Kıyametin
on alametinden biri olan ve terörü ifade eden Ye’cüc-Me’cüc kol geziyor.
-HDP’nin seçim vaadi: PKK heykellerini
yeniden dikeceğiz.
Kayyumların hizmete soktuğu çocuk parklarını
yakarak zarar veren terör örgütü PKK’nın siyasi kanadı HDP, teröristlerin
heykel ve anıtlarının yeniden inşa edilmesini seçim vaadi olarak sundu. “[1]
Terörün ve on binlerce insanın öldürülmesinin
müsebbibinin heykeli dikiliyor.
Zulüm heykelleşiyor.
Ancak Saddam da zulmünün heykelini dikmiş ve yine
dikenler tarafından yıkılmıştı.
Şimdi ise zulmün karanlığı hala devam etmekte,
lanetle anılmaktadır.
HDP
ile örtülü iş birliği yaptıklarını İYİ Parti seçmeninden gizlemeye çalışan
Kılıçdaroğlu ve Akşener, bu kez nabza göre şerbet stratejisini benimsedi.
Ankara’da HDP karşıtı olan CHP ve İYİ Parti, İstanbul’da ise HDP’ye birlik
beraberlik çağrısı yapıyor.[3]
-Yeni
Zelanda’daki 49 kişinin camide katledildiği terör saldırısının ardından Vatikan
da bir taziye mesajı yayınladı. Ancak taziye mesajında “terör”
ifadesini kullanmadığı görüldü. Fener Rum Patrikhanesi ise yaptığı yazılı
açıklamada cami katliamını “terör” olarak ifade etti. Bunun dışında
Trump, Pompeo, BBC, Le Figaro, New York Times da “terör” demediler.
Hatta İngiliz Daily Mirror terörist için, “Melek Çocuk” dedi.[4]
-Çünkü
batı dünde bunu yapmış, haçlı zihniyetini beslemişti.[5]
-ABD’den
teröre 3 yılda 1,6 milyar dollar.
ABD,
DEAŞ bahanesiyle yerleştiği Suriye’de ‘çekilme’ tiyatrosu eşliğinde terör
örgütü PKK/PYD’ye desteği sürdürüyor.
2023’TE
2,2 MİLYAR DOLAR.
ABD,
2019’da ise bütçesinde DEAŞ ile mücadele kapsamında, PKK/PYD’ye eğit-donat için
300 milyon, “DEAŞ karşıtı misyona ilişkin sınır güvenlik ihtiyaçları” için de
250 milyon dolar olmak üzere toplam 550 milyon dolar ayırdı. ABD Savunma
Bakanlığı 2018’de ise örgüte “DEAŞ’la mücadele” adı altında 500 milyon dolar
bütçe verdi. ABD’nin terör örgütü için 2018-2020’de ayırdığı 1 milyar 600
milyon dolar oldu. Bu rakamın 2023 yılında 2 milyar 200 milyon dolara ulaşacağı
ifade ediliyor.[6]
-Yeni
Zelanda da bu cinayette de yine Abd parmağı çıktı.
Dün
ilk kez hakim karşısına çıkarılan teröristin hazırladığı manifestoda özellikle
bir kısım dikkat çekti. Bu kısımda daha önce Amerikan Deniz Kuvvetleri’nde
görev aldığını söyleyen terörist birliğin en iyi keskin nişancısı olduğunu ve
El-Kaide operasyonları sırasında 300 kişiyi öldürdüğünü söylüyor. Yine bu
kısımda Amerikan ordusunun cephanesine erişim izni olduğunu açıklayan terörist,
ABD’deki gizli casus ağıyla da iletişimde olduğunu itiraf ediyor.
“ABD
Deniz Kuvvetleri’nden üstün başarı derecesiyle mezun oldum ve El-Kaide’ye
yapılan birçok operasyonda görev aldım, 300’den fazla kişiyi öldürdüm. ABD
ordusunun en iyi keskin nişancısıyım. Siz benim için sadece başka bir
hedefsiniz! Sizi bu dünyada daha önce hiç görülmemiş yöntemlerle öldüreceğim![7]
-Yeni
Zelanda’daki katliamın tarihi kodları.
Yeni
Zelanda’daki katliamı gerçekleştiren Brenton Tarrant, Müslümanlarla mücadele
eden Hristiyan komutanlar ile terör eylemleri düzenleyenlerin isimlerini
silahına yazarak eylemini meşrulaştırmak istedi.[8]
-Kimin eli kimin cebinde…
-Kılıçdaroğlu,
Ekşi Sözlük’ü ödüllendirmişti!
Müslüman
katliamı için “Videoyu izlerken, keşke Türkiye’ye gelip bu cuma günü
camileri temizlese diye iç geçirdim.” diyen Ekşi Sözlük yazarı dün
tutuklandı. Bu olay sonrası Kemal Kılıçdaroğlu’nun Gezi kalkışması sonrası Ekşi
Sözlük’ü ziyaret ederek bir sertifika ve gaz maskesi ile ödüllendirdiği günler
akıllara geldi.[9]
-Erdoğan
konuşmasında;”KEMAL
KILIÇDAROĞLU’NA SERT TEPKİ: SENİN O SENATÖRDEN NE FARKIN VAR.
Hatırlayınız,
İstanbul’un sokaklarına “Zulüm
1453’te başladı” yazıları Gezi olaylarında yazıldı mı?
Başlarında Bay Kemal’in olduğu bu Geziciler neyi kast ediyorlardı?
15
Temmuz darbe girişimini birileri alkışlarla karşılamış, başarısız olunca
da “kontrollü darbe” diyerek işi tersine çevirmeye
çalışmıştır. Kimdi bu? Bay Kemal. Madem kontrollü darbeydi de Yenikapı’ya niye
geldin Bay Kemal?
Terbiyesize
bak “İslam dünyasından kaynaklanan
terör” diyor. Yahu senin o
Avustralyalı senatörden ne farkın var? Şu hale bak ya, ne günlere
kaldık? Terörün kaynağının İslam dünyası olduğunu söyleyecek kadar izanını
kaybetmiş, kendini kaybetmiş olan birisi, halkının yüzde 99’ü Müslüman olan bu
ülkede siyaset yapıyor. Bay Kemal, sen terörün kaynağının İslam dünyası
olduğunu söylemeye ne yetkilisin, ne ehilsin. Sen önce kendini gözden geçir,
kendini.”[10]
-50
yıldır doğudaki terör olayları yüz yıl önceki planların sonucudur.
-Berlin Antlaşması’nda Vilayet-i
Sitte.
-Vilayet-i Sitte 1878 tarihli Berlin
Antlaşması‘nın 61. maddesinde geçer. Buna göre “Osmanlı Hükümeti,
halkı Ermeni olan vilayetlerde mahalli ihtiyaçların gerektirdiği ıslahatı
yapmayı ve Ermenilerin Çerkes ve Kürtlere karşı huzur ve güvenliklerini garanti
etmeyi taahhüt eder ve bu konuda alınacak tedbirleri devletlere
bildireceğinden, bu devletler söz konusu tedbirlerin uygulanmasını gözeteceklerdir”
Mondros Ateşkes Antlaşması’nda
Vilayet-i Sitte.
Mondros Ateşkes Antlaşması‘nın 24. maddesine göre Vilayet-i
Sitte de herhangi bir karışıklık çıkarsa İtilaf Devletleri bu bölgeyi denetim
altına (işgal) alabileceklerdi.
Bu madde ile Doğu Anadolu Bölgesinde
bir Ermeni Devleti’nin alt yapısını oluşturuyordu.
Bunlar; Erzurum, Van, Mamüretü’l
Aziz (Elazığ), Diyarbekir, Sivas ve Bitlis.
-Milel-i
Kâzibe şey yani şimdiye kadar ifade edilen Milel-i Sadıka diye ifade edilen
ermeniler sadakatlerini kaybederek, ekmeğini yedikleri bu millete ihanet
etmektedirler.
İmtihan olunca elbette kaybedenler de olacaktır. Kimse sınıfta kalmasın diye okul
açılmazsa, herkes cahil kalacaktır. Bir okulda sadece iki kişi âlim olarak
yetişse ve bin kişi ise gereken başarıyı gösteremese, yine o okulun açılması
maslahattır. Hattâ bir üniversitede dünya çapında bir fenci veya Eflâtun gibi
bir dâhi yetişeceği bilinse, diğer bütün talebeler belge de alsalar o
üniversite açılacaktır. Çünkü, o üniversiteden yetişecek o tek kişi, binlerce
kişi kıymetindedir ve bütün insanlığın medar-ı iftiharıdır. Faydası bütün
beşeriyetedir.
Dünya
denilen bu imtihan meydanının açılmasına ve bu sebeple çokların cehenneme
düşmelerine bu misâlle bir derece bakılabilir.
-Batı bu Yeni Zelanda olayı ile cinayeti ile beraber
şimdiye kadar yapmış olduğu örtülü terörizmi artık açıktan açığa ortaya
koymuştur Zaten bazı baskınlarla daha önceki canice hareketlerle, toplu katliamlarla
bu terörünü sürdüren Batı, artık açıkça açık yüzünü ortaya koymaktadır.
-Dünyanın gündeminde geçtiğimiz günlerde Yeni
Zelanda’nın Christchurch kentindeki Al Noor ve Linwood camilerine cuma namazı
sırasında düzenlenen ve 49 kişinin şehit olması ile sonuçlanan hain terör
saldırı var. Yeni Zelanda katliamı ile ilgili tüm dünya tek yürek olmuş
durumda.
-Katliamı öven Ekşi Sözlük yazarı tutuklandı!
” Videoyu
izlerken keşke Türkiye’ye gelip bu cuma günü camiileri temizlese diye iç
geçirdim ” ifadelerini kullanan yazarın hesabının nefret söylemi
nedeniyle kapatıldığı açıklanırken, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı harekete
geçti.[1]
-Terörist, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “Halkımızın en
kadim düşmanı olan Türklerin lideri” diye nitelendirdi.
“Avrupa topraklarında yaşamaya çalışırsanız sizi
öldürürüz”
-İç-teki ve dış-taki teröristler
kol kola beraber çalışıyor.
-Erdoğana saldıran terörist ile ısrarla geldiğinden
beri Erdoğana saldıranların arasında ne fark var?
-Ezana karşı hırlayanlar ile, bu caninin zırlaması
elbette tesadüf değildir…
-Batı Şii-Sünni kavgasının ortamını
hazırlayıp çatışmaya sevketme planından sonra, şimdi de Yeni Zelenda cami
saldırısı gibi, kiliseye saldırtıp müslüman –hristiyan çatışmasının zeminini
hazırlamaya mı çalışıyor?
******************
Batının bitişini tetikleyecek olan diğer faktör ise
şeytanın Hz. Havva-ya karşı uyguladığı ilk uygulama olan fuhuştur.[2]
-Melbourne’da görev yaptığı dönemde kilise korusundaki
iki erkek çocuğa cinsel tacizden yargılanan Avustralya Kardinali George Pell 6
yıl hapse mahkum edildi. Kararı alkışlayarak karşılayan mağdurlar ve yakınları
Pell’in cezaevine gönderilmesinin çok anlamlı olduğunu vurguladı.[3]
-Batının
sicili kirli. Batı asırlardır başta haçlı olarak zulmüyle tarihe geçmiş ve hala
da o kirli siciliyle anılmaktadır.
Onlar
ise bizi sürekli hayır ve başarı ile anmışlardır.
-İtalyan kökenli Dominik papazı Ricoldo de Monte
Croce’nin, doğuyu Hristiyanlaştırmak gayesi ile 13. yüzyılın ikinci yarısında
çıktığı seferde İslam alemini dolaştığını ve Türk topraklarında gördükleri
karşısında hayretler içinde kalıp:
“Müslümanlar vakıf kurmada çok cömerttirler. Hatta hayır işlemek için
Hristiyan
esirlerin de özgürlüklerini satın alırlar. Ve sevaplarını ölmüş ana ve
babalarının
ruhlarına bağışlarlar .
Müslümanlar, köpeklerin doyurulması için bile mal varlıklarından pay ayırırlar.
Türkiye’nin ve İran’ın birçok kentinde köpeklerin doyurulmasını vasiyet etmiş olanların,
vasiyetlerinde köpeklere ayırdıkları payın gayesine uygun kullanılmasını
sağlayan köpek bakıcıları vardır” der.
-Müslümanların 178/794 yılında Bağdat şehrinde
dünyanın ikinci büyük kağıt imalathanesini kurduklarını ve daha sonra da kağıt
imalatının 900 senesinde Kahire’ye, 1100’de Merakeş’e ve 1144te de Endülüs’e
ulaştığını…
Buradan da Avrupa Hristiyan alemine geçerek ilk olarak 1268 yılında İtalya’da kağıt
imalathanelerin kurulup üretime geçtiğini bilinmektedir.
-Evet
batı bugün fuhşun kıskacındadır. Onları savaşlar değil, fuhuş bitirecektir.
Her
seviyedeki insanda bu görülmektedir.
Batı
bunalımdadır.
-Batıyı
bitirecek olan diğer en önemli faktör ise maneviyattan mahrum olup, kilisenin
doyuramadığı insanların o boşluğu intiharla kapatmaya çalışmalarıdır.
Özellikle
20-25 yaşlarına kadar gelmiş gençlerin her türlü kirli zevki deneyip, geriye
denenecek bir şey kalmayınca intiharı tercih etmektedir.
-Avrupa
da intihar ve sebepleri.
Dünya
Sağlık Örgütü (WHO) Cenevre’de yapılan “intihar” konulu panelde dünyada her 40
saniyede bir kişinin intihar ettiğini duyurdu. İntihar nedenlerinin başında
ayrımcılık, dışlanma, fakirlik ve bunalım geliyor.
Avrupa
ülkeleri arasında ise intihar olayları en çok Fransa’da yaşanıyor. Fransa’da
her gün ortalama 28 kişi, yılda 10 bin 500 kişi intihar ediyor. Fransa’da
trafik kazalarında hayatını kaybedenlerin sayısı, intihar edenlerin sayısının
1/3’ü oranında. Fransa’da intihara teşebbüs edenlerin sayısı ise yılda 220 bin
civarında. Dünya intihar vakalarında yaşları 15-29 olan genç nesil ikinci
sırada yer alırken, yaşlılarda intihar vakaları ilk sırada yer alıyor.
İntiharların önlenmesi için ülkelerin medya aracılığıyla halkın
bilgilendirilmesi öneriliyor.
Sebep
olarak;İntihar nedenlerinin başında ayrımcılık, dışlanma, fakirlik ve bunalım
geliyor.
-Bugün
batı öldürdüğü mazlumlardan daha fazlasını; intihar-fuhuş-sel gibi afetlerle
daha fazlasını kaybetmektedir.
-Batı
aklına başına alıp, kilise iki bin yıllık yanlışından dönüp ya tasaffi etmeli
veya buna göz yumarak tefessüh edip yok olmayı göre göre kabul etmelidir.
Kayseride
bir hafta sonu Aktara gittim. Bitkisel ilaç satan bir yer.
İçeriye
girdiğimde toptancı olduğunu sonradan öğrendiğim adamın birisi, hararetle
dükkan sahibine şunları söylüyordu.;
-Geçen
hafta birisine Kıskayı (Soğanın iç bölümü-Arpacık soğanı-ekmek için) 8 milyona verdim almadı. Bak şu anda bir hafta
içerisinde 12 milyon oldu.
Bu
artacak,zamlanacak. Gel sana bunu ben 12 milyondan vereyim, sen de 20 milyona
satarsın. İyi de kâr edersin, diye ısrarla adama 12 milyondan almasını söylüyordu.
O
sırada onların bu ateşli davranışlarına vakıf olunca; -daha da zamlanacak- sözüne
karşı kendisine dönerek;
Şimdiye
kadar ne değişti, piyasayı sen mi belirliyorsun, dolar mı arttı, ne kadar arttı,
ne oldu birden bire bu %50 zam, %100 zamlı yapmanın sebebi nedir? diye peşpeşe
hesap sorar gibi sorunca adam bana dönerek;
-Sen
nerelisin, dedi.
Belliki
niyeti lafı değiştirmekti.
Memleketimi
söyleyince, mesela sizin memlekette bu kıska bitince komşu memleketten
getiriliyor ve oda zamlı oluyor, dedi.
-Tamam
da buna ne zam biniyor? Ne oldu? Ne değişti? Dedim.
Adam
cevap veremeyince, mahçup olduğunu anladı ve hemen oradan sırra kadem bastı.
-Çok
yazık ve hem de çok yazık ki; bu milletin berduşu bile söz konusu vatan olunca
seve seve canını vermeye koşuyorken;
Fakat
mala ve dünyevi üç beş kuruş menfaata gelince değersizleşmeye başlıyor ve değerini
kaybedip çökertiyor.
PATATES
SOĞAN PATLICAN…
Vurulan
bizmiyiz, patlıcan mı?
Mesele
beka yoksa soğan mı?
Dün
Din-le ve Vatanla vuranlar,
-Medet
Patates- diyen insan mı..?
Dışta
cinayet, içte ihanet.
Müslümanı
öldürürken namert.
Bugün
uyuyup uyanmayanlar,
Ahirette
umar mı şefaet…
Zulüm
adalet külahı giymiş.
Adalet
zulümü seyre gitmiş.
Mazlumlar
kan akıtıp ağlarken,
İnsanlık
bitip, nereye gitmiş?
Patlıcan
tahta çıktı, insan indi.
Zalim
kol gezerken, müslüman sindi.
Zalim
zulmi ile tedhiş ederken,
Müslüman
patatesi dert edindi..
***************
Ne
kadar hazin degil mi?
Hristiyan
biri Endonezya’da 2 camide cuma namazında müslümanlardan 49 kişiyi öldürüp, bir
o kadarda 48 kişiyi kişiyi yaralıyor, Kılıçdaroğlu ne diyor ve kimi suçluyor.
“CHP
Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Yeni Zelanda’da Müslümanlara yönelik saldırı
hakkında konuşurken “İslam dünyasından kaynaklanan terör” ifadesini
kullandı.”[1]
Bizim
problemimiz dıştan değil, iç problemidir.
Dağınıklığımız
düşmana güç veriyor.
-“
Nûh, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Kâfirlerden hiç kimseyi yeryüzünde
bırakma!”
«Çünkü
sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlâksız, nankör (insanlar)
doğururlar (yetiştirirler).» [2]
-“Allah’ın
mescidlerinde O’nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olması için
çalışandan daha zalim kim olabilir? Aslında bunların oralara ancak korka korka
girmeleri gerekir. Böyleleri için dünyada rezillik var, âhirette de onlar için
büyük azap vardır.”[3]
-Nihilizm, hiçlik, hiççilik, her şeyin boş olduğu
düşüncesi.
-Materyalizmin zıddı.
-İsrafı teşvik eden medeniyet, israfla iflas edince hiçliği
öne sürmeye başladı.
-İbrâhim Edhem, Şakîk’e soruyor: “Siz şükrü nasıl
anlarsınız?” Şakîk de: “Allah verince şükrederiz, vermeyince
sabrederiz: diyor. İbrâhim Edhem: “Bu senin dediğini Horasan’ın köpekleri
de yapıyor. Onlar da verilince şükrediyor, verilmeyince sabrediyorlar”
diyor. “Peki o zaman size göre şükür nasıldır?” diye sorulunca şu
karşılığı veriyor: “Biz verilince infâk ederiz, verilmeyince
şükrederiz.”
-Bizde yüz sene önceki Tevfik Fikret iç dünyasını dışa
kusar;
Her şeref yapma, her saadet piç.
Her şeyin ibtidası ahiri hiç.
Din şehid ister, asüman kurban,
Her zaman her tarafta kan, kan, kan!
…………………..
Kahramanlık, esası kan vahşet,
Beldeler çiğne, ordular mahvet.
Kes, kopar, kır, sürükle, ez, yak, yık,
Ne “aman” bil, ne “ah” işit, ne “yazık”
…………………..
İşte hürriyet-i hakikiyye:
Ne muharip, ne harb-u istila,
Ne tasallut, ne saltanat, ne şeka
Ne şikayet, ne zulm-ü istibdad
Ben benim, sen de sen, ne Rab, ne ibad. (Tevfik Fikret’in ‘Eski Tarih’ adlı
manzumesinden.)
-M. Akif onu tanımlıyor;
Serseri: Hiçbirinin mesleği yok, meşrebi yok;
Filozof hepsi; fakat pek çoğunun mektebi yok.
Şimdi Allah’a söver… Sonra biraz bol para ver;
Hiç utanmaz, Protestanlara zangoçluk eder!
-Haramın azabı var, helalın hesabı var.
-İNSAN dünyayı öylesine sever ki, MEZAR
kazan bile birgün ÖLECEĞİNE inanmaz..İmam Gazali.
-Nasrettin
Hoca’ya sormuşlar:
-Kimsin?
“Hiç” demiş Hoca, “Hiç kimseyim.” Dudak büküp önemsemediklerini görünce, bu
defa Hoca sormuş:
– Sen kimsin?
“Mutasarrıf” demiş adam kabara kabara.
“Sonra ne olacaksın?” diye sormuş gene Nasrettin Hoca.
– Herhalde vali olurum.
– Daha sonra?
– Vezir
– Daha daha sonra ne olacaksın?
– Bir ihtimal sadrazam olabilirim.
– Peki, ondan sonra?”
Artık makam kalmadığı için adam boynunu büküp son makamını söylemiş: “Hiç.”
– Daha niye kabarıyorsun be adam! Ben şimdiden, senin yıllar sonra
gelebileceğin makamdayım: “Hiçlik makamında!”
-İnsan
suresi-1-:”İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir
süre geçmedi mi?”
-Bir
Hiç uğruna bu kadar kavga gerekir mi?
Ne
gerek var?
-Hz.
Ebu Bekir (R.a),Birgün Bir Ceviz İçin Kavga Eden Çocukların Arasına Girer..
Durun İkinizede Ben Pay Edeyim Der ;
Cevizi Kırar Ve İçi “BOŞ” Çıkar, Çocuklara Döner ;
Biliyormusunuz Der, Uğruna Dövüştüğünüz “DÜNYA” Bu İşte…!!!
-Devrin
valisi emrindeki yöneticiler ile atının üstünde şatafat içinde girer şehre…
-Yol kenarlarında insanlar iki büklüm el pençe divan selamlar valiyi… Bütün bu şatafatlı itaat gösterileri arasında valinin gözleri, bir sokağın köşesinde yere çökmüş olan ve etrafındaki hiçbirşey ile ilgilenmeyen bir adama takılır…
Perişan
kılıklı, saçı sakalına karışmış bu adamın olduğu yere sürer atını vali…
Atının üstünden inmeden,vakur ve sertbir ses tonu ile bağırır adama,
– “Behey adam, herkes benim şehre gelisimi el
pençe karşılarken sen kimsin ki yerinden bile kıpırdamıyorsun? “
Perişan
kılıklı adam istifini hiç bozmadan,sakallarının ve uzun saçlarının arasından
belli belirsiz gözüken gözlerini valiye çevirerek :
– “Ben
hiçim” der…
Vali daha
da hiddetlenir,
– “Ne
demek hiç, senin bir adın, şanın ünvanın yok mu bre adam” der…
– “Senin
var mı? ” der bu kez adam…
Vali iyice
şaşırır ama cevaplar, ”Gafil adam, nasıl tanımazsın, ben valiyim” der.
Adam aynı
ses tonu ile sorar yine…
– “Peki
daha sonra ne olacaksın?”
–
“Sadrazam olacağım.” der vali…
– “Peki
daha sonra?”
– “Padişah
olacağım…”
– “Peki ya
daha sonra?”
Kısa bir
an duraksar vali ve;
– “Hiç”
der…
Sadece
gülümser perişan kılıklı adam…
-Ben
senin ulaşacağın o son noktadayım, der.
-“Bu
dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken sen bir HİÇ ol. Menzilin yokluk olsun.
İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl çömleği tutan dışındaki biçim değil
içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik zannı değil, hiçlik
bilincidir.” Hz. Mevlana.
MEHMET
ÖZÇELİK
15-03-2019
ZOR AMA GENEDE…
ZOR
AMA GENEDE…
Chp
–nin şimdiye kadar yaptığı uygulamaları ve geçmiş sicili dolayısıyla iktidar
olması zor değil, imkânsızdır.
Ancak
başarılı olması için kendisine bazı tavsiyelerimdir;
-Bu
milletten çaldıklarını tekrar bu millete iade etsinler.
-Geçmişte
yaptıklarından özür dilesinler.
-Kaldırdığı
halifeliği geri getirsinler.
-Yaptıkları
İnkilapları milletle beraber sorgulasın.
-Atatürkü
koz olarak kullanmasın.
-Sahte
imza ile kapattığı Ayasofyayı geri açsın.
-Bu
milletin değerlerine, -Ezan, Namaz, Tesettür, dini yaşantı gibi inançlarına- gerçekten,
lafta olmaksızın karışmasın.
-İçiyle
dışı bir olsun.
-Pkk-
Ypg- Fetö gibi şaibeli gruplara sahip çıkmasın.
-Çoğunluğu
azınlığa feda etmesin.
-Dış
güçlerin oyun alanından çıksın.
-Dış
güçlere karşı, hükümetle ortak hareket etsin, düşmana koz vermesin.
-Fakirlik
edebiyatı yapmaktan vaz geçsin.
-Laf
değil, proje üretsin.
-Kendisini
isbat etsin.
-Bir
asırlık kavgayı bıraksın.
-İnançlı
kesimle barışsın.
-Oturduğu
koltuklarına yapışmasın, başarısız olduklarında makamlarını terketsinler.
-Geçmişlerine
sadık kalsınlar.
-En
önemlisi İttihad-ı İslamın oluşmasına katkıda bulunsunlar.
-Hayali
ve muhali mi söylüyorum yoksa?
-Çok
mu zor?
-Siz
bilirsiniz….
-O
halde iktidar da muhal ve hayaldir.
-Darbelerden
meded ummaya devam…
MEHMET
ÖZÇELİK/14-03-2019
NE KADAR VARIM ?
NE
KADAR VARIM ?
Sanki
ezelden beri var gibiyiz. Varız gibi kendimizi düşünmekteyiz.
Oysa
80-100 sene önce yoktuk.
Sadece
biz değil, öncemiz olan ailemiz, sonramız olan neslimiz de yoktu.
Ve
de ölümle buradan ayrılacaklar.
Şimdi
ise öncekiler gittiler, bizlerde gideceğiz, bizden sonrada gidişler devam
edecek.
Ya
olmasaydık?
-Birde
sanki herşeye Mâlik gibiyiz.
Oysa
bizim olmayan tüm bu şeyler tekrar bizden alınacaktır.
Bizim
olsaydı bizde kalır ve de vermezdik.
Bir
hayat boyu kazandıklarımız burada kalmakta, üzerine titrediğimiz vücudumuz
çürümeye terk edilmektedir.
O
halde biz neye sahibiz, neyin sahibiyiz.
Bizler
Bir Zata mensubiyetle ayakta durmakta, yokluğa düşmekten kurtulmaktayız.
Akıl
gerçekten bunları taşımaktan ve tartmaktan aciz kalmaktadır.
-Bir
anlık kendinizden başlayarak her şeyin yok olduğunu, diğer yandan da Var edici
bir Zatın var etmesiyle varlığa çıktığınızı düşünün…
Yok
olmanın yakıcılığı sadece sizin münferit ateşiniz değil, aynı zamanda tüm
dostlarınızın ve de hem cinslerinizin yanıklığı da sizleri yakacaktır.
-Yavaş
yavaş açılıyoruz.. Alıştıra alıştıra. Birden yüklenilmiyor. Taşıyamayız.
Altında eziliriz.
-Bir
anlık Allah’ın varlığının zıddını düşünmek bile dehşete kapılmak için
yeterlidir.
“Cenâb-ı
Hakkı bulan neyi kaybeder? Ve Onu kaybeden neyi kazanır?”; yani, “Onu
bulan herşeyi bulur. Onu bulmayan hiçbir şey bulmaz, bulsa da başına belâ
bulur”
**************
Ben
hemen hemen her şeyi kontrol ediyorum.
Her
şeyin üstesinden gelebiliyorum ama bazen oluyor, öyle oluyor ki kendime bile
hakim olamıyorum. Bu da şunu gösteriyor ki; her şeyi emrime veren fakat benim
de kendisinin emrinde olduğum, benim üzerimde olan bir güç var ve o güç işte
beni kontrol ediyor, işte asıl kontrol mekanizması…
O
güçte kendisi başkası tarafından kontrol edilmeyen, kendisinin her şeyi kontrol
ettiği o güç, o kontrol mekanizmasını bana vererek, sınırlı da olsa bir yandan
kısa kolumla beraber uzun şeylere uzanabilecek, bir kontrol gücüne beni sahip
ediyor.
*****************
İnanmak
mı inanmamak mı?
Sıkıntılar
inanınca mı oluyor?
Oysa
olmayan ve boş şeyden sıkıntı duyulur yani yokluktan ve inançsızlıktan…
Zafiyet
ve cahillikten…
-Beyin-
zihin- hafıza- akıl…
Hepsi
O’nu anmak ve anlamak için verilmiştir.
-İki
kişi aynı şekilde kendisine iyi veya kötü bakandan etkilenmez.
Kimi
ilgisizdir önemsemez, diğeri hemen etkilenir.
Önemsemeyen
için bu durum bir seviye değildir.
Yaratılışını,
varlığını önemsemeyen insan elbette kendisi de önemsenmez.
-Ses
frekansı.. Ölçülebilirlik..
Herşey
madde değildir.
15
milyar yıldır yaratılma devam ediyor.
Bizde
o zincirin bir halkasıyız.
Nerdeyiz?
Neredeyiz?
Zincirlerin
bağlantısı gibi, Bilgi aktarımı. Bluetooth gibi.
Beyni
etkileme..
Beyni
Resetleme…
Beyni-hafızayı-birikimi
Yönlendirme…
Nereye
mi?
Ana
hard diske…
***************
-İnsaniyet
Nimeti
Birçok
hastalıklarla musibetzede olmuş ve her an binlerce ıstırap çeken bir insana, “bu
ıstıraplı insaniyet yerine sıhhatli bir kedi olmayı” isteyip istemediği
sorulsa, bu teklifi derhal reddedecektir. Kedi denilince, ağzındaki rızkını da
beraber düşününüz.
Demek
ki o insan, o hâli için de yine Cenab-ı Hakk’a şükür ile mükelleftir. Tâ ki,
küfür ve isyan ile insaniyet nimetini ebediyen kaybetmesin.
-İnsanın
Kıymeti
Bir
adamın binlerce ağacı, yüzlerce hayvanı ve bir tane de çocuğu olsa, bu zat
ağaçlarının ve hayvanlarının tamamını istediği anda kesebileceği ve hiçbir ceza
görmeyeceği hâlde, çocuğunun bir parmağını dahi kesemez.
İşte
insanın kıymetine bu misalle bir derece bakabilirsiniz.
-Şükür
Vazifemiz
Hayvanlarla
insanların müşterek olarak istifade ettikleri birçok nimetler vardır. Hayvanlar
da bizim gibi, bu küre-i arz üzerinde seyahat ediyorlar, havayı teneffüs
ediyorlar, güneşten faydalanıyorlar, sesleri işitiyorlar.Bu gibi nimetlerin
nimet olduğunu hayvan bilmemekte, insan ise bilmektedir.
Demek
ki, şükür, insanın fıtrî vazifesidir. O hâlde, bu vazifeyi ifa etmeyen
insanlar, bu cihetle de hayvandan çok aşağı düşüyorlar.
-İnsan
ve Yükü
Terazinin
bir kefesine deve olmakla yük taşımak, diğer kefesine de insan olmakla ibadet
etmek konulsa ve seçme ihtiyârı bize bırakılmış olsa idi, hangisini seçecektik?
Elbetteki insanlığı…
O
hâlde, deve yükünü taşırken, biz niçin ibadetimizi yapmıyoruz?..”(Mehmet
Kırkıncı Merhumdan)
MEHMET
ÖZÇELİK
11-03-2019
İSLAM DÜNYASININ İMTİHANI SİYASET
İSLAM
DÜNYASININ İMTİHANI SİYASET
14
asırdır İslam dünyasının kaybettiği en büyük alan, en çok kaybettiği hal ve
durumlar siyaset alanıdır.
Diğer
alanlarda ne kadar kazanırsa da, siyaset alanında kazandıklarını neredeyse
tamamen kaybetmektedirler.
-Kirli
ittifakın ayak sesleri ile ağız sesleri birleşti ve bir araya geldi
Chp- de her sloganında, proje üretmek yerine 1970-
lerde olduğu gibi, fakirlik edebiyatı yapmaktadır.
Ancak bununla beraber yapılan projelere de anayasa
mahkemesine başvurarak veya gezide yapılanların durdurulmasını söyleyen terör
taraftarı insanlara taraf olarak, fakirlik edebiyatı yapma alanını sürekli açık
tutmaya çalışmaktadır.
Bu da gösteriyor ki, proje üretememekle beraber,
fakirliğin bitmesi, Chp- yi de bitirecektir.
Chp her zaman fakirliğe yakındır.
-Türkiye CHP-İYİ
Parti-HDP-Saadet
arasındaki ittifakla, kirli siyasetiyle 1970-lere dönüyor.
-Adil Öksüz’ü kurtarma girişimi.
PKK uzantısı HDP ile ittifak kuran CHP, FETÖ’nün beyin
takımını kurtarmak için de harekete geçti. 15 Temmuz ihanetini Akıncı Üssü’nden
yöneten Adil Öksüz dahil, örgütün beyin takımını sivil olarak tanımlayan CHP,
bunların“darbe yapabilecek kabiliyette olmadığını” iddia edip, Anayasa
Mahkemesi’nden (AYM) hainlerin affını istedi.[1]
-HDP’nin Adıyaman Twitter hesabı “bizi zulüm birleştirdi” mesajıyla
Saadet Partisi’yle yapılan ittifakı iyice gün yüzüne çıkardı.[2]
-Saadet Partisi’nin, terör örgütü PKK’nın uzantısı HDP
ile ortaklığının elebaşı Abdullah Öcalan’ın talimatıyla oluşturulan Demokratik
İslam Kongresi’nin 22 Şubat’ta Şanlıurfa’daki toplantısında kurulduğu ortaya
çıktı.[3]
-FETÖ ve PKK’dan ‘Millet İttifakı’na oy talimatı!
Terör örgütleri, siyasi uzantıları HDP’nin içinde yer
aldığı millet ittifakına açık açık destek veriyor. FETÖ elebaşı
Pensilvanya’dan, PKK’lı terörist başları ise Kandil’den üyelerine ‘Millet
İttifakı’na oy verin ve hatta oy toplayın’ talimatı verdi.[4]
-(Apo Sırrı‟ya dönerek) Sen Adıyaman‟dan bilirsin.
Aslında Türkmenlerin tarihine daha çok yoğunlaşmanız lazım. Babai isyanları çok
önemlidir. Bu bir Selçuklu ayrışmasıdır. Kurmançiler da Türkmenler de sınıf olarak
en altta kalanlardır. Solcular, tarihi milliyetçilere bıraktılar.
– Sırrı: Babai isyanları bu ülkede resmi tarihte en az incelenen olaydır. Baba
İshak da biliyorsunuz Adıyamanlıdır.”[5]
İşte
gezinin ayak sesleri ezana saldırıyla gelmeye başladı. Ona tarafımdan şiirli
cevap;
Türkiye
asırlardır stratejik ve coğrafi açıdan önemli bir merkezde bulunduğundan dolayı
hiç bir zaman başı ayıkmamış, uğraşmış ve uğraşılmıştır.
Tehlike
geçmişten günümüze her zamanda olmuştur.
Ancak
her on senede bir Türkiye-de, her yüz senede bir ortadoğuda haritaların,
iktidar ve yönetimlerin değişmesi ve de değiştirilmesi sebebiyle, yüz sene önce
getirilen ancak yine getirenler tarafından miadı dolması sebebiyle
götürülenlerin yerine yeni piyonlar ve kuklalar yerleştirilmeye
çalışılmaktadır.
Bizler
bugün böyle hassas bir zaman ve zeminde bulunmaktayız.2006 yılındaki alınan Bop
projesi ve aynı zamanda Abd-ye tevdi edilen Irak-Suriye-İran yıkımı devreye
konulmuş ve de devam etmektedir.
Haritalar
çoktan hazır hale getirilmiştir.
-Türkiye’nin
Beka problemi yoktur deme halinde; o halde 50 yıldır PKK ile ordumuz, askerimiz
çelik- çomak mı oynuyor?
-Peki
Amerikalıların binlerce Tırın üzerindeki PKK’ya teslim etmiş olduğu o silahlar
acaba parkta çocuklar için oyuncak oynasınlar diye mi oraya getirildi, konuldu?
-Ve
PKK’nın sadece Türkiye’yi değil, aynı aynı zamanda Suriye ve çevresini, Türkiye’nin
boğaz yollarını tıkamaya çalışması ve 20 küsür Devleti’nde PKK’ya destek olması
acaba bu bir hayal ve hayal ürünü bir oyuncak mı?
-Beka
meselesi yoksa 15 Temmuz neydi?
Bitmeyen
darbeler, darbe senaryoları ve 28 Şubat…
15
Temmuz gerçekleşseydi; Kıbrıs’taki 50.000 İngiliz ordusu, Doğu sınırlarındaki
YPG ve PKK hazır bekleyen bu zihniyet ve düşmanın işgali ile beraber terör
örgütlerinin işgali ne ile izah edilebilir?
-Aynı
zihniyet 15 Temmuzdan önce de Türkiye’nin Beka meselesinin olmadığını ve bu
kadar terör örgütlerinin mevcudiyeti, terör olaylarının oluşumu, şehitlerin verilmesi
yani bu kadar görünür açık ve zahir olaylara rağmen beka meselesi olmadığını
söylemek, düşmana yol açmaktır ve onunla ortaklık yapmaktır.
-Dün
Fetö’nün;Haçlılar sizin kızlarınıza, kadınlarınıza dokunmaz, onlar iyi
insanlardır darken, bugün Kılıçdaroğlu da PKK’yı ve aynı zamanda YPG yi saldırmayacak
insanlar olarak göstermeye çalışması gayet düşündürücüdür.
Aynı
zihniyet, aynı kaynaktan beslenmektedir.
-CHP
Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 31 Mart yerel seçimleri öncesi içerideki
teröristlere kucak açtığı gibi, Türkiye’yi dışarıdan tehdit eden teröristlere
de kol kanat gerdi. Kılıçdaroğlu, katıldığı bir televizyon programında
“Türkiye’nin beka sorunu yok, ABD’nin desteklediği teröristler bize
saldırmaz” dedi.
–
Yine kadrolaşmanın mimarı Moğultay ve Oktay.
Başbakan
Erdoğan kadrolaşma ile ilgili DYP-CHP koalisyon dönemini örnek gösterdi. O
dönemin Adalet Bakanları Mehmet Moğultay ve Seyfi Oktay, 5 bin kişilik kadrolaşma
gerçekleştirdiklerini itiraf etmişlerdi.
-15
Temmuzda 5 bine yakın hakim ve savcı görevinden alındı.
Yoksa
15 Temmuzun temeli o zamanda mı atılmıştı?
Moğultay:
‘Ben CHP’lileri işe almayacağım da MHP’lileri mi alacağım’ dedim.
-PKK-pyd-fetö,
ABD, Ermenistan, vs tehlikeler var iken, nasıl beka tehlikesi görmezden
gelinebilir!
-Belediye
seçimleriyle hükümeti güçsüzleştirerek, saldırma amaçlıdır.
Nitekim
PKK elemanlarına verilen belediyelerin akibeti ortadadır.
Amaç
sistemi sorgulama amaçlıdır. Zayıf düşürme hedeflidir.
-15
Temmuza tiyatro diyen bir zihniyet için elbette beka sorunu olmaz.
Bir
zihniyetin bekasına, memleketin bekası feda edilmektedir.
Bu
savunma dışlama amaçlı değil belki, bi- tarafane hareketin, tarafı muhalifi
iltizam olduğunu bilip, bilinçli hareket etmektir.
-Noam Chomsky, “1787’de ABD Anayasa Konferansı’nda
James Madison’ın vurguladığı şekilde ABD, zengin azınlığı çoğunluktan korumak
ilkesi üzerine kurulmuştur” demektedir.
Türkiye- ye ne kadar da benziyor, değil mi?
*****************
İnsan nisyan ile maluldür.
Geçmiş zaman olur ki; hayali ölüme ve cehenneme değer.
Geçmiş zaman olur ki, hayali dahi yakıyor.
-Orta
yaşta olanlar yani 1970 ve öncesini gören insanlar, hayatı daha iyi kıyaslayabilirler.
Nice
zorluklardan geldik ve gördük.
İşte
çok örneklerinden bir kaç enstantane;
-1970-lerde Kayseri-de benzin olmayınca 175 km mesafede
olan Yozgat-a benzin almaya gidiliyor. Oraya benzinin geldiği duyulunca o kadar
yol katediliyor.
-Her önüne gelen bulduğu kuyruğa giriyor. Mutlaka
lazım olan ya tüp, şeker, çay, pirinç gibi bir çok ihtiyaç kuyruğu.
Öylelerden birisi, bilmediği bir kuyruğa girmiş ancak
kuyruk çok uzun.
Bir hile yoluna gidip, karşı bakkala pirinç geldiğini
yüksek sesle bağırıyor.
Bir anda tüm kuyruktakiler yerlerini bırakıp karşı
bakkala kuyruğa giriyorlar.
Bu sefer kendi de şüpheleniyor.
Acaba gerçekten geldi mi?
-Kayseri-den
doğu seyahatine giden bir kaç arkadaş yolda gördükleri her benzinliğe giriyor,
bulabilirlerse bir kaç litre alabiliyorlar.
Kesinlikle
depo doldurulması söz konusu değil.
Bu
Kayserili ya.. Onunda yolunu buluyor.
Bir
petrol istasyonuna yakın yerde arabayı durdurup, bir arkadaşlarını bidonla
petrole gönderiyorlar.
Petrolde
o bidonu doldurmaya teşebbüs edildiğini görünce, hemen arabayı çalıştırıp bidon
yerine, alabildiği kadar depoya benzin alıyorlar.
MEHMET
ÖZÇELİK
09-03-2019
FETİH SURESİ
ALÇAKÇA SÖYLENEN ALÇAK SÖZLER
ALÇAKÇA
SÖYLENEN ALÇAK SÖZLER
Firavun’un ruhu Mısır’da. Mısır hala Firavun’un maddi
manevi hakimiyetini sürdürmektedir.
Firavun’un ruhu Ortadoğu’da gezmektedir.
Firavun yaşamasa da yaşatılıyor.
-Şeytan çetele tutuyor.
Bizi çok iyi tanıyor.
Şirket kurmuş.
Fişleme yapıyor.
Organizeli çalışıyor.
Hile yollarının hepsini biliyor.
Şerri kadar hayrada kapılar açıyor.
Şerre düşmemek şartıyla…
İnsanın ayağını kaydırmak için her
türlü alçakça sözleri insanların geçtiği yolların ortasına döküyor ve dikiyor.
Cazip gösterip, dikeni gül diye gösteriyor.
******************
Bizdeki aydın, özürlü aydın.. Hastalıklı aydın..
Karanlık zihniyetin karanlıktaki, karanlık aydınlarıdır…
İstikameti olmayan aydın gerçek aydın değildir.
Kendi içinde netleşmeyen, fikrinde durulmayan aydın, yaralı
ve özürlü aydındır.
-Üstün Dökmen, “Nasıl bir pilot sarhoş olmama,
bir hiristiyan psikolog haç takmamalı ise; Rehberlik Öğretmeni de Başörtülü
biri olmaz! Meslek icra edilirken ‘İnşallah, Maşallah, hayırlısıyla’ gibi
cümleler sarf edilmemelidir”
Bunlar küçük işlere mi yoksa acaba büyük işlere mi
giriyor?
Belki de özür grubuna giriyordur.
Belki de alçakta söylenmiş alçak sözlerdir.
***************
Laikliği
yıkan il İzmirdir. Çünkü içi boş olan zihniyet neticede çökmüş oldu.
Fetö-
de chp yi bitirdi, gömdü ve de cenaze namazını kıldı.
-Nato
Erdoğan ve Atatürkü hedef tahtası yapınca, Atatürkçülerden Erdoğana saldırı
sarhoşluğundan Atatürkü de hedef tahtasına oturttular.
***************
Mustafa
İslamoğlu’na neden hiç Allah deyince ”Celle Celaluhu”, peygamberin ismi
anıldığında Salavat getirmiyorsunuz? diye sorulduğunda; ben yalakalığı
sevmiyorum diyor.
Tam
yalakaca söylenmiş bir söz…
Peygamberimizi
aşırı sevmeyi tenkid edenlere sormak lazım;
Ya
hu, Peygamberimiz Mecnunun sevdiği ve her şeyi göze aldığı bir Leyla kadar da
mı değildir?
İnsanlar
o zatı aşkından dolayı seviyorlarsa, sevmeyenler kendi duygusuzluğunu
sorgulasınlar.
********************
TV
terör saçıyor.
Menfi
olan Tv-ler söyledikleriyle dağdaki teröristten daha çok zarar veriyor.
Hiç
müsbet verecek haberleri olmadığından olsa, veya niyetteki bozukluktan veyahut
da toplumun kalbinde ve aklında yaralar açmak amacıyla hep kaos oluşturacak,
bulandırıcı, üzücü ve nefret edici haberlerle dop dolu.
Devlet
Tv-leri bile maalesef hep kavgalar, kazalar ve üzücü haberlerle ihbarda
bulunuyor.
Toplumdaki
bulanıklık, Tv-lerin bulanıklığıdır.
******************
”Kuş
havadayken gölgesi de yerde kuş gibi uçar görünür.
Ahmağın
biri o gölgeyi avlamaya kalkmış ve takati tükeninceye kadar koşmuş. Çünkü o
gölgenin havadaki kuşun gölgesi olduğundan, o gölgenin aslı ve sahibinin nerede
bulunduğundan haberi yokmuş. O ahmak gölgeye ok atar ve gölgeye ok ata ata
okluğu bomboş kalırmış.
Okluk,
onun ömrü imiş ve kendisi bunları boş yere ata ata, ömür okluğunu gölge avı
peşinde tüketmiş. Ve böylece bir ömür yok yere tükenmiş.”Mevlânâ.
MEHMET
ÖZÇELİK
08-03-2019
GİZLİ KOMİTE
GİZLİ
KOMİTE
Bu memlekette Nihat Erim başbakan olacağından
habersizdi.
Kenan Evren darbe olup kendisinin Cumhurbaşkanı
olacağından haberi yoktu.
Kemal Kılıçdaroğlu soru üzerine Halk partisinin başına
Genel başkan olmayacağını söylerken, Deniz Baykalın kaset olayı ile birden bire
başkan oluyor. Başkan olacağından habersizdi.
Milletvekillerini de söylemiyorum.
Tansu Çiller hesapta yokken birden bir süprizle ortaya
çıktı.
Turgut Özal hakeza….
Kısaca bu millet kendisinin bulduklarından ziyade,
kendilerine sunulanlarla idare ediliyor.
Kendisinin bulup getirdikleri ise ya idam ediliyor, ya
da al aşağı edilmek için her türlü entrikalar yapılıyor.
-Yazmış olduğu “Ayasofya” isimli şiiri
yüzünden tutuklanarak Ankara Ağır Ceza
Mahkemesi’nde yargılanan Osman Yüksel Serdengeçti’ nin kendini müdafaa
ederken:
“Müddei umumi(savcı) tepeden verilen emirlere göre hareket ediyor.
Ayasofya`nın tekrar cami haline yetirilmesinde benim ne gibi hususi maksadım
ve menfaatim olabilir? Ayasofya’yı kiraya mı vereceğim, yoksa imamı mı
olacağım? Beni bu yazıdan dolayı Türk savcıları değil, Yunan savcıları itham
etsin.
Böyle bir yazıyı yazdığımdan dolayı kendimi müdafaa etmekten utanıyorum .”
savcıya ağa babalarını soruyor, işaret ediyor.
-Geçtiğimiz
Şubat’ta mason locasının önemli üstatlarından kabul edilen Celil Layıktez’in
Bugün Gazetesi’ne verdiği bir demeç var. Orada diyor ki,”Abdülhamit’i
tahttan biz masonlar indirdik!” Devam
ediyor: “Selanik’teki Hareket ordusu’nu organize eden İttihat Terakki,
Emmanuel Karasu’nun başkanı olduğu locada organize oluyordu.”[1]
–Türkiye’nin gayr-i resmi biçimde Amerikan
hâkimiyetine girişi 11 Haziran 1944’tür.[2]
-Jacgues
Derrida:”27 Mayıs’ın Arkasında Tümüyle ABD’nin Çıkarları Vardı…”
-Menderes
“uçak kazası”ndan (Şubat 1959) kurtulmasaydı, -o bir kaza değil,
suikasttır- 27 Mayıs olmayacaktı. Bu tamamen Menderes’e yönelik bir infaz
projesidir. Menderes içimizdeki Amerikan etkisine veya Amerikan varlığına karşı
çıktığı için hayatını kaybetti…
Böyle bir infazı meşru göstermek için hukuk dışı, insanlık dışı kanlı bir
senaryo yazıldı. Türkiye 27 Mayıs nifakı ile ateşe atıldı. 27 Mayıs diğer
darbeleri de doğurdu.
Çünkü yapı aynı; Amerikancı bir yapı…
Türkiye’nin potansiyeline uygun olarak büyümesine engel olan, Türkiye’yi
dizginleyen, kanını emen bir yapı…[3]
-“20
Ağustos 1960’da Amerika’nın isteği yerine getirilirken 7200 kişi -dile kolay-
ordudan atılmıştır. Bunlar
arasında sadece yaşlı subaylar, askerler değil genç subaylar da vardı Ve gerçekten
mesleğini kusursuz olarak yapan, çeşitli takdirnameler almış, her zaman her
bakımdan üstleri tarafından takdir edilmiş, birçoğu çok kabiliyetli, gerçekten
bu orduda şerefli hizmetlerine devam etmesi konusunda hiçbir problem olmayan
kimseler bilinçli olarak milli ve yerli çizgide oldukları düşünülerek tasfiye edilmişlerdir.”[4]
Orduda
darbenin taşları düzülüyor.
-“Örnek
gösterilebilecek bir kumandandı ve milli, yerli bir kimseydi. 1 Haziran’daki
(1977) operasyonla Ersun Paşa ve kendilerinden kuşkulanılan 800 subay ordudan
atıldı.”[5]
-“12
Eylül’ün ağır faturalı bir darbe olmasının sebebi, 12 Eylül öncesinde resmi
rakamlarla 5500, gerçek rakamlarla 7500 kişinin hayatını kaybettiği bir süreç yaşanmıştı.
Ama 12 Eylül’den sonra işin bu tarafı “bitirilmiş”ti. 28 Şubat’ta ise
muhtıra verildikten sonraki dönemde darbenin kirli çamaşırlarıyla ilgili dönem
başlıyor. Bu bağlamda söylüyorum, 28 Şubat’ın sert darbe kapsamında oluşunu;
verdiği hasar anlamında
söylüyorum”[6]
-“Vietnam
Savaşı 1973’te de tamamlandığına göre şöyle bir feci manzara ortaya çıkıyor. 5
milyon Vietnamlı 56 bin Amerikan askerinin öldüğü bir savaş… Savaşı
JFK’in asker çekme kararını aldığı 1963’ün sonundan itibaren sona erse yani
savaş on yıl kadar önce bitmiş olsa, on yıl bu insan kaybının dörtte üçü
olmayacak. 5 milyon Vietnamlı, 56 bin Amerikan askerinin dörtte üçünün
yaşadığını düşünün. Burada silah tüccarlarının etkisi var, başka menfaati olanların
etkisi var ama Amerikan derin devletini yönetenler için hep savaş, savaş,
savaş..”[7]
-“Kenan Evren anılarında, “Biz zaten 1978
Mart ayında ihtilale karar verdik” diye yazdı.[8]
-“Ocalan’la
ilgili olarak, 12 Mart döneminin savcısı Baki Tuğ tam ceza verilecekken MĐT
tarafından kendisine “bizim adamımızdır” yazan bir kağıt geldiğini ve
uzun süre ceza almak yerine 3 aylık cezayla kurtarıldığını Uğur Mumcu’ya
söylüyor. Uğur Mumcu o kağıdı Baki Tuğ’dan alamadan hunhar bir suikasta kurban
gitti. Bu da onun bir takım şeyleri çözmüş olmasıyla alakalı, yani sisteme
temel anlamda muhalif olmayan, ama zaman zaman eleştiriler yapabilen bir
insanın dahi hayatının tehlikede olabileceğini burada görüyoruz.”[9]
-“Özal’ın,
kendisine yönelik suikast sonrasında “Açıklayamam” cümlesi
ibretlidir.[10]
-“Mesut
Yılmaz “Cumhurbaşkanı Kenan Evren”in özel arzusuyla Özal’ın ilk kabinesine
yerleştirilmiş bir kişiydi. Elmanın içine yerleştirilen kurt misali! Bunu
tamamen böyle düşünün. Daha sonra Özal’ın da siyasal hatalarıyla birlikte Mesut
Yılmaz geldi, ANAP’ı aldı Özal’ın elinden ve statükocu bir ANAP yaptı. Gizli İktidar’ın
kurgusu böyleydi. Hadise aynen budur. Ama dediğim gibi bu süreçte Özal’ın da
siyasal hataları oldu. Özal
döneminde Türkiye’nin çıkarlarına yarayan işler yapmaya başlayan ANAP kısa süre
içerisinde devre dışında bırakıldı. Kısa sürdü bu dönem. 1983’ün sonundan
1989’a kadar sürdü. Özal Çankaya’ya kaçtı -bu tabiri özellikle kullanıyorum- ve
Çankaya’da bir yalnızlık yaşadı. Sonra tekrar siyasete dönmek istedi ama ömrü
vefa etmedi.
1988
Haziran’ında Özal’ın yaşadığı suikast olayının perde arkasını aydınlatmak için
hiç kimsenin parmağını dahi kıpırdatmamış olmasının temelinde Amerika eksenli
Gizli İktidar gerçeği vardır…”[11]
-“Herkesi
bir defa, bazılarını her zaman aldatabilirsiniz. Ama herkesi, her zaman aldatamazsınız.”
Abraham Lincoln
-“Emekli Oramiral Örnek’in günlüğünde belirtildiği
üzere darbeye 3 Aralık 2003 tarihinde niyet edilmişti.[12]
Sonrasında
da muhtıra ve benzerleriyle de devam etti.
15 Temmuz
2016 da bu durum zirve yaptı.
–Bediüzzaman
eserlerinde; Gizli Zındıka komitesi, ifsad komitesi, süfyani komite, ecnebi menfaati hesabına ve bu millet ve bu vatanın pek
büyük zararına çalışan bir gizli komite, Gizli bir komitenin desisesiyle safdil
bazı hocalar…,Eskiden beri müstemlekatların, Türklerle alakalarını kesmek için
Türkiye dairesinde dinsizliği neşretmek için; ifsad komitesi namında bir
komite, Süfyan komitesinin tahribatçı rejim-i bid’akaranesi, Şimdiye kadar
gizli komiteden, siyaseti dinsizliğe ve zındıkaya alet edenler, istibdad-ı
mutlakla Nurcuları ezdiler, dinsiz komite, Mason komitesi[13]
ifadelerini çok kullanıp, bu gizli komiteye dikkat çeker.
-Soros 17 milyon lira aktardı.
Gezi iddianamesinde birçok ülkede kadife devrimler
peşinde koşan George Soros ve kurucusu olduğu Açık Toplum Vakfı da var. Vakfın
2008-2017 yılları arasında 136 derneğe 17 milyon lira aktardığı tespit edildi.
Soros’un Osman Kavala’nın yöneticisi olduğu Anadolu Kültür A.Ş’ye, çeşitli
STK’lara dağıtılmak üzere 13 milyon 526 bin dolar verdiği daha önce
biliniyordu.
Soros’un fonladığı dernekler arasında çok sayıda LGBT
derneklerinin olması dikkat çekiyor. Toplumun genetiğiyle oynanmasına yönelik
bir proje olarak görülen derneklere Açık Toplum Vakfı tarafından binlerce
liralık fon akışı sağlandı.[14]
-“Thornburg diyor ki: “Türkiye,
Avrupa’nın stratejik Doğu kalesi ve Ortadoğu’nun Kuzey kalesi olmaktan daha
önemli olarak Amerikan
çıkarlarının büyük bir önem kazandığı yerde bulunmaktadır.”[15]
-“Belçika, Hollanda,
Amerika, Japonya Dünya’nın geri kalmış bölgelerini, daha da geri kalmaları
pahasına sömürü yarışına geçmişlerdir.”[16]
-“İMF ve
Dünya Bankası, birlikte çalışırlar ve her ikisi de ABD Emperyalizmi’nin, İkinci
Dünya Savaşı sonrası Dünya Düzeni’nin kurumlarıdır. Daha sonra bunlara ABD’nin
bir başka kurumu eklenir: AID..”[17]
-Deaşlılarla mücadele ettğini söyleyen
işte Abd;
“DEAŞ
ABD üslerine taşınıyor.
ABD, bir yandan Türkiye’nin operasyonunu engellemek için Suriye’nin kuzeyinde ‘Avrupa gücü’ konuşlandırmaya uğraşırken bir yandan da DEAŞ’lıları kamyonlarla Suriye’deki askeri üslerine taşıyıp korumaya alıyor. DEAŞ’lılardan bazısı sabotaj eylemleri için Türkiye sınırına, üst düzey isimler ise sahte pasaportlarla başka ülkelere sevk edilecek.”[18]
-Cesur adam şeytanın suratına. Bakmaya
Cesaret edip. Ona şeytan olduğunu söyleyen adamdır. Amerika başkanı James
Garfield.
-Türkiyenin kuruluşundan bu güne Masonlar gayet etkili
olarak idare ve yönetimde etkin rol oynamışlardır.[19]
-NATO Türkiye ve Ortadoğu’da yani Türkiye de darbe
yapmak, Türkiye’yi ve İsläm ülkelerini kontrol etmek için kuruldu.
Ali Bulaç’ın ‘PKK, NATO’ya müracaat ederse NATO
Güneydoğu’yu işgal edebilir’
Gerekçesi de NATO’nun yeni konsepti gereği “kriz
bölgeleri”ne müdahale edebilmesiymiş.[20]
-27 Mayıs 1960 darbesini yapanların ilk açıklamasında;
“Bütün ittifak ve taahhütlerimize sadığız. NATO’ya inanıyoruz ve bağlıyız. CENTO’ya
bağlıyız.”
-TRT’de yayınlanan korsan bildiride:
“Yurtta Sulh Konseyi BM-NATO ve diğer tüm uluslararası
kuruluşlarla oluşturulmuş yükümlülükleri yerine getirecek her türlü tedbiri
almıştır.”
-Şimdilerde de mevcut hükümetin daha doğrusu Erdoğan-ın
başarısız olması için eski yol arkadaşları kirli ittifak ve vefasızlık yaparak
adeta Telli Babaya gidip tel bağlayacaklar.
-Erdoğan-ın Gül-den farkı, eski ve eskimiş, eskide
kalmış gömleğini birinin çıkarırken, diğerinin eski gömleğiyle ve eski
gömleklilerle iş yapmasıdır.
Gül gömleğini çıkarmayanları toplamaya çalışmaktadır.
Yani eskiye dönme sevdasıdır.
Babacanla da yenileri eskilerle birleştirme oyununu
sürdürmektedir.
Davutoğlu-nun da biriktirdiklerini –ne kadar
kaldıysa?- eklemek istiyor.
-Saadet de 70- lere dönüyor, hala geride ve geriden
geliyor.
PKK- ya oy vermek, dağa eşkıya avlamaya giden askere
geri dön, PKK’yı rahat bırak ve daha ötesi,dağı yönettiğin gibi gel şehride
idare et, demektir. Nitekim buda yapılmış ve hemen hemen bugün hepsinin yerine
kayyum atanmıştır.
-Hem dünyada ve hem de Türkiye ve islam dünyasında Deccalizim ve
süfyanizmin son devreleri ve de islamın üçüncü devresi olan şeriat yani siyaset
yani yönetim ve idare dönemi başlamış ve mücadelesi devam etmektedir.
MEHMET
ÖZÇELİK
03-03-2019
[1] Tamer Korkmaz – Amerikan
Iktidarinin Sonu.Sh.3.
BU MEMLEKET PKK VE DESTEKÇİLERİNE TESLİM EDİLEMEYECEK KADAR BÜYÜKTÜR
BU MEMLEKET PKK VE DESTEKÇİLERİNE TESLİM
EDİLEMEYECEK KADAR BÜYÜKTÜR
Bu memleket Pkk-ya destek olan CHP- ye teslim
edilmeyecek kadar büyüktür.
Albaylığa kadar yükselmiş ve terfi etmiş,
Ordu’nun elemanı olan Dursun Çiçek şimdi CHP’de 2 dönem temsil edilmekte,
Ergenekon’dan içerde yatmış ve bu insan PKK ile yıllarca Güya savaşmış olmasına
rağmen bugün;- Eğer HDP kriterlerimize uyarsa onları da aday gösteririz.- diye
onlarla ortaklık yapma konusunda kapıyı açık bırakmak da, onlara yanaşmaktadır.
Bu nasıl zihniyet, Bu nasıl vatanseverlik?
-CHP bu memlekette başta PKK olmak üzere HDP-ye
sahip çıkmış ve zahiren 100 Yıllık bir muhalif gibi görülen Fetö’cülere de
darbe yapmasından dolayı sahip çıkmış, maalesef darbeye maruz kalanları ise
kontrollü darbe diyerek mağdur olanları darbeci göstermiştir.
CHP-deki bu zihniyet nedir?
Onun için bu memleket pkk-ya, darbecilere
destek olan CHP-ye bırakılmayacak kadar yüksektir, büyüktür, zengindir, köklüdür,
tarihi olan bir devlet ve millettir.
-Yıllardır hep yenilmiş olmasına rağmen CHP
hala koltuk sevdasındadır.
Erdoğan’a Tek Adam diyen Kılıçdaroğlu
maalesef onca yenilmiş olmasına rağmen hala koltuğuna dört elle sarılmakta, bir
türlü terk edememektedir. Demek ki çok sıcak!
-HDP- yi dolayısıyla PKK’yı meclise taşıyan
CHP- ye ek olarak, İyi partide şimdi Pkk-nın temsilcisi Hdp-yi yani PKK’yı
belediyeye yani beldelere taşıyor.
-HDP ile ortaklık yapıp onları iktidara
taşıyan, belediye başkanı adayı seçen ise Chp-dir.
-PKK İTİRAFÇISI KADIN: DAĞA HDP YOLUYLA
GİTTİM.[1]
..HDP nın desteğiyle PKK’ya katıldığını
itiraf eden terörist şöyle konuştu.
Gaziantep’te terör örgütü PKK/KCK’ya ilişkin
yürütülen soruşturma kapsamında yakalanan F.Y. isimli terörist, “HDP ve
DBP gibi siyasi partiler, ‘Kobani’deki sivil halka yardım’ adı altında
Türkiye’de yardımlar ve paralar topladılar.” dedi.[2]
-CHP- ye Mahalle muhtarlığı bile teslim
edilemez.
-Eski CHP Milletvekili Emekli Kurmay Albay
Dursun Çiçek’in, “AK Parti’yi iktidardan indirin bakın onları nasıl
yargılıyoruz göreceksiniz’ diyen başsavcılar var” açıklaması büyük
tartışma yarattı.
Bunların tinetinde ve mayasında darbe var.
CHP bitmedikçe, darbelerde bitmeyecektir.
CHP- ye evliya giren, darbeci çıkar.
Vallahi CHP ve HDP- PKK ile iç içe, PKK ile
kucak kucağa, PKK ile aynı meşrebi, davayı, düşünceyi paylaşmaktadır.[3]
-Kemal Kılıçdaroğlu-nun Baykal kasediyle başa
geçmesi, pkk-ya zemin hazırlamak için miydi?
Gayr-ı meşru olan Pkk-yı meşrulaştırmak için
miydi?
Nitekim Kılıçdaroğlu sürekli arkadaşlar
dediği ve her türlü maddi manevi destekte bulunduğu ve de Pkk-lı belediyelerin
elden çıkmasıyla, Chp tarafından pkk-lı olan kişilerin aday gösterilmesi bunun
delilidir.
– CHP İzmir adayı Tunç Soyer’den PKK’ya
destek!
PKK’yı açık açık desteklemekten kaçınmayan
CHP’nin İzmir belediye başkan adayı Tunç Soyer’in bir skandalı daha ortaya
çıktı. Tunç Soyer’in 25 HDP’li belediyeye kayyum atanmasının ardından yaptığı
“Darbeye karşı asıl şimdi tankların üstüne çıkılmalı. Sur’a bizi
almıyorlar, bir şey yapamamak bizi kahrediyor. HDP’nin yanındayım”
şeklindeki açıklamalar teröre verdiği desteği gözler önüne seriyor.[4]
-CHP, İyi Parti ve HDP ittifakına Kandil’den
destek!
CHP, İyi Parti ve HDP arasında 31 Mart 2019 yerel seçimleri için
gizliden gizliye yürütülen kirli ittifaka terör örgütü PKK’dan destek geldi.
KCK’nın sözde Yürütme Konseyi Üyesi Xebat Andok “AKP-MHP’ye kaybettirmeyi temel strateji
olarak belirlemek, bu faşist iktidarı yenilgiye uğratıp, iktidardan düşürmek
için her türlü çabanın içinde olmak, bu doğru bir stratejidir. ” dedi.[5]
-Elbette Pkk-ya destek olunca, şehit de kim oluyormuş!?
-Chp-ye
milliyetçi yada muhafazakar olarak giren insan, ani değişimle adeta kendini
dini ve dindar muhalifi görüyor.
Nasıl bir yapıysa?
-“CHP ve İyi Parti ittifakının Ankara
Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mansur Yavaş bir televizyon programında sokak
hayvanlarına işkenceyle ilgili düşüncelerini paylaştı. Ancak sokak hayvanlarına
en fazla eziyeti konuya “Dini yönden yaklaşanların” yani dindarların
yaptığını ileri sürdü. Yavaş, açıklamalarıyla muhafazakar kesimi hedef aldı.”[7]
Bu sayısız örneklerden biri…
-Her dönemde Terör ve terörist olmasına ragmen;
Ahir zamandaki Yecüc ve Mecüc ifade edilmesi, burada Terör ve terörizm
şirketleşme haline gelecek, terör ihale ile yapılacak, nerede darbe yapmak
istiyorsunuz, Nereyi yıkalım, Nereyi yakalım, kimi vuralım, diyerek bir derece
şirketleşmiş olduğu halde, terör devlet politikası, şirket politikası, adeta
bir işletme olarak kendini gösterecektir.
Yecüc Mecüc terörün şirketleşmiş halidir
Buna kimler destek olmaktadır?
Bu millet iradesiyle kesinlikle ve kesinlikle
CHP-yi iktidar yapmaz. Hatta Öyle ki;
Bu zihniyet değişmedikçe, bunların başına
Erdoğan da gelse bu CHP yine kazanamaz.
-Bu şaibeden kurtulmadıkça, bu milletin
değerlerine sırt dönmekten vaz geçmedikçe, bu milletin değerlerine kulak
vermedikçe, başarısız olmaya, Yenilmeye devam edecektir, her zaman için tek
adam diyen CHP.
-CHP darbelerden hep umut bekledi, ümidi oldu,
darbelerden sonra gelebilirim, İktidar elde edebilir, koltuğu elde edebilirim,
dedi. Artık gittikçe o kapıda kapandı. Böylece CHP’nin tamamı artık milletten
kopuk bir vaziyette olduğu da tescillenmiş oldu.
-Muhalefetliğini yapamayan bir parti olan
CHP, iktidarlığı nasıl yapabilir ki?
-Eski asker ve ergenekon davasından içeride
yatan, ‘HDP’LiLER, CHP’DEN ADAY GÖSTERİLSİN’
diyen Chp-li Dursun Çiçek;”,
“Onları iktidardan indirin bakın biz onları nasıl yargılıyoruz diyen
başsavcılar var”[8]
diyerek Chp- deki 1960 yılından beri sürdürülen darbe zihniyetini, daha doğrusu
zihniyetsizliğini göstermiş oldu.
Bu bir asker. Pkk- nın şimdiye kadar neden
bitmediği çok iyi anlaşılıyor, değil mi?
-Bu zihniyet onlarda yeni değil. İçindeki
Chp-ye oy verdirme niyetini mensuplarına verme emri ve kendisinin de 1967
yıllarında 5 bin tl yardımda bulunan Fetö-Chp ortaklığı.[9]
– CHP-li bir
milletvekili HDP ile ortaklık yapacak mısınız sorusuna, onlarla bir gönül
bağlarının olduğunu söylemektedir.
Aslında CHP
kendisini HDP den farklı görmemektedir.
Sadece gönül bağı değil,
kafa ve gövde bağıyla da gayet sıkı birlikleri söz konusudur.
Yani askerimize,
polisimize, memleketimize kurşun sıkan dağ eskiyasıyla şehirden hatta meclisten
ortaklığını ve temsilciliğini sürdürmektedir.
-İhanet eden PKK
ile işbirliği yapanlar görevden alınabilsin. Rahatlıkla müdürler atanabilip,
ehliyetsiz olanlar alınabilsin. Aynı şekilde öğrencilerden okuyamayacak statüde
olanlar tamamen okuldan atılsın.
Böylece başkanlık
sistemi tamamen ehliyetli projeleri bir şekilde Milli Eğitim’de de uygulansın.
-ODTÜ skandal
afişleri tasvib etmediğini söylüyor. dürüst ve samimi ise engel olsun, ihraç
etsin, meydan vermesin.
-PKK ile
mücadelede gerçekten ciddi misiniz.
Adam mecliste, okulda..
600 kadar kişi
PKK’lı diye alındı ve geri bırakıldı!
Dağdaki eşkıya ile
mücadele ederken, ana ve yavru partiler siyasallaştılar.
Bu neyin nesi?
İşte Adıyaman
kömür köyünde muhtarın ortaklığı, kızının çatışmada ölmesi..
-Dün yüz yıl önce
ermenilere vadedilen doğu, bu gün onun tohumu olan Pkk-lılara vadedilmektedir.
*******************
Ezan Türkçe okunmalı’ diyerek büyük tepki
çeken CHP’li Öztürk Yılmaz, kendisini disipline sevk eden partisine itiraz
ettiğinde ‘aman şimdi zamanı değil’ cevabını aldığını söyledi.
Yılmaz, kendisini disipline
sevk eden CHP’ye de tepki göstererek “keşke
beni disipline sevk edenler, ‘camileri ahır yaptınız’ diyenlere cevap
verselerdi” şeklinde
konuştu.[10]
-“CHP’li Öztürk Yılmaz’ın Musul
Başkonsolosu’yken ABD’nin Kuzey Irak’taki askeri üs alanı içinde bulunan Ishık
Üniversitesi’nde FETÖ’cülerle bir araya gelen Yılmaz’ın, 15 Temmuz’dan 3 ay
önce de CIA ve İsrail ile görüştüğü ortaya çıkmıştı.
İsrail ve ABD’den döner dönmez yakın
çevresine “Erdoğan başkan olamayacak, sizin bilmedikleriniz var” diyen Öztürk
Yılmaz’ın bu sözleri sarf etmesinden sonra 15 Temmuz darbe girişiminin
yaşanması dikkat çekmişti. Yılmaz’ın hain kalkışmadan günler öncesinde ettiği
bu sözler, darbe girişiminin işaretini verdiği şeklinde yorumlanmıştı.”[11]
-“Allah’ı da,
Sultan’la birlikte tahtından indirdik.
Bunların cımbızla Chp-nin
içinden çekilmiş bir ifade ve uygulama olduğunu düşünmeyiniz.
Bu milyonlarca
uygulama ve düşüncelerden sadece birisi…
40 yıllık Kâni,
olur mu yani.
Chp zihniyeti bin
yıl geçse de değişmez.
İşte her zaman
yaptıkları o hile ve kurnazlığın son örneği;
“Gürsel Tekin’in ‘cuma vakti’ kurnazlığı!
Kapalıçarşı önünde kepenk indirmiş dükkân
fotoğrafları paylaşan CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in oyunu çabuk
bozuldu. Cuma vaktinde Kapalıçarşı’ya gidip kapalı bir dükkanın önünde fotoğraf
çeken Tekin’e, dükkanın sahibinden yalanlama geldi.”[13]
Yani eskiden yalancının mumu yatsıya kadar
yanarken, Chp-nin mumu ikindi de söndü.[14]
-Chp tarihiyle ve yaptıklarıyla yüzleşip bu
milletten özür dilemedikçe ve uygulamalarıyla güven vermedikçe, sittin sene Chp
değişmez, bu millete güven telkin edemez.
Tıpkı Baykalın çarşaflı bir kadın ile poz
verirken, diğer yandan mensuplarının çarşafı yırtıp protesto etmelerindeki
tezat gibi.
Chp-nin kaderiyle Türkiye-nin kaderi aynıdır;
Türkiyeyi hala azınlıklar yönetmekte,
özgürlüğüne kavuşmuş değildir.
Chp-yi de içindeki azınlıklar yönetmekte ve o
da özgür değildir.
Dürüstlerse bu milletin değerlerine hakaret
edip saldırmasınlar.
Dürüstlerse Tek şef dönemindekileri
uygulamayacağız desinler.
-Sayın Erdoğanın yüz yıllık tozu silkelemek
olan Chp için söyledikleri boşuna değildir.
-“8 şehidimizin sorumlusu PKK. Onun
perde arkası da HDP ve CHP…
Terörle mücadelede, ekonomik savaşta CHP hep karşımızda. Bunun adı muhalefet
değil, hatta fırsatçılık bile değil, alçaklıktır.
-“CHP, en kritik dönemlerde Türkiye‘nin
yeminli düşmanlarıyla aynı safta yer alıyor”
-Gezi olaylarında vandallarla mücadele
ediyoruz, CHP’yi onların yanında görüyoruz. FETÖ ile mücadele ediyoruz. CHP’yi,
onların yanında görüyoruz.
–Atatürk Havalimanı‘na iniyoruz, meğer 2-2.5 saat önce Bay Kemal
oraya geliyor ve tanklar öncülüğünde bindiriliyor bir otomobile, Bakırköy
Belediye Başkanı’nın evine gidiyor ve darbeyi kahvesini yudumlayarak izliyor.
Sen böyle bir adamsın, korkaksın, ürkeksin, ne millisin ne yerlisin.
– Terör örgütlerinin üzerine yürüyoruz,
CHP’yi yine karşı safta görüyoruz. Uluslararası alanda ülkemizin şerefinin,
haysiyetinin, itibarının müdafaası için var gücümüzle çalışıyoruz, CHP’yi yine
yeminli düşmanlarımızın diliyle bize saldırırken suç üstü yakalıyoruz. Ama
artık milletim yutmuyor. ‘Hangi yüzle sen buraya geldin?’ demeye başladılar.
– Türkiye, 1960 darbesinin ardından IMF‘nin
pençesine düşmüş ve AK Parti’ye kadar da kurtulamamıştır. İlk IMF anlaşmasının
altında darbe yönetiminin başı Cemal Gürsel’in, onu takip eden 4 anlaşmanın
altında da devrin İnönü’nün imzası vardır.
– (1940’lı yıllara ait kupürleri göstererek)
İnönü’yü görüyorsunuz, elindeki bayrak Türk bayrağı değil, Amerika bayrağıdır.
Bunların geçmişi hep böyle. Dün neydi ki bugün ne olacak. Bunu elinde niye
taşıyor. Bu bir teşekkürname. Şu anda güneyimizde ABD’nin kokartlı komandoları
teröristlerle yan yana. Kim onlar? PYD, YPG, PKK. Bunlar
kiminle kol kola. CHP ve HDP
ile kol kola. Bunlara karşı mücadeleyi veren ise benim Mehmedim.[15]
-“Cumhuriyet gazetesinin 6 Mart 1933 tarihli nüshasında çıkan haberi
okuyalım:
“Atina- Türkiye sefiri
Enis (Tulça) Bey bugün Yunan Hariciye Nazırı Mihalokopulos’u ziyaret ederek
İsmet Paşa’nın Yunan harp malulleri sandığına 300 Türk lirası hediye ettiğini
bildirmiştir. Mihalokopulos İsmet Paşa Hazretlerinin bu nezaketine hararetle
teşekkür etmiş…”[16]
-Chp Boraltandır, Dersimdir,
Darbelerdir.
-Habertürk Gazetesi yazarı Murat Bardakçı,
TBMM’de İHA ve SİHA’lara sokak ağzıyla dil uzatan CHP’li Abdüllatif Şener’e
tepki gösterdi. Bardakçı, Vecihi Hürkuş ve Nuri Demirağ’ı hatırlatarak ‘bu
zihniyet o zihniyet’ dedi.[17]
Ankarada farklı bir kıyafetle sokaklarda
dolaşmaya başlar.
Meclise gidip orada ezan okudu.
İlk defa Kırşehirde bir heykeli kırdılar.
Bizim zamanımızda ihtilale zemin hazırlayan Aczimendi,
Ali Kalkancı ve Fadime Şahin gibi…
Sonra bir adam Ulustaki heykele tırmanarak
elindeki balyozla heykele vurmaya başladı.
İtfaiye bu adama su sıkrak onu oradan
indirdi.
Bunun üzerine Celal Bayar-ın tazyikiyle
Atatürkü koruma kanunu çıktı.
Kemal pilavoğlu bu zemini hazırladı, bir
provakasyon olarak. Veya ona hazırlattırıldı.
Pilavoğlu ne gariptir ki, 1950 yılında Halk
parti listesinden birinci sıra adaydır.
Acaba kendisine vaadde mi bulunulmuştu?
Hak namına batıla alet olan bir kişi.
Ne hazin değil mi?
Kirli ve şaibeli işlerin partisi…
Bir amaç da Demokrat partisini yıpratmaktı.
Aczimendi de böyleydi, Fetö de böyleydi.
Bunlarda Demokratın devamı olan Özal-ı ve
Erdoğan-ı yıpratmak içindi.
Chp hep darbelerden meded ummuş ve o yolda
onun taşlarını oluşturmuştur.
-“Eskilerin lüzumsuz keyfî kanunları ve su-i
istimalleri neticesiyle, belki de tahrikleriyle zuhur eden Ticanî meselesini ve
ağır cezalarını dindar Demokratlara yüklememek ve âlem-i İslâm nazarında
Demokratları düşürmemenin çare-i yegânesi kendimce böyle düşünüyorum:
Nasıl ezan-ı Muhammediyenin (a.s.m.) neşriyle Demokratlar on derece kuvvet
bulduğu gibi, öyle de, Ayasofya’yı da beş yüz sene devam eden vaziyet-i
kudsiyesine çevirmektir. Ve âlem-i İslâmda çok hüsn-ü tesir yapan ve bu vatan
ahalisine âlem-i İslâmın hüsn-ü teveccühünü kazandıran, bu yirmi sene
mahkemeler bir muzır cihetini bulamadıkları ve beş mahkeme de beraatine karar
verdikleri Risale-i Nur’un resmen serbestiyetini dindar Demokratlar ilân
etmelidirler. Tâ, bu yaraya bir merhem vurmalı. O vakit âlem-i İslâmın
teveccühünü kazandıkları gibi, başkalarının zâlimane kabahati de onlara
yüklenmez fikrindeyim.”[19]
-Katranı kaynatsan olur mu şeker/ Cinsi
batasıca mutlaka cinsine çeker”
Hacı hacıyı Mekkede, Hoca Hocayı Tekkede, Deli
deliyi Dakkada bulurmuş..
[19]Emirdağ Lâhikası Kalbe İhtar Edilen İçtimai
Hayatımıza Bir Hakikat. 387,396, Tarihçe-i Hayat Sekizinci Kısım: Isparta
Hayatı.537.
RAHMAN SURESİ-MEHMET ÖZÇELİK
KRAL ABDULLAHTAN MEKTUP VAR
KRAL
ABDULLAHTAN MEKTUP VAR
Abdullah
1921-1923 arasında İngiliz mandası altındaki Filistin’in bir parçası, 1923’ten
sonra da bağımsız bir emirlik olan Doğu Ürdün’ün emiri ve nihayet 1946’dan sonra
tam bağımsız olan Ürdün’ün kralı olmuştur.
Kral
Abdullah anılarında çocukluğundan itibaren yaşadıklarını ana hatlarıyla aktarmaktadır.
Hicaz ve İstanbul’daki çocukluk yılları, babası Şerif Hüseyin’in Mekke
emirliği ve kendisinin Osmanlı Medis-i
Mebusanı’ndaki Mekke mebusluğu, Asîr’de Osmanlı Devleti’ne isyan eden Seyyid
İdrisî’yi bastırmaya yönelik askerî harekât, 1916’daki büyük Arap İsyanı,
Haşimî-Vehhâbî mücadelesi ve Ürdün Devleti’nin doğuşu, bu hatıratın ana
başlıklarından bazıları.[1]
-1916
İsyanı esnasında bir Arabın Abdullah’a “kızıl suratlı” Lawrence’ın kendi
yanlarında ne işinin olduğunu sorması, bazı Arapların İngilizlerle yakın temasa
duyduğu öfkeyi yansıtır. Kral Abdullah’ın 1951 yılında bir Filistinlinin
suikastı neticesinde can vermesi de kaderin garip bir tecellisidir.[2]
-Arapların
en büyük hastalığı, rahatına düşkünlükleri ve yöneticilerine itaatsizlik edip
ayaklanmalarıdır. Bunun en büyük göstergesi Hz. Osman dönemindeki isyandır. O
günden sonra Araplar içinde fitneler baş göstermiş ve gerilemenin yolları
açılmıştır.
Arapların bir düşmanı da, Arap olmayan
Müslüman kardeşlerinin kavmiyetçilik hastalığıdır. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle
buyurmaktadır: “Ümmetimin hakları basık burunlu, döğülmüş demir gibi dümdüz
suratlı bir kavim tarafından yenmedikçe kıyamet kopmaz.
Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesinin ve Osmanoğulları
sülalesinin tamamının ortadan kaldırılmak istenmesinin asıl amacı, cumhuriyet
ilan edebilmekti. Sultan V.
Murad’ın cinnet geçirdiği günlerde hükümet, Osmanoğullarımn ileri gelenlerini
bir ziyafete davet etmişti. Ziyafetin maksadı bunları bir şekilde öldürmekti.
Sultan II. Abdülhamid, olayı önceden haber aldığı için yemeğe katılmamış,
dolayısıyla plan başarıya ulaşmamıştı.
Bu planı kuranların başında Sadrazam Ahmed Midhat Paşa vardı. Plan başarıya
ulaşsaydı, eski Mekke emiri Şerif Abdülmuttalib b. Galib halife ilan
edilecekti.[3]
Aynı plan, Türkiye’de cumhuriyetin ilanından sonra Mustafa Kemal Paşa
tarafından uygulanmış ve Osmanlı hanedanı üyeleri ülkeden kovulmuştur.[4]
-Cumhuriyet
inkılâbı, Midhat Paşa zamanından beri Türk gençliğinin gördüğü bir rüyaydı.
Türkler dünyanın her tarafına yayılan sınırlarıyla büyük bir devlete, ancak
hilafeti gasp ettikten sonra sahip olduklarının farkında değillerdi. Hilafeti üzerlerinden
atınca Arapları da doğal olarak göz ardı etmişlerdi. Bugün Türklerin çok daha
düzenli yepyeni bir devletleri var, ama padişahın aynı zamanda halife olduğu
zamanlara ait şöhret ve etkilerinin yanında bugünkü devletlerinin esamisi bile
okunmaz. Geçmişte büyük bir devletleri vardı, bugünse küçülüp gittiler. Demek
ki, bir şey asıl karakterinden ayrılırsa bozuluyor!
Bugün
bizler, yani Arap milleti, başsız yahut çok başlı bir vücuda benziyoruz. Başı
olmayan vücut şaşkındır, nereye gideceğini bilemez. Çok başlı vücut da
hangisini takip edeceğini bilemez, yine yolunu şaşırır.[5]
-`İnsanlar
Abdülhamid’in zalim olduğuna inanıyorlar. Ama yanlış biliyorlar. Abdülhamid
zalim değil, sadece çok dikkatli bir hükümdardı. Tahttan indirildikten sonra
anlaşıldı ki Abdülhamid görevi boyunca sadece bir defa idam cezası vermişti.
Geri kalan mahkûmlar en fazla ömür boyu hapse mahkûm edilmişlerdi.[6]
-`Bence
Sultan Abdülhamid İslâm dünyasmın son büyük sultanıydı. Onun tahttan
indirilmesinden sonra meydana gelen olaylar, Kufe ve Mısırlıların Hz. Osman’a
yaptıklarından sonra meydana gelenlere benzer. Hz. Osman nasıl fitne ile Müslümanlar
arasındaki sınır idiyse, Abdülhamid de bu çağda insanlarla fitne arasındaki
perdeydi. Bu perde yırtılınca fitneler ortaya çıktı. Bütün işleri çekip çeviren
ve baki kalan yalnız yüce Allah’tır.[7]
-İttihatçıların
dar görüşlülükleri yüzünden hilafet ve saltanat idaresini kendilerince meşrutî
bir millî hükümete çevirmeleri ve Müslüman Arap hükümranlığını Batı ruhuyla
işlenmiş zorba bir yönetimle değiştirmeleri yüzünden Araplarla Türkler
arasındaki bağlar koptu.[8]
-İttihat
ve Terakki hükümeti bundan sonra Arap vilayetlerine hiçbir ilgi göstermedi. Tek
önem verdikleri husus, bir kısım İngiliz askerini Mısır’da, bir kısmını Irak’ta
muhasara altında tutmaktı. Böylece, bu askerlerin batı cephelerinde savaşma
imkânı bulmalarını önlemek istiyorlardı. Batı cephesi savaşın esas kızıştığı
yerdi, orayı kazanan savaşı da kazanmış sayılacaktı.
Türkler kışı Mısır’a saldırı hazırlığı
yaparak geçirdiler.
Kafkas cephesine de büyük miktarda asker
sevk etmişlerdi. Irak’ta düzenli ordu bırakmadılar ve burası için yedek
askerlere güvendiler.
İngilizler Basra’ya saldırınca karşılarında hiçbir mukavemet
görmediler ve Basra düştü. İngiliz ordusu Kurne’ye doğru ilerlemeye başladı.
Araplar,Irak vatandaşlarından oluşan düzenli orduların Türk bölgelerini
savunmak için gönderildiğini fark edince şaşkına döndüler. Çünkü bu askerlerin
kendi bölgelerinde savaşacaklarını düşünmüşlerdi.[9]
-İngiltere’nin
Mısır başkonsolosluğunda görevli Doğu İşleri Sekreteri Mr. Storrs’tan bir
mektup getiriyordu. Mektupta şunlar söyleniyordu:
Osmanlı Devleti, Büyük Britanya ile kadîm
dostluğunu rafa kaldırıp Britanya’nın düşmanı Almanya’nın safına geçm iş
olduğundan, Britanya da Türkiye ile arasındaki kadîm dostluk bağlarını koparma hakkım
kendinde görmektedir. Siz ve saygı değer babanız, Arapların tam bağımsızlığa
kavuşmalarıyla sonuçlanacak girişim hakkında
önceden sahip olduğunuz görüşünüzü muhafaza
ediyor musunuz?
Eğer siz ve saygıdeğer babanız hâlâ bu
görüşteyseniz, Büyük Britanya Arap Ayaklanmasını desteklemek için kendisine
ihtiyaç duyulan her alanda yardım etmeye hazır olduğunu bildirir.
Pek tabiî ki bu mektup beni rahatsız etti.
Çünkü varlığı anlaşılırsa, güvenilmez birisinin eline geçerse ya da mektubu
getiren kişi kendisini satıp ağzından bir şeyler kaçırırsa mektubun bizi çok
tehlikeli yerlere götüreceği kesindi. Bu yüzden, gelen adama “Kendini tehlikeye
atıyorsun ve üstelik bu yaptığın haddini aşmaktır. Eğer bir elçi olmasaydın,
buraya gelişine hiçbir şekilde sevinemeyecektin” dedim ve mektubu babama arz
ettim. Babam gülerek “Mektubun ulaştığını ve hâlihazırda Arapların haklarını
talep etmek için yeterince hazır olmadığımızı bir mektupla bildir” dedi ve adamı
güler yüzle ve güvenle geri gönderdi. Dediğini yaptım, adam mektubu alıp gitti.
McMahon arasındaki meşhur yazışmalar gerçekleşti. Yazılanlar
özetle şunları ifade ediyordu:
Büyük Britanya bağımsızlık savaşında Arapların Türkleri ve Almanları Arap bölgelerinden
çıkarmak için ihtiyaç duydukları her şeyi temin edecekti.[10]
-Rahmetli
kardeşim Faysal vasıtasıyla Suriye bölgesindeki Arap gruplarıyla haberleşmeye
başladık. Ayaklanmanın başlayacağı zamanı belirleme işi Araplara bırakıldı.
Yaz
gelince emirliğin yönetimi yine Taife taşındı. Bu arada, Emir Faysal
Suriye’den, Emir Ali de Medine’den gelmişlerdi. Taifte herşey olması gerektiği
gibi planlandı ve sonraki kış geçince ayaklanmanın başlatılmasına karar
verildi. Ardından Emir Faysal Suriye’ye, Emir Ali Medine’ye döndü.
O süre boyunca Arap kamuoyu ayaklanmaya
hazır hal geldi. Çünkü denizden gelen gelirler kesilmiş, herşeyin fiyatı yükselmiş
ve bolluktan eser kalmamıştı. Ayrıca kamuoyu şunu da fark etti ki Araplar
Osmanlıların emrinde savaşa devam etseler bile bunun tek sonucu olacaktı: İster
Türkler ve Almanlar ister Fransızlar ve İngilizler galip gelsin, Araplar yine
başkaları tarafından yönetilecekti. Dolayısıyla, Arap Ayaklanmasını başlatmak
ve böylece savaş boyunduruğun dan ve başkalarının hükmüne boyun eğme
çaresizliğinin sonuçlarından kurtulmak gerekiyordu.”[11]
-“Cidde’deki
İngiliz donanması Osmanlı kışlalarına yapılan saldırılarda sindirme maksatlı
atışlarla Araplara destek veriyordu.”[12]
-“Aysa
vardıktan bir hafta sonra, Kuzey Ordusundan yirmi beş bin kişilik bir hecin
süvari birliği ile Yüzbaşı Lawrence geldi. Lawrence’ı, demiryollarının
tahribinde gerekli teknik çalışmaları idare etmesi amacıyla Melik Faysal
göndermişti.
Kendisinin tutucu aşiretler arasındaki
olumsuz tesirini bildiğim için gelişine pek sevinmedim. Vehhâbî akidesine bağlı
îbn Lüey bir keresinde bana şöyle demişti: “Almanlar Türkleri etki altına aldı
diye Türklerle savaşıyorsunuz. Peki ya bu adam kim oluyor? Almanlar Türklerin
dostuysa, bunlar da sizin dostunuz, o halde ne diye savaşıyorsunuz?”
Nahis ez-Züveybî de şöyle demişti: “Şu
kızıl surat da kim oluyor ve ne maksatla buraya geldi?” Lawrence’ın demiryolunu
tahrip etmek için geldiğini ve bir mühendis olduğunu, aynı zamanda dostumuz ve
müttefikimiz İngiltere’yi temsil ettiğini ve durumun kendilerinin zannettiği
gibi olmadığını söylerek durumu izah ettim. Düşmanlarımıza karşı birlikte
hareket etmek üzere anlaştık. O dönemde bizim düşmanımız Türkler, onların
düşmanı Almanlardı. Bu şeyhlere şöyle dedim: “Düşmanımızın içine düşmesini ümit
ettiğimiz hale düştüğünü görmemiş olsalar, İngilizler bize silah, erzak ve para
yardımı yapar mıydı? Bunu ancak cahiller umar.”[13]
-“Vadi’l-Harmâ’daki
Şerif Halid b. Lüey’i yola getirmek için, idarem altındaki Doğu Ordusuyla Taife
dönmem emredildi.
Vehhâbî inancını benimseyen sözkonusu
şerif, Harmâ kadısını kovmuş ve suçsuz insanları katletmiş, aynı zamanda ana baba
bir kardeşi olan Şerif Buaycân’ı da kendi bozuk inancını benimsemediği için
öldürmüştü. Bunlar yetmezmiş gibi, Hicaz Haşimî krallığına bağlı olan ve
Vehhâbîliği kabul etmeyen aşiretlere baskınlar yapmaya başlamıştı.”[14]
-“Vehhâbîlik
tam bedevilere has bir inançtır. Mezhebin kurucusu Muhammed b. Abdülvehhab
[1703-1792], fikirleri için en uygun ortamı bedevilerde bulmuştur. İlk zuhur
ettiği zaman birçok şehri dolaşmasına rağmen başarılı olamayınca Necid’e gitmiş
ve aradığına orada kavuşmuştur.”[15]
-“Ne
üzücüdür ki Vehhâbîler peygamberliğin hakkını vermez ve kıymetini takdir
edemezler. Onlar, bir peygamberin yapıp yapamayacaklarını unutmuş gibi
görünerek Hz. Peygamber (s.a.v.)’i diğer insanlara benzetirler. Oysa Hz.
Peygamber hakkında şu ayet [Nur 24/63] nazil olmuştur: “Onun duasını içinizden
herhangi birinin duasıyla bir tutmayın.
Böyle yaparsanız hiç farkına varmadan
amellerinizi boşa çıkarmış olursunuz.” Allah Teala, kulu ve resulü olan Hz.
Peygamber’in duasını, insanların birbirlerine ettikleri duadan ayrı tutmuştur.[16]
-“Eğer
ben ve beraberimdekiler, Arap devrimi ve milliyetçi ayaklanmanın bu şekilde
sona ereceğini bilseydik hiçbir şekilde devrime karışmaz ve devrim
taraftarlarıyla ilişkimizi keserdik. Bugün mukaddes bölgeler ne yazık ki,
yağma, hırsızlık, soygun, baskın ve kan dökücülükle geçimini sağlayan bir sülalenin
eline geçmiş durumdadır. Etraflarında da, Suriye, Mısır ve Irak’tan gelen beş
para etmez kimi insanlar var. Yusuf Yasin (meşhur bir Nusayri), Fuad Hamza
(herkesçe bilinen bir Dürzi) ve Hafız Vehbe (Kuveyt’i satan bir tüccar) gibi
kişiler siyasetçi ve yönetici olmuşlardır. Oysa bunlar herşeylerini bizim
gerçekleştirdiğimiz devrim sayesinde elde ettiler.”[17]
-“Savaş
biter bitmez, vaktiyle İttihat ve Terakki ile yaptıkları anlaşma sebebiyle Türklere
hizmet etmiş olan bazı Araplar, bu bölgelere geri dönüp Arap Ayaklanmasına katıldılar
ve dizginleri ellerine alıp Suriye ve Irak’ın bağımsızlığı için çalıştılar.
Daha sonra [16 Mayıs 1916’da] Sykes-Picot Anlaşması imzalandı ve buna bağlı
olarak manda yönetimleri kuruldu.
Araplar bu anlaşmayla mücadele ettiler ve
Suriye’nin sınırlarını başından sonuna kadar belirleyen ve hiçbir şekilde
bozulması mümkün olmayan bir millî ant imzaladılar. Derken Fransız müdahalesi
ile Kral [Faysal] ülkeden çıkarılıp bayrak gönderden indirildi ve Suriye
kıymetli ve yüce merkezini kaybedip yolunu şaşırdı. Ardından da bilindiği gibi
şöyle taksim edildi: Suriye ve Lübnan Fransız mandasına, Filistin ve Doğu Ürdün
İngiliz mandasına bırakıldı. İşte tek bir ülkenin değişik bölgeleri arasındaki sınırlar
bu şekilde ve bu sebeple, yani manda yönetiminin gerçekleşebilmesi için
çizildi.
Sonra
da Haşimî sülalesinin Hicaz’dan ayrılmasıyla [1924] sonuçlanan Vehhâbî hareketi
ortaya çıktı.”[18]
-“Beni,
kardeşim Faysal’ın Irak kralı olması için çalışmaya sevk eden, Doğu Ürdün’e
gitmemi ve Hasenî ile Suriye birliğine hazırlık yapmak maksadıyla çalışmamı
sağlayan da Mr. Churchill’dir. Kendisi, rahmetli babam ile İbn Suud arasındaki
anlaşmazlıkların giderilmesi için bütün gayretini göstermiştir. Ben bu
sözlerimle, Araplarla birlikte çalışan sözkonusu büyük lider ve halkı hakkında
kalbimde gizlemiş olduğum duygularımı ifade ediyorum.
Ey Araplar! Bilmelisiniz ki İngiltere ile
işbirliğine eğilimli olmamız gerekiyor. Çünkü dikkat edin, bütün büyük uluslar onlara
karşı çıkmaktan aciz kalmışlardır. İngiltere hiç kimseye hak etmediği değeri
vermez. İngiltere yalancı, korkak ve tembellerle işbirliği yapmaz. İngiltere
politikalarını duygularıyla hareket ederek ya da herhangi bir anlaşma veya
savaşta kendisine yapılan yardımlara bakarak oluşturmaz. Tam tersine İngilizler
sabırlı ve istikrarlı bir millettir ve ancak güçlülere saygı duyarak onları
kendilerine katmak isterler. Başarısızlığı sevmedikleri gibi, ondan uzak
dururlar. Şu halde siz de
güçlü, uyanık, sözünün eri ve dikkatli
olun ki İngiltere yanınızda yer alsın ve dostluğunu sizinle paylaşsın.
Sözlerimin sonunda Britanya’ya, Krala ve
lider Churchill’e saygı, hayranlık ve en iyi dileklerimi sunuyorum.”[19]
****************
“Kurtuluş Savaşı öncesi ve sonrasında Arap-Kürt
liderleri İngiliz İstihbarat Servislerince kullanıldılar.”
“1919
yılında 10 Temmuz günü Lord Curzon’a gönderilen gizli telgrafta da Kürtlerin
manda
istedikleri bildirilmekteydi. İngilizler bölgede bir Kürt Devleti kurdurmak
istiyorlardı.“
“Bölge
bir petrol bölgesiydi, İngilizler Kürtlerle bu nedenle ilgileniyorlardı. Bu
amaç
Sevres
Antlaşması ile gerçekleşiyordu. 1925 yılında Musul Sorunu da bu yüzden patlak
vermiştir.”
“70’li
yıllarda da Irak’taki Kürtler, ABD tarafından destekleniyorlardı.”[20]
-Irak ve Suriye her dönemde hatta Hz. Aliden bu yana
fitnenin oynandığı mekan olmuştur.
“Hz. Ali döneminde Haricî ve Şiîler’in yurdu haline
gelen Irak’a girerek beyat alan Muaviye, Şam’a dönmek üzere yola çıkmamıştı ki,
Haricîler Kufe’de ayaklanmalara başladılar. Üstelik ilk karşılaşmalarında
Suriye ordusunu mağlup eden Haricîler, muhalefetlerinde ne kadar kararlı
olduklarının ve kendi bildiklerini okuyacaklarının da
mesajını verdiler. Bu yenilgi karşısında Muaviye, Kufe halkına yaşadıkları
şehirdeki her karmaşadan onları sorumlu tutacağını, içlerindeki asileri dizgin
altında tutmalarını aksi takdirde başlarına geleceklerin sonuçlarına
katlanacaklarını kesin ve keskin bir dille ifade etti.”[21]
-“İnsanlarla arasındaki ilişkiler konusunda hassas
olan Muaviye, “İnsanlarla aramda koparmadığım bir bağ vardır; onlar ipi
gerdiklerinde ben gevşetirim, onlar ipi gevşetirse ben gererim” diyerek bu
husustaki denge anlayışını yansıtmıştır.”[22]
-“Muaviye, iktidara gelmek için en önemli adım olarak
Arab’ın üç dahisini yanına çekmiştir. Bunlar, Amr b. el-Âs, Mugîre b. Şu’be ve Ziyad
b. Ebîh’tir. Eğer bunlar olmasaydı, Muaviye hilafeti elde etmeye muvaffak
olamayacaktı.”[23]
Maalesef siyaset ve riyaset durumu insanların
davranışlarını çok rahat değiştiriyor. Bu Muaviyede olsa…
-“Muaviye b. Ebî Süfyan, gerek iktidara uzanış
sürecinde ve gerekse kararlı, bilinçli adımlarla elde ettiği iktidarı
süresince, kendi kişilik özellikleriyle de bütünleştirdiği belli başlı siyaset
ilkelerini, riyaset metodlarını kullanarak muhaliflerini veya muhalif olarak
gördüğü kimseleri yolundan atmayı, önündeki engelleri kaldırmayı
hedeflemiştir.”[24]
-`Muâviye, Hz.
Osman’ın ardından Medine’de halife seçilen Hz. Ali’ye, Hz. Osman’ın öldürülmesi
konusunda ilgisiz kaldığını ve suç ortağı olduğu isyancıları ordusunda
barındırdığını ileri sürerek biat etmedi.`[25]
-`Muâviye ülkede siyasî
istikrarı sağladıktan sonra uzun süreden beri durmuş olan fetihleri yeniden
başlattı. Bu fetihler üç ayrı cepheye yöneliyordu. Sûriye bölgesi askerî Bizans
egemenliği altındaki Anadolu ve Ermenistan topraklarına, Irak bölgesinde
hazırlanan askerî birlikler genelde Horasan Hint topraklarına, Mısır’da hazırlanan
askeri birlikleri de Kuzeybatı Afrika ve Afrika’nın içlerine seferler düzenlemeyi
başarmışlardı. Bütün bunlara bakacak olursak görürüz ki Muâviye sadece bir hanedan,
sülâle müessisi değil, aynı zamanda Hz. Ömer Hilafetini ikinci olarak yeni baştan
kuran bir devlet başkanıdır.[26]
-Mekke’nin etrafında 12 bin dağ vardır.
.Kabe 11 defa yapılmış, 18 defa sel gelmiştir.
-Cebeli kabeden taşları alınmış Kabe’nin, her bir taş için
ayrı bir fetva alınmış.
Arafat altı suyla dolu bir vadi.
-“Biz
de, her biri ayrı ayrı birer mucize olmak üzere başlarına tufan, çekirge, ürün
güvesi (haşarat), kurbağalar ve kan gönderdik. (Hiçbirinden ders almadılar.)
Büyüklük tasladılar ve suçlu bir kavim oldular.`[27]
Mekkeyi
ve Kabeyi bekleyen sıkıntılar var. Ebabiller beklemede…
MEHMET
ÖZÇELİK
01-03-2019
[1]Kral Abdullah –
Osmanlı’ya Neden İsyan Ettik-M. Suat Mertoğlu.Sh-8.