MODERNLEŞMEYLE GELEN YIKIM

                                  MODERNLEŞMEYLE GELEN YIKIM

                     Avrupa’ da Rönesans, Reform, Sanayi inkılâbı ve Fransız ihtilalı sonucu başlayan hızla dünyaya yayılan dünyevi gelişmeler, teknolojik keşif ve yeni dünya ve hayat anlayışı diyebileceğimiz MODERNLEŞME getirdiklerinden çok maalesef götürmüş manevi bunalım ve yıkımlara yol açmıştır.

  1. YY a kadar Feodalite rejimi içinde SKOLÂSTİK DÜŞÜNCE ve Kilisenin baskısıyla geri kalan Avrupa Bu yüzyıldan itibaren Coğrafi keşiflerin etkisiyle hızla ilerledi, sömürgeler kurmaya başladı. İslam dünyasındaki ilim, sanat vs gelişmeleri öğrenip ilk çağ kendi kültürlerini de inceleyip Coğrafi keşifler sonucu elde ettikleri zenginlikleri de kullanarak RÖNESANS hareketlerini gerçekleştirdiler. Reform hareketleriyle çözülen skolâstik düşünce Rönesans ile yıkıldı. Kiliseye olan tepkiler dinden uzaklaşarak dünyaya sarılmalarına merkantilist anlayışla daha da zenginleşmelerine yol açtı. Maddeten çok zenginleştiler ama manevi çöküşte beraberinde geldi. Daha çok kazanma, Ben kazanayım öteki batsın fikri, altın ve gümüş biriktirme yarışı, ferdi ve toplumsal kutuplaşma, egoistlik ve yarışı hızlandırdı. Zenginleşen Avrupa, acımasızlığı önceden kilisenin ve aristokratların yaptıklarını şimdi kapitalistler burjuvalar yapmaya Güçlü güçsüzü ezmeye başladı.

                 XVII. YY a kadar İslam ve Türk kültürü sayesinde tartışmasız her alanda dünyanın lideri olan Osmanlı, maalesef onu zirveye taşıyan değerlerinden (İman, irfan, ilim, adalet, mükemmel askeri ve ekonomik sistem) kopmaya birçok iç ve dış sorunlarla karşılaşmaya başladı. XVII. ve XVIII. YY. larda sorunlarla baş etmeye Avrupa’daki gelişmelere karşı mücadeleyle tutunmaya çalıştı. Lakin XIX. YY dan itibaren Avrupa’daki bu MODERNLEŞME akımına Osmanlıda kapıldı. Niyetler önce halisane idi, geri kalan kurumlar Avrupa’yı örnek alarak ayakta tutulup geliştirilebilirdi. İleriki yıllarda Avrupa’ya ilim irfan teknoloji öğrensinler diye gönderdiğimiz talebeler Avrupa’yı taklide başlayınca Türk-İslam bünyesi zehirlenmeye başladı.

                   Tanzimatla başlayan kendimizi Avrupa’ya beğendirme onların Rusya’ya ve iç isyanlara karşı desteklerini alma hareketleri tam manasıyla ilerleyen yıllarda ŞARK MESELESİ planlarını uygulayıp Osmanlı- İslam devletini önce manevi sonra maddeten çökertme hedefini gerçekleştirme eylemlerine dönüştü. Asırlardır İslam’ın bayraktarlığını yapmış Milletimizi Kurandan ve dinden soğutmaya başladılar. Artık Milletimiz de onlar gibi dünyevileşmiş, Kömürü elmasa hazır bir lokma lezzeti ilerdeki batmanlarca lezzete tercih etmeye başlamışlardı. Önce gayrı Müslimleri Milliyetçilik hareketiyle kışkırtıp ayırdılar sonra EN ACI OLAN İslam ümmeti arasına ayrılık tohumları ektiler gönderdikleri Lavrens gibi ajanlarla yüzyıllardır hizmet ettiğimiz Arap kardeşlerimizi devlete düşman ettiler. Çoğu aydın zannedilenler de bu ayrılıklara çanak tuttu. Siyasi ve askeri yıkım maalesef manevi yıkımı da birlikte getirdi. Son silkinişlerle Çanakkale ve Kurtuluş savaşını kazansak da uğruna mücadele ettiğimiz can verdiğimiz değerlerimizden uzaklaşmaya başladık. Sütçü imamın, çocuk yaştaki Şehit Kamil’in hayatını ortaya koyduğu tesettür sembolden ibaret hale geldi. Evinde bile saçının telini vücudunun bir parçasını göstermekten ar ve hayâ eden kızımız sokakta neredeyse kıyafetsiz dolaşır öyle çekindiği fotoğrafları sosyal medyada dünyaya teşhir eder hale geldi. Ne kadar çirkefmişsin Modernleşme!

             Son yıllarda Modernleşme, teknolojik gelişme çılgınlığı bizi değerlerimizden daha da uzaklaştırdı. Teknoloji evlerimizi toplumlarımızı hatta namaz ehlini esir aldı. Namaz ehlini diyorum çünkü Müslüman; Camide, dini sohbetlerde tesbihatlarda zikirde elinden telefonu bırakmıyor. HAK la huzur halinde olması gereken durumlarda bile hala halk ile irtibatı devam ettiriyoruz. Aileler, akrabalar istisna olarak bir araya geldiklerinde ellerde telefon, dillerde ekonomi, döviz, altın, para… Sevgiler; birliktelikler tam merkantilist ve seküler anlayışın ürünü olarak ortaya çıkan modernleşmenin menfaate dayalı ürünü haline gelmiş. Eskiden düğünlerde takılar Toplumsal ve ailevi destek için yapılırdı, modernleşme tam onu da karşılık gözeterek menfaate dayalı amel haline getirdi. Ramazanlardaki davetlerde ölçü Rızayı ilahi ve fakir zengin dayanışması-kaynaşması olması gerekirken şan, şöhret, itibar ve gösteriş haline dönüştü.

                “Komşu komşunun külüne muhtaçtır, Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir, komşuda pişer bize de düşer” anlayışları değerlerimiz modernleşmenin etkisiyle unutuldu. Milletimizin en önemli vasıflarından ikramların, ısmarlamaların yerini Alman usulü ödemeler aldı. Çoğu aile modernleşme fırtınasıyla hazır yemek mekânlarına savruldu. Bereketin kaynaklarından biri olan ailecek yemek, sofrada buluşmak azaldı. Aile fertleri bile menfaate dayalı sevilmeye başladı. Bayramlarımız en önemli değerlerimizdendi Modernleşme illeti mesajla, belki telefonla geçiştirilmeye başladı. Ana-babalar çocuklarını Daha çok dünya için yetiştirmeye dünya mutluluğunu esas yapmaya başladı. Bu zamanda çocuklarına; kaç soru çözdün, dersini çalış, sırtını iyi giyin, karnını doyur, ne yedin, yerine veya bu sorularla beraber namazını kıldın mı? Sakın namazını kaçırma diyen kaç ana-baba var. Modernleşme; Çocukları en iyi okullarda okutmak, en iyi en çok para kazanan işe sokmak kadar Manevi eğitimlerine gönüllerini doyurmaya zaman bırakmadı. Okullar dersen, yine öyle kaç okulda Ahirete hazırlık dünya hazırlığının önünde tutuluyor manevi eğitim veriliyor? Adı Milli olan eğitimde uygulamalar ne kadar Milli Eğitimi verecek öğretmenlerimiz ne kadar Milli? Belki modern ama Millilikten çok uzağız.

               Toplumun temeli olan ailelerin kurulmasında modernleşme kasırgasının yıkıcılığını daha çok görmekteyiz. Bizim ecdadımızdan öğrendiğimiz aile kurulurken “Allah’ın emri peygamberin kavli ile” diye başlanır. Bu zamanda öyle kurulmaya başlayan aileler de bile işler öyle devam etmiyor. Sürecin devamı ne Allahın emrine Ne Peygamberin sünnetine uymuyor. Modernleşme adına Nişan merasiminde başlayan israf, edepsiz giyim tarzı, eş adaylarının çoğunun tavrı İslam’la bağdaşmaz durumda. Nefisler galeyanda Allah’ı memnun etme onun rızası yerine el- alem rızası ve sefahat- gösteriş hâkim. Tabi ki bu durumda rahmet ve inayette kaçıyor, sonuç birkaç aylık geçici mutluluk arkası boşanma. Evler modern eşyalarla donatılmış “hacatı zaruriye 4 den 8 e, 8 den sınırsıza çıkmış ”çok odalı ama fertler sıkıldıkça sıkılıyor. İslam’da aranması gereken huzur MODERNLEŞMEDE aranınca sonuç hüsran. Oysa Rabbimiz yolu göstermiş:” KALPLER ANCAK ALLAHI ANMAKLA MÜTMAİN OLUR”

             Bütün bunlardan daha acısı ve tehlikelisi Bu modernleşme anlayışıyla yetişen çocuklar ilerde ana-baba, Öğretmen, imam, hoca hanım vs. olunca ülfet teşkil edip modernleşmenin yıkılıcılığı daha fazla oluyor. Her sene bir öncesini arar hale geliyoruz. Allah muhafaza depremler, salgınlar vb etkilemez hale geldi. Acı olan başka bir yön Çoğu insan Müslüman bunlardan şikâyetçi, ama şikâyet eden bazı ehli SALAT’IN mutaassıp görünenlerin kızının da elbisesi Müslüman’a (tesettüre) uygun değil, modernleşme fırtınası Faizi, piyangoyu, gayri İslami yaşantıları mütedeyyin ailelere bile sokmuş. Eğer biraz tefekkür edersek Modernleşme adıyla içimize sokulan sapkınlıkları yanlışlıkları rahatça görebiliriz.

          Hep şikâyet ettik içimize sokulan modernleşme adındaki fiil ve uygulamaları saydık peki çözüm ne: Öncelikle Müslüman ve İslam toplumu olduğumuzu aklımızdan hiç çıkarmayacağız Doğrusunu yaşamak için de doğrusunu Başta Efendimiz (SAV)in sonra ecdadın hayat ve uygulamalarını, onların şahsından dinimizi iyi öğreneceğiz. Unutmayacağız ki biz Müslüman olduğumuz için değil İslam’dan uzaklaştığımız için geri kaldık. En ileri ve en mutlu olduğumuz zamanlar İslam’ı en iyi yaşadığımız zamanlardır. Modernleşme adıyla içimize sokulanlar bizi yok etme planıdır bunu da bileceğiz. Tabi çağın icaplarına göre “ilim Çin’de de olsa alacağız, çünkü İlim Müslüman’ın yitik malıdır” ama bunları yapmak için değerlerimizden kopmayacağız MÜSLÜMAN-TÜRK OLARAK KALACAĞIZ. İnşallah biz fert ve toplum olarak ihlası esas tuttukça Rabbimizin Rahmet ve inayeti de gelecek inşallah, yine en gür seda İSLAMIN SEDASI olacak. Her türlü teknolojiyi kullanan ve asla namazından dini vecibelerinden taviz vermeyen gençler çoğalacak büyükler halinden haya edip istikameti bulacak maddede olduğu gibi MANA da da inkişaf edip yeniden gıpta edilen Millet haline geleceğiz.             Necip Fazıl’ın ifadesiyle Kurtulur dil, tarih, ahlak ve iman
Görürler nasılmış, neymiş kahraman

             Rabbim Necip Milletimizi özüne döndürsün Maddi inkişafta olduğu gibi manevi inkişafı da nasip etsin.

     Mustafa GÜNEŞ

     03/07/2023

         




SEKÜLERİZM’İN EĞİTİME YANSIMASI VE GENÇLİĞİN HALİ

                          SEKÜLERİZM’İN EĞİTİME YANSIMASI VE GENÇLİĞİN HALİ

                           Sekülerizm Coğrafi keşifler sonucu sömürgeci Avrupa’da çıkmış olup Reformdan sonra hızlanan bir akım olup, kiliseye kızarak dünyaya dalma, dünyayı ahirete tercih etmek, dine ve din adamlarına kızıp her başarıyı mutluluğu dünyaya dalmakta aramak diyebileceğimiz bir düşünce, dünyevileşmek akımıdır.

                Derdi dünya olanın dünya kadar derdi olur. Bu akım Avrupa’ya ancak geçici mutluluk getirdi, oysa Avrupa’daki bütün kargaşanın temelinde sekülerizm ve onun sonucunda çıkıp yayılan Merkantilizm ve kapitalizm var.I. ve II. Dünya savaşlarının temel sebebinde bu düşünceler ve böyle hayat tarzı vardır. O Avrupayı üstadımız ne güzel ifade etmiş;” Ey sefahet ve dalâletle bozulmuş ve İsevî dininden uzaklaşmış Avrupa! Deccal gibi birtek gözü taşıyan  kör dehân ile ruh-u beşer’e bu cehennemî hâleti hediye ettin. Sonra anladın ki, bu öyle ilâçsız bir illettir ki, insanı âlâ-yı illiyyînden esfel-i sâfilîne atar, hayvânâtın en bedbaht derecesine indirir. Bu illete karşı bulduğun ilâç, muvakkaten iptal-i his hizmeti gören cazibedar oyuncakların ve uyutucu hevesat ve fantaziyelerindir. Senin bu ilâcın, senin başını yesin ve yiyecek!

              Maalesef zamanla bu haletler ve hayat tarzı Milletimiz arasına da girdi. Osmanlı bunu devlet politikası yapmasa da Avrupa ya giden öğrenciler ve onlarla milletimiz arasında hızla yayıldı ve bir gençliği ve Milleti özünden değerlerinde koparacak ve esfel- sefiline sürükler hale geldi Allah muhafaza. Bunu farkında olarak veya olmadan aileler de okullarda istimal ediyor maalesef. Üstadın ifadesiyle;O şefkatli valide, çocuğunun hayat-ı dünyeviyede tehlikeye girmemesi, istifade ve fayda görmesi için her fedakârlığı nazara alır, onu öyle terbiye eder. “Oğlum paşa olsun” diye bütün malını verir, hafız mektebinden alır, Avrupa’ya gönderir. Fakat o çocuğun hayat-ı ebediyesi tehlikeye girdiğini düşünmüyor. Ve dünya hapsinden kurtarmaya çalışıyor; Cehennem hapsine düşmemesini nazara almıyor. Fıtrî şefkatin tam zıddı olarak, o mâsum çocuğunu, âhirette şefaatçi olmak lâzım gelirken dâvâcı ediyor. O çocuk, “Niçin benim imanımı takviye etmeden bu helâketime sebebiyet verdin?” diye şekvâ edecek.Dünyada da, terbiye-i İslâmiyeyi tam almadığı için, validesinin harika şefkatinin hakkına karşı lâyıkıyla mukabele edemez, belki de çok kusur eder.”

                  Bu devirde çocuklarımız ve önceden aynı anlayışla yetişen toplumumuz SEKÜLERİZM ve MERKANTİLİZM’ in kıskacında. Necip Fazıl’ın ifadesiyle “Türk ailesi delik deşik, İman camilere mahpus çıkamaz asla meydanlara” Aileler ve okullar çocukları tam seküler kafayla yetiştiriyoruz. TYT, AYT LGS derken çocukları yarış atına çevirdik. Bu tür yarışlarda koşarken ezanları duymayan namazda gözü olmayan bir nesil oluştu.100 tl yüzünden ninesini öldüren, Ana-baba ecdad tanımayan ben merkezli yaşayan sadece kendini ve dünyasını düşünen göbeği -bacağı açık edepsiz hayvan sevici ama insan sevgisinde mahrum nesil bu anlayışın ve bu tarz eğitimin bir ürünü.

                   Emekliliğini istemek zorunda kalan bir öğretmen olarak yılların tespitini birikimin neticesini söyleyim, okullarda verilen eğitim tam bu doğrultuda LGS AYT TYT sürüyor. Ya CYS (CENNET YETERLİLİK SINAVI) ne olacak böyle yetiştirdiğimiz çocuklar mahşerde hesap sormaz mı. Daha acı olan durum, böyle yetiştirilen gençlik ilerde hayata topluma bu anlayış ve tarzla çıkıyor terör, hırsızlık, arsızlık, aile dramları, sıkıntılar bitmiyor artıyor. En acısı da böyle bir hayat tarzının umursamazlık neme lazımcılık yüzünden ülfet olup normalleşmesi tepki verenlerin azalması, tepki verenlerin de garip ve yalnız kalması.

                   Misyonu ve Vizyonu belli olan çoğu İmam- Hatip okulları da maalesef bu uygulama ve Seküler eğitim anlayışının tam ortasında. Durum çok vahim içler acısı. Çocukları, Dünyaya hazırlayıp yönlendirirken maneviyatları unutuluyor. Meslek derslerinde (Kur’an, Hadis, Fıkıh, akait, hitabet) bile TYT AYT çalıştırılan öğrencilerden geleceğe yönelik ne beklenebilir. Böyle bu zihniyetle yetişen İmam-Hatip nesli dünyaya sımsıkı sarılırken din için vatan-Millet için bu gençlikten ne beklenebilir. Aslında verilen maddi manevi bütün nimetler Rızayı ilahiye bir vesile olması gerekirken amaç edinilmesi yıkıcı problemler ortaya çıkarıyor. Hangi meslekten olursa olsun bu anlayışla yetişen nesil ilerde işe geçince aynı anlayışla (seküler ve ben merkezli) çalışıyor. Amelimizde rızayı ilahi olması gerekirken dünyevi maksatlar amaç ediniliyor. Oysa Amelimizde Allah razı olsa bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer Allah isterse hikmeti de iktiza ederse halkları da razı eder.

                   Kendimiz fazla bir emek vermeden öğrencilerden de emek gayret gözetmeden bolca ve adalet gözetmeden verilen yüksek yüksek notlar onlara ve milletimize aslında bir zulüm. Emir kesin ve Rabbimizden “İnsana ancak çalıştığının karşılığı vardır” “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” “Kendi yakınlarınız için olsa bile yalnız adaleti gözetin” Hiçbir zaman kötü bir durum örnek olamaz. Masum gibi gözüken “Başka okullar bol bol not veriyor, bizim öğrencilerin notu düşük kalıyor” fikri çok yanlış ve adaletsiz bir düşünce. Çünkü başka dediğimiz okullardaki öğrencilerde bizim bu Milletin çocukları. Emir ve düsturumuz Rabbimizin emirleri değimli? “Kendi yakınlarınız bile olsa adaletten ayrılmayın” Yalnız şu var ki eğer başarıyı Yükselteceksek şişirme değil gerçek başarı ancak maddi maksat için değil daha çok Rızayı ilahi için, bir hedef ve dava için daha çok çalışarak, çalıştırarak olur. Öğrencilerimiz ve yeni nesillere Balık yemeden ziyade Balık tutmayı, emek vermeyi, ter dökmeyi öğretmeliyiz.

                   Başta Öğretmenler ve din görevlileri olmak üzere tüm çalışanlar da bir gaye, Misyon, Vizyon yani ulvi hedefler olmalı “Kalpler ancak Allah’ı anmakla mütmain olur” Rabbimizin marziyatı dairesinde onun rızasını esas maksat yaparak sonuçta Rabbimizin inayet ve güzel isimlerinin tecellisiyle gerçek huzur ve saadet yakalanır, O zaman onun rızasına uygun hedef ve çalışmalar sergilemek lazım.   Asr-ı Saadet Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı klasik dönemleri buna en güzel örnektir. Başımıza gelen musibet ve sıkıntılardan bu yüzden başta öğretmenler ve din görevlileri hepimiz mesulüz.” İçinizden sadece, zulmedenlerin, haksızlık edenlerin, günahkârların, âsilerin başına gelmekle kalmayacak olan sıkıntı ve belâlardan Allah’a sığınıp emirlerine yapışarak günahlardan arınıp toplumsal sorumluluğunuzun gereğini yerine getirerek azaptan korunun. Biliniz ki Allah, korunma tedbirleri almayarak, emirlerine aykırı davranma suçunuza denk, size âdil ceza verme gücüne sahiptir.

             Rabbimiz rızasına uygun ameller, Bizlere HAYRUL HALEF OLABİLECEK nesiller yetiştirmeyi sonunda razı olacağı toplum ve Millet olmayı nasip eylesin.    

 

24/06/2023

Mustafa Güneş

 




ÂSIMIN NESLİ

Bizi öldürdükçe biter sanırlar,
Halbuki çok yanılırlar,
Biz öldükçe diriliriz,
Bunun farkına varamazlar.

Muhammed’in ordusu dağıldı, yok sanırlar,
Halbuki yeni uyanıyordur farkına varamazlar,
Vücudumuzdaki yaralar iyileşmez sanırlar,
Halbuki yaralar kapanır ve acılar biter,
Bunun farkına varamazlar.

Yavruyu anneden ayırınca unutacağını sanırlar,
O yavru ölene kadar annesine kavuşmaya çabalayacaktır,
Önündeki engelleri sabrı, hırsı ve imanıyla aşacaktır,
Bunun farkına varamazlar.

Yaşlı, genç, çoluk çocuk demediler,
Önlerine kimler geldiyse şehit ettiler,
Kendi akıllarınca sevindiler, düşman güçsüz dediler,
Bizim her acı çektiğimizde dirildiğimizi fark edemediler,
Muhammed’in ordusunun dirildiğini bilemediler!

“İNTİKAM GECİKİR AMA ASLA YAŞLANMAZ!” BURAK ÇAM




İMAM HATİPLER ÜZERİNE KAYSERİ AİHL ÖĞRETMEN VE ÖĞRENCİLERİYLE RÖPORTAJLAR:

İMAM HATİPLER ÜZERİNE KAYSERİ AİHL ÖĞRETMENLERİYLE RÖPORTAJLAR:

Burak Çam-ın Sunumunda ve Emre Yaşar-ın Kameramanlığındaki Röportajlarımız:

1-Tevfik Kök. Okul Müdürü

2-İbrahim Şimşek

 3-Yavuz Yücel

 4-Mehmet Aydoğdu

 5-Nebi Boya

 6-Sami Doğan

 7-Mehmet Özçelik

 8-Yalçın Aydın

 9-Süleyman Coşar

 10-Tuncay Sezgin-Matematik Der-12.Fen.A 

11-Aytekin Karakaya-Matematik Dersi-9.G

12-12-D Sınıfı Mescidde

13-Öğretmenler Odası Samimi Bir Ortam

14-İMAM HATİPLER ÜZERİNE TÜM ÖĞRETMENLER BİR ARADA

15-Rıza Bozdağ

17-Turhan Akdemir

18-Zehra Şahin

16-Mustafa Balaban

 

 

 İMAM HATİPLER ÜZERİNE KAYSERİ AİHL ÖĞRENCİLERİYLE RÖPORTAJLAR:

Orhan Gazi Serbest

 Mustafa Seviçin

 Selim Aslan

 Bekir Büyükbozkoyun

Okul ve Bahçe-1234

 

-Online Eğitim Sistemi. Emsal Video-1- 2- 3- 4- 5- 6-




BUGÜN ŞEHİDİMİZ VAR

BUGÜN ŞEHİDİMİZ VAR

Ötmesin kanaryalar

Havalansın Kartallar

Toplansın kurtlar

Bugün şehidimiz var

 

Doğmasın bugün güneş

Gözükmesin Yıldızlar

Açılsın Semalar

Bugün şehidimiz var

 

Kapkara bulutlar

Dalgalansın bayraklar

Rahat olsun müslümanlar

Bugün şehidimiz var

 

Mazlumlara Meltem

Zalimlere Tayfun

Düşmanlara Kasırgayız biz

Bugün şehidimiz var

 

Tutmasın kimse bizi

Bıçak damarı kesti

Akan kan Yetmedi mi

Bugün şehidimiz var

 

Uyanın ey Müslümanlar

Açılın Ey âlalar

Dalgalansın şanlılar

Bugün şehidimiz var

Dalgalansın bayrağımız

Dinmesin rüzgarlar

Huzurla dolsun Vatan

Bugün şehidimiz var

 

Unutulmasın akan kan

Unutulmasın batan Tan

Unutulmasın Yiğitler

Bugün şehidimiz var

 

 

ŞANLI BAYRAĞIM

Şahlandırdın bizi Taa uzaklardan

Nazlınla nice devletler yıktırdın yaradan

Uğruna Çöllere düşürdün yurdundan

Adaletinle hikmettirdin dünyaya

 

Ne denizler çıktı önümüze

Ne ordular geldi gözümüze

Ne sıcak ne soğuklar geldi önümüze

Hiçbiri engel olmadı ülkemize

 

Nice Yollar katettik bu uğurda

Hilal’in nazı Sürgüne götürdü bu uğurda

Yıldız’ın hatırına Kasırga olduk bu yolda

Hep senin şanını dalgalandırdık semalarda

 

Ne Yiğitler gülerek gittiler

Ne Yiğitler severek gittiler

Ne Yiğitler dönmeden gittiler

Ne Yiğitler görmeden gittiler

 

Senin uğruna kalkıp geldik doğudan

Senin uğruna geçtik kızgın Çorak topraktan

Senin uğruna gemileri yürüttük karadan

Senin uğruna geçtik Anadan yardan evlattan

 

Niceleri donarak şehadete erdiler

Niceleri yanarak şehadete erdiler

Kartalların uçtuğu er meydanında

Gece gündüz demeden ter döktüler

 

O kervana katılmak ne mutludur bize

Cennettir bizlere Heybetli dağlar

Bu saatten sonra son sözü Namlu Bağlar

Yolun Sonu kabirse yürürüz güle güle

 

Nelerden geçmedik ki biz bu yolda

Kimlerden geçmedik ki bu uğurda

Kasırga oluruz biz bu yolda

Kabre gireriz sonu ölüm olsa da

Sonuçta elbet sevdiklerimize kavuşuruz

 

 

SÜLEYMAN SAĞLAM

 

S evgilinin yanında mutluyum ben anne

Ü zülme ağlama Rahatım ben anne

L aleler bahçesinde Meleklerleyim anne

E y minik serçem sil o gözyaşlarını

Y e’se kapılma kavuşacak yollarımız

M eleklerle seni bekliyoruz anne

A lemin maliki bizi selamlıyor

N ebimizin gözyaşları sel oluyor

 

S üleyman oğlun Resulüne kavuştu

A ’la’nın yanında huzurla doldu

Ğ afuruna koştu Hasretine kavuştu

L ale bahçelerinde Resul’ün gölgesinde

A lemin en güzel  nebisinin dizinde

M eleklerle beraber Kevser’in gözünde

Burak çam

 

 




Hakk’a Doğru

Hakk’a Doğru

Biliyorum,uzanmış yatıyorum
Sanki hic uyanmayacakmis gibi
Soruyorlar bana,bilmeyecekmiş gibi
Elcevab’i söylemek için yürüyorum.

Gidiyorum bu gece
Hakkın yolunu bulmuşum gidiyorum
Karanlıktan aydınlığa çıkan bir yol
Sırtımda bir yük,sonsuzluğa doğru gidiyorum.

Içimde bir sevinç,bir heyecan
Bekleyenler var ,yolum uzun
Gerçeğe doğru yürüyorum.
Yürekte bir his,hakka doğru yürüyorum.

Bekleyen gözlerin içindeyim
Aydınlık birer yüzler
yüzlerde bir gülümseme,yürekte bir heyecan
Ve hakikate doğru gidiyorum.

Yürüyorum hiç bıkmadan.
Hakikatı bulmak için yürüyorum.
Ve gidiyorum bu Alemden
Doğru yolu bulmak için gidiyorum.

Uyanıyorum,hiç görmediğim bir yer
Sağa sola koşuşan insanlar
Gözlerim birini arıyor hiç durmadan
Ve sonunda ona doğru yürüyorum.

Ahmet Bilal Erdoğdu 12/F 922




MÜFREDAT PROGRAMLARINI DEĞERLENDİRME ÇALIŞMASI

BURSA EMİR SULTAN EĞİTİM VE YARDIMLAŞMA VAKFI EĞİTİM KOLUNUN TASLAK MÜFREDAT PROGRAMLARINI DEĞERLENDİRME ÇALIŞMASINA AİT RAPORDUR.

Word indir

Sesli İndir




Mehmet DEMİR

                                                İSYANIN  SONU  HÜSRANDIR.

15 Temmuz 2016 gecesi  ülkemiz büyük  bir ihanetle karşı karşıya kaldı. Kurtuluş savaşında olduğu gibi Ülkemizi  işgal etmeye kalkıştılar. Peygamber ocağı  diye adlandırılan ,bu milletin evlatlarından oluşan Türk Silahlı Kuvvetlerimizin içine sızan terör örgütü mensupları Milletin silahı ile halkını tarayarak katliam yapmış , ekmeğini yediği milletin sofrasını çiğneyerek vatanlarına resmen ihanet etmişlerdir. Sonunda da görüldüğü gibi mağlup olmuşlar, yani isyan edenin sonunun hüsran olduğunu görmüşlerdir.                                                        

13 Mayıs 2016 Tarihinde VATAN SEVGİSİ adlı bir makale yazmıştım. Orada önemli ifadeler kullanılmıştı.O temennilerden sonra bu makaleyi  yazmamış olsaydım. Maalesef tarihin tekerrürden ibaret olduğu hep söylenir.                                                          

Bu ihanet ülkemizin bütünlüğüne yapıldı. Ülkemizin inancına,ekonomisine kardeşliğine hatta yurdumuzun iç barışına yapılmış büyük bir kalkışmadır.Fakat askerimizin içindeki sağduyulu kahramanlar, Polisimizin içindeki vatan sever fedailer , abdest alıp şehit olmak için meydanlara inip tankların önüne bedenlerini siper eden ,  ülkenin gerçek sahipleri olan milletin evlatları bu zalimlere bu gözü dönmüş hainlere gereken cevabı vererek, bütün Dünya’ya da vatan sevgisinin ne demek olduğu dersini  göstermişlerdir.

Dünya ya bakıldığında bir çok olaylar görüyoruz,İslam ülkelerinde özellikle bizim ülkemizde baş döndürücü bir çok olaylar meydana gelmektedir. Acaba Kur-an’ı Kerim tefsirlerinde bu olaylardan bahis ediyor  mu diye aklımıza sorular gelebilir ?

Çünkü  :  < VELARATBİN VELA YABİSİN İLLA Fİ KİTABİN MÜBİN. > Enam :59 Ayeti Kerimesinde Rabbimiz : Yaş ve kuru ne varsa Kur – an ‘ ı Kerim de vardır. Buyurmaktadır. Aynı zamanda yüce kitabımız geçmiş ve gelecek  asırları kuşatmış,bulunduğu asra da hitabeden donanımda gönderilmiştir.Öyleyse Kur-an ‘ı Kerimde bütün ilimler ; meydana gelmiş  ve gelecek olaylar saklıdır.Ulemanın  izahına göre sarih mana, iş ari  mana  , remzi mana, zımni manaları şeklinde olaylar anlatılmaktadır. Tabi ki ilimde Rusuh sahibi olan (İslam ilimlerinin tamamına vakıf olan demektir.) ehil İslam alimleri yüce kitabımızdan bulup çıkarmışlar kitaplarında zikretmişlerdir. Bunlardan bazılarını  günümüz olaylarına ışık tuttuğu değerlendirilmesiyle zikredeceğiz.

1- Risale İ Nur  Tefsirinde ; İşaratül İ’caz 174’te Şu ayet tefsir edilmiştir : “ VEYÜFSİDÜNEFİLARDI..” Bakara  ’27. Yeryüzünde fesat çıkaranlar …Kelime anlamıdır.Geniş manada tefsiri şu şekilde yapılmıştır :

“Bir şahsın kalbinde ; Bir ihtilal bir fenalık hissi uyanırsa , yüksek hissiyatı,Kemalatı sükut etmeye başlar. Kalbinde tahribata , fenalığa bir meyil, bir zevk peyda eder.Yavaş yavaş o meyil kalbinde büyür; sonra  o şahıs lezzetini, zevkini tahribatta , fenalıkta bulur.İşte o vakit o şahıs tam manasıyla arz da yırtıcı bir hayvan , ihtilal i çıkarıp büyüten bir bela fesadı durmayıp karıştıran bir afet kesilir, canavarlaşır  diyerek  İ’caz manalarını beyan etmişlerdir.

2 – Bu fetö örgütü başlangıçta Risale i Nurları okur gibi göründüler , fakat menfaat elde etmek için kullandıkları ortaya çıktı. Sadeleştirme adı altında asrın bu yüksek tefsirine de ihanet ettiler.yazarı  başkası  olan  kitabın  içinde ki  kelimeleri  değiştirerek  tahrip  ettiler.  Cumhur Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ‘ın emriyle , Bakanlar Kurulu Kararıyla koruma altına alındı. Diyanet İşleri Başkanlığına örnek bastırıldı. Böylece bu hainlerin elinden bu asrın Kur -an  tefsiri kurtarılmış oldu. Vazifeleri  olmadığı halde Hükümetin işlerini karıştırdılar. Bununla ilgili: 14. ŞUA 5. Esasta dır.şöyle bir açıklama var..

 “Hem şimdi hükmeden  öyle kuvvetli cereyanlar içinde ,cemaatten siyasete girenlerden hiç bir kimse istiklaliyetini ve ihlasını muhafaza edemez. Herhalde bir cereyan onun hareketini kendi hesabına  alacak. BİRİNİN HATASIYLA onun çok masum taraftarlarını ezmek lazım gelecek, yoksa  (devlet ) kendisi ezilecek. diyerek  tam bu olayı ölümünden 44 sene önce ( şimdi 110 yıl geçti. ) şualar da bahsedilmiştir.  

 Yukarıdaki ihtilalci fikir , aşağıdaki hataları beraberinde  getirmiştir.” o mütemerrid ecnebilerdir ki  münafıkları ehli imana musallat ettiler ve zındıkları ( kafirleri ) yetiştirdiler.”.Bu kesim başlangıçta cemaat olmasına rağmen  yabacı güçlerin güdümüne girdikleri için terör örgütü konumunu almışlardır. Bu sebepten aşikar olarak dinimizin kuralları da çiğneniyor,ülkemizin menfaatleri , birlik ve beraberliğimiz de tehlike altına girmiş durumundadır.Yani milli ve manevi değerlerimiz ayaklar altına alınmış ,cezası çok ağıt olacaktır.

3 – Kevser süresi ‘ nin tefsirinde ise çok önemli tarihlere ve derin manalara işaret edilmektedir. Yani ‘ 16  senesinde  ( 2016 yılına işarettir şeklinde değerlendiriliyor. ) : Şeairi  İslamiye ye ve siyaseti İslamiye ye zarar  verenler  büyük darbeler yiyeceklerdir.Emirdağı Lahikası s. 208.de daha geniş bilgi vardır.Bu manalar doğrumu yanlış mı diye hiç bir şüphemiz kalmamıştır.Bu malüm örgütün verdiği zararlar kitaplara sığmaz.Öyleyse yiyeceği darbelerde kitaplarda zikredilmesi aynı haktır.Yüce ALLAH ‘IN  takdiridir ki bu yedikleri darbeler kıyamete kadar unutulmayacaktır . Biz muhtelif mekanlar da kendilerine bu konuları arz  ediyorduk  , fakat bunlar bir türlü inanmıyorlardı.

Olaylar ortaya çıkmadan bu manalar anlaşılmaz,olaylar meydana geldikten sonra bu manaları vermek hikmete uygundur denilmiştir. Nur tefsirindeki izahlar böle onlarca meydana gelen olaylarla örtüşmüştür.Verilen manaya göre bu asrın ve gelecek asırların binlerce sorusu ve cevabını  sayfalarının arasın da saklı olduğu önemle vurgulanmıştır.

Meydana  gelen olaylar Dünya ‘nın içindeki ahvaller insanları ümitsizliğe ittiği görülüyor.Özellikle Müslüman alemin de bu ümitsizlik bu yeis daha çok görülüyor.bu da menfur projenin bir parçasıdır.Her şey bitti , her şey günden güne kötüye gidiyor şeklinde İslamın içine bu hastalığı soktular. Böyle şey olamaz , İslam da ümitsizlik haramdır. Bu konu ile alakalı  “ÜMİTVAR OLUNUZ  , İSTİKBAL İNKILABI İÇERİSİNDE EN GÜR SADA İSLAMIN SADASI OLACAKTIR.^^Müjdesi bütün endişeleri  ortadan kaldırmıştır.

 Bu gibi ifadeler denizden bir katredir.Daha böyle binlerce müjdeler varken ümitsizliğe düşmek Müslüman ‘a  yakışmaz. Bu   fütühat ı  ( zaferi ) engellemek için dış mihraklar , İslam düşmanları içimizde hainler yetiştirerek, maşalar  kiralayarak hem ülkemize hem de dinimize zarar vermeye çalışmaktadırlar. Fakat oyunları bozan YÜCE ALLAH ‘tır.Bin yıldan beri ALLAH ‘IN dinine canı pahasına hizmet eden Müslüman  T ürk Milleti her zaman zaferlerle ödüllendirilmiştir.Düşmanlarını  helak ederek   Onları kazdıkları kuyularına  düşürmüş rezil etmiştir. Rabbimize binlerce    şükürler olsun.

 Ülkemizin üzerinde  ki oynanan oyunlar hiç bir zaman son bulmayacaktır. Bunun diğer adı   İman  ve    küfür mücadelesidir . Herkes safını belirleyip hayat  boyu  mücadelesine devam etmesi onun kaderidir.Geçmişten bu güne  sağ- sol ; laik – anti laik; Türk – Kürt  ; Alevi – Sünni  ve daha bir çok ayrışmalarla ülkemiz de kardeş kanı döktürmüşlerdir. Bütün İslam ülkelerinde aynı sahneleri görmekteyiz . İslam Devletlerinin ilerlemesini istemeyenler, Müslümanlar arasındaki  huzuru bozmak İslam devletlerini  zayıflatmak hengameleri sürüp gitmektedir . Yöneticiler bunlara çanak tutarsa halkları da bana ne diyerek   evine kapanırsa bu işin sonu olmaz . Ama bizim milletimiz Allahın izni ile bu prangayı kırmıştır. Kardeşlerimiz de bizi örnek  alarak  onlarda engelleri aşacaklardır . Rabbimizin huzuruna suçlu olarak gidilmeyecektir İnşallah…İSLAM KARDEŞLİĞİ HERŞEYİN  ÇARESİDİR.

 Artık bu numaralar bayatladı ve eskidi.  Ecnebi  parmağı ile idare edilen zındıka komitelerinin, İslam memleketlerindeki  ve özellikle   Türkiye deki şeytani planları sonuçsuz kaldı.    Ülkemiz tüm Dünya Milletlerine örnek teşkil etti. 15 May ta vatan hainlerinin üzerlerine aslanlar gibi saldırarak  misli olmayan destanlar yazdırdılar. Cesurca ölümün üzerine gittiler,ŞEHADET MERTEBESİNE  ulaşarak hem vatanlarını kurtardılar, hem de Ahiret  lerini kurtardılar.Kutluyoruz ve minnettarız onların makamları cennet olsun amin .

Katiller adalete teslim edildiler. Azmettirenlerin, kalben taraftar olanların hem ellerine hem de kalplerine kan bulaşmıştır.Hz  ALİ  (RA) :^^Sana ihanet edeni affet , vatana ihanet edeni affetme.^^ sözü ile vatanın önemine vurgu yapmıştır. Vatanın  olmazsa milli ve manevi  değerlerinin hiç birisi olmaz. bağımsızlığın , bayrağın , namusun, kutsal saydığın  hiç bir şeyin  olmaz , daha doğrusu sen ölsen daha iyidir. Çünkü şerefle ölmek , şerefsiz yaşamaktan daha onurludur .  Bunca ifadelerden sonra ,Rabbimize dua etmeyi  unutmayalım.Dua müminin silahıdır,dua bir çeşit ibadettir. Ama yanlış anlaşılmasın asrın teknolojik silahlarına sahip olmak ekonomik olarak güçlü olduktan sonra her şeyin sahibi , YÜCE ALLAH’ A  el ve gönül açmak ondan yardım dilemek kulluk vazifesidir. “DUANIZ OLMAZSA NE ÖNEMİNİZ VAR.”Furkan ,77 ayet mealini daima hatırımız da tutalım.

Gelin hep beraber dua edip amin diyelim.YARAB DİNİMİZİ ,İMANIMIZI ,EMANET VERDİĞİN CANIMIZI , MALIMIZI ,NEFSİMİZİ  ,NESLİMİZİ VE EHLİMİZİ , VATANIMIZI VE MİLLETİMİZİ  EHLİ İMAN VE ALEMİ İSLAMI,  DAHİLİ VE HARİCİ DÜŞMANLARIN TAHRİBATINDAN ,ŞERLERİNDEN  KİN VE HASETLERİNDEN ..DESSASLARIN DESİSELERİNDEN , HAİNLERİN HIYANETİNDEN , MÜNAFIKLARIN NİFAKINDAN , KAFİRLERİN – KÜFRÜNDEN , ZALİMLERİN – ZULMÜNDEN  VE  BUNLARIN İPLERİNİ ELLERİNDE  TUTANLARIN ŞERRİNDEN  ( HAFİZ ) İSMİ ŞERİFİNLE MUHAFAZA EYLE  . ÜLKEMİZİ VE  ALEMİ İSLAMI  MUZAFFER EYLE . MADDİ VEMANEVİ TERAKKİLER İHSAN EYLE . BİRLİK, DİRLİK,HUZUR VE  SELAMETLERE KAVUŞTUR. YARAB : BU DUAMIZI RESULU  EKREM  ( ASV ) HÜRMETİNE  ; ZATI ULUHİYYETİN  VE  ARŞI RUBUBİYYİN HÜRMETİNE  KABUL EYLE..AMİN  AMİN  AMİN ………….                      

 




YENİ DÖNEM BAŞLARKEN…

YENİ DÖNEM BAŞLARKEN…

 

Başladı, başlıyor derken koca bir dönemi geride bıraktık; şimdi yeni bir döneme giriyoruz.

Sevgili yavrularımız ödev yükünü de üstlenmeden gayet rahat ve huzurlu bir tatilden sonra okullarına kavuşuyorlar.

Okullarımız boş, sıkıntı yok gibi gözükse de harika çocuklar olmadan olmuyor. Belli bir zaman sonra onların gürültüsünü bile özlüyoruz.

Bu arada dönem sonunda verilen karneler değerlendirildi. Bu karneler yalnızca öğrencilerin değil aynı zamanda velilerin de karnesiydi.

Şunu çok iyi biliyoruz ki, asıl okul ailedir. Aile çocuğu ile ne kadar ilgilenir ve ona kaliteli zaman dilimi harcarsa, çocuk o kadar mutlu ve başarılı olacaktır.

İl Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Aziz Gün’ün ifade ettiği gibi, 1. dönem toprağa tohum saçıldı; bu dönem artık ürün alma zamanı yani hasat mevsimi.

Güzel ürünler almak adına muhasebeler yapıldı, gerekli dersler çıkarıldı.

Bir kez daha anladık ki, her türlü hırsızlığın yolsuzluğun panzehiri eğitim. Başımıza ne bela geliyorsa cehaletten geliyor aslında.

Bu meyanda Erzincan’da son yıllarda güzel gelişmeler yaşanıyor. Sayın müdürümüzün verdiği istatistikî bilgiler sevindirici ve çok umut verici bilgiler.

Ancak Müdür beyin de işaret ettiği gibi, başarı demek yalnızca akademik bir başarı demek değildir.

Asıl başarı, akademik derslerin yanı sıra ahlaki değer ve erdemleri de donanıp iyi bir insan, iyi bir vatandaş olma yolunda kanatlanmaktır.

Çok zeki ama yalanı huy edenmiş bir çocuğu düşünün. Veya matematikten çok iyi ama arkadaşlarıyla geçimsiz bir öğrenciyi ele alın.

Kaymakam hikâyesini hepimiz biliriz. Hani hikâyenin sonunda, babanın kaymakam olan evladına, “kaymakam olmuşsun ama adam olamamışsın” örneğidir vermek istediğimiz.

Evlatlarımız çok iyi meslekler edinip çok iyi yerlere gelebilirler, ancak bulundukları makamın hakkını verecek liyakat ve ehliyete sahip değillerse o zaman sıkıntılar ortaya çıkacaktır.

Bugün bir sınav maratonu ve yarış hali almış başını gidiyor. Bu durumu istemesek de bir realite olarak görüp elbette çocuklarımızı yetiştireceğiz.

Zaten karneler ele alındığında ilk baktığımız yer nedense hep sol tarafı yani derslerin olduğu bölüm oluyor.

Sanki sağ tarafından yani davranış notlarından pek eminmişiz gibi davranıyoruz.

Neden sonra o bölüme geçip şöyle bir göz ucuyla geçiştiriveriyoruz.

Hâlbuki en az sol taraf kadar dikkate alınması gereken o bölümü ıskalamak yerine, üzerinde ciddiyetle durup sorgulamak gerekir.

Okullarımızda, bizim “olmazsa olmazlarımız” olan değerlerimizi işlediğimiz “değerler eğitimi” ile ilgili ciddi çalışmalar yapılıyor.

Önemli olan bu değerlerin küçük yaşlarda sevgili yavrularımıza verilip içselleştirilmesi ve bu değerlere uygun şahsiyetler olarak yetiştirilmeleridir.

Örneğin bu değerlerden biri olan “Sorumluluk” bilincini alan bir çocuk, gerisini zaten getirecektir.

“Doğruluk” “Dürüstlük” değerini özümsemiş bir genç, yalan söylemekten ve başkasının emeği üzerinden hak elde etmekten imtina edecektir.

“Saygı”, “Sevgi”, “Hoşgörü” değerlerine vâkıf bir yavrumuz da kendisi gibi düşünmeyen insanların da farkına varıp farklılıklarla bir arada yaşama zeminini yakalamaya çalışacaktır.

Netice itibariyle, neslimize hazır balık vermek yerine balık tutmasını öğretebilirsek hem biz rahat edeceğiz, hem de onlara büyük bir iyilik yapmış olacağız.

 

İHSAN ÜNLÜ/ 05.02.2016




EĞİTİM EMİN ELLERDE

EĞİTİM EMİN ELLERDE

İnsan hayatında derin izler bırakan önemli şahsiyetlerin başında şüphesiz öğretmenler gelir.

Geriye dönüp baktığımızda hiç unutmadığımız, çocukluk ve gençlik yıllarımızı süsleyen yıldızlardır onlar.

Yeri gelir babacan tavırlarıyla yön gösterirler; yeri gelir anne şefkatiyle cana can katarlar.

Her bir gencin gönlünde yatan aslandır onlar; izlerinden gidilecek idol insanlardır.

Modernizmin getirdiği hızlı değişimin sonucu bütün kurumlarda olduğu gibi eğitim kurumlarında da yozlaşma süreci yaşanmıştır.

Zaman zaman nerede o yetenekli eski-mez öğretmenler dediğimiz olmuştur.

Tabi o günün koşullarıyla bugünün koşullarını bir tutarak, günümüz şartlarında yetişen öğretmenleri acımasızca eleştirmek haksızlık olur.

Elbette bugünün öğretmenleri de en üst düzeyde eğitim alıp pedagojik formasyonlarını tamamlayarak meslek hayatına başlıyorlar.

Ne var ki yeni mezun olan bir meslektaşımız geldiği okulun biraz uzağında kalıyor, oryantasyon sürecinde zorluklar çekebiliyor.

İnovasyona açık yepyeni bilgilerle donanmış öğretmenimiz, aldığı teorik bilgileri sahada pratiğe aktaracak bir ortama ihtiyaç duyabiliyor.

İşte tam da bu noktada bakanlığımız aday öğretmen yetiştirme sürecini keşfetti, öğretmenini yalnız bırakmayacak, ona nefes aldıracak bir uygulamayı başlattı.

Eskilerin usta-çırak ilişkisi dediği bir yöntem biçimiyle her bir aday öğretmene mesleğinde en az 10 yılını doldurmuş usta bir öğretmeni rehber olarak verdi.

Bu öğretmenlerimiz haftanın 3 günü onlarla derse girecekler. Bir günü okul dışı faaliyetlerde bulunacaklar.

Aday öğretmenler okuldaki tüm iş ve işleyişlerden haberdar olup yeri geldiğinde bizzat katkıda bulunacaklar.

Genç öğretmenler bu süreci bulundukları ilde geçirebilecekler; 6 aylık süreçten sonra atandıkları illere gidip görevlerine başlayacaklar.

Burada rehber öğretmenler bilgi ve tecrübelerini aktarırken, henüz çok yeni bilgilerle mücehhez olan genç meslektaşlarından da yararlanma fırsatı yakalayacaklar.

Yani kazan-kazan formülü çerçevesinde interaktif iletişime dayalı güzel bir uygulama söz konusu olacak.

Haddizatında eğitim, gelişime ve değişime açık uzun soluklu bir süreçtir. Bu sürecin aktörü durumunda olan öğretmenlerin de şüphesiz bu gerçekten hareketle kendisini sürekli yenilemesi gerekmektedir.

Eskilerin, “zamanın tagayyürü ile ahkâmın tagayyürü inkar olunmaz” dedikleri, zaman değiştikçe bir takım değişim ve gelişimlere açık olmak gerekir.

Yine Mevlana’nın deyimiyle, “dün dünde kalmıştır, bugün yeni şeyler söylemek lazımdır”

Bugünün nesline hitap edebilmek için bugünün enstrümanlarını iyi bilip kullanmak gerekir.

Hz. Ali’nin, “nesillerinizi kendi çağınıza göre değil, onların çağına göre yetiştirin” vecizesini de dikkate alarak teknolojinin nimetlerini her fırsatta en iyi şekilde değerlendirerek yavrularımıza istikamet vermek zorundayız.

Teknoloji şahikasıyla dünyanın global bir köy haline geldiği şu çağda, kuşaklararası çatışmayı minimize edecek bu tür uygulamaların çok yerinde olacağı kanaatindeyiz.

Bakanlığımızın ortaya koyduğu bu güzel ve yerinde uygulamanın eğitime yeni ufuklar açacak hayırlara vesile olmasını diliyorum.

 

26.02.2016

İHSAN ÜNLÜ




İHSAN ÜNLÜ

HOŞGÖRÜ – Sesli Dinle

“Bir adamcağız kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu Hacı Bektaş Veli’nin dergâhına kurban olarak bağışlamak ister.

O zamanlar dergâhlar aynı zamanda aşevi işlevi görüyordu. Durumu Hacı Bektaş Veli’ye anlatır. Hacı Bektaş Veli ‘helal değildir’ diye bu kurbanı geri çevirir. Bunun üzerine adam Mevlevi dergâhına gider ve aynı durumu Mevlana’ya anlatır. Mevlana ise bu hediyeyi kabul eder.

Adam aynı şeyi Hacı Bektaş Veli’ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmediğini söyler ve Mevlana’ya bunun sebebini sorar.

Mevlana söyle der: ‘Biz bir karga isek Hacı Bektas Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir’ der. Adam üşenmez kalkar Hacı Bektaş dergâhına gider ve Hacı Bektaş Veli’ye, Mevlana’nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı Bektaş Veli’ye sorar.

Hacı Bektaş da şöyle der:

‘Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana’nın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir’ der…

Şimdi günümüze geldiğimizde; hoşgörü noktasında gerçekten çok büyük sıkıntılar yaşıyoruz. Daha doğrusu hoşgörüsüzlüğümüz yüzünden hayatın her alanında problemlerle karşılaşıyoruz.

Trafik çilesinden, alışverişe; sosyal konulardan siyasi meselelere; dini ve etnik farklılıklardan spor dünyasına kadar her alanda bir kaosun içinde sürükleniyoruz.

Tahammül sınırlarımızı zorlayıp karşımızdakine biraz daha esnek davranmayı becerebilsek belki de pek çok problemi başından önlemiş olacağız.

Hoşgörü demek, elbette Hıristiyan inancında olduğu gibi ‘yüzüne bir tokat vurana öbür yanağını da çevir’ anlamında sınırsız bir hoşgörü demek değildir. Bilakis, kendi hakkından taviz vermeden başkalarının da hakkına riayet etmektir.

Yine Mevlana hazretlerinin o müthiş benzetimiyle; pergel misali bir ayağın hakta sabit iken diğer ayağınla kamu âleme göz kulak olmaktır.

Hoşgörmek, günahı kusuru, yalanı yanlışı, zulmü haksızlığı görüp ses çıkarmamak demek hiç değildir. Hoşgörü, bu tür yanlışlar karşısında eğilip bükülmeden hakkı sahibine teslim etmektir.

Ne ki günah ve kusur aramak yerine görüldüğünde yüze vurmadan düzeltmeye çalışmak, ıslahı için gayret göstermek ve dua etmektir.

Bu anlamda “dövene elsiz, sövene dilsiz” diyen Yunus’u ve “Kim olursan ol yine gel” diyen Mevlana’yı da iyi anlamak gerekiyor. Burada anlaşılması gereken husus; seviyesi düşük insanların seviyesine düşmeden olgun bir şahsiyetle meseleleri ele almak, o insanların da hakikate ulaşması için sabırla gayret göstermek gerekir.

Sabır kavramında olduğu gibi, miskince oturup beklemek yerine çeşitli zorluklar karşısında direnerek hak ve hakikati ortaya koymak, bu yolda mücadele vermek gerekir diye düşünüyoruz.

Çok önemli bir değerimiz olan “hoşgörü” kavramının içinin boşaltılması bugün çok pahalıya mal oldu. Dini ve etnik taassuplar yüzünden etrafımız ateş çemberiyle çevrildi.

Bu çemberin içerisine atılma riskiyle karşı karşıya olduğumuz şu günlerde çok dikkatli olmak zorundayız. Farklılıklarımızla bir arada yaşayacağımız barış ve sevgi dolu günler için inanç haritamızda ve medeniyet kodlarımızda yer alan sabır ve hoşgörü değerlerini içselleştirmek durumundayız.

Bu değerler bir zamanlar yaşandı ve yaşatıldı. Bugün nöbet bizde, biz de pek ala bu değerleri yaşayabiliriz.

 

18.05.2015

İHSAN ÜNLÜ