KURAN-I KERİM’DE GENEL OLARAK NELERDEN BAHSEDİLMEKTEDİR

KURAN-I KERİM’DE GENEL OLARAK NELERDEN BAHSEDİLMEKTEDİR[1]

Kuran-ı Kerim’de genel olarak nelerden bahsedilir?


Kuran-ı Kerim, insanlara doğru yolu göstermek, onları Allah’a yakınlaştırmak ve ahlaki değerler üzerine kurulu bir yaşamı teşvik etmek için gönderilmiş ilahi bir kitaptır. Kuran, İslam’ın ana kaynağıdır ve insanların hayatlarını anlamlandırmaları, manevi yönden zenginleşmeleri, dünya ve ahiret mutluluğuna ulaşmaları için yol gösterici rehberdir.

Kuran’da Ele Alınan Ana Konular

1. Tevhid (Allah’ın Birliği)

Kuran, Allah’ın birliğini (tevhid) vurgular ve Allah’ın eşsiz, sonsuz güç sahibi, her şeyi bilen ve gören bir varlık olduğunu belirtir. İnsanları Allah’a iman etmeye, yalnızca O’na ibadet etmeye davet eder. Tevhid inancı, Kuran’ın en temel mesajıdır.

“De ki: O Allah birdir.” (İhlas Suresi, 112:1)

2. Peygamberler ve Vahiy

Kuran’da, Allah’ın insanlara doğru yolu göstermek için peygamberler gönderdiğinden bahsedilir. Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e kadar birçok peygamberin kıssaları anlatılır. Bu kıssalar, insanlara ders vermek, ibret alınacak olayları aktarmak ve peygamberlerin insanlara rehberlik ettiğini göstermek amacıyla yer alır.

“Biz peygamberleri müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik ki, insanların peygamberlerden sonra Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın.” (Nisa Suresi, 4:165)

3. Ahiret ve Hesap Günü

Kuran, insanların bu dünyada yaptıkları her şeyden sorumlu olduklarını ve ölümden sonra tekrar dirileceklerini belirtir. Ahiret inancı, Kuran’ın ana temalarından biridir. İnsanların kıyamet günü hesap verecekleri, yaptıklarının karşılığını görecekleri vurgulanır. Cennet ve cehennem, bu karşılığın son durağı olarak anlatılır.

“Her canlı ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.” (Ankebut Suresi, 29:57)

4. İbadetler ve Kulluk Görevleri

Kuran, Allah’a kulluk etmek için gerekli olan ibadetleri ve ahlaki sorumlulukları anlatır. Namaz, oruç, zekat, hac gibi ibadetler, Müslümanların Allah’a bağlılıklarını ve O’na teslimiyetlerini ifade etmeleri için önemlidir.

“Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.” (Bakara Suresi, 2:183)

5. Ahlaki Değerler

Kuran, doğruyu söylemek, adaletli olmak, başkalarına iyi davranmak, sabretmek, merhamet etmek, yardımlaşmak gibi birçok ahlaki değeri teşvik eder. Müminlere, kötü davranışlardan sakınmaları, güzel ahlak sahibi olmaları gerektiği bildirilir.

“Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar.” (Nahl Suresi, 16:90)

6. Toplumsal İlişkiler ve Adalet

Kuran’da aile içi ilişkiler, ticaret, miras, borçlar, sözleşmeler gibi toplumsal ilişkilerle ilgili detaylı hükümler bulunur. Toplumun huzur ve düzen içinde yaşaması için adaletin ve hakkaniyetin önemi vurgulanır.

“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun.” (Maide Suresi, 5:8)

7. İlim ve Akıl

Kuran, insanları düşünmeye, evreni gözlemlemeye, akıllarını kullanmaya ve ilim öğrenmeye teşvik eder. Allah’ın yarattığı evren üzerinde düşünmek, imanı güçlendiren bir yol olarak gösterilir.

“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer Suresi, 39:9)

8. Şirk ve Günahlar

Kuran, Allah’a ortak koşma anlamına gelen “şirk”ten ve diğer büyük günahlardan sakınılması gerektiğini vurgular. Şirk, Allah’a inanmayan veya O’na eş koşanların en büyük günahı olarak kabul edilir.

“Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bunun dışındaki günahları dilediği kimse için bağışlar.” (Nisa Suresi, 4:48)

9. Sabır ve Şükür

Müslümanların karşılaştıkları zorluklar karşısında sabırlı olmaları, Allah’ın verdiği nimetler için ise şükretmeleri gerektiği sıkça belirtilir. Sabır ve şükür, müminin imanını güçlendiren erdemler olarak gösterilir.

“Eğer şükrederseniz, elbette size olan nimetimi artırırım.” (İbrahim Suresi, 14:7)

10. İnsanın Yaratılışı ve Evrenin Düzeni

Kuran, insanın yaratılışı, evrendeki düzen ve Allah’ın bu düzende yarattığı işaretler hakkında düşünmeye davet eder. Evrenin, Allah’ın varlığının ve kudretinin delilleriyle dolu olduğuna dikkat çeker.

“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ard arda gelişinde akıl sahipleri için gerçekten deliller vardır.” (Ali İmran Suresi, 3:190)

Sonuç

Kuran-ı Kerim, insanların manevi gelişimini, toplumsal huzuru, ahlaki ve adaletli bir yaşamı esas alır. Kuran’ın ana mesajları, Allah’ın birliğine inanmak, ahirete hazırlıklı olmak, ibadetleri yerine getirmek, güzel ahlaka sahip olmak ve toplumsal sorumlulukları gözetmektir. Kuran, her bir konu üzerinde insanları düşünmeye, Allah’a yaklaşmaya ve O’nun rızasını kazanmaya yönlendirir.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=L6-Klesz7l4




KURAN-I KERİM HANGİ AHLAKİ ÖZELLİKLERDEN BAHSETMEKTEDİR

KURAN-I KERİM HANGİ AHLAKİ ÖZELLİKLERDEN BAHSETMEKTEDİR[1]

 

Kuranı Kerimde hangi ahlaki özelliklerden bahsetmektedir?


Kur’an-ı Kerim, Müslümanlara hayatlarının her alanında yol gösteren bir rehberdir ve ahlaki değerler konusunda da önemli ilkeler sunar. Bu ahlaki özellikler, hem bireysel hem de toplumsal hayatta barışı, huzuru ve adaleti sağlamayı amaçlar. İşte Kur’an’da bahsedilen başlıca ahlaki özellikler:

1. Doğruluk (Sıdk)

Kur’an, doğruluğun önemine vurgu yapar. Müslümanlar her işlerinde doğru olmalı, dürüst davranmalı ve yalandan kaçınmalıdır:

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin.” (Ahzab, 33:70).

2. Sabır (Sabr)

Sabır, sıkıntılara ve zorluklara karşı dayanıklılık göstermeyi, acele etmemeyi ve her işte olgun davranmayı ifade eder. Kur’an, sabrın insanı güçlü kıldığını belirtir:

“Ey iman edenler! Sabredin, sabırda yarışın.” (Al-i İmran, 3:200).

3. Merhamet ve Şefkat (Rahmet)

Merhamet, insanlara karşı yumuşak ve anlayışlı davranmayı içerir. Kur’an, merhametli olmayı teşvik eder ve bu özelliği tüm insanlığa yönelik bir sorumluluk olarak görür:

“Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya, 21:107).

4. Adalet (Adl)

Adalet, hakkı gözetmek ve kimseye haksızlık etmemektir. Kur’an, adil davranmayı emreder ve adaletin imanın bir parçası olduğunu belirtir:

“Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutun ve Allah için şahitlik edenler olun.” (Nisa, 4:135).

5. Alçakgönüllülük (Tevazu)

Mütevazı olmak, kibirden uzak durmak, kendini üstün görmemek anlamına gelir. Kur’an, kibiri kınar ve alçakgönüllülüğü över:

“Rahman’ın kulları yeryüzünde alçakgönüllü olarak yürürler.” (Furkan, 25:63).

6. Affedicilik (Af)

Kur’an, insanlara karşı bağışlayıcı ve affedici olmayı teşvik eder. Affetmek, insanın kendisini kin ve nefretten arındırmasını sağlar:

“Affetsinler ve hoşgörsünler. Allah’ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz?” (Nur, 24:22).

7. Güvenilirlik (Emanet)

Emanete sadık kalmak, verilen sözleri yerine getirmek ve güvenilir bir insan olmak, Kur’an’da önemli bir ahlaki özellik olarak sunulur:

“Müminler, emanetlerine ve ahitlerine riayet edenlerdir.” (Müminun, 23:8).

8. Cömertlik (İnfak)

Kur’an, malını Allah yolunda harcayanları över. Cömertlik, başkalarının ihtiyaçlarını gözetmek ve mal ile imtihanın bilincinde olmaktır:

“Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe eremezsiniz.” (Al-i İmran, 3:92).

9. Hayâ (Utanma Duygusu)

Kur’an, Müslümanların hayâ sahibi olmasını öğütler. Hayâ, kişiyi kötülüklerden uzak tutan bir özelliktir:

“Mümin erkeklere ve mümin kadınlara gözlerini sakınmalarını söyle.” (Nur, 24:30-31).

10. İffet ve Namusluluk (İffet)

Kur’an, insanların iffetli olmalarını ve ahlaki sınırları gözetmelerini emreder. İffet, kendini kötülükten korumak ve namusuna sahip çıkmak anlamındadır:

“İffetli kadınlara iftira atanlara lanet etmiştir.” (Nur, 24:23).

11. Zulümden Kaçınma (Zulm)

Kur’an, insanlara zulmetmemeyi ve haksızlık yapmamayı emreder. Zulüm, adaletten sapmak ve haklara riayet etmemektir:

“Allah zalimleri sevmez.” (Al-i İmran, 3:57).

12. Bağışlayıcılık ve Hoşgörü

Kur’an, insanları bağışlayıcı ve hoşgörülü olmaya teşvik eder. Hoşgörü, kişiyi hem bireysel hem toplumsal açıdan olgunlaştırır:

“Kötülüğü en güzel bir şekilde sav.” (Fussilet, 41:34).

13. Sözünde Durmak (Sadakat)

Kur’an, verilen sözlerin tutulması gerektiğini vurgular. Verilen sözde durmak, güvenilirliği sağlar ve toplumda huzuru artırır:

“Verdiğiniz sözü yerine getirin, çünkü söz verilen bir sorumluluktur.” (İsra, 17:34).

14. Zikir ve Şükür

Allah’ı anmak ve O’na şükretmek, bir Müslümanın ahlakını yücelten özelliklerdendir. Şükür, insanın nimetlerin kıymetini bilmesini sağlar:

“Eğer şükrederseniz, elbette size daha fazlasını veririm.” (İbrahim, 14:7).

15. Gıybet ve İftira Etmekten Kaçınma

Kur’an, başkalarının arkasından konuşmayı (gıybeti) ve iftira atmayı yasaklar. Bu tür davranışlar, insanların haklarını ihlal eder ve toplumda huzursuzluk yaratır:

“Birbirinizin arkasından kötü söz söylemeyin.” (Hucurat, 49:12).

Kur’an’da bu ahlaki özellikler, Müslümanların hem kendi ruhsal gelişimlerini sağlamak hem de toplum içinde huzuru ve güveni tesis etmek için önemlidir. Bu değerler, insanları kötülüklerden korur ve onları güzel bir ahlak sahibi olmaya yönlendirir.

@@@@@@@@

Kur’an-ı Kerim, sadece bir din kitabı değil, aynı zamanda insanlığa rehberlik eden kapsamlı bir ahlak kitabı olarak da kabul edilir. İçerisinde bireysel ve toplumsal hayatın her alanına dair detaylı ahlaki kurallar ve ilkeler yer alır.
Kur’an-ı Kerim’de vurgulanan başlıca ahlaki özellikler şunlardır:
* İman ve Allah’a olan bağlılık: Müminlerin en temel özelliği Allah’a inanmak ve O’na ibadet etmektir.
* Sabır ve şükür: Zorluklar karşısında sabırlı olmak ve nimetler için şükretmek, müminin temel vasıfları arasındadır.
* Adalet ve eşitlik: Herkesin haklarına saygı göstermek, zayıfları korumak ve adaleti tesis etmek müminlerin görevidir.
* Merhamet ve şefkat: Tüm canlılara karşı merhametli olmak, mazlumlara yardım etmek müminlerin önemli bir özelliğidir.
* Dürüstlük ve güvenilirlik: Sözlerinde durmak, emanete ihanet etmemek müminlerin temel prensiplerindendir.
* Hoşgörü ve tolerans: Farklı inanç ve kültürlere sahip insanlara karşı hoşgörülü olmak, müminlerin karakteristik özelliklerindendir.
* Yardımlaşma ve dayanışma: İhtiyaç sahiplerine yardım etmek, toplumsal birlik ve beraberliği sağlamak müminlerin görevidir.
* Tevazu ve alçakgönüllülük: Kibirlenmekten kaçınmak, başkalarını küçümsememek, müminin önemli vasıfları arasındadır.
* İlim öğrenme ve düşünme: Bilgi edinmeye önem vermek, olayları analiz etmek ve düşünmek müminin sürekli gelişimi için gereklidir.
* Helal kazanç ve harcama: Haramdan uzak durmak, helal yollarla kazanç elde etmek ve harcamak müminlerin ekonomik hayatındaki temel prensiptir.
Bu özelliklerin yanı sıra Kur’an-ı Kerim’de aşağıdaki gibi daha birçok ahlaki değerden bahsedilir:
* Anne babaya saygı: Anne babaya karşı gelmemek, onlara iyi davranmak.
* Komşuluk haklarına riayet: Komşulara iyi davranmak, onların haklarına saygı göstermek.
* Yetim ve yoksullara yardım: Yetimlerin ve yoksulların haklarını korumak, onlara destek olmak.
* Sözlü ve fiziki şiddetten kaçınmak: İnsanlara zarar vermemek, hakaret etmemek.
* Gıybet ve dedikodu yapmamak: İnsanların arkasından konuşmamak, onların hakkında kötü düşüncelere kapılmamak.
Kur’an-ı Kerim’deki bu ahlaki değerler, sadece bireysel hayatımızı değil, aynı zamanda toplum hayatımızı da şekillendirir. Bu değerlere uygun yaşamak, insanlarla olan ilişkilerimizi güçlendirir, toplumda huzur ve barışı sağlar.
Daha detaylı bilgi için şu surelere bakabilirsiniz:
* Bakara suresi: İman, ibadet, sabır, şükür gibi konularda detaylı bilgiler bulunur.
* Al-i İmran suresi: Müminlerin özellikleri ve birbirlerine karşı görevleri anlatılır.
* Hucurat suresi: Müminlerin kardeşliği ve birbirlerine karşı davranışları vurgulanır.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=EKTPvXFbIqg




KURAN-I KERİM’DE GEÇMİŞ ÜMMETLERİN YAŞAYIŞLARI VE İBADETLERİ

KURAN-I KERİM’DE GEÇMİŞ ÜMMETLERİN YAŞAYIŞLARI VE İBADETLERİ[1]

 

Kuranı Kerimde geçmiş ümmetlerin yaşayışları ve ibadetleri.


Kur’an-ı Kerim, geçmiş ümmetlerin yaşayışları ve ibadetleri hakkında birçok kıssa ve ders verici bilgiler sunar. Bu kıssalar, önceki peygamberlerin tebliğleri, toplumların tepkileri, ibadet şekilleri ve başlarına gelen olaylar aracılığıyla hem o toplumlara yönelik uyarılar hem de Müslümanlara ders niteliğindedir.

1. Geçmiş Ümmetlerin İbadetleri ve Dini Yaşayışları

Geçmiş kavimlere Allah tarafından gönderilen peygamberler, her kavme Allah’a ibadet etme çağrısı yapmışlardır. Her peygamberin ümmeti, Allah’ın birliğine inanmayı ve O’na ibadet etmeyi öğrenmiştir. Bu çağrıya uyan topluluklar kurtuluşa ermiş, yüz çevirenler ise cezalandırılmıştır.

Örneğin, İbrahim (a.s.), Nuh (a.s.), Musa (a.s.), İsa (a.s.) gibi peygamberler, Allah’a ibadeti ve şirkten uzak durmayı öğretmiştir. “Biz, her ümmete (yalnız) Allah’a kulluk edin ve tağuttan sakının diye bir peygamber gönderdik.” (Nahl Suresi, 36. Ayet)

2. Geçmiş Kavimlerin Yanlış İbadet ve İnançları

Kur’an, bazı toplumların şirk koştuklarını, putlara taptıklarını ve peygamberleri yalanladıklarını anlatır. Örneğin, “Dediler ki: ‘Ey Hud! Sen bize açık bir mucize getirmedin. Biz de senin sözünle tanrılarımızı terk edecek değiliz.” (Hud Suresi, 53. Ayet) ifadesi, Hud peygamberin kavminin putperest inancına bağlılığını gösterir.

Semud Kavmi, Lut Kavmi gibi birçok kavim, peygamberleri yalanlayarak günah işlemeye devam etmiş ve sonuçta Allah’ın azabına uğramıştır.

3. Geçmiş Ümmetlerin İsyan ve Azgınlıkları

Kur’an’da Firavun, Karun gibi sembol isimlerle anlatılan karakterler, dünyevi güçlerini kullanarak Allah’a başkaldırmış, zulüm ve azgınlıkla toplumlarına zarar vermişlerdir. Özellikle Musa (a.s.) ve Firavun kıssasında, Firavun’un Allah’a karşı gelmesi ve ardından boğularak helak edilmesi, inanmayanlara yönelik bir uyarı niteliğindedir. “Firavun dedi ki: ‘Ben size izin vermedikçe başka bir ilah edinmenize izin vermem.” (Kasas Suresi, 38. Ayet)

4. İbadette İstikrar ve Sabır Gösteren Ümmetler

Geçmiş ümmetlerden bazıları, peygamberlerinin davetine uyarak Allah’a teslimiyetle ibadet etmişlerdir. Örneğin, İbrahim (a.s.) ve ona inananlar, sabır ve teslimiyetin örnekleri olarak gösterilir. İbrahim (a.s.)’ın ateşe atılmasına rağmen imanında sebat etmesi, Allah’a olan bağlılığıyla ders niteliğindedir.

Hz. Nuh (a.s.) da uzun yıllar kavmini Allah’a çağırmış, çok az sayıda inanan olsa bile davetinden vazgeçmemiştir. “Andolsun ki, Nuh’u da kavmine gönderdik. Dedi ki: ‘Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka ilahınız yoktur.” (Araf Suresi, 59. Ayet)

5. Kur’an’ın Öğütleri ve İbret Verici Mesajlar

Kur’an, geçmiş ümmetlerin yaşadığı olayları birer ibret tablosu olarak sunar. Geçmiş kavimlerin, Allah’ın emirlerine uymamaları sonucu helak edilmesi, Müslümanları aynı hatalara düşmemeye davet eder. “Andolsun ki onların kıssalarında akıl sahipleri için ibret vardır.” (Yusuf Suresi, 111. Ayet) ifadesi, bu kıssaların ders verici yönünü özetler.

Kur’an, geçmiş ümmetlerin kıssalarıyla Müslümanları hem inanç ve ibadetlerine bağlı kalmaları konusunda teşvik eder, hem de Allah’a karşı gelmenin sonuçları hakkında uyarılarda bulunur. Bu kıssalar, Allah’a teslimiyetin ve O’nun emirlerine uygun yaşamanın önemini vurgular.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=g8_s-kz6XVQ




KURAN-I KERİM’DE FARKLI DİN VE YAŞAYIŞ ÖRNEKLERİ

KURAN-I KERİM’DE FARKLI DİN VE YAŞAYIŞ ÖRNEKLERİ[1]

 

Kuranı Kerimde farklı din ve yaşayış örnekleri.


Kur’an-ı Kerim, farklı dinlere, yaşam biçimlerine ve bu yaşamların insanları nasıl etkilediğine dair çeşitli örnekler sunar. Kur’an’ın amacı, farklı inanç ve yaşayış biçimlerini tanıtarak insanları hak dine davet etmek, Allah’ın birliğini ve ahiret inancını öğütlemektir. Farklı dinlerin ve yaşam biçimlerinin hem olumlu hem de olumsuz yönlerini içeren kıssalar, Kur’an’ın kapsayıcı bir rehber olarak tüm insanlığa yönelik öğütlerini ortaya koyar.

1. Putperestlik ve Şirk (Allah’a Ortak Koşma)

Kur’an, şirk koşan kavimleri çokça eleştirir. Özellikle putperestliğin geçici dünya hayatında kişiyi tatmin edebileceğini ama sonsuz ahiret için bir tehlike olduğunu belirtir.

Hz. İbrahim’in, kavminin putlara tapmasını sorgulaması buna örnektir: “Hani babasına ve kavmine demişti ki: ‘Sizin taptıklarınız nedir?'” (Enbiya Suresi, 52. Ayet).

Putperestliği kınarken, insanlara Allah’ın birliğini öğütleyerek onlara ibret sunar. Örneğin, “Gerçek şu ki Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz.” (Nisa Suresi, 48. Ayet).

2. Kitap Ehli (Yahudiler ve Hristiyanlar)

Kur’an, Yahudiler ve Hristiyanlar gibi kendilerine kutsal kitap gönderilmiş toplumlara “Ehl-i Kitap” olarak hitap eder. Ehl-i Kitap ile Müslümanlar arasında ortak inançlara dikkat çeker; Allah’a iman, peygamberler, ahiret inancı gibi temel konularda benzerlikler vurgulanır.

Aynı zamanda, kitaplarını tahrif ettikleri (değiştirdikleri) ve Allah’ın emirlerini ihlal ettikleri için uyarılmışlardır. Yahudilerin dünya malına düşkünlükleri ve Hristiyanların İsa’yı ilahlaştırmaları, Kur’an’da eleştirilmiştir: “Andolsun ki, ‘Allah, Meryem oğlu Mesih’tir.’ diyenler kesinlikle kafir oldular.” (Maide Suresi, 72. Ayet).

3. Hz. Musa ve İsrailoğulları

Hz. Musa’nın kıssasında İsrailoğulları’nın, Allah’ın sayısız nimetlerine rağmen isyan etmeleri, yanlış yaşam tercihleri ve inanç eksiklikleri detaylı olarak anlatılır. İsrailoğulları, Hz. Musa’ya itaatte sıkıntı çekmiş, bu yüzden farklı musibetlerle sınanmışlardır.

“Musa: ‘Ey kavmim! Gerçekten siz, buzağıyı (tanrı edinmekle) kendinize zulmettiniz.'” (Bakara Suresi, 54. Ayet) ifadesi, onların ilahi uyarılara rağmen buzağıya tapmalarını eleştirir.

4. Sabii

Sabii ve Mecusiler, Kur’an’da adı geçen diğer din mensuplarıdır. “Şüphesiz iman edenler, Yahudiler, Hristiyanlar ve Sabiilerden Allah’a ve ahiret gününe inanıp salih amel işleyenler için Rableri katında mükafat vardır.” (Bakara Suresi, 62. Ayet) ayeti, bu toplumlara da adaletle muamele edilmesini önerir.

-Seyyid Kutup, Bakara süresinin 62. âyetini tefsir ederken şöyle demektedir: “Sabiîlere gelince onlar, en tercih edilen rivayete göre, bi’setten önce kavimlerinin puta tapmasından hoşlanmayarak, gönüllerine hitap eden ve samimiyetle bağlanabilecekleri bir itikat arayan Araplardır.


Kur’ân-ı Kerim’de, yahudi ve hristiyanlarla birlikte zikredilen bir topluluk. “Şüphesiz iman edenler, yahudiler, hristiyanlar ve sabiîler’den Allah’a, ahiret gününe iman edenler ve salih amel işleyenlerin Rableri katında mükafatları vardır…” (el-Bakara. 2/62; Ayrıca bk. el-Maide, 5/69; el-Hac, 22/17). Âyetlerde, sabiûn, şeklinde çoğul kalıbındadır. Müfredi, “sabiî”dir. Âyetlerde zikredilen sabiîlerin kimler olduğu hakkında müfessirler değişik görüşler ileri sürmüşlerdir: Sabiîler; hristiyanlar, yahudiler ve mecusîler arasında bir topluluk olup hiç bir dine sahip değillerdir; Ehl-i kitap olup Zebur’u okumaktadırlar; Yahudiler ile mecusîler arasında bir topluluktur. Onların dini yoktur; Sabiîlik diğer dinler gibi bir din olup mensupları sadece “Lailahe illallah” derler ve hiç bir şekilde ibadet etmedikleri gibi bir kitapları ve tanıdıkları bir peygamberleri yoktur. Ceziretul-Mevsil bölgesinde yaşarlar; Meleklere tapınan bir topluluk olup, bir kıbleye yönelerek namaz kılarlar ve Zebur’u okurlar; Irak taraflarında yaşayan bir topluluk olup, peygamberlerin tamamına iman ederler, her sene otuz gün oruç tutup, Yemen’e doğru yönelerek günde beş defa namaz kılarlar (Taberî, Camiul-Beyan an Te’vil-i Âyâtil Kur’ân, Mısır 1969, I, 318-320; İbn Kesir, Tefsirul-Kur’ânil-Azim, İstanbul 1984, I, 148-149). Fahruddin er-Razî diğer görüşleri zikrettikten sonra sabiîlerin, yıldızlara tapan bir topluluk olduğu görüşünü doğruya en yakın olarak kabul etmektedir (Tefsir-i Kebir, II, 105).

https://www.google.com/amp/s/sorularlaislamiyet.com/kaynak/sabiiler%3famp

@@@@@@

Tefsirlerdeki yorumu.

Bakara Suresi 2/62. ayeti, birçok tefsirci tarafından farklı yaklaşımlarla yorumlanmıştır. Ayet, farklı dinlere mensup grupların Allah’a ve ahiret gününe iman edip salih amel işledikleri takdirde Allah katında mükafat göreceklerini ifade eder. İşte bu ayetin tefsirlerde ele alınışına dair bazı detaylar:

1. Genel Anlam ve Öncelikli Mesaj

Ayet, imanın ve salih amellerin önemini vurgular. Ayette, Yahudiler, Hristiyanlar ve Sabiîler gibi diğer dinlere mensup kişilerin de Allah’a ve ahiret gününe inanıp salih ameller işlemesi durumunda mükafat görecekleri belirtilir. Bu, dinler arası bir kapsayıcılığı ifade eder gibi görünmekle birlikte, İslam bağlamında bu imanın ne şekilde olması gerektiği konusunda farklı yorumlar geliştirilmiştir.

2. Tefsirlerdeki Yorumlar

a. İslam Öncesi Döneme İşaret

Bazı müfessirler, bu ayetin İslam’dan önceki dönemde yaşayan Yahudi, Hristiyan ve Sabiîleri kapsadığını belirtmiştir. Onlara göre, İslam’ın gelmesinden önce kendi peygamberlerine ve vahiylerine uygun olarak Allah’a ve ahiret gününe iman edenler mükafat görecektir. Ancak İslam geldikten sonra hak dinin İslam olduğunu kabul etmeyenler bu kapsama girmez.

b. İnanç ve Amel Bütünlüğü

Müfessirlerin çoğu, bu ayette bahsedilen imanın ve salih amellerin, Kur’an’da tanımlandığı şekilde Allah’a iman ve ibadetler olduğunu vurgular. Onlara göre, burada Allah’a ve ahiret gününe iman edenlerden kasıt, İslam’ı ve Hz. Muhammed’i tasdik edenlerdir.

c. Sabiîler Kimdir?

“Sabiîler” hakkında farklı görüşler vardır. Bazı müfessirler, Sabiîleri yıldızlara veya meleklere tapan bir grup olarak tanımlar. Diğerleri ise bu grubun Hanifler gibi tevhid inancına yakın bir grup olduğunu ileri sürer.

3. Önemli Tefsirlerde Yorumlar

a. Taberî Tefsiri

Taberî, bu ayetin genel olarak Allah’ın adaletini ve her topluluğa peygamber gönderildiği gerçeğini hatırlattığını belirtir. Ancak İslam geldikten sonra, hak dine uymayanların bu kapsam dışında kalacağını söyler.

b. İbn Kesir Tefsiri

İbn Kesir, bu ayetin İslam öncesi dönemi kapsadığını, İslam geldikten sonra ise yalnızca İslam’a inanmanın yeterli olduğunu ifade eder. İslam’dan önceki Yahudi ve Hristiyanların da kendi şeriatlarına göre Allah’a iman edip salih amel işlemeleri gerektiğini vurgular.

c. Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri

Elmalılı, bu ayeti geniş bir bağlamda değerlendirir. Allah’a iman ve ahiret inancı gibi temel esasların evrensel olduğunu, ancak salih amelin ne olduğu konusundaki kriterlerin İslam’la birlikte daha açık şekilde ortaya konduğunu ifade eder.

4. Çağdaş Yorumlar

Bazı modern tefsirciler, bu ayeti farklı dinlere mensup bireylerin inanç ve amellerine bir çağrı olarak değerlendirir. Allah’ın adaletinin ve rahmetinin genişliğini vurguladıklarını belirtirler. Ancak yine de İslam’ın nihai hak din olduğu fikri korunur.

Sonuç

Bu ayet, hem farklı dinlerin mensuplarına bir mesaj hem de İslam’ın temel ilkelerini hatırlatmaktadır. Tefsirlerde genellikle, İslam geldikten sonra hak dine tabi olmanın gerekliliği vurgulanmış, ayetin İslam öncesi dönemde yaşayanlara yönelik olduğu belirtilmiştir. Ayetin nihai anlamını doğru şekilde kavrayabilmek için bütün Kur’an bağlamını ve diğer ayetleri dikkate almak önemlidir.

 

-“Fes’elû ehle’z-zikri in küntüm lâ ta‘lemûn” ayeti, Nahl Suresi 43. ayet ve Enbiya Suresi 7. ayette yer alır. Ayetin meali şöyledir:

“Eğer bilmiyorsanız, zikr ehline sorun.”

Bu ayetle ilgili müfessirlerin genel yorumları şu şekildedir:

1. Ayetin bağlamı ve anlamı

Ayetin indiği bağlamda, Mekke müşrikleri Hz. Peygamber’in peygamberliğini inkâr ediyor ve “Allah insanlardan birini peygamber yapar mı?” diye itiraz ediyorlardı. Ayette bu itirazlara cevap verilerek, müşriklere, önceki peygamberlerin de insanlar arasından seçildiğini belirtmek üzere bilgi sahibi kişilere başvurmaları öğütlenmiştir. “Zikr ehli” ifadesi burada, Tevrat ve İncil gibi kutsal kitaplara sahip olan Yahudi ve Hristiyan âlimlerini ifade eder.

2. Zikr Ehli Kimdir?

İbn Abbas: “Zikr ehli” ile kastedilenler, Tevrat ve İncil bilgisine sahip olan Yahudi ve Hristiyan bilginleridir. Çünkü o dönemde bu kutsal kitaplarda önceki peygamberlerin insanlardan seçildiği bilgisi yer alıyordu.

Taberî: Ayetin muhataplarının bilgi eksikliği varsa, uzmanlardan öğrenmeleri gerektiğini vurgular. “Zikr ehli” ifadesinin, kitap ehline ya da genel anlamda bilgili kişilere işaret ettiğini söyler.

Kurtubî: Ayette geçen “zikr” ifadesini, Kur’an, Tevrat, İncil veya genel olarak Allah’tan gelen bilgi olarak yorumlar. Bu nedenle “zikr ehli”, kutsal metinleri bilen uzmanlardır.

Elmalılı Hamdi Yazır: “Zikr ehli”, ehil ve uzman kişilerdir. Elmalılı, bilginin önemine vurgu yapar ve ayeti, her alanda bilgi sahibi insanlara danışmanın gerekliliğine işaret olarak yorumlar.

3. Genel mesaj

Ayetin doğrudan bağlamı önceki peygamberlerin durumuna işaret etse de, müfessirler ayetin daha genel bir ilkeyi öğrettiğini belirtir: Bilmeyen kişilerin, bilenlere danışması gerekir.
Bu, dini meselelerle sınırlı olmayıp tüm alanlar için geçerli bir ilkedir.

4. Güncel tefsir yaklaşımları

Günümüz müfessirleri, ayeti uzmanlık ve bilgiye başvurma gerekliliği açısından yorumlamışlardır. Örneğin:

Mevdudi: Ayet, her alanda ehil kişilere danışmanın önemine işaret eder. Cehalet, doğru bilgiye ulaşarak aşılabilir.

Seyyid Kutub: Ayet, İslam’ın akıl ve bilginin rehberliğine verdiği önemi vurgular. Müslümanların, bilmediklerini öğrenmek için uzmanlara yönelmesi gerektiğini ifade eder.

Sonuç

Bu ayet, hem dini hem de dünyevi konularda uzman kişilere danışmanın önemini vurgular. Müfessirler, ayeti müşriklerin itirazına bir cevap olduğu kadar, insanlara bilgiye dayalı bir yaşam tarzı benimsemeleri gerektiği mesajını da verdiğini belirtmişlerdir.

@@@@@@

Bak.
https://www.google.com/amp/s/sorularlaislamiyet.com/nahl-suresi-43-ayette-gecen-bilmiyorsaniz-alimlere-sorun-ifadesini-aciklar-misiniz-zikir-ehlinden%3famp

 

  1. Hristiyan Rahipler ve Din Adamları

    Kur’an, bazı Hristiyan rahiplerin dinlerine içtenlikle bağlı olduklarını, hoşgörülü ve yumuşak huylu olduklarını belirtir. “Onların içinde Allah’a karşı saygıyla eğilen rahipler ve keşişler vardır.” (Maide Suresi, 82. Ayet)

    Ancak, Hristiyan din adamlarının bazılarının dini ticarete dönüştürdüğü, halkı sömürdüğü ve kendi menfaatleri doğrultusunda dini değiştirdiği yönünde eleştiriler de yer alır.

    6. İnkarcı ve Ateist Yaşam Biçimleri

    Kur’an’da bazı toplumlar tamamen inançsız bir yaşam biçimi benimsemiş, Allah’ı ve ahiret inancını inkâr etmişlerdir. Örneğin, Ad ve Semud kavimleri gibi kavimler, Allah’a inanmadan dünya hayatını amaç edinmişler ve sonunda helak olmuşlardır. “Ad kavmi Rablerinin emrine baş kaldırdılar. Bunun üzerine onları şiddetli ve sürekli bir fırtınayla helak ettik.” (Hakka Suresi, 6. Ayet)

    İnançsız toplumların haz ve menfaat odaklı yaşayışları, geçici dünya hayatını tercih ederek ahireti unutmaları nedeniyle eleştirilir.

    7. Sabırlı ve Allah’a Teslimiyetle Yaşayan Toplumlar

    Kur’an’da bazı toplumlar örnek gösterilerek iman ve teslimiyetin güzelliği vurgulanır. Örneğin, Hz. İbrahim ve ona tabi olanlar, zor şartlar altında Allah’a olan inançlarından taviz vermemiştir.

    Aynı şekilde, Hz. Yusuf’un kıssasında sabırlı ve iffetli yaşamak, ahlaki değerlerden sapmamak ve Allah’a güvenmek örnek bir yaşam biçimi olarak anlatılır. “O, Allah’ın nimetlerine karşılık olarak bizden bir ihsan görmemizi beklerdi. Biz ise, ancak Allah’a ibadet ederiz.” (Yusuf Suresi, 52. Ayet)

    8. Dünya ve Ahireti Dengede Tutan Yaşam Biçimi

    Kur’an, Müslümanlara dünya ve ahiret dengesini gözetmeyi öğütler. Sadece dünya hayatına bağlanmayı ya da ahiret için dünyayı tamamen terk etmeyi önermez. “Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu ara; dünyadan da nasibini unutma.” (Kasas Suresi, 77. Ayet)

    Bu öğüt, Kur’an’da denge, ölçülülük ve orta yolu benimseyen bir yaşam biçimini teşvik eder.

    Kur’an-ı Kerim, farklı dinleri ve yaşam biçimlerini anlatarak, insanları tek bir Allah’a inanıp O’na teslim olmaya davet eder. Allah’ın birliğine iman, ahiret inancı, salih amel gibi temel ilkeler bu örnekler üzerinden vurgulanır ve insanlara rehberlik eder. Bu kıssalar, insanların doğru yolu bulmalarına, hakikate yönelmelerine yardımcı olur.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=KFMM-ZsucG4




KURAN-I KERİM’DE GEÇEN BİLİMSEL AYETLER

KURAN-I KERİM’DE GEÇEN BİLİMSEL AYETLER[1]

 

Kuranı Kerimde geçen bilimsel ayetler.


Kur’an-ı Kerim’de doğa olaylarına, göklerin ve yerin yaratılışına, insanın var oluşuna dair bazı ayetler bulunmaktadır. Bu ayetler, bilimsel konulara direkt bir rehber niteliğinde olmasa da, modern bilimle örtüşen bazı gözlemleri içerir. Bu ayetler insanları evreni, doğayı ve yaratılışı gözlemleyip tefekkür etmeye yönlendirir. İşte bazı örnekler:

1. Evrenin Genişlemesi

Kur’an’da evrenin genişlemesine dair bir işaret olduğu düşünülür. Modern bilim de evrenin genişlemekte olduğunu kanıtlamıştır.

“Biz göğü kudretimizle bina ettik ve Biz onu elbette genişletmekteyiz.” (Zariyat, 51:47).

2. Göğün Koruyucu Özelliği

Atmosferin dünya üzerindeki koruyucu etkisine dikkat çeken bir ayet olarak değerlendirilir. Atmosfer, zararlı güneş ışınlarını süzer ve meteorların dünyaya çarpmasını engeller.

“Gökyüzünü korunmuş bir tavan gibi yaptık, onlar ise onun ayetlerinden yüz çeviriyorlar.” (Enbiya, 21:32).

3. Gök Cisimlerinin Yörüngeleri

Kur’an, güneş, ay ve yıldızların belirli bir yörüngede hareket ettiğini belirtir ki, bu durum astronomik olarak doğrulanmıştır.

“Güneş ve Ay bir hesaba göre hareket etmektedir.” (Rahman, 55:5).

“Güneş de kendisi için belirlenen bir durakta akıp gitmektedir.” (Yasin, 36:38).

4. Dağların Sabitlenmesi ve Yeryüzündeki Rolü

Kur’an’da dağların yeryüzündeki dengeyi sağladığına işaret edilir. Jeoloji bilimi de dağların yer kabuğunu sabitleyici bir rol oynadığını ortaya koymuştur.

“Yeryüzünde, onları sarsmasın diye sabit dağlar yerleştirdik.” (Nahl, 16:15).

5. İki Deniz Arasındaki Farklılık

Farklı tuzluluk oranlarına sahip denizlerin birbirine karışmadığı anlatılır. Bugün, suyun farklı yoğunluklarda olduğu bölgelerde iki denizin birbiriyle karışmadığı bilinmektedir.

“İki denizi salıvermiştir, birbirine kavuşuyorlar; fakat aralarında bir engel vardır, birbirine geçip karışmıyorlar.” (Rahman, 55:19-20).

6. Embriyonun Gelişimi

Kur’an’da insanın anne karnındaki gelişim aşamaları ayrıntılı bir şekilde ele alınır. Bu ayetler modern embriyoloji ile paralellik taşır.

“Andolsun, insanı çamurdan bir özden yarattık. Sonra onu sağlam bir karargâhta nutfe (döllenmiş yumurta) haline getirdik. Sonra nutfeyi alaka (embriyo) yaptık, ardından alakayı bir çiğnemlik et parçası yaptık.” (Müminun, 23:12-14).

7. Parmak İzlerinin Benzersizliği

Parmak izlerinin benzersizliği ile ilgili olarak, kıyamet günü insanın parmak uçlarına kadar yeniden yaratılacağı belirtilir. Parmak izlerinin her bireyde farklı olduğu 19. yüzyılda bilimsel olarak kanıtlanmıştır.

“Evet, biz onun parmak uçlarını bile yeniden düzenlemeye gücümüz yeter.” (Kıyamet, 75:4).

8. Yağmurun ve Bitkilerin Oluşumu

Kur’an’da, yağmurun yeryüzüne nasıl can verdiği ve bitkilerin bu suyla nasıl yetiştiği anlatılır.

“Ölü toprağa hayat verdik ve orada her türlü güzel bitkilerden çiftler yarattık.” (Kaf, 50:9).

9. Rüzgarların Döllenme Görevi

Rüzgarların bulutları taşıdığı ve bitkilerin döllenmesine yardımcı olduğu ifade edilir. Modern bilim, rüzgarların bitki döllenmesinde ve bulut oluşumunda önemli bir rol oynadığını doğrulamaktadır.

“Dölleyici rüzgarlar gönderdik.” (Hicr, 15:22).

10. Yerçekimi ve Denge

Kur’an’da yeryüzünde bir denge olduğuna dikkat çekilir. Bugün yerçekimi gibi fiziksel kuvvetlerin bu dengeyi sağladığı bilinmektedir.

“Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık.” (Kamer, 54:49).

11. Demirin Yeryüzüne İndirilmesi

Kur’an’da demirin insanlık için yararlı olduğu ve indirildiği belirtilir. Bu, demirin dünyada doğal olarak değil de, meteorlar aracılığıyla yeryüzüne geldiği teorisiyle ilişkilendirilmiştir.

“Demiri de indirdik; onda büyük bir kuvvet ve insanlar için yarar vardır.” (Hadid, 57:25).

12. Ay’ın Işığı

Ay’ın kendi ışığını yaymadığı, sadece yansıyan bir ışıkla parladığına işaret edilir. Modern bilim de Ay’ın ışığının, Güneş’in yansıması olduğunu ortaya koymuştur.

“Allah, içinde yollar bulasınız diye güneşi bir aydınlık, ayı bir ışık kıldı.” (Yunus, 10:5).

13. Canlıların Çiftler Halinde Yaratılması

Kur’an’da bitkilerden hayvanlara kadar her canlının çiftler halinde yaratıldığı anlatılır. Bu, biyolojik olarak türlerin dişi ve erkek olarak yaratıldığı gerçeğiyle uyumludur.

“Her şeyi çift yarattık ki, düşünesiniz.” (Zariyat, 51:49).

14. Arının Bal Yapması

Arının bal yapması, Allah’ın ona ilham ettiği bir özellik olarak sunulmuştur. Arıların bu yapısal görev bilinci, modern bilim tarafından da inceleme konusu olmuştur.

“Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan kendine evler edin. Sonra her türlü üründen ye, sonra Rabbinin yollarında boyun eğerek yürü. Karınlarından renkleri çeşit çeşit bir içecek çıkar ki onda insanlar için şifa vardır.” (Nahl, 16:68-69).

Sonuç

Kur’an’da geçen bu ayetler, evrendeki düzen, doğa olayları, insanın yaratılışı gibi konulara işaret ederek insanları düşünmeye ve araştırmaya teşvik eder. Bu ayetler bilimsel bilgi vermekten çok, Allah’ın yaratışındaki hikmeti göstermeye yöneliktir. Kur’an, insanları hem ilahi hakikati kavramaya hem de bilimsel gerçekleri keşfetmeye davet eder.

@@@@@@@@

Kur’an-ı Kerim’de Geçen Bilimsel Ayetler Hakkında
Kur’an-ı Kerim’in indirildiği dönemde bilinmeyen birçok bilimsel gerçeğe işaret ettiği iddiası, uzun yıllardır tartışılan bir konudur. Bu iddiayı savunanlar, Kur’an’daki bazı ayetlerin modern bilimin bulgularıyla uyuştuğunu ve bu durumun Kur’an’ın mucizevi bir kitap olduğunu gösterdiğini öne sürerler.
Bu iddiaların temelinde yatan bazı yaygın örnekler şunlardır:
* Evrenin genişlemesi: Zariyat suresi 47. ayette geçen “ve sema’i bina’na” (ve göğü biz inşa ettik) ifadesi, bazı yorumcular tarafından evrenin genişlemesi olarak yorumlanır.
* Embriyonun gelişimi: Müminun suresi 14. ayetteki “Sonra onu bir alak (asılı pıhtı) kıldık, sonra o alak bir çiğnemlik et parçası oldu…” ifadesi, embriyonun gelişimiyle ilişkilendirilir.
* Dağların yerküreyi sabitlemesi: Enbiya suresi 31. ayette dağların yerküreyi sabitlemesiyle ilgili bir ifade geçer.
* Su döngüsü: Rahman suresi 6-7. ayetlerde su döngüsüyle ilgili bir açıklama olduğu iddia edilir.
Bu tür yorumlar yapılırken dikkat edilmesi gereken bazı noktalar vardır:
* Dil ve anlam: Arapça bir metin olan Kur’an’ın ayetleri, indirildiği dönemdeki Arapça anlayışı ve kültürel bağlamı içinde değerlendirilmelidir. Modern bilimsel terimlerin doğrudan Kur’an’a aktarılması, metnin anlamını çarpıtabilir.
* Metafor ve benzetmeler: Kur’an’da sıkça kullanılan metafor ve benzetmeler, bilimsel gerçekleri ifade etmek yerine, dini bir mesajı daha etkili bir şekilde anlatmak amacıyla kullanılabilir.
* Bilimsel bilginin gelişimi: Bilim sürekli olarak gelişen bir alandır. Bugün doğru kabul edilen bir bilimsel gerçek, gelecekte farklı bir şekilde açıklanabilir. Bu nedenle, Kur’an ayetlerini güncel bilimsel bilgilere göre yorumlamak yanıltıcı olabilir.
Sonuç olarak, Kur’an’daki bazı ayetlerin modern bilimsel bulgularla ilişkilendirilmesi, ilgi çekici bir konu olsa da, bu tür yorumlar yapılırken dikkatli olunmalıdır. Kur’an’ın asıl amacı, insanlara doğru yolu göstermek ve ahlaki değerler aşılamaktır. Bilimsel gerçekleri açıklamaktan ziyade, insanın iç dünyasına hitap eder.
Kur’an’ı bilimsel bir metin gibi ele almak yerine, dini bir metin olarak anlamak ve onun mesajlarını doğru bir şekilde kavramak önemlidir.

*********** 

Kuranı Kerimde bilimsel ayetler.


Kur’an-ı Kerim, birçok müfessir ve araştırmacı tarafından bilimsel içerikler barındırdığı iddiasıyla incelenmiştir. İşte bazı ayetler ve bunların bilimle ilişkilendirilen yorumları:

1. **Evrenin Yaratılışı**:
– **Ayet**: “Gökleri ve yeri yaratan O’dur. Onların arasında, O’nun emriyle bir süre kalacak olan her şey yaratılmıştır.” (A’raf 54)
– **Yorum**: Bu ayet, evrenin yaratılışı ve düzeni ile ilgili bilimsel düşünceleri destekleyen bir ifade olarak yorumlanır.

2. **Embriyo Gelişimi**:
– **Ayet**: “Sonra nutfeyi bir alaka (embriyo) haline getirdik.” (Müminun 13)
– **Yorum**: Bu ayet, embriyonun gelişim aşamalarını anlatır ve modern embriyoloji ile paralellik gösterildiği düşünülür.

3. **Dağların İşlevi**:
– **Ayet**: “Dağlar, yerin sarsılmasını önleyici olarak yerleştirilmiştir.” (Nebe 6-7)
– **Yorum**: Bu, dağların tektonik hareketler üzerindeki etkisine işaret ettiği şeklinde yorumlanır.

4. **Suyun Önemi**:
– **Ayet**: “Her canlı şeyi sudan yarattık.” (Enbiya 30)
– **Yorum**: Su, yaşamın temel unsuru olarak kabul edilir; bu ayet, suyun biyolojik önemi üzerinde durur.

5. **Karanlık ve Işık**:
– **Ayet**: “Gecenin karanlığını ve gündüzün aydınlığını yaratan O’dur.” (En’am 96)
– **Yorum**: Gecenin ve gündüzün oluşumunun, Dünya’nın dönmesi ile ilgili olduğu anlaşılmaktadır.

Bu ayetlerin bilimsel içerik taşıdığına dair yorumlar, Kur’an’ın evrenselliği ve zamanla uyumlu olduğu düşüncesinden kaynaklanmaktadır.

********************   

Celalettin Suyutinin Kuran ilimleri adlı eserinde Özetle ne anlatmaktadır, misal verir misiniz


Celalettin Suyutinin “Kur’an İlimleri” adlı eseri, Kur’an’ın anlaşılması, yorumlanması ve öğretilmesi üzerine kapsamlı bir inceleme sunmaktadır. Eserde, Kur’an’ın kelime anlamları, lafzi özellikleri, tefsir çeşitleri, kıraat ilimleri, nazım ve belagat gibi konular detaylı bir şekilde ele alınmaktadır.

Suyuti, Kur’an’ın tarihsel bağlamı içinde incelenmesini ve çeşitli yorum ekollerinin (örneğin, Maturidi ve Eşari) nasıl şekillendiğini açıklar. Aynı zamanda, Kur’an’ı anlama konusunda kullanılan yöntemlerin yanı sıra, farklı kıraatlerin ve tefsirlerin önemini de vurgular.

Misal olarak: Eserde, Kur’an’ın nazım özellikleri üzerine yapılan bir inceleme örneği, ayetlerin ve surelerin yapılarına, kullanım şekillerine dair detaylar sunarak, okuyucunun Kur’an’ı daha derinlemesine anlamasına yardımcı olur. Ayrıca, Kur’an’ın sosyal ve hukuki boyutlarını ele alarak, dinin toplumsal hayattaki yeri hakkında bilgi verir.

Bu tür bilgiler, din bilimleri alanında çalışanlar ve Kur’an üzerine araştırma yapan akademisyenler için değerli bir kaynak niteliğindedir.

@@@@@@@@

Suyuti muterekul akran adlı eserinde Özetle ne anlatmaktadır

Celalettin Suyuti’nin “Muterekül Akran” adlı eseri, İslam ilim geleneğinde önemli bir yere sahip olan eserlerden biridir. Bu eser, özellikle hadis ilminde öğrencilerin ve hocaların ilişkilerini, ilmî çalışmaların düzenlenmesini ve nesil aktarımını konu alır.

Eserin temel başlıkları şunlardır:

1. İlim Öğrenme ve Öğretme: Suyuti, ilmin nasıl öğrenileceği, öğretileceği ve ilimle meşgul olmanın önemi üzerinde durur. İlim tahsilinin, sosyal ve dini hayatta nasıl bir rol oynadığını vurgular.

2. İlim Adamlarının Ahlak ve Davranışları: Eser, alimlerin nasıl bir ahlaka sahip olması gerektiğini, ilmi konusunda nasıl bir tutum sergilemeleri gerektiğini açıklar. Alimlerin, öğrencilerine ve birbirlerine karşı sorumluluklarını detaylı bir şekilde ele alır.

3. Gelenek ve Nesil Aktarımı: İslam tarihinde ilimlerin nasıl aktarıldığını ve bu aktarım sürecinin önemi üzerinde durur. İlimlerin, iyi bir eğitim ve hoca-öğrenci ilişkisi ile nasıl gelişebileceğini açıklar.

4. Hadis ve Tefsir: Eser, hadis rivayetinin güvenilirliğini ve tefsir ilmindeki önemini de ele alarak, hadislerin doğru anlaşılması ve aktarılması konusunda rehberlik sağlar.

Bu eser, özellikle İslam ilimleri alanında çalışanlar, öğrenciler ve akademisyenler için önemli bir kaynak olarak değerlendirilmektedir. Suyuti, bu eseriyle hem tarihi hem de pratik açıdan ilim ve eğitim konularına ışık tutmaktadır.

@@@@@@@@

Celal Yıldırım bilimsel Tefsirinde Özetle örnek olarak ne anlatmaktadır?

Celal Yıldırım’ın “Bilimsel Tefsir” adlı eseri, Kur’an ayetlerinin modern bilimle ilişkisini ele alarak, bilimsel verilerle Kur’an’ın içeriği arasında bir bağ kurmaya çalışmaktadır. Eser, özellikle bilim ve din arasındaki ilişkiyi sorgulamakta ve Kur’an’ın bilimsel gerçeklerle nasıl örtüştüğünü veya bu gerçeklerle nasıl etkileşimde bulunduğunu incelemektedir.

Eserin ana temaları şunlardır:

1. Kur’an ve Bilim: Yıldırım, Kur’an’da geçen bazı kavram ve olayların modern bilimle nasıl örtüştüğünü tartışır. Örneğin, evrenin yaratılışı, insanın gelişimi ve doğa olayları gibi konular üzerinde durur.

2. Ayetlerin Yorumu: Yıldırım, belirli ayetlerin bilimsel açıdan yorumlanmasını yaparak, klasik tefsir yöntemlerinin ötesinde, bilimsel bir perspektif sunar. Bu bağlamda, ayetlerin tarihsel ve kültürel bağlamı ile birlikte değerlendirilmesi gerektiğini savunur.

3. Din ve Bilim Arasındaki Uyum: Yıldırım, din ve bilim arasında bir çelişki olmadığına vurgu yapar ve bu iki alanın birbirini nasıl destekleyebileceğini açıklamaya çalışır.

Örnek olarak: Eserde, suyun döngüsü gibi doğal olaylar ile Kur’an’daki suyun yaratılışı ve onun önemiyle ilgili ayetler arasındaki bağlantı ele alınabilir. Yıldırım, bu bağlamda Kur’an’daki ilgili ayetleri modern hidroloji ile karşılaştırarak, doğa olaylarının Kur’an’daki yansımalarını bilimsel bir açıdan analiz eder.

Bu eser, din ve bilim alanında araştırma yapan akademisyenler, öğrenciler ve Kur’an’ı bilimsel bir bakış açısıyla anlamak isteyenler için önemli bir kaynak olarak öne çıkmaktadır.

@@@@@@@@

Bilimsel tefsirlerde hangileridir ve özellikleri nelerdir?

Bilimsel tefsir, Kur’an ayetlerini modern bilim ve çağdaş bilgi ışığında anlamaya yönelik yapılan yorumları ifade eder. Bu tür tefsirler, özellikle bilimsel verilerin Kur’an ile nasıl örtüştüğünü veya ilişkilendirilebileceğini incelemektedir. Bilimsel tefsirler arasında öne çıkan bazı önemli eserler ve özellikleri şunlardır:

1. Celal Yıldırım – Bilimsel Tefsir

Özellikleri: Yıldırım, Kur’an’ın içeriğini modern bilimle karşılaştırarak, özellikle doğa bilimleri ile ilgili ayetlerin bilimsel verilerle nasıl örtüştüğünü vurgular. Bilim ve dinin birbiriyle çatışmadığını savunur.

2. Muhammed Hamidullah – Kur’an ve Bilim

Özellikleri: Hamidullah, Kur’an’ın bilimsel bulgularla nasıl bir bütünlük oluşturduğunu ve bazı ayetlerin bilimsel gerçeklerle nasıl örtüştüğünü incelemektedir. Bilim ve dinin karşılıklı etkileşimine vurgu yapar.

3. İsmail Lütfi Çakan – Kur’an ve Bilim

Özellikleri: Çakan, Kur’an’ın bilimsel bilgileri içerdiğini öne sürer. Eserlerinde, çeşitli bilimsel konularla ilgili ayetlerin analizi ve yorumunu yapar.

6. M. Zeki Duman – Kur’an’da Bilim

Özellikleri: Duman, Kur’an’daki bazı ayetleri, özellikle doğa olayları ve insanın yaratılışı ile ilgili konularda, modern bilim verileriyle ilişkilendirir.

Genel Özellikler

Bilimsel Yaklaşım: Bu tür tefsirlerde, Kur’an ayetleri bilimsel bir metodoloji ile analiz edilir. Modern bilimsel veriler, gözlemler ve teoriler kullanılarak yorumlar yapılır.

Din ve Bilim Arasındaki İlişki: Bilimsel tefsirler, din ile bilim arasında bir çelişki olmadığını savunur ve bu iki alanın nasıl bir araya getirilebileceğini inceler.

Kur’an’ın Evrenselliği: Eserlerde genellikle Kur’an’ın zamana ve mekâna hitap eden evrensel bir mesaj taşıdığına vurgu yapılır.

Doğa Bilimleri Üzerine Odaklanma: Fizik, kimya, biyoloji, astronomi gibi alanlarda Kur’an’ın verdiği bilgilerin modern bilimin bulgularıyla nasıl ilişkili olduğu üzerinde durulur.

Bu eserler, din ve bilim arasında köprü kurmayı hedefleyerek, Kur’an’ı çağdaş bilgiyle anlamaya yönelik önemli katkılar sağlamaktadır.

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=qpWou0ywD5k




KURAN-I KERİM’DE FESATLA İLGİLİ HUSUSLAR

KURAN-I KERİM’DE FESATLA İLGİLİ HUSUSLAR[1]

 

Kuranı Kerimde fesatlarla ilgili hususlar.


Kur’an-ı Kerim’de fesat, “bozgunculuk, fitne çıkarmak, düzeni bozmak, zarar vermek” anlamında kullanılır ve Allah’ın yaratılış düzenine aykırı olan her türlü eylemi ifade eder. Fesat, bireysel ve toplumsal olarak insanlara zarar veren, adaleti ve huzuru bozan kötülüklerdir. Kur’an’da, fesat çıkarmanın büyük bir günah olduğu bildirilmiş, bozgunculuk yapanlar kınanmış ve fesattan sakınılması emredilmiştir.

Fesadın Çeşitleri ve Kur’an’daki Ayetler

1. Yeryüzünde Fesat Çıkarmak: Kur’an, insanların yeryüzünde fesat çıkarmamasını emreder. Yeryüzünde fesat, toplumsal düzeni bozmak, insanlara zarar vermek, savaş ve kargaşaya yol açmak anlamına gelir. Allah, yeryüzünde fesat çıkarmayı büyük bir günah olarak kabul eder.

> “İyilik yapın; Allah iyilik edenleri sever. Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın.” (Bakara, 2/195).

> “Allah, fesadı sevmez.” (Bakara, 2/205).

2. Adaletsizlik ve Haksızlık: Adaletin yok edilmesi, insanların haklarının gasp edilmesi, zulüm ve baskı yoluyla insanların zarar görmesi, Kur’an’da fesat olarak kabul edilir. Adaletin olmadığı bir yerde toplumda huzursuzluk, kin ve nefret doğar.

> “Her kim zulüm ederse, Allah onu bağışlamaz ve ona acıklı bir azap hazırlar.” (İbrahim, 14/22).

3. Yetim ve Zayıf Kimselerin Haklarını Çiğnemek: Kur’an’da, özellikle yetimlerin haklarının yenmesi, onların zayıflığından faydalanarak mal varlıklarına el konulması bir fesat olarak nitelendirilmiştir.

> “Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, karınlarına ancak ateş doldurmuş olurlar.” (Nisa, 4/10).

4. Fitne ve Dedikodu Yaymak: Kur’an, fitne çıkarmayı, dedikodu ve iftira ile toplumun huzurunu bozmayı da fesat olarak kabul eder. Fitne, toplum içinde kin ve düşmanlık doğurur, insanlar arasındaki güveni yok eder.

> “Fitne, öldürmekten daha büyüktür.” (Bakara, 2/217).

5. Çevreyi ve Doğayı Tahrip Etmek: Kur’an’da, çevreyi korumak ve yeryüzünde düzeni sağlamak bir emir olarak verilmiştir. İnsanların doğaya zarar vermesi, doğal kaynakları israf etmesi ve çevreyi kirletmesi de fesat olarak kabul edilir. Allah, yeryüzünde bozgunculuk yapılmasını sevmez.

> “İnsanların kendi elleriyle işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat ortaya çıktı.” (Rum, 30/41).

6. Hile ve Yalanla Menfaat Elde Etmek: Kur’an’da hile, aldatma, yalan ve menfaat uğruna yapılan her türlü kötü davranış fesat olarak görülür. Bu tür davranışlar, toplumdaki güven duygusunu zedeler ve insanları birbirine düşman hale getirir.

> “Yeryüzünde büyüklük taslayarak kötülük edenleri ayetlerimden uzaklaştıracağım.” (A’raf, 7/146).

Fesadın Kişisel ve Toplumsal Zararları

Kişisel Zararları: Fesat çıkaran kişi, hem kendini hem de ahiret hayatını tehlikeye atar. Fesat eylemlerinde bulunanlar Allah’ın gazabına uğrar ve insanlar arasında itibarını kaybeder. Fesat, kişinin ruhsal dinginliğini ve ahlaki değerlerini yitirerek içsel huzurunu bozmasına yol açar.

Toplumsal Zararları: Fesat, toplumda huzursuzluk, düşmanlık, güvensizlik ve kaos doğurur. İnsanlar arasında kin ve nefret oluşur, sosyal bağlar zayıflar, adalet kaybolur ve toplumda bozulma meydana gelir. Fesat, toplumdaki kardeşlik duygusunu yok eder ve toplumsal huzuru tamamen ortadan kaldırır.

Fesattan Sakınma ve Barışı Teşvik

Kur’an, insanları fesattan sakındırarak iyiliği ve barışı teşvik eder. Allah, insanlara adil ve merhametli olmalarını, aralarındaki sorunları barış ve hoşgörü ile çözmelerini emreder. Fesattan uzak durmak, yeryüzünde düzeni korumak, Allah’a bağlılığın bir göstergesidir.

> “Allah’a itaat edin, Peygambere itaat edin ve aranızdaki anlaşmazlıklardan uzak durun.” (Enfal, 8/46).

Sonuç

Kur’an’da fesat, hem bireysel hem de toplumsal açıdan büyük bir kötülük olarak görülmüştür. Allah, insanları her türlü fesattan sakındırmış ve toplumsal huzuru koruma yolunda adaletli, dürüst ve ahlaklı olmalarını emretmiştir. Fesattan uzak durmak, hem Allah’a yakınlaşmayı hem de dünya hayatında huzuru ve güveni sağlamayı hedefler.

@@@@@@

Kur’an-ı Kerim’de Fesat ve Fesatçılar
Fesat, Kur’an-ı Kerim’de sıkça geçen ve toplum düzenini bozan, huzuru kaçıran her türlü kötü davranışı, fitneyi ve karışıklığı ifade eder. Kur’an, fesadı ve fesatçıları şiddetle kınar ve müminleri bu tür davranışlardan uzak durmaya teşvik eder.
Fesadın Çeşitleri ve Zararları
Kur’an’da fesat, farklı şekillerde ortaya konur. Bunlardan bazıları şunlardır:
* Toplumsal fesat: İnsanlar arasında düşmanlık, kin ve nefret ekerek toplumsal birliği bozma.
* Siyasi fesat: Devlet düzenini bozma, otoriteye karşı gelme, fitne çıkarma.
* Ekonomik fesat: Haksız kazanç elde etme, rüşvet, yolsuzluk gibi eylemler.
* Dini fesat: Dini duyguları istismar etme, insanların inançlarını sömürme, mezhepler arası ayrılıkları körükleme.
Fesadın zararları ise saymakla bitmez. Fesat, toplumları karıştırır, kardeşliği bozar, adaleti ortadan kaldırır ve insanların huzurunu kaçırır. Kur’an, fesadın hem dünya hayatında hem de ahirette büyük zararlara yol açacağını vurgular.
Kur’an’da Fesat ile İlgili Ayetler
Kur’an’da fesat ve fesatçılarla ilgili birçok ayet bulunmaktadır. Bazı örnekler:
* Bakara suresi, 60. ayet: Allah’ın, insanı yeryüzünde halife kılmak istediğinde meleklerin endişelenerek fesat çıkaracak birini yaratıp yaratmayacağını sorması, fesadın ne kadar büyük bir sorun olduğunu gösterir.
* Bakara suresi, 205. ayet: Musa (a.s.) kavmi için su istediğinde Allah’ın, onlara su verdikten sonra yeryüzünde fesat çıkarmamalarını emretmesi, fesadın ne kadar büyük bir günah olduğunu vurgular.
* Bakara suresi, 220. ayet: Fesat çıkarmak isteyenlerin, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak istediği belirtilir.
* Bakara suresi, 191. ayet: Fitnenin öldürmekten daha kötü olduğu vurgulanır.
Müminlerin Görevi
Kur’an, müminlere fesadı önleme ve iyiliği yayma görevini verir. Müminler, toplumda barış ve huzurun sağlanması için çalışmalı, fesat çıkaranlara karşı durmalı ve iyiliği emredip kötülükten nehyetmelidirler.
Sonuç
Fesat, insanlık için büyük bir tehdittir. Kur’an-ı Kerim, müminleri fesattan uzak durmaya ve iyiliği yaymaya teşvik eder. Toplumda barış ve huzurun sağlanması için herkesin üzerine düşen görevi yapması gerekmektedir.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=2JYqC3KLzP8




RİSALE-İ NUR ASRIN MÜZMİN HASTALIKLARININ İLACI

RİSALE-İ NUR ASRIN MÜZMİN HASTALIKLARININ İLACI

Risale-i Nur bu asrın ve gelecek asrın bir ilacıdır.

Risale-i Nur bu asrın bütün hastalıklarına karşı mücerrep, tecrübe edilmiş, kullanışlı bir ilaçtır.

Ancak ya istifade edilmeyişi veya yeteri kadar fayda görmemenin birkaç sebebi vardır,

  1. Yıllarca ve bir ömür boyu eserleri okur, faydasını görür, hisseder. İlaç niyetine kullanmıştır.

Ancak ilacın özelliklerini anlatan Prospektüsü okumamıştır.

Faydalı yan etkisi nedir, ek olarak ne kullanmalı bilmez.

Nitekim bazen ağır ilaçların yanına mide ilacı da yazılır, mideyi korusun diye.

Antibiyotik verilir, zararlı mikropları korusun diye.

“Risale-i Nur’u “anlayarak ve kabul ederek okuyan bu zamanın mühim ve hakikatli bir âlimi olabilir.” (Lem’alar, s. 171.)

  1. Baştan anlamıyorum der, kullanmayı terk eder. Çocuk akıllı kimse gibi, ilaç acıdır deyip de kullanmayı bırakması gibi.

Müftünün anlamıyorum demesi gibi.

  1. Veya ihtiyacım yoktur, deyip istinkaf eder, faydasını göremez. Ezher’den mezun olanın bile durumu ve hastalığının farkında olmayıp, farklı ilaçlar kullanır.
  2. Muannid ve hasımdır. Hastalığını bilmez, ilaçları kullanmaz, başkalarına da mâni olur.

Kendi gibi hasta bir toplum ister. Tıpkı herkese Korona hastalığına bulaşınca bağışıklık oluşacak, ölüm tehlikesi olmayacağını düşünür.

 

@@@@@@@@@

 

Kuranı kerim bir ilaçtır, bütün Asırlara bakan cihetiyle.

Doğrudan doğruya Kurandan alıp ilhamı….

Kuranı Kerim bütün asırların bütün hastalıklarına karşı mücerrep, tecrübe edilmiş, kullanışlı bir ilaçtır.

Sadece dinler faydasını görür, anlama yoluna gitmeyince yeterli istifadeyi elde edemez.

İbret alınmaz her gün okuruz ezbere de;

Bir ibret aranmaz mı ayetlerde?

Ya okur geçeriz bir ölünün toprağına

Ya açar bakarız nazm-ı celilin yaprağına

İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin

Ne taze mezara okunmak ne fal bakmak için.

 

@@@@@@@

 

Sünneti Seniyye bir eczacı maharetinde tavsiyede bulunan, bütün asırların bütün hastalıklarına karşı mücerrep, tecrübe edilmiş, kullanışlı bir ilaçtır.

Kuran bana yeter, diyen insan, eczacısız ilaç kullanmayı ve yan Etkilerden etkilenmesin yolunu açmaktadır.

-Üstat Bediüzzaman. Marifet nuruyla Marifetullah’ın gözlüğü ile kâinata bakarak, kâinatın adeta ruhunu okumuştur ve haritasını ortaya çıkartmıştır, o da her şeyin Vahdet ve Tevhid üzerinde, etrafında ve çevresinde dönmüş olması, Kainat Vahdet ve Tevhid üzeridir. Her şeyde bir Vahdet sikkesi mührü, damgası, işareti, Remzi mevcuttur. Her şey vahdetten çıkmıştır, vahdete gitmektedir. Ondan geldik, ona gideceğiz misali, her şeydeki bu Tevhid mührü damgası, kâinatın mahiyetini mahlukatını ortaya çıkaran Temel unsurdur. Aksi takdirde netice yanlış olur, sonuç elbette ki elde edilemez yanlış birçok yollara girilmiş olur. Doğruyu bulup hedefe gitmenin yolu. Sonuç olarak cennete varmanın yolu Vahdet ve tevhitten geçer.

@@@@@@@

 

Sual: Zindan-ı atâlete düştüğümüzün sebebi nedir?

Cevap: Hayat bir faaliyet ve harekettir. Şevk ise matiyyesidir. İşte, himmetiniz şevke binip mübareze-i hayat meydanına çıktığı vakit, en evvel düşman-ı şedîd olan yeis rastgelir. Kuvve-i mâneviyesini kırar. Siz o düşmana karşı -Lâ taknetu-(Ümidinizi kesmeyin.” Zümer Sûresi, 39:53.) kılıncını istimal ediniz.
Sonra müzahemetsiz olan hakkın hizmetinin yerini zapteden meylüttefevvuk istibdadı hücuma başlar. Himmetin başına vurur, atından düşürttürür. Siz -kunu lillah-(Allah için olunuz.) hakikatini o düşmana gönderiniz.
Sonra da ilel-i müteselsiledeki terettübü atlamakla müşevveş eden aculiyet çıkar, himmetin ayağını kaydırır. Siz, -vasbiru ve sabiru ve rabitu- ’yu siper ediniz.(“İbadette, musibette ve günahtan kaçınmakta sabırlı olun; sabır yarışında düşmanlarınızı geride bırakın; her an cihada hazırlıklı bulunun.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:200.)
Sonra da, medeni-i bittab olduğundan ebnâ-yı cinsinin hukukunu muhafazaya ve hakkını onlar içinde aramaya mükellef olan insanın âmâlini dağıtan fikr-i infiradî ve tasavvur-u şahsî karşı çıkar. Siz de, -Hayrunnas enfeuhum linnas- (İnsanların en hayırlısı onlara faydalı olandır.” El-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 2:463; el- Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, 3:481, no: 4044.) olan mücahid-i âlîhimmeti mübarezesine çıkarınız.
Sonra, başkasının tekâsülünden görenek fırsat bulup, hücum edip belini kırar. Siz de, -Alallahi la ğayrihi-Fel yetevekkelil mütevekkilun-
(Sadece Allaha, başkasına değil-Tevekkül edenler de yalnızca Allah’a tevekkül etsinler.”İbrahim. 12) olan hısn-ı emevv himmete melce ediniz. Sonra da acz ve nefsin itimatsızlığından neş’et eden ve işi birbirine bırakmak olan düşman-ı gaddar geliyor. Himmetin elini tutup oturtturur. Siz de, -lâ yadurrukum men dalle iże-htedeytum- (Siz doğru yolda oldukça, sapıtmış olanlar size zarar veremez.” Mâide Sûresi, 5:105.)
olan hakikat-i şâhikayı üzerine çıkarınız. Tâ, o düşmanın eli o himmetin dâmenine yetişmesin.
Sonra, Allah’ın vazifesine müdahale eden dinsiz düşman gelir; himmetin yüzünü tokatlar, gözünü kör eder. Siz de, -istekim kema umirte- (Emrolunduğun gibi dosdoğru ol. (Hud Suresi:112))
-Velâ teteemmer ala seyyidike- (Efendine efendi olmaya çalışma.) olan kâr-âşina ve vazifeşinas olan hakikati gönderiniz. Tâ onun haddini bildirsin.
Sonra, umum meşakkatin anası ve umum rezaletin yuvası olan meylürrahat geliyor. Himmeti kaydeder, zindan-ı sefalete atar. Siz de, –leyse lil-insâni illâ mâ se’â-
(İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.” Necm Sûresi, 53:39.) olan mücâhid-i âlicenabı o cellâd-ı sehhara gönderiniz.” (Münazara. Bediüzzaman. 138.)

@@@@@@@@

Zindanı atalete düştüğümüzün sebebi nedir?

Risale-i Nur’a göre, zindan-ı atalete düşmemizin başlıca sebebi, hayatın bir faaliyet ve hareket olduğu gerçeğini unutmamız ve şevkimizi kaybetmemizdir. Yani, yaşama karşı olan heyecanımızı ve isteklerimizi yitirdiğimizde atalete düşeriz.
Bu durumun ortaya çıkmasında etkili olan bazı faktörler şunlardır:
* Yeis: Hayat mücadelesine ilk adımımızı attığımızda karşılaşılan en büyük engeldir. Başarısızlık korkusu ve umutsuzluk, bizi harekete geçmekten alıkoyar.
* Meyl-i tefevvuk: Başkalarından üstün olma arzusu, hizmet yolunda ilerleyenleri engeller. Kendi çıkarlarını ön plana çıkaran bu tutum, Allah için çalışma isteğini zayıflatır.
* Acelecilik: Hemen sonuç almak isteme, sabırsızlık ve acelecilik, hizmet yolunda ilerleyenleri yorar ve vazgeçmelerine neden olur.
* Muvaffakiyetsizlik korkusu: Başarısız olma korkusu, insanları harekete geçmekten alıkoyar.
Bu durumdan kurtulmanın yolu, Allah için çalışmak, sabırlı olmak, başkalarının iyiliği için çaba göstermek ve yeise kapılmamaktır.
Özetle: Zindan-ı atalete düşmemizin sebebi, hayatın anlamını unutmamız ve kendimizi kısıtlayıcı düşüncelere hapsetmemizdir. Bu durumdan kurtulmak için, hayatı kucaklamak, hedeflerimize doğru adım atmak ve Allah’a güvenmek önemlidir.[1]

************   

“Bundan sonra İstanbul’da fazla kalmaz, Van’a gitmek üzere İstanbul’dan ayrılır, Batum yoluyla Van’a giderken Tiflis’e uğrar. Tiflis’te, Şeyh San’an Tepesine çıkar. Dikkatle etrafı temaşa ederken yanına bir Rus polisi gelir ve sorar:


“Niye böyle dikkat ediyorsun?”

Bediüzzaman der: “Medresemin plânını yapıyorum.”

O der: “Nerelisin?”

Bediüzzaman: “Bitlisliyim.”

Rus polisi: “Bu Tiflis’dir!”

Bediüzzaman: “Bitlis, Tiflis, birbirinin kardeşidir.”

Rus polisi: “Ne demek?”

Bediüzzaman: “Asya’da, âlem-i İslâmda üç nur, birbiri arkasından inkişafa başlıyor. Sizde birbiri üstünde üç zulmet inkişafa başlayacaktır. Şu perde-i müstebidane yırtılacak, takallüs edecek. Ben de gelip burada medresemi yapacağım.”

Rus polisi: “Heyhat! Şaşarım senin ümidine.”

Bediüzzaman: “Ben de şaşarım senin aklına. Bu kışın devamına ihtimal verebilir misin? Her kışın bir baharı, her gecenin bir neharı vardır.”

Rus polisi: “İslâm parça parça olmuş.”

Bediüzzaman: “Tahsile gitmişler. İşte Hindistan, İslâmın müstaid bir veledidir; İngiliz mekteb-i idadîsinde çalışıyor. Mısır, İslâmın zeki bir mahdumudur; İngiliz mekteb-i mülkiyesinden ders alıyor. Kafkas ve Türkistan, İslâmın iki bahadır oğullarıdır; Rus mekteb-i harbiyesinde talim ediyorlar. İlâ âhir…

Yahu, şu asilzade evlât, şehadetnamelerini aldıktan sonra, herbiri bir kıt’a başına geçecek, muhteşem âdil pederleri olan İslâmiyetin bayrağını âfâk-ı kemâlâtta emevvüç ettirmekle, kader-i ezelînin nazarında, feleğin inadına, nev-i beşerdeki hikmet-i ezeliyenin sırrını ilân edecektir.”[2]

MEHMET ÖZÇELİK

15-01-2025

[1] Bak. http://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/munazarat/ifade-i-meram-ve-uzunca-bir-mazeret/136

[2] http://www.erisale.com/?locale=tr&bookId=14&pageNo=103#content.tr.14.103

 




GECE VE GÜNDÜZ DE ALLAH’IN AYETLERİNDENDİR

GECE VE GÜNDÜZ DE ALLAH’IN AYETLERİNDENDİR[1]


Kuran-ı Kerim’de Gece ve Gündüz ile ilgili Ayeti kerimeler.

Kur’an-ı Kerim’de gece ve gündüz, Allah’ın kudretinin ve yaratma sanatının delilleri olarak sıkça zikredilmiştir. Gece ve gündüzün varlığı, onların birbirini takip etmesi ve insanlara sağladığı faydalar, üzerinde düşünülmesi gereken önemli konulardır. İşte gece ve gündüzle ilgili bazı ayetler:

1. Gece ve Gündüz, Allah’ın Kudretinin Delilidir

> “Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde, Allah’ın göklerde ve yerde yarattıklarında sakınan bir toplum için nice deliller vardır.”
(Yunus, 10:6)

Bu ayet, gece ve gündüzün ardışık gelişinin Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren delillerden biri olduğunu vurgular.

2. Gece Dinlenme, Gündüz Çalışma İçindir

> “Geceyi bir örtü, uykuyu bir dinlenme ve gündüzü de bir geçim zamanı kıldık.”
(Nebe, 78:10-11)

Bu ayette, gece ve gündüzün insan hayatındaki işlevi açıklanarak, Allah’ın insana olan rahmeti hatırlatılır.

> “Allah, geceyi sizin için dinlenme zamanı, gündüzü ise görme zamanı kılmıştır.”
(Yunus, 10:67)

Bu ayet de gece ve gündüzün insanlar için yaratıldığını ve her birinin farklı bir hikmete sahip olduğunu açıklar.

3. Gece ve Gündüz Arasındaki Değişim

> “Görmedin mi, Allah geceyi gündüze, gündüzü de geceye katmaktadır ve Güneş’i ve Ay’ı hizmetinize sunmuştur. Her biri belirli bir süreye kadar hareket eder.”
(Lokman, 31:29)

Bu ayet, gece ve gündüzün birbirine geçişinin Allah’ın kudretiyle olduğunu hatırlatır.

4. Gece ve Gündüz, İbret Vesilesidir

> “Geceyi ve gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı yaratan O’dur. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.”
(Enbiya, 21:33)

Burada gece ve gündüzün varlığının Allah’ın yaratma sanatının bir göstergesi olduğu ifade edilmiştir.

5. Gece ve Gündüz, Allah’ın Rahmetinin Bir Göstergesidir

> “Rahmetinin bir işareti olarak sizin için geceyi ve gündüzü yarattı ki geceleyin dinlenesiniz, gündüzün de O’nun lütfundan (rızkınızı) arayasınız.”
(Kasas, 28:73)

Bu ayet, gece ve gündüzün insanlara bir nimet olarak verildiğini ve Allah’ın rahmetinin bir göstergesi olduğunu açıklar.

6. Gece ve Gündüzün Uzayıp Kısalması

> “Allah geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. O, kalplerde olanları bilendir.”
(Hadid, 57:6)

Gece ve gündüzün uzayıp kısalmasının, mevsimlere bağlı olarak değişmesinin Allah’ın düzeni ile gerçekleştiği belirtilir.

7. Geceyi ve Gündüzü Yaratan Allah’a Şükür

> “Geceyi ve gündüzü birbiri ardınca getiren Allah’tır. Bu, ibret almak veya şükretmek isteyenler içindir.”
(Furkan, 25:62)

Bu ayet, gece ve gündüzün yaratılmasının insanlar için bir nimet olduğu ve bu nimetin farkına vararak şükretmek gerektiğini hatırlatır.

8. Gece ve Gündüzün Düzeni

> “Geceyi bir örtü yaptık, gündüzü ise geçim zamanı kıldık.”
(Furkan, 25:47)

Bu ayet, gece ve gündüzün insanlar için düzenlenmiş bir sistem olduğunu ifade eder.

9. Gece ve Gündüz Kıyamet Gününde

> “O gün geceyi gündüze ve gündüzü geceye döndürür, hepsini bir araya toplar.”
(Zümer, 39:5)

Bu ayet, kıyamet gününde gece ve gündüzün düzeninin değişeceğini bildirir.

Sonuç

Kur’an-ı Kerim’de gece ve gündüz, Allah’ın kudretinin ve hikmetinin bir delili olarak zikredilmiştir. Gece dinlenme, gündüz çalışma ve hayatın devamı için yaratılmış birer nimettir. Bu ayetler, insanları gece ve gündüzün yaratılışı üzerinde düşünmeye, Allah’a şükretmeye ve O’na ibadet etmeye davet eder.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=I8O1Oa_77OQ




DÜNYA DA ALLAH’IN AYETLERİNDENDİR

DÜNYA DA ALLAH’IN AYETLERİNDENDİR[1]

 

Kuran-ı Kerim’de Dünya ile ilgili Ayeti kerimeler.

Kur’an-ı Kerim’de Dünya, Allah’ın yarattığı bir nimet, imtihan yeri ve ahiret yurduna hazırlık amacıyla bahsedilen bir mekân olarak anlatılır. Dünya, insanlara yaşamlarını sürdürebilecekleri şekilde hazırlanmış bir yer olarak tasvir edilir. İşte Dünya ile ilgili bazı ayetler:

1. Dünyanın İnsanlar İçin Hazırlanması

> “O, yeryüzünü sizin için bir döşek, gökyüzünü de bir bina kıldı. Gökten su indirip onunla size rızık olarak ürünler çıkardı.”
(Bakara, 2:22)

Bu ayette, yeryüzünün insanlar için yaşamaya uygun hale getirildiği ve gökyüzünün koruyucu bir yapı olduğu vurgulanmıştır.

2. Yeryüzünün Yaratılışı ve Düzeni

> “Allah yeryüzünü sizin için bir beşik, yolları da onun üzerinde açmıştır ki doğru yolu bulasınız.”
(Zühruf, 43:10)

Burada, Dünya’nın insanların rahatça yaşayabileceği şekilde düzenlendiği ifade edilmektedir.

> “Yeryüzünü uzattık, üzerine sabit dağlar yerleştirdik ve orada her şeyden ölçülü bitkiler bitirdik.”
(Hicr, 15:19)

Bu ayet, yeryüzünün yaratılışındaki ölçüye ve hikmete dikkat çeker.

3. Dünya, Bir İmtihan Yeridir

> “Şüphesiz Biz yeryüzündeki her şeyi, onun üzerinde hangisinin daha güzel işler yapacağını denemek için süs yaptık.”
(Kehf, 18:7)

Bu ayet, Dünya’daki nimetlerin bir imtihan vesilesi olduğunu ve insanların burada yaptıklarından sorumlu tutulacağını belirtir.

4. Dünyanın Geçici Oluşu

> “Bilin ki dünya hayatı, bir oyun, eğlence, süs, aranızda övünme ve mal-mülk çoğaltma yarışından ibarettir.”
(Hadid, 57:20)

Burada, Dünya’nın geçici bir hayat olduğu, insanların esas olarak ahiret yurdu için hazırlık yapmaları gerektiği anlatılır.

5. Yeryüzündeki Nimetler

> “O, yeryüzünü sizin için bir sergi, onda yollar ve geçitler var etti. Size yağmur indirip onunla çeşitli bitkilerden çiftler çıkardı.”
(Tâhâ, 20:53)

Bu ayet, yeryüzündeki nimetlerin Allah tarafından insanlara bir lütuf olarak sunulduğunu ifade eder.

6. Dünyanın Düzgün Yaratılışı

> “O, gökleri ve yeri hak ile yarattı. Geceyi gündüzün üzerine, gündüzü de gecenin üzerine sarar. Güneş’i ve Ay’ı emrine boyun eğdirdi. Her biri belirli bir süreye kadar akıp gider.”
(Zümer, 39:5)

Bu ayette, yeryüzünün ve gökyüzünün düzeni, Allah’ın kudretine bir delil olarak sunulmaktadır.

7. Yeryüzünün Korunması

> “Yeryüzü, gökyüzü ile birlikte Allah tarafından korunmaktadır. Şüphesiz Allah, her şeye gücü yetendir.”
(Fatır, 35:41)

Bu ayet, yeryüzünün Allah’ın iradesiyle dengede tutulduğunu ve korunmakta olduğunu ifade eder.

8. Dünya, Ahiretin Tarlasıdır

> “Her kim dünya hayatını ve onun ziynetini isterse, işlediklerinin karşılığını burada tam olarak veririz. Ama ahirette onlara ateşten başka bir şey yoktur.”
(Hud, 11:15-16)

Bu ayet, Dünya’nın sadece geçici bir yaşam alanı olduğunu ve asıl hayatın ahirette olacağını hatırlatır.

9. Dağlar ve Yeryüzü Dengesi

> “Dağları da sabit kazıklar yapmadık mı? Sizi çift çift yaratmadık mı?”
(Nebe, 78:6-7)

Burada, dağların Dünya üzerindeki dengesi ve düzenine dikkat çekilmiştir.

10. Yeryüzündeki Yolculuk ve İbret

> “Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görsünler? Onlar yeryüzünde daha güçlüydüler ve orayı daha fazla imar etmişlerdi.”
(Rûm, 30:9)

Bu ayet, insanların yeryüzünde geçmiş kavimlerden ibret alması gerektiğini ifade eder.

Sonuç

Kur’an-ı Kerim’de Dünya, Allah’ın büyüklüğünün ve hikmetinin bir delili olarak zikredilir. İnsanlar için nimetlerle donatılmış bir yer olduğu, ancak geçici olduğu ve asıl hedefin ahiret olduğu hatırlatılır. Bu ayetler, insanlara şükretmeyi, düşünmeyi ve sorumluluklarını unutmamayı öğütler.

@@@@@@@@

[1] https://www.youtube.com/watch?v=o1GuXT_wvTY




YILDIZLAR DA ALLAH’IN AYETLERİNDENDİR

YILDIZLAR DA ALLAH’IN AYETLERİNDENDİR[1]

 

Kuran-ı Kerim’de Yıldızlarla, gezegenlerle ilgili Ayeti kerimeler.

Kur’an-ı Kerim’de yıldızlar ve gezegenler, Allah’ın kudretini, yaratıcı gücünü ve evrendeki düzeni göstermesi açısından önemli deliller olarak zikredilmiştir. Bu ayetler, gök cisimlerinin hem fiziksel işlevlerine hem de Allah’ın birliğine işaret eden manevi anlamlarına dikkat çeker. İşte yıldızlar ve gezegenlerle ilgili bazı ayetler:

1. Yıldızların Yaratılışı ve İşlevi

> “Şüphesiz ki Biz, gökte burçlar yarattık ve onları seyredenler için süsledik.”
(Hicr, 15:16)

Bu ayette, yıldızların Allah tarafından yaratıldığı ve gökyüzünün süsü olduğu ifade edilmiştir.

> “Biz, dünya semasını kandillerle süsledik.”
(Mülk, 67:5)

Burada “kandiller” ifadesiyle yıldızlar kastedilmiş, onların gökyüzünü aydınlatma ve süsleme işlevine vurgu yapılmıştır.

2. Yıldızların Yol Gösterici Olması

> “Karada ve denizde yolunuzu bulasınız diye sizin için yıldızları yarattı. Bilen bir topluluk için ayetleri ayrıntılı olarak açıklamaktadır.”
(En’am, 6:97)

Bu ayet, yıldızların insanların karada ve denizde yollarını bulmalarına yardımcı olduğuna işaret etmektedir.

> “Geceleyin yıldızlarla yollarını bulan kimdir?”
(Nahl, 16:16)

Yıldızların gece yolculuklarında yön tayin etmek için kullanıldığı hatırlatılmıştır.

3. Yıldızların Allah’a Boyun Eğmesi

> “Doğrusu Güneş ve Ay bir hesaba göre hareket eder. Yıldızlar ve ağaçlar Allah’a secde eder.”
(Rahman, 55:5-6)

Bu ayet, yıldızların ve diğer varlıkların Allah’ın iradesine boyun eğdiğini ve O’na secde ettiğini belirtir.

4. Yıldızlar ve Şeytanlardan Korunma

> “Andolsun, Biz en yakın göğü kandillerle süsledik ve onları şeytanlara atılan taşlar yaptık.”
(Saffat, 37:6-7)

Bu ayet, yıldızların sadece süs değil, aynı zamanda cinlerin ve şeytanların göklere yaklaşmasını engelleyen bir işlev gördüğünü ifade eder.

5. Yıldızların Kıyamet Günündeki Durumu

> “Yıldızlar söndürüldüğü zaman…”
(Mürselat, 77:8)

Kıyamet gününde yıldızların ışığını kaybedeceği, evrendeki düzenin bozulacağı bildirilmiştir.

> “Yıldızlar döküldüğü zaman…”
(Tekvir, 81:2)

Bu ayet de yıldızların kıyamet gününde yok olacağını ve evrenin düzeninin sona ereceğini haber verir.

6. Yıldızların İsimlendirilmesi ve Burçlar

> “O, gökyüzünde burçlar var eden, onların içinde bir ışık (Güneş) ve nurlu bir Ay yaratan Allah’tır.”
(Furkan, 25:61)

Bu ayet, gökyüzündeki yıldız kümelerine (burçlara) ve onların Allah’ın yaratmasındaki hikmetine işaret etmektedir.

7. Gezegenlerin Hareketleri

> “Her biri bir yörüngede yüzmektedir.”
(Enbiya, 21:33)

Bu ayet, Güneş, Ay ve diğer gök cisimlerinin belirli bir yörüngede hareket ettiğini ve bu hareketin Allah tarafından takdir edildiğini belirtir.

8. Yıldızlar ve İnsanın Düşünmesi

> “Andolsun yıldızların yerlerine!”
(Vakıa, 56:75)

Bu ayette yıldızların konumlarına dikkat çekilerek, onların düzeni üzerinde düşünmenin önemine vurgu yapılmıştır.

Sonuç

Kur’an-ı Kerim’de yıldızlar ve gezegenler, evrendeki ilahi düzenin birer delili olarak tanıtılmıştır. Bu ayetler, insanları gök cisimlerinin yaratılışı üzerinde düşünmeye, Allah’ın kudretini anlamaya ve O’na şükretmeye davet eder. Yıldızların ve gezegenlerin hem fiziksel işlevleri hem de manevi mesajları, Allah’ın büyüklüğünün ve hikmetinin bir göstergesidir.

@@@@@@@@

[1] https://www.youtube.com/watch?v=SI00atvJjrk




AY’DA ALLAH’IN AYETLERİNDENDİR

AY’DA ALLAH’IN AYETLERİNDENDİR[1]

 

Kuran-ı Kerim’de Ayla ilgili Ayeti kerimeler.

Kur’an-ı Kerim’de Ay (Arapça: “Kamer”) Allah’ın varlığının ve kudretinin delillerinden biri olarak sıkça zikredilmiştir. Ayetlerde Ay’ın yaratılışı, hareketi ve işlevleri üzerinde durularak, insanların bu yaratılıştan ibret alması istenmiştir. İşte Kur’an-ı Kerim’de Ay’la ilgili bazı ayetler:

1. Ay’ın Allah’ın Kudretine İşareti

> “Güneş ve Ay bir hesaba göre hareket eder.”
(Rahman, 55:5)

Bu ayette, Güneş ve Ay’ın hareketlerinin bir düzene ve hesaba göre olduğu belirtilerek, Allah’ın evrendeki kusursuz düzeni yarattığı vurgulanmıştır.

2. Ay’ın Yörüngesi

> “Geceyi, gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı yaratan O’dur. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.”
(Enbiya, 21:33)

Burada Ay’ın, Güneş gibi belirli bir yörüngede hareket ettiği, bunun Allah’ın ilmi ve kudreti ile gerçekleştiği ifade edilmiştir.

3. Ay’ın Nurlarından İbret Almak

> “Gecede ve gündüzde, Güneş ve Ay’da sizin için ibretler vardır.”
(Yunus, 10:67)

Bu ayette, Ay’ın gecedeki aydınlatıcı işlevinin insanlara Allah’ın varlığını hatırlatan bir delil olduğu vurgulanmıştır.

4. Ay’ın Evreleri

> “Ay’a gelince, onun için de menziller belirledik; sonunda o, kuru bir hurma dalı gibi olur.”
(Yasin, 36:39)

Bu ayet, Ay’ın farklı evrelerden geçtiğini ve bu evrelerin Allah tarafından düzenlendiğini açıklar. Ay’ın hilalden dolunaya, sonra tekrar hilale dönmesi, evrendeki düzenin bir parçasıdır.

5. Ay ve Takvim Düzeni

> “Biz, Ay’a menziller tayin ettik ki, yılların sayısını ve hesabı bilesiniz. Allah, bunları ancak hak ile yaratmıştır. Bilen bir topluluk için ayetleri ayrıntılı olarak açıklamaktadır.”
(Yunus, 10:5)

Bu ayet, Ay’ın hareketlerinin insanların takvim hesaplamalarına ve zaman düzenine katkı sağladığını belirtir.

6. Ay’ın Işığı (Nur Oluşu)

> “O, Güneş’i bir ışık, Ay’ı bir nur yapan ve yılların sayısını ve hesabını bilesiniz diye Ay’a menziller takdir edendir. Allah, bunları ancak hak ile yaratmıştır.”
(Yunus, 10:5)

Bu ayette, Güneş’in ışık kaynağı, Ay’ın ise bu ışığı yansıtan bir nur olduğu ifade edilmiştir.

7. Ay’ın İnsanlar İçin Yaratılışı

> “Geceyi ve gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı sizin hizmetinize veren Allah’tır. Yıldızlar da O’nun emriyle hizmet etmektedir. Şüphesiz bunda aklını kullanan bir toplum için deliller vardır.”
(Nahl, 16:12)

Bu ayet, Ay’ın insanların faydasına yaratıldığını ve Allah’ın büyüklüğünü hatırlatan bir delil olduğunu açıklar.

8. Ay’ın Kıyamet Günü Etkisi

> “Ay tutulduğu zaman, Güneş ve Ay bir araya getirildiği zaman…”
(Kıyamet, 75:8-9)

Bu ayet, kıyamet gününde Ay ve Güneş’in düzeninin bozulacağına, evrendeki doğal işleyişin son bulacağına işaret eder.

9. Ay’a Secde Etmemek

> “Gece, gündüz, Güneş ve Ay O’nun (varlığının) delillerindendir. Güneş’e ve Ay’a secde etmeyin; onları yaratan Allah’a secde edin.”
(Fussilet, 41:37)

Bu ayette, Ay gibi varlıkların Allah’ın bir yaratılış delili olduğu, asıl secdenin Allah’a yapılması gerektiği vurgulanmaktadır.

Sonuç

Kur’an’da Ay, Allah’ın yaratma kudretinin bir işareti, insanların faydasına sunulmuş bir nimet ve evrendeki düzenin bir parçası olarak anlatılır. Bu ayetler, insanları Ay’ın yaratılışı üzerinde düşünmeye ve Allah’a şükretmeye davet eder.

@@@@@@@@@

[1] https://www.youtube.com/watch?v=u0k_9T0kDwo




GÜNEŞ ALLAH’IN AYETLERİNDENDİR

GÜNEŞ ALLAH’IN AYETLERİNDENDİR[1]

Kuran-ı Kerim’de Güneşle ilgili Ayeti kerimeler.


Kur’an-ı Kerim’de Güneş’ten birçok ayette bahsedilmiştir. Güneş, Allah’ın varlığının ve kudretinin bir delili olarak zikredilmiş, insanların faydasına yaratıldığı vurgulanmış ve evrendeki düzenin bir parçası olduğu belirtilmiştir. İşte Güneş ile ilgili bazı ayetler:

1. Güneş ve Ay Allah’ın Kudretinin Delilidir

> “Geceyi, gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı sizin hizmetinize veren Allah’tır. Yıldızlar da O’nun emrine boyun eğmiştir. Şüphesiz bunda aklını kullanan bir toplum için deliller vardır.”
(Nahl, 16:12)

Bu ayet, Güneş ve Ay’ın Allah tarafından insanların hizmetine sunulduğunu, evrendeki düzenin tesadüfen değil, Allah’ın iradesiyle işlediğini vurgular.

2. Güneş’in ve Ay’ın İlahi Düzeni

> “Güneş ve Ay bir hesaba göre hareket eder.”
(Rahman, 55:5)

Bu ayette, Güneş ve Ay’ın hareketlerinin ilahi bir düzen ve hesapla gerçekleştiği belirtilmiştir. Bu, evrendeki kusursuz düzenin bir işaretidir.

3. Güneş’in Doğuşu ve Batışı

> “Ve Güneş, kendi yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu, Azîz ve Alîm olan Allah’ın takdiridir.”
(Yasin, 36:38)

Bu ayet, Güneş’in bir yörünge üzerinde hareket ettiğini ve bu hareketin Allah tarafından belirlenmiş olduğunu ifade eder.

4. Güneş ve Gölgeler

> “Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmedin mi? Eğer dileseydi, onu sabit kılardı. Sonra Güneş’i de ona delil kıldık.”
(Furkan, 25:45)

Bu ayette, Güneş’in gölgelerin oluşumundaki rolüne dikkat çekilmiştir. Güneş’in varlığı, gölgeyi ve zamanı anlamamıza yardımcı olur.

5. Güneş ve Ay’ın Secdesi

> “Gece, gündüz, Güneş ve Ay O’nun (varlığının) delillerindendir. Güneş’e ve Ay’a secde etmeyin; onları yaratan Allah’a secde edin.”
(Fussilet, 41:37)

Bu ayet, Güneş ve Ay’ın insanlar için yaratıldığını, onların kendisine değil, Allah’a ibadet edilmesi gerektiğini öğretir.

6. Güneş ve Kıyamet

> “Güneş sarılıp dürüldüğü zaman…”
(Tekvir, 81:1)

Bu ayet, kıyamet gününde Güneş’in görevinin sona ereceğine, evrenin düzeninin değişeceğine işaret eder.

7. Güneş’in Karşı Konulmaz Gücü

> “Geceyi, gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı yaratan O’dur. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.”
(Enbiya, 21:33)

Burada Güneş’in ve diğer gök cisimlerinin belirli bir sistemde hareket ettiği açıklanır.

Kur’an-ı Kerim’de Güneş’in yaratılışı, hareketi ve insanlar için önemi, Allah’ın büyüklüğünü ve kudretini anlatan birçok ayette dile getirilmiştir. Bu ayetler, insanlara Allah’ın yaratışındaki hikmeti düşünme ve O’na şükretme çağrısında bulunur.

@@@@@@@@#

[1] https://www.youtube.com/watch?v=6bcVuxkgFTE




MAHŞER ANI VE MEKANI

MAHŞER ANI VE MEKANI[1]

 

Kuran-ı Kerim’de mahşer anı ve yeri ve de orada söylenen sözler.


Kur’an-ı Kerim’de mahşer anı, yer ve o gün yaşanacak olaylar detaylı şekilde tasvir edilmiştir. Bu tasvirler, insanları uyarmak, hesap gününe hazırlıklı olmalarını sağlamak ve ilahi adaletin nasıl tecelli edeceğini anlatmak amacıyla zikredilmiştir.

Mahşer Anı ve Yerinin Tasviri

1. Yer ve Zamanın Değişimi
Mahşer, kıyametten sonra insanların yeniden diriltilip hesaba çekileceği yerdir. Kur’an’da mahşer yeri düz bir arazi olarak tasvir edilir. O gün, dünya ve gökler yeniden şekillendirilir:

“O gün yer başka bir yere, gökler de başka göklere dönüştürülür ve insanlar bir olan, her şeye hükmeden Allah’ın huzuruna çıkarılır.” (İbrahim Suresi, 48)

Mahşer yeri geniş, dümdüz ve hiçbir gölgenin bulunmadığı bir alan olarak ifade edilir.

2. Korku ve Dehşet
İnsanlar diriltildiklerinde büyük bir korku ve dehşet içinde olacaklardır:

“O gün her emzikli kadın emzirdiği çocuğunu unutur, her hamile kadın çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş gibi görürsün; oysa onlar sarhoş değildir. Ancak Allah’ın azabı çok şiddetlidir.” (Hac Suresi, 2)

3. Diriltilme ve Toplanma
İnsanlar, kabirlerinden çıkarılıp mahşer yerinde toplanacaklardır:

“Kabirlerde olanlar dışarı fırlatıldığı zaman, insan yaptıklarının ve yapmadıklarının ne olduğunu öğrenir.” (Zilzal Suresi, 6-8)

“Sizi bir araya toplayacağı o gün, işte o kâr ve zarar günüdür.” (Tegabün Suresi, 9)

Mahşerde Söylenen Sözler

1. Pişmanlık Sözleri
Günahkârlar ve zalimler, işledikleri suçlardan dolayı büyük bir pişmanlık içinde olacaklar:

“Ah, keşke bu hayatım için önceden bir şeyler yapmış olsaydım!” (Fecr Suresi, 24)

“Rabbimiz! Bizi buradan çıkar, yaptıklarımızdan farklı olarak salih amel işleyelim.” (Fatır Suresi, 37)
Ancak o gün yapılan pişmanlık ve özürlerin hiçbir faydası olmayacaktır.

2. Mazlumların ve Zalimlerin Sözleri
Zalimler, mazlumların haklarını gasp ettiklerini kabul edecek, ancak artık bu itiraflar bir işe yaramayacaktır:

“Ey Rabbimiz! Bizi saptıranları bize göster, onları ayaklarımızın altına alalım ki, en aşağılık kimselerden olsunlar.” (Fussilet Suresi, 29)

3. Şahitlerin Konuşması
O gün insanın organları, melekler ve peygamberler de şahitlik yapacaktır:

“Derilerinin, ‘Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz?’ dediklerinde, derileri, ‘Bizi her şeyi konuşturan Allah konuşturdu.’ diye cevap verecek.” (Fussilet Suresi, 21)

“O gün biz onların ağızlarını mühürleriz. Elleri bize konuşur, ayakları yaptıklarına şahitlik eder.” (Yasin Suresi, 65)

4. Müminlerin Sözleri ve Sevinci
Müminler, o gün kurtuluşlarına sevinir ve Allah’a şükrederler:

“Hamd, bize verdiği sözünü yerine getiren ve bizi bu yere mirasçı yapan Allah’a mahsustur. Cennette istediğimiz yerde oturuyoruz. İyi ameller işleyenlerin ödülü ne güzelmiş!” (Zümer Suresi, 74)

Sonuç: İlahi Adaletin Tecellisi

Mahşer günü, ilahi adaletin tam olarak tecelli edeceği gündür. Herkesin yaptıkları ortaya konacak ve hiç kimse haksızlığa uğramayacaktır:

“O gün, kimseye hiçbir haksızlık yapılmaz ve herkese yalnızca yaptıklarının karşılığı verilir.” (Yasin Suresi, 54)

Bu tasvirler, insanlara ahirete hazırlıklı olmaları için birer uyarıdır. Allah’ın rahmetine ve adaletine güvenenler, mahşer günü sevinç içinde olacak, ancak zulüm ve günah işleyenler için o gün büyük bir pişmanlık anı olacaktır.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=JvFiTBtbNyk




BAŞLANGICINDAN NİHAYETİNE RAB İSMİ-13-

BAŞLANGICINDAN NİHAYETİNE RAB İSMİ-13-[1]

 

Allah Rab ismiyle İnsanları nasıl ve ne şekilde terbiye ettiğini örnekleriyle açıklar mısın?


Allah, Rab ismiyle insanları hem maddi hem de manevi yönlerden terbiye eder. Bu terbiye, insanın yaratılışından ölümüne kadar süren kapsamlı bir eğitim sürecini içerir. Aşağıda Allah’ın insanları Rab ismiyle nasıl ve ne şekilde terbiye ettiğini örneklerle açıklıyoruz:

* Kendimizin bir damla sudan yaratıldığını bilmeseydim, Hz. Ademin toprak ve su karışımından yaratıldığından haberimiz olmasaydı ve bize bir damla sudan ve bir parça topraktan bu birçok özelliklerle donatılmıştır insan yaratılacak denilseydi, ne derdik?

Allah değil mi?
İşte terbiye sıfatı ve müsebbibi isminin müşahhas örneği.


1. Yaratılış Sürecindeki Terbiye

Allah, insanı en güzel şekilde yaratmış, ihtiyaçlarına uygun bir beden ve ruh vermiştir.

Nasıl?
İnsan, anne rahminde geçirdiği aşamalardan itibaren mükemmel bir düzen içinde gelişir.

Örnek:

Anne rahmindeki gelişim: İnsan, anne karnında nutfe, alaka, mudga gibi aşamalardan geçerek Allah’ın terbiye edici sıfatıyla tamamlanır.

“Sizi annelerinizin karınlarında üç karanlık içinde yaratılıştan yaratılışa geçirerek yaratmaktadır.” (Zümer, 39:6)

Duyuların verilmesi: İnsan, işitme, görme ve akıl gibi nimetlerle donatılmıştır.

“Sizi işitme, görme ve gönül sahibi yapan O’dur.” (Mülk, 67:23)

2. Rızık ve İhtiyaçların Karşılanması

Allah, insanın bedensel ve ruhsal ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli rızıkları yaratmıştır.

Nasıl?
İnsan doğduğunda ihtiyacı olan süt, ilerleyen yaşlarda çeşitli gıdalar ve dünyadaki nimetlerle karşılanır.

Örnek:

Anne sütü: Bebek için en uygun besin olarak Allah tarafından hazırlanmıştır.

Toprağın nimetleri: İnsan, yeryüzünden elde ettiği ürünlerle beslenir.

“İnsana bakmalı: Yemeğini nasıl yarattık? Yağmuru bolca indirdik. Sonra toprağı yardık. Orada tahıllar bitirdik.” (Abese, 80:24-27)

3. Peygamberler ve Vahiy ile Manevi Terbiye

Allah, insanlara doğru yolu göstermek için peygamberler göndermiş ve vahiy yoluyla onları eğitmiştir.

Nasıl?
Peygamberler, insanlara Allah’ın emirlerini iletmiş, onları ahlaki ve dini yönden terbiye etmişlerdir.

Örnek:

Hz. Muhammed (sav): İnsanlara Kur’an-ı Kerim ile ahlaklı bir yaşamın rehberliğini yapmıştır.

“Gerçekten de Allah, müminlere kendi içlerinden bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur.” (Âl-i İmran, 3:164)

4. İmtihanlarla Terbiye

Allah, insanları farklı zorluklar ve nimetlerle imtihan ederek onların olgunlaşmasını ve kendisine yönelmelerini sağlar.

Nasıl?
Hayatta karşılaşılan zorluklar, insanın sabır ve tevekkül gibi manevi erdemler kazanmasına vesile olur.

Örnek:

Hz. Eyyûb’un sabrı: Hz. Eyyûb’un hastalık ve sıkıntılar karşısında gösterdiği sabır, Allah’ın terbiye edici hikmetini gösterir.

Nimetlerin sınavı: Mal, evlat ve sağlık gibi nimetler de bir imtihan vesilesidir.

“Sizi bir imtihan olarak hayırla da şerle de deniyoruz.” (Enbiyâ, 21:35)

5. Kur’an-ı Kerim ile Eğitim

Kur’an, insanlara dünya ve ahiret hayatını düzenleyecek bir rehber olarak indirilmiştir.

Nasıl?
İnsanlara hak ve batıl arasındaki farkı öğretir, güzel ahlakı emreder.

Örnek:

Ahlakî terbiye: Kur’an, yalan söylemeyi, hırsızlık yapmayı ve zulmü yasaklayarak insanları ahlak açısından olgunlaştırır.

İbadet eğitimi: Namaz, oruç, zekât gibi ibadetlerle insanın kulluk bilinci güçlenir.

“Şüphesiz ki bu Kur’an, en doğru yola iletir.” (İsrâ, 17:9)

6. Doğa ve Kâinat ile Eğitim

Allah, insanlara doğa olayları ve kâinatın düzeni aracılığıyla da dersler verir.

Nasıl?
Kâinatın işleyişi, insanın Allah’ı tanımasını ve O’na yönelmesini sağlar.

Örnek:

Yağmurun hikmeti: Yağmurun toprağı canlandırması, Allah’ın rahmetini ve kudretini hatırlatır.

“Ölü toprağı dirilttik ve oradan taneler çıkardık; işte ondan yersiniz.” (Yâsîn, 36:33)

Gece ve gündüz: Gece dinlenme, gündüz çalışma için birer terbiye vesilesidir.

7. İnsan Fıtratı ile Terbiye

Allah, insanı iyiyi ve kötüyü ayırt edebilecek bir fıtratla yaratmıştır.

Nasıl?
Vicdan, insanın doğruyu ve yanlışı anlamasını sağlar.

Örnek:

Nefis ve vicdan: İnsan, nefsinin arzularını kontrol etmek ve vicdanına kulak vermekle manevi olarak terbiye olur.

“Nefse ve onu şekillendirene andolsun ki; ona hem kötülüğü hem de takvayı ilham etti.” (Şems, 91:7-8)

Sonuç

Allah’ın Rab ismiyle insanları terbiye etmesi, hayatın her alanını kapsayan bir süreçtir. Bu terbiye; yaratılış, rızık, peygamberler, vahiy, imtihanlar, kâinatın düzeni ve insanın iç dünyası aracılığıyla gerçekleşir. İnsan, bu terbiyeyi fark edip Allah’a şükrettiğinde gerçek kulluk bilincine ulaşır. Allah’ın terbiyesi olmadan insanın anlamlı bir hayat sürdürmesi mümkün değildir.

@@@@@@

Allah Rab ismiyle Hayvanları nasıl ve ne şekilde terbiye ettiğini örnekleriyle açıklar mısın?

Allah, Rab ismiyle hayvanları onların ihtiyaçlarına uygun şekilde yaratmış, yönlendirmiş ve yaşatmıştır. Bu terbiye, hem hayvanların fiziksel yapılarında hem de davranışlarında açıkça görülür. Hayvanların her biri, Allah’ın kudreti ve hikmetiyle düzenlenmiş bir terbiye sürecine tabidir. İşte Allah’ın Rab ismiyle hayvanları nasıl ve ne şekilde terbiye ettiğine dair detaylar ve örnekler:

1. Hayvanların Yaratılışındaki Terbiye

Allah, hayvanları yaşadıkları çevreye ve görevlerine uygun fiziksel özelliklerle donatmıştır.

Nasıl?
Her hayvana yaşam alanına uygun organlar, yetenekler ve özellikler verilmiştir.

Örnek:

Deve: Çölde yaşayan develer, uzun süre susuz kalabilmeleri, kumda yürüyebilmeleri için özel olarak yaratılmıştır.

Balıklar: Suda yaşayabilecek şekilde solungaçlar ve yüzgeçlerle donatılmıştır.

Kuşlar: Uçmak için hafif kemik yapısı ve güçlü kanatlarla yaratılmıştır.

2. İçgüdülerin İlham Edilmesi

Allah, hayvanlara içgüdü yoluyla ne yapmaları gerektiğini öğretir.

Nasıl?
Hayvanlar, eğitim almadan yaşamlarını sürdürebilecek bilgi ve yeteneklerle yaratılmıştır.

Örnek:

Arılar: Arılar, bal yapmayı, petek inşa etmeyi ve çiçeklerden nektar toplama yollarını bilirler. Bu ilham Kur’an’da şöyle belirtilmiştir:

“Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kuracakları çardaklardan kendine evler edin.” (Nahl, 16:68)

Kuşların yuva yapması: Kuşlar, yaşamak ve yavrularını korumak için uygun yuvalar yapmayı içgüdüsel olarak bilirler.

3. Beslenme ve Rızıklandırma

Allah, hayvanların her birini rızıklarını bulabilecek şekilde yaratmış ve çevrelerini onlara uygun hale getirmiştir.

Nasıl?
Doğada her hayvan, ihtiyacına uygun besin kaynaklarına ulaşır.

Örnek:

Otçullar ve etçiller: Bazı hayvanlar otlarla, bazıları ise etle beslenir ve her biri ekosistemde bir denge unsuru oluşturur.

Kutuplardaki ayılar: Kutup ayıları, buzlu alanlarda avlanabilecek şekilde güçlü pençeler ve kalın kürklerle donatılmıştır.

“Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allah’a ait olmasın.” (Hûd, 11:6)

4. Göç ve Hareket Kabiliyeti

Allah, bazı hayvanlara uzak mesafelere göç etme ve yön bulma yeteneği vermiştir.

Nasıl?
Hayvanlar, belirli zamanlarda kendileri için en uygun yerlere göç eder ve bu süreçte yönlerini şaşırmazlar.

Örnek:

Leylekler: Leylekler, mevsim değişikliklerine göre binlerce kilometreyi aşarak göç ederler.

Balinalar: Balinalar, okyanuslarda uzun mesafeleri navigasyon sistemleri olmadan kat ederler.

5. Üreme ve Neslin Devamı

Allah, hayvanların nesillerini sürdürebilmeleri için özel bir düzen kurmuştur.

Nasıl?
Hayvanlar, üreme yetenekleri ve yavrularını koruma içgüdüsü ile donatılmıştır.

Örnek:

Kuluçka süreçleri: Kuşlar yumurtalarını belli bir sıcaklıkta tutarak yavrularını korurlar.

Yavruların bakımı: Aslanlar, kurtlar ve diğer birçok hayvan türü, yavrularını avlanmayı öğrenene kadar korur ve besler.

6. Ekosistemdeki Görevleri

Allah, hayvanlara ekosistemde belirli görevler yüklemiştir. Her hayvan, doğanın dengesi için yaratılmıştır.

Nasıl?
Hayvanlar, avcı-av ilişkileriyle, bitki tohumlarının yayılmasıyla ve doğanın temizlenmesiyle görev yaparlar.

Örnek:

Kargalar: Doğada çürüyen hayvan leşlerini temizleyerek çevrenin hijyenine katkıda bulunurlar.

“Allah, ona yeri eşeleyen bir karga gönderdi ki ona kardeşinin cesedini nasıl örteceğini göstersin.” (Mâide, 5:31)

Arılar: Tozlaşma yaparak bitkilerin üremesine katkıda bulunurlar.

7. Hayvanların Fıtrî İbadeti

Allah, hayvanları kendi yaratılışlarına uygun şekilde ibadet eden varlıklar olarak yaratmıştır.

Nasıl?
Her hayvan, Allah’ı kendi hâl diliyle zikreder ve O’na tesbih eder.

Örnek:

Kur’an’da tesbih eden hayvanlar:

“Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O’nu tesbih eder. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur.” (İsrâ, 17:44)

Sonuç

Allah’ın Rab ismi, hayvanların yaratılışında, beslenmesinde, korunmasında ve görevlerini yerine getirmesinde açıkça tecelli eder. Her hayvan, O’nun sonsuz ilminin ve kudretinin bir eseri olarak var olur, yaşar ve kendisine verilen görevi eksiksiz yerine getirir. Bu tefekkür, insanlara Allah’ın büyüklüğünü anlamayı ve şükretmeyi öğretir.

**************  

Eğer alemde Rab ismi ve rububiyet olmasaydı varlıklar nasıl olurdu?


Eğer âlemde Rab ismi ve Rubûbiyet olmasaydı, varlıkların düzeni, yaratılışı, devamlılığı ve hikmeti tamamen anlamsız ve kaotik bir durumda olurdu. Allah’ın Rubûbiyet sıfatı, kâinatın hem var oluş hem de sürekliliği için temel bir gerçekliktir. Bu sıfatın olmaması halinde ortaya çıkabilecek durumları şu şekilde özetleyebiliriz:

1. Yaratılış Olmazdı

Rubûbiyet, Allah’ın her varlığı yaratma ve düzenleme sıfatını içerir. Eğer bu sıfat olmasaydı:

Varlıklar yoktan var edilemezdi.

Kâinatta hiçbir şey kendi kendine var olamazdı.

Varlıkların bir başlangıcı veya kaynağı olmaz, sonsuz bir kaos içinde kalırlardı.

2. Düzen ve Sistem Kaybolurdu

Rubûbiyet, varlıkların bir düzen içinde yaratılması ve bu düzenin devamlılığını sağlar. Bu sıfatın yokluğu, şu sonuçlara yol açardı:

Düzensizlik ve Kaos: Kâinattaki her şey birbirine karışır, hiçbir düzen olmazdı. Güneş, ay, yıldızlar ve gezegenler yörüngelerinde hareket edemezdi.

Hikmetsiz Bir Varlık: Varlıklar amaçsız, başıboş ve tesadüflere bağlı şekilde ortaya çıkardı.

3. Rızık ve İhtiyaçlar Karşılanamazdı

Rab sıfatı, varlıkların ihtiyaçlarını karşılamayı da içerir. Eğer bu sıfat olmasaydı:

Canlıların yaşaması için gerekli olan rızık, su, hava ve ışık gibi kaynaklar oluşmazdı.

Varlıklar hayatlarını sürdüremez, ihtiyaçlarını karşılayamazdı.

4. İnsan Hayatı ve Sorumluluk Anlamını Kaybederdi

Rubûbiyet, insana hayatının bir anlamı ve amacı olduğunu öğretir. Bu sıfatın olmaması durumunda:

İnsan kendisinin neden yaratıldığını ve neye hizmet ettiğini bilemezdi.

İmtihan ve kulluk bilinci ortadan kalkar, insan bir kaos içinde yaşardı.

Ölüm ve hayat arasındaki bağ anlamsız hale gelirdi.

5. İlahi Hikmet, Adalet ve Merhamet Tecelli Etmezdi

Rubûbiyet, Allah’ın hikmet, adalet ve merhametini yansıtan bir sıfattır. Bu sıfatın yokluğu, şu sonuçları doğururdu:

Evrenin yaratılışı ve işleyişinde hikmet bulunmazdı.

Adalet kavramı tamamen kaybolur, kimin haklı veya haksız olduğunun hiçbir anlamı kalmazdı.

Merhamet tecelli etmediği için hayat acımasız bir karmaşaya dönüşürdü.

6. Sonuç: Yokluk ve Kaos

Eğer âlemde Rab ismi ve Rubûbiyet olmasaydı, tüm varlıklar yoklukta kalır veya tamamen anlamsız, tesadüfe bağlı ve kaotik bir düzende başıboş bir şekilde sürüklenirdi. Rubûbiyet, kâinatın var oluşundan insanın hayatındaki en küçük ayrıntıya kadar düzenin ve anlamın temeli olduğu için onsuz bir âlem düşünülemez.

Allah’ın Rab ismi ve Rubûbiyet sıfatı, varlık âleminin varlık sebebi ve düzeninin güvencesidir. Bu sıfatın yokluğu, hem yaratılışı hem de hayatı tamamen imkânsız hale getirirdi.

@@@@@@@

Allah Rab ismiyle neyi nasıl ve ne şekilde terbiye ettiğini örnekleriyle açıklar mısın?

Allah’ın Rab ismiyle varlıkları terbiye etmesi, onları yaratması, ihtiyaçlarını karşılaması, düzenlemesi ve kemale doğru yönlendirmesi anlamına gelir. Terbiye süreci, varlıkların fiziksel, biyolojik, manevi ve ahlaki yönlerini kapsar. Bu süreç, kâinatta her şeyde açıkça görülebilecek delillerle doludur. Aşağıda bu terbiyeyi nasıl ve ne şekilde gerçekleştirdiğini örneklerle açıklayalım:

1. Kâinatın Terbiyesi: Düzen ve Sistem

Allah, kâinatı mükemmel bir düzen içinde yaratmış ve bu düzenin devamını sağlamıştır.

Nasıl?
Gökleri ve yeri ölçü ve hikmetle yaratmıştır. Gezegenler, yıldızlar, galaksiler belli bir yörüngede hareket eder.

Örnek:
Güneş sisteminin işleyişi: Güneşin belirli bir mesafede olması, dünyada hayatın devamı için mükemmel bir ısı ve ışık sağlaması.

“O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi.” (Nahl, 16:12)

2. Canlıların Terbiyesi: Hayatın Devamı

Allah, canlıların her birini ihtiyaçlarına uygun şekilde yaratır, büyütür ve yaşatır.

Nasıl?
Canlıların bedenlerini ve organlarını ihtiyaçlarına göre şekillendirmiştir.

Örnek:

Anne sütü: Bir bebek doğar doğmaz onun tüm ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde anne sütü hazırlanmıştır.

Bitkilerin fotosentezi: Bitkiler, insanlara ve hayvanlara oksijen ve besin sağlamak için Allah tarafından bu göreve uygun şekilde yaratılmıştır.

3. İnsanların Terbiyesi: Akıl, İlim ve İman

Allah, insanları diğer varlıklardan üstün kılarak onları akıl, irade ve sorumlulukla donatmıştır. İnsanları ahlaki, manevi ve sosyal açıdan eğitir.

Nasıl?
Peygamberler ve vahiy göndermek suretiyle insanları doğru yola yönlendirmiştir.

Örnek:

Hz. Musa ve Firavun Kıssası: Allah, Hz. Musa’yı insanlara hakikati öğretmesi için bir peygamber olarak terbiye etmiştir.

Kur’ân-ı Kerim: İnsanlara doğru yolu gösteren bir rehber olarak indirilmiştir.

“Gerçekten insanı bir nutfeden yarattık; onu imtihan edeceğiz. Bu sebeple onu işitir ve görür kıldık.” (İnsan, 76:2)

4. Hayvanların Terbiyesi: İlham ve Yetenek

Allah, hayvanları yaşamlarını sürdürebilmeleri için özel yeteneklerle donatmıştır.

Nasıl?
Her hayvana yaşadığı çevreye uygun yetenekler ve içgüdüler verir.

Örnek:

Arılar: Allah, arılara bal yapma bilgisini ilham etmiştir.

“Rabbin bal arısına vahyetti…” (Nahl, 16:68)

Kuşların göçü: Kuşlar binlerce kilometre mesafeyi hiçbir eğitim almadan yönlerini şaşırmadan aşarlar.

5. Doğal Olayların Terbiyesi: Hikmet ve İbret

Allah, tabiat olaylarını insanlar için hem bir nimet hem de bir uyarı aracı olarak kullanır.

Nasıl?
Yağmur, rüzgar, denizlerin düzeni ve güneşin hareketi gibi olaylarla insanlara hem ihtiyaçlarını karşılar hem de düşünmeleri için hikmetli dersler verir.

Örnek:

Yağmurun hikmeti: Yağmur sayesinde toprak canlanır, bitkiler yeşerir ve insanlar ile hayvanlar rızıklanır.

“Ölü toprak için bir delil vardır. Biz ona hayat verdik ve ondan tahıllar çıkardık, böylece ondan yerler.” (Yâsîn, 36:33)

Denizlerin faydası: Denizlerden balık, inci, ulaşım ve ticaret gibi nimetler sağlanır.

6. Ruh ve Kalbin Terbiyesi: Ahlak ve Maneviyat

Allah, insanın ruhunu ve kalbini eğiterek onu ahlaken yüceltecek yollar göstermiştir.

Nasıl?
İlahi buyruklar ve ahiret bilinci ile insanın kötülüklerden uzaklaşıp iyiliklere yönelmesini sağlar.

Örnek:

Namaz ve Zikir: Allah, ibadetlerle insanın ruhunu temizler ve manen yükseltir.

Sabır ve Şükür: İnsanı musibetlerle terbiye ederek sabır öğretir ve nimetlerle şükür etmeyi sağlar.

Sonuç

Allah’ın Rab ismiyle terbiye ettiği her şey, kâinatta bir düzen, hikmet ve merhamet örneği olarak kendini gösterir. Canlılardan cansızlara, bireylerden toplumlara kadar her varlık, Allah’ın Rubûbiyyetinin bir tezahürüdür. Bu terbiyeyi fark eden insan, Allah’a şükretmeli ve O’nun Rab sıfatını tefekkür ederek hayatını doğru yola yönlendirmelidir.

@@@@@@@ 

Allah’ın Zatı ve Rubûbiyet

* Allah’ın varlığı ve birliği
* Allah’ın sıfatları ve isimleri
* Rubûbiyet sıfatının diğer sıfatlarla ilişkisi
* Allah’ın zâtının ezeli, ebedi ve kayyûm olması
* Allah’ın yaratma fiili ve rubûbiyet.

Allah’ın Zatı ve Rububiyeti, İslam inancının temel taşlarından biridir. Bu kavramlar, Allah’ın kim olduğunu, evrenle ve insanla olan ilişkisini anlamamızı sağlar. İşte bu konulara dair detaylı bir açıklama:
1. Allah’ın Varlığı ve Birliği (Vücud ve Vahdaniyet)
İslam inancının özü, Allah’ın varlığına ve birliğine (tevhid) inanmaktır.
* Vücud (Var Olmak): Allah’ın varlığı, hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde kesindir. O, kendi kendine var olandır (Vacibü’l-Vücud). Evrendeki düzen, uyum ve mükemmellik, O’nun varlığının en açık delilleridir.
* Vahdaniyet (Birlik): Allah tektir, ortaksızdır. O’nun dışında ibadete layık hiçbir ilah yoktur. Bu, İslam’ın en temel ilkesidir. Kur’an’da şöyle buyurulur: “Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. O, Hayy (diri) ve Kayyum (kendi kendine kaim) olandır.” (Bakara, 255)
2. Allah’ın Sıfatları ve İsimleri (Esma-i Hüsna)
Allah’ın, Zatı’na ait olan ve O’nu tanımlayan birçok sıfatı ve ismi vardır. Bu sıfatlar iki ana kategoriye ayrılır:
* Zati Sıfatlar: Allah’ın Zatı’na özgü olan, O’nun mahiyetini ifade eden sıfatlardır. Bunlar:
* Vücud: Var olmak.
* Kıdem: Başlangıcı olmamak.
* Beka: Sonu olmamak.
* Vahdaniyet: Tek olmak.
* Muhalefetün li’l-havadis: Yaratılmışlara benzememek.
* Kıyam bi-nefsihi: Kendi kendine kaim olmak, hiçbir şeye muhtaç olmamak.
* Subuti Sıfatlar: Allah’ın fiillerini ve evrenle olan ilişkisini ifade eden sıfatlardır. Bunlar:
* Hayat: Diri olmak.
* İlim: Her şeyi bilmek.
* İrade: Dilemek, istemek.
* Kudret: Güç yetirmek.
* Semi’: İşitmek.
* Basar: Görmek.
* Kelam: Konuşmak (vahiy yoluyla peygamberlere bildirmek).
* Tekvin: Yaratmak.
Allah’ın 99 ismi (Esma-i Hüsna) de bu sıfatlardan türetilmiştir ve O’nun yüceliğini, güzelliğini ve mükemmelliğini ifade eder. Örneğin, Rahman (çok merhametli), Rahim (çok şefkatli), Alim (her şeyi bilen), Kadir (her şeye gücü yeten) gibi.
3. Rububiyet Sıfatının Diğer Sıfatlarla İlişkisi
Rububiyet (Rablik), Allah’ın evreni ve içindeki her şeyi yaratması, yönetmesi, terbiye etmesi, rızıklandırması ve koruması anlamına gelir. Rububiyet sıfatı, diğer sıfatlarla ayrılmaz bir ilişki içindedir:
* Halikiyet (Yaratıcılık): Allah’ın yaratması, O’nun Rabliğinin bir gereğidir. Yaratmadan Rablik düşünülemez.
* Rahmet (Merhamet): Allah’ın kullarına olan merhameti, Rububiyetinin bir tezahürüdür. Kullarını korur, gözetir ve ihtiyaçlarını karşılar.
* İlim (Bilgi): Allah’ın her şeyi bilmesi, O’nun Rabliğinin bir gereğidir. Yarattıklarını en iyi şekilde yönetebilmesi için her şeyi bilmesi gerekir.
* Kudret (Güç): Allah’ın her şeye gücü yetmesi, O’nun Rabliğinin bir göstergesidir. Evreni ve içindekileri dilediği gibi yönetebilir.
4. Allah’ın Zatının Ezeli, Ebedi ve Kayyum Olması
Bu üç sıfat, Allah’ın Zatı’nın temel özelliklerini ifade eder:
* Ezeli (Kıdem): Allah’ın başlangıcı yoktur. O, her zaman var olmuştur.
* Ebedi (Beka): Allah’ın sonu yoktur. O, her zaman var olacaktır.
* Kayyum (Kıyam bi-nefsihi): Allah, kendi kendine kaimdir, hiçbir şeye muhtaç değildir. Her şey O’na muhtaçtır. O, evreni ve içindeki her şeyi ayakta tutandır.
Bu sıfatlar, Allah’ın mutlak ve sonsuz varlığını ifade eder.
5. Allah’ın Yaratma Fiili ve Rububiyet
Allah’ın yaratma fiili (Tekvin), Rububiyetinin en önemli tezahürlerinden biridir. Allah, evreni ve içindeki her şeyi yoktan var etmiştir. Bu yaratma, O’nun sonsuz kudretinin ve hikmetinin bir göstergesidir.
* Yaratmanın Amacı: Allah’ın yaratmasının temel amacı, kendi varlığını ve birliğini göstermek, kullarına lütufta bulunmak ve onları imtihan etmektir.
* Yaratılışın Mükemmelliği: Allah’ın yaratması kusursuzdur. Evrendeki düzen, uyum ve denge, O’nun yaratmasının mükemmelliğini gösterir.
* Rububiyetin Devamlılığı: Allah’ın yaratmasıyla başlayan Rububiyeti, evren var oldukça devam eder. O, her an yaratıklarını gözetir, yönetir ve ihtiyaçlarını karşılar.
Özetle:
Allah’ın Zatı ve Rububiyeti, İslam inancının temelini oluşturur. Allah’ın varlığı, birliği, sıfatları, isimleri, ezeli ve ebedi oluşu, yaratma fiili ve Rububiyeti, birbirleriyle ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır. Bu kavramları anlamak, Allah’ı daha iyi tanımamızı, O’na daha yakın olmamızı ve O’na karşı sorumluluklarımızı daha iyi anlamamızı sağlar.

******************  

Bütün yönleriyle Allah’ın Rubûbiyyetinin zatina, mahlukata ve insana bakan yönleri…

* Rubûbiyet kavramının önemi ve İslam düşüncesindeki yeri
* Rubûbiyet ile diğer ilahi sıfatlar arasındaki ilişki

Allah’ın Rububiyetinin (Rabliğinin) tüm yönleriyle incelenmesi, İslam düşüncesinin temelini oluşturan en önemli konulardan biridir. Rububiyet, Allah’ın varlıkları yaratması, onları idare etmesi, terbiye etmesi, rızıklandırması ve her an onlarla ilgilenmesi anlamına gelir. Bu kavram, Allah’ın Zatı, mahlukatı (yaratılmışlar) ve özellikle insan ile olan ilişkisi açısından derin anlamlar taşır.
1. Rububiyet Kavramının Önemi ve İslam Düşüncesindeki Yeri
Rububiyet, İslam’ın temelini oluşturan tevhid (Allah’ın birliği) ilkesinin ayrılmaz bir parçasıdır. Tevhid, Allah’ı hem yaratıcı (Halik) hem de yönetici (Rab) olarak birlemek anlamına gelir. Bu nedenle, Rububiyet inancı, Allah’ın evrendeki tek hakim, yönetici ve söz sahibi olduğunu kabul etmeyi içerir.
* Tevhidin Temeli: Rububiyet, tevhidin pratik ve yaşamsal boyutunu oluşturur. Allah’ın Rab olarak kabul edilmesi, O’na kayıtsız şartsız itaat etmeyi, O’nun emirlerine uymayı ve O’nun yasaklarından kaçınmayı gerektirir.
* İmanın Özü: Rububiyet inancı, imanın özünü oluşturur. Bir Müslüman, Allah’ın Rab olduğuna inanmadıkça gerçek anlamda iman etmiş sayılmaz. Bu inanç, insanın Allah’a karşı sorumluluklarını ve kulluk görevlerini anlamasının temelidir.
* Hayatın Anlamı: Rububiyet, hayata anlam ve amaç kazandırır. İnsan, Allah’ın kulu olduğunu ve O’nun tarafından sürekli gözetlendiğini bilerek yaşar. Bu bilinç, insanın davranışlarını düzenler, ahlaki değerlere bağlı kalmasını sağlar ve ahiret bilincini canlı tutar.
2. Rububiyetin Allah’ın Zatına Bakan Yönü
Rububiyet, Allah’ın Zatı ile kaim bir sıfattır. Bu, Allah’ın ezelden beri Rab olduğunu ve bu özelliğinin O’nun Zatı’nın ayrılmaz bir parçası olduğunu ifade eder.
* Ezeliyet ve Ebediyet: Allah, ezelden beri Rab’dir ve ebediyen de Rab olarak kalacaktır. O’nun Rabliği, yaratılışla başlamış veya sona erecek bir özellik değildir.
* Kusursuzluk ve Mükemmellik: Allah’ın Rububiyeti, O’nun kusursuz ve mükemmel olduğunu gösterir. O, yaratıklarını en iyi şekilde yönetir, terbiye eder ve ihtiyaçlarını karşılar. O’nun yönetiminde hiçbir eksiklik, hata veya adaletsizlik bulunmaz.
* Mutlak Hakimiyet: Allah, evrenin ve tüm yaratıkların mutlak hakimidir. O’nun iradesi ve hükmü her şeyin üzerindedir. Hiçbir güç O’nun iradesine karşı gelemez.
3. Rububiyetin Mahlukata Bakan Yönü
Rububiyet, Allah’ın tüm yaratıklarla olan ilişkisini kapsar. O, tüm varlıkları yaratmış, onlara rızık vermiş, onları yönetmekte ve onlara karşı sonsuz bir şefkat ve merhamet göstermektedir.
* Yaratma ve Var Etme: Allah, tüm varlıkları yoktan var etmiştir. O’nun yaratması, benzersiz ve kusursuzdur. Her varlık, O’nun sonsuz kudretinin ve hikmetinin bir göstergesidir.
* Rızık Verme ve İhtiyaçları Karşılama: Allah, tüm yaratıkların rızkını verir ve ihtiyaçlarını karşılar. O, her bir varlığın neye ihtiyacı olduğunu bilir ve onları en uygun şekilde rızıklandırır.
* Yönetme ve İdare Etme: Allah, tüm evreni ve içindeki varlıkları kusursuz bir düzen içinde yönetir. O’nun yönetimi, evrenin işleyişinde görülen mükemmel denge ve uyumla açıkça görülmektedir.
* Terbiye Etme ve Geliştirme: Allah, yaratıklarını terbiye eder ve onları en iyi şekilde geliştirir. Bu terbiye, bazen zorluklar ve imtihanlar şeklinde olsa da, sonuçta yaratıkların hayrına ve olgunlaşmasına yöneliktir.
4. Rububiyetin İnsana Bakan Yönü
Rububiyet, insanla özel bir ilişki içindedir. Allah, insanı en güzel şekilde yaratmış, ona akıl ve irade vermiş ve onu yeryüzünde halife kılmıştır.
* İmtihan ve Sorumluluk: Allah, insanı imtihan etmek için yaratmıştır. İnsan, aklı ve iradesi sayesinde iyiyi kötüden ayırt edebilir ve seçimler yapabilir. Bu seçimlerinden dolayı da Allah’a karşı sorumludur.
* Hidayet ve Rehberlik: Allah, insanlara hidayet ve rehberlik etmek için peygamberler göndermiş ve kutsal kitaplar indirmiştir. Bu sayede insanlar, doğru yolu bulabilir ve Allah’ın rızasına uygun bir hayat yaşayabilirler.
* Lütuf ve İhsan: Allah, insanlara sayısız lütuflarda ve ihsanlarda bulunur. Sağlık, rızık, akıl, iman gibi nimetler, Allah’ın insanlara olan sonsuz lütfunun birer göstergesidir.
* Affetme ve Merhamet: Allah, kullarının hatalarını affeder ve onlara karşı sonsuz bir merhamet gösterir. Tövbe eden ve O’na yönelen kullarını bağışlar ve onlara yeniden bir fırsat verir.
5. Rububiyet ile Diğer İlahi Sıfatlar Arasındaki İlişki
Rububiyet, diğer ilahi sıfatlarla yakından ilişkilidir ve onlarla birlikte anlam kazanır.
* Uluhiyet (İlahlık): Rububiyet, Uluhiyetin ayrılmaz bir parçasıdır. Allah, hem İlah hem de Rab’dir. O’nun İlahlığı, O’nun Rabliğini gerektirir ve O’nun Rabliği, O’nun İlahlığının bir gereğidir.
* Halikiyet (Yaratıcılık): Allah’ın Halik olması, O’nun Rab olmasının bir sonucudur. Yaratmak, Rabliğin bir gereğidir ve Rab olmak, yaratmayı gerektirir.
* Rahmet (Merhamet): Allah’ın Rahmeti, O’nun Rububiyetinin bir tezahürüdür. Rab olarak Allah, kullarına karşı sonsuz bir merhamet gösterir ve onları korur, gözetir ve ihtiyaçlarını karşılar.
* İlim (Bilgi): Allah’ın sonsuz İlmi, O’nun Rububiyetinin bir gereğidir. Rab olarak Allah, tüm yaratıklarını ve onların ihtiyaçlarını en ince detayına kadar bilir.
* Kudret (Güç): Allah’ın sonsuz Kudreti, O’nun Rububiyetinin bir göstergesidir. Rab olarak Allah, her şeye gücü yeter ve her şeyi dilediği gibi yönetir.
Sonuç olarak, Allah’ın Rububiyeti, İslam inancının temelini oluşturan en önemli kavramlardan biridir. Bu kavram, Allah’ın Zatı, mahlukatı ve özellikle insan ile olan ilişkisini anlamamızı sağlar. Rububiyet inancı, insanın Allah’a karşı sorumluluklarını, kulluk görevlerini ve hayatın anlamını anlamasının temelidir. Aynı zamanda, diğer ilahi sıfatlarla birlikte ele alındığında, Allah’ın sonsuz kudretini, ilmini, merhametini ve adaletini daha iyi kavramamıza yardımcı olur.

**************  

İslam alimleri Allah’ın Rab ismine ve Ruhubiyetine nasıl bir bakış açısı getirmişlerdir?


İslam alimleri, Allah’ın Rab ismini ve Rubûbiyetini derinlemesine ele almış, bu kavramları farklı boyutlarıyla açıklamışlardır. Rab ismi ve Rubûbiyet, Allah’ın yaratıcı, terbiye edici, düzenleyici ve idare edici sıfatlarını ifade ettiği için tevhid, iman ve insanın kulluk bilincinin temel taşlarından biri olarak değerlendirilmiştir.

Aşağıda İslam alimlerinin Allah’ın Rab ismine ve Rubûbiyet hakikatine dair yaklaşımlarını özetledik:

1. Kelam Alimleri ve Rab İsmi

Kelam âlimleri, Allah’ın Rab ismini ve Rubûbiyetini özellikle tevhid inancının bir parçası olarak ele almışlardır. Bu bakış açısına göre:

Rab ismi, tevhidin anahtarıdır:
Allah, âlemin yegâne yaratıcısı ve idare edicisidir. Bu, Allah’ın varlığını ve birliğini (tevhid) ispat eder. Kelamcılar, Rubûbiyeti kâinattaki düzen ve hikmetin bir delili olarak sunmuşlardır.

Rubûbiyetin inkârı, şirk doğurur:
Kelam âlimlerine göre Allah’ın Rubûbiyet sıfatını inkâr etmek, O’nun hâkimiyetini ve yaratıcı sıfatını başka varlıklara isnat etmek anlamına gelir. Bu ise şirktir.

Rubûbiyetin insan üzerindeki etkisi:
İnsan, Rabbinin kulu olduğunu bilerek hayatını ona göre düzenlemelidir. Bu bilinç, insanın kulluk sorumluluğunu artırır.

2. Tasavvuf Ehli ve Rab İsmi

Tasavvuf ehli, Rab ismini daha çok insan-Allah ilişkisi bağlamında ele almış ve bireyin manevi terbiye sürecine vurgu yapmıştır:

Rab ismi terbiye edici anlamına gelir:
Tasavvufa göre Allah, insanın hem fiziksel hem de ruhsal ihtiyaçlarını karşılar. İnsan, Allah’ın Rab ismiyle sürekli terbiye edilir. Bu terbiye süreci, insanı olgunlaştırarak Allah’a yaklaştırır.

Rab ismi ile ubudiyet (kulluk) ilişkisi:
İnsan, Allah’ın Rab sıfatını tefekkür ederek kendi acizliğini ve O’na olan mutlak ihtiyacını idrak eder. Bu idrak, insanı tam bir kulluk bilincine sevk eder.

Rab isminin kalpteki tezahürü:
Sûfiler, Rubûbiyetin insanın kalbinde Allah’a olan derin bir sevgi, teslimiyet ve güven oluşturduğunu ifade etmişlerdir. Örneğin, Mevlânâ’ya göre Rab ismi, insanın ilahi terbiye ile kamil bir insan olmasını sağlar.

3. Tefsir Âlimleri ve Rab İsmi

Kur’an tefsirinde Rab ismi ve Rubûbiyet hakikati, özellikle şu üç temel bağlamda ele alınmıştır:

1. Kâinatın Yaratılışı ve İdaresi:
Tefsir âlimleri, “Âlemlerin Rabbi” ifadesini Allah’ın hem yaratıcılığını hem de sürekli olarak kâinatı idare eden Rab olduğunu vurgulamak için açıklarlar.

Örnek: Fahruddin Râzi, “Rab” kelimesini açıklarken Allah’ın kâinattaki düzeni, hikmeti ve hikmetli yaratışı ile varlık âlemini nasıl terbiye ettiğine vurgu yapar.

2. İnsanın Terbiyesi:
Rab isminin insan üzerindeki tezahürü, Allah’ın insanı fiziksel, ahlaki ve manevi olarak terbiye etmesidir. Tefsirlerde bu, insanın ahiret sorumluluğunu anlaması için bir uyarı olarak ele alınır.

3. Kur’an’daki Rubûbiyet Ayetleri:
Tefsir âlimleri, özellikle Fatiha Suresi’nin “Rabbü’l-Âlemin” ifadesini detaylı şekilde yorumlamışlardır. Allah’ın Rubûbiyet sıfatını, rahmet ve hikmetle birlikte ele almışlardır.

4. Felsefi Yaklaşımlar ve Rab İsmi

İslam filozofları, Rab ismini ve Rubûbiyet hakikatini daha çok varlık ve düzen ilişkisi üzerinden anlamaya çalışmışlardır:

Varlık âlemindeki düzen:
Farabi ve İbn Sina gibi filozoflar, kâinattaki düzeni Allah’ın Rubûbiyetinin bir delili olarak görmüşlerdir. Onlara göre, kâinatta hiçbir şey başıboş değildir; her şey Allah’ın hikmetiyle yaratılmış ve terbiye edilmiştir.

Rab sıfatı ve insanın aklı:
İbn Rüşd gibi düşünürler, insanın aklı ve iradesinin Allah’ın Rubûbiyet sıfatıyla bağlantılı olduğunu savunmuşlardır. İnsan, Rabbinin varlığını ve hikmetini aklıyla kavrayarak kulluk sorumluluğunu yerine getirebilir.

5. Bediüzzaman Said Nursi ve Rubûbiyet

Bediüzzaman, Rubûbiyet kavramını Risale-i Nur’da detaylı bir şekilde ele almıştır. Onun yaklaşımı şu şekilde özetlenebilir:

Kâinattaki Rubûbiyet:
Kâinat, Allah’ın Rubûbiyetinin bir tecellisidir. Her varlık, Allah’ın Rab isminin bir aynasıdır. Kâinattaki düzen, Rubûbiyetin en açık delilidir.

İnsanın Rubûbiyetle ilişkisi:
İnsan, Allah’ın bir sanat eseri olarak yaratılmıştır ve hayatındaki her detay Allah’ın Rubûbiyetinin bir sonucudur. İnsanın görevi, Allah’ın terbiye edici sıfatını tanıyıp şükretmektir.

Rubûbiyet ve Rahmet:
Bediüzzaman, Allah’ın Rubûbiyetini rahmetle birlikte ele almış ve bu iki sıfatın insan üzerindeki etkilerini detaylı bir şekilde açıklamıştır.

Sonuç

İslam alimleri, Allah’ın Rab ismini ve Rubûbiyetini tevhid, yaratılış, insanın terbiyesi ve kâinattaki düzen bağlamında derinlemesine incelemişlerdir. Bu çalışmalar, insanın Allah’a olan ihtiyacını ve O’na karşı olan kulluk sorumluluğunu anlamasına büyük katkı sağlamıştır. Rab ismi, hem insanın bireysel hayatında hem de toplumsal düzende Allah’ın hâkimiyetini ve rahmetini anlamanın anahtarıdır.

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=BSJFjrKcwPA




HER ŞEYİN RABBİ OLAN ALLAH-12-

HER ŞEYİN RABBİ OLAN ALLAH-12-[1]

 

Rubûbiyyet Kavramının Tanımı

1.2. Rubûbiyyetin Tevhid ile İlişkisi
1.3. Rubûbiyyet İnancının İnsan Hayatındaki Önemi
2. Allah’ın Rubûbiyyetinin Zâtına Bakan Yönleri
2.1. Allah’ın Zâtı ve İsimleri ile Rubûbiyyeti
2.2. Rubûbiyyet ve Ulûhiyyet Arasındaki İlişki
2.3. Sonsuz Kudret, Hikmet ve İlmin Rubûbiyyet Bağlamında Anlamı

1. Rubûbiyyet Kavramının Tanımı

Rubûbiyyet, Allah’ın Rab sıfatının bir tezahürü olup, kâinatı yaratma, idare etme, yönetme, terbiye etme ve koruma sıfatlarını ifade eder. Rubûbiyyet, Allah’ın bütün varlıkları yoktan var etmesi, her birini kendi hikmetine uygun şekilde düzenlemesi ve onların ihtiyaçlarını karşılayarak terbiye etmesini kapsar.

Kelime Anlamı:

Arapça kökenli “Rab” kelimesinden türeyen Rubûbiyyet, “terbiye eden”, “düzenleyen” ve “sahiplik eden” anlamlarına gelir.

Rubûbiyyet, Allah’ın kâinat üzerindeki mutlak otoritesini ve yönetimini temsil eder.

Kur’ân’da Kullanımı:
Rubûbiyyet, özellikle “Rabbü’l-âlemîn” (Âlemlerin Rabbi) ifadesiyle Kur’ân’da sıkça vurgulanır (Fâtiha, 1:2). Bu ifade, Allah’ın hem yaratıcı (hâlık) hem de idare edici (mudebbîr) sıfatlarına işaret eder.

1.2. Rubûbiyyetin Tevhid ile İlişkisi

Tevhid, Allah’ın birliğini ve eşsizliğini ifade ederken, Rubûbiyyet bu birliğin yaratılış, yönetim ve terbiye alanında açık bir şekilde tezahür etmesidir.

Rubûbiyyet Tevhidinin Unsurları:

1. Tek Yaratan: Allah, kâinatın ve içindekilerin yaratıcısıdır. Rubûbiyyet tevhidi, yaratılışta ortağın olmadığını ifade eder.

“De ki: Allah her şeyin yaratıcısıdır. O, birdir.” (Rad, 13:16)

2. Mutlak Yönetici: Kâinatın düzeni yalnızca Allah’ın elindedir. O’nun izni olmadan hiçbir şey varlık gösteremez.

“Şüphesiz ki göklerde ve yerde hüküm Allah’ındır.” (Casiye, 45:37)

3. Hikmetli İdare: Allah, Rubûbiyyetiyle her şeyi bir hikmetle yönetir. Bu idarede tesadüfe veya başıboşluğa yer yoktur.

Rubûbiyyet Tevhidine Aykırılıklar:

Rubûbiyyetin tevhid anlayışı, şirk ve inkâr gibi kavramlarla zıttır. Allah’tan başka yaratıcılar veya yöneticiler kabul etmek, Rubûbiyyet tevhidine aykırıdır.

1.3. Rubûbiyyet İnancının İnsan Hayatındaki Önemi

Rubûbiyyet inancı, insanın Allah ile ilişkisini düzenleyen temel unsurlardan biridir:

1. Şükür ve Tevekkül:
İnsan, kendisini ve her şeyi terbiye edenin Allah olduğunu bildiğinde O’na şükreder ve yalnızca O’na tevekkül eder.

“Benim Rabbim bana yeter.” (Tevbe, 9:129)

2. Hayatın Amacı:
Rubûbiyyet inancı, insanın başıboş olmadığını ve hayatın bir gayeye dayandığını öğretir. İnsan, Allah’ın terbiyesine mazhar olmayı hedeflemelidir.

3. İmtihan Bilinci:
Allah’ın Rubûbiyyeti, insanın dünya hayatındaki sorumluluklarını ve sınavını hatırlatır. İnsan, Rabbinin hükümlerine uygun bir hayat sürmekle yükümlüdür.

2. Allah’ın Rubûbiyyetinin Zâtına Bakan Yönleri

Allah’ın Rubûbiyyeti, Zâtı, isimleri ve sıfatlarıyla doğrudan ilişkilidir. Rubûbiyyet, O’nun mutlak kudret, hikmet ve ilmiyle kâinatta sürekli tecelli eder.

2.1. Allah’ın Zâtı ve İsimleri ile Rubûbiyyeti

Rubûbiyyet, Allah’ın Zâtının sonsuz sıfatları ve isimleri ile ayrılmaz bir bütün oluşturur:

1. Hâlık (Yaratıcı):
Rubûbiyyet, Allah’ın yaratıcı sıfatıyla başlar. O, her şeyi yoktan var eden tek Rab’dir.

2. Rezzâk (Rızık Veren):
Rubûbiyyet, varlıkların ihtiyaçlarını karşılayan Allah’ın Rezzâk ismiyle tecelli eder.

“Şüphesiz ki Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Cuma, 62:11)

3. Hakîm (Hikmetli):
Rubûbiyyet, kâinattaki düzen ve hikmetle ortaya çıkar. Her şey, Allah’ın ilahi hikmetiyle idare edilir.

4. Rahmân ve Rahîm:
Rubûbiyyet, Allah’ın rahmet ve merhametini temsil eden bu iki isimle ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır.

2.2. Rubûbiyyet ve Ulûhiyyet Arasındaki İlişki

Rubûbiyyet ve Ulûhiyyet kavramları, Allah’ın birliğini ve yüceliğini anlamada birbirini tamamlar:

Rubûbiyyet: Allah’ın yaratıcı, düzenleyici ve terbiye edici sıfatlarıdır. O’nun fiillerini ifade eder.

Ulûhiyyet: Allah’ın ibadete layık yegâne varlık olmasıdır. Rubûbiyyet, Ulûhiyyetin temelidir.

İlişkinin Özeti:

Rubûbiyyeti kabul eden bir insan, Ulûhiyyeti de kabul etmek zorundadır. Allah’ın yaratıcılığına (Rubûbiyyet) inanmak, O’na ibadet etmeyi (Ulûhiyyet) gerektirir.

2.3. Sonsuz Kudret, Hikmet ve İlmin Rubûbiyyet Bağlamında Anlamı

Allah’ın Rubûbiyyeti, O’nun sonsuz kudreti, hikmeti ve ilmiyle ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır:

1. Sonsuz Kudret:
Allah, her şeyi yaratmaya ve idare etmeye muktedirdir. Kâinattaki düzen, Allah’ın sınırsız kudretinin bir sonucudur.

“Allah her şeye gücü yetendir.” (Bakara, 2:20)

2. Hikmet:
Allah’ın Rubûbiyyeti, hiçbir şeyin amaçsız ve başıboş yaratılmadığını gösterir. O’nun her fiili hikmetlidir.

“Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri boşuna yaratmadık.” (Sad, 38:27)

3. İlim:
Rubûbiyyet, Allah’ın her şeyi kuşatan ilmiyle gerçekleşir. O, her şeyin en ince detayını bilir ve ona göre hükmeder.

“O, göklerde ve yerde olan her şeyi bilir.” (Hadid, 57:4)

Sonuç

Rubûbiyyet kavramı, Allah’ın kâinat üzerindeki mutlak otoritesini ve yönetimini ifade eden temel bir tevhid unsurudur. Bu kavram, insanın hem Allah’a olan kulluk bilincini hem de hayatın gayesini anlamasını sağlar. Allah’ın Rubûbiyyeti, Zâtı, isimleri ve sıfatları ile tecelli ederken, O’nun sonsuz kudreti, hikmeti ve ilmiyle de desteklenir. Bu inanç, insanın dünyadaki davranışlarını şekillendirir ve onu Allah’a yaklaştırır.

 

***************** 

RUBUBİYETLE İLGİLİ YÜZLERCE AYET:

 

Tevhid Meali

bakara 256, tağut, süleyman, muhakeme
Ara
MENÜ
Rab (Allah) ile ilgili ayetler
► Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.(1/Fâtiha 2)

► O (Rab ki) yeryüzünü sizin için bir döşek, gökyüzünü de tavan kıldı. Gökten su indirdi ve onunla size rızık olarak (çeşitli) ürünler çıkardı. (Öyleyse bütün bu gerçekleri ikrar edip) bildiğiniz hâlde Allah’a eş/ortak/denk koşmayın.(2/Bakara 22)

Yalnızca Allah’a (cc) kulluk yapmanın gerekliliği fıtrat ve akılla bilinir. Yaratan ve rızık veren kim ise teşekkür/kulluk ona yapılmalıdır. Yaratan ve rızık verenin Allah (cc) olduğunu ikrar eden, ancak dua, adak, kurban gibi ibadetlerini başkalarına yapan veya Allah’ın (cc) dışındaki varlıkların kanunlarına boyun eğen kimse, bile bile Allah’a (cc) ortak/denk/eş kılmış olur. (bk. 2/Bakara, 164)

► Ehl-i Kitap’tan kâfirler ve müşrikler Rabbinizden üzerinize hiçbir hayrın gelmesini istemezler. Allah rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah, büyük bir fazilet sahibidir.(2/Bakara 105)

Hristiyan, Yahudi ve putperest müşriklerin masalarında İslam ümmetinin sorunları için çözüm arayanlar, bu ayeti iyi anlamalılardır. Onlar, İslam ümmeti için hiçbir hayır, iyilik ve güzellik istemezler. Ayrıca kâfirleri dost edinmenin hükmü hakkında bk. 5/Mâide, 51

► De ki: “O hem bizim Rabbimiz hem de sizin Rabbiniz iken, Allah hakkında bizimle tartışacak mısınız? Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size! Ve biz, (hiçbir ortak edinmeksizin dini) O’na halis kılanlarız.”(2/Bakara 139)

► “Şüphesiz ki Allah, benim Rabbim ve sizlerin Rabbidir. O’na ibadet edin. Bu (sizi davet ettiğim yol), sırat-ı mustakimdir/dosdoğru olan yoldur.” (3/Âl-i İmran 51)

► “Beni öldürmek (niyetiyle) elini bana uzatsan dahi, seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkuyorum.”(5/Mâide 28)

► Hani Havariler: “Ey Meryem oğlu İsa! Sen, Rabbinden bizim için gökten sofra indirmesini isteyebilir misin?” demişlerdi. (İsa:) “Şayet müminlerseniz Allah’tan korkup sakının.” demişti. (5/Mâide 112)

Ayet-i kerimede iki farklı kıraat vardır.

Birincisi: Genelin okuyuşu olan “هل يَسْتَطِيعُ رَبُّكَ ” kıraatidir. “Rabbin sofra indirmeye güç yetirebilir mi?” anlamındadır.

İkincisi: İmam Kisai’nin (rh) kıraati olan “هل تَسْتَطِيعُ رَبَّكَ ” okuyuşudur. Bu kıraat Allah Resûlü’nden de (sav) aktarılmıştır. (Hakim, Müstedrek, 2935; Tirmizi, 2930) Bizim de meal verirken esas aldığımız kıraattir. Bazıları birinci okuyuşa dayanarak Havarilerin Allah’ın (cc) kudretinden şüphe ettiğini iddia etmişlerdir. Oysa, Allah’ın (cc) kendilerine ilham ettiği (5/Mâide, 111), İsa’nın (as) çağrısına icabet eden (3/Âl-i İmran, 52-53) bu seçkin kulların Allah’ın (cc) kudretinden şüphe etmesi söz konusu olamaz.

► “Ben onlara, bana emrettiğin: ‘Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin.’ (buyruğu) dışında hiçbir şey söylemedim. Aralarında olduğum süre içinde (onların yaptıklarına) şahittim. Beni kendi katına aldığında (artık onların ne söylediğini ve ne yaptığını bilmem mümkün değildir). Sen onların üzerinde gözetleyicisin. Sen her şeyin üzerinde şahit olansın.”(5/Mâide 117)

► Böylece o, zalimler topluluğunun (kökü kurutulup) arkaları kesildi. Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.(6/En’âm 45)

► De ki: “Allah bizi (tevhide) hidayet ettikten sonra, Allah’ı bırakıpta bize hiçbir faydası ve zararı olmayan şeylere mi (putlara, türbelere, yatırlara mı) dua edelim? Arkadaşları kendisini: ‘Hidayete gel.’ diye çağırdıkları hâlde, yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşırken şeytanların ayarttığı kimse gibi topuklarımız üzere geri mi dönelim?” De ki: “Şüphesiz ki gerçek ve hakiki hidayet, Allah’ın hidayetidir. Ve biz âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk.”(6/En’âm 71)

► İşte bu, Rabbiniz olan Allah’tır. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Her şeyin yaratıcısıdır. (Öyleyse) yalnızca O’na kulluk edin. O, her şeyin üzerinde (gözetleyen, denetleyen ve işlerini yürüten) Vekil’dir. (6/En’âm 102)

► De ki: “Şüphesiz ki Rabbim, beni dosdoğru yola iletti. Dimdik/güçlü ve hanif olan İbrahim’in dinine. O, müşriklerden değildi.”(6/En’âm 161)

İbrahim’in milleti için bk. 60/Mümtehine, 4

► De ki: “Şüphesiz ki benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.”(6/En’âm 162)

► “O, her şeyin Rabbi iken, Allah’ın dışında bir rab arar mıyım hiç? Herkesin kazandığı sadece kendini bağlar. Hiçbir suçlu bir başkasının suçunu yüklenmez. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir. Ve O, anlaşmazlığa düştüğünüz konularda (neyin hak ve doğru olduğunu) size haber verecektir.”(6/En’âm 164)

► Demişti ki: “Ey kavmim! Bende sapıklık yok. Lakin ben âlemlerin Rabbi olan (Allah tarafından gönderilmiş) bir elçiyim.”(7/A’râf 61)

► Demişti ki: “Ey kavmim! Bende akıl kıtlığı yoktur. Fakat ben âlemlerin Rabbi (tarafından gönderilmiş) bir elçiyim.”(7/A’râf 67)

► “Size Rabbimin risaletini/mesajlarını iletiyorum ve ben sizin için güvenilir bir nasihatçiyim.”(7/A’râf 68)

► Musa demişti ki: “Ey Firavun! Şüphesiz ben, âlemlerin Rabbinden (gelen) bir elçiyim.”(7/A’râf 104)

► Demişlerdi ki: “Biz, âlemlerin Rabbi olan (Allah’a) iman ettik.”(7/A’râf 121)

► “Musa’nın ve Harun’un Rabbi olan (Allah’a).”(7/A’râf 122)

► Azap üzerlerine çökünce: “Ey Musa! Senin yanında bulunan (Allah’ın) ahdiyle bizim için Rabbine dua et. Bu azabı bizden giderirsen, andolsun ki sana iman edecek ve İsrailoğullarını seninle beraber yollayacağız!” demişlerdi.(7/A’râf 134)

► (Hatırla!) Hani Rabbin Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendilerine şahit tutarak: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Demişlerdi ki: “Evet! (Sen bizim Rabbimizsin!) Şahit olduk.” (Bu,) Kıyamet Günü: “Biz bundan habersizdik.” dememeniz içindir.(7/A’râf 172)

Kur’ân’ın mufassal/detaylandırılmış bir kitap olmasının hikmetleri için bk. 6/En’âm, 55

► (Senden harikulade olaylar, mucizeler isteyip de) onlara bir ayet/mucize getirmediğinde: “Sen onu derlesen ya!” derler. De ki: “Ben yalnızca Rabbimden bana vahyolunana uyarım. (İlle de bir ayet/mucize istiyorsanız) işte bu (Kitap), içinde Rabbinizden basiretler taşıyan, mümin bir topluluk için hidayet ve rahmet olan bir ayettir/mucizedir.”(7/A’râf 203)

► Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden, işleri yöneten/çekip çeviren Allah’tır. O’nun izni olmaksızın hiç kimse şefaat edemez. İşte, Rabbiniz olan Allah budur. (Öyleyse) O’na ibadet edin. Öğüt almaz mısınız?(10/Yûnus 3)

► Orada duaları: “Allah’ım, sen eksiklerden münezzehsin.”, (birbirlerine) dilekleri: “Selam/Esenlik!” ve dualarının sonu: “Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’adır.” şeklindedir.(10/Yûnus 10)

► İşte bu, sizin hak Rabbiniz olan Allah’tır. Haktan ötesi sapıklıktan başka bir şey midir? Nasıl olur da (O’na ibadet etmekten, putlara ibadet etmeye) çevrilirsiniz?(10/Yûnus 32)

► İşte böyle! Senin Rabbinin kelimesi/hükmü fasıklar üzerinde kesinleşmiştir. Onlar kesinlikle iman etmezler.(10/Yûnus 33)

► Bu Kur’ân’ın, Allah’tan başka birileri tarafından uydurulması olacak şey değildir. O, kendinden önceki (Kitapları) doğrulayan ve Kitab’ı detaylı biçimde açıklayan (ayetlerinin bir kısmı diğer bir kısmını tefsir eden bir Kitap’tır). Âlemlerin Rabbi olan (Allah tarafından indirildiğinde) hiçbir şüphe yoktur.(10/Yûnus 37)

► Şayet sana indirdiğimizden şüphen varsa, senden önce Kitab’ı okuyanlara sor! Andolsun ki hak sana Rabbinden gelmiştir. Sakın şüphecilerden olma!(10/Yûnus 94)

► “Şayet Allah sizi saptırmak istemişse, ben size nasihat etmek istesem de nasihatimin size bir faydası olmaz. O, sizin Rabbinizdir ve O’na döndürüleceksiniz.”(11/Hûd 34)

► “Hiç şüphesiz ben, benim de sizin de Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim. Hareket eden her canlıyı perçeminden tutan (kontrol edip yönlendiren) O’dur. Şüphesiz ki Rabbim, dosdoğru yol üzeredir.”(11/Hûd 56)

Şirk ehlinin tehditleri karşısında imani tavır için bk. 6/En’âm, 82

► “Şayet yüz çevirecek olursanız, kendisiyle gönderildiğim mesajı size ilettim. Rabbim sizin yerinize başka bir topluluğu getirir ve siz ona hiçbir şekilde zarar veremezsiniz. Şüphesiz ki Rabbim, her şeyi gözetleyip koruyandır.”(11/Hûd 57)

► Semud’a da kardeşleri Salih’i (gönderdik). Demişti ki: “Ey kavmim! Allah’a ibadet/kulluk edin! Sizin O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilahınız yoktur. Sizi yerden (topraktan) yaratan ve orayı imar edip, orada ömür süresiniz diye (sizi var eden) O’dur. (Öyleyse) O’ndan bağışlanma dileyin, sonra O’na tevbe edin. Şüphesiz ki Rabbim, (kullarına en yakın olan) Karib ve (dualara ve isteklere icabet eden) Mucîb’dir.”(11/Hûd 61)

► (Helak) emrimiz gelince, Salih’i ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle, o günün alçaltıcı ve rezil edici (azabından) kurtardık. Şüphesiz ki senin Rabbin, (güç ve kuvvet sahibi) El-Kaviy, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz olanın ta kendisidir. (11/Hûd 66)

► (O taşlar) Rabbinin katında işaretlenmişlerdir. O (azabın bir benzeri, bu kavmin amelini yapan) zalimlerden uzak değildir.(11/Hûd 83)

► Demişti ki: “Ey kavmim! Görüşünüz nedir? (Söylesenize!) Şayet ben, Rabbimden bir belge/delil üzereysem ve beni kendi tarafından güzel bir rızıkla mükâfatlandırmışsa? Ben, size yasakladığım şeylere (kendim uymayarak) size muhalefet etmek istemiyorum. Tek amacım, gücüm yettiğince ıslah etmektir. Benim başarım, ancak Allah’ın izniyledir. Ben, O’na tevekkül ettim ve yalnızca O’na yönelirim.”(11/Hûd 88)

► “Rabbinizden bağışlanma dileyip sonra da O’na tevbe edin. Şüphesiz ki benim Rabbim, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm, (kullarını seven, kulları tarafından sevilen, kalplerde sevgi yaratan) Vedûd’dur.”(11/Hûd 90)

► Şayet Rabbin dileseydi, insanları (hiç ihtilaf etmeyen) tek bir ümmet yapardı. (Ama yapmadı.) Oysa onlar, ihtilaf hâlinde olmayı sürdürmektelerdir.(11/Hûd 118)

► Rabbinin rahmet ettikleri müstesna. Onları bunun için yarattı. Rabbinin: “Andolsun ki cinleri ve insanları cehenneme dolduracağım.” sözü/hükmü kesinleşmiştir.(11/Hûd 119)

► “İşte böylece Rabbin seni seçecek, sözlerin yorumunu/rüya tabirini sana öğretecek, daha önce ataların İbrahim ve İshak’a (nimetini) tamamladığı gibi sana ve Yakub ailesine de nimetini tamamlayacaktır. Şüphesiz ki Rabbin, (her şeyi bilen) Alîm, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir.”(12/Yûsuf 6)

► Andolsun ki kadın onu arzulamış, o da kadını arzulamıştı. Şayet Rabbinin apaçık burhanını görmeseydi (Yusuf da arzusunun peşinden gidecekti). Böylece, kötülüğü ve fuhşiyatı ondan savuşturduk. Çünkü o, muhlas/arındırılmış/ihlaslı kılınmış kullarımızdandı. (12/Yûsuf 24)

► Dedi ki: “Size rızık olarak yiyeceğiniz bir yemek gelmeden önce mutlaka yorumunu haber veririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiği bilgidendir. Şüphesiz ki ben, Allah’a inanmayan ve ahireti inkâr eden bir topluluğun dinini terk ettim.”(12/Yûsuf 37)

► “Ben, nefsimi temize çıkarmam. Çünkü nefis -Rabbimin merhamet ettiği müstesna- çokça kötülüğü emreder. Şüphesiz ki Rabbim, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.”(12/Yûsuf 53)

► Demişti ki: “İleride sizin için Rabbimden bağışlanma talep edeceğim. Şüphesiz ki O, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) El-Ğafûr, (kullarına karşı merhametli) Er-Rahîm olanın ta kendisidir.”(12/Yûsuf 98)

► Ebeveynini tahtın üzerine çıkarttı/oturttu. (Hepsi) ona secde ettiler/saygıyla selamladılar. Dedi ki: “Babacığım! İşte bu, benim daha önce gördüğüm rüyamın tevili/gerçekleşmesidir. Rabbim onu gerçek çıkardı. Şüphesiz ki beni zindandan çıkardığında ve şeytan, kardeşlerimle aramı bozduktan sonra sizleri çölden getirdiğinde bana iyilikte bulundu. Şüphesiz ki Rabbim, dilediği şeyi incelikle (sebeplerini hazırlayıp lütfu ve kuşatıcı bilgisiyle) sonuca ulaştırandır. Şüphesiz ki O, (her şeyi bilen) El-Alîm, (hüküm ve hikmet sahibi) El-Hakîm olanın ta kendisidir.”(12/Yûsuf 100)

► “Rabbim! Hiç şüphesiz bana mülk/yetki verdin ve bana rüya tabirini öğrettin. Ey göklerin ve yerin yaratıcısı! Sen dünyada da ahirette de benim velimsin/dostumsun! Benim canımı Müslim/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen bir kul olarak al ve beni salihler zümresine dâhil et.”(12/Yûsuf 101)

► Senden iyilikten önce kötülük getirmeni istiyorlar. Muhakkak ki onlardan önce (buna benzer) nice örnekler gelip geçmiştir. Şüphesiz ki Rabbin, zulümlerine karşılık insanlara karşı mağfiret sahibidir. Şüphesiz ki Rabbin, cezası pek çetin olandır. (13/Ra’d 6)

► De ki: “Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?” De ki: “Allah’tır.” De ki: “(Göklerin ve yerin Rabbi O iken yine de) Allah’ı bırakıp kendilerine faydaları olmayan veya kendinden zararı defedemeyen varlıkları mı veliler edindiniz?” De ki: “Hiç kör ile gören bir olur mu? Yahut karanlıklarla aydınlık bir olur mu? Yoksa, Allah’a tayin ettikleri ortaklar (Allah gibi) yarattı da, (Allah’ın yaratmasıyla ortakların) yaratması birbirine mi benzedi (kimin ilah olduğuna dair kafaları mı karıştı)?” De ki: “Allah her şeyin yaratıcısıdır. Ve O, (zatında, fiillerinde ve sıfatlarında tek olan) El-Vâhid, (her şeye boyun eğdirip hükmüne ram eyleyen) El-Kahhâr’dır.”(13/Ra’d 16)

Allah’a (cc) şirk koşmanın hiçbir delili, gerekçesi ve tevili olamaz. Şirk koşulan ortaklar, yaratmadığı müddetçe -ki bu mümkün değildir- tevhid konusunda kafa karışıklığı iddiası kabul edilemez. Tevhid ve şirk konusunda batıl inançları bulunan, amellerine zulüm bulaştıran; zan, hurafe ve menkıbeyi delil zannedenler, kendi elleriyle şüpheye düşmüş, dinlerini karmakarışık hâle getirmişlerdir.

► Rablerine icabet edenlere El-Husna (cennet) vardır. O’na icabet etmeyenlerse yeryüzündeki her şey ve bir o kadarı daha onların olsa, hiç şüphesiz (azaptan kurtulmak için) verirlerdi. İşte bunlara hesabın en kötüsü vardır. Barınakları cehennemdir. Ne kötü yataktır orası.(13/Ra’d 18)

► Kâfirler der ki: “Ona Rabbinden bir ayet/mucize indirilmesi gerekmez miydi?” De ki: “Allah dilediğini saptırır, kendisine yönelenleri de hidayet eder.”(13/Ra’d 27)

► Sana vahyettiğimizi onlara okuyasın diye, seni kendilerinden önce nice ümmetin gelip geçtiği bir toplum içinde (risaletle) görevlendirdik. Onlarsa Er-Rahmân’ı inkâr ediyorlar. De ki: “O benim Rabbimdir. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Yalnızca O’na tevekkül ettim ve dönüşüm/tevbem de O’nadır.”(13/Ra’d 30)

► “Yaşlılıkta bana İsmail ve İshak’ı veren Allah’a hamd olsun. Şüphesiz ki benim Rabbim, duayı işitendir/icabet edendir.”(14/İbrahîm 39)

► Onları (diriltip) huzurunda toplayacak olan, hiç şüphesiz ki senin Rabbindir. Şüphesiz ki O, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm, (her şeyi bilen) Alîm’dir.(15/Hicr 25)

► Hani Rabbin, meleklere demişti ki: “Şüphesiz ki kokuşmuş balçığın kurumuş çamurundan bir insan yaratacağım.”(15/Hicr 28)

► Şüphesiz ki Rabbin, (çokça yaratan) El-Hallâk, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir.(15/Hicr 86)

► (Bu sıkıntıdan, kurtulmak için) Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol. (15/Hicr 98)

Müşriklerden gelecek eziyetler karşısında Rabbani tavır için bk. 20/Tâhâ, 130

► Yakin (ölüm) sana gelinceye dek Rabbine ibadet/kulluk et! (15/Hicr 99)

► Ağırlıklarınızı yüklenir, canınızın yarısı telef olmadan erişemeyeceğiniz beldelere taşırlar. Şüphesiz ki Rabbiniz, (pek şefkatli olan) Raûf, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.(16/Nahl 7)

► Onlara: “Rabbiniz ne indirdi?” denildiğinde: “Öncekilerin masalları!” derler.(16/Nahl 24)

► Allah’tan korkup sakınanlara: “Rabbiniz ne indirdi?” denildiğinde, “Hayır (indirdi).” derler. Bu dünyada iyilik yapanlara (karşılık olarak) iyilik vardır. Ahiret yurduysa çok daha hayırlıdır. Muttakilerin yurdu ne güzeldir. (16/Nahl 30)

► (Nefislerine zulmedenler) kendilerine meleklerin ya da Rabbinin emrinin gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle yapmışlardı. Allah, onlara zulmetmedi. Fakat onlar, kendilerine zulmetmekteydiler. (16/Nahl 33)

► Ya da (mallarını, canlarını, amellerini eksilte eksilte onları) korku içerisindeyken yakalamasından (emin mi oldular)? Şüphesiz ki senin Rabbin, (şefkatli olan) Raûf, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.(16/Nahl 47)

► Sonra sıkıntınızı giderdiği zaman, (bir de bakarsın) içinizden bir grup, Rablerine şirk koşuverirler. (16/Nahl 54)

► De ki: “(Bu uydurulmuş bir kitap değil. Bilakis,) iman edenlerin (ayaklarını) sabit kılmak, teslim olanlara hidayet ve müjde olması için Ruhu’l Kudüs (Cibril) onu Rabbinden hak olarak indirmiştir.”(16/Nahl 102)

Kitab’ın indiriliş gayesi için bk. 4/Nisâ, 105

► Sonra kuşkusuz ki Rabbin, bilgisizce kötülük işleyen sonra bunun ardından tevbe edip (hâllerini) düzeltenlere, (evet) şüphesiz ki Rabbin, (böylelerine karşı) (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) pek Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.(16/Nahl 119)

► Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle davet et! Onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz ki Rabbin, yolundan sapanları da hidayet ehli olanları da en iyi bilendir.(16/Nahl 125)

İslami davetin özellikleri için bk. 12/Yûsuf, 108

► Rabbiniz nefislerinizde olanı en iyi bilendir. Şayet salih kimseler olursanız hiç şüphesiz ki (Allah), O’na çokça yönelenleri bağışlayandır.(17/İsrâ 25)

► Anlamasınlar diye kalplerine de perde germişizdir, kulakları üzerinde de ağırlık vardır. Sen, Kur’ân’da Rabbini tek (ilah) olarak andığında, arkalarını dönüp nefretle kaçıp giderler.(17/İsrâ 46)

Hakkın anlaşılmasına engel olan sebepler için bk. 6/En’âm, 25

► O dua ettikleri de Rablerine hangisi daha yakın diye vesile arar, rahmetini umar, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı, sakınılması gereken bir azaptır.(17/İsrâ 57)

Abdullah b. Mesud (ra) şöyle demiştir: “Bazı müşrikler, bir grup cine tapıyordu. Taptıkları cinler İslam’a girdi ve Allah’a yakınlaşmak için salih ameller aramaya başladılar. Müşrikler de bu durumdan habersiz onlara ibadet etmeye devam ettiler.” (Buhari, 4714; Müslim, 3030)

► “Şüphesiz ki, kullarım üzerinde senin bir otoriten yoktur. (İşlerin kendisine havale edileceği bir) Vekil olarak Rabbin yeter.”(17/İsrâ 65)

► Rabbiniz, lütuf ve ihsanından arayasınız diye gemileri denizde (yumuşak bir şekilde) yürütendir. Kuşkusuz O, size karşı merhametlidir.(17/İsrâ 66)

► (Musa) demişti ki: “Andolsun ki bunları göklerin ve yerin Rabbinin, (insanları) basiretli kılıcı (ayetler) olarak indirdiğini biliyorsun. Ve ben senin kesinlikle helak olmuş biri olduğunu düşünüyorum ey Firavun!”(17/İsrâ 102)

► Ve kıyama kalkıp: “Bizim Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir! Onu bırakıp da hiçbir (sahte) ilaha dua etmeyiz. Andolsun ki o takdirde batıl/saçma bir şey söylemiş oluruz.” dediklerinde, onların kalplerini (yakin, sabır ve kararlılıkla) pekiştirmiştik.(18/Kehf 14)

► (Sonradan gelenler) diyecekler ki: “Üç kişiydiler, dördüncüleri köpekti.” Diyecekler ki: “Beş kişiydiler, altıncıları köpekti.” Bu, gaybı taşlamaktır/bir konuda bilgisizce konuşmaktır. Diyecekler ki: “Yedi kişiydiler, sekizincileri köpekti.” De ki: “Onların sayısını en iyi bilen Rabbimdir. Onları yalnızca çok az (insan) bilir. Onlar hakkında açık olandan (sahip olduğun vahiy bilgisinden) başkasıyla tartışma ve (buna dair) onlardan kimseye bilgi sorma.”(18/Kehf 22)

► Bir şey için kesinlikle: “Bunu yarın yapacağım.” deme!(18/Kehf 23)

► “Allah dilerse/inşallah” (de). Unuttuğun zaman Rabbini an. “Umulur ki Rabbim beni bundan daha yakın bir rüşde/olgunluğa eriştirir.” de.(18/Kehf 24)

► “Fakat O Allah, benim Rabbimdir. Ve ben hiçbir şeyi Rabbime ortak koşmam.”(18/Kehf 38)

► Senin Rabbin (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) El-Ğafûr ve merhamet sahibidir. Şayet işledikleriyle onları yargılasa azabı çarçabuk onlara ulaştırırdı. (Hayır, öyle değil!) Bilakis, onların (azapla) buluşma zamanları vardır ve ondan (korunacak) bir sığınak bulamayacaklardır.(18/Kehf 58)

► Dedi ki: “Zulmeden kimseyi cezalandıracağız. Sonra Rabbine döndürülecek ve (Rabbi) onu çetin bir azapla azaplandıracak.”(18/Kehf 87)

► (Okunacak olan ayetler) Rabbinin, kulu Zekeriyya’ya olan rahmetinin anılmasıdır. (19/Meryem 2)

► Hani o, Rabbine gizlice seslenmişti.(19/Meryem 3)

► Demişti ki: “Rabbim! Kemiklerim zayıfladı, saçlarım bembeyaz oldu. Sana dua etmem nedeniyle hiç mutsuz/bedbaht olmadım. (Her ne zaman dua ettiysem icabet ettin.)”(19/Meryem 4)

► Demişti ki: “Selam olsun sana! Senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim. Şüphesiz ki O, bana karşı (merhametli, lütufkâr ve benimle yakından ilgilenen) Hafiy’dir.”(19/Meryem 47)

bk. 9/Tevbe, 114

► “Sizi ve Allah’ın dışında dua ettiklerinizi terk edip ayrılıyorum. Yalnızca Rabbime dua ediyorum. Umulur ki Rabbime yaptığım dua nedeniyle bedbaht olmam. (Rabbim duama icabet eder.)”(19/Meryem 48)

► Biz ancak Rabbinin emriyle/izniyle ineriz. Önümüzde, arkamızda ve bu ikisi arasında ne varsa hepsi O’na aittir. Rabbin unutan değildir.(19/Meryem 64)

Allah Resûlü (sav) Cibril’e (as): “Neden bizi daha fazla ziyaret etmiyorsun?” diye sorunca bu ayetler inmiştir.” (Buhari, 4731; Tirmizi, 3158)

► Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. O’na ibadet/kulluk yap ve ibadetinde sabırlı ol. O’nun adıyla anılan/O’na denk birini bilir misin?(19/Meryem 65)

► “Şüphesiz ki ben, (evet) ben, senin Rabbinim. Ayakkabılarını çıkar. Çünkü sen, mukaddes vadide, Tuva’dasın.”(20/Tâhâ 12)

► “Rabbimiz, her şeye hilkatini (cinsine en uygun olanı) veren ve sonra da yol gösterendir.” demişti.(20/Tâhâ 50)

► (Firavun) demişti ki: “Geçmişte olanlar ne olacak o hâlde?”(20/Tâhâ 51)

Firavun hak karşısında söyleyecek söz bulamayınca her dönemin en kullanışlı kozu olan “geçmiş kartını” kullandı. Musa’nın (as) daveti kendilerine ulaşmadan ölenler ne olacaktı? Onlar putlara tapıyordu. Neden Musa’nın (as) anlattığı doğrulara ulaşamamışlardı? Yoksa insanların yücelttiği ataları Musa’ya (as) göre azabı hak eden şaşkınlar mıydı? Hak karşısında söyleyecek hiçbir sözü olmayanların, zaman zaman gündeme getirdiği bu soru, kutsanan ataların hükmünü gündeme getirip, insanları tevhid davetçileri aleyhine kışkırtmak ve davetçileri sonu gelmez bir tartışmanın içine çekmek içindir. Asırlar sonra akrabalarını Allah Resûlü’ne (sav) kışkırtmak ve aşiret himayesini kaldırmak için Ebu Cehil’in: “Sorun bakalım Muhammed’e! Onu büyüten, Kureyş’in efendisi Abdulmuttalib nerede?” sorusu aynı amaca matuftur.

Bu ve benzeri sorulara nasıl cevap verilmelidir? Kendisine Kitap, ilim ve hikmet verilmiş Musa (as) şöyle cevap vermiştir:

► Demişti ki: “Onların bilgisi, Rabbimin yanında bir Kitap’tadır. Rabbim, şaşırmaz da unutmaz da.”(20/Tâhâ 52)

► Musa, içinden bir korku duymaya başlamıştı.(20/Tâhâ 67)

► Buyurduk ki: “Korkma! Şüphesiz ki sen, elbette, üstün olansın.”(20/Tâhâ 68)

► “At sağ elindekini! Onların yaptıklarını yutacaktır. Onların yaptığı yalnızca bir büyücü hilesidir. Ve büyücü ne yaparsa yapsın, kurtuluşa eremez/başarılı olamaz.”(20/Tâhâ 69)

► (Yaşananlar üzerine) sihirbazlar secdeye kapanmış: “Harun’un ve Musa’nın Rabbine iman ettik.” demişlerdi.(20/Tâhâ 70)

► “Kavmini bırakıp aceleyle (bize gelmenin) nedeni nedir ey Musa?”(20/Tâhâ 83)

► Demişti ki: “Onlar benim peşimde (onları bıraktığım hâl üzereler). Rabbim sana aceleyle geldim ki, benden razı olasın.”(20/Tâhâ 84)

► Andolsun ki, daha önce Harun şöyle demişti: “Kavmim! Siz ancak bununla fitneye düşürüldünüz. Şüphesiz ki sizin Rabbiniz Er-Rahmân’dır. Bana uyun ve emrime itaat edin.”(20/Tâhâ 90)

► Onlara Rablerinden yeni bir zikir/ayet gelecek olsa, mutlaka onu alaya alarak dinlerler.(21/Enbiyâ 2)

► Kalpleri oyundadır… Zulmedenler (aralarında) gizlice fısıldaşırlar: “Bu da sizin gibi bir insan değil midir? Göz göre göre büyülenmeye (teslim mi olacaksınız)?”(21/Enbiyâ 3)

► Dedi ki: “Rabbim, gökte ve yerde (konuşulan) sözü bilir. O, (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir.”(21/Enbiyâ 4)

► Demişti ki: “Bilakis sizin Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbi olup onları yoktan var edendir. Ben de buna şahitlik edenlerdenim.”(21/Enbiyâ 56)

► Zekeriyya’yı da (an)! Hani o: “Rabbim, beni bir başıma yalnız bırakma. Sen mirasçı olanların en hayırlısısın.” diye Rabbine nida etmişti.(21/Enbiyâ 89)

► Hiç kuşkusuz sizin bu ümmetiniz, tek (olan İslam) ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyleyse bana ibadet edin.(21/Enbiyâ 92)

► Dedi ki: “Rabbim! Hak ile hükmet. Rabbimiz, Er-Rahmân olan ve sizin yakıştırmalarınıza karşılık (yardımına sığınılacak) El-Mustean’dır.”(21/Enbiyâ 112)

► Ey insanlar! Rabbinizden korkup sakının. Şüphesiz ki kıyamet sarsıntısı, büyük bir şeydir.(22/Hac 1)

► Biz, her ümmete bir ibadet yolu belirledik, o yol üzere ibadet etmektelerdir. Sakın bu konuda seninle tartışmasınlar/tartışmalarına müsaade etme. Sen, Rabbine davet et! Hiç şüphesiz sen, dosdoğru bir hidayet üzeresin.(22/Hac 67)

► Ey iman edenler! Rükû edin, secde edin, Rabbinize ibadet/kulluk edin ve hayırlı işler yapın ki kurtuluşa eresiniz. (22/Hac 77)

► Hiç kuşkusuz sizin bu ümmetiniz, tek (olan İslam) ümmetidir. Ben de sizin Rabbinizim. (Öyleyse) benden korkup sakının.(23/Mü’minûn 52)

► Şüphesiz ki (o müminler), Rablerine olan saygılarından dolayı (kalpleri) ürperti içinde olanlar,(23/Mü’minûn 57)

► Rablerinin ayetlerine iman edenler,(23/Mü’minûn 58)

► Rablerine (hiçbir şeyi) ortak koşmayanlar,(23/Mü’minûn 59)

► De ki: “Yedi göğün ve büyük arşın Rabbi kimdir?”(23/Mü’minûn 86)

► De ki: “Rabbim! Şayet onları tehdit ettiğin (azabı) bana mutlaka göstereceksen…”(23/Mü’minûn 93)

► “Rabbim! Beni zalimler topluluğu içine dâhil etme!”(23/Mü’minûn 94)

► (Mutlak hâkimiyet/egemenlik sahibi, mülkünde dilediği gibi tasarruf eden) El-Melik, (hak ve hakikatin kaynağı) El-Hak olan Allah (böylesi batıl zanlardan ne kadar da) yücedir. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. O, kerim olan arşın Rabbidir.(23/Mü’minûn 116)

► Onlar ki: “Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan göz aydınlığı/sevinç ve huzur kaynağı olacak kimseler ihsan et. Ve bizi muttakilere imam/öncü kıl.” derler.(25/Furkân 74)

► De ki: “Şayet duanız olmasaydı Allah katında bir kıymetiniz olur muydu? Ancak sizler yalanladınız. (Yalanlamanızın karşılığı olarak azap) kaçınılmaz olacaktır.”(25/Furkân 77)

► Şüphesiz ki senin Rabbin, (evet,) O (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (kullarına karşı merhametli olan) Er-Rahîm’dir.(26/Şuarâ 9)

► Firavun demişti ki: “Âlemlerin Rabbi dediğin de nedir?”(26/Şuarâ 23)

► Demişti ki: “Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. Şayet yakinen inanırsanız (böyledir).”(26/Şuarâ 24)

► (Firavun) çevresindekilere: “İşitmiyor musunuz?” demişti.(26/Şuarâ 25)

► (Musa) demişti ki: “Sizin ve evvelki atalarınızın Rabbidir.”(26/Şuarâ 26)

► (Firavun) demişti ki: “Size gönderilen bu Resûlünüz kesinlikle delidir.”(26/Şuarâ 27)

► (Musa) demişti ki: “Doğunun, batının ve ikisi arasında olanların Rabbidir. Şayet aklederseniz.”(26/Şuarâ 28)

Firavun, Musa’yı (as) kızdırmak ve konuyu dağıtmak için elinden geleni yapmıştır. “Allah kim?” demiş, çevresinde bulunanları kışkırtmaya çalışmış, Musa’ya (as) deli demiş… Musa (as) ise onun sözlerine cevap vermeden, ana mesajı farklı cümlelerle tekrar etmiştir. Tevhid davetini sabote etmek isteyenlere karşı takınılması gereken tavır, bu kıssayla öğretilmiştir. Yan sorulara cevap vermeden, hakaret ve saldırıları duymaksızın ana mesajı farklı cümlelerle tekrar edip, firavun tıynetli insanların oyununa gelmemek… (Benzer bir üslup için bk. 20/Tâhâ, 51-52)

► “Âlemlerin Rabbi olan (Allah)’a iman ettik.” dediler.(26/Şuarâ 47)

► “Musa’nın ve Harun’un Rabbine.”(26/Şuarâ 48)

► Şüphesiz ki senin Rabbin, (evet,) O (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (kullarına karşı merhametli olan) Er-Rahîm’dir.(26/Şuarâ 68)

► “Şüphesiz ki onlar, benim düşmanımdır. Âlemlerin Rabbi (olan Allah) müstesna.”(26/Şuarâ 77)

Müşrikler Allah’a (cc) taptıklarına, putların da onları Allah’a (cc) yakınlaştırdığına inanıyorlardı. İbrahim (as): “İbadet ettikleriniz benim düşmanımdır.” dediğinde: “Allah da mı?” sorusunu sormamaları için, âlemlerin Rabbi olan Allah’ı (cc) istisna tutmuştur.

► Şüphesiz ki senin Rabbin, (evet,) O (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (kullarına karşı merhametli olan) Er-Rahîm’dir.(26/Şuarâ 104)

► “Sizden (davetim karşılığında) bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, âlemlerin Rabbi (olan Allah’a) aittir.”(26/Şuarâ 109)

► “Şayet bilinçli insanlarsanız, onların hesabını görmek Rabbime aittir (bunu bilmelisiniz).”(26/Şuarâ 113)

► “Sizden (davetim karşılığında) bir ücret istemiyorum. Benim ücretim âlemlerin Rabbi (olan Allah)’a aittir.”(26/Şuarâ 127)

► Şüphesiz ki senin Rabbin, (evet,) O (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (kullarına karşı merhametli olan) Er-Rahîm’dir.(26/Şuarâ 140)

► “Sizden (davetim karşılığında) bir ücret istemiyorum. Benim ücretim âlemlerin Rabbi olan (Allah)’a aittir.”(26/Şuarâ 145)

► Şüphesiz ki senin Rabbin, (evet) O, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (kullarına karşı merhametli olan) Er-Rahîm’dir.(26/Şuarâ 159)

► “Sizden (davetim karşılığında) bir ücret istemiyorum. Benim ücretim âlemlerin Rabbi olan (Allah)’a aittir.”(26/Şuarâ 164)

► Şüphesiz ki senin Rabbin, (evet) O, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (kullarına karşı merhametli olan) Er-Rahîm’dir.(26/Şuarâ 175)

► “Sizden (davetim karşılığında) hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim âlemlerin Rabbi olan (Allah)’a aittir.”(26/Şuarâ 180)

► Demişti ki: “Rabbim yapmakta olduklarınızı en iyi bilendir.”(26/Şuarâ 188)

► Şüphesiz ki senin Rabbin, (evet) O, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (kullarına karşı merhametli olan) Er-Rahîm’dir.(26/Şuarâ 191)

► Şüphesiz ki o (Kur’ân), âlemlerin Rabbi olan (Allah)’ın indirmesidir.(26/Şuarâ 192)

► Oraya geldiğinde ona seslenildi: “Ateşte olanlar ve çevresindekiler mübarek kılındı. Âlemlerin Rabbi olan Allah tüm eksikliklerden münezzehtir.”(27/Neml 8)

► “Allah… O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Büyük arşın Rabbidir.”(27/Neml 26)

► Yanında Kitap’tan ilim bulunan kimse dedi ki: “Göz açıp kapayıncaya kadar onu sana getirebilirim.” (Tahtı) yanında yerleşmiş görünce: “Bu, Rabbimin ihsan ve lütfudur. Şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak için yaptı. Kim de şükrederse, kendi yararına şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse, şüphesiz benim Rabbim (kimseye muhtaç olmayan, her şeyin kendisine muhtaç olduğu) Ğaniy, (cömert, ihsanı bol olan) Kerîm’dir.”(27/Neml 40)

► Şüphesiz ki senin Rabbin, insanlara karşı lütuf ve ihsan sahibidir. Fakat insanların çoğu şükretmezler.(27/Neml 73)

► Şüphesiz ki senin Rabbin, onların sinelerinin gizlediğini ve açığa vurduğunu bilir.(27/Neml 74)

► Hiç kuşkusuz Rabbin, (Kıyamet Günü) aralarında hükmüyle son sözü söyleyecektir. O (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir.(27/Neml 78)

► De ki: “Allah’a hamd olsun. O, size ayetlerini gösterecek ve siz o (ayetleri) tanıyacaksınız. Senin Rabbin, yaptıklarınızdan gafil değildir.”(27/Neml 93)

► Dedi ki: “Rabbim, nefsime zulmettim. Beni bağışla.” (Allah) onu bağışladı. Çünkü O, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) El-Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Er-Rahîm’dir.(28/Kasas 16)

► Dedi ki: “Rabbim! Beni (bağışlama) nimetine karşılık bir daha asla suçlu günahkârlara destek olmayacağım.”(28/Kasas 17)

► Oradan korkarak ve etrafı gözetleyerek çıktı. “Rabbim, beni zalimler topluluğundan kurtar.” dedi.(28/Kasas 21)

► Medyen’e doğru yöneldiğinde dedi ki: “Umulur ki Rabbim, beni dosdoğru olan yola iletir.”(28/Kasas 22)

► (Ateşin yanına) geldiğinde, mübarek vadinin sağ tarafındaki bir ağaçtan kendisine seslenildi: “Ey Musa! Şüphesiz ki ben, (evet, ben) âlemlerin Rabbi olan Allah’ım.”(28/Kasas 30)

► Dedi ki: “Rabbim, ben onlardan birini öldürdüm. (Dolayısıyla) beni öldürmelerinden korkuyorum.”(28/Kasas 33)

► Musa dedi ki: “Rabbim, kimin kendi katından hidayetle geldiğini ve (güzel) akıbetin kime ait olduğunu en iyi bilendir. Şüphesiz ki zalimler, kurtuluşa ermezler.”(28/Kasas 37)

► Kendilerine (onun ayetleri) okunduğu zaman derler ki: “Ona iman ettik. Hiç kuşkusuz o, Rabbimizden (gelen bir) haktır. Şüphesiz ki biz, ondan önce de Müslimlerdendik/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen kullardandık.”(28/Kasas 53)

► Üzerlerine (azap) sözü hak olanlar diyecekler ki: “Rabbimiz! İşte azdırdıklarımız bunlar! Kendimiz azgınlaştığımız gibi onları da azdırdık, onlardan uzaklaşıp sana geldik. Bize ibadet ediyor değillerdi.”(28/Kasas 63)

► Rabbin dilediğini yaratır ve seçip (üstün kılar). Seçim onlara ait değildir. Allah, onların şirk koştuklarından münezzeh ve yücedir.(28/Kasas 68)

► Rabbin onların sinelerinin gizlediğini de açığa vurduğunu da bilir.(28/Kasas 69)

► Allah’ın ayetleri sana indirildikten sonra, sakın seni ondan alıkoymasınlar. Rabbine davet et ve sakın müşriklerden olma.(28/Kasas 87)

► Lut, ona iman etti. Ve dedi ki: “Hiç kuşkusuz ben, Rabbime hicret edeceğim. Çünkü O, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) El-Hakîm’in ta kendisidir.”(29/Ankebût 26)

► Dedi ki: “Rabbim (şu) bozguncu topluluğa karşı bana yardım et.”(29/Ankebût 30)

► Ey insanlar! Rabbinizden sakının ve öyle bir günden korkun ki; (o gün,) hiçbir babanın oğluna, oğlun da babasına faydası yoktur. Şüphesiz ki Allah’ın vaadi haktır. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Çokça aldatan (şeytan) da sizi Allah’la aldatmasın.(31/Lokmân 33)

► İçinde hiçbir şüphe olmayan (bu) Kitap, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.(32/Secde 2)

► Yoksa: “Onu uydurdu.” mu diyorlar? (Hayır, öyle değil!) Bilakis, senden önce hiçbir uyarıcı gelmemiş olan bir toplumu uyarman için, o (Kur’ân), Rabbinden gelen bir haktır. Umulur ki hidayet bulurlar.(32/Secde 3)

bk. 28/Kasas, 46

► Şüphesiz ki Rabbin, ihtilaf ettikleri konularda Kıyamet Günü’nde aralarında hükmedecektir.(32/Secde 25)

► Rabbinden sana vahyolunana uy! Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.(33/Ahzâb 2)

► Onlar: “Rabbimiz! Yolculuklarımızın arasını aç.” dediler ve nefislerine zulmetmiş oldular. Onları (insanların akıbetlerini konuştuğu) masal hâline getirdik ve onları paramparça ettik. Şüphesiz ki bunda, çokça sabreden ve çokça şükreden herkes için ayetler vardır.(34/Sebe’ 19)

Allah’ın (cc) yolculuğu kolaylaştırdığı bir çok kavim, geçmişe özlem duyarak, nimete nankörlük etmişlerdir.

► O’nun katında izin verdikleri dışında, hiç kimsenin şefaati fayda sağlamaz. (Meleklerin) kalplerinden korku giderilince: “Rabbiniz ne buyurdu?” derler. (Cevap olarak hep beraber:) “Hak olanı söyledi. O, (zatı ve sıfatları en yüce olan) El-Aliy, (en büyük olan) El-Kebîr’dir.” derler. (34/Sebe’ 23)

34/Sebe’ Suresi 22-23. ayetler, insanları şirk koşmaya sevk eden sebepleri ele almış ve çürütmüştür. Şöyle ki kendisinden fayda umulan bir varlık, dört sıfattan birine sahip olmalıdır.

1. Mülkünde tek otorite olması.

2. Tek otorite olmasa da ortak olarak mülk sahibi olması.

3. Mülkte ortaklığı olmasa da yardımcı veya vezir olarak yetki sahibi olması.

4. Üç özelliğe sahip olmasa da mülk sahibi nezdinde hatırı sayılır biri olması.

Allah (cc) dört vasfı da kendi dışındaki tüm varlıklardan nefyetmiştir. Mülk, yalnızca Allah’ındır (cc), hiçbir zerresinde ortağı yoktur, kimseye yetki ve yardımcılık vermemiştir. O’nun izin verdikleri dışında kimsenin şefaati yoktur… Öyleyse kul, dini Allah’a (cc) halis kılarak ve araya hiçbir aracı koymadan doğrudan Rabbine yönelmeli, O’ndan istemeli, O’ndan beklemelidir. Ayrıca Kur’ân’da şefaat kavramı için bk. 43/Zuhruf, 86

► De ki: “Rabbimiz bizleri bir araya toplayacak, sonra hak olanla hükmedip aramızı açacaktır. O, (kullarının anlaşmazlıklarında hükmeden, fetih ve zafer ihsan eden) El-Fettâh, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir.(34/Sebe’ 26)

► De ki: “Şüphesiz ki Rabbim, hakkı/nübüvveti (dilediği kimseye) yerleştirendir. (O,) gaybı bilendir.”(34/Sebe’ 48)

► De ki: “Şayet sapıtacak olsam, kendi aleyhime sapıtmış olurum. Hidayeti bulacak olsam bu, Rabbimin bana vahyettiği ile olur. Şüphesiz ki O, (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (kullarına en yakın olan) Karib’dir.”(34/Sebe’ 50)

► Geceyi gündüze, gündüzü de geceye katar. Güneş’i ve Ay’ı emre amade kılmıştır. Her biri belirlenmiş bir süreye kadar akıp gider. İşte bu, sizin Rabbiniz olan Allah’tır. Hâkimiyet/Egemenlik yalnızca O’na aittir. O’nun dışında dua ettikleriniz, kıl kadar dahi bir şeye sahip değildir.(35/Fâtır 13)

► Hiçbir günahkâr, bir başkasının günahını yüklenmez. (Günah) yükü ağır olan biri (yükünü) taşıması için birini çağırsa yakın akraba dahi olsa günahı ona yükletilmez. Sen yalnızca gaybta (görmedikleri hâlde ya da kimsenin kendilerini görmediği yerlerde) Rablerinden korkanları ve namazı dosdoğru kılanları uyarırsın. Kim de arınırsa, ancak kendi yararına arınmış olur. Dönüş yalnızca Allah’adır.(35/Fâtır 18)

► Orada çığlıklarla yardım isterler. (Derler ki:) “Rabbimiz! Bizi çıkar, önceden yaptığımızdan (farklı olarak) salih ameller yapalım.” Size, öğüt almak isteyenin öğüt alacağı kadar ömür vermedik mi? Hem size uyarıcı da geldi. Tadın (azabı)! Zalimlerin hiçbir yardımcısı yoktur.(35/Fâtır 37)

► Demişlerdi ki: “Size gönderildiğimizi Rabbimiz biliyor.”(36/Yâsîn 16)

► “Şüphesiz ki ben, sizin Rabbinize iman ettim. Beni dinleyin.”(36/Yâsîn 25)

► “Rabbimin beni bağışlayıp ikram olunanlardan kıldığını.”(36/Yâsîn 27)

► Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. Doğuların da Rabbidir.(37/Saffât 5)

► Hani Rabbine selim bir kalple gelmişti.(37/Saffât 84)

bk. 26/Şuarâ, 88-89

► “Sizin Rabbiniz ve evvelki atalarınızın Rabbi olan Allah’ı?!”(37/Saffât 126)

► İzzet sahibi olan Rabbin, onların yakıştırdıklarından münezzehtir.(37/Saffât 180)

► Ve âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.(37/Saffât 182)

► Yoksa izzet sahibi, üstün ve karşılıksız veren Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır?(38/Sâd 9)

► Demişti ki: “Rabbim! Beni bağışla ve bana benden sonra kimseye nasip olmayacak bir mülk ver. Şüphesiz ki sen, (kullarına karşılıksız veren) El-Vehhâb’sın.”(38/Sâd 35)

► Kulumuz Eyyub’u da an! Hani o, Rabbine: “Şüphesiz ki şeytan, bana yorgunluk ve azapla dokundu.” diye seslenmişti.(38/Sâd 41)

► Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. (İzzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) El-Ğaffâr’dır.(38/Sâd 66)

► Hani Rabbin, meleklere demişti ki: “Muhakkak ki ben, çamurdan bir insan yaratacağım.”(38/Sâd 71)

► Sizi, tek bir nefisten yarattı, sonra ondan eşini var etti. Size, hayvanlardan sekiz çift indirdi. Sizi annelerinizin karnında, üç karanlık içinde, bir yaratılış (evresinden) başka bir yaratılış (evresine) geçirerek yaratmaktadır. İşte bu, sizin Rabbiniz Allah’tır. Hâkimiyet/egemenlik yalnızca O’na aittir. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (Buna rağmen) nasıl da (tevhidden şirke) çevriliyorsunuz!(39/Zümer 6)

► De ki: “Ey iman eden kullarım! Rabbinizden korkup sakının! Bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah’ın arzı geniştir. (Dininizi yaşayamadığınız yerden hicret edin.) Ancak sabredenlere ecirleri hesapsızca verilir.”(39/Zümer 10)

► Sonra da sizler, Kıyamet Günü Rabbinizin huzurunda davalaşacaksınız.(39/Zümer 31)

► Size azap gelmeden önce, Rabbinize dönün ve O’na teslim olun. Sonra yardım olunmazsınız.(39/Zümer 54)

► Hiç farkında değilken, azap size ansızın gelmeden, Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun.(39/Zümer 55)

► Yer, Rabbinin nuruyla aydınlanır. (Orta yere amellerin yazılı olduğu) kitap konur. Peygamberler ve şahitler getirilir ve aralarında hak ile hükmedilir. Onlar zulme de uğramazlar.(39/Zümer 69)

► Rablerinden korkup sakınanlar, bölükler hâlinde cennete sevk edilirler. Ona geldiklerinde kapıları açılır ve (cennet) bekçileri onlara der ki: “Selam olsun size, tertemiz olarak geldiniz. Ebedî kalacaklar olarak oraya girin.”(39/Zümer 73)

► Arşı taşıyan ve onun etrafında bulunanlar, Rablerini hamd ile tesbih eder, O’na iman eder ve iman edenler için bağışlanma talebinde bulunurlar: “Rabbimiz! Rahmet ve ilimle her şeyi kuşattın, tevbe eden ve senin yoluna uyanları bağışla ve onları cehennem azabından koru.”(40/Mü’min (Ğafir) 7)

► “Rabbimiz! Onları kendilerine vadettiğin Adn Cennetlerine sok. Ve onları, babaları, eşleri ve zürriyetlerinden salih olanları da (Adn Cennetine sok). Hiç şüphesiz ki sen, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi) El-Hakîm olansın.”(40/Mü’min (Ğafir) 8)

► Derler ki: “Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. Günahlarımızı itiraf ettik. (Buradan) çıkmanın herhangi bir yolu var mı?”(40/Mü’min (Ğafir) 11)

► Musa dedi ki: “Hiç şüphesiz ki ben, Hesap Günü’ne inanmayan her kibirli kimseden, benim Rabbim ve sizlerin Rabbi olan (Allah’a) sığındım.”(40/Mü’min (Ğafir) 27)

► Firavun ailesinden olup imanını gizleyen bir adam dedi ki: “ ‘Rabbim Allah’tır.’ dediği için bir adamı mı öldürüyorsunuz? Muhakkak ki Rabbinizden size apaçık delillerle gelmiştir. Şayet yalancı biriyse, yalanı kendi aleyhinedir. Yok eğer doğru söylüyorsa, sizi tehdit ettiği (azabın) bir kısmı başınıza gelir. Kuşku yok ki Allah, haddi aşıp çokça yalan söyleyen kimseyi hidayet etmez.”(40/Mü’min (Ğafir) 28)

► (Öyleyse) sabret. Şüphesiz, Allah’ın vaadi haktır. Günahların için bağışlanma dile ve sabah akşam Rabbini hamd ile tesbih et.(40/Mü’min (Ğafir) 55)

► Rabbiniz buyurdu ki: “Bana dua edin, size icabet edeyim. Hiç kuşkusuz, bana ibadet etmekten büyüklenenler, boyun eğmiş/alçaltılmış olarak cehenneme gireceklerdir.”(40/Mü’min (Ğafir) 60)

Numan b. Beşir’in (ra) rivayet ettiği bir hadiste Allah Resûlü (sav): “Dua ibadetin ta kendisidir.” demiş ve bu ayeti okumuştur. (Ebu Davud, 1479; Tirmizi, 2969)

► İşte bu sizin Rabbiniz olan, her şeyin yaratıcısı Allah’tır. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (Buna rağmen) nasıl oluyor da (tevhidden şirke) çevriliyorsunuz?(40/Mü’min (Ğafir) 62)

► Allah’ın ayetlerini inkâr edenler, işte böyle çevrilirler.(40/Mü’min (Ğafir) 63)

► Allah ki; yeri sizin için (üzerinde yaşanacak) bir yerleşke, gökyüzünü de bir bina/tavan kılandır. Size şekil verdi, şekillerinizi en güzel hâle getirdi ve sizi temiz şeylerden rızıklandırdı. İşte bu, sizin Rabbiniz olan Allah’tır. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne mübarek, ne yücedir.(40/Mü’min (Ğafir) 64)

► O (hayat sahibi ve her canlıya hayat veren) El-Hayy’dır. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (O hâlde) dini O’na halis kılarak kendisine dua edin. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.(40/Mü’min (Ğafir) 65)

► De ki: “Rabbimden bana gelen apaçık deliller (sebebiyle), Allah’ın dışında dua ettiğiniz (varlıklara) ibadet etmekten nehyedildim. Ve âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim olmakla emrolundum.”(40/Mü’min (Ğafir) 66)

► De ki: “Yoksa sizler, yeryüzünü iki günde yaratan (Allah’a) kâfirlik ediyor ve O’na denkler/ortaklar mı kılıyorsunuz? Bu, âlemlerin Rabbidir.”(41/Fussilet 9)

► “Yalnızca Allah’a ibadet edin.” diyerek, önlerinden ve arkalarından resûller gelince dediler ki: “Şayet Rabbimiz dileseydi, (elçi olarak) melekler indirirdi. Şüphesiz ki biz, kendisiyle gönderildiğiniz şeyi inkâr ediyoruz.”(41/Fussilet 14)

► Bu, sizin Rabbinize karşı beslediğiniz ve sizi helaka sürükleyen zannınızdır. Böylece hüsrana uğrayanlardan oldunuz.(41/Fussilet 23)

► Şüphesiz ki: “Rabbimiz Allah’tır.” deyip sonra da istikamet üzere olanların üzerine melekler iner (ve der ki): “Korkmayın, üzülmeyin, size vadolunan cennetle sevinin.”(41/Fussilet 30)

► Şayet büyüklenir (ve Allah’a secde etmeye yanaşmazlarsa), Rabbinin yanında olan (melekler), gece gündüz O’nu tesbih eder, usanmazlar.(41/Fussilet 38)

► Sana söylenenler, senden önceki resûllere söylenenden başka bir şey değildir. Şüphesiz ki senin Rabbin, mağfiret sahibi ve can yakıcı azabın sahibidir.(41/Fussilet 43)

► Neredeyse üstlerinden gökler (Allah’ın azametinden dolayı) yarılır. Melekler de Rablerini hamd ile tesbih ederler ve yerde olanlar için bağışlanma talebinde bulunurlar. Dikkat edin! Hiç şüphesiz ki Allah, (evet) O, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) El-Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Er-Rahîm’dir.(42/Şûrâ 5)

► Herhangi bir konuda ihtilafa düşerseniz, onun hükmü Allah’a aittir. İşte bu, Rabbim olan Allah’tır. Yalnızca O’na tevekkül ettim ve yalnızca O’na yönelirim.(42/Şûrâ 10)

bk.4/Nisâ, 59; 12/Yûsuf, 40

► Sen (tevhide) davet et. Emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların hevalarına/arzularına uyma. Ve de ki: “Ben, Allah’ın indirdiği tüm Kitaplara iman ettim. Sizin aranızda adaletle (hükmetmekle) emrolundum. Allah, bizim de Rabbimiz sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size aittir. Bizimle sizin aranızda hüccet (karşılıklı delil getirip tartışmak) yoktur. (Çünkü hak, apaçık ortadadır.) Allah hepimizi bir araya toplayacaktır. Dönüş O’nadır.”(42/Şûrâ 15)

Tevhidlerine şirk bulaştırmış ve dinlerinde ayrılığa düşmüş toplumlarda, insanlık için en faydalı hizmet, gereksiz tartışmalardan kaçınarak tevhide davettir. Tevhid; batıl din ve uydurulmuş hurafelerin insanlarda oluşturduğu kuşku, tereddüt, güvensizlik hastalıklarına şifa olacak kurtuluş reçetesidir. Ehl-i Kitab’ın, insanları “dinde ayrılıkla” felakete sürüklediği bir dönemde, tevhide davetin emredilip tartışmanın yasaklanması, günümüz muvahhidlerine de yol göstermektedir.

► (Allah’ın çağrısına) icabet edildikten sonra, Allah hakkında tartışanların delilleri, Rableri katında geçersizdir. Onların üzerine öfke vardır ve onlar için çetin bir azap vardır. (42/Şûrâ 16)

► Zalimleri, kazandıkları (küfür ve masiyet) nedeniyle korkuya kapılmış görürsün. O (korktukları azap), başlarına gelmiştir. İman edip salih amel işleyenlerse, cennet bahçelerindelerdir. Diledikleri her şey, Rableri katında onlarındır. İşte büyük lütuf ve ihsan budur.(42/Şûrâ 22)

► Andolsun ki Musa’yı, ayetlerimizle Firavun ve ileri gelenlerine yolladık. Dedi ki: “Şüphesiz ki ben, âlemlerin Rabbinin elçisiyim.”(43/Zuhruf 46)

► “Gerçek şu ki: Allah, O, benim de Rabbim sizin de Rabbinizdir. O’na ibadet edin. Bu, dosdoğru yoldur.”(43/Zuhruf 64)

► Göklerin, yerin ve arşın Rabbi (olan Allah), onların yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir.(43/Zuhruf 82)

► Rabbinden bir rahmet olarak… Şüphesiz ki O, (her şeyi işiten) Es-Semi’ ve (her şeyi bilen) El-Alîm’in ta kendisidir.(44/Duhan 6)

► Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. Yakinen inanıyorsanız (bu böyledir).(44/Duhan 7)

► Rabbine dua etti: “Şüphesiz ki bunlar, suçlu günahkâr bir topluluktur.”(44/Duhan 22)

► Rabbinden bir lütuf ve ihsan olarak… İşte bu, büyük kurtuluşun/kazancın ta kendisidir.(44/Duhan 57)

► Onlara (helal ve haramları içeren) emirden apaçık deliller verdik. Kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki azgınlık/kıskançlık/bir diğer gruba üstünlük sağlama isteği nedeniyle ihtilaf ettiler. Rabbin, Kıyamet Günü, ihtilaf ettikleri konularda aralarında hükmedecektir.(45/Câsiye 17)

► İman edip salih amel işleyenlere gelince, Rableri onları rahmetine dâhil eder. Bu, apaçık kurtuluşun ta kendisidir.(45/Câsiye 30)

► Hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve âlemlerin Rabbi olan Allah’adır.(45/Câsiye 36)

► Şüphesiz ki: “Rabbimiz Allah’tır.” dedikten sonra istikamet üzere olanlar, onlara korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.(46/Ahkâf 13)

► Kâfirlerin ateşe arzedilecekleri gün (onlara denir ki): “Bu, hak değil miymiş?” derler ki: “Evet, Rabbimize andolsun ki (hakmış).” De ki: “Kâfir olmanıza karşılık, azabı tadın (bakalım).”(46/Ahkâf 34)

► Demişlerdi ki: “Böyle işte… Rabbin böyle buyurdu. Hiç şüphesiz O, (hüküm ve hikmet sahibi olan) El-Hakîm, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir.”(51/Zâriyat 30)

► Şüphesiz ki Rabbinin azabı gerçekleşecektir.(52/Tûr 7)

► Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen, bizim gözlerimizin önündesin. Kalktığın zaman, Rabbini hamd ile tesbih et.(52/Tûr 48)

Müşriklerden gelecek eziyetler karşısında rabbani tavır için bk. 20/Tâhâ, 130

► Şimdi Rabbinin hangi nimetinde şüpheye kapılacaksın?(53/Necm 55)

► (Bu durumda) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayacaksınız?(55/Rahmân 13)

► (Bu durumda) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayacaksınız?(55/Rahmân 16)

► (Bu durumda) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayacaksınız?(55/Rahmân 18)

► (Bu durumda) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayacaksınız?(55/Rahmân 21)

► O hâlde, büyük olan Rabbini ismiyle tesbih et.(56/Vâkıa 74)

► O hâlde büyük Rabbini ismiyle tesbih et.(56/Vâkıa 96)

► Size ne oluyor ki; Resûl sizi Rabbinize iman etmeye davet ettiği hâlde, Allah’a iman etmiyorsunuz? Hem muhakkak ki sizden, (iman edeceğinize dair) kesin bir söz almıştı. Şayet iman etmiş kimselerseniz (bu çağrının ve sözünüzün gereğini yerine getirin).(57/Hadîd 8)

► Rabbinizin mağfiretine ve genişliği gök ve yerin genişliği gibi/kadar olan cennete koşun. (O,) Allah’a ve resûllerine iman edenler için hazırlanmıştır. Bu, Allah’ın lütuf ve ihsanıdır, onu dilediğine verir. Allah, büyük bir lütuf sahibidir.(57/Hadîd 21)

► Şeytanın durumu gibi… Hani insana: “Kâfir ol!” dedi. (İnsan) kâfir olunca da: “Şüphesiz ki ben, senden berîyim. Çünkü ben, âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkuyorum.” dedi. (Münafıklar da dostları olan Ehl-i Kitab’ı böyle kandırdılar. “Yurtlarınızdan çıkarılırsanız biz de çıkarız, savaşırsanız yardım ederiz.” dediler. Savaş başlayınca da onlardan uzaklaştılar.)(59/Haşr 16)

► Şayet sizi boşayacak olursa Rabbinin ona, sizin yerinize, sizden daha hayırlı, Allah’a teslim olmuş, iman etmiş, gönülden ve sürekli itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, oruç tutan dul ve bakire eşler ihsan etmesi umulur. (66/Tahrîm 5)

► Allah, iman edenlere de Firavun’un hanımını örnek verdi. Hani o demişti ki: “Rabbim! Bana kendi katında, cennette bir ev yap. Beni Firavun’dan, amelinden ve zalimler topluluğundan kurtar.”(66/Tahrîm 11)

► (Allah,) İmran kızı Meryem’i de (örnek verir). O ki iffetini korudu, biz de ona ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin kelimelerini ve Kitaplarını doğruladı. O gönülden sürekli itaat edenlerdendi.(66/Tahrîm 12)

► Sen, Rabbinin nimeti sayesinde asla deli/cinlenmiş değilsin.(68/Kalem 2)

► Şüphesiz ki Rabbin, yolundan sapanları da hidayet üzere olanları da en iyi bilendir.(68/Kalem 7)

► Onlar uyurken, Rabbinden bir afet (bahçelerini) kuşattı.(68/Kalem 19)

► Dediler ki: “Rabbimiz! Sen tüm eksikliklerden münezzehsin. Doğrusu biz, zalimleriz.”(68/Kalem 29)

► “Umulur ki Rabbimiz, onun yerine daha hayırlısını verir bize. Şüphesiz ki biz, Rabbimize rağbet edenleriz.”(68/Kalem 32)

► Rabbinin hükmüne sabret, balık sahibi (Yunus Peygamber) gibi olma! Hani dert ve sıkıntıyla (Rabbine) dua etmişti.(68/Kalem 48)

► Şayet Rabbinden bir nimet ona ulaşmış olmasaydı, kınanmış bir hâlde boşluğa atılacaktı.(68/Kalem 49)

► Rabbi onu seçti ve salihlerden kıldı.(68/Kalem 50)

► Âlemlerin Rabbi (olan Allah) tarafından indirilmiştir.(69/Hakka 43)

► O hâlde büyük olan Rabbini ismiyle tesbih et.(69/Hakka 52)

► Onlar Rablerinin azabından dolayı korku içindelerdir.(70/Meâric 27)

► Çünkü Rablerinin azabından güven içinde olunmaz.(70/Meâric 28)

► Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, hiç şüphesiz biz, güç yetirenleriz.(70/Meâric 40)

► “O, en doğru olana hidayet ediyor. Biz de ona iman ettik. Rabbimize hiçbir şeyi ortak koşmayız.”(72/Cin 2)

► “Şüphesiz Rabbimizin kudret ve azameti pek yücedir. O, ne eş ne de çocuk edinmiştir.”(72/Cin 3)

► “Gerçek şu ki (Muhammed’in peygamber olarak gönderilmesi ve semadan haber alamıyor oluşumuz) insanlar için şer mi, yoksa Rableri onlar için hayır mı diledi, bilemiyoruz.”(72/Cin 10)

► “Hiç şüphesiz, hidayeti (Kur’ân’ı) işittiğimizde ona iman ettik. Kim de Rabbine iman ederse o, (sevabının) eksiltilmesinden de (kendisine) zulmedilmesinden de korkmaz.”(72/Cin 13)

► Onları denemek/imtihan etmek için… Kim Rabbinin zikrinden yüz çevirirse, onu zorlu bir azaba sokar. (72/Cin 17)

► De ki: “Ben ancak Rabbime dua ederim ve hiçbir şeyi O’na ortak koşmam.”(72/Cin 20)

► De ki: “Size vadedilen (azap) yakın mıdır yoksa Rabbim ona uzun bir zaman mı tayin etmiştir, hiç bilmiyorum.”(72/Cin 25)

► Ta ki onların Rablerinden gelen iletileri (eksiksiz ve korunmuş olarak) tebliğ ettiklerini bilsin. (Allah,) onların yanında olan (bilgiyi) kuşatmış ve her şeyi sayıp (tane tane) kayıt altına almıştır.(72/Cin 28)

► Rabbinin ismini an ve (her şeyi bırakıp) tam bir yönelişle O’na yönel.(73/Müzzemmil 8)

► (O) doğunun ve batının Rabbidir. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (Öyleyse) O’nu Vekil edin.(73/Müzzemmil 9)

► Şüphesiz ki Rabbin, gecenin üçte ikisinde, yarısında ve üçte birinde senin ve beraberindeki bir grubun (namaz için) kalktığını bilir. Geceyi ve gündüzü Allah takdir eder. O sizin (gece boyu namaza) güç yetiremeyeceğinizi bildi. (Buna binaen) tevbelerinizi kabul etti. Kur’ân’dan kolayınıza geleni okuyun. Sizden hastalananlar olacağını, başkalarının yeryüzünde Allah’ın lütfunu arayarak yolculuk edeceğini, bir diğerlerinin Allah yolunda savaşacağını bildi. (O hâlde) Kur’ân’dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Allah’a güzel bir borç verin. Kendiniz için hayır olarak ne takdim etmişseniz, onu Allah’ın yanında daha hayırlı ve mükâfatı daha büyük olarak bulacaksınız. Allah’tan bağışlanma dileyin. Çünkü Allah (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.(73/Müzzemmil 20)

► Ve yalnızca Rabbini tekbir et (yücelt)!(74/Müddessir 3)

► Rabbin için sabret.(74/Müddessir 7)

► O gün varılıp karar kılınacak yer Rabbinin huzurudur.(75/Kıyâmet 12)

► O gün (insanlar) Rabbine sevk edilecekler.(75/Kıyâmet 30)

► (Öyleyse) Rabbinin hükmüne sabret. Onlardan günahkâr ve nankör olan kimseye itaat etme.(76/İnsân 24)

► Ve sabah akşam Rabbinin adını zikret.(76/İnsân 25)

► Şüphesiz ki bu, bir öğüttür. Artık dileyen, Rabbine bir yol tutsun.(76/İnsân 29)

► (Bu,) Rabbinden bir mükâfat olarak yeterli bir armağandır.(78/Nebe 36)

► Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbi, Rahmân’dır. O’nun karşısında konuşmaya güç yetiremezler.(78/Nebe 37)

► Ruh (Cibril) ve meleklerin saf hâlinde durdukları gün, Rahmân’ın izin verdiği ve (dünyada) doğru olanı söylemiş olandan başkası konuşmayacak.(78/Nebe 38)

► İşte bu hak gündür. Dileyen Rabbine (iman ve taatle) bir dönüş yolu edinsin.(78/Nebe 39)

► Hani Rabbi ona, mukaddes vadi olan Tuva’da seslenmişti.(79/Nâziât 16)

► Kim de Rabbinin makamından korkar ve nefsinin (meşru olmayan) isteklerine engel olursa,(79/Nâziât 40)

► Onun nihai (bilgisi) Rabbindedir.(79/Nâziât 44)

► Âlemlerin Rabbi olan Allah istemedikçe siz isteyemezsiniz.(81/Tekvîr 29)

► Ey insan! El-Kerîm olan Rabbine karşı seni aldatan şey nedir?(82/İnfitâr 6)

► O gün insanlar, âlemlerin Rabbi için ayakta duracaklardır.(83/Mutaffifîn 6)

► Asla! Hiç şüphesiz onlar, o gün Rablerinden perdelenmişlerdir (O’nu göremeyeceklerdir).(83/Mutaffifîn 15)

► Ey insan! Hiç şüphesiz sen, Rabbinin (rızası için) sürekli çabalayacaksın ve sonunda O’nunla karşılaşacaksın.(84/İnşikâk 6)

► Çünkü o, (Rabbine) dönmeyeceğini sanmıştı.(84/İnşikâk 14)

► Kuşkusuz, Rabbinin yakalayışı pek çetindir.(85/Burûc 12)

► Yüce olan Rabbinin ismini tesbih et.(87/A’lâ 1)

► Ve Rabbinin ismini zikredip namaz kılan.(87/A’lâ 15)

► Rabbin seni terk etmedi ve sana darılmadı.(93/Duhâ 3)

► Ve Rabbinin nimetini anlat.(93/Duhâ 11)

► Ve yalnızca Rabbine rağbet et/yönel.(94/İnşirâh 8)

► Yaratan Rabbinin adıyla oku! (96/Alak 1)

► Oku! Rabbin (en cömert ve ihsanı en bol olan) El-Ekrem’dir.(96/Alak 3)

► Hiç şüphesiz, dönüş Rabbinedir.(96/Alak 8)

► Melekler ve Ruh (Cibril), onda, Rablerinin izniyle her bir iş için inerler. (97/Kâdir 4)

► Onların, Rableri katındaki mükâfatları, içinde ebedî kalacakları ve altından ırmaklar akan Adn Cennetleridir. Allah onlardan razı olmuş, onlar da (Allah’tan) razı olmuşlardır. Bu, Rabbinden korkan kimse içindir.(98/Beyyine 8)

► Çünkü Rabbin, ona (“konuş” diye) vahyetmiştir.(99/Zilzâl 5)

► Şüphesiz ki insan, Rabbine karşı çok nankördür.(100/Âdiyât 6)

► Hiç şüphesiz o gün, Rableri onlardan haberdardır.(100/Âdiyât 11)

► Rabbinin fil sahiplerine yaptığını görmedin mi?(105/Fîl 1)

► Bu evin Rabbine ibadet etsinler, (bu nimetine şükretsin ve O’nu birlesinler).(106/Kureyş 3)

► (Buna şükür olarak) Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.(108/Kevser 2)

► (O zaman,) Rabbini hamd ile tesbih et ve O’ndan bağışlanma dile. Çünkü O, (tevbeye muvaffak kılan ve tevbeleri çokça kabul eden) Tevvâb’tır.(110/Nasr 3)

► De ki: “Sabahın Rabbine sığınırım.”(113/Felak 1)

► De ki: “İnsanların Rabbine sığınırım.”(114/Nâs 1)

[1] https://www.youtube.com/watch?v=XCsJe1xuWqU