MUŞTU

MUŞTU

AYAĞA KALKAN TÜRKİYE

Hesapta olmayan Trump, hesapta olan İranı vurma teklifini kabul ettiği için getirildi.

Menbiçten çekilme süprizi, 5 bin tır silah yardımı yaptığı halde, irana saldırmak için Türkiyenin engeliyle karşılaşmamak amacıyla bir rüşvetdir.

Ortadoğuyu büyük çaplı kana bulamak ve israilin arzı mev’ud emelini gerçekleştirmek için iran üzerine yoğunlaşacaktır.

Yerine fransayı yerleştirip onunla bizi oyalayacak olan Abd, kaos ve bulanık ortamdan istifadeyle, yanına ortaklarını da alarak irana saldırıp bir 3. Dünya savaşını kızıştırmaya ve yakmaya niyetli.

Bir çok insanı bitireceği gibi, kendisini ve destekçilerini de bitirebilir.

Abd-nin iki büyük hedefi var; iç ve dış borçlarını azaltmak, israilin önünü açmak.

Afrin ve Menbiç Abd ve şimdilerde onun yavrusu olan fransa için neden bu kadar önem arz etmektedir.

Yarım asırdır kullandıkları pkk sadece bize darbe vurmadı, tarihten beri hep aynı şekilde süregelen iran ve ırak çevresinde sürdürdükleri savaşları devam ettirip kontrol etmek içindi.

Hatta öyle ki; 15 temmuzun asıl amacı ortadoğunun kontrolünün aynı ellerde devamını sağlamaktı..

Öyle ki bizi kontrol ederek bir an evvel iran savaşını başlatmak idi.

15 temmuz darbe engellenmesi en az iran ve çevresine de yaradı.

15 temmuzda başarılı olamayan dış güçler iranı vurmak için başka yollar aramaktadırlar.

İsrail başbakanı Netenyahu irandaki bir çok iç isyanı desteklediklerini söylemişti.

Yüz yıl önce her noktadan hareketsiz bırakılan bu millet en cesur hareket olarak boğazına ayağıyla basmış olan düşmanın yüzüne tükürüyor, ruhumuzu zilletten kurtarıyorduk.

Artık bugün ayağa kalkan, bağlarından tamamen olmasa da kurtulan Türkiye düşmanı ezip geçiyor, içini istifrağ edip temizliyor, yüz yıldır ayrı kaldığı kardeşlerine yardım elini uzatıyor.

“ve tilkel eyyâmu nudâviluhâ beynen nâs…..”

“Böylece biz, Allah’ın gerçek müminleri ortaya çıkarması ve içinizden şahitler edinmesi için, bu günleri bazen lehe, bazen de aleyhe döndürüp duruyoruz. Allah, zulmedenleri sevmez.”[1]

1960 dan beri terörle iç savaşa sürüklenip, darbelerle ayar verilmeye çalışılan bir Türkiye iç savaşa basiretli davranışıyla yol vermemiş, bugün o oyunları boşa çıkarmıştır.

********************

Darbeden önce parti kurması söylenen Fetö, garanti görmediği için kurmadı ve de kuramadı.

Kendisince darbeye mecbur kaldı çünkü en önemli yer olan Mit-i de ele geçiremedi.

Bu gün ise parti kurdurmasındaki en önemli sebeb kazanmak değil, darbeden dolayı darbe yiyen mensublarını korumaktır.

Mağdur koruması ve düşman limanını oluşturmaya çalışmaktadır.

Abd ve batı hala ümitlerini yitirmemiş, pkk-ya parti kurdurduğu gibi, Fetöye de kurdurmasını sürdürmüştür.

“Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür sadâ, İslâmın sadâsı

olacaktır.”

 

MEHMET ÖZÇELİK

02-04-2018

 

[1] ALİ İMRAN-140.

 




İLK YARATILAN SES VE SÖZ OLDU

İLK YARATILAN SES VE SÖZ OLDU

Kainatın ve eşyanın yaratılmasının başlangıcında ses vardı.

Yani -fe yekün- den önce –Kün- emri, ses ve sözü vardı.

Önce –Ol- dedi ve hemen akabinde oluverdi.

İnsanın var oluşunda- ve nefahtü fihi min ruhi-, ilâhımız ve Rabbimizin ruhundan üfleyişi vardı.

Üfleyiş ses oldu, ses söz oldu.

Cebrailde ruh oldu.

Maddeye nüfuz etti, canlılık verdi.

Mevlanada kamış oldu.

Kamış ney oldu.

Duy şikayet etmede her an bu ney,
Anlatır, hep ayrılıklardan bu ney.

Der ki feryadım kamışlıktan gelir.
Duysa her kim, gözlerinden kan gelir.

Ayrılıktan parçalanmış, bir yürek,
İsterim ben, derdimi dökmem gerek

-Ney sesi tekmil, hava oldu ateş,
Hem yok olsun kimde yoksa bu ateş.

Aşk ateş olmuş dökülmüştür neye,
Cezbesi aşkın karışmıştır meye.

Yerden ayrı dostu ney, dost kıldı hem.
Perdesinden perdemiz yırtıldı hem.

Kanlı yoldan ney sunar hep arzuhal,
Hem verir mecnunun aşkından misal.

-Ağaçta yaprak, hayvanda tam bir orkestra, havada rüzgar, denizde şırıltı, gözde yaş, gönülde hüzün olarak ses verdi, sesini verdi, seslendi.

Âlem ses oldu, seslendi, duygulara esinti verdi.

Ses hayata hayat oldu ve hayat verdi.

Bu sesi çekemeyen şeytan O sese savaş açtı, cızırtılı sesler ile bir virus gibi sesin arasına girdi, sesi gölgelemeye başladı.

Helal olan sesler gönlün kapılarını açarken, öteki sesler gürültü ve cızırtı oluşturup yara açtı.

Ses bitkiye hayat oldu, suyun kristallerini arttırdı.

Ses sözü, söz manayı, mana da hayatı tetikledi.

Ses ilk çıkışında bir hayatın enerji, güç ve hayatını taşır.

Bazı sesler vardır ki, insanı diriltirken, bazı sesler de vardır ki; insanı ve her şeyi öldürür.

Söz ola kese savaşı, söz ola kese savaşı.

Sesin oluşturduğu söz bir yandan savaşı durdururken, diğer yandan da hayatların ortadan kalkmasına sebeb olan savaşı başlattı.

Sözün gücü, sesin gücündendir.

Allahın ezeli sıfatı olan Kelâm sıfatı varlıklara hayat oldu, hayat verdi.

Hayatla devam etti.

Hayatı devam ettirdi.

-İsimlerin tecellisi ve tezahürü eşyanın vücudu ile bağlantılıdır.

Mesela; Rahman kelimesinde süreklilik olmazken, Rahim isminde süreklilik bulunmaktadır.

Ancak Rahman herkesi kapsarken yani mümin kafir, insan hayvan ayırmaksızın hepsini rızıklandırırken, Rahim bir kısmını kapsar, müminleri kapsadığı gibi.

Rahim ismi daha ziyade dünyada tecelli ederken, (Çünkü rızka mecburiyet vardır.) Âhirette ise daha ziyade ameli kesilmiş olan insanın en ziyade rahmetine muhtaç olduğu yerdir.

-“Ona tatlı, yumuşak bir tarzda hitab edin..”[1]

“.. hikmetle, güzel ve makul öğütlerle dâvet et..”[2]

Allah firavuna bile, kendisine rakib olmaya çalışan kişiye bile kavli leyyinle muamele edilmesini istiyor.

Şiddetle söylenmesini istemiyor.

Varın ehli imana tavrını düşünün!!!

Ses girdiği kılıfa göre muhatabının dünyasında etkileşim yapar.

Ses ve söz hayatı değiştirir.

Kur’an-ı Kerim-de Allah kendini tavsif ederken, önce Semi’ yani işiten, seslenen ve seslere kulak! Verip dinleyen bağlantı kuran derken, akabinde Gören olduğunu ifade etmektedir.

Allah her sesi işitmektedir.

“Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikâyette bulunan kadının sözünü işitmiştir. Allah, sizin sürdürdüğünüz konuşmayı (zaten) işitmekteydi. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”[3]

Kıssa: Kalem olsun eli ol kâtib-i bed-tahrîrin
Ki fesâd-ı rakkamı “sûr”umuzu “şûr” eyler
Gâh bir harf sukùtuyla eyler ”nâdir”i ”nâr”
Gâh bir nokta sukùtuyla ”göz”ü ”kör” eyler

Yani beceriksiz kâtip efendi harflere koyduğu noktaları karıştırarak “eğlence” veya “düğün” anlamına gelen “سور” kelimesine üç nokta ekledi mi onu “gürültü” anlamına gelen “شور” yapar. Kezâ bir harfi eksik yazmasıyla “emsali az bulunan” anlamına gelen “نادر”i “ateş” anlamına gelen “نار” yapar. Bir noktayı koymayarak da gören bir “كوز”ü (göz) “كور” (kör) eyler.

MEHMET ÖZÇELİK

31-03-2018

 

[1] Taha, 20/44.

[2] Nahl, 16/125.

[3] Mücadele.1.




EHL-İ SÜNNETTEN AYRILAN GÖRÜŞLER

EHL-İ SÜNNETTEN AYRILAN GÖRÜŞLER

Ehli sünneti diğer batıl mezheblerden ayıran temel fark,iman ve ameldeki istikamet ve orta yolu takip etmesidir.

İfrat ve tefritten uzak bir görüş ve yaşantı ortaya koymasıdır.

Ehli sünnetin görüşleri hayatın denge unsurudur.

Fikir ve düşüncedeki denge ve düzen, hayatında düzenini sağlamaktadır.

Sahili selamete götüren nurlu bir yoldur.

Ana yoldur.

Efendimizin kapsamlı ve külli yoludur.

İfrat ve tefrit üzerine gidenler ise dine hizmette değil hezimette bulunuyorlar.

Dine yaklaştırıcı değil, uzaklaştırmaya hatta soğuyup kopmaya başlıyorlar.

-İhtilafı körükleyenler fitne ateşini körüklemekte ve cevapları verilmektedir.

Mesela; Hz. Âdem indirildiği yer ile ilgili olarak cennet değil de dünyada bir bahçe olarak zayıf görüş öne çıkarılmaya çalışılmaktadır.

*Eğer Allahın Adem ve Havva için, İnin cennetten, dediği yer dünyada her hangi bir yer olmuş olsaydı, bu insanın ölüp de tekrar oraya gitmesine gerek kalmazdı.

Yani tüm kainat çapında bir kıyametin kopmasına gerek olmaksızın, dünyada muhasebe ve sorgu yapılır, kıyamet kopacaksa da burada o kıyamet gerçekleşerek, varlıklar bulundukları yerle sınırlı kalırlardı.

Oysa olay kainat çapındaki bir olaydır.[1]

-Cehennemin ebediliği  [2] cennet için kullanılan lafızlarla beraber zikredildiği halde, cehennemin ebedi olmadığını söyleyenler sadece Firavun ve Nemrudu değil, şeytanı bile cehennemden çıkarmaya çalışmaktadırlar.

Ehli sünnet ve diğer mezheplerin genel görüşleri şöylece sıralanmaktadır;

-“Ehl-i Sünnet’in genel görüşleri:
• Allah vardır, birdir, eşi benzeri yoktur ve ona mahsus sı-
fatları vardır.
• Allah, her şeyin yaratıcısıdır.
• İman, dil ile ikrar ve kalp ile tasdikten ibarettir.
• İman ve amel birbirinden farklıdır. Amel imanın bir parçası değildir. İnandığı halde dinin emir ve yasaklarını yerine getiremeyen kimse haramları helal saymadıkça dinden çıkmaz.
• İnsanlar hür irade sahibidirler ve yaptıklarından sorumludurlar.
• Muhammed peygamberlerin sonuncusudur. O’ndan sonra peygamber gelmeyecektr. Onun peygamberliği evrenseldir, tüm cihana şamildir.
• Kur’an Allah’ın vahyidir ve Allah’tan geldiği gibidir, değişmemiştr.
• İnsanlar öldükten sonra tekrar diriltileceklerdir. Cennet ve cehennem haktır, el’an yaratılmışlardır. Allah ahirette müminler tarafından görülecektir.
• İlk dört halifenin hilafet sırası, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali, şeklindedir.
• Bir mümine kâfir demek doğru değildir. Ehl-i kıble (namaz kılan bir kimse) tekfr edilemez.
Ehl-i Sünnet, ana bünyeyi temsil etmektedir ve diğer mezheplerin genel dinî hareketten kopmalarından sonra geride kalan çoğunluğun ortak adı olmuştur. Bu sebeple prensipleri de daha kapsamlı ve daha kuşatcı bir özellik taşımaktadır.

-Selefilik:
Mu’tezile ekolünün akaid konularındaki aklî yorum ve açıklamalarına karşı çıkan ve özellikle nass’daki müteşabih (farklı anlayış ve yoruma müsait) ifadelerin yorumlanmasına şiddetle karşı çıkan Selef âlimlerinin müteşabihat ile ilgili görüşleri şu yedi temel prensip üzerine bina edilmiştr:
• Takdis: Cenab-ı Allah’ı şanına uygun düşmeyen şeylerden tenzih etmek.
• Tasdik: Kur’an-ı Kerim ve hadislerde Allah’ın isim ve sıfatları hakkında nasıl bir ifade kullanılmış ve ne söylenmişse, onları olduğu gibi kabul etmek; yani, Allah’ı bizzat kendisinin ve peygamberinin tanıttığı gibi bilip tasdik etmek.
•Aczini itiraf etmek: Bilhassa Nass-ta geçen müteşabih ifadeler konusunda tevil ve yorum yapmadan, bu konuda aczini kabul etmek.
• Sükût (susmak): Yine nass’ta geçen müteşabih ifadeleri anlamayanların, bunlar hakkında soru sormayıp susmaları.
• İmsak (uzak tutma): Müteşabih ifadeler üzerinde yorum ve te’vilden kendini alıkoymak.
• Keff: Müteşabih olan hususlarla zihnen bile meşgul olmamak.
• Ma’rifet ehlini teslim: Müteşabihe giren konuları bilmesi mümkün olan Hz. Peygamber, Sahabe, uzman ve otorite âlimlerin söylediklerini kabul ve tasdik etmek.

-Eş’arîliğin bazı görüşleri:
• İman: Eş‘arî kelâmcılarının çoğunluğuna göre iman Hz. Peygamber’i, vahiy yoluyla Allah’tan alıp tebliğ ettiği ve bize kadar sağlam yöntemlerle ulaşan hususlarda kalben tasdik etmekten ibarettir. Eş‘arî başta olmak üzere Beyhakī ve Beyzâvî gibi bazı âlimler ise kalpteki tasdikin dille ifade edilmesini de şart koşmuşlardır.
• Ma’rifetullah (Allah’ın bilinmesi): Akıl hiçbir şeyi vacip kılamaz. Akıl, Allah’ı bulabilecek güçte bile olsa, Allah’ı bilmek dinen vaciptr. Aklen inanmayı zorunlu kılacak bir durum söz konusu değildir. Şeriatan, dinden- haberi olmayan insan, hiç bir şeyden sorumlu değildir.
• Nübüvvet (Peygamberlik): Nübüvvet için erkek olmak şart değildir. Kadın da peygamber olabilir.
• Güç Yetirilemeyen Şeyle Teklif: Allah’ın insanın gücünün dışında kalan bir şeyin yapılmasını emretmesi ve kullarını bununla mükellef tutması caizdir. Ama böyle bir durum vaki olmamıştr.
• Şefaat: Şefaat haktr ve kıyamet günü gerçekleşecektr.
• Rü’yet (Allah’ın görülmesi): Yüce Allah’ın ahirette mü’minler tarafndan gözle görülmesi mümkündür ve görülecektir.

-Maturîdîliğin bazı görüşleri.
• İman, dil ile ikrar, kalp ile tasdik’ten ibarettir.
• Amel imandan bir cüz değildir. Allah Kur’an’da bu ikisini ayrı kullanmıştır.
• İnsanın akıl yoluyla Allah’ın varlığına ulaşması mümkündür.
• Kur’an Allah’ın kelamıdır; kelam Allah’ın zat ile beraber olan ezeli bir sıfatıdır. Ancak Kur’an harfleri ve sesleri sonradan yaratlmışttır.
• İnsanın fiillerini Allah yaratır, insan kesb eder. İnsan bütün fillerinden sorumludur.
• Cüzi irade yaratılmamıştır. Allah kudretiyle yaratır, kul tercih eder ve bu tercihinden dolayı sorumludur.
• Büyük günah işleyen kimse günahı helal saymadıkça dinden çıkmaz.
• Allah, Ahiret’te görülecektir. Fakat biz bunun keyfyetini bilemeyiz.

-Hâricîlerin görüşlerini şu şekilde sıralamak mümkündür:
• İslam’ın en ideal uygulaması Hz. Ebu Bekir ve Ömer döneminde olmuştur.
• Halife olmak için Kureyşli olmak şart değildir.
• Zalim yöneticilere isyan etmek zorunludur.
• Amel ile iman bir bütündür. Büyük günah işleyen kişi dinden çıkarak kâfir olur.
• Hz. Osman ilk altı yıldan sonra, Hz. Ali de hakem olayını kabul ettiği için küfre düşmüştür.

-Mürcie’nin bazı görüşlerini şu şekilde sıralayabiliriz:
• Büyük günah sebebiyle insan imandan çıkmaz, küfre de düşmez. Fâsık olur. Durumu Allah’a kalmıştr.
• İman; Allah’ı ve Resulünü bilmek ve tanımaktır. Küfür Allah’ı bilmemektir.
• Amel imanın parçası olmadığından amele bağlı olarak iman artmaz veya eksilmez.

-Şianın Görüşleri ise;
Şöyle ki;
• Hz. Ali’nin halifeliği ayet ve hadisle bildirilmiş olsaydı, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) vefatının hemen sonrasında ashab (ensar ve Muhacirler) halife seçimiyle meşgul olmazdı.
• Hz. Ali’nin halifeliği döneminde de bu tip fikir ve görüşlere rastlanmamaktadır.
• Hz. Ali’nin hakem olayına razı olması da Şia’nın iddialarını boşa çıkarmaktadır.
Şia birbirinden farklı düşünen bir çok kola ayrılmıştır. Bununla beraber genel olarak Şia’nın bazı görüşleri şöyle sıralanabilir:
1. Hz. Peygamberden sonra Müslümanların en üstünü Hz. Ali’dir. Halifelik ve imamet, çözümü insanlara bırakılabilecek işlerden değildir. Şia’ya göre imamet meselesi dinin asıllarındandır ve bir kimsenin mü’min olabilmesi için imameti kabul etmesi gerekir.
İmamet nass ve tayin iledir.
2. İmamlar peygamberler gibi büyük ve küçük günahlardan korunmuşlardır. (Masum imam anlayışı)

-Mutezilenin Görüşleri ise;
Mutezilenin Temel İlkeleri (Usul-i Hamse):
• Tevhid: Allahın sıfatları zatının aynıdır. Allah zat ile bilir, zat ile görür. Mutezile Allah’ın sıfatlarını reddeder. Allah’ın zat dışında ayrıca sıfatları yoktur.
• Adalet: İnsan yaptığından sorumludur. Mutezile’ye göre insanın yaptıklarından sorumlu tutulabilmesi için kendi fiillerini kendisinin yaratması gerekir. İnsanın yaptıklarını da Allah yaratsaydı insan bu fiillerinden sorumlu tutulamazdı. Mutezile bu konudaki görüşü sebebiyle Ehl-i Sünnetin kader anlayışının dışına çıkmış, ilahi takdiri yok sayarak, insanın kendi kaderini kendisinin belirlediğini söylemiştr.
• El-Menzile beynel menzileteyn: Büyük günah işleyen ne tam mümin ne de kâfirdir. Bu ikisi arasındadır. Eğer tövbe etmeden ölürse ebedi olarak cehennemde kalacak, tövbe
ederse mü’min olarak cennete girecektir.
• El Va’d ve’l Va’id: Allah’ın adaleti iyilikleri mükâfatlandırmayı, kötülüklere ceza vermeyi zorunlu kılar. Mutezile bu sebeple günah işledikten sonra tövbe etmeyen kulu Allah’ın bağışlamasını ve şefaatı reddeder.
El Emr bil Maruf ven Nehy anil Münker: İyiliği emir kötülükten sakındırmak her
kul için zorunludur.

-Cebriyenin Görüşleri ise;

  • İnsan herhangi bir şey yapmaya kadir değildir; Allah tarafndan yazılmış ve yaratılmış fiilleri yapmaya mecburdur.
    İnsanın iradesi de hürriyeti de yoktur.
    • Allah, yarattıkların vasıflandığı sıfatlarla vasıflanmaz. Allah’ın sıfatları yoktur.
    • Allah’ın ilmi ve kelamı hâdistir, sonradan yaratılmıştır.
    • Yapılan iyilik ve kötülüklere sevap ve cezanın verilmesi zorunludur. Allahın af ve mağfiret, Peygamberin şefaatı kabul edilemez.
    • Cennet ve Cehennemin sonu vardır.
    • İman, Allah’ı bilmektir.
    • Allah ne dünyada ne ahirette görülmez.”[3]

MEHMET ÖZÇELİK

29-03-2018

 

[1] Geniş bilgiler için bakınız. www.tesbitler.com/2015/01/02/mustafa-islamoglunun-meal-tefsirinin-tenkidi

[2] Ahzab.34-35,Bakara.167,Nebe.23.

 

[3] Mezheplerin bu görüşleri İmam Hatip Lisesi 12. Sınıf Kelam kitabından alınmıştır.




ZINDIKA KOMİTESİ

ZINDIKA KOMİTESİ

Zındık-Komite-Zındık komitesi-Derin devlet-Dinsiz zındık komitesi-Keyfi küfri.

Türkiye de bir asırdır zındıka komitesi tam bir terör estirdi.

Pkk. yı kurup destekleyen zihniyet, 1970.de sağ solu, 1980.den sonar da baş örtüsü yasağını sürdürenler tam bir keyfi küfrilik içinde zındıka komitesinin icadıdır.

Bu zındıka komitesi hem içte ve hem de dışarıda faaliyet göstermektedir.

Ancak en dehşetlisi de içte gösterdiği faaliyettir.

Tarih boyunca hep içten çökertilmişizdir.

Millet olarak tarihimize inkarcı, kendimize yabancı, inancımıza yabani olduk.

*‘Uzunu indirmek zorundayız’

Firari sanık eski albay Tevfik Gök’ün bilgisayarında ‘ölüm talimatı’ belgeleri çıktı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan “uzun” diye bahsedilen “paralel” isimli notta, “MOSSAD, CIA ve diğerleri Uzun’u götürmek istiyor” ifadesi dikkati çekiyor.

Örgüte karşı olanların fişlendiği, özel durumlarına dair bilgiler toplandığı ifade edilen notta, ABD ile hareket edilmesi halinde Türkiye’deki mücadelenin kazanılacağı kaydediliyor.

“Biat var, sorgulama yok” denilen notta, “1993’lü yıllardan önce özellikle ilk yıllarda hizmete girenler evveliyatımızı biliyorlar. Bugün yapılıp söylenenleri geçmişle mukayese edip sorguluyorlar. Bunlarla bir sonuca varmamız mümkün değil. Netice alabilmek için komünist, faşist, Alevi, CHP fark etmez. Herkesle ittifak edin. İstişareye tabi olunacak. Nedeni sorulmayacak. Üç senedir Uzun’un ölümüne dua ediliyor, hâlâ ayakta. Demek ki halisane dua etmiyorsunuz” ifadeleri yer aldı.[1]

*Türkiye aleyhtarı faaliyetleri nedeniyle istenmeyen adam ilan edilen eski ABD elçisi John Bass’ın, FETÖ’den tutuklu eski Gazi Üniversitesi Rektörü Süleyman Büyükberber ile 15 Temmuz’dan önce gizli görüştüğü ortaya çıktı. Üniversiteye aldığı 190 kişinin tamamı FETÖ’cü çıkan rektörün Bass’la ne konuştuğu merak ediliyor.[2]

*Batı, Nato, Abd nato ortağı olmamıza rağmen hiç yardımcı olunmadı, tam tersine terör oluşturuldu, besledi, destekledi.

İçte zındıka komitesi, gizli komite,  dinsiz komite, derin devlet, haçlı zihniyeti, Abd beslemesi,  mason komitesi,lozan planı, içteki kriptolar, silahşörler ve kalemşörler, kripto ermeniler, kripto süryaniler, sayısız iç ve dış ortak komiteler gerçek yüzünü gösterdiler.

Batı bütün bunları aslında birinci derecede islamı engellemek için yapmıyor çünkü kendisi ve yedi sülalesi de bilmektedir ki, üflemekle islamın nurunu söndüremeyeceklerdir.

Belki hıristiyanlığın, dinsizliğin hatta materyalizm ve sefaletin çöküşünü geciktirmek amaçlıdır.

7 sülalesi bile islamın yükselişini engelleyememiştir.

*ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatının (CIA) eski direktörlerinden James Woolsey, Rusya’nın, ülkesindeki seçimlere müdahale ettiği iddialarıyla ilgili, ABD’nin de başka ülkelerdeki seçimlere karıştığı itirafında bulundu.[3]

Abd ve batı yüz yıl önce yaptıkları gibi darbelerle islam dünyasını şekillendirmeye ve biçimlendirmeye çalışmışlardır.

*Yoğun olarak 1993 ve öncesinde oluşturulan pkk ve terör, içte ve özellikle askeriyede ve özellikle hava ve denizde yer etmek içindi.

Her taşın altında ingiliz parmağı, her kirlilikte de mutlaka ingiliz oyunu bulunmaktadır.

Zamanla 15 temmuzun bir ingiliz anahtarı olduğu daha net belgelenecektir.

Daha öncede yazmıştım. Bir ingiliz ajanı bizdeki bir komutana, Fetöyü ve mensublarını  orduya kendilerinin yerleştirdiklerini ancak amerikalıların ellerinden aldıklarını ifşa etmiştir.

Pkk işin sirke bak kısmıydı.

Düne kadar mitin maaşını ödeyen abd, bu arada pkk.yı da oluşturmuş, 40 yıldır 40 günde .afrinde pkk bataklığının. bitirilmesi mümkünden, kasıtlı olarak bitirilmedi, Türkiye maddi manevi meşgul edilerek, bitirilmeye çalışıldı.

Fetö en son miti ele geçirmeye çalıştı, darbeyi de miti ele geçiremediği için yaptı.

Ahmet Davutoğlu mit başkanı Hakan Fidanı milletvekili adayı göstermekle büyük oyuna geldi, basiretli davranmadı.

Az kalsın büyük ihanet ve darbeye kapıları açmış olacaktı, eğer son anda Erdoğanın engel olması olmasaydı.

Mit ele geçirilseydi, bir 28 şubat belki de daha dehşetlisi yaşanacak, islam dünyası şekillendirilecekti.

Bediüzzaman eserlerinde sürekli bu zındıka komitesine dikkat çekmektedir.

İşte bir kısım kesitler;

“Meğer dinsizliği ve zındıkayı siyaset zannedip ona tarafgirlik eden insan sûretinde şeytanlar ola veya beşer kıyafetinde hayvanlar ola…

-İstibdat- ı mutlak ve rüşvet-i mutlaka ile hareket eden bir cereyan-ı zındıka masonluk, komünistlik hesabına bizi böyle işkencelerle ezmeye çalışmış.

-Gizli zındıka komitesi, elinden geldiği kadar nazar-ı millette kendilerini lanetten, nefretten bir derece kurtarmak için, kusurlarımızı arıyorlar ve hükumeti iğfal etmeye çalışıyorlar. Onun için, biz, eskisi gibi ihtiyatımızı elden bırakmamalıyız.

-Karşımızda dehşetli zındıka varken, mübtedi lerle uğraşıp, onları dinsizlerin tarafına sevk etmemek gerektir. Eğer size ilişmek için gönderilmiş hocalara rastgelseniz, mümkün olduğu kadar münazaa kapısını açmayınız. İlim kisvesiyle itirazları, münafıkların ellerinde bir senet olur. İstanbul da ihtiyar hocanın hücumu ne kadar zarar verdiğini bilirsiniz.

-Kat i bir vasıta ile haber aldım; kökü ecnebide ve kendisi burada bulunan bir zındıka komitesi, senin bir eserini okumuş. Demişler ki: Bu eser sahibi dünyada kalsa, biz mesleğimizi (yani zındıkayı, dinsizliği) bu millete kabul ettiremeyeceğiz. Bunun vücudunu kaldırmalıyız diye senin idamına hükmetmişler. Kendini muhafaza et.”
Ben de “Tevekkeltü a’lallah, ecel birdir, tagayyür etmez” dedim.
İşte bu komite, otuz sene, belki kırk seneden beri hem tevessü etti, hem benimle mücadelede herbir desiseyi istimal etti. İki defa imha için hapse ve on bir defa da beni zehirlemeye çalışmışlar (şimdi on dokuz defa oldu). En son dehşetli planları, sabık Dahiliye Vekilini ve Afyon un sabık Valisini, Emirdağının sabık kaymakam vekilini aleyhime sevk etmeleriyle, resmi hükumetin nüfuzunu bütün şiddetiyle aleyhimde istimal etmeleridir.

-Zındıka komitesi, münafık bazı memurları vesile ederek, merkez-i hükumette resmi bir plan çevirip beni bütün bütün hilaf-ı kanun olarak bütün dostlarımdan ve talebelerimden tecrit ve sıhhat ve hayatım noktasında en fena bir yerde, beni nefyetmek namı altında, haps-i münferid ve tecrid-i mutlak manasında beni Emirdağına gönderdiler.

-Madem bu zamanda zındıka ve ehl-i dalalet ihtilafdan istifade edip, ehl-i imanı şaşırtıp ve şeairi bozarak Kur’ân ve iman aleyhinde kuvvetli cereyanları var; elbette bu müthiş düşmana karşı cüz i teferruata dair medar-ı ihtilaf münakaşaların kapısını açmamak gerektir.
Hem, ölmüş insanları zemmetmek, hiç lüzumu yok. Onlar, dar-ı ahirete, mahall-i cezaya gitmişler. Lüzumsuz, zararlı, onların kusurlarını beyan etmek, emrolunan muhabbet-i Al-i Beytin muktezası değildir ve lazım da değildir diye, Ehl-i Sünnet ve l-Cemaat, Sahabeler zamanındaki fitnelerden bahis açmayı menetmişler. Çünkü Vakıa-i Cemelde Aşere-i Mübeşşereden Zübeyir ve Talha ve Aişe-i Sıddika (r.a.) bulunmasıyla Ehl-i Sünnet Velcemaat, o harbi, içtihad neticesi deyip, “Hazret-i Ali (r.a.) haklı, öteki taraf haksız; fakat içtihad neticesi olduğu cihetle affedilir.”

…..İşte şimdi gizli münafıklar, Vehhabilik damarıyla en ziyade İslamiyeti ve hakikat-i Kur’âniyeyi muhafazaya memur ve mükellef olan bir kısım hocaları elde edip, ehl-i hakikati Alevilikle itham etmekle birbiri aleyhinde istimal ederek dehşetli bir darbeyi İslamiyete vurmaya çalışanlar meydanda geziyorlar. Sen de bir parçasını mektubunda yazıyorsun. Hatta sen de biliyorsun; benim ve Risale-i Nur’un aleyhinde istimal edilen en tesirli vasıtayı hocalardan bulmuşlar.
Şimdi Haremeyn-i Şerifeyne hükmeden Vehhabiler ve meşhur, dehşetli dahilerden İbnü t-Teymiye ve İbnü l-Kayyim-i Cevzi nin pek acip ve cazibedar eserleri İstanbul da çoktan beri hocaların eline geçmesiyle, hususan evliyalar aleyhinde ve bir derece bid alara müsaadekar meşreplerini kendilerine perde yapmak isteyen, bid alara bulaşmış bir kısım hocalar, sizin, muhabbet-i Al-i Beytten gelen ve şimdi izharı lazım olmayan içtihadınızı vesile ederek hem sana, hem Nur şakirtlerine darbe vurabilirler. Madem zemmetmemek ve tekfir etmemekte bir emr-i şer i yok, fakat zemde ve tekfirde hükm-ü şer i var. Zem ve tekfir, eğer haksız olsa, büyük zararı var; eğer haklı ise, hiç hayır ve sevap yok. Çünkü tekfire ve zemme müstehak hadsizdir.

-Şimdi bu zamanda en büyük tehlike olan zındıka ve dinsizlik ve anarşilik ve maddiyunluğa karşı yalnız ve yalnız tek bir çare var. O da Kur’ân’ın hakikatlerine sarılmaktır. Yoksa koca Çin’i az bir zamanda komünistliğe çeviren musibet-i beşeriye, siyasî, maddî kuvvetlerle susmaz. Yalnız onu susturan hakikat-i Kur’âniyedir.

-Sağ-sol tâbiri yerine, hak ve hakikat ve Kur’ân ve iman kuvvetine dayanıp bu vatanı küfr-ü mutlaktan, anarşilikten, zındıkadan ve onların dehşetli tahribatlarından kurtarmaya çalışmalarını rahmet-i İlâhiyeden bütün ruh u canımızla niyaz ve rica ediyoruz.

-Binler teessüf ki, şimdi müthiş yılanlann hücumuna maruz bîçare ehl-i ilim ve ehl-i diyanet, sineklerin ısırması gibi cüz’î kusurâtı bahane ederek, birbirini tenkitle, yılanların ve zındık münafıkların tahribatlarına ve kendilerini onların eliyle öldürmesine yardım ediyorlar.

-Ehâdis-i şerifede gelmiş ki: “Âhirzamanın Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zındıka başına geçecek eşhâs-ı müdhişe-i muzırraları, İslâmın ve beşerin hırs ve şikakından istifade ederek, az bir kuvvetle nev-i beşeri hercümerc eder ve koca âlem-i İslâmı esaret altına alır.”

-Ehl-i zındıkanın üstadı Şeytandır. Şeytan ilzam edilmezse, onun mukallitleri kanmazlar.

-Şu zamanın insanlarına tahkikî imanı ders vermek, mütehayyirlerini kurtarmak, müteharrîlerini takviye ve tarsin etmek, zındıka ve ehl-i ilhadı iskât ve ilzam etmektir.

-Millete, vatana, âsâyişe muzır dinsizlerin ve bazı siyasî zındıkların kitaplarına ve mecmualarına hürriyet-i ilmiye serbestiyetiyle ilişilmediği halde, mâsum ve muhtaç bir gencin imanını kurtarmak ve su-i ahlâktan kurtulmak için Nura talebe olması, elbette değil bir suç, belki hükûmet ve maarif dairesi teşvik ve takdir edecek bir hâlettir.

Sizlerin irşad ve ıslahlarınıza karşı, zındıka ifsada, ahlakları bozmaya çalışıyor.

MEHMET ÖZÇELİK

26-03-2018

[1] https://www.yeniakit.com.tr/haber/uzunu-indirmek-zorundayiz-436596.html

[2] http://www.haber7.com/guncel/haber/2553303-eski-abd-elcisinin-sir-gorusmesi

[3] http://www.haber7.com/dunya/haber/2553269-abd-istihbaratindan-itiraf-biz-de-mudahale-ettik

 




EĞİTİM ANKETİ

EĞİTİM ANKETİ

Watsapp-ta bir yakınım bir anket paylaşmıştı. Üniversitede yapılan bu ankette, soru olarak, Hz. Peygamberin beş sünnetini yazın, şeklinde idi.

Cevapta; Sakal, Sarık, Cübbe, Misvak, Ateş, vs.

Altına düşülen notta ise;

Bir tane üniversiteli çıkıp Peygamber Efendimizin ahlaki ve güzel özelliklerini yazmamışlar, diyordu. Bu durum bende düşündürücü bir etki yaptı. Mesele sayılan şeylerin önemsizliğinden olmayıp, yetersizliğinden, farklı bakış açısından ve de özellikle medyanın farklı yansıtmalarından kaynaklanmaktadır.

Belki de üniversitelerimizin kaliteli bir eğitim vermemesindendir.

Veya bir öz eleştiri yapacak olursak;

Bir üniversitenin Rektör, Dekan ve Öğretim görevlileri ile, Milli Eğitim Müdür, Okul Müdürü ve Öğretmenlerin buluştuğu bir ortamda üniversite elemanları Milli Eğitim elemanlarını tenkid ederek şöyle diyor;

Sizler bizlere nasıl öğrenci gönderiyorsunuz; eksik, yetişmemiş, boş, hayatı bilmeyen, tenbel, vs.

Milli Eğitimin elemanları cevaben;

O öğrenciler sizin yetiştirdiğiniz öğretmenler tarafından eğitilmiş olup, sizlerin ürününüzdür.

Verdiğinizi deriyorsunuz.

Ne verdiniz ki, ne istiyorsunuz?

Bizim öğrencileri sizin yetiştirdiğiniz eğitmenler eğitti.

Zincirleme olarak bu çarkta her dişlinin bir sorumluluğu vardır. Bu durum irdelenmeli, çarkın ve dişlinin neresinde bir bozukluk olduğu vuzuha kavuşturulmalıdır.

Bu mal!? neden defolu çıkıyor?

Malın neresi bozuk?

Eğitimden mi, eğitmenden mi yoksa her ikisinden mi?

Veya eğitimi yapan ve direktif verip onaylayanlardan mı?

Bir yerlerde hatta çok yerlerde bozukluğun olduğu bir gerçektir.

Bende Aihl-nde girmiş olduğum 9 tane 12.sınıf ve 180 kadar öğrenci üzerinde – rahatlıkla yazmalarını sağlamak için isimlerini yazmadan- aşağıdaki soruları sorup, aldığım cevapları da sizlerle paylaşıyorum.

Aldığım cevaplar özellikle birincisi korktuğum gibi olmayıp sevindiriciydi.

 

EĞİTİM ANKETİ

A-Peygamber Eendimiz Hz. Muhammed deyince aklınıza gelen ilk beş şeyi yazınız.


Gül, Nur, Güzel ahlak, Salih amel, Doğru bilgi, Hicret, Merhamet, Mekke, Medine, Salavat, Kur’an-ı Kerim, Allahın kulu, Adalet, Ümmet, Sıcak kanlılık, Sabır, Kâbe, Sözüne Sadık, Yumuşak kalbli, Allah için cihat, Cennet, İstişare, Allah sevgisi, Baş Komutan, Şefkat, İkna kabiliyeti, İnsan sevgisi, Lider, Yaradanın en sevdiği kulu, Cömert, Sağlam bir iman, Çektiği eziyetler, İslâm için yaptığı savaşlar, Ateistlerin saldırısı, Üzüntü, Özlem, Model, Vicdan, Alemlere rahmet, Hilye-i Şerif, Güllerin Efendisi, Nur yüzlü, İslâmın baş tacı, İslâmın yaşam sembolü, Allahın seçtiği kimse, Şefaatçı, Ben beni görmeden seven ümmetimi almadan cennete gitmem diyen bir Peygamber oluşu, İsmi çocuklara en çok verilen isim, 571de doğdu, Sahabeler, Adamın Hası, Söz Fiil Davranış ve Sünnet, Hoşgörü,Günahsız olmak, Dünyaya örnek tek İnsan, Allahın Habibi, Hatemul Enbiya, Cebrail, Bütün güzellikler, Bu alem onun hürmetine yaratıldı, Ayı ikiye bölmesi, Kızların diri diri gömüldüğü zamanda kızını omuzunda gezdirmesi, İnsanlara değer veren kişi, Dürüstlük, İslâm devleti başkanı.


 

B-Kur’an-ı Kerim  deyince aklınıza gelen ilk beş şeyi yazınız.


Ezber yapılacak sureler, Hayat kitabımız, Anlamak için okumalıyız, Anladıklarımızı hayatımıza geçirmeliyiz, İbadet, Alak Suresi, İlk âyet, İslâmın sembolü, Müslümanlar, Hz. Ebubekir, Hz. Osman, Melekler, Mekke, Medine, Allah, Hüküm, Rahmet, Her iki hayatta mutluluk, Ceza ve Mükafat, Ruha şifa, Yaşam kaynağı, Mucize, Değiştirilemez, Unutturulamaz, Sükûnet, İslâmın kapısı, Medeniyet, Öğreten, Cennetin anahtarı, Mekke ve Medinede olan olaylar, Bütün asırlara hitap eden Kitap, hem dua hem zikir, İlim deryası. âhiretteki akibetimize rehberlik eden, Ruhani duygular, Hafız adaylarının Kuran ile geçirdiği safhalar, 4 büyük kitabın en büyüğü, Allah lafzı, İmanın temel kaynağı, Ruhu dinlendirici, Apaçık delilli kitap, Melek, Cin, Şeytan, Bereket, Belli başlı sevdiğim âyetler, Rahmet, Furkan, Maymuna dönenler, Dinin kişisel kâr ve kazanç için kullanımı, 30 cüz, 600 sayfa, Arapça, Öğretmenlerimiz, Peygamberlerin hayatları, Hidayet rehberi, Şifre, Son Kitap, Mucize, Manevi uyarıcı, Meal, Dua, Anlaşılması güç bir kaynak, Kusursuz bilgiler, Allahın sözleri, Öğüt, Hira mağarası, Cihat, Gerçekler, Hayata dair herşey, Kıssa, Mesaj, Rabbimiz, Peygamberimiz, Cebrail, İnsan, İslâmiyet, Zorlu hayatlar, Doğruya götüren bir araç, Kutsal kitap, Ölüm, Ankebut suresi, Hayatın kural Kitabı, Tecvid, Bilgi, Rehber, Âhiret, Sevap, Farz, Vacip, Haram, Helâl, Emir, Kıyamet, Şifa, Esma-ül Hüsna, Işık kaynağı, Ölüler için değil dirilere inmiş olması, Hayatın her türlü sırrı, Allahın mektubu, Sosyal ilişkiler, Kadir gecesi inmesi, İnsanı rahatlatan kitap, Tekvir suresi, Cennete götürecek Kitap, Şifre kaynağı, İmtihana tutulan insanların cevap anahtarı, Allahın insanlardan ne istediğini açıklayıcı, Kelamullah, Toplumu düzenleyici, Bozulmamış tek kitap, Dertlere derman, Evrensel, Huzur…


 

C-Din deyince aklınıza gelen ilk beş şeyi yazınız.


Bağlanış, Yaşam tarzı, Çatı, Doğru ile yanlışı ayırıcı, Tuvaletten devlet yöneticiliğine kadar düzenleyici, İnsanların korunma ihtiyacı, Hayatı şekillendiren, Yaşama amacı, Mescid, Cami, Irklar, Ezan, Kurallara uyunca mutluluk, Mağfiret ve huzura götüren, Hürriyet, Yaratıcıya inanmak, Ruhsal psikolojiyi düzeltmek, Sosyal ilişkiyi düzenleme, İhtiyaç, Kul ile Allah arasındaki bağlantı, Hukuk, Eşitlik, Aklın yolu, Zulmü yasaklayıcı, Kutsallık, Dini olmayanın geleceği yoktur, Helâl Haram, Kural, Fıtrat, Hak Batıl mücadelesi, Fitre, Bağlılık, Yakarma, İnanç, Güven, Sığınma, Yaşayış biçimi, Allah, Dua, Abdest, Emir ve Yasaklar, İnsaniyet, İhtiyaç,f Fkıh, Tefsir, İslâmi ilimler, Yaşam tarzı, Kıble, Halifelik, Hayatta kişiyi aşan durumlarda manevi yardım, İnsanlara umut vadeder, Allaha ulaştırır, İnsanları tek çatı altında toplar, İman, Cennetin anahtarını almak, Maneviyatını güçlendirmek, Son nefeste imanlı gitmek, Allah yolunda uğraş vermek, Düzen,mezhepler, İlahi kurallar, Allaha ulaşmak, İbadetler, İnsanın kendini güvende hissettiği manevi test, Yasak, Mensubu olduğum toplumun adetleri, Dava, Kurtuluş, Yaratılış…



 

D-Eğitim ve Okul deyince aklınıza gelen ilk beş şeyi yazınız.


Bir çok insanın harcanması, Geleceğin kararması, Oy çiftlikleri, Aileden uzaklık, Günlük yol, Sabah akşam, Yetersiz öğretmenler, İsteksiz öğrenciler, Koyun- sürü- çoban, Hayatımı belirleyen kurum, Geçmişi bilip geleceğe adım attıran kurum, Eğitim kalitesiz, Malzemeler tamam ama metot yanlış, Boş vakit, Zor bir hayat, Dinlemek, Futbol, Dersler çok, Ders saatleri aşırı, Ne zaman bitecek, Matematik, Vakit geçirmek, Ağlamak, Gülmek, Eğlenmek, Zorluklarla mücadeleyi öğrenmek, Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum, Hapishane, Egoist hocalar, Sevilmeyen yer, Zorunlu eğitim, Boşa zaman harcama, Gerek bile duyulmayan, Sıkıcı, 8 saat okul mu olur, Hafta sonu kursu kaldırılsın, Sessiz bir hastane, Ölüm, Uykusuzluk, Sitres, Endişe, Olumsuz ne varsa, Eziyet, İşkence, Çile, Bunalım, Değişken bir sistem, Saçma, Tatil, Eğitim sisteminin olmaması, Ahlak eğitimi olmalı, Eğitim seviyesi olmalı, Bitkinlik, Yoğunluk, Kardeşlik, Sıkıntı, Sabah erken kalkmak, Yks, Askerlik sınavı, Uykusuzluk, Yazan, Araştıran, Çocukluğumuzu çalan, Gençliğimizi heba edip harcayan, Yarışa sokan, Hayatı öğrenme, Öğrenme, Bilgi, Bencillik, Gelecek, Test, Arkadaş, Velilere gösterilen saygının öğrencilere gösterilmemesi, Konular, Kantin, Sıralar, Üniversite, Sınav, Boş iş, Herkes istediği şeyi yapsın, Hayattan ve hayatın gerçeklerinden kopuk, Öğrencilerin boş konuşması, Her tür insanın olduğu yer, Sesimizi duymayan ve adil olmayan idare, Hiç bir şey, Boş okuma, Açık cezaevi, Müdür, Müdür Yardımcısı, Müfettiş, Nöbetçi, Test kitabı, Devamsızlık, Staj, Diploma, Mezuniyet, 8 saat yorgunluk, Zorunluluk, İkinci evimiz, Aradığımız yok, Siyaset yeri, Edebin yolu, Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olurmu, Sevap kazanma yeri, Sohbet, Muhabbet, Saygı, Sevgi, Dürüstlük, İnsanlık, İlgimizi çekmiyor, Düzen yok, İlim irfan yeri ancak amacından uzak, Tertip, Düzen, Ahlaki değerlere uygun yaşama, Başarı, Bir öğretmen bütün dersleri anlatamazken bir öğrenci neden ve nasıl bütün dersleri anlasın, Edep, Haya, İnsanlık, Ahlakın öğretildiği yer, Bilgilerle yolumuzu aydınlatan insanlar, Mehmet Özçelik, Verimsiz dersler, Gereksiz öğrenciler, İslâma- vatana- millete hayırlı insan yetiştiren yer, Sistemdeki yanlışlar…


 

E-Üniversiteye  gitmek istiyormusunuz. Evet veya Hayır.

Katılanların % 98.i Üniversiteye gitmek istiyor ancak gerekçeleri temel bazı noktalarda birleşiyor. Sadece bir öğrenci kararsız çıktı ancak ne kadarı ümit verir?

 

F-Üniversiteye neden Girmek  veya Girmemek istiyorsunuz.

Aklınıza gelen ilk beş şeyi yazınız.


Yoksullara katkı sağlayabilmek, Allahın adını tüm cihana yaymak, Al bayrağımızı dalgalandıran, İlgilendiğim alanı sürdürmek, Tecrübe edinmek, İlimle imanımı ve ibadetimi arttırmak, Hayatımı düzene koymak, İman varsa imkan vardır, Esnaf olacağım, Olgunlaşmak için, İdeal sahibi olmak için, Kariyer yapmak için, Cehaletten kurtulmak, Yaşamın zorluklarını tatmak, Sorumluluk yüklenmek, Çevremin güvenini boşa çıkarmamak, Hedefe ilk adım, Evlenmek için, Statü ve prestij arttırma, Lise mezunluğu yetmiyor, Evrensel bakmak için, Parlak gelecek, Ssk.lı iş, Devlet memurluğu, Durumumuz iyi değil, Okumam lazım, Diploma için, Farklı bir ortam, Başka çarem yok, Sevdiğim için, Ülkeye katkım olması için, Aileden uzakta yaşamaya alışmak, Toplumu cahillikten kurtarmak, Hazır değilim, İmkan sağlanmış yol, İslami ilimleri öğrenmek, İslama hizmet, Para kazanmak, Hedefe ulaşmak, Değer kazanmak, İlim öğrenmek, Hayalimi gerçekleştirmek, Kimseye ağız açmamak için, Bir şeylere sahip olmak için, Ortamdaki ağırlığım için, Kendimi geliştirmek, Medeniyetleri öğrenmek, Sorumluluk, 12 yıl boşa gitmesin diye, Okumayana kız vermiyorlar, Spor alanında başarılı olmak, Büyüdüğümü hissetmek, Vatana ve millete hizmet etmek, Kendimin ve ülkemin geleceğini kurtarmak, Yanlış sistem, Hayatımın dönüm noktası, Başarıya son bir adım, Sırtı devlete dayamak, Evlenmek, Mecburiyet, Ortam görmek, Askeri üniversite, Dine hizmet için, Etkili olmak, Hayırlı evlât olmak, Allah yolunda gitmek, Anne babama hayırlı bir evlât olmak, Milleti eğitmek, Allahın dinini öğretmek, Kızıl elmaya bir adım daha yaklaşmak, Daha az çalışma ve daha çok para, Ortam güzel, Mezun olunca iş bulamıyorum, Gençliğimin en güzel yılları dört duvar arasında geçecek, Ahlakım bozulabilir, 30 gün sömestr tatili oluyormuş..büt gibi sınavlara kalmazsan direk tatil, İstediğin zaman derse gir çık, Asistan olursan değme keyfine, Üniversiteye girmesem de çalışırım, Geliştirme yeri, Allah rızası için, Kendim için, Ailemi mutlu etmek için, Çevre faktörü, Ortam güzel olduğundan, Özgür olduğundan, İstediğin derse giriyorsun, Medeniyet, Diğer insanlara karşı tutum, Para, Aile baskısı, İlk neden, Kültürlü yaşamak, Fen öğrenmek, Toplum baskısı, Farkındalık kazandırması, Kayseriden kurtulmak için, Temiz hava solumak, Dil öğrenmek istiyorum, 1400 yıllık müktesebatın ilmi müdafaası için, Ailem için, İyi bir yaşam için, İslâm için, Arayan değil aranan olmak için, İlim bizlere farz olduğu için…


MEHMET ÖZÇELİK

19-03-2018




DUYGULAR HAYATIN PROĞRAMLARIDIR

DUYGULAR HAYATIN PROĞRAMLARIDIR

Duygular hayatın proğramlarıdır.

Hayat o duygu proğramlarıyla çalışır ve gelişir.

Duygusuz hayat, çalışmayan madde yığınlarından ibarettir.

Tıpkı proğramsız bilgisayar gibi.

Duygular bir şeyi herşeylerle irtibatlandırır.

Duyguların kontrolünün kullanımı insanın eline ve sınırlı çerçevede de olsa insana verilmiştir.

Duyguların genel kontrol ve desteklenmesi Allahın yedi kudretindedir.

Tıpkı bilgisayarların belli bölümlerinin kişinin kullanımına açılması gibi.

Alemin varlığı duyguların varlığı ile vardır.

Nitekim Allah kâinattan hayatı süzmüş, hayatın merkezine rızkı koymuş, herşeyi onun etrafında koşturmakta, rızkın merkezine de iştah duygusunu yerleştirmiştir.

Bir anlık iştah duygusunun olmadığını düşününüz.

Herşey ve en güzel şeyler bile bize göre ot kadar bile bir değer ifade etmez.

İnsanın hasta olup iştahının kesik olduğunda hiç bir şey yemek istememesi gibi.

Bir sofra mesabesinde olan kâinat duygular ile istifade ediliyor, değer buluyor.

Duygular aleme açılan bir pencere ve giriş kapısıdır.

İç ve dış duygular, mikro ve makro alemin birer anahtarıdırlar.

O duygularla o alemlerin kapıları açılır.

Duygulara ölçecek hassas ölçücükler konulmuştur.

Duygular güncellenmeye açıktırlar.

Tıpkı android sistemleri gibi.

İnsanın sahip olduğu bu duygulara tabiat ve alem tam manasıyla sahip değildir.

Bazıları sınırlı oranda sahiptir.

Duygular Allahın insanlara birer ihsanıdır.

Varlıklara olan sahiplenme bu duygularla olur.

Günahlar ve olumsuzluklar birer virüs olup, duyguları köreltmekte ve söndürmektedir.

İnsan duyguları ilahi kelamla güncellenmekte ve arınmaktadır.

Duygular beslenmekte ve korku gibi duygular hayatı korumaktadır.

Kalb ve akıl o duyguların sultanıdır.

Duygular ebediyete namzet olup, ebedi olandan başkasına razı olmaz.

İbadetler duyguların cilasıdır.

İman duyguların kaynağı ve şartelidir.

Tabiattaki kanunlar, onun birer duygusudur.

İnsan duyguları kainatı kuşatmıştır.

İnsanlar duyguları itibarıyla bu dünya tarlasına ekmek ve duyguları yönüyle ekilmek amacıyla gönderilmiştir.

İnsan zahiri ve batini temel on duyguyla teçhiz edilmiştir.

İşte o duygularla insan kainata ve alemlere sahiplenmektedir.

Ancak bu sahiplenme nefis namına değil, Allah namına ve hesabına olmalıdır.

Nurani olan bu duygular vücudu da kontrol ederek istifadelerini sağlamaktadır.

Hassas, ruh gibi ince ve dakik olan bu duygular manevi alemlerle irtibat kurup, Allahın yarattığı acube-i hilkattir.

Hayat o duygular vasıtasıyla hareket etmekte, istifadede bulunmaktadır.

Allah esmasını bu duygular vasıtasıyla âlemde neşreder, tecelli ettirir.

Duygular bir kaç defa rızkını alır.

Bilmediğimiz ancak mevcud olan duygular tezahürüne ve geniş olup bulunduğu alan ve aleme göre zuhur eder, tezahüre başlar

Sevk ve Şevk duygusu olan Sâika ve Şâika gibi.

Bu duygular esmaya olan mazhariyetle gelişim gösterir.

Tıpkı maddi manevi temizliğe dikkat eden insanda Kuddüs ismi daha çok tecelli eder ve o kapı ona açılır.

Alemdeki oluşum ve değişimler duygular doğrultusundadır.

Duygular alemdeki nisbetler oranında gelişim gösterir.

İnsan iman ve ibadetini tüm bu duygularıyla gerçekleştirir.

Tüm kâinatı arkasına alır adeta kâinatla birlikte ibadet eder.

Oruç tuttuğunda tüm bu duygularıyla tutar, ibadeti de cüz-ilikten çıkıp külliyet kesbeder.

Eğer güneş gibi diğer varlıkların duyguları olsaydı, bizimle konuşur, irtibat kurarlardı.

Şeytan direk bu duygulara hücum ederek ele geçirmeye ve hedefi doğrultusunda yönlendirmeye çalışmaktadır.

Tıpkı virüsün proğram görünerek diğer proğramları ele geçirip, bilgisayar proğramlarını çökerterek, işlemez ve işlenmez hale getirmesi gibi.

Bu duygular ferd ve nevilerinin bekasına hizmet etmektedirler.

Bu duyguların belkide en önemli görevlerinden birisi ve birincisi, Allahın nimetlerini tanımak, tartmak, teftiş edip takdir etmektir.

Duygular Allahın sıfatlarını ve şuunatını bilmek içindir.

Bu özelliğinden dolayı alemin üzerinde zevk alır, lezzet duyar.

Hayvanlar farklı duygulara sahiptirler.

Bir çok şeyi mezcetmiş olan hayat, duygularla inbisat ve inkişaf eder.

Duygular doyumsuz ve herkese muhtaç olarak yaratılmıştır.

Alemde olan olaylar duyguları uyanık tutmak ve monotonluktan kurtarmak içindir.

Allah duygulara sınır koymayıp serbest bırakmış, bütün makam ve mertebelere çıkıp gezmesini sağlamıştır.

Hayvanların duyguları ise birer kelime ve sözdür.

Kısaca, alem duygudur ve duygularla vardır, dersek yanlış olmaz.

MEHMET ÖZÇELİK

12-03-2018




DİYANET GÜNCELLENMELİ

DİYANET GÜNCELLENMELİ

Diyanet güncellenmelidir.

Nurettin Yıldız-ı yıpratmak amacıyla ona saldıranlar, aslında onunla beraber başta İslama saldırma amaçlı idi.

Ancak Yıldız verdiği doğru olan fetvayı dar alanda değil, güncellenerek gelecek saldırıları göz önünde bulundurup, su-I istimale açık kapı bırakmaması, konunun içini doldurması gerekti.

Tıpkı Erdoğan-ın haklı çıkışıyla beraber su-I istimale açık ve içi doldurulmamış bir cümlede bulunması gibi.

Türkiye hassas ve kaypak bir zeminde olup, anlamaya değil de anlamamaya yönelik açıklar bulunup lastik gibi her tarafa çekilmektedir.

İşte hakkı buna mahal vermeden söylemek gerektir.

-Diyanet kendini güncellemeli.

Heyet oluşmalı.

Meselelere anında cevab vermeli.

Ancak önce o güveni oluşturmalı.

Kabul görmeli.

Heyetine islam ülkelerinden de muteber insanları katmalı.

Fıkıh ve tefsir konusunda onlarca heyet oluşturmalı, şimdiye kadar ki görüşlere yer vermeli, ehli sünnete uygun olanını gerekçeleriyle ortaya koymalıdır.

Diyanet ciddi olarak silkelenmeli, kendisini güncellemeli, önemli olan namaz kıldırma, hac ibadetinin kapsam alanını genişletmeli, daha aktif olmalıdır.

Meydanı ehliyetsizlere bırakmamalı, bir medya heyeti kurup toplumda olumsuz etki bırakmadan ikna edici şekilde cevaplamalıdır.

Diyanet kendine gelmeli. resmi bir kurum olmaktan kurtulup, samimi bir kurum olmalıdır.

Yani inandığını söylemekten çekinmemeli, heyetin ortak görüşünü şahıs görüşü olmaktan çıkararak bağlayıcılığını sürdürmelidir.

Yüz binin üzerindeki elemanlarıyla ne yapmaz ne yapamaz ki….

Diyanet ve elemanları ne kadar yeterlidir?

Bu bir dost tenkid ve tahlilidir.

Bir emekli imam ve de medresede okumuş bir kişi bir sene kadar önce bana şunu söylemişti;

Allaha, meleklere, ahiret ve kadere imanda şüphelerim vardı.

Eğer Risale-i Nurları okumasaydım, imanım tehlikede olarak gidecektim.

1970-lerde benimde Kuran Kursu hocam olan merhum hoca, 20 yıldan fazla, küçüklükten beri medresede okumuş, imamlıktan emekli hocamız yıllar öncesinde şöyle demişti;

Allaha iman ve isbatı konusunda, kul hüvallahu, deyip, ötesine geçemiyorduk.

Diyanet inanç konusunda da kendisini güncellemeli.

Bende 25 ay imamlık yaptım. Hocalarımıza hakaret amaçlı olmaksızın sormak istiyorum,

Diyanet camiasının, imam ve Kuran Kursu öğretmenlerinin kaçta kaçı hatta en az bir kere Kuranın mealini okudular mı?

Tefsiri ve hangi tefsiri diye sormuyorum!

Yani göreve başladığı zamandan bu ana kadar kendisini ne kadar geliştirdi ve güncelledi?

Diyanet güne ve gündeme uymadan, gündeme hakim olarak kendisini güncellemeli.

Diyanet caminin duvarlarını aşmalı, esnafa, evlere, resmi kurumlara ulaşmalı, alışmalı.

İmamlar mahalledeki, özellikle camiye gelmeyenleri ziyaret etmeli.

İmamlar kendilerini güncellemeli.

Camiler cazip hale getirilerek, çocuklar camiye cezbedilmeli. çocuklara yönelik ortamlar hazırlanmalı.

Camiler güncellenmeli.

Cemaatlar genelde, -biraz farketse de- sadece yaşlılardan ibaret olmamalı.

Hafta sonları sabah namazlarından sonra çorba günleri veya tefsir sohbetleri gibi etkinlikler düzenleyerek gençler, eğitimciler, esnaflar, farklı desenler oluşturulmalı.

Ben bunu 9 yıl sürdürdüm, çokta verimli oldu.

Cemaat güncellenmeli.

Kadınların bu günlerde bahane edilmesi vesilesiyle onlar içinde tarihi cami ziyaretleri, toplantılar, hafızlık yarışmaları gibi etkinlikler sık sık düzenlenebilir.

Buda önce diyanet teşkilatının güncellenmesiyle mümkündür.

Sonrasında ise merkezde bir Arge heyetinin kurularak, projeler üretip hayata geçirilmesiyle olur.

Bunun içinde düşünce ve kafaların güncellenmesi gerek.

Diyanet teşkilatı baştan sona güncellenmeli, günü değil geleceği hedeflemelidir.

Bunun içinde itici bir güç, Diyanet işleri başkanı güncellenmelidir.

Yıllardır diyanetin içinde bulunan başkan, en azından eksiklikleri biliyor ve görüyordur.

O halde neyi bekliyor.

Başkan önce kendini danışmanlarıyla birlikte güncellemelidir.

Diyanet bunu reform ile değil, tecdid hareketiyle yapmalıdır.

Özellikle sabah namazının tesbihatında kısa tutulmamalı, uzun yapılmalı. kelime i tevhidde tesbihe dahil edilmeli.

Sıkıntılı olduğumuz şu günlerde camilerde Salaten Tüncina duası okunmalıdır.

Cami ibadetinde güncellenmelidir.

Vaizler hikmetli ve doyurucu vaz etmeli, İlahiyat camiası yani İmam Hatip Meslek ve Din Dersi Öğretmenleri de va’z için istihdam edilmelidir.

Va’z ve sohbetlerde güncellenmeye gidilmelidir.

Güncellenmeyen cemaat ve toplum, güncenlendirilmelidir.

Kısaca diyanet güncellenmeye bir yerden hatta her yerden başlamalıdır.

Kendini değiştiremeyenler dini değiştirmeye çalışmaktadırlar.

Dini yaşantısını değiştiremeyenler, toplumun dini yaşantısına müdahale etmektedirler.

Gelin hep beraber değişelim, döğüşmeden dönüşelim…

Şimdiye kadar hep birbirimizle didiştik, bir türlü dönüşmedik.

Bir asırdır olumsuzluğa dönüştürüldük.

Ortam yeni yeni açılıyor.

Bakınız İlahiyatlar dönüşmeye değil, değişmeye! başlıyor.

Geçmişten istifade edip, geleceğe yönelen bir ilahiyatla güncellenme yapmalıdır.

Bugünkü görünürdeki ilahiyat üç beş kişinin zihinleri bulandırmak amacıyla, geçmişi inkâr edip, geleceği sönük feneriyle aydınlatmaya çalışmaktadır.

İlahiyatlar geçmişini güncellemeli, kendi donanımlı olup güncellenmeli, yıkmaya değil yapmaya yönelik, ifsad ve inkara değil, ıslaha yönelik adımlar atmalıdır.

Toplumun dini ve dini yaşantısı, nisbeten diyanetin ve ilahiyatın mahsulüdür.

Gururlanabilirde, üzülebilirde…

Ektiğimizi biçiyor, döktüğümüzü içiyoruz.

Yüz yıldır durdurulmuş diyanet hareketini güncellemeli, biçimlenmeye, daha doğrusu biçimsizlendirmeye çalışılan ilahiyat, kendi biçimini almalıdır.

Korkum ise, güncellenirken virüs kapmasıdır.

Her güncelleme bazı kayıplara neden olmaktadır.

Nitekim bazı yenilerin ve yenilenmelerin eskiyi aratması gibi.

Buda yenileyenlerin yenilenmemiş olmasındandır.

-“Sual : “Şeriatın bazı ahkamı, mesela valilerin vazifelerine taallûku var.” 

Cevap : Bundan sonra, bizzarûre, hilafeti temsil eden Meşihat-ı İslamiye ve Diyanet Dairesi hem alî, hem mukaddes, hem ayrı, hem nezzare olacaktır. Şimdi hakim, şahıs değil, efkar-ı amme olduğu için, onun nevinden şahs-ı manevî bir fetva emîni ister. İşte şu hakimin fetva emîni, Meşîhatta mezahib-i erbaadan kırk elli ulema-i muhakkik bir meclis-i mebusan-ı ilmiye teşkiliyle şahs-ı manevîleri, öteki şahs-ı manevîye fetva emînlik edecektir. Yoksa, hakim ve müfti bir cinsten olmazsa, birbirinin lisanını anlamazlar. Zîra şahs-ı vahid, şahs-ı manevîyi kandıramaz ve tenvir edemez.”[1]

 

 

 

[1] Münâzarât, ss. 79-80. 

 




GÜNCELLEMELİ Mİ GÜNCELLENMELİ Mİ

GÜNCELLEMELİ Mİ GÜNCELLENMELİ Mİ

“İslam’ın güncellenmesi” sözünü kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu sözü iyi niyetle söylenmiş hak bir söz de olsa; içi doldurulmadığından ve de su-i istimale açık bir söz olduğundan her tarafa çekilmeye çalışıldı.

Kendisi de daha sonra buna açıklık getirerek;”Biz dinde reform diye bir şey aramıyoruz. Haddimize mi?”

“Dinimiz İslam ve kitabımız Kur’an-ı Kerim, Rabbimizin emri gereği kıyamete kadar caridir. Değişimi inkar etmek, kafasını kuma gömen deve kuşu misali kendi kendini kandırmak demektir. Elbette asla değişmeyen ve değişmeyecek olan kurallar da ilkeler de vardır. Mesela İslam’ın son din olduğu asla değişmeyecek bir hakikattir. Bununla kimse oynayamaz. Allah’ın, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de bize açıkça ifade ettiği hükümler yani naslar asla değişmemiştir, değişmeyecek.”

Bu söz ilk etapta reformist zihniyete sahip olanları sevindirdi.

Ancak Erdoğanın açıklama getirip güven vermesi bulandırılan suları durulttu.

-Güncellemeli mi güncellenmeli mi?

Kendilerini güncellemeyenler, islamı güncellemeye çalışmaktadırlar.

Hak olmayan din olan hristiyanlıkta meydana gelen reform, onların bir çok alanda gelişmelerine sebeb olmuştur.

Zaten hak olmadığından reform olması ikibin sene öncesinden günümüze güncellenmesi olarak gereklidir ve de faydalı olmuştur.

İslamiyette ise gelen din ve inen Kur’an-ı Kerim sadece 1400 sene önceki insanı ve zamanı ilgilendirmeyip hükümleri tüm zamanlara şümulü olduğundan zaten toplumu otomatikman kendisi güncellemektedir.

Muhkem ve kesin olan konularda zaten yoruma gerek yoktur.

İçtihada yönelik muamelat ile ilgili olan hususlarda islamiyet zaten açık kapı bırakmış ve de dinin dört temel esasından biri olan içtihat konusunu devreye koymuştur.

İçtihat ile cehd-ü gayret gösterecek olan müçtehit kişi de meselelere vakıf, işinin ehli olan kimseler olacaktır.

Her önüne gelen; tefsire, gramere, hadise, fıkha, kelam ve usullere vakıf olmayan insanların da aklıma yatmadı, ulu orta araştırmadan hatta kafa yormadan reddetmesine de itibar edilmez.

Bediüzzaman hazretleri içtihat konusunda bu kapının açık olduğunu ancak oraya girmeyi gerektirecek 6 şartın olması gerektiğini ifade etmiştir.

Bu da haddini bilmeyen herkesin bu konuda yalan yanlış beyanda bulunmalarını engellemiş olmaktadır.

Özetle ifade edecek olursak;

“Birincisi: Nasıl ki, kışta fırtınaların şiddetli olduğu bir vakitte, dar delikler dahi seddedilir; yeni kapılar açmak hiçbir cihetle kâr-ı akıl değil. Hem nasıl ki, büyük bir selin hücumunda tamir için duvarlarda delikler açmak gark olmaya vesiledir. Öyle de, şu münkerat zamanında ve âdât-ı ecânibin istilâsı ânında ve bid’aların kesreti vaktinde ve dalâletin tahribatı hengâmında, içtihad namıyla kasr-ı İslâmiyetten yeni kapılar açıp, duvarlarında muharriplerin girmesine vesile olacak olan delikler açmak, İslâmiyete cinayettir.

İkincisi: Dinin zaruriyatı ki içtihad onlara giremez. Çünkü kat’î ve muayyendirler.

Üçüncüsü: Her zamanın insanlarınca kıymetli addedilerek efkârı celb eden câzibedar bir metâ merguptur. Meselâ, bu zamanda en rağbetli, en iftiharlı, siyasetle iştigal ve dünya hayatını temin etmektir.

….. Ahkâm-ı diniyeye sarf edilecek müstakim bir içtihad yoktur.

Dördüncüsü: İçtihad kapısından İslâmiyete girip mesâilini genişlendirmeye meyleden adamın maksadı, zaruriyata imtisalle takvâ ve kemale mazhariyet ise, güzeldir. Amma zaruriyatı terk ve hayat-ı dünyeviyeyi hayat-ı uhreviyeye tercih eden adam ise, onun içtihada meyli, meylüttahriptir. Tekliften çıkıp kaçmak için bir yol bulmaktır.
Beşincisi: Herşeyin, her hükmün vücuda gelmesi bir illete binaen olduğu gibi, bir maslahata dahi tâbidir. Fakat maslahat illet değildir. Ancak tercih edici bir hikmettir. Bu zamanın efkârı, bizzat saadet-i dünyaya müteveccihtir. Şeriatın nazarı ise, bizzat saadet-i uhreviyeye müteveccih olup, bittabi dünyaya da nâzırdır. Çünkü dünya âhirete vesiledir.

…Üç nokta-i nazar, şu zamanın içtihadatını arziye yapar, semavîlikten çıkarıyor. Halbuki şeriat semaviyedir ve içtihadat-ı şer’iye dahi onun ahkâm-ı mestûresini izhar ettiğinden semaviyedirler.”[1]

Nitekim bir kaç yıl önce felsefeci bir arkadaş, sıcak bölgelerde Temmuz ve Ağustos aylarında zor oruç tutulduğundan bunun ocak ayı gibi bir zamana alınmasının uygun olacağını söylemişti.

Bunun sonu olmayacağı için, bir keyfilik söz konusu olacağından hac zamanı değiştirilecek, sabah namazına kalkmak zor olduğundan onun vakti bir başka zamana alınacaktır.

Din dinlikten çıkmış, başını almış gidecek, bir keyfilik hüküm sürecektir.

İslam dünyasında bir birlik oluşturmayacaktır.

Kendisinde seviye olmayıp, kendisini değiştiremeyenler, ilahi hükmü kendilerini onun üzerinde bir hüküm sahibi olarak çok rahat değiştirmeye kalkmaktadırlar.

Tıpkı devletin kanunlarına göre hareket etmeyenlerin, o kanunları kendilerine göre uydurmaya ve uygulamaya çalışmaları gibi ki, bu da hukuken bir terörü doğuracaktır.

-İlaçlar bitkilerden oluştuğu halde gidiyor ilaçlarımızı eczahaneden alıyoruz.

Her önüne gelen ilaç hazırlama yoluna gitmiyor.

Anayasa kitabı mevcut olduğu halde, herkes o anayasa kitapçığına bakarak hüküm vermiyor. Bir avukata, hakime, savcıya, anayasa mahkemesine ve insan hakları mahkemesine kadar gidiyor.

Değişim ve güncellenmeye açık olan şu gibi hususlardır;

“Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda her ne harcarsanız karşılığı size tam olarak ödenir. Size zulmedilmez.”[2]

Buradaki savaş atları yerine, her ne kadar at her dönemde geçerliliğini ifade etsede, yetersiz kaldığından- her türlü savaş teknolojileri olarak yorumlanabilir, hiç bir de sakıncası olmaz.

Hadiste;”Düşmanlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayın. Dikkat edin, kuvvet (gelişen harp tekniğine göre) atmaktır, kuvvet atmaktır, kuvvet atmaktır!”[3]

Ve “Kim atıcılık öğrenir de sonra onu terk ederse bizden değildir veya isyan etmiştir.”[4] 

Buradaki her dönem geçerliliğini ifade eden kapsamlı atma ifadesiyle ok atma, mızrak atma olabileceği gibi, en son sistem silahlarla atma olarak güncellenebilir.

İçtihatla tahrif ayrıştırılmalıdır.

Dinde reform tahriftir. Dini bozmadır.

İçtihatta hakkı aramak ve dini yaşamak esastır. Dini daha iyi yaşamak için içtihatta bulunulur.

Dini yaşamanın mümkün olmadığı veya dini yaşama yollarını aramada içtihat devreye girer.

Dini yaşamamak, dinin duvarından menfezler açmak, kendini ve zamanı dine değil de, dini zamana uydurmak içtihat değil, tahriftir.

Zaten imkânsız olan durumlarda islam hukuku, -Zaruretler haramı helal eder.- hükmüyle bir çıkış kapısını açmıştır.

Dinin kolaylaştırıcılığı devreye konulmuştur.

Bir kıssa; Hazret-i Ali’nin torunu Muhammed bin Hasan hazretleri, imam-ı azam hazretlerine gelip dedi ki:

– Ceddimin Hadis-i şeriflerine kıyas ile muhalefet ettiğinizi duydum. Onun için geldim.

– Bundan Allahü teâlâya sığınırım. 

Sonra Hazret-i İmam dizleri üzerine oturup edeple sordu :

– Efendim, erkek mi zayıftır, kadın mı?

– Kadın, daha zayıf yaratılışlıdır.

– Dinimize göre kadının hissesi ne kadardır?

– Erkeğin yarısı kadardır.

– Bakın, eğer kıyas ile söyleseydim, bu hükmün tersini söylerdim. Kadın zayıf olduğu için ona iki, erkeğe bir hisse verilmeli derdim. Sizin söylediğiniz gibi bildirdiğime göre, bu durum, hadis-i şeriflere sıkı sıkıya bağlı olduğumu göstermez mi?

– Evet hadis-i şerife aykırılık yok.

Hazret-i İmam tekrar sordu:

– Namaz mı efdaldir, oruç mu?

– Elbette namaz efdaldir.

– Eğer kıyas ederek söyleseydim, hayzlı kadına ramazan orucunu değil, namazını kaza etmesini bildirirdim. Bu da hadis-i şeriflere bağlılığımı göstermez mi?

– Evet bunda da hadis-i şeriflere aykırılık yok.

– Size bir soru daha sorayım. İdrar mı necistir, meni mi?

– Elbette idrar necistir.

– Eğer kıyas ederek söyleseydim, meni çıkınca değil, idrar çıkınca gusletmeyi söylerdim. Hadis-i şerife aykırı şey söylemekten Allahü teâlâya sığınırım. Ben Peygamber aleyhisselamın sözlerine kıymet veriyorum, onları açıklıyorum, başka bir şey yapmıyorum.

Bu konuşma üzerine Muhammed bin Hasan hazretleri, İmam-ı a’zam Ebu Hanife’nin kendisine yanlış tanıtıldığını anlayarak kalkıp onun alnından öptü. Bu olayda gösteriyor ki, âlimi ancak âlim anlar.

MEHMET ÖZÇELİK

12-03-2018

[1] Bediüzzaman.Mesnevi-i Nuriye.Hubab, bak. 27. Söz, İçtşhat bahsi.

[2] Enfal.60.

[3] Müslim, İmaret, 167.

[4] Müslim, İmaret, 169.




DIRAR YAPILI CEMAAT

DIRAR YAPILI CEMAAT

Zararlı yapılar her zaman zararlı görünmez, zararı savunmaz, çoğu zaman hak-perest görünür, hakkı savunduklarını iddia eder, Bir kuruntu içerisindedirler.

Koyun postu giymiş kurtturlar onlar…

Kur’an-ı Kerim-de anlatılan -Dırar Yapı ve Dırarlı yapı bu zararlı yapı – Dırar Mescidi– olarak anlatılmaktadır.

-“Bir de şunlar var ki, zararlı eylemler gerçekleştirmek, inkarcılıklarını pekiştirmek, müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Rasulü’ne savaş açmış kişi lehine fırsat kollamak üzere bir mescid yapmışlardır. “Amacımız sadece iyilikti” diye de yemin edecekler, Allah şahit, onlar kesinkes yalancıdırlar.
– Orada asla namaza durma! Daha ilk günden takva temeli üzerine kurulan mescid, namaz kılman için elbette daha uygundur; burada gerçekten arınmak isteyen adamlar vardır. Allah da temizlenenleri sever.
-Binasını Allah’a saygı ve O’nun hoşnutluğunu kazanma temeli üzerine kuran mı daha iyidir yoksa binasını kaymak üzere olan bir uçurumun kenarına kurarak onunla birlikte cehennem ateşine yuvarlanan mı? Allah kötülükte ısrar eden kimseleri doğru yola iletmez.
-Onların kurduğu bina, yürekleri paramparça olmadığı sürece içlerinde bir huzursuzluk kaynağıı olmaya devam edecektir. Allah bilen ve hikmetle yönetendir.”[1]

108. âyette “daha ilk günden takva temeli üzerine kurulduğu” bildirilen mescidin hangisi olduğu hususunda ilk dönem İslâm âlimlerinden nakledilen rivayetler iki noktada toplanır. Bunlardan birine göre maksat Mescid-i Nebevî, diğerine göre Küba Mescidi’dir.[2]

-Fetönün yan yana Ankara-da yapmaya giriştiği alevi ve sünni camisi bir dırar mescididir.

Diyanetin hazırlamış olduğu; ”Kendi dilinden Fetö” adlı çalışmada, Fetö-nün iddia ettiği şeyler, istikametli, ehli sünnetin, dengeli bir insanın söyleyeceği sözler değildir.

-Yesrib’deki (Medine) Hazrec kabilesinin ileri gelenlerinden olan Ebu Amir isminde Hristiyan bir şahıs değişik vesilelerle Hz. Peygambere (asv) ve Müslümanlara zarar vermek istemiş, ancak başarılı olamamıştı. En son Taif’e yerleşmiş, Huneyn Savaşı’nda Hevâzin kabilesi yenilgiye uğrayınca da Şam’a kaçmıştı. Şam’a kaçarken münafıklara, “Olabildiğince hazırlık yapın, ben Bizans imparatoruna gidip kuvvet getireceğim, Muhammed’i ve arkadaşlarını Medine’den çıkaracağım.” diye haber göndermişti.

Ebû Âmir’in Medine’deki münafıklarla yaptığı iş birliği çerçevesinde hazırlanan oyunlardan biri de  mescit süsü verilen bir toplanma yeri inşa edilmesiydi. Münafıklar gerçekte kötü niyetle, fakat Mescid-i Kubâ ve Mescid-i Nebî’ye uzakta oturan yaşlıların cemaate yetişemediklerini, diğer insanların da soğuk ve yağmurlu gecelerde anılan mescidlere ulaşmalarındaki zorlukları bahane ederek Sâlim b. Avf kabilesinin bulunduğu yerde bir mescid inşa ettiler. Rasûlullah (asv)’ın onayını alıp bu yapıya meşruiyet kazandırmak üzere kendisinden mescidi ibadete açmasını ve dua etmesini istediler. Hz. Peygamber (asv) o sırada Tebük Seferi’nin hazırlıklarıyla meşgul olduğunu belirtti ve “İnşallah döndüğümüzde orada namaz kılarız.” buyurdu.

Tebük seferi dönüşünde münafıklar tekrar aynı taleple müracaatta bulundular. İşte Rasûlullah (asv) gerçekte fesat ve nifak yuvası olarak inşa edilen bu mescidde namaz kılmak üzere oraya gitmeye hazırlanırken bu âyetler nazil oldu. Âyetteki bu uyarı üzerine Hz. Peygamber (asv) anılan mescidi yıktırdı. Âyetteki “zararlı eylemler gerçekleştirmek üzere yapılmış mescid” anlamına gelen ifadeden hareketle siyer ve İslâm tarihi ile ilgili eserlerde, yıkılan bu yapı Mescid-i Dırâr adıyla anılagelmîştir.[3]

Zehirler hiçbir zaman için basit ve değersiz şeylerle sunulmaz.

Altın bardaklarda ve altın tepsilerde sunulur.

Firavun da Hz. Musa-ya çocukken kor ateşi altın tepside sunmuştu.

Yüz yerde namazı emreden Allah, Maun suresinde bilinçsizce namaz kılan, namazlarından habersiz olanları veyl ifadesiyle aşağılamıştır.

Şeytan her zaman soldan gelmez, görevi icabı sağdan da gelir.

Yahudilik ve Hristiyanlık dıştan değil içten bozulmuşlardır.

Kurt gövdenin içerisindeyken ağacı kemirip devirir.

İslâmiyet içten kemirilmekte, yıkılmaya çalışılmaktadır.

Zulme rıza zulüm, küfre rıza küfür, şerre ortak olan da şerdir, şerlidir.

Vatana ihanet edene ortak olan hain, vatanı bölenle beraber olan teröristtir.

Ömer Muhtar’a dediler ki;
-“İtalyanlarda bizim sahip olmadığımız uçaklar var.”

-“Arşın üstünde mi yoksa altında mı uçuyorlar?” diye sordu Ömer.

-“Altında” dediler

-“Arşın üstünde olan (cc) bizimle olduktan sonra, altında olanlardan korkmamıza gerek yok !” dedi.

MEHMET ÖZÇELİK

04-03-2018

[1] Tevbe, 9/107-110.

[2] bk. İbn Mâce, İkamet, 197; Tirmizî, Mevakit, 125; Müsned, 5/396.

[3] Taberî, ilgili ayetin tefsiri; TDV. İslam Ansiklopedisi, Mescid-i Dırâr md.




KİRLİ TEŞKİLATLAR

KİRLİ TEŞKİLATLAR

7,5 milyar insanı 250 kişi, onları da 5 kişilik bir aile yönetmektedir.

Rothschildler, Rockefeller, Soros gibi.

Tıpkı dünyanın % 80 – ini % 20 si, % 20 sini de % 80 inin yemesi gibi.

Bu kirli teşkilatlar bunu sistematik olarak sürdürmektedirler.

-Bunlar Türkiyede olduğu gibi, ahtapot gibi dünyaya kolları piyon ve maşalarla dağılmaktadır.

-İlluminatinin önemli organlarından olan ve masonic geleneği uygulayan Cfr Türkiye de de faaliyet göstermektedir.

Sabık Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 26 Eylül 2013 yılında New York dış ilişkilerde yaptığı konuşmasında bu teşkilat için;

“Konseye hitap etmek her zaman büyük memnuniyet uyandırıyor. Bu seçkin kurum, değerli uzmanları bir araya getiriyor ve bu da daha iyi bir gelecek için fikirler forumu oluyor.”

-Bilderberg üyelerinin büyük bölümü aynı zamanda masondur. Bir ikinci ortak özellikleri kurulu düzenin hep üst kademesinde yer alıyor olmalarıdır.

-Masonluk bunların üstünde öne çıkanıdır.

“Türk Mason dergisi Mimar Sinan’da ise, masonluğun Allah inancına olan sapkın bakışı şu şekilde tarif edilmiştir:
O halde mabedimizi tetkik edersek, kendimizi tetkik edersek “Kainatin Ulu Mimarina” gideriz. Ve görürüz ki, kainatin Ulu Mimari kendimizin içindedir.[1]

Bediüzzaman bunu belgeleriyle Türkiyede oynana oyunları ifşa ederek izah etmiştir.[2]

Kendi yayın organlarında da;”Yahudisiz hiç bir mason locası yoktur. Yahudi sinagoglarında hiç bir mezhep mevcut değildir. Orada masonlarda olduğu gibi yalnız semboller vardır. Bundan dolayıdır ki israil mabedi bizim tabii müttefikimizdir,derler.

“Bir Mason Biraderinin itiraflarıdır :

Mason Localarının bilinen 33 balkonu olduğu zannedilmekle beraber, gerçekte 36 balkon vardır.
Süleyman Demirel buna bir örnektir. Geçmişte, şu anda ve gelecekte de birçok Başbakan, Dışişleri, İçişleri Bakanları ve Cumhurbaşkanları mason localarının 20 ci balkon törenlerinden geçmek mecburiyetindedir. Bu arada, bazı bilinen sanatçılar ve diğer bürokrasiyi temsil edenler (masonlar) de bu kurallara uymak durumundadırlar.[3]

-“1738’de masonluğa karşı bir Papa Emirnamesi yayınlandı… Buna göre, Papa, hiçbir ayırım yapmadan tüm masonların açıkça Kilise’ye zarar vermeye ve bu şekilde Hıristiyanları İsa’nın getirdiği doğrulardan mahrum etmeye çalıştıklarını ifade ediyordu.”[4]

Fakat, yasak olan masonluk, zamanla Vatikan’a sızmaya başladı. Vatikan tarihine bir bakmak bunu anlamak için yeterlidir:

“Vatikan Dış İşleri Bakanı Agostino Casaroli, mason.”[5]

“İtalyan masonluğu açıkça politika ve dinle bağlantılıdır.”[6]

“Masonluğun Roma Katolik Kilisesi’nde sempatizanları, hatta üyeleri vardı.”[7]

“1973’te Kiliseye bağlı olan ‘Kurtuluş Ordusu’ isimli kuruluş ile masonlar arasındaki bağlantı dikkatleri üzerine çekti. Aynı yıl 19 Haziran’da, Dini İşler Sorumlusu Baden Hickman Ordu’nun görevlilerin herhangi bir mason locasına girmelerini yasakladığını söyledi. Daha sonra yapılan araştırmalar sırasında İngiltere’de üç adet kilise mensupları için özel loca olduğu öğrenildi. Bu localar, Standora Locası 6820, The Lodge of Constant Trust 7347 ve Lubilate Locası 8561. Avustralya Melbourne’da da bir diğeri vardı: Haçlılar Locası…”[8]

“Aynı dönemde kendine ‘Anglo-Katolik’ sıfatını uygun gören biri “Masonluk Üzerine Bazı Yansımalar” adlı bir kitap yayınladı. Bu kitapta masonik faaliyetlerle ilgili geniş bilgi bulunmamakla beraber Fort Newlon, Lawrence, de Castello ve Woodford gibi mason rahiplerin çalışmalarına geniş yer verilmekteydi. Yazar, şöyle bir iddiada bulunuyordu: ‘Tehlike şudur ki, İsa’nın en büyük düşmanı kiliseyi yönetiyor’.”[9]

“Bir başka din adamı Dr. Cawthorne şöyle yakınıyordu: ‘Masonluk öğretisi açıkça anti-Hıristiyandır. Rica ediyorum artık hiçbir kilise mason locası olarak kullanılmasın’.”[10]

Grand Orient (Fransız Büyük Locası)-Vatikan bağlantısı, masonluğun Hıristiyan alemine ne derece sızdığını göstermektedir:

“Grand Orient, İngiltere Bankacılık kuruluşları ve uluslararası banker Meyer Amshel Rothschild tarafından finanse edilmiştir. Bugün Grand Orient; Trilateral Komisyonu, Bilderberg Grubu ve tüm dünyadaki sosyalist partilerle yakın ilişki içindedir. Bağlantıları Vatikan’a kadar uzanmıştır ve geçen seneler boyunca önde gelen Katolik Kilise mensuplarının anti-Hıristiyan Grand Orient’in gizli üyeleri olduğu söylenmiştir.”[11]

Vatikan’a Sızan Masonların Kara Para İlişkileri

“Im Namen Gottes?”adlı kitap yayınlandığında tüm Avrupa’da büyük yankı meydana getirdi.
“Vatikan şehrinin çevre duvarının etrafında bir tur yapılsa bir saatten fazla sürmez, ama Vatikan’ın servetini saymaya kalksalar, bu şüphesiz çok daha uzun sürer.”[12]

Vatikan’a 1978 yılında yeni bir papa seçildi: Papa I. Jean Paul. I. Jean Paul, biraz farklı bir papaydı. Vatikan’da bir şeyler döndüğünü hissediyordu. Papa seçilmeden bir süre önce Vatikan Bankası’nı, bu bankanın bağlantılarını araştırmaya başladı. Kardinalleri, piskoposları araştırdı. Sonuçta çok ilginç noktalara vardı. P2 Mason Locasının Vatikan’la bağlantılarını ve “Büyük Vatikan Locası”nı, bu locaya üye olan 121 kardinali, piskoposu ve rahibi keşfetti. Oysa masonluk asırlar öncesinden kilise tarafından “dinsizlik” olarak tanımlanmıştı. Bu sisteme engel olmaya çalıştı. Fakat papa seçildikten 33 gün sonra faili meçhul bir zehirlenme ile hayatını kaybetmesi, “tehlikeli” çalışmalarının sonu oldu.

“Papa I. Jean Paul’ün dikkati gizli, kanundışı olan ve çalışmayla gücü ve zenginliği birleştiren, İtalya’nın çevresine yayılan bir mason locası üzerine yoğunlaştı.

Bu locanın adı P2 idi. Bu loca Vatikan’a derinlemesine nüfuz etmişti. Papazlarla ve piskoposlarla ilişkisi ve bizzat kardinallerle bağlantısı vardı. Papa I. Jean Paul, P2’yi kilisenin vücudunda yaşayan ve yok edilmesi gereken zararlı bir virüs olarak gördü.”[13]

-Protestanlar; Hz. İsaya işkence eden yahudiler günahkadırlar bu erdeme sahip olamazlar. “,

Katolik yahudiler ise; Hz İsa bizdendir ve ancak O bizi kurtarmaya gelecektir. Hz. İsanın kurtarma listesi 144 000 ile sınırlı olduğundan bundan ancak iyi yahudiler faydalanabilecekler diye birbirini ekarte etmekle uğraşmaktadırlar.”

“Protestanlık faizi reddeden katoliklere karşı faizi serbest bırakıyor, ‘Ahiretten’ çok bu dünya ile ilgili düzenlemelere vurgu yapıyor,çalışmayı,ticareti ve üretimi kutsuyordu.”

Netice; İnsanları ve insanlığı bozan bu kirli teşkilatlar, o insanların beslendikleri kaynak olan dinleri de kirletmiş ve bu yolda çalışmışlardır.

MEHMET ÖZÇELİK

25-02-2018

 

 

[1] Mimar Sinan Dergisi Yil; 25 Sayi: 27-28 Sf:40.

[2] http://www.risaleinurenstitusu.org/kulliyat/emirdag-lahikasi/nihai-vesika/277

[3] http://ahmetdursun374.blogcu.com/mason-mason-un-aci-gozyaslari-ve-itiraflari/632601

[4] Ars Quator Coronatorum, Transactions of Quatuor Coronati Lodge, no. 2076, Cyril M. Batham, sf.2.

[5] La Trilaterale et Les Secrets du Mondialisme, Yann Moncomble, sf.138.

[6] The Brotherhood, Stephen Knight, sf.270.

[7] The Brotherhood, Stephen Knight, sf.247.

[8] Ars Quator Coronatorum, Transactions of Quatuor Coronati Lodge, no. 2076, sf.5.

[9] Ars Quator Coronatorum, Transactions of Quatuor Coronati Lodge, no. 2076, sf.5.

[10] Ars Quator Coronatorum, Transactions of Quatuor Coronati Lodge, no. 2076, sf.17.

[11] The Spotlight, 4 Ocak 1993.

[12] Im Namen Gottes?, David A. Yallop, sf. 130.

[13] Im Namen Gottes?, David A. Yallop, sf.13.

https://pi71.wordpress.com/2007/07/06/vatikan-mason-ve-siyonist-papalar-siyonizme-ters-dusen-papalar/

 




VECİZ SÖZLER

VECİZ SÖZLER

 

Hz.Ali veciz ifadelerinde;

“İlim bir nokta idi, onu cahiller çoğalttı”

 

“Kâinat Kur’ân’dadır, Kur’ân Fâtiha’dadır, Fatiha Besmelededir, Besmele B’de, B ise noktadadır.”

 

”Ba Harfi” nin altındaki nokta benim”

 

Ben ilmin şehriyim, Ali de onun kapısıdır.”(Hadis)

 

“Ben gizli bir hazine idim ve mahlukatı yarattım ta ki kendimi (o mahlukat aynasında göreyim)bileyim ve bildireyim.”(Hadis-i Kudsi)

 

“Ben cinleri ve insanları yalnız beni tanıyıp kulluk etsinler diye yarattım”[1]

 

            Maddenin ağır bastığı, hayatın yoğunlaştığı şu asrımızda; insanların fikir ve yaşayışlarında da bir dağınıklık görülmektedir.

            İnsanlık böyle bir durumda kaybolmamak ve kaybetmemek için toplanmaya ve toparlanmaya hızla yönelmesi gerekmektedir.

            Okyanuslarda yüzüp keşifler yapan insanlık, kendi noktasından ve damlasından habersiz olarak yaşamaktadır. Bir an evvel noktasına ve damlasına dönmesi gerekmektedir. Zira noktayla başlayan hayat, tekrar bir noktada noktalanmakta ve sonlanmaktadır.

            Kaynağından çıkan damlanın tekrar kaynağına dönmesi gibi, insan oğlu da tekrar kendi kaynağına dönmesi, kendi iç keşfini gerçekleştirmesi gerekmektedir.

            “Nefsini bilen Rabbini bilir.” hakikatı insanın özünde saklıdır.

            İnsanın keşfi ve de bir insanın kendisini anlaması, insanlığın okyanusları ve Amerika kıtasını keşfinden daha önemli ve önceliklidir.

Özellikle fikri dağınık bu asırda ‘Özlü Sözler’ ilaç gibi toparlayıcı bir etki yapmaktadır.

            Asırları özetleyen asrımızda, sözlerinde özetlenmesi bir zaruret ve bir ihtiyaçtır.

            Her bir cümle de insanın bulunduğu halden çıkması için bir kapı, bakıp görmesi için bir penceredir.

            Özünden uzaklaşan insanlığa özlü sözler, güzel sözlerdir.

           

            Hayat kavanozunda yeşeren ve yetişen insan oğlu, hayatın ince süzgeçlerinden süzülerek, Mevlana’nın deyimiyle;’ Hamdım- Piştim- Yandım’ hakikatını gerçekleştirmek amacıyla bir çok işlemlerden geçirilmekteyiz.

            Tıpkı madenin bir çok aşamalardan geçtikten sonra; altın, gümüş, bakır  ve kömür olarak ayrıştırılması gibi…

            İşte bu noktada; Bazen bir cümle insanın hidayetine vesile olduğu gibi, bazen bir kelime ve cümle onun sapıklığa düşmesine de sebeb olmaktadır.

Bazen bir söz bir hayatın özüdür. Bazen bir söz büyük bir musibet, yenilgi ve başarının sonucunda söylenmiştir. Bazen bir söz bir ırkı, bir milleti, bir inancı ve büyük bir fikri temsil eder, bayraklaştırır.

Özlü sözler, insanlığın özünün sözleridir.

Hayatın meyvesidir.

Hz.Ali: ”Eğer gayb alemi açılsa, yakînim –inancım- ziyadeleşmeyecek.” buyurur.

Hz. Ali burada özünü dillendirmektedir . Özde bir, tek ve O vardır.

Herkeste bu mâna ve hakikat mevcuttur.

Hz. Ali diğer bir çok İslâm Alimleri gibi, çokça eser vermiş bir zat değildir.

Ancak söylediği özlü sözler asırlara hükmetmekte ve aydınlatmaktadır.

 

Evet.. sözün güzelliği kısalığındadır.

Kısa ve veciz ifade edemeyen uzatır veya anlamayan uzattırır.

Kur’an-ı Kerim-in takip ettiği yolda budur. Her asrın anlayabileceği şekilde beyanda bulunur.

Kısa söyler tâ ki uzun olsun…

Yazılan ve söylenen özlü sözlerin hayatımızı aydınlatması temennisiyle…

 

Mehmet  ÖZÇELİK

25-10-2008

[1] Zariyat, 51/56.




ZULMÜN VE KÜFRÜN KOLLARI

ZULMÜN VE KÜFRÜN KOLLARI

Hdp Chp.nin sol kolu, Fetö ise sağ koludur.

Bu gün vatana ihanet edenlerin önemli bir kısmı, dünkü şaibeli insanların devamıdır.

Pentagon 2019 bütçesinde pkk ve pyd.ye 550 milyon dolar destek amaçlı bütçeyi şimdiden ayırmış.

Yüz sene önce ermenileri bize karşı tahrik eden batı, bu gün ise ermeni tohumlarını besleyip üzerimize salmaya devam ediyor.

Memleketimizdekilerin tasma ve yularını tutanlar ilk defa açıkça destekte ve ipin ucundaki devrede.

Buda gösteriyor ki dıştaki ihanet şebekeleri ile içerdeki atıklar aynı noktada birleşmektedirler.

İçteki bozuk zihniyet, dıştaki büyük tehlikeden daha büyüktür.

Chp-nin genel başkanı K. kılıçdaroğlundan tutun da, diğer milletvekillerine kadar ve gayet zahir olan Hdp- de olmak suretiyle hiç Abd-ye söz ettiklerini ve de Afrindeki ordumuza destek olanı görüldü mü?

Bunlar kimden yana?

Ayıdan mı yoksa dayıdan mı?

Erdoğan ayıların ve kuyruk acısı olanların kuyruğuna bastı.

İçten ve dıştan sırtlanlar ortak noktada birleştiler.

Ortak noktalarımız olanlar ve devletler pek birleşemedi, ittihadı islam ve ittihadı kulübde.

İttihadı kulub ve ittihadı islam bu zamanda farz haline gelmiştir.

Musibetler bizi o iki hakikata sevketmektedir.

“Ünlü Alman gazeteci ve eski BND ajanı Christoph Hörstel katıldığı bir televizyon programında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın neden hedefte olduğunu anlattı.

Çarpıcı açıklamalarda bulunan Hörstel, Erdoğan’ın dış güçlerin oyununa dahil olmadığı ve itaat etmediği için hedefte olduğunu söyledi. “Erdoğan, ABD ve PKK’nın Türkiye’yi bölmesine müsaade etmediği için hedefte” dedi.[1]

-“AFGANİSTAN’DAKİ TERÖRİZMİN TEMELLERİNİ 30 YIL ÖNCE CIA ATTI”

Laricani, “Afganistan’daki terörizmin temellerinin 30 yıl önce ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatının (CIA) yardımıyla Suudi Arabistan, Pakistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tarafından atıldığını” ileri sürdü.

“ABD DEAŞ’LILARI HELİKOPTERLERLE AFGANİSTAN’A TAŞIDI”

“ABD, DEAŞ militanlarını helikopterlerle Afganistan’a taşıdı” diyen Laricani, terör örgütlerinin gelecekte ABD için tehdit olacağını belirtti.”[2]

*********************   

15 Temmuzun alt yapısını çok rahatlıkla ifade edebilirim ki, İngiltere tesis etmiştir.

Devletin tüm kademelerinde bir anda periyodik olarak yandaşlar getirildi.

Üniversiteler de bir rektörün değişmesiyle, anayasa mahkemesinde bir kaç üyenin yerleştirilmesiyle, askeriyedeki usulsüz alımlar ve benzeri devlet kademelerindeki hızla yerleştirmeler 15 temmuzun alt yapısını oluşturuyordu.

Bir çok örneklerinden Abdullah Gülün görevdeyken yaptıkları ortadadır.[3]

“Amerika ve İngiltere Abdullah Gül’den yana.

İngiltere’nin Chatham House kuruluşu Çanakkale Boğazı’nın işgal edildiği gün Abdullah Gül’e ödül veriyor. CFR ise Tayyip Erdoğan’ı gözden çıkardı…

Bugün 9 Kasım 2010! İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e “Chatham House” yani Kraliyet Uluslararası İlişkiler ödülü veriyor. Kraliçe 2008’de de Gül’e Büyük Şövalye nişanı vermişti.”[4]

Abdullah Gül İngiliz muhibbi, İngilizlerin muhibbi.

Aslında 15 Temmuzda hep Abd öne çıktı.

Tarih gösterecektir ki, bunun temelinden İngiliz çıkacaktır.

Not.7 yılda suriyelilere 23 milyar dolar harcadık.

Gezicilere 3 ayda 115 milyar dolar harcadık.

Kim gitsin?

Öyle ya, bu memleketten gidecekse, kim gitsin?

Teröristler….

MEHMET ÖZÇELİK/15-02-2015

[1] http://video.haber7.com/video-galeri/113827-erdogan-neden-kuresel-guclerin-hedefinde

[2] http://www.haber7.com/ortadogu/haber/2550792-iran-abd-deaslilari-helikoptere-bindirip/?detay=1

[3] http://www.seslimakale.com/videodetay/mehmet-tezkan–fetoculer-devlete-nasil-sizmis-diye-soranlara-25076

[4] http://www.guncelmeydan.com/pano/gul-un-sovalyelik-sirlari-arslan-bulut-t26779.html

 




UYUYAN DEV UYANIYOR

UYUYAN DEV UYANIYOR

Evet, iki yüz yıldır uyuyan dev uyanıyor.

Musibetler ve düşmanlıklar bizleri ayağa kaldırdı.

Elimize dilimize, dinimize dirliğimize, tarihimize ecdadımıza vurulan zincirler kırıldı.

Hürriyetimiz ve zürriyetimiz kurtuldu.

-Küfrün temsilcisi Rusya yıkıldı.

Zulmün ve materyalizmin temsilcisi olan Abdi se, yıkılması yakındır.

Hatta kendisi bunu hızlandırmaktadır.

-Abd pisliğe düşmemek düşüncesiyle, pisliklerle ortaklık yaptı.

-Cerablus için karşı karşıya gelmeyi göze alan abd, belli ki 5 bin tır silahın önemli kısmını oradaki teröristlere ayırmış.

Veya bizi oraya çekmek ve de gideceğimizi bildiğinden, orada kayıp vermemizi istiyor.

-ABD’nin ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ ile ilgili gereksinimlerini bir yana bırakan bir ‘İncirlik uzmanı’ şunları söylüyor:
“İncirlik Üssü Balkanlar’ı, Türk Boğazları’nı, Karadeniz’i, Kafkaslar’ı, Basra Körfezi’ni, Süveyş Kanalı’nı, Doğu Akdeniz’i, Hazar Havzası ve Basra Körfezi enerji kaynaklarını, Basra Körfezi’nden küresel pazarlara açılan enerji deniz ulaştırma hattını, Türk Boğazları’ndan geçen petrol tankerlerini, Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattını ve GAP bölgesini kontrol eden, Orta Asya ve Ortadoğu’ya yönlendirilecek stratejik açılımları destekleyen jeostratejik konumu ile küresel ve bölgesel öneme sahiptir.”
ABD’nin bu üssü önemsemediğini ısrarla söyleyen bir yetkilisi “Bu üs sadece ilişkilerimize verdiğiniz önemin bir ifadesidir” diyor.

-Suud-i Arabistanın bu gün israile destek olması yeni değildir.

Dünde aynı desteği vermiştir.

“Prens Faysal’ın, Paris görüşmelerine katılan Yahudi delegasyonu içinde yer alan Felix Frankfurter’e gönderdiği 3 Mart 1919 tarihli mektup, başlangıç noktasındaki görüşleri iletmesi açısından anlamlıdır.

“Değerli Bay Frankfurter,

Amerikan Yahudileri ile olan bu ilk temasımı, Sn. Weizmann’a daha önce Arabistan ve Paris’teki görüşmelerimizde söylediklerimi yinelemek için fırsat biliyorum:

Arapların ve Yahudilerin kuzen olduklarını düşünüyoruz. Onlar tarih boyunca kendilerinden çok daha güçlü ellerde acı çekmişler ve hoş bir tesadüf eseri olarak, aynı dönemde ulusal ideallerini gerçekleştirme aşamasında ilk adımlarını beraberce atmışlardır.

Biz Araplar, ve özellikle iyi eğitim almış olanlar, Siyonist harekete derin sempati ile bakmaktayız. Buradaki Arap delegasyonu olarak, sizlerin barış konferansı çerçevesinde sunduğunuz önerileri ve talepleri anlıyor ve bunları ılımlı ve makul buluyoruz. Bunların kabul edilmesi için elimizden geleni yapmaya hazırız. Yahudilere kalben eve hoş geldiniz demek istiyoruz.

Liderlerinizle özellikle de Dr. Weizmann ile son derece yakın ilişkilerimiz var. Kendisi davamızın sıkı bir destekçisi oldu. Umarım ki Araplar da Yahudilere bu iyiliklerini iade edebilirler. Yeniden canlandırılacak ve yenilenecek bir Ortadoğu için beraber çalışıyoruz ve hareketlerimiz birbirlerini tamamlıyor. Yahudi hareketi ulusal bir harekettir, emperyalist değildir. Hareketimiz de ulusaldır ve emperyalist değildir ve Suriye’de her iki topluma yer vardır. Bunların her birinin, diğerinin yokluğunda gerçek başarıyı yakalayamayacağını düşünüyorum.

Liderlerimizden daha az bilgili ve daha az yetkili bazı kişiler, Araplarla Yahudiler arasındaki işbirliğinden habersiz, Filistin’de çıkması doğal zorlukları bahane etmekte olabilirler. Bazıları, korkarım, amaçlarınızı Arap köylülere yanlış aksettirmişlerdir. Aynı şekilde amaçlarımız da Yahudi köylülere yanlış ifade edilmiş olabilir. Dolayısı ile farklılıklarımız diye adlandırılan durum bu kesim kişilerce sermaye yapmışlardır.

Bu farklılıkların prensipteki hiçbir konu ile ilgili olmadığı, ancak ve ancak komşu olarak yaşamak durumunda kalan toplumların gündelik yaşantıları ile ilgili olduğunu ve iyi niyetle çok kolayca düzeltilebileceğini kesin bir şekilde teyit etmek isterim. Gerçekten de bu yanlış anlaşmalar, detaylı bir bilgilendirme ile ortadan kalkacaktır.

Ben ve halkım, birbirimize yardım ederek, üzerinde yaşadığımız ülkenin yeniden, dünyanın uygar medeniyetleri arasında yer alacağı bir gelecek için çalışmanın gayreti içinde olacağız… İnanın bana,Saygılarımla,Faysal…”

-”Dünyadaki pek çok insan Amerikan politikalarını artık İncil’deki kehanetlerin şekillendirdiğine inanıyor. Bush’a seçimi kazandıran Evangelistler ise Ortadoğu’da kıyameti hızlandırmak için çalışıyor.

Tanrı ve Başkan bize İsa’yı Ortadoğu’ya getirme şansı doğurdu. Bu bana verilen bir emir!”… Bu sözlerin sahibi kan ve ateş altındaki Irak’ta Evangelistler için çalışan misyoner Tom Craig. Evangelistlerin Bağdat’ta şimdiden 9 kilisesi ve yüzlerce müridi var. Amaç Irak’ı Ortadoğu’da Evangelizm’in merkezi yapmak ve tıpkı İncil’de sözü edildiği gibi dünyanın bütün kavimlerini bu Kilisede toplamak.”

-”Dozerlerle Gömülen Irak Askerleri.

Körfez Savaşı, başta CNN olmak üzere Batılı haber kaynakları tarafından tek yanlı olarak kamuoyuna sunulmuş ve toplum sanki bir atari oyunu izliyormuş gibi hissettirilmişti. Tek taraflı bir propaganda perdesi arkasında neler olup bittiği tam olarak hiçbir zaman kamuoyuna yansıtılmadı. Irak tarafı da kendine özgü sebeplerle bu yönde fazla bir açıklama yapmadı.

Çöl Fırtınası harekâtından bir süre sonra ABD basınında yer alan bir olay, kamuoyunun tepkisine sebep oldu. Buna göre Körfez Savaşı’nda ABD canlı Irak askerlerini dozerlerle gömmüştü. Bu iddia Türk basınında da bir-iki köşe yazısına konu edildi ama üzerinde fazla durulmadı. Çünkü konu ile ilgili ayrıntılı bilgi alma imkânı ne ABD basınında vardı ne de başka bir yerde…

ABD’nin Yıldız Savaşları Projesi’ni 1991’de Körfez’de denedikten sonra 1993’te HAARP adlı yeni bir proje ile büyük bir yatırıma giriştiği biliniyor. lyonosferin kullanımı ile ilgili böylesine büyük bir yatırımın Körfez savaşının hemen akabinde; 1993’te başlatılması, yapılan denemenin Hermes II ile sınırlı kalmadığı sonucuna bizi götürmektedir. Demek ki deneme başarılı olmuş ve bu sahada büyük bir yatırım yapılmıştır.

İyonosferle ilgili projelerin insanların aklını bozma; beynini işlemez hale getirme gibi güçleri düşünülünce, ister istemez dozerlerle gömülen Irak askerlerinin bu şekilde aptallaştırılmış olabilecekleri akla gelmektedir. UlaşıIan sonucun ürkütücü olması ve Kamuoyundada büyük tepkilere sebep olması ihtimali karşısında “delilleri”(!) dozerlerle gömerek yok etmek mecburiyeti duymuş olabilirler.”

Demokrasi getiren ve dost görünen Abd, insanlığa felaket getirmiş, insanlığını kaybederek, insanlığı yok etmiştir.

Abd girdiği yere felaket götürmüş, zulmetmiş, başta petrol olmak üzere yer altı zenginliklerine konmuş, silah ve uyuşturucunun pazarlamasını yapmıştır.

MEHMET ÖZÇELİK

10-02-2018

 




EĞİTİMDE MODEL

EĞİTİMDE MODEL

Eğitim sistemimizin en önemli başarısızlıkların birincisi;

-Çözümü kendi içimizde değilde, hep dışarıda aramamız ve de batıyı referans almamızdan kaynaklanmaktadır.

Tıpkı organ naklinde bedenin farklı organı kabul etmemesinden dolayı uyumsuzluğu, tepki vermesi gibi.

Şu zamanda insane göre ilaç verilme durumu söz konusu iken, bizden bir çok noktada farklılık arzeden, değer uyuşmazlığı içerisinde olan batının eğitimi kısır kalmaktadır.

Bu da kendimizden, değerlerimizden ve de geçmişimizden kopuk olmamızdan kaynaklanmaktadır.

-Ve de aşağılık kompleksini atamamamızdan da doğmaktadır.

Millet olarak belkide en çok muhtaç olduğumuz şey, kaybettiğimiz şahsiyetimizi kazanmamızdadır.

Kendimizi tanımamakta, yapacağımıza inanmamakta, güven kaybı yaşamaktayız.

-Aynı kaynaktan ve aileden, hazmetmiş olmayışımız, hazımsız, karın ağrıtıcı bir eğitimin olmasına neden olmaktadır.

İnsanların farklı kaynaktan beslenmeleri, eğitimde de farklılıkları ve yetersizlikleri ortaya çıkarmaktadır.

-Eğitim eğitici olmayışı, öğretimi zorlaştırmaktadır.

Eğitim köklü ve dava adamı, idealist insan yetiştirmemekte, yetiştirememektedir.

Bizdeki eğitim, rejime yatkın bir eğimi oluşturmaktır.

Çocuğu rejime uygun eğip bükmek uğruna, çok şeyi kaybettirilmektedir.

Verdiğimiz eğitim, aileye ve topluma ve de değerlerine ne kadar hazır hale getirmektedir?

-Bizdeki en iyi eğitim, suya sabuna dokunulmayan eğitimdir.

Normal bir eğitim için toplumun nabzı tutulsa yeridir. Şöyleki;

Toplumun kaçta kaçı eğitimin eğiticiliğinden memnundur?

15 yıldan fazla bir sürede aldığımız eğitim, dünyamızda ne kadar yer kaplamaktadır.

Ne kadar olumlu hatıralar kalmıştır.

-Devlet kendisini kurtarmaya yönelik bir eğitimi sürdürmektedir.

Aslında eğitim çocuğu frenlemektedir.

Eğitim sadece kişilikli kişiler yetiştirmeye yönelse büyük iş başarmış olur.

**********************   

Ebû Muhammed Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ şöyle dedi:

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e benim şöyle dediğim haber verilmiş:

Allah’a yemin ederim ki, yaşadığım sürece gündüzleri muhakkak oruç tutup, geceleri de ibâdet ve tâatle uyanık geçireceğim. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana:

– “Bunları söyleyen sen misin?” diye sordu. Ben de kendisine:

– Anam babam sana feda olsun, ya Resûlallah! Evet, ben böyle söylemiştim, dedim. Buyurdular ki:

– “Sen buna güç yetiremezsin. Hem oruç tut, hem iftar et; hem uykunu al, hem ibadet et; her aydan üç gün oruç tut; çünkü her iyiliğe on misli ecir ve sevap vardır. Bu ise bütün zamanını oruçlu geçirmek gibidir.” Bunun üzerine ben:

– Bunun daha çoğunu yapmaya gücüm yeter, dedim. Peygamber Efendimiz:

– “O halde bir gün oruç tut, iki gün tutma” buyurdu. Ben:

– Ama ben bundan daha fazlasını yapabilirim, deyince Resûl–i Ekrem:

– “Öyleyse bir gün oruç tut, bir gün tutma; bu Dâvûd aleyhisselâm’ın orucu olup, oruçların en ölçülü olanıdır” buyurdular.

Bir başka rivayette: “Bu, oruçların en faziletlisidir” şeklindedir. Ben:

– Bundan daha faziletlisine de gücüm yeter, dedim. Peygamberimiz:

– “Bundan daha faziletlisi yoktur” buyurdu.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in tavsiye etmiş olduğu, ayda üç gün orucu kabul etmem, bana ehlimden ve malımdan daha sevimli olacakmış.

Bir rivayete göre:

“Senin gündüzleri oruçlu, geceleri uyanık geçirdiğin bana haber verilmedi mi sanıyorsun?” buyurmuştu. Ben de:

– Elbette haber verilmiştir, yâ Resûlallah! dedim. Bunun üzerine:

– “Böyle yapma, bazı kere oruç tut, bazan tutma; gece hem uyu, hem de teheccüde kalk. Şüphesiz senin üzerinde vücudunun hakkı vardır, iki gözünün hakkı vardır, hanımının hakkı vardır, ziyaretçilerinin hakkı vardır. Şüphesiz her aydan üç gün oruç tutman sana yeter. Çünkü senin için her iyiliğin on misli karşılığı vardır; bu da bütün zamanının oruçlu olması demektir.” Abdullah der ki:

– Ben artırdıkça iş aleyhime döndü. Sonra ben:

– Yâ Resûlallah! Ben kendimde güç ve kuvvet buluyorum, dedim. Buyurdular ki:

– “O halde Allah’ın Nebisi Dâvûd’un orucunu tut, daha fazlasını yapma.”

– Dâvûd orucu nedir? diye sordum.

– “Senenin yarısını oruçlu geçirmektir” buyurdu.

Abdullah yaşlandıktan sonra:

– Keşke Allah’ın Resûlü’nün ruhsatını kabul etmiş olsaydım, der dururdu.

Bir başka rivayet şöyledir:

– “Senin bütün günleri oruçlu geçirdiğinden ve her gece Kur’an’ı okuduğundan haberdar olmadığımı mı sanıyorsun?” Bunun üzerine ben:

– Elbette haberdarsındır, yâ Resûlallah! Fakat ben bununla sadece hayra ulaşmayı diliyorum, dedim.

Bir başka rivayette ise şöyledir:

“Senin çocuklarının da senin üzerinde hakları vardır.”

Bir diğer rivayette:

“Bütün zamanını oruçlu geçirenin orucu yoktur.” Bu sözünü üç defa tekrarladı.

(Buhârî, Savm 55, 56, 57, Teheccüd 7, Enbiyâ 37, Nikâh 89; Müslim, Sıyâm 181–193.)

-6 değişik rivayetin aktarıldığı bu hadis her türlü aşırılıktan uzak kalarak orta yolu tutup, peygamber (s.a.v.)’in tavsiyelerine uymanın dünya ve ahiret saadet ve selametine vesile olacağını belirtmiş olmaktadır. Ruhbanların yaptığı insanlardan uzak kalmak ve kişinin kendisini bitkin düşürecek ve bıkkınlık verecek derecede ibadet yapması uygun görülmemiştir. Nafile ibadetler kişiyi helal rızık kazanmaktan ve cihadın her türlüsünden alıkoymaz. Müslüman Allah’ın emrettiği ve peygamber (s.a.v.)’in öğrettiği kadar ibadet ve taata ağırlık verecektir. Çünkü rahiplerin yaptığı gibi dünyadan el etek çekme ve insanlardan uzak yaşama İslamda iyi görülmemiştir.

MEHMET ÖZÇELİK

05-02-2018




ZİNCİRLERİNDEN KURTULAN TÜRKİYE

ZİNCİRLERİNDEN KURTULAN TÜRKİYE

Neredeyse iki asırdır ve özellikle yüz senedir içten ve dıştan kırılması zor, neredeyse imkansız denilecek kadar zincirlerle bağlanan Türkiye, 15 Temmuz 2016 tarihi itibarıyla zincirleri gevşetmiş ve Afrin harekatıyla da bu zinciri çözüp atmıştır.

Türkiye ayağa kalkıyor, Abd çöküşte…

**********************    

Beşer zulmeder, kader adalet eder.

Abd yaptığı zulmüyle yıkımı konusunda kadere fetva vermiş, kendi bitişini ve çöküşünü hazırlamıştır.

Zira, küfür devam eder ancak zulüm devam etmez.

Abd-nin dünyada yaptığı bu zulümler ve akan kanlar kendisini boğacaktır.

Afrin harekatında bir adalet, zulmü engelleme vardır.

Haçlı zihniyeti hala bitmiş değildir. Sinsice ve topluca devam etmektedir.

Bizlerin de bilelenmeye ihtiyacımız var.

Abd-pkk-ypg-ab- bizler için gübre oldular.

İçimizdeki körelmiş ateşi ve koru alevlendirdiler, ateşlediler.

-Abd de obama döneminde temeli atılan deaşın terörünü devam ettirecek bir manyak lazımdı. bulundu da. Zira kazanması zor olan trump bir anda öne çıktı.

Demek birilerine bazı vaatlerde bulunmuştu. sürekli alınmakla tehdit edildi, öyle ki koltuğu hala sallantıdadır.

Abd, pkk ve ypg ye neden bu kadar iltifat ediyor?

Çünkü uyuşturucu pazarlamasını o yapıyor, kara parayı onun üzerinden aklıyor, petrol kuyularına onun kabadayılığıyla konuyor.

Kısaca kirli işlerinde bu kirli elleri kullanıyor.

-Abd tehlikesi rus tehlikesinden daha az değildir.

Abd derin devletin kontrolündedir.

Abd Türkiye-ye karşı büyük bir ihanet içerisindedir.

*********************    

Trump kukla liderdir. Pentagonun oyuncağıdır. Güçsüz ve zavallı biridir. Aldığı kararlarda ve onun geldiği ve düştüğü durumlar bunun göstergesidir.

15 Temmuz mağlubiyetinin şokunu atamayan abd, Münbiçte Türk ordusuyla karşı karşıya gelmeyi göze almış ancak o iradeyi ve 2. mağlubiyet ve mahcubiyeti göze alabilir mi?

İnatlaşma ve Türkiye-yi tam gözden çıkarma bir kaç komutanca da olsa denenebilir.

-15 Temmuzda yarım asırlık yatırım ve plan bir anda çöpe gitti.

Her zaman tutturdukları hesaplar ve kullandıkları maşalar ellerinden gitti.

Yarım asırlık kayıp, sonraki asırda yapılacakları da yapılamaz hale getirdi.

Kısaca, evdeki hesap çarşıya uymadı.

Türkiye bir asırlık kirliliği hazmedemeyip taşıyamadı, istifrağ etti.

Asırlık biriken pisliği yüzlerine tükürdü.

**********************    

Tüm dünyada keyfiliklerin ve ihalelerin adı demokrasi ve bahanesi terör oldu.

Bu ad ile ırakta bir milyondan fazla insan öldü ve önceki zalim Saddam mumla aranır oldu.

Afganistan, suriye ve ortadoğu ya saldırıp suriye yi bitirme, bir milyon insanı öldürüp şekillendirmenin bahanesi terör oldu. Bunun içinde bizzat abd tarafından deaş, pkk. ypg üretildi, beslendi ve desteklendi.

İsrailin hedeflerini gerçekleştirme uğruna dünya jandarmalığına ve kabadayılığa soyunan abd, bu uğurda her gayrı meşru uygulamasına meşru bir kılıf giydirmeye çalışmaktadır.

Ancak iyice sırıtmaktadır.

Dışta abd, nato, ab, barzani, bae ve içteki kirli yapılar ve ihanet şebekeleri, nitekim Türk tabipler birliği pkk tarafından ambulansların yakılmasında ses çıkarmazken, ordunun Afrinde pkk-ya darbe vurmasından rahatsız olmuş, kendisini ilgilendirmeyen bir konuya burnunu sokmuştur.

-3 günde sanatçı olup, 3 ayda da meşhur olan ucuz sanatçılarda ihanet şebekeleriyle kol kola vermiştir.

Maliyeti düşük bu kadar hainin olduğunu bilmiyorduk.

Yazıklar olsun…

Cennet ucuz değil, cehennem dahi lüzumsuz değil.

Tükürün zalimlerin o hayasız yüzüne, tükürün…

Yüz yıl önce ekilen, dikilen ve gizlenen kripto tohumlar, gün bu gün, tam zamanı diyerek kendilerini ve niyetlerini açık etmiş, zehrini de kusmaktadır.

Afrin harekatı 50 yıllık birikmiş pislikleri ortaya çıkardı.

Abd kişiliksiz bir politika izlemektedir.

*******************    

Bediüzzamanın talebelerinden Ahmed Feyzi Efendi’nin yazdığı ve Bediüzzaman tarafından da kabul görerek:”Mâidet-ül Kur’an ve Hazinet-ül Bürhan [1]diye de isimlendirilmiş eserde 2019 yılı için şu müjde verilmektedir:

-“Elbette sabırlı davrananlara, yapmakta olduklarının en güzeliyle mükâfatlarını vereceğiz.” [2]

-1338 / 1922 : 1368 / 1952…tarihleri arasında Sabr edenlere ecirlerinin verileceği ifade edilmektedir.

….Özellikle;”1939; ezayı kâfirâneye senelerden beri sabreden ehli imana, sabırlarının mükafatı. 1939’da başlayan büyük harb neticesinde galibiyeti kâfirânenin erimeye başlaması mebde’ teşkil etmekte olup 1969 ve 2019 seneleri arasında Şevket-i İslâmiye ve Süruru mü’mininin azami hadde vüsûlünü göstermekle ve beşareti azimi vermektedir.”

Not:Namaza duramıyorsak bir düşünmek lâzım:

“Ben ne ettim de Rabbim beni huzuruna kabul etmedi?

Huzura mı gitmiyoruz yoksa huzura mı kabul edilmiyoruz?

MEHMET ÖZÇELİK

03-02-2018

[1] http://www.tesbitler.com/2015/01/01/m-a-i-d-e-t-u-l-k-u-r-a-n/

[2] Nahl.96.