HRİSTİYANLIĞIN DOĞUM SANCILARI

HRİSTİYANLIĞIN DOĞUM SANCILARI

Şeyh Bahid Hazretleri Bediüzzamanı ilzam etmek,diğer bir ifadeyle onun zekâsındaki harikalığı görmek amacıyla;İslâm dünyasını temsil eden Osmanlı ile,hristiyanlık dünyasını temsil eden Avrupa hakkındaki düşüncelerini sorar.
Kendisininde hayrette kaldığı veciz cevabda Bediüzzaman,istikbale nüfuz eden Kur’an-ın bakış ve göstermesiyle şöyle der:
Osmanlı bir Avrupa devletine hamiledir,günün birinde bir Avrupa devleti doğuracaktır.Avrupada bir Osmanlı yani onun temsil ettiği bir islâm devletine hamiledir.Oda onu doğuracaktır.”
İşin birinci yönü tecelli etti..oda ne evlat doğurdu..asırların kirini birden boşaldı..istifrağ etti..kirlendi..kirletti.

*Kur’an-da diğer kitaplardan alıntılarda- Ve enzelna ileykel kitabe bil hakki musaddikal lima beyne yedeyhi minel kitabi ve muheyminen aleyhi..”
“Sana da daha önceki kitapları, hem tasdik edici hem de denetleyici olarak bu kitabı, gerçeğin ta kendisi olarak indirdik.”

*Hristiyanlığın birinci kurtuluşu,hurafelerden arındırılmasıdır.Mesela kendi kaynaklarından da ele aldığımızda görürüz ki:
Hz.İsa-nın öldürülmediği ve çarmığa gerilmediği ile ilgili islâmın görüşü net ve açıktır.Âyet ve hadisle de sabittir.
*İbni Cerir et Taberî ve İbnu Ebi Hatem’in Hasen (r.a.)’den rivayet ettiklerine göre -‘İnnî müteveffike’; uyku halinde alıp götürmek demektir. Allah Onu uyku halinde semaya kaldırmıştır.

*”Katolik Kilisesi’nin ünlü kurucularından Rahip Irenaeus’un ikinci yüzyılın sonlarında yazdığı “Sapkınlara Cevaplar” adlı bildiride verilir. Irenaeus, bu akımın temsilcilerinden biri olan Basilides’ten söz eder. Buna göre, İskenderiyeli Hıristiyan bir tarihçi olan Basilides, 130-150 yılları arasında yazdığı yazılarda Hz. İsa’nın çarmıha gerildiğini ısrarla reddetmiştir.
Çarmıha gerilen kişinin gerçekte Hz. İsa olmadığını, onun yerine Kireneli
Simon’un haça gerildiğini, Tanrı’nın Simon’un yüzünü mucizevi bir biçimde
değiştirerek onu Hz. İsa’ya benzettiğini ve böylece Yahudilerin ve Romalıların onu Hz. İsa sandığını savunmuştur. Hatta Basilides, Kireneli Simon çarmıha gerilirken Hz. İsa’nın da bu olayı seyrettiğini, sonra da oradan uzaklaştığını ve göğe canlı olarak yükselerek Tanrı’nın katına çıktığını yazmıştır.
…Peki Basilides’in Hz. İsa’nın yerine çarmıha gerilen kişi olarak gösterdiği Kireneli Simon kimdi Kireneli Simon, İncillere göre, Romalı askerlerin Hz. İsa’yı çarmıha götürürken haçı taşıttıkları kişiydi.
Çarmıha gerilen kişiye kendi çarmıhının taşıtılması, bir Roma geleneğiydi. Bu hem psikolojik hem de fiziksel bir tür işkenceydi. Ancak, İncillere göre Hz. İsa kendi çarmıhını taşıyamadı, bu yüzden askerler çarmıhı Kireneli Simon adlı adama taşıttılar. Hıristiyan geleneği İncillerdeki bu bilgiyi yorumlarken, Hz. İsa’nın çarmıha götürülmeden kırbaçlandığına dikkat çeker ve bunun Hz. İsa’yı güçsüz düşürdüğünü, bu yüzden çarmıhı taşımadığını anlatır.”
..Hristiyanlığn temeli yahudi asıllı olup,Hz. İsayı görmemiş,isevilere zulmeden ve daha sonra gördüğü hallisinasyon ile gözü kör olan Pavlus asıl adıyla Saul-un kör olmasıyla doktoru olan ve ‘Elçilerin İşleri’kitabının yazarı olan Luka ondan duyduklarını yazdı.

*Hiçbir incil için asla ve asla bu Allah sözüdür denilemez.

*”Petrus’un İncili”nde şöyle yazıyordu: “İki suçluyu getirdiler ve Rab’bi onların arasında çarmıha gerdiler. Ancak o hiç ses çıkarmadı, sanki hiç acı çekmiyor gibiydi”

*Bugünkü hristiyanlık Hz.İsa-ya aid olan hristiyanlık değil,Pavlusun düzenlediği Pavlus dini olan hristiyanlıktır.
Çünkü fetvaları hazırdı” Kardinal Newman’ın da belirttiği gibi, “bir causa justa (haklı sebep) olduğunda, gerçek olmayan bir şey söylemenin yalan sayılmayacağını düşünüyorlardı.”
*”Yeni Ahit’teki İncillerin hepsi, Hz. İsa’nın biyografisi niteliğindedirler. İncillerde Hz. İsa’nın doğumu, büyümesi, yaptığı işler, ölümü hatta ölümünden sonra
gerçekleşen olaylar anlatılır.”
Yani Allah sözü olmamaktadır.Oysa olması gereken ise:”Tevrat’ı
doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa’yı gönderdik ve ona içinde hidayet ve nur
bulunan, önündeki Tevrat’ı doğrulayan ve muttakiler için yol gösterici ve öğüt
olan İncil’i verdik” der.
*4 incilde 70-100 yılları arasında yazılmış,Hz.isa-dan bizzat iktibas edilmemiştir.Sadece Yuhanna-nın Hz.isa-nın havarisi olduğu ifade edilir.

*”Markos İncili’nde Allah’ı tanımlayan “Baba” ifadesi sadece dört kez geçerken,Markos’tan 10-15 yıl sonra yazılan Matta’da bu sayı belirgin bir biçimde yükselir:
Bu İncil’de Allah için kullanılan “Baba” ifadesi tam 50 kez geçmektedir. Bunların 28’i Yahudilere yönelik olarak kullanılır; yani “Babanız’a dua edin”, “Baba’nızı sevin” gibi genel ifadelerdir. Kalan 22 tane ise Hz. İsa’nın ağzından “Babam” şeklinde kullanılır. Bunların da diğer 28 tanesi gibi mecazi bir anlama sahip oldukları düşünülebilir. Ama ilginç olan “Baba” kelimesinin kullanılışındaki artıştır.
Nedendir bilinmez, bu kavrama yapılan vurgu çok dikkat çekici biçimde
yükselmiştir.”

*”Üçleme, Hıristiyan araştırmacıların da kabul ettiği gibi, dördüncü yüzyılda ortaya çıkmış bir doktrindir ve bu tarihten önce yaşamış Kilise babalarının hiçbirinin yazılarında görülmez.”

*”American Bible Society’nin yayınladığı Good News New Testament adlı İngilizce İncil’de şu dipnot yer almaktadır: “En eski bazı nüshalarda bu ‘Tanrı’nın Oğlu’ ibaresi yer almaz.”
Yani Markos İncili’nin en eski bazı nüshalarında “Tanrı’nın Oğlu İsa Mesih’le ilgili müjdenin başlangıcı” değil, sadece ” İsa Mesih’le ilgili müjdenin başlangıcı” diye yazmaktadır!”

*Hristiyanlık her yönüyle tahrif edilmiş ve bu amaçla 325 yılında İznik konsili tertiplenerek,birbirine uymayan 104 incil,dört incile indirilmiştir.

İhtilafları kaldırmak için 325 yılında kurulan;”İznik Konsülü otorite sahibi tüm Hıristiyan din adamlarının katıldığı “demokratik” bir forum gibi gösterilir. Oysa gerçek daha farklıydı. Konsül’de İmparator Konstantin’in büyük bir ağırlığı vardı ve çıkan karar da onun desteklediği tarafın lehinde oldu. Konstantin’in tuttuğu taraf ise elbette kendi himayesine girmiş olan Roma Kilisesi’ydi.
İmparator konsülün tüm oturumlarına katıldı ve onun otoritesi de doğal olarak konsülde alınan kararlara yansıdı.
Hz. İsa’nın ilahlaştırılmasının o zamana kadar yapılmış en açık ve en somut ifadesi olan İznik Yemini’nde şöyle deniyordu:
İnanıyoruz ki… Rab İsa Mesih, Tanrı’nın Oğlu’dur, Baba Tanrı’dan südur etmiştir, Baba Tanrı ile aynı özdendir. Tanrı’dan Tanrı’dır, Işık’tan Işık’tır. Tanrı’yla aynı özden olup (homoousios) Tanrı’dan südur etmiştir, yaratılmamıştır. Onun (İsa’nın) aracılığıyla göklerde ve yerde var olan her şey yaratılmıştır. O ki biz insanlar için ve kurtuluşumuz için aşağı inmiş ve beden bulmuş ve insana dönüşmüştür. Acı çekmiş, üçüncü günde dirilmiş ve göğe yükselmiştir. Ve ölüleri ve dirileri yargılamak için yeniden gelecektir. Ve inanıyoruz ki Kutsal Ruh (da Tanrı’dandır.)

Ve eğer kim “Tanrı’nın Oğlu’nun var olmadığı bir zaman vardı” diyecek olursa, yada “südur etmeden önce yoktu” diyecek olursa, ya da “önceden var olmayan şeylerden yapıldı” diyecek olursa, ya da “Baba’dan farklı bir özdendir” diyecek olursa, ya da onun bir yaratılmış olduğunu ya da dönüşüme açık olduğunu diyecek olursa, Katolik Kilisesi tüm bu sözleri söyleyenleri lanetler.”

*”Arius’tan daha zayıf bir biçimde de olsa yine Üçleme’yi reddeden Nestorius’tu. Suriye doğumlu bir manastır rahibi olan Nestorius, 428 yılında İstanbul Piskoposluğu gibi önemli bir makama getirilmişti.
Ancak kendisini bu yere getiren Kilise hiyerarşisine karşı teolojik bir mücadele başlatmakta gecikmedi. Nestorius’un hedef aldığı kavramların başında, Kilise tarafından Hz. Meryem’e verilmiş olan “Theotokos” (Tanrı’nın Annesi) sıfatı geliyordu. Kilise dördüncü yüzyılda bu sıfatı Hz. Meryem ‘e atfetmiş ve onun, Hz. İsa’yı ve ondan sonraki diğer çocuklarını doğurmasına rağmen, “ebediyen bakire” kaldığını ilan etmişti. Nestorius ise çıktı ve şöyle dedi: “Kimse Meryem’e Tanrı’nın Annesi demesin, çünkü Meryem sadece bir insandı.”

Aslında Nestorius Kilise’nin sapkın öğretisinin çok küçük bir bölümüne karşı çıkmıştı-Hz. İsa’nın Tanrı sayılmasına karşı açık bir şey söylemiyordu. Ancak bu bile Kilise tarafından büyük bir tepkiyle karşılandı ve Nestorius’un aynı Arius gibi anti-Triniteryen bir “sapkın” sayılmasına yol açtı. Uzun tartışmaların ardından 431 yılında Efes’te toplanan bir konsülde Nestorius aforoz edildi. Tarihe Efes Konsülü olarak geçen bu toplantı, “sapkınlara karşı” İznik’ten ve İstanbul’dan sonra düzenlenmiş üçüncü “Kutsal Sinod”du (Konsül).

Nestorius 435 yılında Mısır çölüne sürüldü, ama etkisi sona ermedi. Pers (İran) Kilisesi zaman içinde giderek Nestorius’un görüşlerini benimsedi. Mısır Kilisesi ise Nestorius’u sapkın sayan Katolik Kilisesi kararını tanımadı ve böylece Roma’dan ayrılarak bağımsız bir Kilise haline geldi. Zaman içinde de bugünkü Koptik (Kıpti) Kilisesi’ne dönüştü. Nestorius’un diğer bazı bağlıları ise “Nasturilik” olarak bildiğimiz mezhebi oluşturdular. Günümüze kadar varlığını sürdüren Nasturi Kilisesi’nin merkezi bugün halen San Francisco’dadır.”

*Hristiyanlıktaki en büyük parçalanma,Alman asıllı olan Rahip Martin Lutter Kilisenin katı olan katolik inancını sarsarak,papanın baskı ve vergisinden kurtarmak amacıyla oluşturduğu Protestanlıktır.

*Kur’an-ı Kerim böyle inanç içinde olanları şöyle tavsif eder:” Andolsun, ‘şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesih’tir’ diyenler küfre düşmüştür. Oysa
Mesih’in dediği (şudur:) ‘Ey İsrailoğulları, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz
olan Allah’a ibadet edin. Çünkü O, kendisine ortak koşana şüphesiz cenneti
haram kılmıştır, onun barınma yeri ateştir. Zulmedenlere yardımcı yoktur.’

Andolsun, ‘Allah üçün üçüncüsüdür’ diyenler küfre düşmüştür. Oysa tek bir ilahtan başka ilah yoktur. Eğer söylemekte olduklarından vazgeçmezlerse,
onlardan inkar edenlere mutlaka (acı) bir azap dokunacaktır. Yine de Allah’a
tevbe edip bağışlanma istemeyecekler mi? Oysa Allah bağışlayandır,
esirgeyendir. Meryem oğlu Mesih, yalnızca bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçti. Onun annesi dosdoğrudur, ikisi de yemek yerlerdi. Bir bak, onlara ayetleri nasıl açıklıyoruz? (Yine) bir bak, onlar ise nasıl da çevriliyorlar?”

*”Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, Allah’a karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah’ın elçisi ve kelimesidir.
Onu Meryem’e yöneltmiştir ve O’ndan bir ruhtur. Öyleyse Allah’a ve elçisine inanınız; “üçtür” demeyiniz. Kaçının, sizin için hayırlıdır. Allah, ancak bir tek ilahtır. O, çocuk sahibi olmaktan yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa
O’nundur. Vekil olarak Allah yeter. Mesih ve yakınlaştırılmış melekler, Allah’a kul olmaktan kesinlikle çekimser kalmazlar. Kim O’na ibadet etmeye ‘karşı çekimser’ davranırsa ve büyüklenme gösterirse, onların tümünü huzurunda toplayacaktır.”

*Her dinde bir Mesih ve kurtarıcı,mehdi manasında inanç mevcuttur. Hristiyan dünyası bir Mesih olarak Hz.İsa-yı bekledikleri gibi,Müslümanlarda beklemektedirler.
Hz.İsa-nın inişi ile ilgili âyette:”Şüphesiz o Kıyametin (kopacağının) bir bilgisidir. Artık onun hakkında asla şüphe etmeyin, bana uyun, bu doğru bir yoldur.”

*Eğer İslam onlara sağlıklı anlatılabilseydi,kabulleri farklı olurdu.Bizler gerek fiili olarak gerekse de anlatmadaki eksikliğimiz onların kabullerini zorlaştırdı.Zira onlar tümüyle ehli tahkik değillerdir.Birde kötü örnek olmamız,onlara İslâmiyetin yanlış yansıtılmasında önemli rol oynamıştır.

*Dünyada İslam’la ilgili ‘utanç verici bir anlayış eksikliği’ var.
Birde kasıtlı olarak islâmiyet terörizmle eşleştirilmeye,Müslümanlarda terörist olarak gösterilmeye çalışılmaktadır.

*Bediüzzamanın hizmetleri islâm dünyasında olduğu gibi,hristiyanlık dünyasında da önemli katkılarda bulunmuş,islamın sağlıklı yansıtılmasında önemli rol oynamaktadır.Bu konudaki batılıların tesbitinde;
*Fred A. Reed “Belki de onun demokratik gelişime en büyük katkısı, ilkeleri konusundaki sebat ve metaneti ve fikirleri üzerinde pazarlık yapılmasına karşı olan tavizsiz tutumuydu.”

*Prof. Dr. Oliver Leaman “Said Nursî’nin yazıları, sabır ve tevazu gibi Kur’ânî faziletlerle örülüydü. Allah’a gerçek mânâda güvenmek, Nursî’ye
göre, insan karakterini tamamen değıştırır ve bu faziletleri içine alır.”

*Vatikan Dinlerarası Diyalog Merkezi’nden T. Michel ‘Said–i Nursi küreselleşmeyi erken fark etti, evrensel bir dille konuştu’
Önceleri, Risale-i Nur’u tasavvuf sandım ve mühimsemedim. O kardeşimize, bu hareketimin dar bir kafanın tepkisi olduğuna işaret etti. Eski kitaplarımın koltuk değnekliği olmadıkça, kendimi cahil ve kaybolmuş hissediyordum. Halbuki bu eserler tamamıyla yeni bir lisan ve yeni bir bakış demekti. Kardeşim rahatsızlığımı sezdi. “Merak etme,” dedi. “Daha önce okuduğun kitapların da hepsinin yeri var. Onlar cilt gibidir. Fakat bu (Âyetü’l-Kübrâ’nın bir nüshasını işaret ederek) meyvenin kendisidir.” Böylece okumaya başladık—bu defa Allah’ın adıyla. Derken her şey yavaş yavaş yerine oturmaya başladı. “

*Apokrifal yani Kayıp Kitap hristiyanlıktaki düğümü çözecek bir gelişmedir.
Barnabas incilinin ortaya çıkması hristiyanlık dünyasının iki bin yıllık yanlış inancını değiştirecek,dünya savaşlarından daha büyük etki bırakacak ve büyük bir sarsıntı ile toparlanmalarına sebeb olacaktır.
Hristiyanlık dünyası ya tefessüh edip tamamen sönecektir veyahut da tasaffi edip,asliyetine rücu edecektir.
Güzel bir gelişme olarak;
*”Kiliseler Birliği, 1984 yılında yılında yaptığı ve yaklaşık 30 ülkeden Hıristiyan temsilcilerin katıldığı bir toplantıda tarihi kararlar aldı. Özenle gizlenen toplantının sonuç kitapçığında yer alan kararlar arasında “Hıristiyanların Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’i (SAV) Peygamberlik zincirinin bir halkası olarak tanıyabileceği” belirtiliyor.
……Bu toplantıda Kuran’ın Allah Kelamı olduğunu ve Hz. Muhammed’in Hz. İbrahim’den beri gelen Peygamberler zincirinin bir halkası olduğunu ve asla sahte Peygamber olamayacağını itiraf ettik.” Kiliseler Birliği’nin aldığı bu kararlara özellikle Müslüman ülkelerden gelen Hıristiyan temsilciler itiraz etmiş. Bu temsilcilerin “Eğer bu kararları ilan edersek, İslam dünyasında Hıristiyan kalmaz ve hepsi Müslüman olurlar. “ dediğini aktaran Hollandalı araştırmacı “Biz böyle düşündük ama İslam âleminde bu kararlara gereken önem verilmedi.” diyor.
……Tarih: 5-10 Mart 1984 Yer: Polten- Avusturya

Hollandalı araştırmacının Kiliseler Birliği’nin tarihi toplantısına ilişkin verdiği detaylara göre toplantıya bazı Müslüman ülkelerden temsilciler de katılmıştı. Drs Jan Slop’un Genel Sekreterliğini yaptığı toplantının diğer katılımcıları ise şöyleydi: Belçika’dan 2; Kıbrıs Ortodoks Kilisesinden 1; Rusayadan 2; Danimarkadan 2; Finlandiya’dan 1; Fransa’dan 2, Alman Kiliselerinden 7; İngiltere’den 7; Yunanistan’dan 1; Macaristan’dan 1; İtalya’dan 1; Hollanda’dan 2; Norvei’den 1; Polonya’dan 1; Portekiz’den 1; Romanya’dan 1; İspanya’dan 1; İsviçre’den 2; Rus Ortodoks Kilisesinden 1; Katoliklerden Thomas Michel ve 3 papaz daha; Amerikan İncil Cemiyetinden bir temsilci; Luter Dünya federasyonundan bir temsilci; Ortadoğu Kiliseler Konseyinden bir temsilci; Dünya Kiliseler Birliğinden bir temsilci.

MEHMET ÖZÇELİK
06-03-2010




ERMENİLER VE GAYR-I MÜSLİM TEBEA

ERMENİLER VE GAYR-I MÜSLİM TEBEA
Tarih bize göstermektedir ki altı asır boyunca adaletle devlet süren devletler olmamıştır.
Osmanlıyı 624 yıl boyunca Söğüt gibi küçük bir kasabadan çıkararak otuz milyon km. bir alana,diğer bir ifadeyle Viyana kapılarına kadar sürekli büyümesini sağlayan gerçek,onun başarılı bir gelişme göstermesinin sonucudur.
Geri tepmeden kabul görmesindeki sır ise,içerisinde barındırdığı gayrı müslimlere kendi devletlerinden daha çok özgürlük vermesinden geçmektedir.Öyle ki bir gayrı müslim kendi havra ve kilisesinde rahat ibadet ederken,diğer yandan da kendi özel mahkemesini kurmakta,kendi mahkemesinde yargılanabilme özgürlüğüne sahip olduğu gibi,müslüman mahkemelerinde de yargılanma veya müracaat etme yetkisine sahip olmasıdır.
Kendi okullarında eğitim görmekte tam bir uyum içerisinde cizye ödemek suretiyle,askerden muaf olarak yaşamaktadır.
*” Ali Seydi rahmetli merak etmiş, Devleti Osmaniye tarihinde, bir istatistik çıkarmış, buna göre 200 kadar sadrazamdan yüzde 10’u Türk olup, üst tarafı yabancı milletlerdendir.”
Cumhuriyetten bu yana,şimdiye kadar yapılanlar ise,kısır bir döngü içerisinde onların haklarını almakla kalınmamış,müslüman halkında bir asırdır hakları ellerinden alınmıştır.Çevremizdeki tüm devletlerle düşmanlık sürdürülmüş,içerisine kapalı bir millet haline getirilmişiz.
Maalesef şimdi daha net görülmekte ve anlaşılmaktadır ki,onlara verilmeyen hakların sebebi,müslümanlardan alınan hakların verilmemesine bağlanılmıştır.Gayrı Müslim okul ve kiliselerinin açılmamasındaki sebeb,azınlık haklarından dolayı müslümanların tekke,zaviye ve medreselerini de bu bahane ile açmamak üzerine bina edilmiştir.
Zahiren gayrı müslimlerin haklarının verilmemesinin altında yatan hile, müslümanların haklarının verilmesini engellemek içindir.
Biz ki millet olarak elimizde kuvvetli hakikatlar mevcut,tarihimizde utanılacak bir durum söz konusu değilken,neden biz onlardan korkalım ki?
Onlar biz çoğunluğun içerisinde erimekten korkmazken,neden biz çoğunluk olarak güneş gibi hakikata sahip olmuşken çekinelim ve de kaçınalım?
Kontrolümüzde olarak kalacak olan gayrı müslimler,kontrolümüz dışında kalmaktan daha iyidir.
Artık dünya küçülmekte,bir hane haline gelmektedir.Dünya adeta İslâma doğru koşmaktadır.Onları engelleyip düşman olmak İslâmın gelişmesine mani olmaktır.
Kur’an-ın emrettiği:”Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin.” ifadesi, onların Yahudilik ve Hristiyanlık cihetini ifade etmektedir.Buradaki ifade umumi değil,mutlak bir ifadedir.Yoksa kendileri müslüman değilken,sıfatları müslüman olabilir.Bundandır ki,gayrı müslim kadınlarla evlenmeye dinimiz müsaade etmektedir. Böyle bir eşi olan kişi elbette evliliğini devam ettirecektir.
İslâm hukukunda, **Evlenilen kitabi kadın müslüman olmadığında İslâma zorlanamaz.
Dinen mahir bir saatçı olan ermeni usta,salih olup mahir olmayan müslüman saatçıya tercih edilir.
Ermeniler tarih boyunca milel-i sadıka yani sadık dost olarak anılmıştır.
Bununla beraber bizden kaynaklanan boşluklardan da istifade etmiş ve kullanılmışlardır.
Dünyada komitacılığı bilen bir millettir.
Fedaileri bulunan,kullanılmaya müsait olarak yakıp yıkan,öldürüp su-i kast yapmaya meyli olup,ihtilaf ve fesat tohumlarını saçan bir millettir.
Padişahların bile iradesini estirdikleri rüzgar ile çevirmeye sahip bir millettir.
Gayrı müslim ve özellikle Ermenilere verilecek bir özgürlük,dünyadaki kendi dindaşlarımızın ayak bağlarının çözülmesi ve özgürlükleri yolunda atılacak bir adımdır.
Akdamar kilisesinin açılışında kendileriyle röportaj yapılan Ermenilerin devlete yaptıkları dua insanı hislendirecek ve de düşündürmesi gerekecek cinstendi.
Ermenileri ‘zimmî-i muâhid’ olarak gören Bediüzzaman onlar için yapılacak açılımı da göz ardı edilmeyecek derecede şöyle değerlendirmektedir:
“Şu milletin saadeti ve selâmeti Ermenilerle ittifak ve dost olmaya vâbestedir. Fakat mütezellilâne dost olmak değil, belki izzet-i milliyeyi muhâfaza ederek, musâlaha elini uzatmaktır.”
Biz onları tarih sayfasından tümüyle silip atamayız.Silahla ortadan kaldıramayız. O halde akıl silahını kullanarak aleyhimizde hareket eden o milleti lehimize çevirebiliriz.
Arap atasözünde de denildiği gibi,onları tarihten silmek adeta;” Önünde, dikenli bir ağacın kabuğunu soymak kadar güç engeller var.”sözü gibi zordur.
O halde mesele sulhtur.
MEHMET ÖZÇELİK
23-09-2010




PERDE ARKASINDA YAHUDİLİK

PERDE ARKASINDA YAHUDİLİK

Bütün menfi izm ve hiziblerin altında;ideoloji ve teorilerin altında hep yahudi yatmaktadır. Dinin katili Marx onlardan,Namus tüccarı Freud onlardan,insan ve insanlık düşmanı Darwin onların evlatlarından,yani anlayacağınız aynı soydan ve aynı sülaleden,maymunlar güruhundan… İnsan kasabı Lenin yine aynı köksüz kökten… Kısaca,dünyayı ateşe verenlerin tüm öncülerini onlar temsil ederler.

Hadiste:”Yanında fakire sadaka verecek kadar parası olmayan kimse Yahudiye la’net etsin.”[1]

Lanet olsun Yahudi sana… Ey mel’un…Mel’unla yarış içindesin. Acaba sen mi ondansın,Yoksa omu senden?

Allah’ın kendilerine bir çok nimetler verdiği[2] yahudi milleti,nankör ve zalim bir millet olarak her devirde bu nankörlüklerini sürdüre gelmişlerdir.

Şimdiki işgal edilen Filistin ve civarı ve mukaddes sayılan Kudüs ve diğer mahaller her üç din için yani yahudi,hristiyan ve müslümanlarca da kudsiyyet ifade eder.

Şimdiki bu kutsal mahaller Abbasiler döneminden Salahaddin-i Eyyubi (1187),I. selim (1516) ve II. Abdulhamid’in ferasetli ve dirayetli mücadeleleri ile ta 1916’ya kadar elimizde ve hakimiyetimizde kalmıştır.

Kurnaz ve siyasi dehasıyla 1918’de ellerine geçiren İngilizler;1922’de dünyanın çeşitli yerlerinde zillet ve sekinet içinde yaşayan yahudilerin buraya göçünü sağlayarak 1947’de bilfiil binlerce yıllık hayalin gerçekleşmesine sebeb olmuşlardır.

“Yahudi milleti hubbu hayat ve dünya-perestlikle ifrat ettikleri için her asırda zillet ve meskenet tokadını yemeğe müstahak olmuşlardır. Fakat bu Filistin meselesinde,hubbu hayat ve dünya perestlik meselesi değil,belki enbiya-i beni israiliyenin mezaristanı olan filistin o eski peygamberlerin kendi milliyetlerinden bulunması cihetiyle bir cihette bir ehemmiyeti hissi milli ve dini olmasından çabuk tokat yemiyorlar. Yoksa koca Arabistan’da az bir zümre hiç dayanamayacaktı,çabuk meskenete girecekti.”[3]

“Türklere dinlerini ve din temsilciliğini feda ettirmek şartıyla,sun’i istiklal işinde gizli anlaşmanın müessiri tek kelime ile yahudiliktir. Buna me’muru müşahhas kimse de,şimdi Mısır Haham başısı bulunan Haim Naumdur. Bu Hayim Naum,bu korkunç teşebbüse evvela Amerika’da Türkler lehinde bir seri konferans vermek ve emperyalizma şeflerine,Türk’ün maddesini serbest bırakmaları,buna mukabil ruhunu,ta içinden ve kendi öz adamlarına yıktırma fikrini telkin etmek suretiyle başlamıştır. Yani Masonluk hasebiyle Kur’an-ın ahkamını kaldırmak;milleti dinsiz yapmak. Hayim Naum müthiş planının zeminini Amerika’da hazırladıktan sonra İngiltereye geçmiş ve halis yahudi olan Lord Gürzon ile temas ederek şu teklifte bulunmuştur:

“Siz Türkiyenin mülki tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslâmiyeti ve İslâmi temsilciliklerini,ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüd ediyorum.”

Ve;”Şeriat-ı Ahmediyeye ihanet eden o dehşetli şahsın mühim bir kuvveti yahudi olduğu…”[4]

Yahudi kendi hakimiyeti için her şeyi mübah görür. Hedefe varmak için maddeyi,parayı,altını,basını kendine muhtaç etmek ve kabul ettirmek için gayet acımasızca kullanır.

Evvela dini ve ailevi bağları yıkarak toplumları kontrolü altında tutmaya çalışır. gençliğe ğayrı meşru her şeyi meşru ve mübah göstererek onlara sahib olmaya ve kendi düşünceleri doğrultusunda yönlendirmeye çalışır.

Yahudiler bulundukları yerlere uymaya,kendilerine uydurmaya çalışırlar. Ta ki şaibesiz gibi görünüp,rahat hareket edebilsinler.

1991 Türkiye Haham başılığı fahri danışmanlar kuruluna başkan olan Prof. Selim Kaneti şöyle der:”Musevi dinine bağlı olmak,Musa aracılığıyla iletilen Tora’ya inanmak,onun hayat felsefesini temel edinmek,yaşamını ona göre sürdürmek,hayat tarzını Tora’nın ve Talmud’un doğrultusunda sürdürmektedir. Türkiye Cumhuriyetinin yasaları,kamu düzenine uyulması şartı ile öyle bir yaşam ve ibadet tarzının yürütülmesini tamamen serbest bırakmıştır. Bu bakımdan Türkiye Cumhuriyetinde Musevi kimliğinin korunmasında devletten gelen hiçbir zorluk yoktur.”[5]

Başkaları yahudileri sürerken,bizler onları içimize almış,barındırmışız. Besle kargayı,oysun gözünü,kabilinden durumlarla karşılaşmışız.

İspanya’dan tard olunan 40 yahudi ailesini Edirne’de yerleştirmiş,tapuya kaydetmişiz. İngiltere de yaşayan yahudiler buna binaen II. Abdulhamide teşekkür telgrafları tesbit olup,artık tarihe mal olmuştur.”[6]

Yahudiler önlerinde en büyük engel gördükleri İslâmı ve müslümanları yıkmak uğruna,İslâmı araştırıp inceler ve onun hakkında bir şeyler yazarak,aralarına bir şeyler sıkıştırıp,hurafeler ilave ederek,özellikle dinin ikinci kaynağı olan Hadis hususunda –Hadis uydurmak- suretiyle tahrib etme yolunu ihmal etmezler. Yahudi Goldziher ve eseri –Dırasat-ı Muhammediye-gibi…

Yahudilerin gerçekleştirmeye çalıştıkları üç hedefi:

1)Osmanlıyı yıkmak.

2)İsrail devletini kurmak.

3)Türkiye,Mısır,Suriye,Ürdün ve Suudi Arabistan devletlerinin önemli ve büyük çevresini de kapsayacak şekilde Büyük İsrail-i,Süper İsrail-i,İsrail imparatorluğunu kurmak…

Bütün bu sayılan devletlerde cereyan eden ciddi olaylar sakın –Süper İsrail-in ayak sesleri olmasın? Duymuyoruz Da?

Yahudiler[7]; La’netlik[8], Vahşi[9] ve de İbni Abbas’ın da rivayet ve tefsiri üzere Akılsız[10] bir millettir.

“İnsanlardan akılsızlar şöyle diyecekler” Burada –Akılsızlar- Yahudilerdir,der,İbni Abbas…[11]

Bu vahşet aynı zamanda öyle bir vahşet ki,kol kırmadan,tehcir-e,her türlü zulmü reva görme caiz kılınmıştır.

Kültür ve sanat merkezi Weimar şehrinin tepesinde kayın ormanları içindeki bir nazi toplama kampında insanlara;-boynunuz ölçülecek-diye enselerinden kurşunlanıyor ve değişik şekilde öldürülen 250 bin kişi daha sonra fırınlarda yakılmak üzere toplanılıyorlardı.[12]

İşte tam bir yahudi vahşeti…

Amerikan hahamlar komitesinin gizli genelgesinde;yahudilerin hakimiyet planları şöyle açıklanır:

“Bütün dünyanın Fethi için”Gizlidir. Bütün Yahudilerin Dikkatine-

Gayemize ulaşmak üzereyiz. 1. ve 2. cihan harpleri planlarımızı ziyadesiyle ileri götürdü,tatbikata koydu. Milyonlarca hristiyanın birbirini öldürmesinde,birbirini kırmasında,kalanların da bize her hangi bir zarar vermemesinde muvaffak olduk. Ahmak hristiyanları tam kontrolümüz altına alabilmek için artık yapılacak pek az şey kalmıştır.

Dünyayı ele geçirmeden evvel işte size son talimatımız:

1-Radyo,TV,Sinema,Basın,Mecmua ve Kitaplar üzerindeki kontrolümüzü daha çok arttırmağa devam ediniz.

2-Çocuklarınızı Hukuk,Tıp,Eczacılık,gibi bütün kazançlı meslek ve ticari sahalarda eğitiniz ve yahudi olmayanları bu gibi ticaret ve meslek sahalarından uzaklaştırınız.

3Yahudi olmayanların okullarını ve kolejlerini bizim sosyal devrimlerimiz için birer eğitim kampı haline getiriniz.

4-Hristiyanlık dinini alay edici hale getiriniz. Halkı hiziplere ayırınız. Kiliseye inançlarını zayıflatın.Davamız kazanılıncaya kadar Mason,Kardeşlik ve Yoldaşlık inancını genişletiniz.

5-Yahudi olmayan kadınların ve çocukların ahlakını bozunuz. Onları ahlaksızlığa sürükleyiniz.

6-Yahudi olmayanların mahkemelerini bozup perişan ediniz. Kanunlarını ve anayasalarını bizim yorumumuza uygun hale getiriniz.

7-Sınıfları birbirine düşürünüz. Zencileri beyazlara karşı kışkırtınız.

8-Politikacıları satın alınız. Ve onların mahalli,milli hükümetlerini çalışmaz,işlemez hale getirmeye devam ediniz.

9- Yahudi olmayanları ve Hristiyanları kitle halinde aşılayarak,uyuşturuculara alıştırarak,sularını kirleterek,kafadan sakatlatıp tımarhanelik ettirerek ve medeni kanunlarını bozarak tahrib ediniz. Perişan ediniz.

10-Eisenhover,Dulles,Lodge ve Warren gibi istekli,arzulu kişileri kullanınız. Bunlar bizim emirlerimizi yapacaklardır.

11-Merkezi Avrupa ve Orta Doğudan Amerikaya göç edecek,halkımızın göçünü kolaylaştıracak planlar yapınız.

12-Paranın kontrolünü bizim lehimize sıkı tutunuz.

13-Ordu,Donanma ve Hükümette kilit noktalara ve mevkilere daima yahudileri yerleştirmeğe devam ediniz.

14-Bu Amerikan Cumhuriyetini tahrib etmeli ve yerine yahudilerin kontrolünde olacak,devlet sosyalizmi ile yönetilecek bir demokrasi koymalıyız.

15-İş hayatını kontrole devam ediniz,sürekli huzursuzluk çıkartıp her türlü entrika ile şiddet ve anarşiye,grevlere devam ediniz.

-Bilhassa bu metotlarla bu ülkeyi (Amerika) yoksulluğa,mahrumiyete,moral bozukluğuna,iflasa götüreceğiz. İç harbe (isyana) sürükleyeceğiz ve böylece düşmanlarımızın miktarını azaltmış olacağız.

-Rus bolşevik harbi bizi Rusyanın patronları yaptı. Son dünya harbi de İspanya hariç,bizi Asya ve Avrupa’nın patronları yaptı.

-Emrimiz altındaki Birleşmiş Milletler Teşkilatı ile İsrail’i meydana getirdik. Şimdi bu hazinemizi inkişaf ettirip Dünya Hükümet Merkezi haline getireceğiz. Yeni çıkacak bir harp te bizi Amerika’nın patronları haline getirecek.

-Varlığımızın devamı için bu belgeyi yok edin. Yahudi olmayanlar tarafından herhangi bir sorguya çekilirseniz,hatta yemin ettirilerek sorguya çektirilirseniz,size Talmut’da bildirildiği gibi bildiklerinizi inkar edin. Bu konuda herhangi bir bilgi vermeyiniz. Eğer bu bilgiler bu talimat hristiyanların eline geçerse ne korkunç ve vahim sonuçlar ortaya çıkacağını size hatırlatmanın bir gereği yok. Bu işin ne vahim sonuçlar doğuracağını hatırdan çıkarmayınız.”[13]

“Yahudilerin ruhları,nasıl çocuk babadan bir parça ise,o şekilde Allah’dan bir parça oldukları için,diğer ruhlardan ayrılırlar. Talmud;Tenasuh (Reenkarnasyon) inancını da kabul eder. Tenasuh inancı;Babil ve Hind’den gelmiş,babil hahamları da onu babillilerden almışlardır.”[14]

(Alem şümul bir yahudi devleti Kurmadan önce) ki protokolden:”Darwin,Marx ve Nietsche’nin başarılarını,önceden biz tertip etmiştik. Yahudi olmayanların,bu ilimlere yönelmelerinin gayri ahlaki tahribatı açıktır. Fakat milletlerin ahlak ve temayüllerini bozacak şeyleri araştırıp öğrenmemiz gerekir.”[15]

Yahudilik de evlilik ise:”Evliliğin sahih olabilmesi için gerekli yaş,erkeklerde 13,kızlarda 12’dir. Fakat bu yaşa gelmeden önce de ergenlik alametleri belirenlerin evlenmesi caizdir. 20 yaşına geldiği halde evlenmemiş olan laneti hak eder. Çok kadınla evlenmek de,hiçbir sınır olmaksızın şer’an caizdir. İslamiyet gelmeden önce ne Tevrat’da,ne de nebilerin ahkamında,çok kadınla evliliği ve onların sayısını sınırlamayı nehyeden bir hüküm yoktur. Tam aksine,Tevrat’da,nebilerin ve nebilerin dışındakilerin çok kadınla evlenmelerini ifade eden sözler vardır. Yahudi din adamları,bunu dört kadınla sınırladılar. Karailer de bunu kesin olarak benimsediler.

Gustave Le Bon diyor ki:” Başlangıç da çok kadınla evlilik,Beni İsrail de,çok yaygın idi. Ne medeni kanun,ned dini hükümler buna karşı değildi.”[16]

Papa Batra şöyle diyor:”Allah’ın erkek çocukları rızıklandırdıklarına ne mutlu.”[17]

Tevrata göre zina eden kadınlar öldürülür. Talmud bunun yahudi olan kadın için geçerli olduğunu söylerken,yahudi olmayan başkalarıyla zinayı caiz görür. Bu durumda o kadınlar hem hayvan olarak değerlendirilir,hem de bunu yapmanın yahudiler için bir hak olduğunu iddia ederler.”[18]

MEHMET ÖZÇELİK

[1] El-Acluni. Keşful Hafa ve Müzilül İlbas. No:2605,2 / 277,Bak. Zafer derg. 1990.Temmuz.

[2] Maide.20.

[3] Emirdağ Lahikası. B. Said Nursi. 2 / 44.

[4] Age. 2 / 104-105, Bak. Şualar. B. Said Nursi. 507,427, Bakara.61,Al-i İmran.112,A’raf.152.

[5] Zaman gaz.29-10-1992.

[6] Agg.14-11-1993.

[7] Hak Dini Kur’an Dili. E. H. Yazır. (Heyet) 1 / 313-314, 336-337, Hadislerle Müslümanlık. Y. Kandehlevi. 1 / 27,İslam Peygamberi. M. Hamidullah. 1 / 546, İslam Tarihi.(Medine Dönemi) A. Köksal. 1 / 255 ve sonrası, 2 / 41-42,207, 3/5,15-16, 5/388, 7/104,130,200,204,247, Sözler. B. Said Nursi. 373-374, Mektubat. B. Said Nursi. 250,391, Zafer Derg. 1988.Mayıs,sh.3-5,Haziran-sh.16,Ağustos-sh.15,26-30, Sur Dergisi. 1988. Mayıs-Haziran-Ağustos ve 1990-Ocak-Mart.,Tefsir-i Kebir. F. Razi. (Heyet) 3 / 55,239

[8] Bakara.88,120,135,Nisa.46,Maide.13,64,78,41,51,82,

[9] Tevrat’dan (Kitab-ı Mukaddes) sh.34,168-169,197,216,219,236,286.

[10] Bakara.142.

[11] Tefsir-i Kebir.age. 1 / XXI.

[12] Türkiye gazt.6-Ocak-1992.

[13] Yörünge haftalık haber dergisi. 21-Şubat.1993.Sayı.115,sh.18,Avustralya’da yayınlanan:”Herald-Sun”(18-Nisan-1991) tarihli gazete de de yukarıdakiyle benzerlik arzeden plan yayınlanmış bulunmaktadır.(Bak. Zaman gazt.18-Nisan-1991)

[14] Prof. A. Çelebi.Çevr.A.M.Büyükçınar,Ö.F.Harman.sh.282.

[15] Age.sh.297-298.

[16] Age. 318-319.

[17] Age. 320.

[18] Age.285.




İZAK RABİN VE YAHUDİLİK

İZAK RABİN VE YAHUDİLİK

İsrail başbakanı olan İzak Rabin-i öldüren Tıb fakültesi öğrencisi Yigal Amir bunu;”Allah’ın bir emri olarak yapıyordu.” Amacını ise;”Su-i kasdı barış sürecini durdurmak için gerçekleştirdim. Rabin,ülkemizi Filistinlilere vermek istiyordu. Cezaevindeki filistinli tutukluları serbest bıraktı. Onlar da yahudileri öldürdüler. Rabin-in izlediği siyaset sonucunda bir filistin devletinin ortaya çıkacağı gerçeğini israil halkının fark edememesini ilginç buluyorum.”

Bunun mesnedinde de savcıya karşı:”Yahudi şeriat yaslarına dayandığını..”ifade ile,”Düşmanı savaşta öldürmenin haklı bir hareket..” ile eş anlamda olduğuna da dayandırıyordu.

Bunu te’yiden;İşte yahudilerin zulümlerini belgeleyen muharref Tevrattan pasajlar: -“Ve Rabbin Musa’ya emrettiği gibi Midyana karşı cenk ettiler;ve her erkeği öldürdüler.”[1]

-“…. Ve içinde oturdukları bütün şehirleri,ve bütün obalarını ateşle yaktılar. Ve insan olsun,hayvan olsun bütün ganimeti,ve bütün çapul malını aldılar…”[2]

-“ Ve Musa onlara dedi:Bütün kadınları sağ mı bıraktınız?…”[3]

-“… Ve şimdi çocuklar arasındaki her erkeği öldürün ve erkekle yatmış olarak erkek bilen her kadını öldürün.”[4]

-“Ve erkekle yatmış olmayarak erkek bilmeyen bütün kadın çocukları,kendiniz için sağ bırakın.”[5]

-“ Ve kahin Eleazar muharebeye gitmiş olan cenk adamlarına dedi: ‘Rabbin Musa’ya emrettiği şeriatın kanunu budur;”[6]

-“Ateşe dayanan her şeyi ateşten geçireceksiniz ve tahir olacaktır.”[7]

-“Ve cenge çıkan askerlerden,adamdan olsun sığırdan olsun,eşeklerden olsun,sürülerden olsun,beş yüzden bir can olmak üzere Rab için vergi alacaksın;

Onlara düşen yarıdan alın Ve Rabbin kaldırma takdimesi olarak kahin Eleazara vereceksin.

Ve israil oğullarına düşen yarıdan,adamdan olsun sığırdan olsun,eşeklerden olsun ve sürülerden olsun,bütün hayvanlardan,her elliden çekilmiş olan birini alacaksın ve onları Rabbin meskeninin bekçiliğini tutan Levililere vereceksin.

Ve Musa ile kahin Eleazar Rabbin Musa-ya emrettiği gibi yaptılar.”[8]

-“Ve Allahın Rab onu senin eline verdiği zaman,onun her erkeğini kılıçtan geçireceksin;

-Ancak kadınları ve çocukları ve hayvanları ve şehirde olan her şeyi,bütün malını kendin için çapul edeceksin;ve Allahın Rabbin sana verdiği düşmanlarının malını yiyeceksin.

-Bu milletlerin şehirlerinden olmayıp senden çok uzakta bulunan bütün şehirlere böyle yapacaksın.

-Ancak Allahın Rabbin miras olarak sana vermekte olduğu bu kavimlerin şehirlerinden nefes alan kimseyi sağ bırakmayacaksın;

-fakat onları,Hittileri ve Amorileri ve Kenanlıları ve Perizzileri ve Hivileri ve Yebusileri,Allahın Rabbin sana emrettiği gibi tamamen yok edeceksin;

-ta ki,kendi ilahlarına yaptıkları bütün mekruh şeylerine göre yapmağı size öğretmesinler;yoksa Allahınız Rabbe karşı suç edersiniz.”[9]

-“”Orduların Rabbi şöyle diyor:Amalekin israile yaptığını,Mısırdan çıktığı zaman yolda ona karşı nasıl durduğunu arayacağım.

-Şimdi git,Amaleki vur ve onların her şeylerini tamamen yok et ve onları esirgeme ve erkekten kadına,çocuktan emzikte olana,öküzden koyuna,deveden eşeğe kadar hepsini öldür..”[10]

Eski Ahit’deki Yeşu kitabı ki buna Katliamlar Sıfri’de denilir. Bütün israillerin katillikleri buna dayanır.[11]

-“Allah israilin Allahı”[12]

-“O zaman Rab bütün milletleri önünden kovacak ve sizden büyük,kuvvetli milletlerin mülkünü alacaksınız. Ayak tabanınızın bastığı her yer sizin olacak. Sınırınız çölden Lübnan-dan ırmaktan,Fırat ırmağından garb denizine kadar olacaktır. Önünüzde kimse duramıyacak, Allahınız Rab size söylediği gibi dehşetinizi ve korkunuzu ayak basacağınız bütün diyar üzerine koyacaktır.”[13]

-Ve Yakub Beer-Şebadan çıktı ve Harana gitti.”[14]

-Ve “Her tarafa dağılacağı,çok olacağı” da belirtilmektedir.[15]

-David Ben Gurion:”Filistinlinin bugünkü haritası İngiliz manda yönetimi tarafından çizilmiştir. Yahudi halkının gençlerimizin ve yetişkinlerimizin yerine getirilmesi gereken bir başka haritası daha vardır. Nil-den Fırat-a kadar.”

-Ve Teodor Herzl:”Kuzey sınırlarımız Kapadokyadaki (Orta anadolu) dağlara kadar dayanır. Güneyde de süveyş kanalına. Sloganımız David ve Solomon-un Filistini olacaktır.”[16]

Bütün bu zulümlerin altında,bu ‘zulme davetler’ yatmaktadır.

Bu gayelerine gölge düşüren başbakanları İzak Rabin-de olsa öldürür ve bununla yetinmeyerek:

“Polis,Rabin-in Kudüsdeki Herzl dağında bulunan mezarına tüküren ve tuvaletini yapan 20 yaşlarında 2 kişinin tutuklandığını söyledi.”[17]

Ve bugün israil kendileri için vadedilen yerleri yani Arz-ı Mev’ud diye ifade edilip,Allah tarafından kendilerine vadedilen yerleri ki buna Türkiyenin Güney doğu başta olmak üzere Adana ve Hatayda dahil olmaktadır..[18]

Bunu elde etmek için her yola baş vurulmakta,gerekirse bu uğurda “Kürdistan Devleti” kurma yoluna bile gidilmektedir. Çünkü az ve azınlıklı bir devleti devre dışı bırakmak kolay olacaktır. Rusların yıllardır uyguladığı gibi:”Böl,parçala,yut.”

Ve yıllar öncesinden yahudiler şimdiki yerlerini filistinlilerden yüksek meblağlar ödeyerek aldıkları gibi…

Bugün yahudi atını rahat oynatmaktadır. Ve bu durumda bizleri de oynatıyorsa;II. Abdulhamid-in yokluğundan ve o ruhun eksikliğinden istifade etmektedirler.

Bugün İslam alemini bırakmış,bir çok noktada “İsraille anlaşma” yapmaktayız. ne kadar hazin ve hüsran dolu olarak gözler perdelenmektedir.

Evet,Garaudy-nin ifadesiyle:”Haçlı seferleri devam ediyor.”[19] O da israilin öncülüğünde…

Şairin ifadesiyle;-yahudiler yumurtalarını pişirmek veya sigaralarını yakmak için- dünyayı ateşe vermekten,yakmaktan çekinmezler. her şeyi kendi menfaatları doğrultusunda uygularlar.

Nitekim:”Tevratta faiz yasağı yer almış,[20]ancak bu yasağın yalnız yahudiler arasında geçerli olduğu,yahudilerin yahudi olmayanlarla faizli muamele yapabileceği belirtilmiştir.[21]

-“Yahudi milleti hubbu hayat ve dünya perestlikte ifrat ettikleri için her asırda zillet ve meskenet tokadını yemeğe müstehak olmuşlar. Fakat bu filistin meselesinde,hubbu hayat ve dünya-perestlik hissi değil,belki enbiya-i beni-israiliyenin mezaristanı olan filistin o eski peygamberlerin kendi milliyetlerinden bulunması cihetiyle bir cihette bir ehemmiyeti hissi dini ve milli olmasından çabuk tokat yemiyorlar. Yoksa koca Arabistan-da az bir zümre hiç dayanamayacaktı,çabuk meskenete girecekti.”[22]

-Müfessirinin beyanlarına nazaran (tarihlerde) yahudiler günde elli rekat namaz,malının dörtte birini vergi vermek,pislik bulaşan elbiseyi kesmek,vatanlarından çıkarılmak,bir çok hususatta hemen idam cezası tatbik edilmek,vs. gibi şeylerle mükellef olmuşlardır.[23]

-Her şey bir bedel ister. Kefaretler günahların bedelidir.

Müslüman olan yahudi asıllı Abdullah bin Selam Hz. Osmanın evinin etrafı katillerce öldürmek üzere çevrelenince onlara bundan vazgeçmelerini,aksi takdirde Hz. Osmanın kanının otuz bin kişiye bedel olacağını yani otuz bin kişi ölmeden fitnenin durulmayacağını söyler ve evine gider. Kendi de yaşlıdır. Bunu şuna atfederek söylemiştir;

-“Yahudiler Yahya peygamberi öldürür,mezara gömerler. Ancak devamlı kan sızmaktadır. Üzerine toprak koyarlar,yine sızar. Dağ kadar yığarlar,kan yine durmaz,akar.

O sırada yahudiler İranlılarla savaşır ve yenilirler. İran kralı,bu dağ gibi toprağı ve kan sızmayı görünce yahudilere sorar,söylemezler. Bir yaşlı yahudi kadını durumu anlatır ve kral,komutana emir verir

“Nerede bir yahudi görürseniz öldürün.”Ve yetmiş bin yahudi öldürülür. Ve Yahya peygamberin bedeli kabul edilir.

Orta doğuda,diğer yerlerdeki karışıklıklar da bir bedelin neticesidir. Netice bitince,fitneler durulur. Çünkü bedel ödenmiştir. Böylece her şey bir bedel istemektedir.

Hz. Osmanın katlinden dolayı da otuz bin müslüman ölür ve fitne durulur. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyinden dolayı başlar. Otuz bin bedel verilir ve o da durulur.

-Bugün Sovyet arşivleri şu gerçeği ortaya koymaktadır ki;Yahudi asıllı ve terörizmin babası olan Lenin;işin proğlamlayıcılığını ve temelini oluştururken,Stalin de bunu icra edip,tüm zulmünü sergilemiştir.[24]

53 yaşında ölen Lenin-in dahi olmayıp,beyni incelenmek üzere 30963 parçaya bölünür. Sovyet uzmanlardan Dr. Oleg Adrianov,ocak,1994-de “Anatomik yapı olarak Leninin beyninde olağanüstü hiçbir şey yok.”demişti.[25]

“Romen televizyonunda yer alan bir proğramda konuşan eski bir MOSSAD ajanı,gaz odalarında öldürülen yahudilerin intikamını almak için oluşturulan ve birinin başkanlığını da israilin bugünkü Cumhurbaşkanı Ezher Weizman-ın yaptığı:”Yahudi İntikam Grupları”nın zehirleme yoluyla binlerce Almanı katlettiğini söyledi.”[26]

-Bugün dünyada haber ağını sistematik olarak kurmuş olan yahudiler,dünyaya sahib olmanın yolunun,maddi yükselmeden geçtiğini bildiklerinden,her yolu meşru görmüş,o uğurda önce öldürmüş,sonra da ölmüştür.

Bu uygulamalarını da büyük bir Pazar olan iki milyarlık İslam aleminin topraklarında denemekte ve insanların asli kimlikleriyle ciddi manada oynamaktadırlar.

Yahudileri muvaffak eden en önemli faktör;diğer insanları,dinleri ile olan bağlantılarından koparmak ve zayıf düşürmektir ki;bunların başında müslümanlar gelmektedir. Kendilerinin ise tavizsiz dinlerine bağlı olmaktan kaynaklanmaktadır. Öyle ki;

Daha düne kadar Cumartesi-nin kendilerince kutsal olduğundan o günde,saçlarında yerleşen bitleri öldürmeyi ve de bitleri ayırmak amacıyla taranmayı yasaklayan bir yahudilik;ne kadar günün ve asırların problemlerini çözmeye muktedir olabilir?

-Bütün bunlarla beraber işte bir itiraf:” Tevrat ve İncilden sonra Kur’an-ı Kerim-i de Fransızcaya çeviren yahudi asıllı Chouragui:”Evet,Kur’an bir vahiydir.”[27]

-İnanç ve kinleri uğruna: 1967 yılından beri yahudilerin ellerinde bulundurdukları Mescid-i Aksa-nın altı kazılarak yok edilip,altında olduğunu iddia ettikleri havralarının yerine inşa etmeyi hedeflemektedirler.

Bizzat bu fotoğrafla,çekimle tesbit edilmiştir.[28]

-Nitekim:”Rabin,birkaç hafta önce New York-a BM: kutlamaları için geldiğinde öfkeli bir yahudinin protestosu ile karşılaşmış;hatta musevi cemaatı içerisinde bazı hahamların,israil devletine ihanet ettiği gerekçesiyle Rabin hakkında ölüm fermanı çıkarttığı,New York-ta yayınlanan ve musevi cemaatına hitab eden gazetelerde yer almıştı. Fetvada Rabini öldüren kişinin bundan dolayı sorumlu tutulamıyacağı ve museviliğe hizmet etmiş sayılabileceği vurgulanıyordu.”[29]

Su testisi su yolunda,İzak Rabin “Akıttıkları” yolunda… Milyonların kanını akıtmak gibi bir zulüm içerisinde idi İzak Rabin…

-Rabin,2000 yıllık yahudi tarihinde bir yahudi tarafından öldürülen ilk lider idi.

-Rabinin öldürülüşü olayı 47 yıllık israilin tarihinde görülen ilk bir devlet başkanının öldürülme olayıdır.

-“Rabin orta doğuda,son yirmi yılda öldürülen devlet ve hükümet başkanlarının 8.cisi oldu. Diğerleri şunlar:Suudi Arabistan kralı Faysal (1975),Yemen Arap Cumhuriyeti Devlet başkanı İbrahim el-Hamdi (1977), İran devlet başkanı Ali Radca-i ve başbakan Cavad Bahonar Tahran-da (1981),Mısır devlet başkanı Enver Sedat (1981),Lübnan devlet başkanı Beşir Cemayel (1982),Lübnan başbakanı Raşid Kerami (1987),Lübnan devlet başkanı Rene Muavad (1989).[30]

-“İzak Rabin mi? O bir “Barış yanlısı bir savaşçı” idi.

-O bir “Güvercin kılığında bir şahin” idi.

-“O bir “Rüzgar ekicisi olup,fırtına tarafından da biçildi.

-O bir “Yahudi milliyetçiliğinin yayıcısı olup,şiddetin yayılmacılığına kapıldı.

-18 yaşında,bir yahudi yer altı örgütüne katılan Rabin,Avrupa yahudilerinin filistine göçünü örgütleyen,batı şeria ve gazze şeridini işgal eden isimdi.

-Rabinin son sözleri:27 yıl boyunca savaş adamı olmuştum. Ama bugün barış için bir şans olduğuna inanıyorum.[31]

Şansı yokmuş!!

“Beşer zulmeder,Kader adalet eder.” hakikatınca dünyaya zulmü hoş gören yahudilere,başkaları tarafından da zulüm hoş görülmektedir. Protestan Lideri Martin Luther’den,İşte örneği: “1-Yahudiler’in sinagoglarını yakın. Sinagoglardaki Yahudiler’in üzerine de sülfür ve katran dökün. Ve yakılan Yahudiler’in cesetlerinin üzerini, hiçbir iz kalmayacak şekilde toprakla örtün.

2-Yahudiler’in evlerini yıkın. Tüm Yahudiler’i sürüler halinde ahırlara doldurun. Böylelikle Yahudiler, bu dünyanın efendileri olmadıklarını, sadece sürgüne mahkum edilen mahpuslar olduklarını öğrenmiş olsunlar.

3-Kutsal kitaplarını ve metinlerini ellerinden alın. Böylelikle Yahudiler, Tanrı’ya ve İsa’ya lanet okumaktan alınıkonulmuş olsunlar.

4-Yahudiler’in hahamlarının çocuklarını eğitmelerini, kamusal mekanlarda Tanrı’ya ibadet etmelerini yasaklayın. Yasağa uymayanları ölüm cezasıyla cezalandırın.

5-Alman İmparatorluğu’nun sınırları içinde seyahat etmelerini yasaklayın.

6-Yahudiler’in faiz peşinde koşuşturmalarını yasaklayın. Ellerinden paralarını, altınlarını, gümüşlerini ve tüm mallarını, mülklerini alın. Çünkü Yahudiler’in, elde ettikleri her şey hırsızlık ve faiz yoluyla elde edilmiştir.

7-Yahudiler’in çocuklarını ve gençlerini en zor işlerde çalıştırın. Böylelikle, alın teriyle ekmek kazanmanın nasıl bir şey olduğunu öğrenmiş olsunlar. Ama en iyi yöntem, bunların hepsini Almanya’dan, İspanya’dan, Fransa’dan, Bohemya’dan ve diğer Avrupa ülkelerinden sürmektir.” [32]

Yahudi ve Nasraniler derler:”Birde:”Yahudi ve hristiyan olanlardan başkası asla cennete giremez”dediler.Bu onların kendi kuruntuları..Sen de ki;-İddianızda doğruysanız haydi delilinizi ortaya koyun.”[33]

Ve ayrıca:”Hem yahudiler hemde hristiyanlar;”Biz Allahın evladları ve sevgilileriyiz”dediler.[34]

“Birde:”Allah evlad edindi dediler.”[35]Yahudi;uzeyrunibnillah,yani Üzeyir Allahın oğludur,dediler.[36] Hristiyanlar ise;Mesihubnullah,Mesih,Allahın oğludur dediler.[37]Arab müşrikleri ise,elmalâiketü,benatullah yani melaikeler Allahın kızlarıdır,dediler.[38]

“Ne yahudiler ne hristiyanlar,sen onların dinlerine tabi olmadıkça asla senden razı olmazlar.”[39]

Yahudi ve hristiyanlar;Biz Allahın çocukları ve sevgilileriyiz,puta Allaha yaklaşmak için tapıyoruz,demeleri üzerine;”[40]inen âyette:”Ey resulüm,deki;Ey insanlar,eğer Allahı seviyorsanız,gelin bana uyunki Allahda sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın”[41]şartına bağlamıştır.Bu durum tahakkkuk etmedikçe,yahudilerin islam dininin dışında olduğu belirtilmektedir.[42]

Kur’anın yahudi ve nasara hakkındaki hükmü;Onlar Kur’andan yüz çevirmiş olduklarından dolayı,hidayet üzere olmadıkları yönündedir.[43]

Kitab ehlinin müslüman sayılabilmesi için Abdullah ibni Selam gibi olması yani:”Kendilerine verdiğimiz kitabı,layık olduğu şekilde okuyup izleyenler varya,işte onlardır onu tasdik edenler.Kim onu inkar ederse,işte onlar husrana uğrayacakların ta kendileridir.”[44]

Yahudiler recm ayetinde olduğu gibi,ayeti değiştirmektedirler.Âyette:”Yahudilerden bir kısmı kelimeleri yerlerinden değiştirirler.”[45] Âyette:”Ey ehli kitab!Biz,bir takım yüzleri silip dümdüz ederek arkalarına çevirmeden,yahut onları,cumartesi(ne hürmet etmeyen) adamları gibi lanetlemeden önce (davranarak),size gelenleri doğrulamak üzere indirdiğimize(kitaba)iman edin;Allahın emri mutlaka yerine gelecektir.”[46]

Bu aşırı menfiliklerinden dolayıdırki çeşitli cezalarla cezalandırılmışlardır.Bazı şeyler ceza olarak haram kılınmıştır.Ki bu haksızlıkları;zulüm,insanları Allah yolundan menetmeleri,faizi yasak olmasına rağmen almaları,halkın malını haksızlıkla yemeleri sebebiyle[47] mesela;deve eti,iç yağı,balık,kuşlardan bazıları,ancak hristiyanlıkda bu şiddetler hafifletilmiştir.[48]Hayızlı oldukları halde hanımlarıyla cima ederlerdi ve sakınmazlardı.[49]

Allah yahudilere;50 vakit namaz,mallarının dörtte birini zekat,birisinin elbisesine necaset isabet ettiğinde orayı keserlerdi,bu onlara farz kılınmıştı,birisi bir günah işlediğinde bu günahı kapısına yazılırdı.[50]Bizde de İslamın başında gece namazı vacib idi.

Yahudileri ve hristiyanları dost edinmemekle beraber,müminlerin kâfirleri sevgide ve yardımda dost edinmeyecekleri,bildirilir.[51]

Yahudiler derlerki:”Bir de derler ki:”cehennem ateşi,sayılı bir kaç gün dışında bize asla dokunmayacak.”De ki:”Buna dair Allahtan garanti mi aldınız?Aldıysanız ne âla,Allah vadinden asla caymaz.Yoksa kesin bilmediğiniz şeyimi Allah adına söylüyorsunuz?”[52]İbni Abbas onlardan nakille;Dünyanın 7 bin sene olduğunu,her bin sene için bir gün,toplam 7 gün azab çekeceklerini iddia ederler.[53]

Yahudilerin;enne ebana yeşfeu lena,yani babalarımız bize şefaat edecek sözünü ayet reddeder:”Öyle bir günden sakınınki o gün hiç kimse başkasının yerine bir şey ödeyemez,kimseden şefaat kabul edilemez,hiç kimseden fidye alınmaz,hem onlara yardımda edilmez.”[54]

Allah yahudilere cumartesi çalışmayı haram kıldı,Nuha hayvanları helal kıldı,Musa ve Beni israile bir çok hayvanı haram kıldı.Hz.Âdem kardeşi kardeşle evlendiriyordu,daha sonra ise haram kılındı.Kur’an ise;tüm incil-tevrat ve d,ğerlerin hükmünü neshetti.Ayetle ayet neshedildi.[55]

Sabiiler ise;yahudiler ve hristiyanlardan ve yahudi-mecusi arası ayrılan ve çıkan anlamına olup,meleklere ve yıldızlara Allaha yakınlaşmak amacıyla ibadet ederler.Allahın alemi yaratırken idaresini yıldızlara verdiğine inanır,zebur okurlar.İbni Abbas onların kestiklerinin yenilmeyeceği ve nikah edilmeyeceğini söyler.[56]

Peygamberimiz:”Ehli kitabı tasdik ve tekzib etmeyiniz ve deyiniz;Biz Allaha,bize indirilen Kur’an-a,keza İbrahime,İsmaile,İshaka,Yakuba ve onun torunlarına indirilene ve yine Musaya,İsaya,hülasa bütün peygamberlere Rableri tarafından verilen kitablara iman ettik.Onlar arasında asla bir ayrım yapmayız.Biz yalnız ona teslim olan müslümanlarız.”[57]

Hristiyanlar dinlerinde ifrat yani aklı azletmek suretiyle,yahudiler tefrit yani dinlerini tahrif etmek suretiyle,İslamiyet ise vasattır yani dinlerini aslıyla muhafaza etmek suretiyle.Hristiyanlar mesihe uluhiyet isnad ettiler,yahudiler meryeme zina isnad edip,İsayı veledi zina kabul ettiler.Müslümanlar ise peygamber olarak bilmektedirler.

Yahudilere sadece afsız kısas farz kılındı,hristiyanlara mutlak olarak Afv emredildi,bu ümmet için ise kısas ile afv arasında muhayyer bırakıldı.Cahiliyette ise arablar bazan öldürür,bazende diyet alırlardı.Şerefli birisi olursa bundan vaz geçer,hasis kimsenin diyetinden fazla diyeti ona ödetirlerdi.İslamiyet ise eşitliği getirmiştir.(M.tefasir.1/252)

Hz.Ali der:”Eğer yahudi ve nasarayı Allahın adının dışında başka bir adla anarak kestiklerini mesela,Mesih adıyla,duyar veya görürseniz onu yemeyiniz,duymazsanız yeyiniz.Elbetteki Allah onların kestiklerini helal kılmıştır ve O onların dediklerini bilendir.[58]”O size sadece meyteyi,kanı,domuz etini ve Allahdan başkası adına kesilen hayvanın etini haram kıldı.”[59]

Hristiyanlar meşrik tarafına,yahudiler mağrib (Kudüs) tarafına yönelip namaz kılarlar.Onlar bir ve iyiliğin burada olduğunu zanneder,Allah ise olmadığını söyler.[60]

Yahudilerin müslümanların kudüse yönelip bir pay çıkarmalarından dolayı kıblenin çevrilmesi ile ilgili âyette eskiden kılanların durumunu izah babında;Beni Neccardan Es’ad bin zürare ve beni Selemeden Bera bin Ma’rur bazı kimselerle peygamberimize gelerek;kıblenin çevrilmesiyle önceki kılanların durumunun ne olacağını sorması üzerine bu ayet nazil oldu:”…Allah imanınızı (yani önceki kılmış olduğunuz namazınızı) zayi edecek değildir.”16 veya 17 ay kudüse yönelip kılınmıştır. [61]

Yahudiler Cibrile düşmandırlar.[62]

Hz.Ömer Abdullah bin Selama;”Kendilerine kitab vermiş olduğumuz kimseler,onu(Muhammedi) tıpkı evladlarını tanıdıkları gibi tanırlar.Böyle iken,onlardan bir kısmı,bile bile gerçeği gizler.”[63] âyetteki bilmenin nasıl bir bilme olduğunu sorunca,Abdullah bin Selam;-Onu görür görmez evladımı tanır gibi tanıdım,onu bilmiş olmam evladımı bilmeden daha şiddetlidir.-Hz.Ömer bunun nasıl olduğunu sorduğunda ise;Onun Allah tarafından hak olduğuna şehadet ederim.Allah kitabımızda onun sıfatını bildiriyor.Ancak kadınların ne yaptığını bilmiyorum.Hz.Ömer Abdullahın başını öpüp,Ey İbni Selam Allah seni muvaffak etsin,dedi,gerçekten doğru söyledin.[64]

Hz.Musanın tih çölündeki yahudilerle olan durumu konusunda:”Allah;Öyleyse orası onlara 40 yıl yasaklanmıştır.(Bu müddet içinde)Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar.Senden yoldan çıkmış toplum için üzülme-dedi”[65]

Yahudilerin namazlarında rüku yoktur.[66]

12 – 11 – 1995

MEHMET ÖZÇELİK

[1] Tevrat. Sayılar. Bab. 31’de 7.

[2] Age. 10.da.

[3] Age. 15.de.

[4] Age. 17.de.

[5] Age. 18.de.

[6] Age. 21.de.

[7] Age. 23.de.

[8] Age. 28-29-30-31.de. Kitab-ı Mukaddes.sh.168-169.

[9] Tesniye. Bab.20.13-14-15-16-17-18,sh.197.

[10] I: Samuel. Bab. 15. 2-3,sh.286.

[11] Age. sh.216,bak. Bab.5.sh.219,Bab.34.sh.34,Yeşu.Bab.21.sh.236,Sayılar.Bab.5.sh.137,Levililer.Bab.20.sh.119.

[12] Tekvin.34.Ayet.20.sh.34.

[13] Tevrat. Tesniye. 12 / 25.

[14] Tekvin.28. Ayet.10,sh.27-28.

[15] Tekvin.27.

[16] Zaman gaz.9-11-1994.

[17] Agg.17-11-1995.

[18] Agg.1-11-1994,10-11-1994.

[19] Agg.6-10-1994.

[20] Nisa.160-161.

[21] Tevrat.Çıkış. 22 / 26,Levililer. 25 / 35-37, Yeremya. 15 / 10, Tesniye. 23 / 19-20, İslami Yaklaşımlar. Dr. H. Döndüren.sh.62.

[22] Şualar. B. Said Nursi.427.

[23] Hak Dini Kur’an Dili. E. H. Yazır. 2 / 1005.

[24] Bak.Zaman gaz.4-12-1994.

[25] Agg.4-12-1994.

[26] Agg.2-3-1996.

[27] Agg.15-2-1991.

[28] Bak. Aksiyon Dergisi. 13-19-Mayıs.1995 /32-36.

[29] Zaman gaz. 6-11-1995.

[30] Agg.6-11-1995.

[31] Bak.Agg.6-7 / 11 / 1995,Türkiye gaz. 7 / 11 / 1995,Aksiyon derg.13-19-Mayıs.1995.sh.32.

[32] Bak.Yeni Şafak gazt.Y.Kaplan.7-5-2001.

[33] Bakara.111.

[34] Mâide.18.

[35] Bakara.116,Yunus.64.

[36] Tevbe.30, Mecmuatün minet Tefasir.(Arapça)1/329.

[37] Tevbe.30,Mâide.17.

[38]Mecmuatün minet Tefasir.(Arapça) 1 / 184.

[39] Bakara.120.

[40] Zümer.3.

[41] Âl-i İmran.31.

[42] Mecmuatün minet-Tefasir.age.1/482-484.

[43] Age.1/475

[44] Bakara.121,bak.maide.66-68,isra.107-108,kasas.52-54)Bak.M.Tefasir.age.1/188)

[45] Nisa.46,Maide.13,41,Mecmuatün minet-Tefasir.age. 1/475,2/90,92)

[46] Nisa.47.

[47] Nisa.160-161.

[48] Mecmuatün minet-Tefasir.age.1/501

[49] age.1/332.Bak.bakara.222.

[50] Age.1/452-453.

[51] Age.1/480,Al-i İmran.28

[52] Bakara.80.

[53] M.Tefasir.1/150.

[54] Bakara.48,123,254.Meryem.87,Taha.109,Sebe.23,Zümer.44,Zuhruf.86,Müddessir.48,Yasin.23,Necm.26.

[55] Bakara.106.

[56] M.Tefasir.1/135.

[57] Bakara.136.

[58] M.tefasir.1/244.

[59] Bakara.173,123,Maide.3,En’am.145,Nahl.115.M.tefasir.age.1/120.

[60] Bakara.177.

[61] Bakara.143,isra.82,Fussilet.44.)M.tefasir.1/216.

[62] Bakara.97-98.

[63] Bakara.146.

[64] M.tefasir.1/220.

[65] Maide.26.

[66] M.Tefasir.age.1/116.




MİSYONERLİK FAALİYETLERİ

MİSYONERLİK FAALİYETLERİ

Misyoner,hristiyan olmayan ülkelerde hristiyanlığı yayan kimselere verilen özel bir addır.

Misyonerlik Hz.İsanın 12 havarisinden beridir süregelmektedir.Batı dünyasının dünyaya açılmasının siyasi bir versiyonudur,daha doğrusu hakimiyet politikasıdır.Burada birinci derecede denize düşmüş boğulmak üzere olanlar elde edilmeye çalışılmaktadır,sunulan imkanlarla kendilerine bağlamaktadırlar.

Burada oynanan en büyük taktik ise;Afrika gibi zengin iken fakirleştirilen ülkelere veya kendilerinin fakirleştirdiği ülkelere mali ve yiyecek yardımı adıyla yardım sunarak veya askeri faaliyetle girdiği ülkelere yaptığı zulüm ve katliamlarla peşinden insani yardım adıyla faaliyette bulunmaktadır.Nitekim Irak’a yaptığı saldırının arkasından binlerce papaz Iraka gönderilerek faaliyet alanları sunulmuştur.Veya Türkiye gibi kargaşa içerisine itilip,arkasından ekonomik sıkıntıya konulduktan sonra dolar,lira ve yiyecek-giyecek gibi yapılan yardımlarla halkın gönlünü çalınmaya çalışılmaktadır.Bu bazen kendilerine üye olanlara 100 dolar,üye yapanlara 500 dolar,araba,iş,kadın gibi cazib tekliflerle zihinleri bulandırılmaya çalışılmaktadır.Bazen de bedavaya dağıttıkları İncillerin arasına yüz dolarları koyarak halkın sempatisi çekilmeye çalışılmakta,insanların maddi ve manevi boşluklarından her türlü imkan sunarak yararlanmak istenilmektedir.Bunu yaparken de her türlü maddi,askeri ve siyasi destek görmektedirler.

Burada tedbir olarak alınacak en önemli yöntem telaşa düşmeden azimle ve kararlılıkla kendi insanlarımızın inançlarının takviyesine çalışmak,İman ve Kur’an hizmetiyle tebliğde bulunmaktır.Nitekim bir hristiyan misyoneri pek bir bağlantısı olmadığı halde Müslüman mahallesinde salyangoz satabiliyor,bir müslümanın evine girip davasını anlatabiliyorsa neden bir Müslüman bir çok irtibat noktası olan,her şeyden önce kendi dininden olan bir komşusunun,bir müslümanın evine giripte tebliğde bulunmasın,bulunamasın?

Ancak şu da bir gerçektir ki;Şimdiye kadar içten ve dıştan eli kolu bağlanıp,değil dinini yaşamak,öğrenme imkanı dahi bulamayan bu insanımızın geçmişte gelen,içine sinmiş bir korku mevcuttur.Bu korkuyu kırıp,misyonerlik faaliyetlerini de bir kamçı kabul ederek akli ve kalbi delillerle,bir iletişimci ve bir pazarlamacı hassasiyeti,sabrı ve kararlılığı içerisinde inancımızın pazarlanması gerekir.

Kıymetli bir mal ve eşya bile,iyi bir reklam ile sunulduğu takdirde,alma ihtiyacı olmayanlar bile bakacak ve arkasından taleb edecektir.

Müslüman bir kişi veya topluma karşı yapılan misyonerlik faaliyetleri doğrudan doğruya anarşiye hizmet etmektedir.Bu adeta Attan inip eşeğe binmeyi teklif etmek gibidir.Attan indirip eşeğe bindirmeye çalışan,eşeğe bindiremiyeceği gibi,ata binmekten de soğutmuş olacaktır.

Dinler arası Diyalog her ne kadar batının samimiyeti içerisinde gerçekleşmese bile,islamın ve müslümanların samimiyeti,mesajının kuvveti ve kendisini isbatı ağır basacaktır.

“Vatikan’ın Hıristiyan Olmayanlar Sekreteryası’nın sekreteri Pietro Rossano “Türklerle ve Müslümanlarla giriştikleri diyalogtan neyin kastedildiğini” apaçık ifade ediyor:

“Diyalogtan söz ettiğimizde açıktır ki bu faaliyeti, kilise şartları çerçevesinde misyoner ve İncil’i öğreten bir cemaat olarak yapıyoruz. Kilisenin bütün faaliyetleri gibi diyalog da (…) Mesih’in sevgisini ve Mesih’in sözlerini nakletmeye yöneliktir. Bu sebeple diyalog, Kilisenin İncil’i yayma amaçlı misyonun bir parçasıdır.”

Papa 2. John Paul de yaptığı muhtelif konuşmalar da aynı şeyi söylüyor: “Dinlerarası diyalog Kilisenin bütün insanları kiliseye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır” (Redemptoris Missio-1991-Roma)

Sulh ve barış ortamı islama ve müslümana yarar.Bu da bir diyalog,bir iletişim,kendilerini tanıma ve kendini tanıtma yöntemidir.

Özellikle misyonerler bilgili ve yetişmiş kimselerden seçilmektedir.Öyleki bunlar hristiyanlığı anlatma çerçevesinde siyasi özellikle bölücü bir çok yöntemide beraber yerine getirmektedirler.

Misyonerler neşriyat dünyasını çok iyi kullanmakta ve kullanmasını bilmektedir.Neşriyat yoluyla her yere rahatlıkla girebilmektedirler.

Siyonizm’in kurucusu Theodor Herzl’dir.

Misyonerler sürekli olarak bu hizmetlerini değişik adlarla yapmaktadırlar.

Misyonerlerin görüşlerinin kabul görebilmesi için sundukları ortamın her yönüyle,maddi-manevi boş olması gerekmektedir.Aksi takdirde maya tutmayacaktır.Bunun içinde orayı boşaltmak için her iş mübah ve meşru kabul edilmektedir.Özellikle dini ve ekonomik boşluk onların Pazar alanlarıdır.

Nitekim her savaş sonrası bunların yaptıkları reklamları artar,faaliyet alanları o savaş bölgelerinde çoğunlukla görülür.Bu Irak savaşından sonra görüldüğü gibi,Yalova depreminden sonra da misyonerlik faaliyetleri artış göstermiştir.

Misyonerlik İslam memleketlerinde yıkmakla iş görür.Yıkımdan sonra kendi yapımını ve fikrini inşaya başlar.

Osmanlının yıkılışında misyonerliğin girişimiyle farklı görüşte olanların birleşmesiyle maddi ve manevi açıdan kolu bağlanarak zaafa düşürülmüş ve yıkımın şartları hazırlanmıştır.

Tıpkı maneviyattan uzaklaşan bir Tevfik Fikret ve sonunda hristiyanlaşan Haluk gibi bir neslin yetişmesi yönünde çalışılmıştır.

M.Akif: Misyonerler, gice gündüz yeri devretmedeler

Ulemâ, vahy-i ilâhî’yi mi bilmem, bekler..

Misyonerliğin anadoluda yaygınlaştırılmaya çalışılmasının en önemli sebebleri ise;bir hasret,özlem,mağlubiyetin kini,kendisine bir rakib görme,bereketli topraklar hayali ve emeli yatmaktadır.

Tanzimat fermanı ile başlayan batıcılık ve misyoner faaliyetlerinin artışının önünde en büyük engel Sultan Abdulhamid han idi.Ondandır ki,misyonerlerin ilk hedefi onu devirmek idi ve de başardırlar.

Bu bizim acziyetimiz idi.Sultan Abdulazizin ifadesiyle: “Atalarımız batıya at sırtında futuhat için giderlerdi. Bizler ise, simdi tren ve vapurla, ancak diplomatik seyahat için gidebiliyoruz!”

İçten de Mithat Paşa gibi seviyesizlerin seviyesiz ve düşüklüğü Osmanlıyı düşürdü.

Mithat paşa içki sofrasında şöyle diyordu:” “–Bunda ne var ki?! Al-i Osman olacağına biraz da Al-i Mithat olsun!..”

Misyonerler birinci hedef olarak hristiyan gibi yapmaya çalışırken ikinci aşama olarak hristiyanlaştırmayı amaçlamaktadırlar.Ancak hristiyanlaştıramıyacaklarına daha kuvvetli inandıklarından ümitlerini kesmemekle beraber hristiyan gibi yaşamaya,düşündürmeye ve taraftar olmayı hedeflemektedirler.

Misyoner Rahip Samuel Zwemer bir sözünde şöyle der”Müslümanları vaftiz etmek için boş yere çabalayıp durmayalım.. Başka yollar deneyelim. İslam ülkelerinde girişeceğimiz faaliyetlerde onlara, Hıristiyan adetlerini, Hıristiyan bayramlarını, Hıristiyan kültürünü, Hıristiyan ahlakını aşılayalım.”

Özetle;Misyonerlik faaliyetlerine karşı uyanık olmakla beraber,en önemlisi insanımızın inanç ve maneviyat açısından güçlü ve kuvvetli olması yönünde adım atılması halinde yapılan tüm faaliyetler geri tepecek ve Müslümanlar için bir kamçı olacaktır.

Mehmet ÖZÇELİK

19-04-2004




HZ.İSA’NIN NÜZULÜ

HZ.İSA’NIN NÜZULÜ

Türkiyede Diyanet ve İlahiyat Temsil yetersizliği içerisindedir.Diyanet bu dini temsil için öne sürülmüşse de yetersizliği,ağırlığını ve varlığını hissettirmede kafi gelmemektedir.Bu bir de ona verilen hareket alanının o dar alanla sınırlı olmasından da kaynaklanmaktadır.

Türkiyede ehil olmayan bir çok insan din hakkında konuşur gündemi işgal ederek kendi yıkıcı hareketini hissettirirken Diyanet ve İlahiyat bu noktalarda ya yetersiz ya da sessiz kalmaktadır.

Televizyonda (Kanal.7.3-1-2004)Hz.İsa’nın nüzulü ile ilgili bir tartışmada savunan taraf yetersiz kalırken,reddeden taraf indi,şahsi,kendi mantık ve düşüncesini her şeyin üstünde üstün tutarak inkara başladı.

Bu konuda daha öncede yazmıştık

İnsanlarla tartışmadan onu tartmak,onu tartmadan da tanımak mümkün olmamaktadır.Hz.İsa’nın nüzulünü reddedenlerden Prof.Y.Vehbi Yavuz medresede de okumuş bir kimse olduğunu söylediği halde meselelere hep kendi mantığını ölçü alaraktan yaklaşmakta idi.

V.Yavuz;kesinlikle Hz.İsa’nın gelmiyeceğini,bunun bir hristiyanlık inancı olduğunu söylemekte idi.İtirafının sebebini ise,bunun Kur’an-da geçmediğini ve kendisinin görmediği olarak dile getiriyordu.Bunu 1400 yıllık bir yanılgı olarak değerlendiriyordu.Bir sebebini de Bu rivayetlerin Ebu Hureyreden gelmiş olmasına,bununda zabta zayıf bir kişi olduğuna bağlıyordu.Mantığını sürdürerek bunun aynı zamanda misyonerlere bir prim olarak verildiğini de öne sürer.Bilimsellikle bir aykırılık arzettiğini söyler.

Prof.Süleyman Uludağ ise,sadece aklına yatmadığından kabul etmez.Sebeb olarak da,diğer peygamberlerin gelmiyecekleri nasıl bir gerçek ise,oda gelmeyecektir,der.Kesinlikle reddederler.Bu konuda hadislerin olmadığını iddia ederler.Ve de peygamberimizden sonra bir peygamberin gelmeyeceğine bağlar.Bunun folklorik bir halk inancından ibaret olduğunu savunur.

Bazı deli saçması gibi ilahiyatçı olanlar ise zaten onların irabdan bile mahalli yoktur.Niteki Kur’an da kesin hüküm olan ve sünnet ve icma ile sabit olan bir hususta;

Muğla Üniversitesi’nin İlahiyatçı Rektörü Prof. Dr. Ethem Ruhi Fığlalı, akademik yılın açılış töreninde yaptığı konuşmada, ”Bir metrelik bez parçasını dinin sembolü haline sokmak İslam’a ihanettir” dedi.

Öğrencileri uyaran Fığlalı, ”Ülkemizi, laik-antilaik, Sünni-Alevi, Türk-Kürt gibi kutuplaşmalara yöneltmek isteyenlerin tuzağına düşmeyin. Laiklik, samimi dindarlığın teminatıdır” diye konuştu.”[1]

Ünlü ilahiyatçı Muğla Üniversitesi Rektörü Prof.Dr.Ethem Ruhi Fığlalı, Kuran’a göre örtünmenin “Inanç esasları içinde mütalaa edilecek bir emir olmadığını” bildirdi. Rektör Fığlalı, örtünmenin “inanç esası” olmadığınının altını sık sık çizerek, şunları söyledi:

“Örtünme Kuran’da emir olarak vardır. Ancak, inanç esasları içinde mütalaa edilebilecek bir emir, namaz, oruç, Allah’a ve Peygamber’e inanma gibi inanç esası, farz değildir. Örtünme ikinci derecede fer’i bir hükümdür.

Devlet, bu konuda yetkisini kullanarak kural getirebilir.

Caizde devletin tasarruf yetkisi, Islam Hukuku’na göre de vardır. Benzer birtakım hükümlerle ilgili uygulamalar, ilk halifeler döneminde çok açık biçimde de uygulanmıştır.

Yine, başörtüsü birinci dereceden inanç esası olmadığı için, devletin getirdiği kurallar, Islam’a aykırı, dine karşı sayılmamalıdır.

Ama, dinin siyasallaştırılması anlamına gelebilecek ve bir ayırım doğurabilecek “simgeleşmiş davranışlara” da müdahale hakkı, yine dinin gereklerinden biridir.

Buna göre, hiçbir gerekçe ve savunma, devletin kurallarına aykırı bir tutum içine girmeyi haklı kılmaz. Örtünme, farz olarak inanç esası içinde yer almadığındandır ki, devletin bu konuda, devletin işleyişini ve toplum düzenini sağlamak için koyduğu kurallara uymak, Mülümanlığın gereklerinden biri olarak görülmelidir.”[2]

Prof. Dr. Zekeriya Beyaz: “Bağırıyorum, Kuran kadına vücudunuzu örtün demiyor “

Prof. Dr. Zekeriya Beyaz’ın, Haziran ayında yayınlanan ‘İslam ve giyim kuşam’ adlı kitabındaki çizimler büyük gürültü kopardı. Göğüsleri açık, mini etekli, iki ‘müslüman kadın cariye’ çiziminin altında ‘Müslüman cariye hanım, toplum içinde bu kıyafetle gezer ve namazını bu halde kılabilir’ yazısı tepkilere neden oldu. Prof. Beyaz bu konuda şöyle dedi:

” Hanefi, Şafii ve Hanbeli mezheplerine mensup müslüman cariyeler, diz ile göbek arasını örterlerdi. Bu kıyafetlerle namaz kılar, çarşıda pazarda dolaşırlardı. Maliki mezhebine göre ise sadece ön ve arka edep yerleri örter, yani bir mayo giyerek namaz kılar, dolaşırlardı. Eğer Kuran’da kadınların baş, kol ve şura buraları şöyle örtünmeli, böyle örtünmeli diye bir hüküm olsaydı, bu tip mezhepler böyle hüküm verir miydi?

Bugün normal müslüman hanım böyle namaz kılamaz. Kadınların namaz kıyafetlerinde aynı zamanda ritüellik vardır. Bugünkü hanımlar da zaten cariye değildir. Bu kıyafetle namaz kılmayı tavsiye etmem söz konusu değil

İslamiyetin ilk dönemlerinde savaş esirleri cariye kabul edilirdi. Bunlar müslüman oldukları halde o vasıfları devam ederdi. Kuran’da kadınların saçı başı örtülecek diye kesin ayet varsa, mezhep imamları, müslüman olan bu cariyelere neden o ayetleri uygulamadılar. Hür hanımların başının baskı altına alınmasının sebebi ise çok evlilik ve cariyelerle nikahsız yaşamadır. Evin beyi cariyelerle nikahsız yaşarken, hanımının, başkasına giderek kendisinden cinsel intikam alacağı korkusu ile başını örttürerek cinsel intikam almaktadır. Burada ısrarla altını çizdiğimiz şey, örfe bağlılık, halkın kabulüne bağlı olmanın esas olduğudur. Arap örf ve adeti öyleydi.

Müslüman bayanlar evlerde tuvalet olmadığı için bu ihtiyaçlarını şehrin dışında hurmalıkta geceleyin giderirlerdi. Cinsel tacize uğrarlardı. Hz. Peygamberimiz bu cinsel tacizi yapan saldırganları buldu. Onlar da, ”Biz bunları cariye sanıyorduk” dedi. Onun üzerine, Ahzab Suresi’nin 59’nci ayeti geldi. Ayette; ”Müslüman hanımlar def-i hacet için dışarı çıkınca bir çarşaf yani cilbas gibi baştan aşağı örtsünler ki, tanınsınlar. Cariye olmadığı anlaşılsın. Tacize uğramasınlar” deniyor. Şimdi, ne cariye, ne de böyle taciz var. Kimsenin örtünmeye ihtiyacı yok.

Kuran’da böyle örtüneceğine dair açık, kesin bir ayet yoktur. Bağırıyorum. Bunun yokluğunun en açık belgesi cariyelerin kıyafetidir. Ben bunu 35 sene önce öğrendim. Oysa, vaazlarda, ‘ bir kadının saçının bir teli gözükürse 1000 sene cehennemde yanar’ deniliyordu. Bunu görünce anama çok acıdım. 60 yaşındaydı, cehennemde yanacaktı. Ancak, islam hukuku kitaplarını okuyunca böyle olmadığını gördüm. İsyan ettim. Bu kitaplarda tarif edilen cariye kıyafetini günü gelecek, islam kitaplarında yayınlayacağım dedim.”

**

Ayette:”(Kalblerinin mühürlenmesinin diğer bir sebebi de İsa’yı) inkâr etmeleri ve Meryem’e büyük bir iftirada bulunmalarıdır.

Bir de “Biz Allah’ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük” demeleridir. Oysa onu ne öldürdüler, ne de astılar. Fakat öldürdükleri kimse, onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, ondan yana tam bir kuşku içindedirler. O hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesinlikle öldürmediler.

Doğrusu Allah, O’nu kendine doğru yükseltti. Allah güçlüdür, hikmet sahibidir.

Kitap ehlinden hiçbir kimse yoktur ki, ölmeden önce ona (İsa’ya) iman etmiş olmasın. Kıyamet gününde o, onlara şahitlik edecektir.”[3]

“Gerçekten o, (İsâ’nın yere inişi) kıyâmetin yaklaştığını gösteren bir bilgidir. Sakın kıyâmet hakkında şüpheye düşmeyip, bana uyun, bu doğru yoldur.”[4]

Daha öncede bu konu hakkında yazmıştık.

Özetle;Hz.İsa peygamber olarak değil,veli olarak gelecektir.İslamiyetten sonra büyük bir yekun teşkil eden hristiyanlığın islamiyete girmesine vesile olacaktır.Herkes onun İsa olduğunu bilmesi gerekmez.İnsanlar iman sırrıyla,bu da sınırlı sayıda olacaktır.Kendi zamanında bile 12 havari kendisine iman etmişti.

Hz.İsa duasında,ahirzamanda gelecek olan zatın ümmeti olmayı Allahdan dilemiştir.Hz.Alimler gelince Hanefi mezgebi ile amel edeceklerini bildirmektedir.Ayrı bir şeriatla gelmeyecek.İslamın esaslarıyla amel edecektir.

Hayatın dereceleri vardır.Hızır hayatı,İlyas peygamberin hayatı,Şehidlerin hayatı,Melek ve yaşayan cinlerin hayatı aynen bunlar gibi de Hz.İsa bizzat hayattadır.Hatta yukarıdaki ayette ona öldü veya öldürüldü diyenler lanetlenmektedirler.

Kıyametin on büyük yüzlerce küçük alametleri sıralanırken Hz.İsanın nüzulü de ön sıraları almaktadır.

Hz.İsa’nın inişini mücerred olarak değil,Mehdi ve Deccalın gelişiyle birlikte ele almak gerekir.Onları rahatlıkla inkar edemiyen bunu da inkar edemez.Bediüzzaman bunu 5.Şua gibi eserlerinin muhtelif yerlerinde zikretmiştir.

Aklı ön plana çıkaranların akıllarının da elbetteki akıl olması gerekir.

Her dinde bir kurtarıcının olduğu bir gerçektir.Hristiyanlıkta Mesih,Alevilikte Gaib imam.

Hz.İsanın inişi hem ayet hem de hadislerle sabittir.Nitekim Mütevatir hadis ayet gibi kesinlik ifade eder,meşhur hadis ayetle teyid edilmişse oda kesinlik ifade eder,Ahad hadis ise zan ifade eder.

Kabul etmeyenler hadisin içerisinde Ebu Hureyrenin de bulunmasıdır.Ebu Hureyre kendisi hakkında söylenenlere cevaben;

-295-İbni Amr b.el-As radıyallahu anhdan: (Allah rasulu sallallahu aleyhi ve selem buyurdu:

“Benden bir ayet dahi olsun (başkasına)ulaştırın!İsrailoğulları hakkında(anlatılan hadiseleri) de anlatın,bunda bir sakınca yoktur.Kim bana karşı –demediğimi dedi diye- iftirada bulunup yalan söylerse,ateşteki yerini hazırlasın.”

-296-Ebu hureyre radıyallahu anhdan:

Sizler diyorsunuzki:Ebu hureyre çok hadis rivayet ediyor;neden muhacirler ve ensar onun gibi(çok) hadis rivayet etmiyorlar?Muhacir kardeşlerimi çarşı pazardaki alışverişleri meşgul ediyordu;ben ise boğaz tokluğuna Allah resulü sallallahu aleyhi ve selemin yanından hiç ayrılmıyordum.Onların olmadığı yerde ben bulunuyor,unuttuklarında ben ezberliyordum.Ensar kardeşlerimi de malları ile meşguliyet alıkoyuyordu.Ben suffe ashabından miskin biriydim.

Allah rasulü sallallahu aleyhi ve selem,söylediği sözlerden birinde şöyle buyurmuştur.” Kim ben konuşurken elbisesini serip de konuşmamı bitirdiğinde katlarsa mutlaka söylediklerimi ezberler.”İşte ben bu hadisi göz önünde bulundurup,O konuşurken üzerimdeki elbiseyi serdim,bitirince elbisemi göğsüme katladım.O günden sonra söylediklerini bir daha unutmamasıya kavradım.”

-297-Rivayetlerden birinde Ebu Hureyre şöyle anlatmaktadır:”insanlar diyorlar ki:Ebu Hureyre amma da çok hadis rivayet ediyor”.Allah şahid ki ben Allah rasulü sallallahu aleyhi ve selleme yalan bir söz isnad ederek sizi şaşırtmam.Eğer şu ayet olmasaydı size hiçbir hadis rivayet etmezdim”Gerçekten indirdiğimiz belgeleri ve doğru yolu kitapta insanlara açıkladıktan sonra gizleyen kimseler var ya,onlara hem Allah lanet eder,hem lanetçiler lanet eder.Ancak tevbe edenler,ıslah olanlar ve gerçeği ortaya koyanlar müstesna;işte onların tevbesini kabul ederim.Ben tevbeleri daima kabul eden ve merhamet edenim.”[5]

-298-Bir başka rivayetinde:”İnsanlar derler ki”Ebu Hureyre çok hadis rivayet ediyor”Derken bir adama rastladım ve sordum:”Dün gece yatsı namazında Allah rasulü sallallahu aleyhi ve selem ne okudu?”,”Bilmiyorum”deyince,”Demek ki orada yoktun”dedim.Israrla şöyle dedi:”Hayır vardım”Ben de dedim ki.”Ben vardım,falan falan sureleri okudu.”

-299-Ebu Hureyre radıyallahu anhdan:

“Allah rasulü sallallahu aleyhi ve selemden iki kap (dolusu ilim) öğrenip ezberledim;bir tanesini size yaydım.Diğerini söylersem bu boğazım kesilir.”

Buradaki inkar ihatasızlıktadır.Hepsi de birbiriyle bağlantılı olduğundan birisini inkar eden diğerlerini de inkar etmek mecburiyetinde kalmaktadır.

Oysa ihtilaftaki rahmet çeşitliliktedir.İhtilafı yapmak ve körüklemekte değildir.

Bizde kendisine makam verilen insanlar ellerinden bir çok şey alınmadıkça verilmemektedir.

-128-El-Mikdam b.Ma’di Kerb radıyallahu anhdan:

(Allah rasulu sallallahu aleyhi ve selem buyurdu:

“Yakındır;sedirine (koltuğuna)yaslanıp oturan bir adama benim hadisim ulaşacak ve o,şöyle diyecek:”Aramızda Allah’ın kitabı vardır.Onun içinde helal olarak bulduğumuzu helal sayar,haram olarak gördüğümüzü de haram sayarız.Oysa(zavallı bilmiyor ki) Allah rasulü sallallahu aleyhi ve selemin haram kıldığı şey de,Allah’ın haram kıldığı şey gibidir.”

Bu hadisin manası zamanımızda tahakkuk etmektedir.

DİB Ali Bardakoğlu şöyle söylemiş:
“30 yıllık fıkıh bilgilerime ve kişisel kanaatime göre, kurban kesmek sünnettir. Sadece İmam-ı Azam Ebu Hanife vacib olduğunu söylüyor.”Yetmez mi?Seninkinden daha racih bir görüş değil mi?

İlk başkanlığa geldiğinde şaşırmış ve de tereddütle bakmıştım.Çünki sınıftaki tavrını Türkiyeye yansıtabilirdi.

Ali Bardakoğlu mutlak manada içtihad kapısının açık olduğunu ifade eder.Bu da her konuda ehliyetli ehliyetsiz insanların türemesine neden olur.Kişinin indi görüşü zamanla ayet ve hadisin,İslam bilginlerinin önüne geçerek hiç birisini tanımama durumuna varır.

Nitekim başkanın kendi 30 yıllık bilgisini koca bir Hanefi mezhebinin önüne geçirmesi,İmam-ı Azamdan öteye geçirmesi,Türkiyenin de yüze doksanının bin yıllık süre içerisinde Hanefi mezhebine mensub olma gerçeğini göz ardı etmesi bir tezattır.İçtihadların devamının bitmeyeceğini söyleyebilirim.

Son sınıf öğrenciler olan bizlere Ali Bardakoğlu Ankara İlahiyattan Hüseyin Atay’ı davet ettiğinde hiç soru sormama,karşılık vermeme şartını koşmuştu.Başta Hadis alimi olan İmam-ı Neveviye hakaret eden Atay,geçmiş alimleri yapmış oldukları islami araştırmadan dolayı veryansın etti.Çünki bizlere araştıracak bir şey bırakmamışlardı.Söz istememe rağmen müsaade edilmedi.Çünki diyecektim;sizde bizim önümüzü tıkayanlardan olmakla hakareti hak mı etmiş oluyorsunuz?

Türkiyede dinin Diyanet ve İlahiyatça sağlıklı ve yeterli olarak temsil edilmediği bir gerçek.

Mehmet ÖZÇELİK

27-01-2004

[1] Hürriyet, 23.09.2000

[2] Hürriyet, 10.12.2000.

[3] Nisa.156-159.

[4] Zuhruf.61.

[5] Bakara.2/159-160.




HZ. İSA VE İSEVİLİK

HZ. İSA VE İSEVİLİK

Hz.İsa babasız olarak doğmuş,[1]Allah’ın peygamberi ve kelimesi,[2]bir Ruh ve kul olarak ,[3]İmran ailesinden [4],Meryem’in oğlu olarak İsrailoğullarına gönderilmiş,[5]bir peygamberdir.

Kendisine İncil verilmiş,[6]samimi olan havarileri ile dinini yaymıştır.[7]Bunlarında 12 kişi olduğu ifade edilir.

Her ne kadar Yahudiler tarafından öldürmeye teşebbüs edildiği,öldürüldüğü veya çarmıha gerildiği ifade edilse de,[8]Hz.isa kesinlikle öldürülmemiş,göğe yükseltilmiş olup,[9] ahirzamanda tekrar yer yüzüne inecektir.[10]

Hz.isa maddi vücuduyla yer yüzüne ineceğini hatta en uzak yerde de olsa Cenâb-ı hakka onu getirmenin kolay olacağını Bediüzzaman ifade eder.Öyle ki İslam alimleri Hz.İsa’nın Hanefi mezhebine göre,İslam hukukuna göre amel edeceğini bildirmişlerdir.

Ümmetini Allah’ın birliğine çağıran Hz.İsa’nın vefatından sonra,bugünkü hristiyanlıkta ise üç ilah inancı vardır.[11]

Hz.İsa 30 yaşında peygamber olmuş,33 yaşında göğe çekilmiştir.Ümmetinin içerisinde peygamber olarak kaldığı süre üç yıldır.Ulül azim peygamberlerdendir.

Ebu Hureyre’den (R.A.) Peygamber (A.S.M.) şöyle buyurdu:

والذىنفسى بيده ليوشكن ان ينزل فيكم ابن مريم حكما عدلا، فيكسر الصليب و يقتل الخنزير و يضع الجزية و يفيض المال حتى لا يقبله احد حتى تكون السجدة خيرا من الدنيا و ما فيها ثم يقول ابو هريرة واقرؤوا ان شئتم: وَإِن مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ إِلاَّ لَيُؤْمِنَنَّ بِهِ قَبْلَ مَوْتِهِ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكُونُ عَلَيْهِمْ شَهِيدًا

“Nefsimi kudret elinde tutan Zat’a yemin ederim ki; Meryem’in oğlu İsa (A.S.)’ın adil bir hakim olarak aranıza inmesi yaklaşmıştır. İnecek ve haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldırıp İslam’dan başka bir şeyi kabul etmeyecektir. Mal kimsenin kabul etmeyeceği kadar bollaşacak, bir tek secde dünya ve dünyadaki bütün şeylerden daha hayırlı olacaktır. Bunu rivayet ettikten sonra Ebu Hureyre (R.A.) isterseniz; وَإِنْ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ إِلاَّ لَيُؤْمِنَنَّ بِهِ قَبْلَ مَوْتِهِ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكُونُ عَلَيْهِمْ شَهِيدًا

ayetini okuyun dedi”.”Kendilerine kitap verilenlerden,ölümünden önce O’na iman etmeyecek tek bir kimse yoktur.Kıyamet gününde de o,onların aleyhine şahid olacaktır.”[12]

Âyet-i Kerîmesi, bütün fitne ve fesadın menbaının haham ve papalar olduğuna işaret etmektedir. Hem, bu haham ve papalar zahiren siyasetsiz göründükleri halde dünyanın bütün siyasetlerini karıştıran yine onlardır. Çünkü Yahudilerin “Protokolat” adlı siyasi kitaplarında belirtildiği gibi, bütün dünyayı idare eden 300 kişiden mürekkep gizli bir Yahudi hükûmeti vardır. Onların başında da devamlı bir haham vardır ki o ölünce yerine diğer bir haham seçilir. Bütün dünyadaki ifsadatın menbaı bu gizli hükûmet ve bunun başındaki hahamdır. Hem Fransız ihtilal-i kebiri, hem Rusya’daki koministlik inkılabı, hem de 1. ve 2. cihan harbleri bütün dünyayı idare eden o gizli hükümet ve başındaki hahamdan kaynaklandığı gibi, zamanımızda vuku bulan bütün harbler de yine onlardan kaynaklanmaktadır. Şu andaki bütün hristiyan papaları da gizlice o hahama bağlıdır ve onun tasarrufu altındadırlar. O haham ise bütün bu hristiyan papalarının dizginini elinde tutmakla, onları yoldan çıkararak her türlü ifsadatında kullanmaktadır.”[13]

“Denildi ki: Hz. İsa’nın göğe çekilmesinden seksen sene sonraya kadar hristiyanlar İslam dini üzerine idiler. Kıbleye (Kudüs) doğru namaz kılıyorlar, Ramazan orucunu tutuyarlardı. Bu, onlarla yahudiler arasındaki harbe kadar devam etti. Yahudilerin bir kumandanı vardı, çok cesur idi. Ona “BOLİS (Pavlos)” deniliyordu. İsa’nın ashabından çok kişi öldürdü. Bolis yahudilere dedi ki:

“Eğer İsa hak ise, peygamber ise onunla beraber olanlar da haktır. Biz ise onları vurduk, öldürdük. Bizim yerimiz Cehennem’dir. Biz zarar ederiz. Onlar Cennet’e, biz ise Cehennem’e gireceğiz. Onlara (İsevilere) hile yapıp saptıracağım ve onları da Cehennem’e sokacağım.”

Bolis’in “İkab” adında bir atı vardı. Bolis hristiyanların yanına gitti, pişmanlığını dile getirdi, başına toprak saçtı, hristiyanlara dedi ki:

“Ben Bolis’im (Pavlos). Sizin düşmanınızım. Gökten bana bir ses geldi. Bana, -Senin tevben kabul olunmaz. Ancak hristiyan olursan kabul olunur- dedi.”

Bunun üzerine hristiyanlar onu (Bolis’i) kilisenin bir odasına koydular. Bir sene gece-gündüz orada kaldı ve hiç dışarı çıkmadı. İncil’i iyice öğrendi. Bir sene sonra kiliseden çıktı. Hristiyanlara dedi ki:“Bana gökten ses geldi, Allah bana tevben kabul oldu dedi.” Hristiyanlar onu tasdik etti ve onu sevdiler. (Bolis onların reisi oldu) Sonra Beyt-ul Makdis’e geçti. “NASTURA” denilen birini onlara halife yaptı. Nastura’ya sır verdi (bir şey öğretti), dedi ki “İsa ilahdır (Meryem oğlu İsa ilahdır).” Sonra Rumlara döndü, onlara “İsa’nın bir ilahlık, bir de insaniyet yönü vardır” diye bildirdi. Sonra “YAKUB” denilen bir adama sır verdi (öğretti) ki “İsa insan değildir ki insan olsun, cisim değildir ki cisim olsun. O Allah’ın oğludur.” dedi. Başka bir adam çağırdı, onun ismi de “MELİK” idi. Ona da “Allah ölmez ki İsa da ölsün” dedi. Bu üç adamı ayrı ayrı çağırıp görüştü ve bu sırları verdi. Onlara ayrı ayrı, “Siz benim sırdaşımsınız. Ben İsa ile görüştüm. Benden razı oldu” dedi. Sonra yine onlara ayrı ayrı “kendimi yarın keseceğim, kurban edeceğim” dedi. Sonra mezbeheye (kurban kesimi yapılan yer) girdi ve kendini kesti. Bolis’in kendini kesmesinin üçüncü gününde bu üç kişi halkı kendi fikirlerine çağırdı. Onlara (bu üç kişiye) ayrı ayrı taifeler tabi oldu. Bu taifeler bu güne kadar birbirlerini öldürdüler, ihtilaf ettiler. Bu şekilde hristiyanlar üç fırkaya ayrıldılar. Onların şirke girmesine bu BOLİS denen adam sebeb oldu. –Allahu A’lem-”[14]

“Mısır Meliki Mukavkis dedi ki: Ey Nasara dininin salikleri! Müslümanların kitabı olan Kur’an’da ne varsa kitabınız olan İncil’de de aynısı vardır. “Bolis” adındaki kişi sizi dalalete götürdü, sizi İsa’nın dininden uzaklaştırdı ve şeriatınızı değiştirdi. Ve sizi, size layık olmayan isimle isimlendirdi (Yani İncil’de isminiz İslam iken, onu değiştirdi Nasara yaptı). Ve sizi hak yoldan saptırdı. Ve daha önce size haram olan herşeyi helal kıldı. Peygamberiniz İsa’nın size dediğini bırakıp Bolis’i (Pavlos’u) dinlemeniz safsatanın ta kendisi ve körlüğünüzün de delildir. Allah’ın Meryem oğlu İsa’ya vahyetmediği şeyleri, Meryem oğlu İsa, Allah’a iftira edip nasıl aksini söyler? Bolis (Pavlos), Hz. İsa’ya iftira ederek; “Allah, domuz eti yemeği ve her türlü günahları işlemeyi helal kılmıştır” diye Allah’a iftira ederek size söylemiştir. Siz de Bolis’in emrini dinlediniz ama İncil ile İsa’yı dinlemediniz. Haşa İsa, domuz eti yemeyi ve günahları işlemeyi helal kılmaz, kendi dininin adını İslam’dan başka bir adla adlandırmaz. Melik Mukavkis devamen dedi ki: Bütün peygamberler Hz. Muhammed’in (S.A.V.) getirdiği şeriat üzere gelmişlerdir. Yani ma’rufu emir ve münkeri nehyetmişlerdir.”[15]

Kur’an-da ehli kitabla ilgili olarak umumi hükümde bulunulmamaktadır.Hep hususi olarak içlerinde beyinsiz,alaya alan ve inkar edenler diye tahsis edilmiş,bazılar diye zikredilmiştir.Hükümler mutlak değil mukayyed,umumi değil hususidir.

Bu konuda Bediüzzaman eserlerinde özetle şöyle bahsetmektedir:

“Âhirzamanda Hazret-i İsa Aleyhisselâm gelecek, Şeriat-ı Muhammediye (A.S.M.) ile amel edecek mealindeki hadîsin sırrı şudur ki: Âhirzamanda felsefe-i tabiiyenin verdiği cereyan-ı küfrîye ve inkâr-ı uluhiyete karşı İsevîlik dini tasaffi ederek ve hurafattan tecerrüd edip İslâmiyete inkılab edeceği bir sırada, nasılki İsevîlik şahs-ı manevîsi, vahy-i semavî kılıncıyla o müdhiş dinsizliğin şahs-ı manevîsini öldürür; öyle de Hazret-i İsa Aleyhisselâm, İsevîlik şahs-ı manevîsini temsil ederek, dinsizliğin şahs-ı manevîsini temsil eden Deccal’ı öldürür.. yani inkâr-ı uluhiyet fikrini öldürecek.”[16]

İşte böyle bir sırada, o cereyan pek kuvvetli göründüğü bir zamanda, Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ın şahsiyet-i maneviyesinden ibaret olan hakikî İsevîlik dini zuhur edecek, yani rahmet-i İlahiyenin semasından nüzul edecek; hâl-i hazır Hristiyanlık dini o hakikata karşı tasaffi edecek, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak, hakaik-i İslâmiye ile birleşecek; manen Hristiyanlık bir nevi İslâmiyete inkılab edecektir. Ve Kur’ana iktida ederek, o İsevîlik şahs-ı manevîsi tâbi’ ve İslâmiyet metbu’ makamında kalacak; din-i hak bu iltihak neticesinde azîm bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevîlik ve İslâmiyet ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken; âlem-i semavatta cism-i beşerîsiyle bulunan şahs-ı İsa Aleyhisselâm, o din-i hak cereyanının başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık, bir Kadir-i Külli Şey’in va’dine istinad ederek haber vermiştir. Madem haber vermiş, haktır; madem Kadir-i Külli Şey’ va’detmiş, elbette yapacaktır. Evet her vakit semavattan melaikeleri yere gönderen ve bazı vakitte insan suretine vaz’eden (Hazret-i Cibril’in “Dıhye” suretine girmesi gibi) ve ruhanîleri âlem-i ervahtan gönderip beşer suretine temessül ettiren, hattâ ölmüş evliyaların çoklarının ervahlarını cesed-i misaliyle dünyaya gönderen bir Hakîm-i Zülcelal, Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ı, İsa dinine ait en mühim bir hüsn-ü hâtimesi için, değil sema-i dünyada cesediyle bulunan ve hayatta olan Hazret-i İsa, belki âlem-i âhiretin en uzak köşesine gitseydi ve hakikaten ölseydi, yine şöyle bir netice-i azîme için ona yeniden cesed giydirip dünyaya göndermek, o Hakîm’in hikmetinden uzak değil.. belki onun hikmeti öyle iktiza ettiği için va’detmiş ve va’dettiği için elbette gönderecek.”[17]

“Hem Firengistan diyarı, Hristiyan şevketi dairesidir.”[18]

“Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ın bir mu’cizesine dair: “Allah’ın izni ile anadan doğma körü ve abrası iyileştireceğim,ölüleri dirilteceğim.”[19]Kur’an, Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ın nasıl ahlâk-ı ulviyesine ittibaa beşeri sarihan teşvik eder.”

“İsa Aleyhisselâm, sair esma ile beraber Kadîr ismi onda daha galibdir.”[20]

“Ehl-i Teslis’in İsa Aleyhisselâm’a muhabbetleri faidesizdir.[21]

“Üçüncü Tabaka-i Hayat: Hazret-i İdris ve İsa Aleyhimesselâm’ın tabaka-i hayatlarıdır ki, beşeriyet levazımatından tecerrüd ile, melek hayatı gibi bir hayata girerek nuranî bir letafet kesbeder. Âdeta beden-i misalî letafetinde ve cesed-i necmî nuraniyetinde olan cism-i dünyevîleriyle semavatta bulunurlar.”[22]

“Hazret-i İsa Aleyhisselâm geldiği vakit, herkes onun hakikî İsa olduğunu bilmek lâzım değildir. Onun mukarreb ve havassı, nur-u iman ile onu tanır. Yoksa bedahet derecesinde herkes onu tanımayacaktır.”[23]

“Hem pek çok Yahudi üleması ve Nasara üleması, ikrar ve itiraf etmişler ki: “Kitablarımızda Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm’ın evsafı yazılıdır.” Evet gayr-ı müslim olarak başta meşhur Rum Meliklerinden Hirakl itiraf etmiş, demiş ki: “Evet İsa Aleyhisselâm, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’dan haber veriyor.”[24]

“İncil’in bir yerinde, İsa Aleyhisselâm demiş: “Ben gideceğim; tâ dünyanın reisi gelsin.”

…Demek İsa Aleyhisselâm, çok defa Ahmed Aleyhissalâtü Vesselâm’dan beşaret veriyor.”[25]

“Din-i İsevî’de yalnız esasat-ı diniye Hazret-i İsa Aleyhisselâm’dan alındı. Hayat-ı içtimaiyeye ve füruat-ı şer’iyeye dair ekser ahkâmlar, Havariyyun ve sair rüesa-yı ruhaniye tarafından teşkil edildi. Kısm-ı a’zamı, kütüb-ü sâbıka-i mukaddeseden alındı. Hazret-i İsa Aleyhisselâm, dünyaca hâkim ve sultan olmadığından ve kavanin-i umumiye-i içtimaiyeye merci’ olmadığından; esasat-ı diniyesi, hariçten bir libas giydirilmiş gibi, şeriat-ı Hristiyaniye namına örfî kanunlar, medenî düsturlar alınmış, başka bir suret verilmiş. Bu suret tebdil edilse, o libas değiştirilse, yine Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ın esas dini bâki kalabilir. Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ı inkâr ve tekzib çıkmaz. “[26]

“Şimdiki Hristiyanlık dini ise; “Velediyet Akidesi”ni kabul ettiği için vesait ve esbaba tesir-i hakikî verir. Din namına enaniyeti kırmaz, belki Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ın bir mukaddes vekili diye o enaniyete bir kudsiyet verir. Onun için, dünyaca en büyük makam işgal eden Hristiyan havasları, tam dindar olabilirler. Hattâ Amerika’nın esbak Reis-i Cumhuru Wilson ve İngiliz’in esbak Reis-i Vükelası Loid George gibi çoklar var ki, mutaassıb birer papaz hükmünde dindar oldular. Müslümanlarda ise öyle makamlara girenler, nâdiren tam dindar ve salabetli kalırlar. Çünki gururu ve enaniyeti bırakamıyorlar. Takva-yı hakikî ise, gurur ve enaniyetle içtima edemiyor.”[27]

“Hem âlem-i insaniyette inkâr-ı uluhiyet niyetiyle medeniyet ve mukaddesat-ı beşeriyeyi zîr ü zeber eden Deccal komitesini, Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ın din-i hakikîsini İslâmiyetin hakikatıyla birleştirmeye çalışan hamiyetkâr ve fedakâr bir İsevî cemaatı namı altında ve “Müslüman İsevîleri” ünvanına lâyık bir cem’iyet, o Deccal komitesini, Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ın riyaseti altında öldürecek ve dağıtacak; beşeri, inkâr-ı uluhiyetten kurtaracak.”[28]

“Rivayetlerde Hazret-i İsa Aleyhisselâm’a “Mesih” namı verildiği gibi her iki Deccal’a dahi “Mesih” namı verilmiş ve bütün rivayetlerde denilmiş. Bunun hikmeti ve tevili nedir?

Elcevab: Allahu a’lem bunun hikmeti şudur ki: Nasılki emr-i İlahî ile İsa Aleyhisselâm, şeriat-ı Museviyede bir kısım ağır tekâlifi kaldırıp şarab gibi bazı müştehiyatı helâl etmiş. Aynen öyle de; Büyük Deccal, şeytanın iğvası ve hükmü ile şeriat-ı İseviyenin ahkâmını kaldırıp Hristiyanların hayat-ı içtimaiyelerini idare eden rabıtaları bozarak, anarşistliğe ve Ye’cüc ve Me’cüc’e zemin hazır eder. Ve İslâm Deccalı olan Süfyan dahi, şeriat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) ebedî bir kısım ahkâmını nefis ve şeytanın desiseleri ile kaldırmağa çalışarak hayat-ı beşeriyenin maddî ve manevî rabıtalarını bozarak, serkeş ve sarhoş ve sersem nefisleri başıboş bırakarak, hürmet ve merhamet gibi nurani zincirleri çözer; hevesat-ı müteaffine bataklığında, birbirine saldırmak için cebrî bir serbestiyet ve ayn-ı istibdad bir hürriyet vermek ile dehşetli bir anarşistliğe meydan açar ki, o vakit o insanlar gayet şiddetli bir istibdaddan başka zabt altına alınamaz.”[29]

İsa aleyhisselam 33 yaşında iken göğe çekildi.[30]

“Hadîs-i sahihle, âhirzamanda İsevîlerin hakikî dindarları ehl-i Kur’an ile ittifak edip, müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacakları gibi; şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, değil yalnız dindaşı, meslekdaşı, kardeşi olanlarla samimî ittifak etmek, belki Hristiyanların hakikî dindar ruhanîleri ile dahi, medar-ı ihtilaf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve niza’ etmeyerek müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar. “[31]

“Misyonerler ve Hristiyan ruhanîleri, hem Nurcular, çok dikkat etmeleri elzemdir. Çünki her halde şimal cereyanı; İslâm ve İsevî dininin hücumuna karşı kendini müdafaa etmek fikriyle, İslâm ve misyonerlerin ittifaklarını bozmaya çalışacak. Tabaka-i avama müsaadekâr ve vücub-u zekat ve hurmet-i riba ile, burjuvaları avamın yardımına davet etmesi ve zulümden çekmesi cihetinde müslümanları aldatıp, onlara bir imtiyaz verip, bir kısmını kendi tarafına çekebilir.”[32]

“Bir İsevî müslüman olsa, İsa Aleyhisselâm’ı daha ziyade sever.”[33]

“O zâtın (Mehdinin)üçüncü vazifesi, Hilâfet-i İslâmiyeyi İttihad-ı İslâma bina ederek, İsevî ruhanîleriyle ittifak edip Dîn-i İslâma hizmet etmektir. Bu vazife, pek büyük bir saltanat ve kuvvet ve milyonlar fedakârlarla tatbik edilebilir.”[34]

01-06-2003

Mehmet ÖZÇELİK

[1] Âl- İmran.45,47,59,Meryem.17-23,Enbiya.91,Mü’minun.50.

[2] Nisa.163,171,Maide.75,En’am.85,Hadid.27.

[3] Nisa.171-172.

[4] Âl-i İmran33-35.

[5] Âl-i İmran.48-49.

[6] Âl-i İmran.48,Maide.46,Hadid.27.

[7] Âl-i İmran.52-53,Maide.111-112,Saf.14.

[8] Âl-i İmran.54-55,Nisa.156-159,Maide.110,

[9] Âl-i İmran.54-55,Nisa.157-158.

[10] Zuhruf.61.Nisa.159.

[11] Nisa.171.

[12] Nisa.159, Buhari-Müslim-Tirmizi.

[13] 26.Mektub.4.Mebhas.cihadname.hamimsayfasi.

[14] Tefsir-i Kurtubi- Nisa suresi- ayet 171,bak.Fütuh-uş Şam, Cild-2, Sahife-25.

[15] Fütuh-uş Şam, Cild-2, Sahife-25.

[16] Mektubat.6.

[17] Mektubat.57,Şualar.587.

[18] Mektubat.433.

[19] Âl-i İmran.49,Sözler.255,368.

[20] Sözler.334,564.

[21] Sözler.643,Lemalar.24.

[22] Mektubat.6.

[23] Mektubat.57,Şualar.579.

[24] Mektubat.163.

[25] Mektubat.171.

[26] Mektubat.435.

[27] Mektubat.437.

[28] Mektubat.441.

[29] Şualar.593.

[30] Barla lahikası.155.

[31] Lemalar.151.Haşiye.1.

[32] Emirdağ Lahikası.1/159-160.

[33] Emirdağ Lahikası.2/244.

[34] Sikke-i Tasdik-i Gaybi.9.




EHLİ KİTAPLA MÜNASEBET

EHLİ KİTAPLA MÜNASEBET

Müslümanların Hristiyanlarla tanışmaları Medine döneminde başlar.

Peygamber efendimizin 12 yaşındayken Şam’a amcası ile beraber giderken yolda Rahib Buheyra ile karşılaşıp,onun peygamberimizin peygamberliğini müjdelemesi,İlk vahiy geldiğinde ise Hanımı Hz.Hatice’nin akrabası olan Varaka bin NevfelE bu vahyin ilk halini söylemesi üzerine onunda tıpkı Buheyra-i Rahib gibi,kendisine gelen meleğin İsa ve Musa’ya gelen melek Cebrail olduğunu,kendisine peygamberliği müjdelediğini haber vermiştir.

Mekke’de hristiyanlar gayet azınlıkta idi,adeta hiç denilecek kadardı.Bir çok perdeler altında hristiyanlık gizli olaralk yaşanmakta,Hz.İbrahime dayandırılan Allah’ın birliğini ifade eden Haniflerin dışında genelde müşriklerin hakimiyeti altında idi.Şirk her tarafta yaygın ve hakimdi.Öyleki her gün birine ibadet edilecek derecede Kâbede mevcud 365 adet put vardı.

Mekke döneminde birinci derecede Rasulullahın ve kur’an-ı muhatabı müşrikler olup,inen âyetlerde onlara yönelik idi.

Mekkede putperestliği yayan kişi ise Amr bin luhayy’dır.Onun hakkında Peygamberimiz:”Amr bin Luhayy’ı ateşte bağırsaklarını sürür vaziyette gördüğünü ve kim olduğunu sorduğu zaman,’Hz.İbrahim’in dinini değiştiren ve Arap puyçuluğunu ihdas eden adamdır.”şeklindeki cevabını aktarmaktadır.

Medine döneminde ise genellikle Yahudiler hakimdi.Bunlarda münafıklık perdesi altında iş görmekte idiler.

Peygamberimiz onlarla olan diyaloğunda sürekli sulh ve barıştan yana olmuş ancak bu anlaşmayı bozan taraf Yahudiler olmuştur.

Bundandır ki Kur’an bu Yahudileri şöyle tavsif etmektedir:”(Ey Muhammed) İnsanlar arasında inananlara en şiddetli düşman Yahudileri ve (Allah’a) ortak koşanları bulursun.İnananlara sevgice en yakınları da ‘Biz Hristiyanız’diyenleri bulursun.Çünki onlar içerisinde keşişler ve rahibler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar.”[1]

“Hepsi bir değildir. Kitap verilenler içinde gece vakitlerinde Allah’ın ayetlerini okuyup secdeye kapanan doğru bir topluluk vardır.”[2]

Yahudiler bu şiddet özelliklerinden ve uyumsuzluklarından dolayı Müslümanlarla sürekli çatışma halinde olmuşlardır.Buna binaen Medine’de inen âyetlerde önemli bir yere sahib olmaktadırlar.[3]

Yahudilerden Nadir oğulları Müslümanlarla yapılan anlaşmayı bozmuşlar ve büyük bir facia olan ve 70 hafız ve tebliğle görevlendirilen müslümanın öldürülmesine sebeb olan Bi’r-i Maune olayına neden olmuşlardır.

Onbin nüfusluk Medinede 4 bin kadarını bunlar teşkil etmekte idiler.

Müslümanların hristiyanlarla yaptıkları ilk savaş,Mute savaşıdır.Hicri 8.yılda gerçekleşmiştir.

Zeyd bin Harise’nin komutasındaki 3 bin kişilik ordu yüzbin kişilik ordu ile karşılaşmış;Zeyd bin Harise,Ca’fer bin ebi Talib,Abdullah bin Revaha’nin peşpeşe komutan olup şehid edilmesiyle,Halid bin Velid komutayı ele almış ve bir taktik ile geri çekilmesiyle sonuçlanmıştır.

Arkasından Hicri 9.yılda Tebük seferi ki özellikle bu savaşta Müslümanların büyük bir imtihana tabi tutulduğu bir seferdir.

Çünki münafıklarında fitnesiyle Müslümanların bahçelerinde kalmaları, kadınlarına düşkün olmaları,sıcakta savaşa çıkamamaları,düşmanın güç bakımından çok olmaları birer nefsi bahane olarak öne sürülüyordu.[4]

Ancak cesurane bir çıkış yapıp Tebikte 10 gün bekleyen Peygamberimiz düşmanın kalbine salmış olduğu korku ile savaşmaya cesaret edememişler ve bu durum Müslümanların kendilerine diğer toplumlara karşı isbatına ve büyüklüğünü kabullenmeye bir sebeb teşkil etmiştir.

Ebu Amir adındaki meşhur fasık ve münafık Evs’li elli kişiyi yanına alarak Mekkelilere destek olmuş,Bizanslıların geleceğini vaad ederek münafıklarla beraber Medinede bir fitne yuvası olan ‘Mescid-i Dırar”ı inşa ettirmiştir.Peygamber efendimizin emriyle bu mescid yıktırılmıştır.

Âyette:”(seferden geri kalanlar arasında)zarar vermek,nankörlük etmek,mü’minlerin arasını açmak ve önceden Allah ve elçisiyle savaşmış olan (adamın gelmesini) gözetlemek için bir mescid yapanlarda var.’İyilikten başka bir niyetimiz yoktu.’ diye de yemin edecekler.Oysa Allah onların yalan söylediklerine şahiddir.Orada asla namaza durma.Ta ilk günde takva üzere kurulan mescid,elbette içinde namaza durmana daha uygundur.Orada temizlenmeyi seven erkekler vardır.Allah’da temizlenenleri sever.”[5]

İslamiyet müşriklerle münasebeti tamamen keserken,ehli kitapla bazı kıstaslar doğrultusunda devam ettirmektedir.Bunlar;Müslüma olmaları,cizye vermeleri, kestiklerinin yenilebileceği,kızlarıyla evlenebilineceği ve son yol olarak onlarla muharebe edileceği şartlarını getirmektedir.[6]

Peygamber efendimiz devamlı sulh,barış ve diyalogdan yana olmuştur.Bu ise ifrat ve tefritten uzak,vasatı takib etmektedir.Yani ne onları bütün bütün kabul etmek,ne de bütün bütün görmezden gelerek uyum içerisinde yaşamamak…

Her zaman ve dönemde sulh ortamı Müslümanların lehine dönmüştür.Kazançlı çıkıp kendisini ve davasını anlatan Müslümanlar olmuştur.

Elinde kuvvetli deliller olan,kuvveti ve doğruluğu isbatlanmış olan masaya oturmaktan çekinmez.Davasını isbat eden kazansın…

Bugün yaptıkları savaşlarla binlercesini katledip,sadece hiroşimaya atılan bir bomba ile 100 binleri öldürüp,yüz binlercesini de sakat bırakanlar,Müslümanların yaptıkları savaşa bakıp öyle mukayese etsinler.

Nitekim Peygamberimizin yaptığı tüm savaşlar müdafaa amaçlıdır,saldıran taraf kendisi olmamış,müdafaada bulunan taraf olmuştur.

Peygamberimiz zamanında küçüklü büyüklü 60 küsur seriye ve gaza olmuştur.Gaza kendisinin katıldığı,seriye komutan tayin edip gönderdiği.Hepsinde de müdafaada bulunulmuştur.Düşmandan 250 kadar kişi ölmüştür.

Bu da hidayet amaçlıdır.

Rasuli Ekrem buyurdular:”Allahın benim (vasıtam) ile gönderdiği hidayet ve ilim bol yağmura benzer.(Bu yağmur,kâh öyle) bir toprağa düşer ki onun bir kısmı suyu kabul eder de çayır ile bol ot yetiştirir.Bir kısmı da kurak olur,suyu (üstüne) tutar da Allah;halkı onunla faydalandırır.Ondan hem kendileri içerler,)hem hayvanlarını) suya kandırırlar,ekin ekerler.(Bu yağmur) diğer (bir nevi)toprağa daha isabet eder ki düz ve kaypaktır.Ne suyu (üstünde) tutar,ne çayır bitirir…İlah.)”

Mehmet ÖZÇELİK

21-05-2005

[1] Maide.82.

[2] ÂL-İ İmran.113.

[3] Bakara,Âl-i İmran,Nisa,Mâide sureleri…

[4] Tevbe.49,81,107-108,

[5] Tevbe.107-108.

[6] Tevbe.29.




HRİSTİYANLIKTA MANASTIR HAYATI

“ HRİSTİYANLIKTA MANASTIR HAYATI “

Prof Mehmet Çelik Hocanın bu konuda yapmış olduğu genişçe konuşma ve açıklamasında ve onların içerisinde 5 yıl kalıp müşahede eden ve yıllarca araştırıp okuyan bir insan olarak tecrübe,müşahede ve araştırmalarını sizlere şöylece özetlemekteyiz:

* Hz.isa tamamen materyalistlerle mücadele etmiştir.Şöyle ki;

Hac ibadetini yapan bir hristiyan yine onların koyduğu bir uygulama geleneği olarak sonunda kurban kesmesi gerekmektedir.Ancak bu kurbanı mutlaka ve mutlaka kiliseden alması gerekmektedir.Dışarıda elli ise onlarda beş yüze satılmaktadır aksi takdirde kabul edilmemektedir.Almaya mecbur bırakılır.

Böyle bir hakimiyet söz konusudur.madde ön plana çıkmaktadır.Hz.İsa bunlarla mücadele etmiştir.

*Hz.İsanın doğumundan sonra Hz.Meryem Dülger Yusufla evlenir,ondan bir çok çocuğu olur ve onların en büyüğü de Yakuptur.

Yakup;Çocuklarının isa’dan sonra en büyüğü olup,çok iyi bir Yahudi,dindar, ibadetkar,dizleri ibadetten nasırlaşmış,kıtlık olduğunda yağmur duasına o götürülür.İsa’dan sonra başa o geçer.

*İsanın orijinal ismi Yeşu’dur.

*Grekler Krist veya Kristiyan derler yani hristiyan ve ise manasındadır.Araplar İsevi derler.Krist ve hrist-iyan ilk olarak Antakyada ellili yıllarda söylenir.

*Hristiyanlar radikal Yahudilerdir.

*Hristiyanlık ilk olarak Hz.İsayı bile görmemiş olan,aynı zamanda hristiyan düşmanı olan Pavlus tarafından kurulmuştur.Felsefe okumuş,daha hristiyanlık yokken fitneler çıkararak 51 yılında Antakyada konsili topluyor.Burada Pavlus neredeyse öldürülesiye linç ediliyor.Kendisini milletler havarisi ilan ediyor.

Bir çok safsataları başından yerleştiriyor.İlk günahla birlikte,Allahın oğlu isayı gönderdiğini söyler.Haça kan bulaşmıştır,papazlar Allahın yeryüzündeki vekilleridirler,Allahdan yetki aldılar.Şeriatı tüm cinayetlerin başı kabul eder.Şeriatlar olmasaydı,günah ve cezalarda olmazdı,der.

Hristiyanlar aslında o zamandan beri eziyete uğramışlardır.Neron romanın yanmasını bahane ederek hristiyanlara büyük eziyetler eder.

İlk üç yüz yıl içinde hristiyanlığa zulümler edildi.İşte manastır hayatı da bu zulüm esnasında doğdu.Zira insanlar asker ve zorbalardan kaçarak tenha ve ıssız yerlerde inanç ve ibadetlerini sürdürmeye başladılar.

380 yılında ise hürriyetlerini ellerine almalarıyla birlikte Manastırlar şekillenmeye başladı.

*Mistizm 270 yıllarında oluşur.Tüm lezzet ve dünya nimetlerini terk etme,eziyeti kabul etme başlar.

400 yıllarında yüz tane büyük manastır oluşmuştur.Suriye-Urfa-Adana-Ürdün çevrelerinde…

Morafram ilk mistik süryanidir.

Bir kaç günde bir yemek yer..kendisini tamamen tecrid eder.

*Peri bacalarının diğer adının keşişler vadisi olduğu,keşişlerin burada sabah ve akşamları ibadet eder,güneşin doğuş ve batışında ibadetlerini yaparlardı.

Yer altı şehirleri hristiyanların katledildiği yerlerdir.

Hrsitiyanlar dört yüz yıllarında devlet hristiyan olmasına rağmen,yüz binlerce hristiyanı katletmiş,bahane olarak farklı hristiyan mezheblerine mensub olanları;tek bir din,tek bir devlet,tek bir mezheb altında toplamayı amaçlama düşüncesi idi.

Bu da tamamen dini bir uygulamadan değil,siyasi bir uygulamadan kaynaklanmaktaydı.

*Engizisyon mahkemelerinin cezalandırdığı insan sayısının 300000 olduğu tahmin edilmektedir. Bunlardan 32000’i diri diri yakılmıştır.

*Hristiyan dünyasının siyasi,ekonomik,askeri üç büyük kenti;Roma-Antakya-İskenderiyye (Suriye) olmuştur.

*Faruk namını alan Hz.ömere bu nam;Kudüsün fethiyle,orada hristiyanlara yapılan zulmü de Hz.Ömerin engellemesi ve son vermesi üzerine,onu güllerle karşılamış ve Foruku yani kurtarıcı ,Arapça ifadeyle Faruk olarak namlandırmışlardır.Böylece gayrı Müslimler Hz.Ömeri kurtarıcı olarak adlandırmışlardır.

Osmanlı tarih boyunca Ermenilere de Süryanilere de iyi davranmış,çeşitli üst düzey görevler vermiş hatta Kılıç Aslan öldüğünde onlarda üç gün yas tutmuşlardır.Malatyadaki Yönetici Bohem bunu uygulamıştır.

Ortodokslar beş çocuğu olanlar bir çocuğunu manastıra verirler.

Manastırlar dünyadan tamamen tecrid edilmiştir.Mesela Obona Tomas adında bir kişi beş yaşında Midyata yakın bir manastırda kalan ve halen devam eden bu şahıs 45 yıllık bir süre içerisinde üç sefer oda tedavi gibi zaruri bir sebepten dolayı dışarı çıkmıştır.

Bu da onlarda ve tüm rahib ve rahibelerde psikolojik bir çok rahatsızlıkların doğmasına,gayrı meşru hallerin zuhuruna ve ellerindeki hakimiyetin oluşması için her türlü gücü kullanmasına sebeb olmaktadır.

*Hristiyanlıktaki ruhbanlığın misali;

“Rivayete göre rahip Makariyos, altı ay çıplak bedenini sinekler ısırsın diye su mahzeninde yatmıştır. (…) Rahip Yuhanna St. Jhon, üç yıl tek ayak üzerinde ibadet etmiş ve bu müddet zarfında ne uyumuş, ne de oturmuştu.Çok yorulduğu zaman belini bir kayaya dayıyordu. Bazı rahipler de hiç giyinmiyorlar, ancak uzun saçları ile örtünüyor, elleri ve ayakları üzerinde hayvanlar gibi yürüyorlardı. Çoğu mağaralarda, susuz kuyularda ve mezarlarda duruyor ve ot yiyorlardı. Bedenî temizliği ruh temizliğine münâfi sayıyor ve uzuvlarını yıkamaktan çekiniyorlardı. Onlar nazarında insanların en müttakîsi,taharetten en uzak olan, necaset ve kötülüklere en çok giren kimseydi. Rahip Ethines der ki, “ Rahip Antoni, ömrü boyunca ayaklarını yıkama günahını irtikap etmemiştir. Rahip Abraham’ın yüzüne ve ayağına elli sene su değmemiştir.”Ebu’l-Hasen Ali en-Nedvî, Mâzâ Hasira’l-Alem bi inhitati’l-Müslimîn ( Trc. İbrahim Düzen-Mustafa Topuz, Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti, 135 ); İ. Lütfi Çakan,Müslümanca Yaşamak, 24.Bak. DÜNYAYI YEREN ASILSIZ HABERLER,TASAVVUF VE İSLÂM.Dr. Muhittin UYSAL

*Papazlar askeriyedeki astsubay gibi evlenir ancak yükselmezler,sabittirler.

Rahib ve rahibeler ise;Papalık,kardinallik gibi bir çok üst dereceye yükselirler.

Konsillerde her türlü su-i istimal ve kan dökmeler olmuştur.

38 papa zehirlenmiştir.

Psikolojimken ruhi bozukluk çeken bu rahib ve rahibeler tam bir hakimiyet duygusunun hakimiyeti içerisine girerler.

Hristiyanlık dünyası da ruhbanların hakimiyetinden oluşur.

Rahib ve rahibeler et ve et ürünleri yemezler.Bedene her türlü eziyeti verirler.

Süryaniler sırf başka şeylerle uğraşıp da olumsuzluklara neden olmasın diye bunları kitapların istinsahıyla meşgul ederler.Bu da bazı problemleri beraberinde getirir;

Eserlerinin aynısını yazarken işlerine gelmeyen yerleri siler,değiştirir,ekleme yaparak aslını bozmuş olur.

*Pazar günkü kilise ayininde ibadet yapılmaz,bizdeki mevlid örneği gibi,Hz.İsanın dirilişinin sembolü canlandırılır,eğlence yapılır.

*Tüm Ortodokslarda bizim namazlarımıza benzer beş vakit namaz,rüku,secde,rekat sayısı benzerlikleri vardır.Namazları bizim namazlarımıza benzemektedir.

*Yahudilikten gelen şeriatı uygulayarak onlarda da tesettür yani örtünme vardır.Hristiyanlık kıyafeti rahibe kıyafetidir.Halkın yapmasa da kıyafeti aynen rahibelerin kıyafetidir.

*İncilin vahyedilen bir kitap olduğuna inanmazlar.Onun rahibler tarafından yazılan bir biyografik kitap olduğunu kabul ederler.Bundan dolayı da namazlarında İncilden değil de Zeburdan dualar okurlar.

*Mardin ve Midyattaki iki büyük manastır onlar için dünya çapında mukaddes iki yerdir.Tıpkı bizdeki Mekke-Medine gibi.

Ondan dolayı tüm dünyadaki Süryaniler adaklarını gerçekleştirmek için bu iki yere gelirler.

*1980’e kadar manastırda dini eğitim yapılırdı.12 Eylülden sonra bizde engellemelere gidildiği gibi,onlarda da yasaklamalar uygulanır.Böylece çevreden manastıra topladıkları çocukları bir çözüm olarak yaptıkları yurtlara kaydederek sahibsiz görünümü altında barınma ve yurt statüsünde göstererek faaliyetlerini sürdürürler.Böylece ortaöğretim ve üniversite eğitimi yapmalarını da sağlamış olurlar.

*1960-larda avrupaya çok göç ettiler.Hristiyanlar birliği teşkilatının teşvikiyle Türkiyeye gelip özellikle Mardin yörelerinde yerleşmketedirler.

*Süryaniler yakın gelecekte memleketimiz için büyük tehlike oluşturmaktadırlar.

Bunu teyiden bir haberde:”

Süryaniler 4. metropolitini seçti

Amerika, Suriye, Kudüs ve Avrupa ülkelerinden 100’ye yakın dini liderin huzurunda Rahip Melki Ürek, Deyrul-Zafaran Manastırı’nda düzenlenen görkemli bir ayin töreniyle Adıyaman Metropolitliği’ne yükseldi.

Adıyaman metropolitine 14 il bağlı.

Yaklaşık 5 bin yıllık geçmişi olan Süryani toplumunun Türkiye’deki metropolit sayısı 4’e yükseldi. Patrik L. Zekka Iwas’ın yönettiği ayine katılan din adamları, Melki Ürek’i takdis ederek, Hz. İsa’nın çarmıha gerilişini simgeleyen altın haç ve hakimiyeti temsil eden asa verdi. Ayine, Bağımsız Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez, Mardin Vali Vekili Kemal Kızılkaya, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir ve 5 bine yakın Süryani katıldı.”(Yeni Şafak-11 Aralık 2006 )

*Süryaniler avrupada özellikle isviçrede güçlü bir topluluk oluşturmuşlardır.

*Özellikle sinsice Türk akademistlere süryaniğilin çeşitli yönleriyle ele alınarak araştırılması,konferanslar verilmesini sağlayarak,bunları kitap olarak basıp bir öne çıkmış kişileri bile anlatılmışsa bunun bir yandan reklamını yapıp farklılıklarını göstermeye çalışırken,diğer yandan da;-İşte Türkler bizim böyle ilim adamlarımızı katletti-deyip kin ve nefret ateşini alevlendirmekte,bize tahrik etmektedirler.

Bizleri yine bizlerle vurmaktadırlar.

Adeta taşeron şirketler ülkesi olan isveçte her türlü kanun dışı uygulamalarını sergilemektedirler.

*1915 Ermeni tehcirinden sonra kaçanlar kaçmış ancak Van-dan Elazığ-Malatya-Erzincan-Tunceli gibi yerlerdekilerde bir kısmı Süryanilerin içerisinde,diğer bir kısmı da Alevilerin içerisinde girerek kendilerini onların içerisinde göstermiş,bir kısmı da zamanla veya onların kabullenmesi şartı olarak kendilerini öyle göstermişlerdir.

İşte bugün Ermeniler kendilerine zulmedilip de neden diğer din mensublarına da dokunulmamış tezini çürütme bahanesiyle,Süryanilerinde zulmedilmiş kimseler olduğu propağandasını verilen cazibeli tekliflerle sürdürmeye çalışmaktadırlar.

*Süryaniler zahiren söyleselerde hakikatta peygamberimizi kabul etmezler.

*Bush-un da içinde bulunduğu evanjelistler ise;Siyonist hristiyanlardır. Bunlar tanrıyı kıyamete zorlamaktadırlar.

Görüntülü Konuşmayın İNDİRİNİZ

MEHMET ÖZÇELİK

20-08-2008




ZULÜMLE BERBAD OLAN İSRAİL

ZULÜMLE BERBAD OLAN İSRAİL
*Zulüm bir yandan kendisini boğacak kanını elde ederken,diğer yandan sönmüş ve sönük.küllenmiş ve donuk duyguları harekete geçiriyor.
Hadiste:-Ez zâlimu seyfullah yentekimu bihi sümme yuntekemu minhu.-
-Zalim Allahın kılıncıdır,onunla intikam alır,sonra dönülür ondan intikam alınır.-
*İşte İsrail ve Işid,filistine vuruyor.Işid kimin işi?
*Hitler Yahudilere zulmetti,Kader ise adalet etti.
-“Hani Rabbin meleklere, ben yeryüzünde mutlaka bir halife yaratacağım demişti. Demişlerdi ki: Orada bozgunculuk edecek ve kan dökecek birini mi yaratacaksın? Biz, sana hamd ederek noksan sıfatlardan arılığını söylemede, seni kutlamadayız ya; ben, sizin bilmediğinizi bilirim demişti.”

Meleklerin bu dediği,fesad çıkaracak,kan dökecek varlıklar’
Yeminle ifade edebilirim ve de kefaret gerekmeksizin söyleyebilirim ki; BUNLAR YAHUDİLERDİR.
MELEKLER BİLE ONLARIN ALEYHİNDE,ONLARA LANETTE…
-“ Haziran ayından bu yana Irak’ın önemli şehirlerinin kontrolünü ele geçiren IŞİD, Filistin bayrağı yaktı. Suriye’nin Halep kentinde oldukları anlaşılan IŞİD militanlarının Filistin bayrağını tekbirler eşliğinde yakmaları dikkat çekti.”
Işid- de israilin sağ koludur.
Orta doğudaki Işid çıkışı İse,tıpkı hariciler gibi.
-“ABD Ulusal Güvenlik Dairesi eski çalışanı Edward Snowden, IŞİD adlı terörist grubu kuran üç istihbarat örgütünü açıkladı.
FarsNews’te yer alan bir habere göre; ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı ve ABD Ulusal Güvenlik Dairesi eski çalışanı Edward Snowden, Amerika, İngiltere ve İsrail istihbaratlarının, terörist Irak Şam İslam Devleti’ni (IŞİD) kurmak için beraber çalıştıklarını iddia etti.
Snowden; ABD, İngiltere ve İsrail istihbaratlarının dünyadaki bütün terör aşırılıklarını “The Hornet’s Nest” yani “Eşekarısı Yuvası” adlı bir strateji ile bir araya getirmeye çalıştıklarını ifade etti.
Eski ajan; İsrail’i korumak için tek yöntemin, Ortadoğu’da İsrail’le fikirleri ters olan grupları kendi kontrollerinde tutarak ,İslam’a karşı yeni düşmanlar yaratmaktan geçtiğini belirtti.
Ayrıca söz konusu haberde, ABD istihbaratına dayandırılan bilgiyle beraber şu ifadeler yer aldı: “IŞİD lideri Ebubekir El Bağdadi bir yıl boyunca MOSSAD tarafından yoğun bir askeri eğitim , Din’i kurslar ve konuşma becerisi kursları aldığı meydana çıktı”
*İçten Türkiye-yi kuşatamıyanlar,dışarıdan ve çevreden yıpratmaya çalışmaktadırlar.
* DUYGUSUZLAŞTIRILMIŞLARDANMIYIZ?
-Arap dünyası,İslam dünyası büyük bir sınav vermektedir.
İslam dünyası israilin yaptıklarına sessiz hatta alkışlamakta ve destek olmaktadır.
*İsrailin yaptığı bu zulümler içte ve dışta ve de dünyada bir yandan kirli çamaşırların ortaya çıkmasına sebeb olmakta,bir yandan da ehli imanın ittifakına ve ittihad-ı islâmın ne kadar gerekli olduğunu göstermektedir.
*’2023′te İsrail olmayacak!’/Kissinger: 10 yıl içinde İsrail olmayacak.
-“ABD’nin 17 istihbarat örgütünün yaptığı açıklamalarda 2020′den sonra İsrail’in olmayacağını söylemektedir.
-Şeyh Ahmet Yasin-de aynı tesbitte bulunmakta.2021-25 yılları arasında israilin olmayacağını bildirmektedirler.
*”İsrailli milletvekili Ayelet Şaked’in Facebook’ta Filistin halkını düşman ilan edip “Filistinli anneler de oğulları gibi ölmeliler” sözlerini paylaşması büyük tepki çekti.
İsrail Parlamentosu’nun aşırı dinci Evimiz Yahudi Partisi üyesi Ayelet Şaked (38), Filistin halkına savaş ilan ettiği sözleriyle büyük tepki çekti. Şaked, önce Facebook’taki kişisel sayfasına şöyle yazdı: “Bu bir savaş, teröre, aşırılığa ve hatta Filistin yönetimine karşı verilen bir savaş değil. Aslında bu iki kişi arasında gerçekleşen bir savaş. Düşman kim? Filistin halkı. Neden? Bu savaşı çıkarttıkları için onlara sorun”.
Bu sözlerden bir hafta sonra İsrailli üç gencin ölümüne “misilleme” olarak Filistinli 17 yaşındaki bir genç Doğu Kudüs’te kaçırılıp diri diri yakıldı. Şaked, geçen pazartesi ise Facebook’tan İsrailli gazeteci Uri Elitzur’ın şu sözlerini paylaştı: “Bütün teröristlerin arkasında onları destekleyen onlarca kadın ve erkek var. Hepsi bizim düşmanımız ve onların kanı elimizde olmalı. Bu oğullarını çiçeklerle cehenneme yollayan anneler için de geçerli. Onlar da oğullarının izinden gitmeli. Yılanların yetiştikleri evler de yıkılmalı ki, daha fazla yılan yetişmesin.”
*Bununla kalmamışlar ve;”Müslüman kadının karnına ateş et, bir kurşun ile iki can” diye tişört yaptırmışlar.
*”Haham Dov Lior, İsrail ordusuna verdiği mesajında ‘Keşke tüm Filistinlileri öldürseler. Gazze’yi tamamıyla yok etseler.’ İfadelerini kullandı. Acımasız İsrail ordusunun yaptığı katliamlara ve akıttığı kana doymayan Lior, Tevrat’taki ‘savaş’ kavramına dikkat çekerek, ‘Tevrat bize, savaşlarda nasıl muamele edeceğimizi öğretiyor’ diyerek yaptığı ırkçı açıklamaları tevrata isnad etti.
Lior, İsrail haber portallarına verdiği röportajda, Kassam Tugayları’nın Gazze halkı içinden çıktığını hatırlatarak, ‘Bu askerler Gazze halkının içinden çıkmışsa bütün Gazze bizim için düşmandır. Her birisini öldürmeliyiz, Kassam ile savaş halinde olduğumuz için Gazze halkının elektriğini kesmek, onlara her türlü zulüm ve baskı uygulamak mübahtır, onlar bunu hakediyor’ şeklinde konuştu.”
-Başbakan Erdoğan, “terör devleti” diye nitelediği İsrail’in Ramazan ayında Gazze’ye saldırdığını ve masum insanları katlettiğini söyledi. Bir İsrailli kadın milletvekilinin de çıkıp “Bütün Filistinli anneler ölmeli” dediğini hatırlatan Erdoğan, Hitler’den dem vuran İsrail’in barbarlıkta onu geçtiğini söyledi.”
*”Gazze’deki soykırıma karşı vicdanını ilikleyen Batı dünyası, İsrail terörünün protesto edilmesine bile izin vermiyor. ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa gibi ‘medeni’ ülkeler iki haftadır bebek, çocuk ve kadın ayırımı yapmadan Filistinlileri katleden barbarlara toz kondurmuyor. Bundan cesaret alan Netanyahu, Erdoğan’ı yine ABD’ye şikayet etti. BM’nin harekete geçmesini bloke eden Amerikan yönetimi, bütün kurumlarıyla İsrail’i korumaya aldı. Medyada eleştirel tek satıra bile izin verilmiyor. Fransa’da Gazze protestolarına katılan 38 kişi tutuklanırken İngiltere Başbakanı, ölen İsrailli askerler için başsağlığı diledi. Kızılhaç ise Filistinliler yerine Yahudilere yardım ediyor.”
*İsrailli akademisyen Dr. Mordechai Kedar, İsrailli üç gencin cesetlerinin bulunduğu 1 Temmuz’da bir radyo programında “Teröristleri caydıracak tek şey, mesela gençleri kaçırıp öldürenleri, onların annelerine veya kız kardeşlerine tecavüz etmek” dedi.
Arllan Üniversitesi’nde öğretim görevlisi Kedar’ın, katıldığı “Hakol Diburim” adlı programda, “Hamas liderlerini caydıracak tek şey kafaları ve omuzları arasındaki bağlantıyı tehdit etmek” sözleri üzerine sunucu Yossi Hadar, “Peki sizce bu Hamas’ın rütbelerinde elenmeye yardımcı olur mu?” sorusunu sordu.
Kedar ise soruyu şu şekilde yayınladı: “Hayır, çünkü aşağılara indikçe anlayış tamamen farklı. “Teröristleri caydıracak tek şey, mesela gençleri kaçırıp öldürenleri, onların annelerine veya kız kardeşlerine tecavüz etmek. Ne yapacaksınız, bu içinde yaşadığımız kültür.”
Programın sunucusu Yossi Hadar, Kedar’ın sözlerinin ardından şaşkınlığını gizleyemedi ve “Biz böyle önlemler alamayız tabii ki” dedi. Kedar ise düşüncesini, “Ben ne yapmamız veya yapmamamız gerektiği hakkında konuşmuyorum. Ben gerçekler hakkında konuşuyorum. Bir intihar bombacısını caydıracak tek şey, eğer bu eylemi gerçekleştirirse kız kardeşinin tecavüz edileceğini bilmek. Yalnızca bu şekilde o terörist evine döner ve kız kardeşinin onurunu korumak” sözleriyle savunmaya devam etti. İfadeleriyle İsraillilerin de tepkisini çeken Kedar, konu hakkında yorum yapmayı reddetti. (Haaretz)
-*”Başbakan Erdoğan, Şaron’un İsrail’in başında bulunduğu dönemde bir İsrail ziyareti yaptığını belirterek, şunları kaydetti:
“Bu İsrail ziyaretinde konuşuyoruz, hiç unutamıyorum o zaman Ariel Şaron’un şu ifadesi çok manidardı. ‘Hayatımda en mutlu olduğum an, Filistin topraklarında tankların üzerinde Filistinlileri öldürmekti’ dedi. Şok oldum, dedim ‘Ne diyorsun sen ya?’ Bununla mutlu olunur mu? Bununla şeref duyulur mu? Ama bak 6-7-8 yıl biliyorsunuz nasıl yaşadı. Çünkü o mazlumların ahı yerde kalmayacaktı.”
Aynı şeyi yine bir başka İsrailli’den dinlediğini vurgulayan Erdoğan, “İsmini onun da ayrıca veremeyeceğim. O da ‘tanklarla gireceğiz’ dedi. Bunlar aynı kafada çünkü genler aynı, bunların genlerinde ne yazık ki ciddi manada Müslüman düşmanlığı var. Onlar ahlaklarının meşreplerinin gereğini yapıyorlar” diye konuştu.”
-İslâm dünyası tükürse,tükürüğünde boğacağı israilin başarısının ve varlığının sırerı nedir denilirse?
-” Yahudi milleti hubb-u hayat ve dünyaperestlikte ifrat ettikleri için her asırda zillet ve meskenet tokadını yemeğe müstehak olmuşlar. Fakat bu Filistin mes’elesinde, hubb-u hayat ve dünyaperestlik hissi değil, belki Enbiya-i Benî İsrailiyenin mezaristanı olan Filistin o eski peygamberlerin kendi milliyetlerinden bulunması cihetiyle bir cihette bir ehemmiyetli hiss-i millî ve dinî olmasından çabuk tokat yemiyorlar. Yoksa koca Arabistan’da az bir zümre hiç dayanamayacaktı, çabuk meskenete girecekti.”
MEHMET ÖZÇELİK
26-07-2014




YAHUDİLERİN FESADI

YAHUDİLERİN FESADI
*“Allah’ın yaratmasında değişme olmaz.” – Rum Suresi-30.
*“Ve insanlardan, dünya hayatında sözü senin hoşuna giden kimseler vardır. Ve kalbinde olana, Allah’ı şahit tutar, (oysa) O, hasımların (düşmanların) en azılısıdır.
Ve dönüp (gittiği) zaman, yeryüzünde fesat çıkarmak, ekini ve nesli helâk etmek (yok etmek) için çalışır. Ve Allah fesadı sevmez.” – Bakara-204-5.
*“Allah, o şeytana lânet etti ve o da, “Andolsun ki senin kullarından elbette belirli bir pay alacağım” dedi.
“Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de (putlara adak için) hayvanların kulaklarını yaracaklar. Yine onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler.” Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o apaçık bir hüsrana düşmüştür.”
*İnsanın soyu birdir / Yaratılırken atılan ortak temeldir / Birimizin acıyı hissetmesi yeterlidir / O acı hepimizindir –Sadi Şirazi
“Biz, Kitap’ta İsrailoğullarına: Sizler, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve azgınlık derecesinde bir kibre kapılacaksınız, diye bildirdik.”
“Bunlardan ilkinin zamanı gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Bunlar, evlerin arasında dolaşarak (sizi) aradılar. Bu, yerine getirilmiş bir vaad idi.”
“Sonra onlara karşı size tekrar (galibiyet ve zafer) verdik; servet ve oğullarla gücünüzü arttırdık; sayınızı daha da çoğalttık.”
“Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz. Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescid’e (Süleyman Mâbedi’ne) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık).”
İsrailoğullannın ilk bozgunculuklarının, Zekeriyya aleyhisselamı öldürmeleri, ilk mağlup oluşlarının ise Buhtunnasr’ın onları öldürmesi ve Kudüsü tahrip etmesi olduğu rivayet edilmektedir.
İkinci bozgunculuklarının ise, Zekeriyya aleyhisselamın oğlu Yahya aleyhisselamı öldürmeleri, mağlubiyetleri de, Allah tealanın, bir kısım insanları kendilerine musallat etmesi, böylece onların bir kısmını öldürüp diğerlerini memleketlerinden kovmaları, yetmiş bin’den fazla Yahudiyi de esir etmeleri hadisesi olduğu zikredilmektedir.
Peygamber efendimiz (s.a.v.) bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyuruyor:
“Müslümanlar Yahudileflerle savaşıp onları ö1dürmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Öyleki, Yahudiler, taşların ve ağaçların arkalarına saklanacaklar, taş veya ağaçlar “Ey Müslüman, ey Allanın kulu, işte Yahudi benim arkamdadır. Gel onu öldür.” diyecektir. Ancak “Ğarkat” ağacı hariç. Zira o, Yahudi ağaçlarındandır.”
“Belki rabbiniz size merhamet eder. Eğer bozgunculuğa dönerseniz biz de cezalandırmaya döneriz. Biz, cehennemi, inkarcılar için bir zindan kıldık.”
Cenab-ı Hak Yahudilere başka milletlere vermediği kadar fırsat vermiş,fitne ve fesattan vaz geçmeleri konusunda sürekli uyarıda bulunmuşlardır.
Dokuz defa başlarına bela geldiği halde,her seferinde Hz.Musa-ya gelerek,Allahın bunu kendilerinden kaldırmasını istemişlerdir.
Hz.Musa- da Allaha yalvarmış ve bela üzerlerinden kalkmıştır.
*Tarihin sayfalarına baktığımız zaman bir çok kirli işin altında onları görürken,diğer yandan da yine kendilerinin hep hedefte olduklarını da görmekteyiz.
1948 yılında filistine haksız olarak yerleştiği andan itibaren durmaksızın sürekli kan akmış ve bu kan orada kalmamış tüm orta doğuya yayılmıştır.
*Fitne ve fesat yani yer yüzünün denge ve düzenini bozmakla kalınmamış,ondan daha tehlikeli olarak gıda terörü denilecek tehlikeli bir yol olan gıdaların genleriyle oynanmıştır.
Gıdadaki bozulmalar insan genini de bozmaktadır.
Asrımızda bir çok alanda gelişme olmasına rağmen,hastalıkların sayısında ve çeşitliliğinde de çok farklı hastalıklar ortaya çıkmıştır.
Bu da dünyayı tehlikeli bir sona doğru götürmektedir.
Sanal alemde gezen insanlar,kendileri de hakiki insandan çıkıp sanal hale gelmektedir.
Dünya genelde her alanda bir bozulma içerisine sevkedilmektedir.
Dünyanın bir çok etkili kurumlarının başında da güçlü olarak yahudi milletini görmekteyiz.
Terör-fuhuş-savaş-faiz-ilaç sektörü-silah sektörü-uyuşturucu sektörü…
” Bu yeryüzünde bir büyüklük taslamak ve suikast düzenlemek
istediklerindendir. Oysa kötü tuzak , yanlızca sahibinin başına geçer…”
“Ya yeryüzünde gezip , bir bakmadılar mı ? Kendilerinden öncekilerin
sonu nasıl olmuş ?…”
” Onun için , o kafirlere mühlet ver, biraz daha süre tanı onlara…”
Yahudiler adeta meleklerin;-Yer yüzünde fesat çıkarıp kan dökecek varlıklar mı yaratacaksın?-diye Allaha cevap verdikleri kimseler olduklarını göstermektedirler.
MEHMET ÖZÇELİK
06-02-2014




MİSYONER İMAMLAR

MİSYONER İMAMLAR
Misyonerler özellikle İngilizler her alana el atmışlardır.
İngiliz casusu Hempher-de bunu itiraf etmektedir.
-1.bin yılda Avrupa hristiyanlaştı.
2.bin yılda Afrika
3.bin yılda hedef asya dır.
“Şimdi (2006) 68 yaşında olup, uzun yıllar Heybeliada’da ikamet eden Ali Durmuş anlatıyor:
1971 yılında küçük kardeşim, Fatih İmam Hatip Lisesinde okurken, velisi olarak okula gitmiş ve öğretmeni ile görüşmek için okul bahçesinde beklemekteydim. Oradan Balat’taki Patrikhaneyi seyrederken ürperdim. “Ne hayalet bir bina! Küfrün merkezi burası olmalı!” diyerek kendi kendime azıcık yüksek sesle vah vah demişim. Az ilerde bir bankta oturan 90 yaşında ak sakallı, gün görmüş ihtiyar bir zat benim sesimi işiterek, bana; “Evlâdım neden vahlanıyorsun?” diye seslendi.
Patrikhaneyi göstererek, “Bu hayalet binada kim bilir ne kadar casus vardır.” dedim.
Ak sakallı amca; “Evlâdım bu ne ki?.. Ben bu gözlerimle gördüm, bu kulaklarımla işittim. Ben Süleymaniye Câmisinin cemaatindendim. İngilizlerin İstanbul’u işgal ettiği günlerdi. Bizim 20 yıllık imam efendi, yani Süleymaniye Câmisinin imamı, başında sarığı, cübbesi ve uzun sakalları ile bildiğimiz imam ortadan kayboldu. Kime sorsak hiç kimse bilmiyor. “İmam efendi nereye gider!” diye cemaat merak içinde idi. Bir iki ay sonra öğle namazını kılıp bahçede oturduğumuz bir günde, bir manga İngiliz askeri, önlerinde yüzbaşıları ile birlikte çıkageldi. Ellerinde tüfekleri ile sağa sola dikkatlice bakarak kontrol ediyorlar, herhangi bir saldırı olmasın diye. Önlerindeki yüzbaşı yüksek sesle seslendi: “Ey Cemaat! Beni tanıdınız mı?”
Kimseden bir ses çıkmayınca, bir müddet sonra tekrar; “Ey Cemaat beni tanımadınız mı?” diye seslendi. Tanıyan çıkmamıştı. Bir müddet sonra başındaki askerî miğferini çıkarıp cemaate karşı; “İşte ben 20 yıllık imamınız!..” deyince, herkesin aklı başına geldi ve onu tanıdık. Dedi ki: “Ben bir İngiliz yüzbaşısıyım. Vazifem bitti, şimdi gidiyorum. Şunu da söyleyeyim, sizin dininizi biliyorum, benim arkamda namaz kılanlar namazlarını iade etsinler.”
Ve geldiği gibi manga askeri ile çekip gitti. Kim bilir bunun gibi kaç casus daha vardır…”
*”Hartford Seminary Papaz Okulu’dur. 1833’te kurulmuştur. Bu okulda hem Hıristiyanlık eğitimi ve papaz yetiştirmesi yapılmaktadır. Aynı zamanda bu okulda “Müslümanlık” eğitimi verilmekte ve imamlar yetiştirilmektedir. Burası en eski misyoner okuludur.”
*“The Muslim World dergisi” , 2006 yılında bu dergide şöyle bir haber yayınlanmıştır.
“Hartford Seminary papaz okulunun öğretim üyesi olan Bayan İngrıd Matson, bu okulda başı kapalı olarak görev yapmakta ve söz konusu dergide yazılar yazmaktadır. İşte bu bayan 2006 yılında Amerika’daki Müslümanların en büyük kuruluşu olan, İslamic Society of North America‘nın (ISNA’nın) yani İslam şurasının başkanlığına getirildiği dikkat çekici…
AFGANİSTAN’DA, IRAK’TA ABD ADINA BEYİN YIKAYAN İMAMLAR DA MI BURADAN YETİŞMİŞTİR?
ABD’nin Müslümanlara yönelik “sahte imamlar“ görevlendirme programları vardır.
Özellikle ABD ordusunun, Afganistan ve Irak’ta zulüm ve işkencelerini yaparken, Müslümanların cihad direnişini kırmak için, hapishanelerde tutsakların beyinlerini Kur-an‘ı Kerimden ayetler ileri sürerek beyin yıkayan özel yetiştirilmiş “gâvur imamlar” ve din adamları görevlendirilmişti.”
-Salman Rüşdi-nin yazdığı –Şeytan ayetleri- bunun çirkince bir denemesidir.
“Salman Rüşdi’ye İngiliz Kraliçesi tarafından şovalyelik nişanı verildi. 1988 yılında yayınlanan Şeytan Ayetleri romanı özetle Hz. Muhammed’in okuduğu Kuran’a şeytan tarafından putlara övgüler karıştırıldığı iftirasını içeriyordu. Dolayısıyla ödül müslüman ülkelerin büyük tepkisine neden oldu. Pakistan ve İran’ın İngiltere büyükelçileri ünvanın verilmesini kınadılar. Malezya ve Pakistan’da protesto gösterileri düzenlendi, Rüşdi’nin kuklaları yakıldı. Hatta Rüşdi hakkında Ayetullah Humeyni’nin verdiği ölüm fetvasını hatırlatanlar oldu.”
*”Milli İstihbarat Teşkilatı, bilgi notunda Türkiye’deki C5 yapılanmasının faaliyetleri ve sızma girişimleri hakkında şu bilgileri aktarıyor: “Başbakanlık Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı- ABD merkezli misyoner organizasyonlarda kendilerine “Müslüman Hıristiyanlar” adı da verilen C-5’ler hakkında, ayakkabılarını kapıda çıkardıkları, ellerini ayaklarını yıkadıkları, dizleri üstüne çöküp başlarını yere koydukları, Arapça ilahiler okuyup günde beş vakit namaz kıldıkları, Pazar günleri değil Cuma günleri ibadet ettikleri, diğer Müslümanlara benzedikleri, ancak onlardan farklı olarak İncil’in Tanrısına ibadet ettikleri, İsa Mesih’e inandıkları… Mezkur grubun girişimleri neticesinde 100.000’den fazla Müslüman’ın İsa Mesih’e 100’den fazla camide ibadet ettiğinin belirtildiği yönünde bilgilere ulaşılmıştır.”
*Bir dostum Gümüşhane-nin Kelkit köyünde 7 yıl imamlık yapan bir misyonerin 7 yıl sonra insanlara;
“Ben sizin iyiliğinizi çok gördüm.Ben hristiyanım.
Şimdiye kadar kıldırdığım 7 yıllık namazlarınızı kaza edin.”demiştir.
*”İngilizler[Only Registered Users Can See Links] Türklerden bazı satılmış aileler bularak misyonerleri küçüklükten itibaren onların yanında bir Türk çocuğu gibi yetiştirmişler ve bunlardan bazıları cami imamlığı[Only Registered Users Can See Links] medrese müderrisliği yapmışlar ve hatta Hariciye Nazırlığına kadar yükselebilmişlerdir. Bunlar arasında Bektaşi tarikatına girip post sahibi olanlar bulunmaktadır.”
-Batı dünyası ve başta İngiltere İslam dünyasını karıştırmak veya temelleri olan inanç noktasından vurmak için dini alana da önemli çapta el atmıştır.
Bir yandan ılımlı İslam,diğer yandan da sürekli tartışma konularını gündemde tutarak, ihtilafları körüklüyor.
Bu gün ilahiyatların bir kısmı-başta Ankara ilahiyat olmak üzere- ve imam hatipler tartışılıp tarihin çöplüğüne atılan hususları tekrar yeniymiş gibi gündeme getiriyor,İslama doğrudan hizmet yerine,ayrık otlarıyla uğraşmaya mecbur bırakılıyor.
İslam dünyasına sürekli ayrık otları ekilip,beslenip destekleniyor.
Yüz sene önce islamı kaldırma çabalarının sonuçsuz kalması sonucu bu gün,İslam sulandırılıyor ve bulandırılıyor.
MEHMET ÖZÇELİK
25-09-2014




İSA İLE İMTİHAN

İSA İLE İMTİHAN
İsa peygamber sebebiyle kimisi ifrat hareket edip onu ilahın oğlu kabul ederek sapıtırken,diğer bir kesimde tefritte bulunup onun mucizelerini reddetmektedir.
Bunlar Yahudiler olduğu gibi,bir kısım Müslümanlardır.
Adeta İsa peygamber dünyanın önemli bir kesiminin ayrıştırılmasında önemli bir faktör oluşturmaktadır.
*İmam, ehli kitap ile münazara için patrik ve papazların olduğu tartışma ortamında ilk cümlesi şöyle olmuş:
– “Papaz efendi, çoluk-çocuk nasıl?”
Papaz , kibirle yüzünü ekşitmiş;
– “Hıristiyan din adamlarına münâzaraya geliyorsun da, daha papazların, papanın çoluk-çocuk edinmek gibi süflî (aşağılık)işlerle meşgul olmadığını bilmiyorsun öyle mi! Bu ne cehâlet!” …
İmam gülmüş;
– “Bilmediğimden değil… Fakat;
Kendinize bile yakıştıramadığınız, süflî iğrenç bulduğunuz, eş ve evlât edinme vasfını, Allâh’a isnad edişinizdeki tutarsızlığı size söyleteyim dedim.”
*İsa daha çocukken konuştuğunda ilk ifadesi;“Nerede olursam olayım beni kutlu ve erdemli kıldı ve bana yaşadığım sürece namazı ve zekâtı emretti.”
*” Bunun üzerine (Meryem, çocukla konuşun diye) ona işaret etti. “Beşikteki bir bebekle nasıl konuşuruz?” dediler.”
-“ Bebek şöyle konuştu: “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. Bana kitabı (İncil’i) verdi ve beni bir peygamber yaptı.”
Mustafa İslamoğlu,Meryem 29. âyette Hz.İsanın beşikte iken konuşmasını kabul etmez.Onun –beşik bebesi-değil,yetişkin olduğunu söyler.
Bütün meallerde burada konuşanın çocuk olduğu özellikle belirtilir.
Âl-i İmran.46,Maide.110-da açıkça çocuk olduğu ifade edilmektedir.
Maide.110-da:” O gün Allah, şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa! Senin üzerindeki ve annen üzerindeki nimetimi düşün. Hani, seni Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile desteklemiştim. Beşikte iken de, yetişkin iken de insanlara konuşuyordun. Hani, sana kitabı, hikmeti, Tevrat’ı, İncil’i de öğretmiştim. Hani iznimle çamurdan kuş şekline benzer bir şey yapıyordun da içine üflüyordun, benim iznimle hemen bir kuş oluyordu. Yine benim iznimle doğuştan körü ve alacalıyı iyileştiriyordun. Hani benim iznimle ölüleri de (hayata) çıkarıyordun. Hani sen, İsrailoğullarına açık mucizeler getirdiğin zaman, ben seni onlardan kurtarmıştım da onlardan inkâr edenler, “Bu, ancak açık bir büyüdür” demişlerdi.”
Burada gayet açıkça – Beşikte iken de, yetişkin iken de insanlara konuşuyordun.-ifade edildiğinden olsa gerek ki,herhangi bir izah getirmemiştir.
-“O, beşikte de, yetişkin çağında da insanlarla konuşacak, salihlerden olacaktır.” İfadeler gayet açık ve net iken,yoruma bile gerek bırakmamışken,açıkça inkâr edilmekte,tekellüflü bir tevile gidilmektedir.
-Az bir Arapça bilen,sözlüğe bakan bile anlar ki;Mehd ifadesi beşik anlamına gelmektedir.
Mecaz ve kinaye olmayıp,olayın akış seyri içerisinde anlatılmaktadır.
Zira Âl-i İmran 45-de;” Hani melekler şöyle demişti: “Ey Meryem! Allah, seni kendi tarafından bir kelime ile müjdeliyor ki, adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir. Dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah’a çok yakın olanlardandır.”buyrulurken,bu müjde Hz.Meryeme verilip,akabinde doğan çocuğun evlenmemiş bir kimseden nasıl olacağı konusunda Hz.Meryemin iffeti konusunda (Enbiyâ, 21/91; Tahrîm, 66/12.)şüpheye düşenlere (Meryem, 19/27-28, Nisa, 4/156-158.) cevab niteliğinde bir sonraki âyette ve Maide 110-da:” “O, beşikte de, yetişkin çağında da insanlarla konuşacak, salihlerden olacaktır.”diye beyan edilmektedir.
Her halde buradaki kabul etmeyişin sebebi,mucizeyi reddetmek olsa gerek?
Hayrettir ki kendisi Maide.115.ayetin izahında şu dip notu düşmektedir:”Mucizeden sonra inkârda ısrar edenlerin helaki ilahi bir sünnettir..”
*Zaten âyetlerde mucize ile ilgili olarak açıkça beyanda bulunulmaktadır.
-“Kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescidi Haram’dan (Mekke’den), kendisine bir kısım ayetlerimizi göstermek için, çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa’ya (Kudüs’e) götüren Allah’ın şanı yücedir. Doğrusu O, işitir ve görür.”
-“ (Savaşta) onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü onları; attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı (onu). Ve bunu, müminleri güzel bir imtihanla denemek için (yaptı). Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.”
-“ Kıyamet yaklaştı, kamer (ay ikiye) bölündü. (Kâfirlerin, Hz. Peygamberden bir mucize istemeleri üzerine ayın ikiye bölünme hadisesi olmuştur.)”
-Meryem.30-daki;- Bana kitabı (İncil’i) verdi ve beni bir peygamber yaptı.-ifadesi ise;” Al¬lah’ın ezelde kendisi için peygamberliği ve kitap verilmesini takdir ettiğini açıkla-masının istendiği anlaşılmaktadır.
)

*İSA ÖLMEDİ
Yasin Suresi 36/79
Al-i İmran Suresi 3/55
Nisa Suresi 4/156-157
Bak. http://tesbitler.com/index.php?option=com_content&view=category&id=99:hristiyanlk&Itemid=27&layout=default
* “Hazret i Üstâd Bediüzzaman’ın 1953 yaz aylarında, hususi şekilde gidip İstanbul Fener Patriği ALT HENAGORAS ile görüşmesini burada kaydetmek lâzım geldi. Üstâd’ın bu görüşmesi manidardı. İslâm ve hakikî Hıristiyanlık dinlerinin barışmasının veya hiç olmazsa esas mes’elelerde ittifakın tebliği gibi idi.
O günlerde Üstâd’la beraber bulunmuş halen hayatta Nur talebelerinden bir çoğu rivayet ederler ki: Bir gün Hazret i Üstâd, yanında Üniversiteli Ziya Arun olduğu halde, Fener’deki Patriğe gitmiş, görüşmüş ve ona:
“Hıristiyanlığın din i hakikisi olan tevhid ve nübüvveti kabul ettiğiniz gibi, Hazret i Muhammedi de (A.S.M) peygamber ve Kur’ân ı Kerimi de Kitabullah olarak kabul ederseniz, ehl i necat olacaksınız.” dedi.
Patrik Althenagoras cevabında: “Ben kabul ediyorum…” deyince Bediüzzaman:
“O halde siz bunu dünyanın diğer ruhanî reislerine de söylüyor musunuz?”
Patrik: “Söylüyorum, amma onlar kabul etmiyorlar.” diye cevab vermiş. Bu hadiseyi nakleden, Üstâd’ın o sıra beraberinde bulunmuş bir çok talebesi hâlâ hayattadır. Ezcümle Ahmet Aytimur, şimdi Almanya’da bulunan Abdulmuhsin, Mehmet Fırıncı vesaire…
Nitekim aynı ma’nada olarak 22 şubat 1951’de, Üstâd’ın izni ve müsaadesiyle Vatikan’daki Hıristiyan Âleminin bir nevi ruhani reisi olan Papa’ya bir Zülfikâr kitabı gönderilmiş.. Papa da buna karşı teşekkür cevabını yazmıştı.(78) Bu eserin Hıristiyan Âleminin bir nevi dini ve ruhani reisi olan Papaya gönderilmesiyle, vahdaniyet i ilâhiyye, Risalet i Muhammediye Aleyhisselâtü Vesselâm ve Kur’ânın kelamullah olduğunu ispat eden bu eser, mezkûr tebliği de yapmış oluyordu.” Mufassal tarihçe-I hayat.Abdulkadir Badıllı.c.3,sh.350.




HRİSTİYANLIK VE HRİSTİYAN ALEMİ

HRİSTİYANLIK VE HRİSTİYAN ALEMİ
*Hristiyanlara papanın yedirdiği kutsal ekmek ve şarap,kişinin tanrıyla bütünleşmesi,özdeşleşmesi düşünülüyor.Oysa sonuçta o yenilen gübre oluyor.Kutsala gölge düşürülüyor.
-Hristiyanlıkta Allah ve İsa’nın değil,papalığın hakimiyeti sürmektedir.
-Derin devlet ve faili meçhuller hristiyanlık dünyasında az değildir.
-İsa kendi zamanında kilise kurmadı.
-Her şey 325 yılında Hz.İsa-yı görmemiş insanların ve özellikle Pavlus-un dini! uygulanmaktadır.
-İsa-nın;-Benim adıma toplanan üç kişi,benim kilisemdir.Göğsümde ve kalbimdedir.-
*“Hristiyanlığın temel inanç esasları arasında tanrı düşüncesiyle ilişkili olan Teslis doktrini dikkat çeker.
Buna göre “üç unsurdan oluşan bir tanrı” tasavvur edilir. Tanrısal güç; Baba,Oğul ve Kutsal Ruh üçlüsünden oluşur. Bir bakıma Baba, yaratıcı ve düzenleyici tanrısal gücü,Oğul, kurtarıcı ve yargılayıcı tanrısal gücü; Kutsal Ruh ise bir yönden Oğul’u destekleyici ve kişilere bireysel imanı ulaştırıcı tanrısal
gücü temsil eder.”
Oda bir-de toplanır.Yani üçün biri.
Kendisiyle iki saatten fazla konuştuğum petropol papazın ifadesine ve broşür olarak dağıttıkları kitaplarındaki ifadeye göre;Allahın yer yüzüne inerek cennette işlenen günahtan dolayı İsa-nın içerisine girmesi, çarmığa gerilmesi,azap çekmesi ve böylece günahı affettirmesi olarak inanılır.
Böylece aslında üç-de birdedir.Birde üçtür.
*İbrahim hristiyan ve yahudiydi diyen hristiyanlar İbrahim peygamberin şu sözüne kulak versinler;
*” İbrahim: ‘Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak Alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O’dur. Beni yediren de, içiren de O’dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O’dur. Ahiret gününde yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O’dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.”
*Kaderin tecellisi;1960-larda işsizlikten dolayı Türkiye’den ayrılan özellikle işsiz kesimin Türkiye-yi gerektiği gibi temsil etmemesi,İslamiyet hakkında doğru temsil rolünü gösterememesi büyük zarar verdi ancak o insanlar orada patronluğa kadar yükseldi.
Şimdilerde ise başörtüsünden dolayı burada okuyamayıp avrupaya giden kız öğrencilerinin orada iyi temsil rolü Avrupalıların İslam hakkındaki yanlışlarını da değiştirdi.
*Bugün hristiyanlık dünyası maddi-manevi büyük bir sancı içerisindedir.
İslâmın doğum sancısını çekmektedir..Doğum temennisiyle…
* Avrupa Kiliseler Birliği’nin 5 -10 Mart 1984 tarihleri arasında Avusturya’nın Pölten Şehri’nde gerçekleştirdikleri konferansta Hz. Muhammed’in Hak Peygamber olduğunu ve Kuran’ın Allah Kelamı olduğunu kabul ve tastik ettikleri ortaya çıktı.
Avrupa Kiliseler Birliği Konferansı’nın Pölten’de gerçekleştirdiği konferansta aldıkları kararlar, 1985 yılında Cenova’da basılan “Seküler Avrupa’da Allah’a Şehadet” adlı kitapçıkta yayınlandı.
Kitapçığın orijinal metni, toplantıya hangi isimlerin katıldığı ve tamamının Türkçe çevirisi, Prof. Dr. Ahmet Akgündüz’ün yayına hazırladığı, Popüler Kitaplar etiketiyle neşredilen Çan’dan Minare’ye Büyük İtiraf adlı kitapta yayınlandı.
Bu kararlara özellikle Müslüman ülkelerden gelen temsilci¬lerin, “Eğer bu kararları dünyaya ilân edersek, İslam dünyasında Hristiyan kalmaz ve hepsi Müslüman olurlar” diye itiraz ettikleri görülüyor.
MEHMET ÖZÇELİK
06-02-2014