri: Bir atomun tüm kainatla uyumlu olması, Allah’ın Rab sıfatının atomlardan galaksilere kadar her şeyi kapsadığını gösterir.

    Sonuç

    Allah’ın Rab ismiyle seslerin nakli, hava zerrelerinin hareketi ve atomların özellikleri kusursuz bir düzen içinde yaratılmıştır. Bu düzeni anlamak ve tefekkür etmek, insanın Allah’ın kudretini ve hikmetini daha derin kavramasına vesile olur. Her ses dalgası, her hava molekülü ve her atom, Allah’ın terbiyesinin birer delilidir ve insanı O’na yöneltmek için bir ibret vesilesidir:

    “Göklerde ve yerde nice deliller vardır; fakat onlar bu delillerin yanından geçer ve yüz çevirirler.” (Yusuf, 12:105)

    @@@@@@

    Bediüzzaman’ın Sözler adlı eserinin 13. Sözde, bulunan Hüve Nüktesi eserini, 30. Sözde bulunan Ene ve Zerre risalesini ve de Nur Aleminin Bir Anahtarı adlı eseri özetler misin?

    Bediüzzaman Said Nursi’nin 13. Söz’deki Hüve Nüktesi, 30. Söz’deki Ene ve Zerre Risalesi, ve Nur Aleminin Bir Anahtarı adlı eserleri, kainattaki varlıklar ve insanın yaratılışı üzerinden Allah’ın varlık, birlik ve tevhid hakikatini açıklayan derin tefekkür metinleridir. Bu eserlerin her biri, Allah’ın sıfatlarını anlamak, yaratılış düzenini idrak etmek ve insanın Allah ile olan bağını keşfetmek için önemli mesajlar içerir. İşte bu üç eserin özetleri:

    . Hüve Nüktesi (13. Söz)

    Hüve Nüktesi, Allah’ın birliğini ve tevhid hakikatini hava unsuru üzerinden anlatır.

    Ana Temalar:

    Hüve (O): Allah’ın birliğini ifade eden bir işarettir. Allah, tüm varlıkların Rabbi olarak her şeyin düzenini sağlar.

    Hava Unsuru: Allah’ın yaratma ve terbiye sıfatlarının bir aynasıdır. Ses, ışık ve enerji gibi birçok şey havayla taşınır:

    Hava, Allah’ın emrine tam bir itaatle hareket eder.

    Basit bir madde olmasına rağmen sonsuz fonksiyonları yerine getirir. Bu, Allah’ın kudretini ve hikmetini gösterir.

    Ders: Hava, basit görünen şeylerin bile Allah’ın sonsuz kudretine işaret ettiğini gösterir. İnsan, bu gibi varlıkları tefekkür ederek Allah’ın birliğini anlayabilir.

    2. Ene ve Zerre Risalesi (30. Söz)

    Ene ve Zerre Risalesi, insanın ene’si (benlik) ve kainattaki zerreler (atomlar) üzerinden Allah’ın varlık ve birlik sıfatlarını anlamasına odaklanır.

    a. Ene (Benlik):

    Ene Nedir? İnsan, “ene” (benlik) vasıtasıyla Allah’ın sıfatlarını anlama kabiliyetine sahiptir.

    İnsan, kendi cüzi iradesi ve zayıf özellikleriyle Allah’ın mutlak iradesini ve kudretini kavrar.

    Ancak “ene”, Allah’tan bağımsız bir varlık gibi algılanırsa kibir ve gaflete sebep olur. Bunun yerine, ene bir emanet olarak görülmeli ve Allah’ın varlığını ve birliğini anlamak için kullanılmalıdır.

    b. Zerreler (Atomlar):

    Zerrelerin İşlevi: Allah, zerreleri kâinatta vazifeli birer asker gibi kullanır. Atomlar, Allah’ın emirleriyle hareket eder ve yaratılış düzenini sağlar.

    Atomların hareketi, Allah’ın iradesine ve kudretine bağlıdır. Her bir zerre, kâinatın bütünlüğü içinde Allah’ın birliğine işaret eder.

    Tevhid ve Hikmet: Zerrelerin hem küçüklüğü hem de sonsuz vazifeleri, Allah’ın hem kudretini hem de ilmini gösterir.

    Ders: İnsan, hem kendi “ene”si hem de atomların hareketi üzerinde tefekkür ederek Allah’ın varlığını, birliğini ve kainattaki düzenini idrak etmelidir.

    3. Nur Aleminin Bir Anahtarı

    Bu eser, Allah’ın isim ve sıfatlarının kainat üzerindeki tecellilerini detaylı bir şekilde anlatır. Her bir varlık ve hadise, Allah’ın bir ismine veya sıfatına işaret eder.

    Ana Temalar:

    Nur ve Tecelli: Kainattaki her şey, Allah’ın isimlerinin bir tecellisidir. Güneşin ışıkları nasıl her yere ulaşırsa, Allah’ın isimlerinin tecellileri de tüm varlıklarda görülür.

    Varlıkların Görevi: Her varlık, kendi yaratılışı ve işleviyle Allah’ın bir ismine hizmet eder:

    Örneğin, bir çiçek Allah’ın güzellik ve sanat sıfatını gösterir.

    Bir güneş sistemi Allah’ın kudret ve azamet sıfatına işaret eder.

    Anahtar: İnsan, kâinatı ve varlıkları Allah’ın isim ve sıfatlarının birer aynası olarak görmelidir. Her şey, Allah’ın varlığına ve birliğine dair bir delil taşır.

    Ders: İnsan, kainatı bir kitap gibi okumalı ve Allah’ın isimlerini, sıfatlarını ve hikmetini bu varlıklar üzerinden tefekkür etmelidir.

    Sonuç

    Bu üç eser, birbirini tamamlayan hakikatler sunar:

    Hüve Nüktesi, Allah’ın birliğini hava unsuru üzerinden anlatır ve küçük şeylerde büyük hakikatleri gösterir.

    Ene ve Zerre Risalesi, insanın benliği ve kainattaki zerrelerin hareketi üzerinden Allah’ın varlık ve tevhid hakikatini açıklar.

    Nur Aleminin Bir Anahtarı, kainatı Allah’ın isim ve sıfatlarının bir aynası olarak görmemizi öğütler.
    Bediüzzaman, bu eserleriyle insanı kainat ve kendi varlığı üzerinde derin bir tefekküre çağırır. Her şeyde Allah’ın birliğini ve kudretini görmek, iman hakikatlerini anlamanın anahtarıdır.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=R7WJ0bH6TWA




RABBİMİZ ALLAHTIR DENİLECEK-10-

RABBİMİZ ALLAHTIR DENİLECEK-10-[1]

 

Allah’ın Rab ismiyle Bitkileri ve Toprağı nasıl ve ne şekilde terbiye ettiğini örnekleriyle açıklar mısın?


Allah’ın “Rab” ismi, terbiye eden, büyüten, olgunlaştıran ve her şeyi düzenli bir şekilde yöneten anlamını taşır. Bu isim, evrendeki her varlığın yaratılışı, büyümesi ve gelişimindeki mükemmel düzeni ifade eder. Bitkiler ve toprak, Allah’ın Rab isminin tecelli ettiği harikulade alanlardandır. İşte bunun detaylı açıklaması:

1. Toprağı Terbiye Etmesi

Toprak, cansız gibi görünen ama içinde sayısız canlı barındıran, bitkilerin büyümesi için gereken tüm özelliklere sahip bir varlıktır. Allah, toprağı terbiye ederek bitkilere hayat veren bir kaynak yapmıştır.

Toprağın Verimliliği: Allah, toprağı canlıların ihtiyaçlarına uygun şekilde yaratmış ve düzenlemiştir:

“Ölü toprağa hayat veren, gökten su indirerek onunla türlü güzel bitkiler çıkaran biziz.” (Kaf, 50:9) Toprağın içinde bulunan mineraller, suyu tutma kapasitesi ve hava geçişine izin veren yapısı, bitkilerin kökleriyle beslenmesini sağlar.

Bitkilerin Kökleriyle Uyum: Toprağın bitkilerin köklerini besleyecek şekilde yumuşak ve geçirgen olması, Rab isminin bir tecellisidir. Her bitki, kendi ihtiyacına göre toprağın derinliklerinden gerekli besinleri alır.

2. Bitkileri Terbiye Etmesi

Bitkiler, Allah’ın terbiye edici sıfatıyla yaratılır, büyür ve gelişir. Her aşamasında Rab isminin tecellisi görünür.

Tohumun Filizlenmesi: Tohum, Allah’ın belirlediği düzenle ve suyun toprağa nüfuz etmesiyle filizlenir:

“Şüphesiz ki ölüden diriyi, diriden de ölüyü çıkaran Allah’tır.” (Âl-i İmrân, 3:27) Ölü gibi görünen bir tohumun içinden canlı bir bitki çıkar. Bu, Allah’ın terbiye edici sıfatının açık bir delilidir.

Bitkilerin Büyümesi ve Meyve Vermesi: Allah, bitkilerin büyüme süreçlerini düzenler. Her bitki türü, kendi yapısına uygun şekilde büyür ve ürün verir:

“Göğü yükseltip dengeyi koyan O’dur. Yeryüzünde ürünler, hurmalar, meyveler, tohumlar ve güzel kokulu bitkiler var etmiştir.” (Rahman, 55:7-12) Üzüm asmasının sarılması, buğdayın başak vermesi, ağaçların meyveye durması, hepsi Rab isminin eseridir.

Bitkilerin Farklı Özelliklerle Donatılması: Allah, her bitkiyi farklı bir görev ve hikmetle yaratmıştır:

Bazı bitkiler meyve verir, bazıları tıbbi şifa sağlar, bazıları ise oksijen üretir ve çevreyi temizler.

“Yeryüzünde sizin için bir geçimlik kıldık ve sizin rızıklarınızı sağladık.” (Hicr, 15:20)

3. Su ve Güneşle Terbiye

Allah, bitkilerin büyümesi için su ve güneşi bir terbiye aracı olarak kullanır:

Su: Bitkilerin hayat kaynağıdır. Yağmurun tam zamanında yağması, toprağa nüfuz etmesi, Allah’ın kontrolündedir:

“Görmedin mi? Allah gökten su indirdi. Onunla rengârenk meyveler çıkardık.” (Fâtır, 35:27)

Güneş ve Fotosentez: Bitkiler güneş ışığıyla fotosentez yapar, büyür ve meyve verir. Güneşin tam gereken açıda ve mesafede olması Allah’ın düzenidir:

“Güneşi ve ayı sizin hizmetinize veren O’dur.” (İbrahim, 14:33)

4. Bitkilerdeki İlahi Sanat ve Hikmet

Allah, bitkilerin yapısında olağanüstü bir düzen ve sanat yaratmıştır:

Çiçeklerin Renkleri ve Kokuları: Her çiçeğin kendine özgü rengi ve kokusu, Rab isminin bir tecellisidir.

Meyve ve Tohumların Şekilleri: Meyveler, besleyici özellikleriyle yaratılmış; tohumlar, yeni bir hayat başlatacak şekilde düzenlenmiştir.

“Sonra bu topraktan her türlü güzel çift bitkiler bitirdik.” (Lokman, 31:10)

Sonuç

Allah’ın Rab ismi, toprak ve bitkilerdeki her detayı yöneten, düzenleyen ve olgunlaştıran bir sıfat olarak tecelli eder. Toprağın bereketi, suyun bitkilerle buluşması, tohumların filizlenmesi, çiçeklerin renklenmesi ve meyvelerin olgunlaşması, hep bu isimle mümkündür. Allah’ın bu mükemmel terbiyesi, insanlara hem rızık hem de hikmetle dolu bir ders sunar.

@@@@@@

Allahın Rab ismiyle Yerleri ve gökleri nasıl ve ne şekilde terbiye ettiğini örnekleriyle açıklar mısın?

Allah’ın Rab ismi, her şeyi yaratan, düzenleyen, büyüten, koruyan ve kemale erdiren anlamını taşır. Yerler ve gökler, Allah’ın Rab isminin en açık şekilde tecelli ettiği alanlardandır. Kur’an-ı Kerim’de ve kâinatta görülen her şey, Allah’ın terbiye edici sıfatının delilidir. İşte yerlerin ve göklerin nasıl terbiye edildiği ve örneklerle açıklaması:

1. Göklerin Terbiyesi

Gökler, Allah’ın kudreti ve terbiyesiyle yaratılmış, düzenlenmiş ve korunmaktadır.

a. Göklerin Yaratılışı ve Dengesi

Allah, gökleri muazzam bir güç ve düzen içinde yaratmıştır:

“Gökleri direksiz olarak yükselten Allah’tır. Sonra Arş’a hükmetti ve her şeyi bir düzen içinde yönetti.” (Rad, 13:2)
Gökyüzü, direksiz bir şekilde durmakta ve bu, Allah’ın terbiye edici kudretinin bir delilidir.

Düzen ve Denge: Gök cisimleri, Allah’ın belirlediği yörüngelerde hareket eder:

“Güneş ve Ay bir hesaba göre hareket eder.” (Rahman, 55:5)
Güneş, Ay ve yıldızlar, Allah’ın koyduğu yasalara uygun şekilde hareket ederek evrendeki dengeyi sağlar.

b. Atmosfer ve Koruma

Gökler, Allah’ın terbiyesiyle dünya için koruyucu bir örtü haline getirilmiştir:

“Biz gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık. Ama onlar bu ayetlerden yüz çeviriyorlar.” (Enbiya, 21:32)
Atmosfer, zararlı ışınları engeller, dünyayı meteorlardan korur ve yaşamı mümkün kılar.

c. Yağmur ve Rızık Döngüsü

Gökten indirilen su, yeryüzündeki yaşamın ana kaynağıdır:

“Gökyüzünden bir ölçüye göre su indirdik ve onunla ölü bir beldeyi dirilttik.” (Zuhruf, 43:11)
Yağmur, Allah’ın belirlediği sistemle buharlaşma, yoğunlaşma ve yağış döngüsü içinde dünyayı besler.

. Yerlerin Terbiyesi

Yerler, Allah’ın Rab ismiyle düzenlenmiş ve insanın yaşaması için hazırlanmıştır.

a. Yeryüzünün Döşenmesi

Allah, yeryüzünü insanlar ve diğer canlılar için yaşamaya uygun hale getirmiştir:

“Yeryüzünü bir beşik gibi yaptık.” (Nebe, 78:6)
Dağlar, ovalar, denizler ve vadiler, yaşam için mükemmel bir düzen oluşturur.

b. Rızık ve Kaynaklar

Yeryüzünde, insan ve diğer canlıların ihtiyaçlarını karşılayacak kaynaklar hazırlanmıştır:

“Onda sizin için ürünler ve rızıklar yarattık.” (Hicr, 15:20)
Toprak, bitkiler için uygun hale getirilmiş; madenler, su kaynakları ve diğer nimetler yaratılmıştır.

c. Yeraltı ve Yerüstü Zenginlikleri

Allah, yerin altını ve üstünü farklı hikmetlerle donatmıştır:

“Yeryüzünde sizin için geçimlikler var. Onları size nimet olarak verdik.” (A‘raf, 7:10)
Petrol, madenler, mineraller gibi yer altı zenginlikleri ve ormanlar, nehirler gibi yer üstü nimetleri, Allah’ın terbiyesinin bir sonucudur.

d. Dağların Sabitliği

Dağlar, yeryüzünün dengesini sağlamak için yaratılmıştır:

“Biz yeryüzünde onları sarsmasın diye sabit dağlar yerleştirdik.” (Enbiya, 21:31)
Dağlar, yerkürenin dengesini sağlar ve erozyonu önler.

3. Yer ve Göklerin Birlikte Terbiyesi

Yer ve gökler, Allah’ın terbiyesiyle birbiriyle uyum içinde çalışır.

a. Gece ve Gündüzün Oluşumu

Gece ve gündüz, yerin hareketiyle düzenli bir şekilde Allah tarafından yaratılmıştır:

“Geceyi ve gündüzü birbiri ardınca getiren Allah’tır.” (Âl-i İmrân, 3:190)
Bu düzen, insanların ve diğer canlıların ihtiyaçlarını karşılar.

b. İnsanın Hizmetine Sunulması

Yer ve gökler, insanın hayatını kolaylaştırmak ve ona hizmet etmek üzere düzenlenmiştir:

“Gökyüzünü yükseltip dengede tutan ve yeryüzünü canlıların yaşaması için uygun hale getiren O’dur.” (Rahman, 55:7-10)

4. Örneklerle Terbiye Sürecine Bakış

1. Güneş Sistemi: Güneş, Ay ve gezegenlerin mükemmel düzeni, Allah’ın Rab sıfatının açık bir örneğidir.

2. Yağmur Döngüsü: Gökyüzündeki su buharı yükselir, bulutlara dönüşür ve Allah’ın belirlediği miktarda yeryüzüne iner.

3. Fotosentez ve Toprak: Güneş ışığı, su ve toprak birleşerek bitkilerin büyümesini sağlar. Bu, yer ve göklerin uyum içinde terbiye edildiğini gösterir.

Sonuç

Allah’ın Rab ismiyle yerler ve gökler mükemmel bir sistemle terbiye edilmiş, insanlar ve diğer canlılar için en uygun hale getirilmiştir. Göklerin yüksekliği, yörüngelerdeki düzen, yeryüzünün yaşam için uygunluğu ve kaynakların bolluğu, Allah’ın terbiye edici kudretinin apaçık delilleridir. Bu, insanların Allah’ın büyüklüğünü anlamaları ve O’na şükretmeleri için önemli bir derstir.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=Qo17rIhO0s4




RUBÛBİYET HER ŞEYDE VE HER YERDE-9-

RUBÛBİYET HER ŞEYDE VE HER YERDE-9-[1]

 

Rubûbiyet kavramının önemi ve günümüz insanı için anlamı

* Rubûbiyet ve kader
* Rubûbiyet ve evrenin sonu
* Rubûbiyet ve peygamberler
* Rubûbiyet ve ahiret hayatı
* Rubûbiyet ve farklı dinlerdeki karşılığı.

Rubûbiyet Kavramının Önemi ve Günümüz İnsanı İçin Anlamı
Rubûbiyet, Allah’ın evren üzerindeki yaratma, idare etme ve her şeye gücü yetme sıfatıdır. Bu kavram, insanın varoluş nedenini ve evrenle ilişkisini anlaması için temel bir noktadır.
Rubûbiyet ve Kader
Kader, Allah’ın her şeyi önceden bilmesi ve takdir etmesidir. Rubûbiyet ile kader birbirini tamamlayan kavramlardır. Allah, her şeyi yaratmış ve her şey O’nun elindedir. Bu nedenle, her olayda O’nun bir hikmeti vardır.
Rubûbiyet ve Evrenin Sonu
Rubûbiyet, evrenin sonunu da kapsar. Allah, evreni yok edeceği gibi, dilediği zaman yeniden yaratabilir. Bu düşünce, insanı dünya hayatına fazla bağlanmaktan alıkoyar ve ahiret hayatına hazırlanmasını sağlar.
Rubûbiyet ve Peygamberler
Peygamberler, Allah’ın gönderdiği elçilerdir. Onlar, insanlara Allah’ın birliğini, rubûbiyetini ve diğer sıfatlarını anlatmakla görevlendirilmişlerdir. Peygamberlerin getirdiği mesajlar, insanlara doğru yolu gösterir ve onları kurtuluşa ulaştırır.
Rubûbiyet ve Ahiret Hayatı
Rubûbiyet inancı, insanı ahiret hayatına hazırlar. Allah’ın her şeye gücü yettiği ve her şeyi gözetlediği bilinci, insanı iyi ameller yapmaya teşvik eder ve günahlardan sakındırır. Ahiret hayatında, insanlar yaptıklarının karşılığını göreceklerdir.
Rubûbiyet ve Farklı Dinlerdeki Karşılığı
Rubûbiyet kavramı, farklı dinlerde farklı isimlerle ve farklı nüanslarla karşımıza çıkar. Ancak temelde, tüm dinlerde Allah’ın yaratıcılık ve idare etme sıfatı vurgulanır.
Günümüz İnsanı İçin Rubûbiyetin Anlamı:
Günümüzde insanlar, maddiyat ve dünya hayatına fazlaca odaklanmış durumdadır. Rubûbiyet inancı, insanlara hayatın gerçek anlamını hatırlatır ve onları dünya hayatının geçici olduğuna inandırır. Bu sayede insanlar, daha mutlu ve huzurlu bir hayat sürebilirler. Ayrıca, rubûbiyet inancı, insanlara sabır, tevekkül ve şükür gibi güzel ahlak özellikleri kazandırır.
Özetle:
Rubûbiyet, insanın hayatına anlam katan ve onu doğru yola yönlendiren temel bir inançtır. Bu kavram, insanı dünyaya bağlamaktan kurtarıp, ahiret hayatına hazırlar. Ayrıca, insanlara sabır, tevekkül ve şükür gibi güzel ahlak özellikleri kazandırır.
Not: Bu konu hakkında daha detaylı bilgi almak için ilgili dini kaynakları inceleyebilirsiniz.
Ek Bilgiler:
* Rubûbiyet ile ilgili ayet ve hadisleri inceleyebilirsiniz.
* Farklı dinlerde rubûbiyet kavramının nasıl işlendiği hakkında araştırmalar yapabilirsiniz.
* Rubûbiyetin insan psikolojisi üzerindeki etkilerini inceleyebilirsiniz.
Bu konuda başka sorularınız varsa lütfen çekinmeyin.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=TdJ4IEraTNs




RUBÛBİYETİN HAYATIMIZDAKİ TEZAHÜRÜ-8-

RUBÛBİYETİN HAYATIMIZDAKİ TEZAHÜRÜ-8-[1]

 

Risale-i Nur Külliyatı’nda Rubûbiyet hakikati.


Risale-i Nur Külliyatı, Bediüzzaman Said Nursî’nin eserlerinden oluşan kapsamlı bir külliyat olup, birçok İslâmî ve imanî meseleyi detaylı bir şekilde ele alır. Bu bağlamda, Rubûbiyet hakikati de Risale-i Nur’da sıkça işlenen temel konulardan biridir. Rubûbiyet, Allah’ın kâinat üzerindeki terbiye edici, idare edici ve hâkim sıfatlarını ifade eder. Rubûbiyet, Allah’ın bir Rab olarak varlık âlemini yaratması, idare etmesi, devam ettirmesi ve varlıkların her birini kendi ihtiyaçlarına uygun şekilde terbiye etmesini kapsar.

Rubûbiyet Hakikati Risale-i Nur’da Nasıl Ele Alınır?

1. Allah’ın Rab isminin tecellisi: Rubûbiyet, Allah’ın isim ve sıfatlarının kâinatta her an tezahür ettiğini ifade eder. Özellikle Rab ismi, yaratılıştaki düzen, hikmet ve merhameti anlamamıza vesile olur.

2. Rubûbiyet ve hikmet ilişkisi:
Rubûbiyet hakikati, Allah’ın hiçbir şeyi başıboş bırakmadığını, her şeyi hikmetle idare ettiğini vurgular. İnsanın hayatındaki küçücük detaylardan kâinatın geniş kapsamlı işleyişine kadar her şey bu Rubûbiyetin delilidir.

3. Tevhid ile Rubûbiyetin bağlantısı:
Rubûbiyet, Tevhid inancının önemli bir tezahürüdür. Bediüzzaman, “Rubûbiyet, mutlak bir hâkimiyeti gerektirir” diyerek, kâinatta hiçbir şeyin tesadüfe veya şirke yer bırakmayacak şekilde Allah’ın kontrolünde olduğunu ifade eder.

4. Rubûbiyetin insan üzerindeki tecellisi:
İnsan, Allah’ın Rubûbiyetini en açık şekilde görebileceği bir varlıktır. İnsanın yaratılışı, ihtiyaçları ve bu ihtiyaçlarının karşılanması, Rubûbiyet hakikatinin bir göstergesidir. İnsan, kendisindeki bu tecelliyi tefekkür ederek Allah’a şükretmelidir.

5. Rubûbiyetin şefkat ve rahmet boyutu:
Rubûbiyetin en önemli özelliklerinden biri, rahmet ve şefkatle tezahür etmesidir. Allah, yarattığı her varlığın ihtiyacını karşılar, hiçbirini başıboş bırakmaz.

Rubûbiyet Hakikatine Dair Misaller

Güneşin varlıklar üzerindeki etkisi: Güneş, Allah’ın Rubûbiyetinin bir misali olarak kâinattaki düzeni temsil eder. Güneş, ışığıyla tüm varlıkları aydınlatır, ısıtır ve hayata vesile olur.

Bitkiler ve canlılar: Bir tohumun toprağa düşmesi, filizlenmesi, büyüyüp meyve vermesi Allah’ın terbiye edici sıfatının somut bir tecellisidir.

İnsanın yaratılışı: İnsan bedenindeki hücrelerin düzenli çalışması, organların birbirleriyle uyumu, Rubûbiyetin açık bir delilidir.

Sonuç

Risale-i Nur’da Rubûbiyet hakikati, Allah’ın mutlak hâkimiyetinin, şefkatinin ve hikmetinin bir tezahürü olarak detaylı bir şekilde açıklanmıştır. İnsan, kâinat ve Allah arasındaki ilişkiyi anlamak, bu hakikati tefekkürle idrak etmekle mümkün olur. Bediüzzaman, insanı bu tefekküre davet ederek, Allah’ın Rubûbiyetini derinlemesine anlamayı teşvik eder.

@@@@@@@@

Risale-i Nur Külliyatı’nda Rubûbiyet Hakikati
Risale-i Nur Külliyatı, İslam’ın temel hakikatlerini çağın iddialarına karşı akli ve ilmî delillerle açıklayan kapsamlı bir eserdir. Bu külliyatta, Allah’ın varlığı, birliği ve rubûbiyeti (yaratıcılık, idarecilik) üzerine derinlemesine incelemeler bulunur.
Rubûbiyet Kavramı Risale-i Nur’da
Risale-i Nur’da rubûbiyet, Allah’ın evreni yoktan var etmesi, idare etmesi ve her şeye gücü yetmesi anlamına gelir. Bu kavram, külliyatta hem kuramsal bir boyutla ele alınır hem de somut örneklerle açıklanır. Bediüzzaman Said Nursi, rubûbiyetin evrendeki tecellilerini gözlemleyerek, Allah’ın kudret ve hikmetini ispat etmeye çalışır.
Rubûbiyetin Önemi Risale-i Nur’da
* İmanın Temeli: Rubûbiyet inancı, İslam inancının temel taşlarından biridir. Allah’ın evrenin yaratıcısı ve idarecisi olduğuna inanmak, diğer tüm iman esaslarının kabulü için zemin hazırlar.
* Kainattaki İşaretler: Risale-i Nur, kainattaki her şeyin Allah’ın bir sanat eseri olduğunu ve O’nun varlığının delili olduğunu vurgular. Rubûbiyet inancı, insanı kainatı tefekkür etmeye ve Allah’ın büyüklüğünü anlamaya teşvik eder.
* İbadetin Gayesi: İbadetlerin asıl gayesi, Allah’ın rubûbiyetini kabul etmek ve O’na kulluk etmektir. Namaz, oruç, zekat gibi ibadetler, insanın Allah’a karşı sorumluluklarını yerine getirmesini sağlar.
* Hayatın Anlamı: Rubûbiyet inancı, hayata bir anlam verir. İnsan, Allah’ın bir kulu olduğunun bilinciyle yaşar ve hayatını O’nun rızasını kazanmaya adar.
Rubûbiyetin İnsan Hayatı Üzerindeki Etkileri Risale-i Nur’a Göre
* İman ve İhsan: Rubûbiyet inancı, insanın imanını güçlendirir ve ahlâkını güzelleştirir. İnsan, Allah’ın her an kendisini gözetlediğinin bilinciyle daha iyi bir insan olmaya çalışır.
* Sabır ve Tevekkül: Rubûbiyet inancı, insanlara zorluklar karşısında sabırlı olmayı ve her şeyi Allah’a havale etmeyi öğretir.
* Şükür: Rubûbiyet inancı, insanı Allah’ın nimetlerine karşı şükretmeye teşvik eder.
* İlim ve Amel: Rubûbiyet inancı, insanı ilim öğrenmeye ve öğrendiklerini hayata geçirmeye teşvik eder.
Sonuç
Risale-i Nur Külliyatı, rubûbiyet kavramını İslam’ın temel bir hakikati olarak ele alır ve bu kavramın insan hayatındaki önemini vurgular. Külliyat, rubûbiyetin hem kuramsal boyutunu hem de pratik uygulamalarını açıklar. Bediüzzaman Said Nursi, rubûbiyet inancı sayesinde insanın hem dünya hayatında hem de ahirette mutlu olabileceğini ifade eder.

*************  

Rubûbiyetin İnsana Yönelik Boyutları

* İnsanın yaratılışı ve diğer mahlûkatlardan üstünlüğü
* İnsanın Allah’a kulluk görevi
* İnsan hayatının anlamı ve gayesi
* İnsan iradesi ve Allah’ın takdiri
* İnsanın Allah’a ulaşma yolları.

Allah’ın Rububiyetinin insana yönelik boyutları, insanın yaratılışından başlayarak hayatının anlam ve gayesine, iradesinden Allah’a ulaşma yollarına kadar pek çok konuyu kapsar. Bu boyutlar, insanın Allah ile olan özel bağını ve yeryüzündeki konumunu anlamamıza yardımcı olur. İşte bu konulara dair detaylı bir açıklama:
1. İnsanın Yaratılışı ve Diğer Mahlûkatlardan Üstünlüğü
Allah, insanı en güzel surette yaratmış ve ona diğer mahlûkatta olmayan üstün özellikler vermiştir.
* En Güzel Surette Yaratılış (Ahsen-i Takvim): Kur’an’da insanın “en güzel biçimde” yaratıldığı (Tin, 4) belirtilir. Bu, insanın fiziksel, zihinsel ve ruhsal açıdan mükemmel bir donanıma sahip olduğunu ifade eder.
* Akıl ve İrade: İnsan, akıl ve irade sahibi tek canlıdır. Bu sayede iyiyi kötüden ayırt edebilir, seçimler yapabilir ve sorumluluk üstlenebilir.
* Halifelik: Allah, insanı yeryüzünde halife kılmıştır (Bakara, 30). Bu, insanın yeryüzünü imar etmek, adaleti sağlamak ve Allah’ın emirlerine uygun bir şekilde yaşamakla görevli olduğunu gösterir.
* Bilgi ve Öğrenme Yeteneği: İnsan, doğuştan bilgi edinme ve öğrenme yeteneğine sahiptir. Bu sayede bilgi birikimini artırabilir, teknolojiler geliştirebilir ve dünyayı daha iyi anlayabilir.
2. İnsanın Allah’a Kulluk Görevi (Ubudiyet)
İnsanın yaratılış gayesi, Allah’a kulluk etmektir (Zariyat, 56). Bu kulluk, sadece ibadetlerle sınırlı olmayıp hayatın her alanını kapsar.
* İbadetler: Namaz, oruç, zekat, hac gibi ibadetler, Allah’a kulluğun en önemli göstergeleridir. Bu ibadetler, insanın Allah ile olan bağını güçlendirir, manevi gelişimine katkıda bulunur ve ahlaki olgunlaşmasını sağlar.
* Ahlaki Davranışlar: Doğruluk, dürüstlük, adalet, merhamet, sabır gibi ahlaki değerlere uygun davranmak da Allah’a kulluğun bir parçasıdır.
* Yeryüzünü İmar Etmek: İnsanın yeryüzünü imar etmesi, doğayı koruması, faydalı işler yapması ve insanlığa hizmet etmesi de Allah’a kulluktur.
3. İnsan Hayatının Anlamı ve Gayesi
İnsan hayatının anlamı ve gayesi, Allah’ı tanımak, O’na kulluk etmek ve O’nun rızasını kazanmaktır.
* Allah’ı Tanımak (Marifetullah): İnsanın en önemli görevi, Allah’ı tanımaktır. Bu, O’nun sıfatlarını, isimlerini, fiillerini ve evrendeki tecellilerini anlamakla gerçekleşir.
* Allah’ın Rızasını Kazanmak: İnsanın nihai hedefi, Allah’ın rızasını kazanmaktır. Bu, O’nun emirlerine uymak, yasaklarından kaçınmak ve O’na samimiyetle yönelmekle mümkün olur.
* Ahiret Bilinci: İnsan hayatının anlamı, sadece bu dünyayla sınırlı değildir. Ahiret inancı, insanın bu dünyadaki davranışlarının sonuçlarını sonsuz ahiret hayatında göreceği bilincini taşır. Bu bilinç, insanın ahlaki sorumluluklarını artırır ve daha anlamlı bir hayat yaşamasına yardımcı olur.
4. İnsan İradesi ve Allah’ın Takdiri (Kader)
İnsan, irade sahibi bir varlıktır. Ancak bu irade, Allah’ın takdiri (kader) çerçevesinde işler.
* İrade Özgürlüğü (Cüz’i İrade): İnsan, seçimlerinde özgürdür. İyiyi veya kötüyü seçebilir, doğru veya yanlış kararlar verebilir. Bu özgürlük, insanın sorumluluğunun temelini oluşturur.
* Allah’ın Takdiri (Külli İrade): Allah, her şeyi kuşatan bir bilgiye ve kudrete sahiptir. Evrende olup biten her şey, O’nun bilgisi ve izni dahilinde gerçekleşir.
* İrade ve Takdir Arasındaki İlişki: İnsan iradesi, Allah’ın takdiriyle çelişmez. Aksine, Allah, insanın iradesini kullanarak olayları yaratır. İnsan, kendi iradesiyle bir seçim yapar, ancak o seçimin sonucu Allah’ın takdiriyle gerçekleşir. Bu konunun detaylı anlaşılması zordur ve derin bir tefekkürü gerektirir.
5. İnsanın Allah’a Ulaşma Yolları
İnsanın Allah’a ulaşması, O’na yakınlaşması ve O’nun rızasını kazanması için çeşitli yollar vardır.
* İbadetler: Namaz, oruç, zekat, hac gibi ibadetler, Allah’a yakınlaşmanın en önemli yollarındandır.
* Dua ve Zikir: Allah’a dua etmek, O’nu zikretmek, O’nun isimlerini anmak, O’na yakınlaşmanın ve O’nunla bağ kurmanın bir yoludur.
* Kur’an Okumak ve Tefekkür Etmek: Kur’an, Allah’ın kelamıdır. Onu okumak, anlamak ve üzerinde düşünmek, Allah’ı tanımamıza ve O’na yakınlaşmamıza yardımcı olur.
* Tevbe ve İstiğfar: Hatalarından dolayı tövbe etmek ve Allah’tan af dilemek, O’na yönelmenin ve O’nun rızasını kazanmanın bir yoludur.
* Salih Ameller İşlemek: İnsanlara faydalı olmak, iyilik yapmak, adaletli davranmak gibi salih ameller işlemek de Allah’a yakınlaşmanın bir yoludur.
Özetle:
Allah’ın Rububiyetinin insana yönelik boyutları, insanın yaratılışından başlayarak hayatının anlam ve gayesine, iradesinden Allah’a ulaşma yollarına kadar pek çok konuyu kapsar. Bu boyutları anlamak, insanın yeryüzündeki konumunu, sorumluluklarını ve Allah ile olan özel bağını daha iyi kavramasını sağlar. İnsan, bu bilinçle hareket ettiğinde, hayatına anlam katar ve Allah’ın rızasına uygun bir şekilde yaşar.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=UqsApolQbhA




RUBÛBİYETİN TEZAHÜRÜ-7-

RUBÛBİYETİN TEZAHÜRÜ-7-[1]

Rubûbiyetin Güncel Sorunlara Çözümleri

* Bilim ve din arasındaki ilişki
* Evrenin kökeni ve Allah’ın yaratması
* İnsanın sorumluluğu ve özgür iradesi
* Ahlaki değerlerin yitirilmesi ve rubûbiyet
* Geleceğe dair umut ve Allah’a güven.

Rububiyetin güncel sorunlara çözümleri, modern dünyanın karşılaştığı zorluklara İslam’ın temel inançlarından biri olan Rububiyet perspektifinden bakmayı ve bu inancın sunduğu ilkelerle çözüm aramayı içerir. Rububiyet, Allah’ın evreni ve içindeki her şeyi yaratması, yönetmesi, terbiye etmesi, rızıklandırması ve koruması anlamına geldiğinden, güncel sorunların pek çoğuna ışık tutabilir. İşte bu konulara dair detaylı bir açıklama:
1. Bilim ve Din Arasındaki İlişki
Bilim ve din, Rububiyet perspektifinden bakıldığında birbirini tamamlayan iki alandır. İslam, aklı kullanmayı, araştırmayı ve öğrenmeyi teşvik eder. Bilim, evreni ve doğayı inceleyerek Allah’ın yaratmasındaki mükemmelliği ve Rububiyetinin tezahürlerini anlamamıza yardımcı olur.
* Bilimin Dinle Çelişmemesi: Gerçek bilim, dinin temel ilkeleriyle çelişmez. Aksine, bilimsel keşifler, Allah’ın yaratmasının büyüklüğünü ve hikmetini daha iyi anlamamızı sağlar. Örneğin, evreninBig Bang ile başlangıcı, Kur’an’da evrenin yaratılışıyla ilgili anlatılanlarla uyumludur.
* Bilimin Sınırları: Bilim, maddi dünyayı inceleyerek bilgi edinir. Ancak, metafizik konular, ahlaki değerler ve hayatın anlamı gibi sorulara bilim tek başına cevap veremez. Bu konularda din, insanlığa rehberlik eder.
* Bilimin Rububiyetin Hizmetinde Kullanılması: Bilimsel bilgi ve teknoloji, insanlığın yararına kullanılmalıdır. Çevre kirliliğinin önlenmesi, hastalıkların tedavisi, yoksulluğun azaltılması gibi konularda bilim, Rububiyetin bir tezahürü olan doğanın korunması ve insanın iyiliği için kullanılabilir.
2. Evrenin Kökeni ve Allah’ın Yaratması
Evrenin kökeni ve Allah’ın yaratması konusu, bilimsel ve dini açıklamaların bir arada ele alınabileceği önemli bir konudur.
* Bilimsel Açıklamalar: Big Bang teorisi ve evrenin genişlemesi gibi bilimsel bulgular, evrenin bir başlangıcı olduğunu ve sürekli bir değişim içinde olduğunu gösterir.
* Dini Açıklamalar: Kur’an’da evrenin yoktan yaratıldığı (ibda’) ve Allah’ın “Ol!” emriyle var olduğu belirtilir. Bu, Allah’ın sonsuz kudretinin ve iradesinin bir göstergesidir.
* İki Açıklamanın Birlikteliği: Bilimsel ve dini açıklamalar birbirini tamamlayabilir. Bilim, evrenin nasıl oluştuğunu ve işlediğini incelerken, din, evrenin neden ve kim tarafından yaratıldığını açıklar. Bu iki bakış açısı, evreni daha kapsamlı bir şekilde anlamamızı sağlar.
3. İnsanın Sorumluluğu ve Özgür İradesi
İnsanın sorumluluğu ve özgür iradesi konusu, Rububiyet inancının önemli bir parçasıdır. Allah, insana akıl ve irade vererek onu diğer yaratıklardan ayırmıştır.
* Özgür İrade ve Sorumluluk: İnsan, seçimlerinde özgürdür. İyiyi veya kötüyü seçebilir, doğru veya yanlış kararlar verebilir. Bu özgürlük, insanın eylemlerinden sorumlu olmasının temelini oluşturur.
* Takdir ve İrade İlişkisi: İnsanın özgür iradesi, Allah’ın takdiriyle çelişmez. Allah, insanın ne seçeceğini bilir, ancak yine de ona seçme özgürlüğü tanır. Bu, kader konusunun derin ve karmaşık bir yönüdür ve üzerinde tefekkür etmeyi gerektirir.
* Sorumluluk Bilinci: İnsan, eylemlerinden sorumlu olduğunu bilerek yaşamalıdır. Yaptığı her iyilik ve kötülük, Allah katında karşılığını bulacaktır. Bu bilinç, insanın ahlaki davranışlarını şekillendirir ve daha dikkatli bir yaşam sürmesine yardımcı olur.
4. Ahlaki Değerlerin Yitirilmesi ve Rububiyet
Günümüzde ahlaki değerlerin yitirilmesi, önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Rububiyet inancı, bu soruna çözüm bulmamıza yardımcı olabilir.
* Ahlakın Kaynağı Rububiyet: İslami ahlakın temel kaynağı, Allah’ın emirleri ve yasaklarıdır. Allah, Rububiyeti gereği insanlığa doğru yolu göstermiş ve onlara iyi ahlakı emretmiştir.
* Ahlaki Değerlere Dönüş: Ahlaki değerlerin yeniden kazanılması için Rububiyet inancının güçlendirilmesi gerekmektedir. Allah’ın her şeyi gördüğü, bildiği ve her şeyden hesaba çekeceği bilinci, insanları daha ahlaklı davranmaya teşvik eder.
* Toplumsal Çözümler: Ahlaki değerlerin yitirilmesi sadece bireysel bir sorun değildir, aynı zamanda toplumsal bir sorundur. Bu nedenle, eğitim, medya ve toplumsal kurumlar aracılığıyla ahlaki değerlerin yeniden canlandırılması için çalışmalar yapılmalıdır.
5. Geleceğe Dair Umut ve Allah’a Güven
Günümüz dünyasında savaşlar, doğal afetler, ekonomik krizler ve salgın hastalıklar gibi birçok sorun yaşanmaktadır. Rububiyet inancı, bu zorluklar karşısında bize umut ve güven verir.
* Allah’ın Her Şeye Hakim Olması: Allah, Rububiyeti gereği her şeye hakimdir. Evrende olup biten her şey, O’nun bilgisi ve izni dahilinde gerçekleşir. Bu bilinç, zor zamanlarda bize sabır ve metanet verir.
* Allah’ın Rahmeti ve Yardımı: Allah, kullarına karşı sonsuz merhamet sahibidir. Zor durumda olanlara yardım eder ve onlara çıkış yolları gösterir. Bu inanç, geleceğe dair umutlu olmamızı sağlar.
* Allah’a Tevekkül: Allah’a tevekkül etmek, O’na güvenmek ve O’na sığınmak anlamına gelir. İnsan, elinden geleni yaptıktan sonra sonucu Allah’a bırakmalıdır. Bu, zorluklarla başa çıkmamıza ve huzurlu bir yaşam sürmemize yardımcı olur.
Özetle:
Rububiyet inancı, günümüz dünyasının karşılaştığı birçok soruna çözüm sunabilir. Bilim ve din arasındaki ilişki, evrenin kökeni, insanın sorumluluğu, ahlaki değerlerin yitirilmesi ve geleceğe dair umut gibi konularda Rububiyet perspektifi, bize rehberlik edebilir. Bu inancı doğru anlamak ve yaşamak, hem bireysel hem de toplumsal sorunların çözümüne katkıda bulunabilir.

 

**************  

Rubûbiyet ve İnsan Yaşamı

* İman ve ibadetin rubûbiyetle ilişkisi
* Ahlak ve erdemlerin rubûbiyet perspektifinden değerlendirilmesi
* İnsan-toplum ilişkileri ve rubûbiyet
* İnsan-doğa ilişkileri ve rubûbiyet
* Tarih boyunca rubûbiyet anlayışının gelişimi

Rububiyet ve insan yaşamı arasındaki ilişki, insanın varoluşundan başlayarak tüm yaşamını, inançlarını, davranışlarını, ilişkilerini ve tarihsel gelişimini etkileyen derin bir konudur. Rububiyet, Allah’ın evreni ve içindeki her şeyi yaratması, yönetmesi, terbiye etmesi, rızıklandırması ve koruması anlamına geldiğinden, insan yaşamının her alanıyla doğrudan ilişkilidir. İşte bu konulara dair detaylı bir açıklama:
1. İman ve İbadetin Rububiyetle İlişkisi
İman ve ibadet, Rububiyet inancının doğal bir sonucudur. Allah’ın Rab olarak kabul edilmesi, O’na iman etmeyi ve O’na kulluk etmeyi gerektirir.
* İmanın Rububiyetle İlişkisi: Allah’ın Rab olduğuna iman etmek, O’nun tek yaratıcı, yönetici ve söz sahibi olduğunu kabul etmek anlamına gelir. Bu inanç, insanın Allah’a karşı tam bir teslimiyet içinde olmasını ve O’nun emirlerine uymasını gerektirir.
* İbadetin Rububiyetle İlişkisi: İbadetler, Allah’ın Rububiyetini kabul etmenin ve O’na şükran borcunu ödemenin bir ifadesidir. Namaz, oruç, zekat, hac gibi ibadetler, insanın Allah ile olan bağını güçlendirir, manevi gelişimine katkıda bulunur ve ahlaki olgunlaşmasını sağlar. İbadetler aynı zamanda, Allah’ın nimetlerine şükretmek ve O’nun rızasını kazanmak için birer vesiledir.
2. Ahlak ve Erdemlerin Rububiyet Perspektifinden Değerlendirilmesi
Ahlak ve erdemler, Rububiyet inancıyla derin bir ilişki içindedir. İyi ahlak ve erdemli davranışlar, Allah’ın rızasına uygun bir yaşam sürmenin ve O’na kulluk etmenin bir gereğidir.
* Ahlakın Kaynağı Rububiyet: İslami ahlakın temel kaynağı, Allah’ın emirleri ve yasaklarıdır. Allah, Rububiyeti gereği kullarına doğru yolu göstermiş ve onlara iyi ahlakı emretmiştir.
* Erdemlerin Önemi: Doğruluk, dürüstlük, adalet, merhamet, sabır, cömertlik gibi erdemler, Allah’ın sevdiği ve razı olduğu davranışlardır. Bu erdemlere sahip olmak, insanın hem kendi nefsine hem de topluma karşı sorumluluklarını yerine getirmesini sağlar.
* Kötü Ahlaktan Kaçınmak: Yalan, hırsızlık, zulüm, kıskançlık, kibir gibi kötü ahlak özellikleri, Allah’ın yasakladığı ve hoş görmediği davranışlardır. Bu tür davranışlardan kaçınmak, Allah’a kulluğun ve O’nun rızasını kazanmanın bir gereğidir.
3. İnsan-Toplum İlişkileri ve Rububiyet
İnsan-toplum ilişkileri, Rububiyet inancıyla şekillenir. Toplumun düzeni, adaleti ve huzuru, Allah’ın emirlerine uygun bir şekilde yaşamakla mümkündür.
* Adalet ve Eşitlik: Allah, Rububiyeti gereği kulları arasında adaletle hükmeder. Toplumda da adaletin sağlanması, Allah’ın emridir. Herkesin hak ve hukukuna saygı gösterilmesi, eşit muamele görmesi ve zulümden kaçınılması, adalet ilkesinin gereğidir.
* Yardımlaşma ve Dayanışma: Toplumda yardımlaşma ve dayanışma, Allah’ın emrettiği ve teşvik ettiği davranışlardır. İhtiyaç sahiplerine yardım etmek, zor durumda olanlara destek olmak, toplumun birlik ve beraberliğini güçlendirir.
* Sorumluluk ve Görevler: Her bireyin topluma karşı sorumlulukları ve görevleri vardır. Bu sorumluluklar, Allah’ın emirlerine uygun bir şekilde yerine getirilmelidir. Aile bireylerine karşı sorumluluklar, komşulara karşı sorumluluklar, yöneticilere karşı sorumluluklar gibi.
4. İnsan-Doğa İlişkileri ve Rububiyet
İnsan-doğa ilişkileri de Rububiyet inancıyla şekillenir. Doğa, Allah’ın bir nimeti ve emanetidir. İnsanın doğayı koruması, ona zarar vermemesi ve ondan faydalanırken ölçülü olması gerekir.
* Doğanın Korunması: Doğa, Allah’ın yarattığı ve insana emanet ettiği bir varlıktır. Doğanın korunması, çevrenin temiz tutulması, doğal kaynakların israf edilmemesi, Allah’ın emridir.
* Doğadan Faydalanma: İnsan, doğadan faydalanabilir, ancak bunu yaparken ölçülü olmalı ve doğaya zarar vermemelidir. Doğal kaynakların aşırı tüketimi, çevre kirliliği ve doğanın tahrip edilmesi, Allah’ın hoş görmediği davranışlardır.
* Doğayı Tefekkür Etmek: Doğa, Allah’ın kudretinin ve hikmetinin bir aynasıdır. Doğayı tefekkür etmek, Allah’ı tanımamıza ve O’nun yaratmasındaki mükemmelliği görmemize yardımcı olur.
5. Tarih Boyunca Rububiyet Anlayışının Gelişimi
Rububiyet anlayışı, insanlık tarihi boyunca farklı şekillerde tecelli etmiştir. Tevhid inancının yayılmasıyla birlikte Rububiyet anlayışı da netleşmiş ve kemale ermiştir.
* İlk İnsanlardan Peygamberlere: İlk insanlardan itibaren peygamberler, insanlara Allah’ın birliğini ve Rububiyetini anlatmışlardır. Her peygamber, kendi dönemindeki insanlara Allah’ın emirlerini ve yasaklarını tebliğ etmiştir.
* İslam’ın Yayılması: İslam’ın yayılmasıyla birlikte Rububiyet anlayışı en mükemmel şeklini almıştır. Kur’an ve Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sünneti, Rububiyetin ne anlama geldiğini ve insan yaşamıyla nasıl ilişkili olduğunu en detaylı şekilde açıklamıştır.
* Günümüzde Rububiyet Anlayışı: Günümüzde de Müslümanlar, Kur’an ve sünnet ışığında Rububiyet inancını yaşamaktadırlar. Bilimsel gelişmeler ve teknolojik ilerlemeler, Allah’ın yaratmasındaki mükemmelliği ve Rububiyetinin tezahürlerini daha iyi anlamamıza yardımcı olmaktadır.
Özetle:
Rububiyet ve insan yaşamı arasındaki ilişki, insanın varoluşundan başlayarak tüm yaşamını etkileyen derin bir konudur. İman ve ibadet, ahlak ve erdemler, insan-toplum ilişkileri, insan-doğa ilişkileri ve tarihsel gelişim, Rububiyet inancıyla şekillenir. Bu inancı doğru anlamak ve yaşamak, insanın hem bu dünyada hem de ahirette mutlu ve huzurlu bir yaşam sürmesini sağlar

[1] https://www.youtube.com/watch?v=7zoBcGL7lKw




ALLAH’IN MUKADDİR İSMİNİN TECELLİSİ

ALLAH’IN MUKADDİR İSMİNİN TECELLİSİ[1]

 

Kâinatta Allah’ın Mukaddir isminin tezahürü.


Allah’ın Mukaddir ismi, kâinatta her şeyin bir ölçü, düzen ve hikmetle yaratıldığını ifade eder. Mukaddir, “her şeye ölçü koyan, her şeyi belli bir takdirle yaratan” anlamına gelir. Bu isim, kainattaki mükemmel düzenin, hassas ölçülerin ve dengelerin bir göstergesidir.

Mukaddir isminin tezahürleri şunlardır:

1. Tabiatta Hassas Ölçüler: Gök cisimlerinin hareketleri, gezegenlerin yörüngeleri, atom altı parçacıkların düzeni ve canlıların biyolojik sistemleri Allah’ın Mukaddir isminin tecellisidir. Örneğin, Dünya’nın Güneş’e olan uzaklığı, canlıların yaşayabileceği ideal bir mesafededir.

2. Canlıların Özellikleri: Her canlının kendine özgü bir yaratılışı vardır. DNA gibi mikroskobik bir yapı, milyarlarca bilgiyi barındırır ve bu bilgi sayesinde her canlı tam bir ölçü ve düzen içinde yaratılır.

3. Doğanın Dönüşümü: Mevsimlerin sırasıyla gelmesi, yağmurun tam ihtiyaç olan bölgelere düşmesi ve bitkilerin büyümesi, Allah’ın her şeye takdir ettiği ölçünün bir neticesidir.

4. İnsanın Kaderi: İnsan hayatında karşılaştığı olaylar da Mukaddir isminin bir yansımasıdır. Allah, kulları için hikmet dolu bir kader takdir etmiştir ve bu kaderde her şey bir ölçüye göre gerçekleşir.

Bu isim, Allah’ın yaratma ve düzen koyma sıfatlarının büyüklüğünü anlamamıza yardımcı olur ve insanı, Allah’ın kainattaki hikmetini tefekkür etmeye yöneltir.

@@@@@@@

Kader, her şeye bir miktar ve o miktara göre bir kalıp vermiştir. Feyyaz-ı Mutlaktan aldığı feyze olan kabiliyeti o kalıba göredir.”

Bu cümle, İslam düşüncesinde kaderin hikmet ve düzenle ilişkisini açıklayan derin bir ifadedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinde geçen bu tür ifadeler, Allah’ın her şeyi bir ölçü ve hikmetle yaratıp yönettiğini anlamamıza yardım eder.

Açıklaması:

1. “Kader, her şeye bir miktar ve o miktara göre bir kalıp vermiştir”:
Bu ifade, kaderin kainattaki her bir varlığı belirli bir ölçü ve düzene göre şekillendirdiğini anlatır. Her şey, Allah’ın takdir ettiği bir plan ve program dâhilinde var edilir. Örneğin, bir tohumun ağaç olma potansiyeli, o tohuma Allah’ın takdir ettiği bir miktar ve ölçüyle yerleştirilmiştir. İnsan da dahil olmak üzere her varlık, kendine özgü bir yaratılış kalıbına sahiptir.

2. “Feyyaz-ı Mutlak’tan aldığı feyze olan kabiliyeti o kalıba göredir”:
Feyyaz-ı Mutlak, Allah’ın sınırsız yaratma ve ihsan sıfatını ifade eder. Her varlık, Allah’tan gelen yaratma enerjisini, yani feyzi, kendi kapasitesine ve kabiliyetine göre alır. Bu kapasite ise kaderin belirlediği kalıpla sınırlıdır. Örneğin, bir kedi kendi varlık kalıbına göre hareket ederken, bir insan daha farklı bir kapasiteye sahiptir. İnsan aklı ve iradesiyle daha geniş bir alanı kavrayabilir, çünkü kader onun kabiliyetini buna göre belirlemiştir.

Özet:

Kader, her şeyi hikmetle ölçülendirip varlıklarına uygun bir biçim vermiştir. Her varlık, Allah’tan gelen yaratıcı tecellileri (feyz) kendi kabiliyeti kadar alır. Bu da kainattaki mükemmel düzenin ve Allah’ın sonsuz ilminin bir tezahürüdür. İnsan için bu düşünce, Allah’a karşı hayranlık ve şükür vesilesidir.

@@@@@@@

Her şey kaderle takdir edilmiştir.

“Her şey kaderle takdir edilmiştir” ifadesi, İslam inancında kader ve kazanın temelini oluşturur. Bu anlayış, kâinatta meydana gelen her olayın ve varlıkların durumlarının, Allah’ın sonsuz ilmi ve iradesiyle önceden belirlenmiş bir plana uygun şekilde gerçekleştiğini ifade eder.

Kaderin Anlamı ve Hikmeti:

1. Kaderin Tanımı:
Kader, Allah’ın geçmişten geleceğe kadar her şeyi belirli bir ölçü, düzen ve hikmetle planlamasıdır. Bu ölçü, kainattaki her bir varlık ve olay için hassas bir şekilde belirlenmiştir.

. Her Şeyin Ölçüsü:
Kur’an-ı Kerim’de, “Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık” (Kamer, 54:49) buyurulmuştur. Bu, Allah’ın yarattığı her şeyin hikmetli ve düzenli olduğunu gösterir. Göklerin ve yerin hareketinden bir yaprağın düşmesine kadar her şey kaderle tespit edilmiştir.

3. Kader ve İnsan İradesi:
İnsan, iradesiyle tercihler yapar, ancak bu tercihler de Allah’ın ilmindedir. İnsan, kaderi içinde özgür iradesini kullanarak sorumluluk sahibidir. Bu durum, kader ve iradenin birbirine zıt olmadığını, aksine uyum içinde olduğunu gösterir.

4. Kaderin Tezahürleri:

Doğal Düzen: Güneşin doğuşu ve batışı, mevsimlerin dönüşümü gibi olaylar kaderin ölçüsüyle gerçekleşir.

İnsanın Hayatı: İnsan, doğumundan ölümüne kadar kaderin bir planı dahilinde yaşar. Ancak iradesiyle bu plan içinde hareket eder.

Tevekkül ve Kader:

Bu anlayış, insanı tevekküle, yani Allah’a güvenmeye ve teslim olmaya yönlendirir. Ancak tevekkül, sebeplere sarılmayı terk etmek değil, çalışıp çabaladıktan sonra sonucu Allah’a bırakmaktır.

Sonuç olarak, “Her şey kaderle takdir edilmiştir” ifadesi, Allah’ın sonsuz kudretine ve hikmetine olan imanımızı güçlendirir ve bizi bu düzeni anlamaya, teslimiyet ve şükürle yaşamaya davet eder.

@@@@@

Kader kalemi nedir? İzah eder misin?

Kader Kalemi, İslamî bir kavram olup, Allah’ın sonsuz ilmiyle kâinatta olacak her şeyi ezelde belirlemesi ve Levh-i Mahfuz’a (korunmuş levha) yazması anlamına gelir. Bu ifade, kaderin bir mecazi anlatımıdır ve Allah’ın yaratıcı ve planlayıcı sıfatlarının derin bir tasviridir. Kader kalemi, Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde yer alan bilgiler ışığında şu şekilde izah edilebilir:

Kader Kaleminin Anlamı

1. Levh-i Mahfuz:
Kader kaleminin yazdığı yer, “Levh-i Mahfuz” olarak adlandırılır. Levh-i Mahfuz, Allah’ın ilminde bulunan ve kâinatta gerçekleşmiş ve gerçekleşecek her şeyin yazıldığı bir kitaptır. Kur’an’da şöyle buyrulmuştur:
“Yerde ve gökte olan hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir kitapta yazılmış olmasın.” (Yunus, 10:61)

2. Allah’ın İlmi:
Kader kalemi, Allah’ın her şeyi önceden bilip belirlemesi anlamına gelir. Bu, Allah’ın “Alim” (her şeyi bilen) sıfatının bir tecellisidir. Allah’ın ilmi her şeyi kuşatmıştır ve O’nun bilgisi dışında hiçbir şey olmaz. Kalemin yazması da Allah’ın ezelî bilgisini ifade eder.

3. Hadislerde Kader Kalemi:
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), kader kalemi hakkında şöyle buyurmuştur:
“Allah, mahlukatın kaderini yaratmadan elli bin yıl önce takdir etti.”
“İlk yaratılan şey kalemdir. Allah ona yaz dedi. O da kıyamete kadar olacak her şeyi yazdı.” (Tirmizî, Kader 17)

Kader Kalemi ve İnsan İradesi

Kader Kalemi Yazdı, İnsan Seçer:
Kader kalemi, Allah’ın ezelde bilip yazdığı olayları ifade eder, ancak insanın iradesi bu yazgı içinde özgürdür. İnsan iradesiyle yaptığı seçimlerin sorumluluğunu taşır.

İlahi İlmin Kuşatıcılığı:
Allah’ın kader kalemi, insanın tercihlerini önceden bilip yazmıştır. Bu, insanın iradesini ortadan kaldırmaz, çünkü Allah’ın ilmi insanın seçimini önceden bilmekle sınırlıdır.

Kader Kalemi Üzerine Tevekkül

Kader kaleminin yazdığına inanmak, insana huzur ve tevekkül sağlar. Bu inanç, insanı isyan yerine teslimiyete, umutsuzluk yerine sabra yönlendirir. Ancak bu, insanın çaba göstermesini engelleyen bir anlayış değildir. Kader, sebeplere sarılmayı ve sorumluluk almayı gerektirir.

Sonuç:
Kader kalemi, Allah’ın yaratıcı kudretinin ve ezelî bilgisinin bir sembolüdür. İnsan, bu gerçeği idrak ederek Allah’a tevekkül eder ve kendi sorumluluğunun bilinciyle hareket eder.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=zlkufh2S0Wk




RUBÛBİYETİN KOZMİK ALEMDEKİ TEZAHÜRÜ-4-

RUBÛBİYETİN KOZMİK ALEMDEKİ TEZAHÜRÜ-4-[1]

 

Rubûbiyyet ile İlgili Temel Kavramlar


Kur’an ve Sünnet’te Rubûbiyyetle İlgili Ayet ve Hadisler.

Rubûbiyyet ile İlgili Temel Kavramlar

Rubûbiyyet, İslam inancında Allah’ın yaratıcılığı, düzenleyiciliği, rızık vericiliği ve tüm âlemlerin Rabbi oluşunu ifade eden bir kavramdır. Rubûbiyyet, Allah’ın her şeyin üzerinde mutlak hâkimiyet sahibi olduğunu ve kâinatta olup biten her şeyin Allah’ın iradesiyle gerçekleştiğini belirtir.

Rubûbiyyet, genellikle tevhid kavramı içerisinde ele alınır ve üç ana başlıkta incelenir:

1. Tevhid-i Rubûbiyyet: Allah’ın bir ve tek Rab olduğuna inanmak, hiçbir ortak koşmaksızın yalnızca O’nu rab olarak kabul etmektir.

2. Tevhid-i Ulûhiyyet: Sadece Allah’a ibadet etmek ve ibadetleri yalnızca O’na tahsis etmektir.

3. Tevhid-i Esma ve Sıfat: Allah’ın isim ve sıfatlarında hiçbir eksiklik ya da benzerlik bulunmadığını kabul etmektir.

Kur’an ve Sünnet’te Rubûbiyyet ile İlgili Ayetler

1. Yaratıcılık ve Yönetim:

“Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” (Fâtiha, 1:2)
Bu ayet Allah’ın âlemlerin Rabbi olduğunu ve mutlak yönetici olduğunu ifade eder.

“Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istivâ eden Allah’tır…” (A’râf, 7:54)

2. Rızık Verici Olarak Rubûbiyyet:

“Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allah’a ait olmasın.” (Hûd, 11:6)

3. Her Şeye Gücü Yetmesi:

“Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Allah her şeye hakkıyla kadirdir.” (Âl-i İmrân, 3:189)

4. Dualara Cevap Veren:

“Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, size cevap vereyim.” (Gâfir, 40:60)

5. Allah’ın Rabliğini Kabul Etmek:

“De ki: ‘Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?’ De ki: ‘Allah’tır.’” (Ra’d, 13:16)

Rubûbiyyet ile İlgili Hadisler

1. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Allah’ım! Sen Rabbimsin. Senden başka ilah yoktur. Beni Sen yarattın ve ben Senin kulunum…” (Sahih-i Buhari, Tefsir, Bakara)

2. Allah’ın Rab Olarak Tanınması:

“Rabbim Allah’tır deyip, sonra da dosdoğru olan kimseler, meleklerin selamıyla karşılanacaktır.” (Müslim, İman, 62)

Sonuç

Rubûbiyyet, Allah’ın kâinattaki mutlak hâkimiyetini, düzenini ve rahmetini kavramanın bir anahtarıdır. Allah’ın Rabliğini kabul etmek, hem iman hem de amelde kulluğun temelini oluşturur. Kuran ve sünnet, insanlara bu konuda bilinç kazandırarak yalnızca Allah’a yönelmelerini öğütler.

@@@@@@

Rubûbiyyet, İslam inancında Allah’ın en temel sıfatlarından biridir ve O’nun evrenin tek Rabbi, sahibi, yöneticisi ve terbiye edicisi olduğunu ifade eder. Bu kavram, Allah’ın yaratma, rızık verme, hükmetme, koruma ve her şeyi kontrol altında tutma gibi fiillerini kapsar.
Rubûbiyyet ile İlgili Temel Kavramlar:
* Rab: Kelime anlamı “sahip, efendi, terbiye eden, gözeten, yöneten” demektir. İslam inancında Rab, yalnızca Allah’tır. O, tüm varlıkların yegane sahibidir ve her şey O’nun iradesiyle gerçekleşir.
* Uluhiyyet: Rubûbiyyet ile yakından ilişkili olan bu kavram, Allah’ın tek ilah olması, ibadete layık tek varlık olması anlamına gelir. Rubûbiyyet, Allah’ın evrendeki egemenliğini ifade ederken, Uluhiyyet O’na yönelik ibadetin gerekliliğini vurgular.
* Tevhid: İslam’ın en temel ilkesi olan tevhid, Allah’ın birliğini, tekliğini ifade eder. Rubûbiyyetin tevhidi, Allah’ın yaratma, yönetme ve terbiye etme fiillerinde hiçbir ortağının olmadığını kabul etmektir. Uluhiyyetin tevhidi ise, ibadetin yalnızca Allah’a yapılması gerektiğini ifade eder.
Kur’an ve Sünnet’te Rubûbiyyetle İlgili Ayetler ve Hadisler:
Kur’an-ı Kerim’de Rubûbiyyet kavramı birçok ayette vurgulanır. İşte bazı örnekler:
* Fatiha Suresi 2. Ayet: “Hamd, Alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” Bu ayet, Allah’ın tüm alemlerin Rabbi olduğunu, yani onları yaratan, yöneten ve terbiye edenin O olduğunu açıkça ifade eder.
* En’am Suresi 102. Ayet: “İşte Rabbiniz olan Allah budur. O’ndan başka ilah yoktur. Her şeyin yaratıcısıdır. Öyle ise O’na kulluk edin. O her şeye vekildir.” Bu ayet, Allah’ın tek yaratıcı ve ilah olduğunu, dolayısıyla yalnızca O’na kulluk edilmesi gerektiğini vurgular.
* Araf Suresi 54. Ayet: “Şüphesiz Rabbiniz Allah, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş’a istiva etti. Geceyi gündüze bürür; o, onu kovalayıp durur. Güneş, ay ve yıldızlar da O’nun emrine boyun eğmişlerdir. İyi bilin ki yaratma ve emir O’nundur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir!” Bu ayet, Allah’ın evren üzerindeki mutlak egemenliğini ve her şeyin O’nun kontrolünde olduğunu açıklar.
Sünnet’te de Rubûbiyyet kavramı birçok hadiste vurgulanır. İşte bazı örnekler:
* İbn Abbas’tan rivayet edilen bir hadis: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allah’ı Rab, İslam’ı din ve Muhammed’i peygamber olarak benimseyen kişi imanın tadını tatmıştır.” Bu hadis, imanın temel şartlarından birinin Allah’ı Rab olarak kabul etmek olduğunu gösterir.
* Ebu Hureyre’den rivayet edilen bir hadis: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allah Teâlâ buyurdu ki: ‘Kulum bana bir karış yaklaştığında ben ona bir zira yaklaşıırım; o bana bir zira yaklaştığında ben ona bir kulaç yaklaşıırım; o bana yürüyerek geldiğinde ben ona koşarak giderim.'” Bu hadis, Allah’ın kullarına olan yakınlığını ve onlara olan rahmetini gösterirken, aynı zamanda O’nun Rubûbiyyetinin bir tezahürüdür.
Özetle:
Rubûbiyyet, İslam inancının temelini oluşturan en önemli kavramlardan biridir. Allah’ın evrenin tek Rabbi, sahibi ve yöneticisi olduğunu ifade eder. Kur’an ve Sünnet’te bu kavram birçok ayet ve hadiste vurgulanır. Bu kavramı doğru anlamak, Allah’a olan imanımızı güçlendirmek ve O’na daha bilinçli bir şekilde kulluk etmemizi sağlamak açısından büyük önem taşır.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=F6oiGpl7UPQ

 




RUBÛBİYETİN CANLILARDAKİ TEZAHÜRÜ-5-

RUBÛBİYETİN CANLILARDAKİ TEZAHÜRÜ-5-[1]

 

Rubûbiyyetin Hayat ve Canlılık Üzerindeki Tecellisi


3.2.1. Rızık ve Hayatı Sürdürme

3.2.2. İmtihan Dünyasında İlâhî Adalet
3.3. Rubûbiyyetin Melekût Âlemindeki Yansımaları.

Rubûbiyyetin Hayat ve Canlılık Üzerindeki Tecellisi başlığı, Allah’ın mahlukatı yaratma, besleme ve yönetme sıfatlarının, canlılar dünyasında nasıl tezahür ettiğini açıklamaktadır. Allah’ın Rubûbiyyeti, canlıların rızıklandırılmasından, hayatın devam ettirilmesine, dünya hayatındaki imtihandan ahiret âlemine kadar uzanan geniş bir kapsamda kendini gösterir.

3.2. Rubûbiyyetin Hayat ve Canlılık Üzerindeki Tecellisi

3.2.1. Rızık ve Hayatı Sürdürme

Rızık Verme:
Allah, bütün canlıların ihtiyaç duyduğu rızkı, hikmeti gereği takdir eder ve rızıklarını ulaştırır. Bu, Allah’ın Rezzâk (rızık veren) isminin Rubûbiyyet bağlamındaki bir tecellisidir.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur:
“Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, onun rızkı Allah’a ait olmasın.” (Hud, 11:6).
Bu ayet, Allah’ın her canlının ihtiyaçlarını en uygun şekilde karşıladığını ifade eder.

Hayatın Devamı:
Canlıların yaşamlarını sürdürebilmesi için gerekli olan bütün sistemler, Allah’ın hikmetle yarattığı düzenin bir parçasıdır. Örneğin, bitkiler fotosentezle oksijen üretir, hayvanlar ve insanlar bu oksijeni kullanır. Tüm bu süreç, Allah’ın Rubûbiyyetinin hayat üzerindeki bir yansımasıdır.

3.2.2. İmtihan Dünyasında İlâhî Adalet

İmtihanın Hikmeti:
Dünya hayatı, insan için bir imtihan yeridir. Allah, kullarına farklı nimetler ve zorluklar vererek onları imtihan eder. Bu imtihan süreci, Allah’ın adaletinin ve hikmetinin bir gereğidir.
“Hanginizin daha güzel amel işleyeceğini denemek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur.” (Mülk, 67:2).
Bu ayet, hayatın bir sınav olduğunu ve bu sınavın İlâhî adaletle gerçekleştiğini ifade eder.

Adaletin Tecellisi:
Allah, kullarını dünyada sabır ve şükürle sınar ve ahirette herkese yaptıklarının karşılığını tam olarak verir. Bu, Allah’ın Adl (adil) isminin bir yansımasıdır. Dünya hayatındaki dengesizlikler ve haksızlıklar, ahirette İlâhî adaletle dengelenir.

3.3. Rubûbiyyetin Melekût Âlemindeki Yansımaları

Melekût âlemi, fiziksel dünyadan öte, varlıkların manevi ve metafizik boyutunu ifade eder. Allah’ın Rubûbiyyeti, melekût âleminde de tecelli eder:

Meleklerin Görevleri:
Melekler, Allah’ın emirlerini yerine getiren nurani varlıklardır. Rubûbiyyetin melekût âlemindeki bir tecellisi olarak, her meleğin kendine özgü bir görevi vardır. Örneğin, Cebrail vahiy getirir, Mikail rızıkla ilgilenir, İsrafil kıyametin kopuşunu ilan eder.

İlâhî Kudretin Yansıması:
Melekût âlemi, İlâhî kudretin sınırsızlığını ve Rubûbiyyetin her boyutu kuşattığını gösterir. Kur’an’da bu durum şu şekilde ifade edilmiştir:
“Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’a aittir.” (Al-i İmran, 3:189).
Bu hükümranlık, fiziksel âlemin yanı sıra melekût âlemini de kapsar.

Sonuç

Rubûbiyyetin hayat ve canlılık üzerindeki tecellisi, Allah’ın Rezzâk ve Adl isimlerinin yansımalarıyla insan ve diğer canlıların ihtiyaçlarını karşıladığı gibi onları imtihan eder ve adaletiyle muamele eder.

Melekût âlemindeki yansımaları ise, Allah’ın hükümranlığının fiziksel âlemin ötesine uzandığını, melekler ve diğer metafizik varlıklar üzerindeki tasarrufuyla gösterir.

Tüm bu tecelliler, Allah’ın Rubûbiyyetinin hem görünen hem de görünmeyen dünyaları kapsayan genişliğini idrak etmemizi sağlar.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=FfQhQWCWvKA&t=48s