ÇÖKÜŞ

ÇÖKÜŞ
*Rüşvet ve yolsuzluk içerisine bulaşan ve destekçilerinin boynu yedi yerden kopsun.
*Sirkte oyun tezgâhlanırken hırsızlar sürekli halka;-sirke bak sirke –diye bakmaya tahrik eder.
Herkes sirkteki o harika olaya bakadursun hırsızlar halkın cebinde ne varsa alır götürür.
Oyundan sonra herkes soyulduğunu anlayıp bağırmaya başlar.Ancak iş işten geçmiştir.
Bugün insanlar sirke ve oyuna baktırılırken,diğer taraftan bütün sermayeleri soyulmaktadırlar.
Türkiye bu sirkten yüz milyar kaybetmiştir.
*Cemaat meselesini üzüntü ile takip ederken,birden hanım;acaba hocaefendiye ilaç mı verdiler,dedi.
Zira Erdoğan için tüm cemaat halinde gece teheccüd namazına kalkarak ifrat derecesinde dua eden bu insan,ne oldu da taban tabana zıt bir durum içerisine girdi.
Hemen aklıma Hasan mezarcı geldi.Mezarcı ölçülü bir milletvekili değildi.Ancak yurtdışından gelip uçaktan indiğinde ilk cümlesi;-Ben İsayım,demek oldu.
Hasan Mezarcı ölçüsüzde olsa,bunu diyecek bir insan değildi.
O zamanda ilk söylenen,Hasan Mezarcıya ilaç verildiği oldu.
*Erdoğan yıkılır ve Türkiye Suriye gibi olma yolunda abd-nin entrikalarıyla devam ettirilir ve yıkılırsa,bunun sorumlusu cemaattır.
*Makam sevgisinin olmadığını söyleyen hocaefendi,neden acaba makam ve mevkisinden bilmediği bir sebeble alınanların alınmasından feryad edip,bedduada bulunmaktadır?
“17 Aralık’ta Ankara’daki Büyükelçilik binasında bir grup Avrupalı diplomatla buluştuğu yemekte dile getirdiği öğrenildi. Ricciardone’in “Halkbank konusunu dile getirmiştik. Sonuç alamadık. Şimdi imparatorluğun çöküşünü izleyeceksiniz” dediği bildirildi. Halkbank’ın özellikle İran petrollerinin dünya pazarlarına ulaştırılmasında oynadığı rol ve Tahran ile Batı ilişkilerinin düzelmesinin ardından bu rolün artmasından endişe duyan İsrail’in ve İsrail politikaları çerçevesinde hareket eden ABD’li neoconların rahatsızlıkları çeşitli raporlarla duyurulmuştu.”
Acaba bu çöküşe ortak mı olunuyor?
Yoksa bununla cemaatın çöküşümü planlanıyor?
*Osmanlıdaki kardeş katilliğinin yerini,cumhuriyette rejim katli ve darbe katli,derin devlet katli aldı.
Menderesi astılar,Özalı zehirlediler,Erdoğanı yemeye çalışıyorlar.
Ancak boğazları dar geliyor,boğazlarında kalıyor.
*Abd ve İsrail bir taşta iki kuş vurdu;Hem hükümeti ve hem de en çok cemaatı yıprattı.
*Ne hazindir ki,Türkiye ergenekonunu yıkan cemaat,dünya ergenekonuna yenik düştü.
*Hoca efendi yaptığı o dehşetli beddua yerine aynı içten değil Türkiyenin,İslam dünyasının kurtuluşu için yapsaydı olumlu yapılmalar olur,yıkılmalar olmazdı.
Gönüller yıkıldı.Gönüllerdekiler yıkıldı.
Cemaat hocanın nasırına basıldığını söylüyor.
Demek hoca nasırlıymış! Biz asırlı ve asırlık biliyorduk.Öylede bilmek istiyoruz.
*Bediüzzaman kendisine onca zulmedenlere bile beddua etmeme bir yana,hakkını helal etmiştir.
19 defa zehirleyenlere,28 sene hapisten hapse gönderenlere,mahkemelerde kendisine yer hazırlayanlara,savcıya gördüğü küçük çocuğundan dolayı beddua etmeyip,hakkını helal etmiştir.
İşte budur büyüklük.
Sormak gerekmez mi?
Hoca efendi geniş çevrelerde bundan sonra nasıl hatırlanacaktır?
Dilerim bu kötü izin silinmesi için çaba gösterilir,nazarlar dünyevi değil de uhrevi olur.
*Aynı bedduayı suriyedeki,israildeki,dünyadaki zalimler için yapsaydı,çok şey değişirdi.Kabule karin olur,beddua kendisine dönmemiş olurdu.
*Başbakana karşı gösterilen sert tavırlara karşı Kasımpaşalı olan Erdoğan kendisine yakışıklı tavrına rağmen,hocaefendi kendisine yakışmayan bir tavırla Kasımpaşalık yapmıştır.
*Cemaat Erdoğanı yemese de yedirtti.Ancak Erdoğan yenir yutulur cinsden değildir.Boğazda kalabilir.
Kurtlarla,tilkilerle,farklı hesabı olanlarla ortaklık kurdu.Zulme şerik oldu.Erdoğana vuranların safında yer aldı.
Darbeye bilmeyerek bilenlerin bildiği oyuna ortak oldu,destek verdi.
Darbelerin karşısında olan cemaat,darbeye bilerek veya bilmeyerek taraf oldu.
Darbe vurdu.
Cemaatı elbette hepsini aynı kefeye koymak insafa sığmaz.
Kendileri de kendilerinin ihanetle suçlandıklarını söylemektedirler.
Aslında düşünmek gerekmez mi?
Erdoğanın onca yaptıklarına karşı birden bire yolsuzluk duyguları depreşmeye,gayrı meşru yola meşru araçlarla gitmeye çalışıldı.
Cemaat gemisi gazetesiyle,tv-siyle,hocaefendisiyle ve cemaatıyla su alıyor.
Cızırtı Halinde ufak tefek yapıcı hareketler bir şeyler yapmıyor.Yara büyük…
Tarihi yara ise hesaplanması zor ve güçtür.
*Abdullah Gül-ün cumhurbaşkanlığı seçimi sancılı oldu.
Niyet halinde olan Erdoğanın cumhurbaşkanlığı niyeti de sancılandırılmaya başlandı ve yolları tıkanmaya yelteleniyor.
Ne hazindir ki,hala olayların perde arkasına bakılmamakta,görülmemekte, gösterilmemeye çalışılmaktadır.
*Gelecek hiç de cemaat için geçmiş gibi parlak olmayacaktır.
Cemaat kendisini gölgelemiştir.
*Faruk Beşer yazısında:” Hoca Efendi’ye hala bazı ilişkilerin olduğu gibi anlatılmadığını düşünüyorum. Yoksa elinde dosyalarla bunu anlatmaya giden önemli bir zatı New York’ta havaalanından FBI neden derdest geri çevirsin?
İnananlar olarak kolumuzun kanadımızın daha çok kırılmaması için eğer kabul buyururlarsa hala kendilerine bir âkıl heyetin gönderilmesinin faydalı olabileceğini düşünüyorum. Yoksa bu yangın hepimizi saracak, ortak düşmanımız kârlı çıkacaktır. ‘Sulhta hayır vardır’.”
*Batı dünyası sürekli olarak sultanlara ve devlet başkanlarına karşı içinden birisini kullanmış,gücünü zayıflatmak ve yıkmak için içten vurmuştur.
Bu gün hoca efendiyi devlete karşı kullanmaktadır.
Bediüzzaman veciz ifadesinde şöyle der:“Hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işarette, bir öpmekte batma. Dünyayı yutan büyük letâiflerini onda batırma. Çünkü çok küçük şeyler var, çok büyükleri bir cihette yutar. Nasıl küçük bir cam parçasında gök, yıldızlarıyla beraber içine girip gark oluyor. Hardal gibi küçük kuvve-i hafızanda, senin sahife-i a’mâlin ekseri ve sahaif-i ömrün ağlebi içine girdiği gibi, çok cüz’î küçük şeyler var, öyle büyük eşyayı bir cihette yutar, istiab eder.”
*Büyük şahsiyetlerden birisi bir-iki ay içerisinde,seçimlerden önce bu dünyadan göçerse,bunun sorumlusu cemaattır.
*Cemaat hakkında şimdiye kadarki yazılan yazılar aslında birer uyarı ve yumuşak yazılardır.
Asıl bomba cemaatın seçimlerde kimlere verecekleri ile başlayacaktır.
Dananın kuyruğu asıl o zaman kopacaktır.Gerçek renk o zaman ortaya çıkacaktır.
*




BALYOZ VAHŞETİ

BALYOZ VAHŞETİ
*Yunanın istilasını,ingilizin işgalini,fransızın saldırısını,haçlının vahşetini geride bırakan plan,balyoz planıdır.
İçteki kurt dıştaki yılandan daha tehlikeli çıktı.
Fransızın zihinde kalan tek vahşeti,Maraşta bir Müslüman kadına saldırıp çarşafını indirmeye çalışan Fransız askeridir.
Tesettürlüyü orduya almayan bir zihniyet,inançlı ve namazlı insanları fişleyip ordudan atan,her türlü pisliği meşru gösteren bir uygulama,fransızı fersah fersah geride bırakan bir uygulamadır.
Balyoz ekibi alasını yapmış,adeta memleketin her tarafını hapishaneye çevirme planını acımasızca uygulayacağını söylemiştir.
Ses kayıtları dünyada benzeri görülmeyen vahşetin belgeleridir.
*74 milyon yerine 700 kişi ağladı.Dünyevi adalet tecelli etti.Ahiret boyutu duruyor.
İran-Irak-Suriye Baasına katılması için uygulanan balyoz,balyozcuların başına düştü.
Orduda başlayan gizli baas yapılanması,ordunun içindeki ruh tarafından boğuldu.
Fatih Camiinin bombalanması gerçekleşecekti.Zira bir komutan da Kıbrıs-ta kendi camimizi bombaladık,demişti.
Yunanistan-ın uçağına tacizde bulunup bir it dalaşı gerçekleştirme planı yerine bu gün o plan Suriye ile bir it dalaşına dönüyor gibidir.
*Çetin Doğan-ın konuşması;
“TÜRKİYE’DE İSLAM’I DEĞİŞTİRMELİYİZ !”
– Alevi olmayan herkesin antilaik olma ihtimali uzun vadede de olsa olabilir… Bizden olmayana hiçbir zaman tam güvenmeyeceksin…
– Her yerde irtica var kampanyası başlatılsın.
– Tayin dairesi mutlaka elimizde olmalı. Cepheye o namussuzları sürün. Kadrolaşma çok önemli.
– Askeri okullarda büyük kadrolaşma yaptık. Özellikle sınıf subaylarının çoğunu bizden atadık.
– Şu anda Atatürk dışında kullanabileceğimiz kim var?
– Biz Türkiye’de İslam ile bağlantılı görülen ama bu dini tamamen değiştirecek bir Türkiye Aleviliği yaratmak zorundayız. “
*Çetin Doğan’ın seminerdeki sesinden dinleyelim:
“Evet, içteki birlik bütünlüğü nasıl sağlayacağız arkadaşlarımız bu konuyu işte gündeme getirdiler milli birliğin ve beraberliğin oluşmasında evvela inandırıcı milli birliğin sağlayıcı bir hükümetin varlığı ile olur. Dini öne çıkartan ümmet anlayışını öne çıkartan bir anlayışla milli birliğimiz hiçbir zaman sağlanmaz. İnsanların dini inançları farklı farklıdır. Bu eski ümmet Osmanlı döneminde din adına, gaza yapma adına savaşlar vardı eski dönemlerde bütün ulusları işte 7 yıl 40 yıl 100 yıl savaşlarına falan soktular ama şimdiki dönemde ulusal çıkarlarımız ulus-devlet olmanın özelliğinden dolayı ulusal birliğimizde ilk Atatürk’ün o sözü ulusal birliğimizi öne çıkartır. Bunun içinde her şeyden önce evet hükümetin ve meclisin kendisine çekidüzen verdirici ben onu söyleyeceğim şeyde Genelkurmay Başkanına, Kuvvet komutanına diyeceğim ki siz meclisi ve hükümeti uyarıcı bu gidişe dur deyici bir ültimatom verin gerekirse çağırın bu işin sonu b..ktur işte sonunuz böyledir. Bu konuda gerekli tertip ve tedbirleri alın. Evvela ulusal birliğimizin evvela inandırıcı bir milli mutabakat, buraya öyle yazmışım. Milli Mutabakat Hükümeti kurulması sureti ile halkın tasvip edeceği tarafsız bağımsız daha tek. Edeceği bu kadar gaile içinde ülkeyi daha sonra bütün bu gailelerden sonra seçime götürecek bir hükümetin kurulması en önemli birinci …… (anlaşılmıyor) bu tabi, bu öngördüğümüz senaryonun içerisinde öngördüğüm bir çözüm tarzı hani bugün de gidip onu şu anda yapın diye gideceğim yok yanlışta anlamayın. Bizim yaptığımız tekliflerimiz vardır. O teklifleri de şimdi sizlerle paylaşmak istemem…”
*Çetin Doğan: “Şimdi toplumsal olaylarda polisin kontrol edilmesi gerekiyor tabi bu durumda. Onlarda yeni silah araç ve gereçler var. Bunları kontrol etme yahut polisi bu bölünmüş olan polisi ya etkisiz bırakma bir bölümüyle ya bir bölümünü etkimiz altına almak için bir tertip ve tedbiriniz var mı?”
Komutan (Adı belirsiz): “Komutanım biz de bunların jandarma nezaretinde kullanılmasını ve çok sıkı kontrol altında tutulmasını düşünüyoruz.”
Komutan 2 (Adı belirsiz): “4000 polisi böyle bir durumda kontrol altına alma imkânımız var komutanım. Ama polisin özellikle istihbarat, narkotik vb. şubelerinde faaliyette bulunanlarının ne yapacağı konusunda ben şahsen tereddütteyim.”
Komutan 3 (Adı belirsiz): “Bizim yanlımız olmayan bir tutum içindeler. Bunu kullanırken sizin sorunuz sıkıyönetim şemsiyesi altında polisi kullanırken EMASYA görevlerindeki hiyerarşik diziyi kullanamayacağız.”
Çetin Doğan: “Mesela ben şimdi görüyorum şimdi Ankara şey İstanbul içerisinde bazen resmi fors çekerek ender olmakla beraber dolaştığım oluyor. Bir kısım polisler afedersiniz k…ı dönüyor. Böyle belli ki silahllı kuvvetlere po…suyla bağlı tamam mı öyle bir yakınlık gösteriyorlar bize.”
Komutan4 (Adı belirsiz): “Ben Ankara’da seneler önce görev yaparken Mehmet Aydın, Fehim Adak, Hasan Aksay, Necmettin Erbakan ile aynı apartmanda oturdum. Bu kişiler bu ekip işbaşına geldiği zaman bunların koruması için apartmana polisler geliyordu. Bunların hepsi masa üzerlerinde namaz kılan, takunyayla gezen apartman içinden kişilerdi. Komutanım seçimlerden sonra gazetelerde şöyle bir haber geçti kırıntı gibi bilmiyorum arkadaşlardan da okuyan var mı ben okudum Tayyibi tebriğe gidenlerin arasında çok sayıda emniyet mensubunun olduğuna dair şöyle bir iki haber vardı.”
Albay Memiş (23. Piyade Alay Komutanı): “37. Yansı. Komutanım harekâtın 3. Safhasında geçmişte irticai yıkıcı bölücü faaliyetlere karıştıklar tespit edilen şahıslar gözaltına alınacaktır. Gözaltına alınan ve tutuklananlar başlangıçta Üsküdar bölgesinde Burhan Felek Spor Tesisleri’nde, Ümraniye’de Netaş Misafirhanesi’nde, Kadıköy’de Fenerbahçe Stadyumu’nda toplanacak bilahere sorgulanmak üzere Ümraniye Cezaevi’ne götürülecek jandarma ve polis sorgulama timleri vasıtasıyla sorgulanacaktır.”
Çetin Doğan: “Kadıköy İmam hatip Lisesi Müdürü ….. şey yok mu onları falan almıyorsun yani?”
Albay: “Komutanım Kadıköy’ün sorumluluğu bana sonradan verildi, ben onu ismini tam olarak alamadığım için buraya yazmadım komutanım. Normalde o da alınacak komutanım, Üsküdar ve Ümraniye’de olduğu gibi.”
Tuğgeneral Varol (2. Zırhlı Tugay Komutanı): “Tugayın sorumluluk bölgesi Maltepe, Kartal Pendik Tuzla ve Sultanbeyli ilçelerini kapsamaktadır. Tuzla Belediye Başkanı idris Güllüce ve Sultanbeyli Belediye Başkanı Yahya Karakaya yerine tespit edilen personelle değiştirilecek.”
Genel Sekreterliği de yapmış dönemin 5. Kolordu Komutanı Korgeneral Şükrü Sarıışık:
“Bu konudaki bir başarısızlık Türk Silahlı Kuvvetleri’nin pasifize olmasına, bunun sonucu olarak da Atatürk ilke ve inkılâplarının temeli olan Türkiye Cumhuriyeti’nin ortaçağ taassubuna bürünmüş bir yapıya dönmesine sebep olacaktır. Aldığımız istihbarat ve yaptığımız değerlendirmelere göre İstanbul’da yaklaşık 200-210 bin, İzmit’te 21 bin, Adapazarı’nda 12 bin olmak üzere toplam 240-250 bin kişinin irticai ve bölücü unsurlara destek verebileceği değerlendirilmektedir. Özellikle İstanbul ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki olaylara İsrail örneğinde olduğu gibi kesin süratli ve sert tedbirler alınmadığı takdirde bilhassa irticai olayların ülke geneline yayılma ihtimali mevcuttur. Kurtuluş savaşından sonra olduğu gibi gerekli tedbirler alınmalı ve irtica sempatizanları da asimile edilmelidir.”
“Şimdi bu ülkede gerçek vatanseverler ne yapacak yani şimdi onların karşısında bir kitle de yani onlar nasıl silahlanmışsa buna karşı bundan evvelki olduğu gibi onlara karşı bir harekât icra edilince yeni bir oluşum ortaya çıkacak yani. Buna silahlı kuvvetler müdahale mi edecek yoksa teşvik mi edecek yani bu oluşum içinde ülkenin yüzde oy potansiyeline baktığımızda ortaya çıkan irticai tablonun karşısında da yüzde 80’e yakın bir rakam var. Yani bunların da örgütlenmesi halinde, organize olması halinde, irticai unsurlara karşı yapılabilecek karşı bir harekâtın da olabileceğini göz ardı etmemek lazım. 1. Tugay komutanımızın söylediği konu aslında 12 Eylül öncesinde ülke yangın yerine dönmüş her gün 50 tane insan ölüyordu. Sağ sol birbirine girmişti. Ama bir 12 Eylül darbesi bütün bunların hepsini ortadan kaldırdı. O ülke sütliman haline geldi. E şimdi böyle bir tehdidin ortadan kaldırılması için fazla uğraşa gerek yok. Yani kuvvetleri sağa sola göndermenin bana göre yapılacak en kolay harekât tarzı bir 12 Eylül gibi harekâtın baştan itibaren organize edilmek suretiyle bir anda söndürülmesi imkân sağlar diye düşünüyorum. Burada tabii, burada söylemek istemedik ama sonunda bunu vurgulamaya çalışıyoruz. Bundan sonraki konuşmalarda da dikkate alın…
Bunlar binlerce sayfalardan ve ses kayıtlarından çok az bir kısmı.
Yunan,İngiliz,Fransız,Rus bile burayı işgal etmeye kalkışırken,bu kadar detaylı korkunç plan yapmamıştır.
MEHMET ÖZÇELİK
29-09-2012




ÇATIDA ÇATLAK VAR

ÇATIDA ÇATLAK VAR
*Türkiye-de Chp ve Mhp-nin varlığının devamı yönünde bir derin zihniyet vardır.
Bir üçüncüsüne tahammül edilmemektedir.
-Bir asırdır Türkiye yeni yeni kişiliğine kavuşurken,İslam dünyası ve özellikle Arap dünyası o kişilikten uzak görülmektedir.
Bunun en önemli sebebi ise,liderlerinin kişiliksizliği veya kişilik eksikliğidir.
Bu günlerde o eskideki kişiliksiz liderlerin yerleri yine aynı kalitede?! (Mısır gibi,Suriye,Irak gibi) insanların oluşumuna çalışılmaktadır.
Bir asır daha bu millet kendileriyle uğraşırken,onlar rahat etsinler!!!
Bu gün Türkiye-de yapılanlar,Erdoğanın kazandırdığı kişiliğe tahammülsüzlük hareketleridir.
Mıymıntılı,altı bağlanan,mazisi kirli,kişiliği oluşmamış insanlar dayatılmaktadır.
*PROJE ÜRÜNÜ EKMELEDDİN İHSANOĞLU
Babası Chp tarafından sürülen Ekmeleddin İhsanoğlu,elinde bulunan Mehmet Akif-in Kur’anını yaktığını ifade etti.
“ AKİF’İN VASİYETİNİ YERİNE GETİRDİK
İKÖ Genel Sekreteri Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, ünlü şair Mehmet Akif Ersoy’un Kuran-ı Kerim mealini vasiyeti üzerine yaktıklarını söyledi.”
*Dış işleri bakanı Ahmet Davutoğlu soruyor;” Ekmeleddin İhsanoğlu’nun “Arap ülkelerinin aralarındaki ihtilafa taraf olmamak lazım” gibi, Türkiye’nin çok eski paradigmasına dayalı cümleler kurduğunu söyleyen Davutoğlu, “Esed ile onun kovduğu, Türkiye’ye gelen 1 milyon mülteci arasında tarafsızım diyorsa, acaba Hazreti Peygamberimiz de tarafsız olur muydu, Kendisine sorsun. Buna herhangi bir insan tarafsız olabilir miydi?”
*Başörtüsü konusunda ‘gelenek’, Filistin konusunda ‘tarafsız olunmalı’, yani; Suriyeli mülteciler hatta mülteci statüsünde olmayan bir milyondan fazla insan buraya girdi. Türkiye’nin buna kapı açmaması lazımdı ve ‘Türkiye’nin Mısır politikası yanlış’ sözleriyle darbeci Sisi’yle çalışmayı öneren, nefret söylemini körükleyen Türk Solu dergisiyle de poz veren Ekmeleddin İhsanoğlu,avamdan bir insanın bile söylemeyeceği bu sözlerle ya siyaset bilmediğini veya bir yerlere mesaj verdiğini göstermektedir.
Gerçekten yıllar sonra hep soldan gelen darbe ve şeytan,bir yıldır sağdan gelmeyi denemektedir.
-İhsanoğlu Nazım Hikmet-in kitabını ilk defa Arapçaya çevirmiştir.
-Aslında aday olarak gösterilmesinden sonra kazanma ihtimali olmadığı gibi, kaybından sonra gururlanacağı bir tavır da değildir.
Çünkü rakibinin sıkletinde bir kimse değildir.
O noel baba gibi direkmen çatıdan indirildi.
Çatı açık kaldı,çatı çatladı.
Bu gün içinde beslenen piyonlar devreye sürülmektedir.
-O gayrı meşru girişimin netice vermemesi sebebiyle,meşru zorlama denemesidir.
Milletin deneme tahtasına ihtiyacı da tahammülü de yoktur.
* * *
* GÜLEN !!!
Eskiden hoca sorgulanmıyordu.Çünkü güven kuvvetliydi.Hürmet vardı.Onun içinde çok açık olan ayrıntılar bile görülemiyordu.Artık bugün o sorgulama ile beraber bir çok ayrıntı artık kendisini daha net göstermektedir.
Çünkü miras yedi çocuk gibi,yarım asırlık mirasını bir çırpıda bitirdi.
Bundan önce sadece hüsnü zan vardı ancak bundan sonra ademi itimat da devreye girmiş oldu.
Hüsn-ü zan,adem-i itimad…
ECEVİT AŞKI
Bundan sonra yapılan ve söylenenler üzerinde bir değil,bir çok defa düşünülecek,detaylı değerlendirilecektir.Mesela;
” Gülen’e telefon açan Bülent Ecevit; “Sağlığınız çok önemli… Sizinle ilgili böyle bir soruşturma olsa haberimiz olurdu… Lütfen tedavinizi aksatmayın ve Amerika’ya gidin…” dedi…
Gülen’in Amerika’ya gitmesinde en etkili nedenlerden biri Ecevit’in telefonuydu…”
Fethullah Gülen 2007 yılında Amerika’da kaldığı evdeki bir öğlen yemeğinde Bülent Ecevit’i şöyle andı:
“Ecevit hayatı boyunca oruç tutmadı… Namaz kılmadı ama inancı sağlamdı…
Sosyal demokrat bir zeminde doğdu ve İsmet İnönü’ye ortanın solu dedirtti…
Okullara çok sahip çıktı…
İşin büyüklüğünü sezmişti…
Önüne bir dosya getirildiğinde elinin tersiyle itti…
Eğer âhirette Allah bana şefaat etme imkânı verirse, bunu ilk önce Ecevit için kullanırım…”
-ERDOĞAN TAVRI
*Oysa gerek içte ve gerekse dışta hep Erdoğan-ın otoriterliğinden söz edilmekte,sürekli yıpratılmaya çalışılmaktadır.
Tıpkı bir asır önce Abdulhamid Hana yapılanlar gibi.
Dik durmasına tahammül edilmemekte,önceki idareciler gibi pısırık ve dökük olması istenmektedir.
Dünya devlet liderlerinin önünde el pençe divan durmuş,otoriteden izin alacak,kendi onurunu ve kişiliğini kazanan ve kazandıran bir kişilik olmasına tahammül edilmemektedir.
-Yaralanan kişiliğimizin bir türlü oluşmadığı ve alışmadığı tavrın bir bastırılma halidir.
Firavunun boğulduğunu gören israiloğullarının buna rağmen hala yaşadıkları korku sebebiyle ikide bir irkilip,arkalarına bakmalarına benziyor.
-Cumhurbaşkanlığı seçiminde ufacık partiler Erdoğana vermeyeceklerini,muhalefeti adet edinip,kör bir noktadan bir türlü çıkamayan düşünce sahipleri aynı tavrı sergileyeceklermiş.
Önemli mi? İ’rabdan mahalleri zaten yoktur!!!
*Paralel yapı açıkça görülmüştür ki;kendilerinin var oluşuna sebeb olan hükümete ihanet etmiş ve tarihe de bir kara leke olarak geçecektir.
-Mit başkanını,Başbakanı içeriye almaya kadar kirli işlere girildi.İşte bir tesbit;
“Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan, “Yakın bir tarihte kapatılan özel yetkili mahkemeler ile TMK gereği kurulan mahkemelerde yapılan incelemelerde, benim aldığım sonuca göre, 2010 ile 2014 yılları arasında, 297 bin adli dinleme, 569 bin önleme dinlemesi olmak üzere toplam 866 bin dinleme yapılmış olduğunu tespit ettik. Bu çalışma halen devam ediyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, bakanlar, milet vekilleri, işadamları, gazeteciler neden dinlenir? Projeleriyle gurur duyduğumuz, övündüğümüz, savunma sanayinin, neredeyse bütün yöneticileri ve uzmanları, Aselsan’ın yöneticileri, Makine Kimya Endüstrisi’nin yöneticileri, Türk milletinin gözbebeği silahlı kuvvetlerimizin muvazzaf ve emekli subayları, hakkın rahmetine kavuşan eski başbakanlardan Necmettin Erbakan, Hufzullah Gültekin adıyla ve terör suçuyla dinlenmiş. Bunları kim adına ve ne için dinlediklerini mutlaka bilmemiz gerekiyor”
*GÖZ ARDI EDİLEMEYECEK SORGULANMALAR
*Maalesef Şanlıurfa-da hristiyan erkekle Müslüman bir kız evlendirildi.Oysa Müslüman bir erkeğin ehli kitap bir kadınla evlenebilmesine –tercihen olmayıp müsaade olarak- ruhsat verilmişken,bir Müslüman kadının ehli kitap –hristiyan ve Yahudi gibi- bir erkekle evlenmesine müsaade edilmemektedir.
Zira doğacak çocuk hukukta babaya tabi olmaktadır.
-Mümtahine.10.âyette,Müslüman kadınların gayrı Müslim erkeklerle evlenemeyeceği bildirilir.
-“Ey iman edenler! Mü’min kadınlar muhacir olarak size geldiklerinde, onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer siz onların inanmış kadınlar olduklarını anlarsanız, onları kâfirlere geri göndermeyin. Çünkü müslüman hanımlar kâfirlere helâl değillerdir. Kâfirler de müslüman hanımlara helâl olmazlar. Mehir olarak harcadıklarını onlara (kocalarına geri) verin. Mehirlerini verdiğiniz takdirde, bu kadınlarla evlenmenizde size bir günah yoktur. Müşrik karılarınızın nikâhlarına tutunmayın. (Zira bu nikâhlar ortadan kalkmıştır.) Onlara harcadığınız mehri, (evlendikleri kâfir kocalarından) isteyin. Kâfirler de (İslâm’ı kabul eden ve sizinle evlenen eski hanımlarına) harcamış oldukları mehri (sizden) istesinler. Bu, Allah’ın hükmüdür. O, aranızda hüküm veriyor. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”
-Burada bir fitneye kapılma söz konusudur.
Fitneye kapılma herkes için söz konusu olmaktadır.Peygamberimiz bile…
“Onlar, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı uydurman için az kalsın seni ondan şaşırtacaklardı. (Eğer böyle yapabilselerdi) işte o zaman seni dost edinirlerdi.
Eğer seni sebatkar kılmasaydık, gerçekten, nerdeyse onlara birazcık meyledecektin.
O zaman da hayatın ve ölümün azabını katlayarak sana tattırırdık. Sonra bize karşı bir yardımcı da bulamazdın.”
Bu âyetin nüzulüyle ilgili olarak:” Sa’d’den rivayette o şöyle anlatıyor: Bir gün Hz. Peygamber (sa) Haceru’l-Esved’i istilâm ederken Kureyş müşrikleri gelip onu bundan alakoydular ve: “Küçücük de olsa bizim tanrılarımıza ilgi göstermedikçe onu Haceru’l-Esved’i istilâm etmeye bırakmıyacağız.” dediler. Hz. Peygamber (sa) de içinden geçirdi ki: “Mademki beni Haceru’l-Esved’i istilâm etmeye bırakacaklar kerhen onların tanrıları ile ilgilensem ne olur? Herhalde benim bunu kerhen yaptığımı Allah bilip dururken bana bir zararı olmaz.” Ancak Allah Tealâ bunu kabul etmiyerek “Onlar neredeyse sana vahyettiğimizden ayırıp başka bir şeyi Bize karşı uydurman için seni fitneye düşüreceklerdi….” âyet-i kerimesini indirdi.
İSRAİL TAVRI
*İnanınız içteki ve içimizdeki yerli İsrailliler,dıştaki İsraillilerden daha beterdir.
-Bundan yıllar önce gazetecilerin, İsrail Devleti’nin o günkü başbakanı Şimon Perez’e “Kur’an-ı Kerim, sizin devletinizin yıkılacağından haber veriyor.”diye hatırlattıklarında, Perez şu cevabı vermişti:
“Kur’an’ın bahsettiği Müslümanlar gelsin, düşünürüz.”
Bu sözün doğruluğunu ve Yahudilerce rahatlığını görmekteyiz.
Bir türlü İsrail açıkça tenkid edilemediği gibi, maalesef güç kabul edilmekte,Filistin suçlanıp terörist ilan edilmektedir.
Gülen eğer mazlum ve haktan yana ve samimi ise,aynı bedduayı Gazzeyi vuran israile ve tüm zulüm altında olan İslam ülkelerindeki (Esed gibi) zalimlere de yapar.
Gezi olaylarında başına isabet eden gaz fişeğiyle ağır yaralanan ve sonrada ölen Berkin Elvan için acilen taziye mesajı yazan Gülen,aynı hassasiyeti maalesef Gazze de şehid olan 1500 (ki hala artmaktadır) civarında kişi ve yaralanan 10 bin civarında kişi için günler sonrasında basit bir taziye ifadesiyle işi geçiştirmişti.
-Oysa o İsrail Ki; – Is-rael terrorism –
*İsrailli üç kişiyi Hamasın kaçırdığını bahane eden İsrail,sürekli sayıları artmakta,tam bir soy kırım yapılmaktadır.
Şimdi de israilli bir yetkili itiraf ederek;kayıp gençleri Hamasın kaçırmadığını söylemiştir.
Uydurulan bir bahane uğruna tam bir soy kırım.
Bu israile yakışırda insanlığa yakışmaz.
Hele hele İslam dünyasına hiç mi hiç yakışmaz.
*1940: Almanya Nazi faşizmi sonrası yaklaşık 7 milyon Yahudiyi katletti. 2014:Soykırım görmüş bir neslin çocuğu olan İsrailli Yahudiler her gün yüzlerce Filistinliyi katlediyor. Ortaya şu sonuç çıkıyor: Yahudiler Nazileşti!
-Naziler Yahudilere zulmetti,kader ise adalet etti.
*GÜLEN KONTROL VE GÖZETİM ALTINDA MI?
**Fehmi Koru, “Gülen hükümete barış mesajları yolluyor ama cemaat ve medyası bunu sansürleyerek engelliyor” imasında bulunmuştu. “Yoksa Pensilvanya ‘barışmak’ istiyor da, İstanbul mu karşı çıkıyor?” diye soran Fehmi Koru’nun iddiası Zaman gazetesi tarafından yalanlansa da tartışma tam gaz devam ediyor.
*-“ Paralel yapının ‘Kainat İmamı’ Fetulah Gülen’in Pensilvanya’daki malikanesinden 15 senede neden sadece bir kez dışarı çıktığını soran bir vatandaş, mesajı ile birlikte üyeliği de silinerek sayfadan atıldı.
“Malum hoca Amerika’ya gittikten sonra, yani 15 yılı aşkın süre bulunduğu konaktan sadece 1 kez hastaneye gitmek için çıkmış… Onda da sadece hastane içi ve konak önü görüntüleri var… Dışarıda tek görüntüsü yok… Amerika’da tonla okulu var… Ve de gezecek tonla yer… Yürür vaziyette olan birinin kendi okullarına dahi 15 yıl boyunca gitmemesi, gidememesi bana şu soruyu sorduruyor? Kimden, neden korkuyor ki dışarıya çıkamıyor? Amerika da yaşadığı resmen esaret değil mi?”
…Hükümet ile cemaat kavgasında cemaat içindeki aykırı seslerden olan Zaman yazarı Hüseyin Gülerce, Fethullah Gülen’in hükümet ile barışma girişiminde olduğu fakat Türkiye’deki Cemaat mensuplarınca bunun engellendiği yönündeki yorumları karşısında ilginç bir yanıt verdi. El Cezire Türk’e konuşan Gülerce bunun can alıcı bir soru olduğunu ancak yine de bu soruya yanıt vermek istemediğini söyleyerek Koru’ya dolaylı destek imasında bulunmuş oldu.”
*… “Gelin, şu ışıktan günlerin ufkumuzu sarmasını iyi bir vesile sayarak, bütün günahlarımızdan tevbe edelim ve bir arınma süreci başlatalım” dedi.
…Geçmişi kötü yanları ile kendi tarihselliğine gömüp dünkü kavgaları şimdilerde yeniden kavga vesilesi yapmayalım. Toplumu değişik kamplara, gruplara ayırmadan vazgeçip her fırsatta birlik ve beraberliğimizi vurgulayalım
…..”Şayet didaktik bir üslup kullanmak suretiyle hassas ruhları rahatsız etmeyeceksem şöyle seslenmek isterim: Gelin, şu ışıktan günlerin ufkumuzu sarmasını iyi bir vesile sayarak, bütün günahlarımızdan tevbe edelim ve bir arınma süreci başlatalım. Bundan sonra olsun, insanlara karşı saygılı davranıp insanî değerleri korumaya çalışalım. Fikirlere hürmet edip, kim olursa olsun, herkesi kendi konumunda kabul edelim. Geçmişi kötü yanları ile kendi tarihselliğine gömüp dünkü kavgaları şimdilerde yeniden kavga vesilesi yapmayalım. Toplumu değişik kamplara, gruplara ayırmadan vazgeçip her fırsatta birlik ve beraberliğimizi vurgulayalım. Hâlâ gönüllerimiz, az da olsa, insanî duygularla çarpıyor ve pazularımız da kuvvetli ise, gelin, o heyecan ve o güçle birbirimizi kucaklayalım. Kırıp parçalayıp, sağa sola saçtığımız kendi parçalarımızı bir araya getirerek, bunları bir daha kopup dağılmayacak şekilde birbirine bağlama yollarını araştıralım. Bizim için her zaman birer kaba yol kesici ve gulyabânî sayılan kinden, iğbirardan, gayzdan uzaklaşarak, bizi halka sevdirecek ve Hakk’a ulaştıracak kalbin dilini anlamaya çalışalım. İşin doğrusu aylardır her biri bir zıpkın gibi sineme saplanan onca yalan, onca tezvir, onca iftira ve onca şeytanî plân karşısında sükûtu tercih edişimin sebebi milletçe böyle bir tevbeye muvaffak olabileceğimize dair ümidimi koruyor olmamdır. Gürül gürül konuşmak icap eden anlarda bile sadece yutkunmakla iktifa edişim bozulan köprülerin bütün bütün yıkılmasının önünün alınabileceğine ve yeniden mürüvvet ufkuna ulaşılabileceğine olan inancımdır. Evet, sizler gibi vicdan genişliğine sahip fazilet kahramanlarının mütemadi gayretleriyle bir kere daha insanların özlerindeki ünsiyete yöneleceği, böylece sevgi ve diyalog çağlayanının eskisinden gür akacağı kanaatini taşıyorum. Bir zamanlar çokça gördüğümüz o nazlı nazlı bir araya gelişlerin ve o yürekten birbirini selâmlayışların canlanıp devam edeceğine inanıyorum. Yeniden her yörede o heyecanlı muhabbet nağmelerinin ve birbirinin meziyetini mırıldanan dillerin duyulacağını; o mütekabil hürmet ve muhabbet teâtîlerinin artarak içtimaî atmosferi bütünüyle saracağını ümit ediyorum.”
Bu ifadeler gayet güzel ve yerinde ifadelerdir.
Önceden söyledikleri –beddua dahil- eğer bir darbe sarhoşluğu ve bir iktidar zehirlenmesi değil de ,aklı kontrol veya bir ilaç neticesinde söylenmişse âhiret yönüyle kurtarır,dünya yönüyle de kayıplarına saysın..
Ancak züccaciye dükkanına girerek kırılan kâse ve inciler eski haline getirilemeyecektir.
Bir an bu beyan aklıma şunu getirdi;Acaba verilen uyuşturucunun !? ve aklı kontrol haplarının etkisinin geçip de normale dönmenin ve her şeyi daha net görme ve daha net bir düşünceyle anlamanın bir sonucumudur?
Zira Hasan Mezarcı-ya da aynısı yapılmıştı.
O zaman inad edilmesin,Bülent Arınç-ın dediği gibi,özür dilensin.
*Başörtünün teferruat olduğunu söylemek elbette yersiz ve içi boş bir ifadedir.Zira ulema ve fukaha meclisinde olay detaylı bir şekilde ele alınsa normal değerlendirilir. Ancak topluma böyle bir fetva ve mesaj vermek,meseleyi hafife almaktır.
İlk anlaşılan gereksiz ve fazla anlamınadır.
Gülen bu gibi ifadelerinde ölçmeden,tartmadan söylüyor.
Belki bu ölçüsüzlüktür ki,Ekmeleddin İhsanoğlunun da buna dayanarak olsa gerek;oda baş örtüsü için bir gelenek demekle;dini değil sosyal bir olay olduğunu ifade etmektedir.
Bu ise terk edilebilir anlamınadır.
Daha gerisinde ve diğer konularda açılan kapılarda daha ne gibi cevherlerin ! çıkacağını varın siz düşünün…
-Evet,50 yıllık sermaye bir anda bitirildi.
Ne hazin bir sonuç!!!
*SON SÖZ
İhsanoğlunun kazanmada hiç şansı yok.Bu taraftarlarınca da bilinmektedir.
Dikkat edilecek tek husus;kazanmasını sağlamak için birkaç koldan entrikalara baş vuracaklar,kaos oluşturma yolunu seçeceklerdir. Erdoğanın hata yapmasını sağlamakla kalmayıp,daha öncede denendiği gibi,onu ortadan kaldırma yoluna bile gidilecektir.
-Bu sözümü teyid eden bir belge;” İstanbul Terörle Mücadele Şubesi eski Müdürü Yurt Atayün’ün ifadesinde çok önemli bir bilgiye ulaşıldı. Atayün’ün ifadesinde, 10 Ağustos’ta yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi paralel yapı tarafından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve hükümete karşı yapılması planlanan önemli bir provokasyonu hakim ve savcıya söylediği iddia edildi.”
-Ve diğer bir haber:” Erdoğan’a suikast girişiminde bulunan F.Y. “Bazı söylemlerinden dolayı Başbakan’a çok kızmıştım. Bir örgüt ile bağlantım yok” dedi. “
-Maalesef-İhsanoğluna verilecek oyların,onu getiren Doğan medyanın ve teklif eden chp-den başka kimsenin işine yaramayacağı düşünülmemektedir.
-İyi insanların oluşturduğu koca bir cemaat,Fuat Avni Mahlasıyla yazan –ne idüğü belirsiz,şaibeli) Emre Uslu ve de Önder Aytaç-ın peşine sürüklendi.
Milletin teveccühünü kazanmış Erdoğana cephe alınıp,düşman olundu.
-Az bir kesimde olsa İhsanoğluna verme gerekçesini şöyle ifade etmektedirler:
Ak parti İslamcıları temsil ettiği için,onun karşısındaki demokratlara vermek gerek,deniliyor ve Chp-Mhp ve etbaı da demokrat kabul edilerek onlara veriliyor.
Madem öyle neden şimdiye kadar şer cephe kabul edip bir asırdır mücadele ettiğin insanlarla kirli işte ortak oluyorsun ki?
Hem ak partinin içinde Süleyman Soylu gibi bir çok demokrat parti mensubları da mevcuttur.Neden onları görmüyorsun?
İnanın şu anda titremek gerek ve tam bir akıl tutulması yaşanmaktadır.
Yapılanlar görülmeksizin bir inad uğruna basiret körlenmesi,anlayış zehirlenmesi yaşanmaktadır.
-Birilerinin çıkardığı cehalet ?! gömleğini,diğer birileri ısrarla giymeyi sürdürmektedir. Hala demokrat ve İslamcı ayrımı yapıp,ölmüş ve kapanmış olan demokratlığı sürdürmektedir.
Bizler 1970-lerde değiliz.Belli ki birileri hala oralarda seyretmekte,o günleri heveslenmektedirler.
-Ne gariptir ki;bunlar içerisinde aynı kişiye başbakanken verebilmiş olduğu halde,bugün İslamcılığını !? bahane etmektedir.
Bu zihniyetle geçmişi kusurlu görüp ittihad-ı islâmın bile gerçekleşmesi söz konusu olamaz.Çünkü dillendirilecek kusurlar çoktur.
-Üç mesele olan;İman-Hayat-Şeriat dönemlerinin üçüncü devresinde bulunmaktayız.
Geniş düşünülmelidir.
-Mısır modeli oluşturulmaya çalışılacaktır.
-17 ve 25 Aralıkta başarılamayanlar daha alçakça yollarla denenebilir.
-Milyonlar birlere feda edildi.Birlerin yaptığı yanlışlara destek olundu,suskun kalındı,gizlide olsa desteklendi.
Milyonlar heder edildi,hayal kırıklığına uğratıldı,menfi insanların eline kozlar verildi.
Başbakan da dahil bir çok kişiyi gizlice dinleyen polislere destek olundu,sahiplenildi. Milyonlar menfi on-on beş kişiye feda edildi.Zaten suçsuzlarsa beraat ederler,suçlu iseler de cezasını çekerler.
Basiretli davranılmadı.
-Dün Fatih-in iki oğlundan biri olan Cem Sultanı diğer oğlu Sultan Beyazıd-a karşı kullanan Fransa ve daha sonra Roma ve dolayısıyla batı,bu gün Gülen-i Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Erdoğan-a karşı Abd ve Avrupa bir tehdit unsuru olarak kullanmaktadır.
Maalesef bu hazin hal edebiyatımıza da yansımıştır.Cem Sultan Beyazıda yazdığı şiirde;
*“ Sen pişter-i gülde yatasun şevk ile handan
Ben kül döşenen külhan-ı mihnetde sebeb ne?..”
Bayezıd’da cevaben;
“Çün rûz-i ezel kısmet olunmuş bize devlet
Takdire rızâ vermiyesün böyle sebeb ne?..
Haccü’l Haremeynün diyüben da’vi kılarsun
Bu saltanat-ı dünyevîye bunca taleb ne?..’’
-17-25 aralık çıkışı,orta doğudaki Işid çıkışı gibidir.Tıpkı hariciler gibi.
-E.İhsanoğlu ise 17-25 Aralık projesinin devamıdır.
-Dış güçler yanıldı.Şimdiye kadar darbelerde solu ve menfi kişileri kullananlar,bu sefer inancı olan insanları kullanarak başaramadılar.
Zira inancı olan insan ne kadar da bozulsa,yanlışa kolay imza atamaz,bir yerden açık verir,pot kırar.
-Yüz yıl önce şekillendirmenin yenileme faaliyetidir bütün bunlar.
O zaman düzenlemede diğer bir ifadeyle düzenin bozulmasında bizler rol almamıştık, şimdi ise rol alma ve düzenlemeye katılma zamanıdır.
-İnsanlık tarihi boyunca çoğunlukla sürekli soldan gelen şeytan,bu sefer sağdan gelmeye başladı.
MEHMET ÖZÇELİK
02-08-2014




ÇAPULCU!!!

ÇAPULCU!!!
“CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç’un oğlu Deniz Koç ile Tuğçe Deveciler Gölbaşı’ndaki Galatasaraylılar Birliği’nin tesisinde düzenlenen törenle dünya evine girdi.
Nikahları kıyılan çifte evlilik cüzdanlarını veren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu , “Bu iki çapulcuya ömür boyu mutluluklar diliyorum ve onlardan yeni çapulcular bekliyorum.” dedi. Kılıçdaroğlu ve Baykal tören sonrası, çiftle hatıra fotoğrafı çektirdi.”
Bunu diyen kişi bir asırlık bir partinin,tek şeflik yapmış, milletin değerlerinden uzak,muhalefet yapmakla siyaseti götürmeye çalışan partinin başkanı.
Böyle hayırlı bir işte,o insanları ömür boyu etkileyecek böyle bir sözü acaba kendisine yakıştırıyor mu?
Kendisi için söylense acaba hoşlanır mı?
Kendisi için Çapulcu Kemal,Çapulcu Babası Kemal,Çapulcu Dedesi Kemal, Çapulcu Düğün Şahidi Kemal denilmesinden hoşlanır mı?
Gerçi cevabı açıktır.Hoşlanmasa hoş bir şekilde o hoş insanlara neden böyle desin?
Bu siyasetin ve siyasetçinin siyasetteki seviyesini gösterir!!!
-Bir tv-de;-Osmanlıda Derin Devlet- filmi oynanıyor.Orada çok entrikalar dönmektedir.
Özellikle sürekli öne çıkan kişi;Patronadır.
Patrona vezirlerin başlarını alır,padişahı devirir,yeni gelen Mahmut paşaya küstahça hakim olmak için her türlü kabalığı yapar.
Her halde Başkan Kemal-de bu günlerde bunu seyrediyor olacak ki;insanların sokağa dökülmesinden,çapulculuk yapmalarından memnun ve parti olarak onları destekliyor.
Zira biliyor ki;daha önce ordu göreve deyip,zemini çapulcularla hazırlayıp,onları darbeye davet ediyordu.
Şimdi davetler kalktığından dolayı,işin kolay yolu olarak çapulculukla bu işi yürütmeye başladılar.
Milletten ümidini kesen bir insanın,çapulculukla ve çapulcularla iş görmesi ne kadar hazindir değil mi?
Daha önce Ergenekon Terör Örgütünün savcısı,avukatı,hamisi olduklarını söyleyenler,şimdilerde de çapulcuların savcısı,avukatı ve hamiliğini yapmaya başladılar.
O evlenen çiftlerden biri kendi çocuğu olsaydı,bir sene sonra kendisi –Çapulcu dedesi- ve öncesinde ,-çapulcu babası –olacaktı.
Her halde çapulculuğun bir getirisi var.
İlk olarak bu sözü pankartla ;” İşadamı Cem Boyner Gezi Parkı eylemlerinde elinde taşıdığı “Ne sağcıyım ne solcu, çapulcuyum çapulcu” pankartıyla görüntülendi.”
Bu söz seviyeli bir söz değildir.Seviyeli bir insanın, isterse şaka yollu da olsa,söyleyebileceği bir söz değildir.
*Bütün bu çırpınışlar bitişin,tükenişin ve açığa çıkışın feryat ve saldırısıdır.
Bir asırdır Atatürkçülük,laiklik,şeriat geliyor yaftalarıyla bu milleti ve devleti kullananların iflasıdır.
Türkiye-deki Atatürkçülüğü kurduran batı,Abd-nin de girişimiyle Atatürkçülük bağını gevşetecek,çözecek ve işi milletin iradesine bırakacaktır.Çünkü menfaatı ondadır.
Elinden oyuncağı alınanlar ve milleti bir asırdır ağlatanlar,timsahın göz yaşları gibi ağlama rolü yapıyorlar.
Onların yeri ağlama duvarıdır.
MEHMET ÖZÇELİK
24-06-2013




DERİN MİT

DERİN MİT
Başbakan Erdoğan,Mit başkanı Hakan Fidan’ın üzerine gidilince,Mit’i sirkelemeliydi. Tâ ki çürük meyveler arasından dökülsün.
Fevri harekette bulundu.
Askeriyede yapmış olduğu temizliği,Mit-de de yapmalıydı.
1960-dan beri olan darbelerde,Hizbullahın ve Pkk-nın kurulmasında Mit-in ne kadar engelleyici rol oynadığı tartışılır,üzerinden şaibeleri atamaz.
O noktada Sicili ve dosyası kabarıktır.
Acaba değil engellenmemesinde,yoksa kurulmasında aktif bir rol mü oynadı?
Derin devletin derininde,Mit yok değil…
Acaba başbakan gizli istihbarat birimi olan Mit-de,gizli bir temizlik mi yapıyor?
*Mit-e sormak lazım;Kimleri fişlediniz,kimleri takip ettiniz,kimlerin emri altında çalıştınız?
Mit yeniden yapılanmaya gitmelidir.
Ecevit bile Mit-i feshetmeye teşebbüs etmiş,başaramamıştır.
Acaba neden feshetme ihtiyacı duymuştur.
İlk defa dile getirdiği kontr-gerilla ile bir bağlantısı mı vardı?
*Ergenekon on yıllık bir yapılanma değildir.
Geçmişten bu yana uzantısı olan gizli ve derin bir örgütün uzantısıdır.
Mit ergenekonun neresindedir?
*Öcalanın eşi Kesire-nin bir mit mensubunun kızı olması,ikinci eşinin bir albayın kızı olup,askerlerle irtibat halinde olması,Mitte önemli dış bağlantıları olan Kozinoğlu-nun yakalanıp hapse konulduktan sonra,mahkemeye çıkamadan meçhul bir şekilde ölmesi tesadüfi değildir.
Mitin irdelenmesi halinde,dosyasının kabarık olduğu görülecektir.Mit-e bir operasyon şarttır.İster sesli,ister sessiz…
Türkiye-de onlarca faili meçhul,on binlerce öldürülmüş kayıp insanlar,jiteme bağlı on bin silahlı deli saçması gibi kullanılan piyonlar var.
Peki mit bunların neresinde ve mit nerede?
Acaba bunlardan haberdar mı?
Haber vereyim dedim…
MEHMET ÖZÇELİK
29-12-2012




DESPOT VE ÖZGÜRLÜK

DESPOT VE ÖZGÜRLÜK

*Allah;hayatın ciddiyetini anlamamış bir insana niçin değer versin ki?
Allah;yarattığı,yaşattığı,önem verdiği bir kulunu öldürene neden göz yumsun ki?
Allah;yapanla yapmayanı,suçluyla suçsuzu,zalimle mazlumu neden aynı kefeye koysun ki?
Allah;kişinin neyi,nasıl satın alacağına itibar eder,ona göre değerlendirir.Dünya pazarında müşterinin değeri,alınan şeyin değeriyle mütenasiptir.
“Merhamet etmeyene merhamet edilmez.”hakikatınca,kendisine merhamet etmeyene,merhamet etmez,adaletle muamele eder.

*Peygamberler sevgiyi,firavun gibiler ise korkuyu esas almışlardır.Sevgi ve korku merkezli insanlar ise,başkalarını kendilerine sevgi ile bağlatıp geliştirirken,korku ile sindirirler.

*Cumhuriyetin kuruluşunda millete biçilen siyasi elbise,sosyal yapıya olmamaktadır.Olumsuzluğu düzeltmek için elbiseden değil,vücuttan kısaltma, kesme, uydurma yoluna gidilmiştir.
Beden uyuşmazlığı,kan uyuşmazlığını da beraberinde getirmektedir.

*Bizdeki ölüm halktan,tarihten yani geçmişten,değerlerimizden koparılmaya ve kopuk yürütülmeye çalışılmaktadır.Zorla ve zorlamayla yapılmaya çalışılmaktadır.Oysa gönüllülük esası üzere yürütüldüğünde bir netice alınabilir ve içe sindirilir.

Bu gün askeriye,hukuk gibi kurumlar zahiren özgürleşmiş,ergenekonun boyunduruğundan kurtulmuş gibi görünse de,hakikatta gövde hala varlığını sürdürmektedir.
Tam bir istifrağ ve tam bir gusül alınarak temizlenmiş ve arınmış değildir.
Yanlış olarak -başbakan da dahil olmak üzere-,içeriye atılanların bir şekilde dışarıda mahkemelerinin devam ettirilmesini istemek,milletin yıllarca alınan özgürlüğünün,despot insanlara kurban edilmesidir.
Askeriye hala millete yanaşmış,geçmişiyle,tarihiyle barışmış değil.
Şu anda bile askeriyenin kendi milletine karşı darbe yapmayacağına kim garanti verebilir?
Mahkum edilenlerin çıkınca bunun hesabını soracaklarını dile getirmeleri,daha o millet iradesi terbiyesinin oluşmadığını göstermektedir.
Hem kim kime karşı darbe yapacak?
Bir işgal mi var yoksa işgalcilerin işgali mi var?
Yarım asrı aşkın bir süredir millet uyanmıştır.Bu gün ise uyutulması mümkün değildir.
Ancak hala kasıtlı olarak,Ergenekon terör örgütü ve dış destekli sol zihniyetin uyutması devam etmektedir…
Dün türk solunun işgal ettiği bu memleketi,bu gün kürt solu işgal etmeye ,en azından otuz yılda olsa geciktirmeye çalışmaktadır.
Allah nurunu tamamlayacaktır,yarasa tabiatlı olanlar isteme de…
07-02-2013
MEHMET ÖZÇELİK




DEVLET

DEVLET
Devlet bir güçtür.Kontrollü olarak kullanıldığı nisbette yücelir ve yüceltir.
Devlet bir çatıdır.Bir himaye ve var olma ve var etme merkezidir.
Devlet milleti hazmetmemeli.Millet geniş olmalı,devlet daha da geniş ve hazımlı olmalı ancak milleti hazmederek içinde eritmemelidir.
Milleti kabullenme açısından hazımlı olmalıdır.Millet devlete feda edilmemeli, devlet milletin hizmetinde olmalıdır.
Bir asırdır bu millet devlet çatısı içindeki,içi doldurulmayan devlet çarkının dişlileri arasında sıkıştırılarak ezilmektedir.
Dünyadaki Arakan gibi ızdırap çeken Müslümanlarda bu ezilmenin canlı şahitleridir. Onların içinde barınmasını hazmedemeyen devletler,onları dışarı atarak,devre dışı bırakmaktadırlar.
Devleti,milleti yaşatmak için korumak yerine,millet üzerinde bir tahakküm aracı olarak kullanılmıştır.
Devlet,devreden sürekli devr-i daim gibi işlerin yürütülmesi amacıyla sürdürülen bir birimdir.
Âyette:” Ve tilkel eyyâmu nudâviluhâ beynen nâs “,”İşte (iyi veya kötü) günleri insanlar arasında (böyle) döndürür dururuz.”
Nice çıkanlar inmiş,nice inenler de çıkmıştır.
Zaman hattı müstakim üzere yani tek bir düz çizgi üzerinde gitmemektedir.
Dönmesi ve döndürülmesi gereken devlet,belirli azınlıkların arasında atıl ve hantal bir durumda tutulmaktadır.
Tarihte yıkılan devletler,hep şahsi menfaatların kullanımı sonucu olmuştur.
Devlet,müdavele-i efkâr gibi,güvenli ellerde dolaşmalı,şahsi ellere tamamen bırakılmamalıdır.
Devlet kendisini yenilemelidir.Yenilenmeyen bir devlet,milletini de yenileyemez.
Devlet değişime ayak uydurmalıdır.
Kimliğini ve kişiliğini değiştirmeden,zamanın şartlarına ayak uydurmalıdır.
*Adaletiyle meşhur Nûşirevân’ın tahtında şunlar yazılı bulunmuştur:
“Mülk, ancak imaretle olur. imaret, ancak, (devlet) adamlarıyla olur. (Devlet) adamları, ancak mal ile olur. Mal, ancak imaretle olur.
İmaret ise ancak vatandaşlar arasında adaletle olur. (Ülkesini adaletle idare eden bir) sultan, vatandaşlarının yapmış olduğu bütün hayırlarda onlara ortaktır.”
*Peygamberler devlete talip olmamış,devlet kurmamışlardır.
Onların gerçek devleti,gönüllere konulan ve kurulan devlet olmuştur.Bu devlet kolay kolay yıkılmaz,var olur,var eder.
*Mal hırsı devlet kurmaya yöneltir.Devlet güçtür.Kimse gücü bırakmak istemez.
*Tarihte gelen devletler içerisinde zulümle hüküm sürenler bugün geriye ancak bir karanlık ve kendileri için nefret bırakmışlardır.
Tarihte bıraktığı eserler ve başarılar bırakanlar ise,aslında yıkılmamış,varlıklarını parlak bir şekilde sürümüş,güzel örnek olmuşlardır.
Kimler nerede gelmiştir?
-Karahanlılar Maveraünnehirde,
-Gazneliler Afganistanda,
Tolunoğulları,Akşid ve Eyyubiler Mısırda
Selçuklular İran ve Horasanda gelmişlerdir.
*Rus devleti Rurik adlı domuz çobanı tarafından kurulmuştur. Bu gün dünyaya hükmetmiş.
Ancak tarihi domuz çobanlığı kadar lekeli ve de kirli kalmıştır.
*Tarihte hayırla ve şerle yadedilen üçler o kadar çoktur ki,bunlar;
1-Buhtun Nasır-Fir’avun-Nemrut.
2-Lenin-Stalin-Mao.
3-Fevzi Çakmak-M.Kemal-İnönü
4-Menderes-Özal-Erdoğan
*Basiretli devlet adamları,çevresindeki seçtiği seçkinler ile ilerlerler.İleri görüşlü olmakla engelleri kaldırırlar.
Fatıh Sultan önünde engel olan yani kendisi İstanbulu alacağına inanmış iken,Çandarlı Halil Paşa ise bunun,ülkeyi felakete atmak olarak tecrübesizliğini göstermesi neticesinde ortadan kaldırmıştır.
Fatih bu engeli kaldırmak için onu vezirlikten azledip,idam etmiştir.
Belki de zahiren bu durum olmasa idi,İstanbul fethedilmeyecekti.
*Kadir Mısıroğlu konuşmalarında ve eserlerinde bazı devletle ilişkisi olan insanların devlete yaklaşmaları,devletin onları kontrol etmeye çalışması ve menfaat ilişkilerinin bazı noktalarda birleştiğinin tesbitini şu seçtiğimiz ifadeleriyle değerlendirir;
*”Suud devletinin kurucusu Suud b.Abdulaziz-in Filistin-de veya herhangi bir yerde “Yahudi devleti” kurulmasına muvafakat ettiğini ve hayatı boyunca İngilizlerden ayrılamayacağını taahhüd eden belge.”
*Cemaleddin-i Efganinin mason olduğu ve Abdulhamid onun bazı ilişkiler içerisinde olduğunu anlamış olduğundan İstanbula davet etmiş ve göz hapsine tutmuştur.
*Cemaleddin-i Efgani,Muhammed Abduh,Reşit Rıza reformist kişiliklerdir. Şaibeden kurtulmuş değillerdir.
*Türkiye-deki bazı farklı görüşte bulunanların Abduh-tan etkilendikleri açıktır.Bunlar arasında cinler ile ilgili farklı görüşler ve Ebrehe-nin ordusuna atılan taşların,hastalık taşıyan sinekler şeklinde anlaşılabileceği şeklindeki yorumlar, insanların sadece Adem-den değil,ırklarına göre çeşitli insan orjinlerinden geldiklerinin düşünülebileceği,Hz.Meryemin babasız Hz.İsa-yı dünyaya getirişinin psikolojik yorumla izahı gibi,indi görüşler öne çıkmaktadır.
*Bir mezhebe bağlı kalmayı taassub olarak değerlendirir.
*Cemal Kutay;Kendisini şaman olarak ifade ederken,bunu;-Atatürk-te şamandı-sözüyle kuvvetlendirmeye çalışır.
Türkçe ibadet,Türkçe Kur’an-la öne çıkmış,İslam dinini arabın dini olarak tanımlar.İmam-Hatiplerin kapatılmasından dem vurur.
Maneviyattan uzak,tam bir çakma cumhuriyet çocuğudur.
*Kazım Karabekir Fevzi Paşa hakkında;”Zaferi müteakip Bursa-ya geldiğim zaman Fevzi Paşa bana;”Mustafa Kemal Paşa-yı diktatör yapacağız!…”demiştir.
*M.Kemal-in muhteris ve menfaat düşkünü birisi olduğunu söylediği halde..
*Kadir Mısıroğlu,Hüseyin Üzmez,Sadık Albayrak ve Nevzat Yalçıntaş-ın imanlarını tehlikeye atacak derecede M.Kemali sevip meddahlığını yaptıklarını ifade eder.
*Tıpkı Fir’avunun veziri Haman-ın Fir’avunu yönlendirdiği gibi,aslında devlet reislerini danışmanları,vezirleri başarılı veya başarısız eder.Bu da bir ekip işinin sonucu olarak ortaya çıkmış olur.
Mesela;Rüyasında öldüğünü gören bir Hakanın rüyasını herkes farklı yorumlarken,bir yorumcu:”Hakanım,bütün yakınlarınız ölecek ve siz yalnız kalacaksınız.”sözü üzerine onu zindana attırır.
Diğeri ise:”Hakanım,sizi kutlarım,mutlu bir düş.Bütün aileleriniz ve yakınlarınız arasında en uzun ömürlü siz olacaksınız.”der,ödüllendirilir.
*Veya atını çok seven krala,atının öldü haberini verenin öldürülmesi tehlikesine karşı,bir akıllı seyisin;her seferinde atının iyi haberini alırken,son seferinde ise atının ölmüş olmasından haberi olmadığından dolayı sorunca seyis;
-Atın yem yemediğini,yattığını,kımıldamadığını,gözünün kapalı olduğunu söyleyerek,direk öldü dememesi üzerine kral;
-O zaman öldü desene!demesi üzerine seyis;
-Ben öldü demedim efendim,diyeek kıvrak zekasını göstermiştir.
*Güzel gören güzel düşünür,güzel düşünen hayatından lezzet alır.
MEHMET ÖZÇELİK
16-12-2012




DEVRİM VE DARBE

DEVRİM VE DARBE
Devrim ve darbe fazileti olmayanların işidir.
Proje ve çözümü olmayanların baş vurdukları kısa ve hileli,kaba kuvvete dayalı yolsuz bir yoldur.
İnsanlık tarihi boyunca entrika sahipleri,destekçileri ile beraber gücü ele geçirmek amacıyla her gayrı meşru yolu denemişlerdir.
Devrim ve darbe iki kirli çamaşırdır.Kirli insanın kirlenmesi ve kirletmesidir.
Yapma üzerine değil,yıkma üzerine oluşturulmuştur.
Projesiz,hileli ve gayrı meşru yıkım.
En çokta İslam dünyası bundan çekmiştir.
Chp başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:” “Hz. Muhammed, tarihin gördüğü en büyük devrimcidir. “dedi.
Kimi devirdi?
Zaten kendisine liderlik verildi,almadı.Bir çok dünyevi imkân önüne sunuldu.O bunları elinin tersiyle yitti.
O fâniye değil,bâkiye talipti.
O yıkıcı değil,yapıcıydı.Islah ediciydi.Tesis etti.Tekmil etti.
Eğer peygamberimiz darbe yapsaydı,o sahabilere sahip olamaz,darbesi! tüm asırlar boyu sürmezdi.
Peygamber Efendimize de kirli çamaşır giydirilmeye çalışılmaktadır.
Ancak dünyadaki tüm kirli çamaşırlar ona tesir edemez,iz bırakamaz.
*Darbe tüm firavunların da yaptığı gibi,üstten yüklenmek,abanmak,saldırmak, nefret ve korkutmaktır.
Peygamberlerin mesleği ise,sevgi üzerine ve alttan köklü olarak inşa etmektir.
***
*Kur’anın sürekli firavundan bahsetmesinin hikmetleri ortaya çıkıyor.
Asrın firavunları,Mısırın firavunları,firavunların tarzını devam ettiriyor.
Türkiye de ortaya çıkan Ergenekon terör örgütünün bir uzantısı da Mısır da ortaya çıktı.
Bu gün mısır ergenekonu hem zulmediyor,hem de öldürüyor.
200 mısırlı meşru hakkını taleb ederken acımasızca öldürülmekte,binlercesi yaralanmaktadır.
İmanla küfür mücadelesi değişik adlarla hala devam etmekte ve kıyamete kadar da devam edecektir.
İslam dünyası bu firavunlarla test edilmektedir.
***
Suriye-nin kuzeyinde bir kürt devleti kurulmaya çalışılmaktadır.
Bu bir İsrail projesidir.Çoktan beri tasarlanmış ve pkk bu amaçla kurulmuştur.
Eğer böyle bir durum olursa,Kaddafi-nin Libyası gibi sosyalist olur.
İnançlı Kürtleri ,inançsız ya da inancı zayıf,özellikle ermeni-zerdüşt-şii-sosyalist-çapulcu insanların kucağına atmış olunur.
Türkiye bu noktada teyakkuz halinde olmalı,gerekirse müdahalede bulunmalıdır.
Bir pkk giderken,bir pkk devleti gelmiş olur.
Dağınık pkk kendisini 30 yıl uğraştırırken,menfaatı icabı bir çok devletin tanıyacağı pkk devleti bir ömür uğraştıracaktır.
*Türkiye de uygulanan bir asırlık devrimci ve darbeci zihniyetin kürt versiyonu uygulanmış,tekrar bir asır önceki tek şef dönemine dönülmüş olacaktır.
Türk solu,sosyalisti,tek şef zihniyeti,despot bir düşünce gitmiş,yerine kürt olanı gelmiş olacaktır.
Al birini vur öbürüne…
*Yavaş yavaş kürt devletine doğru,İsrail güdümünde,ikinci bir İsrail benzeri kaos devletinin oluşumuna gidilmekte,büyük Ortadoğu projesi uygulanmaktadır.
Küçük devletlerin yutulması da,güdülmesi de kolay olur…
***
*Kötü niyetler ortaya çıkıyor,Alevilik alevlendiriliyor.
Ortadoğu projesi içerisinde Sünni-şii çatışması hedeflenmektedir.
İran-Irak-Suriye-Mısır-Ürdün..vs.
Batı bunu istemekte,iran bunu finanse etmektedir.
Hak haktır.Her hak sahibine hakkı,hak ettiği şekilde hakkıyla verilmelidir.
Bir asırlık bu haksızlıklar,bu gün bazı haksız uygulamalara kapı açmaktadır.
Bir sünninin kıymeti Sünniliğini yaşadığı nisbette olduğu gibi,bir alevinin veya başka bir inançta olan insanın değeri de,kendi değerlerinin içerisinde onu yaşamasıdır. Aksi takdirde bazı yanlış yönlere sevkedilmeye çalışılacaktır.
Yaşanmayan Alevilik sonucu,Ankaralı bir dedenin feryad ederek,on dört bin alevi gencinin ateist olmakta olduğu çıkışı,diğer yandan Aleviliği Hz.Ali-den de öncesine götürerek ateist yapma çabaları sürmektedir.
Bu insanlar doğru bilgilendirilmelidir.
-Hz.Ali-nin namazda öldürülmesinden namaz kılınmadığı…
Peki yemek yerken öldürülseydi yemek yenilmeyecek miydi?
Oysa madem O o yolda şehid oldu,bizim canımız dahi o yolda feda olsun mu denilmelidir?
-Hz.Ali üç halifenin ve de rasulullahın namaz kıldığı yerin dışında mı namaz kıldı veya başka bir uygulama yaptı da,şimdikiler mi böyle bir ibadet merkezinin tanınmasını istiyor?
Bir ibadethane statüsünde değerlendirmek,Aleviliği Aleviliğin dışında çok mecralara çeker. Zaten mecranın dışına bir asırdır çekilmeye çalışılıyor… Hz.Ali ile olan bağ da zedelenir.
-Hz.Ali Üç halifenin de kadılığını yapmıştır.Ne korkusundan,ne de hakikatı gizlemesindendir!!!
Bunu korkarak yaptığını söylemek,öyle kahraman bir insana hakaret ve iftira olur.
Böyle bir şey Hz.Ali-ye,ehli beyte ve onu sevenlere bir hakaret değil midir?
Hz.Ali iyi tanınmalı ve doğru tanıtılmalıdır.
Eskiden evlerde kış gceleri onun cenkleriyle beraber manevi şahsiyeti anlatılsaydı,daha farklı olurdu.
-Cem evleri bir kültür merkezi olarak kullanılabilir…

***
Ateist değerli midir?
Kur’an-ı Kerim inanmayan insanı cife ve murdar olarak nitelemektedir.
Bu dünyada bulunan insanlar,dış görüntüleri ve insanlık çerçeveleri içerisinde insandırlar.
Allah-a karşı bir hukuku çiğneyen ateistin,insanlarla bir hukuk içerisinde hayat sürmesi ne kadar mantıklı olur?
Ancak menfaat eksenli olur.
Değerler neye göre değerlendirilir?
Kimileri çapulculuğu değer sayarken,kimileri insan eti yemeyi,kimileri insan öldürmeyi,kendileri için uyguladıkları hukuku başkalarına uygulamamayı değer kabul edenlere göre,değerleri nasıl değerlendireceğiz?
Değerler evrensel olmalıdır.Sevgi,insanlık,yardımlaşma,adalet vs gibi.
Bu çerçeveler içerisinde kalan ve uygulayanlar değerlidir.
Ateist kendisinin bir hak hukuk tanımadığını,keyfi hareket ettiğini,kısır bir menfaat peşinde olduğunu,her şeyi bu dünyadan ibaret sanarak ve sayarak değerde bulunduğunu söylerse,nasıl değer-lendirilir?
İnsanlar değer bildikleri değerleri nisbetinde,değerlidirler.

MEHMET ÖZÇELİK
29-07-2013




BAHARI BEKLERKEN…

BAHARI BEKLERKEN…
Baharı beklerken,kış uzun sürdü.
Kışın uzun olması,baharın gelmesini geciktirdi.
Bediüzzaman;”Ben kışta geldim.Sizler –inşaallah- cennet-âsa bir baharda gelirsiniz.”diyor.
Üstad dünyadan gittiğinde,ben yeni gelmişim.
Yarım asırdır beklemekteyim.Bazen umutlandım,bazen ümitsizlik karanlıkları başımın üzerinde dolaştı.
Daha yaşımı bile doldurup yaşamamışken bir darbe olmuştu.Ve bu zamana kadar kaç tane darbe yedim.
Adeta darbelerin çocuğu olmuştum.
Gelen vurdu,giden vurdu.
Terbiye amaçlı olduğunu söylediler,terbiyeli olmadıkları ortaya çıkana kadar.
Hala da bu tehlike geçmiş değil.
-Şikâyetim Rabbimedir.
Yakup Peygamber gibi;-Ben ancak perişanlığımı,dağınıklığımı ve hüznümü Rabbime şikâyet ediyorum.-
Dilekçem O’nadır.
-Vahyin başlangıcında Hz.Hatice annemiz Efendimize şöyle demişti:”Ya Muhammed!Korkma,Allah seni mahcub etmez.Yolda bırakmaz.-
Bizlerde o ümitle ümitlendik ve yaşamaya çalıştık.
-Bahar mutlaka gelecekti.İmanın tâmdı.
Ancak sun’i kışlar oluşturuluyor,karabulutlarla gündeme sahiplenilmeye çalışılıyordu.
Önceden planlanıp,tiyatroda sahnelenen kurgulu hayat,topluma ve dünyaya gerçek hayat gibi gösteriliyordu.
Gerçek hayat ise bu değildi ve de olamazdı….
Duhâ suresinde Efendimize hitaben Rabbimiz;gece ve gündüze yemin ederek;O’nu bırakmadığını,unutup darılmadığını söylüyordu.
Mesele O değil ve O’ndan değildi.
Bizi yokken unutmayan Rabbimiz,varlığımızın devamında hiç unutur muydu?
Bizde O’nu unutmadık…
Ya Rabbi…Gözümüzü ve gönlümüzü aç.
Hayatı olanları,hayatı alan ve hayatı olmayanlara feda etme.
-Bahar mutlaka gelecektir..Kirli ellerin ellerini karıştırmasıyla gecikse bile…
Rabbimiz öyle diyor:”Biz günleri insanlar arasında devredip döndürürüz.”
Ey Rabbim!Sen isimlerinin tecellisinin mahsulatını dererken,bizlerde baharı beklemekteyiz…
MEHMET ÖZÇELİK
10-09-2012




BORU

BORU
Emekli Genel Kurmay Eski Başkanı İlker Başbuğ;döneminde sinirleri çok gerdi,kaosu tetikledi.
Bununla beraber milletin boğazından kesilerek alınan lav silahları boru silahı diye isimlendirilerek hafife alındı.
Bu ciddi işler sulandırılmaya ve olaylar ört bas edilmeye çalışıldı.
Bütün alt yapısı oluşturulup,sadece proğram halinde ortaya çıkan Balyoz darbe planına bir kağıt parçası diyerek,tarihe talihsiz bir beyanat olarak geçmiş oldu.
Kırkın üzerinde kaosa zemin oluşturup,andıç davasının altına imza atarak, toplumda darbenin alt yapısını oluşturan internet sitelerinin açılmasına onay vermiş oldu.
İlker Başbuğ samimi değildi ve de olmadı.Çünkü araştırmadan,sorgulamadan, şimdilerde görülen onlarca suçun üzerini ört bas ettiği görülmüş oldu.Bu günde tarihte ilk defa olarak bir genel kurmay başkanı sorgulanmak üzere mahkemeye çıktı.
Genel kurmay başkanı olmadan önce,olma esnasında,kendisinin Yahudilerin ağlama duvarında durarak yapmakta olduğu dua ederken çekilen resmi yayınlandığında, kendisine şaibeli bakılmıştı.Kendisinden şüphe edilmişti.
Acaba haklı mı çıkıldı?
Prof.Sedat Laçiner yazdığı kitabında;Mit ve Tsk-nın israilin kıskacında olduğunu, içine sızıldığını bir kitap olarak yazdı.
Bu basit bir iddia değildi.
İlker Başbuğ bunun bir halkasını mı oluşturdu?
İlker Başbuğ döneminde hakkında çok yazıldı,çizildi.
Şu anda kendi dönemindeki komutanlar teker teker sorgulanmaktadır.
Başbuğ onlara hamilik mi yaptı?
Öne sürülen Dursun Çiçek gibi projenin oluşumu ve uygulayıcısını harcayarak, geridekilerin kurtulmaları düşünülürken,terk edildiğini ve yem olarak kullanıldığını düşünenler,İlker Başbuğ-un da çağrılmasını talep ettiler.
Bütün oklar Başbuğ-u gösteriyordu.Orduda yapılan işler emir komuta zinciri içerisinde yürür.
Başbuğ emretti,alttakiler yaptı.
O şimdi Silivri cezaevinde.
*Ordudaki bin yıllık ruh,mevcut gövde içerisinde sıkılmaktadır. Bu beden o ruhu sıkmakta,taşıyamamaktadır.
Orduda bir istifrağ ve gusül gerekmektedir.
İslâmın bin yıldır bayraktarlığını yapan bu orduyu Allah,geçici arızalarla inşallah yok etmez,cuntacıların eline teslim etmez.
Tsk-nın 1960-dan bu yana başta darbeler ve jandarma dipçikleriyle sicili hiç de şeffat ve pâk değil,şaibelerle anılmaktadır.
Tıpkı Kenan Evren-in olgunlaşmasını beklediği kaos ortamı gibi.
-Annelerin vatana feda olsun diye gönderdikleri evlatlarını görmek için gittiklerinde;baş örtüsünden dolayı alınmaması; o ruhu,bu milletin ruhunu rencide etmekte,temsil etmemektedir.
Bu ruh,o ruh değil.
Bunu bize Fransız leşkerleri bile yapmamış ve yapamamıştır.
Ordu tam olarak milleti temsil rolünü üstlenmeli;silahını,gücünü millete değil,dışarıya ve dışarıdan gelecek olan tehlikelere karşı yöneltmelidir.
Otuz yıldır çözemediği pkk illetini çözmeli,kendisini ve milletini temize çıkarmalıdır.
Tsk silkelenmeli ve kendine gelmelidir…
MEHMET ÖZÇELİK
05-01-2012




BİZDEKİ REJİM

BİZDEKİ REJİM
Mehmet Akif’in deyimiyle;’Üç beyinsiz kafa’dediği Cemal-Enver-Talat Paşaların devrinin ve devirenlerin döneminin bitmesiyle her şey bitmemiş belki yeni başlamıştı.
Mustafa Kemal-in 22-Ocak-1922 yılında Bursa-da yaptığı konuşmada:”Kan ile yapılan inkilaplar daha muhkem olur,kansız inkilap ebedileştirilemez.”
Kanlı dönem ve kanlı eller devreye girmişti.Bu da inkilaplar ile devreye konulmuştu.
İstiklal mahkemeleri bu kanlı dönemin kurulan keyfi zulmün kanun kılıfı olmuştur.
Üç Ali-ler ise bu mahkemenin üçlü çete başısıdır;Kel Ali-Kılıç Ali-Necip Ali.
Kurulan üç Aliler divanının celladı ise Kara Alidir.
Cellat Kara Ali,5216 kişiyi astığını söyler.
Cumhuriyetin kuruluş dönemi darağaçlarıyla anılacaktır.
Bolu-da kurulan istiklal mahkemesi başkanı bir sözünde;
”39. ve 40. Sehpalara asacak adam yoktu.İhtiyar bir köylü,yanında oğlu,önünde odun yüklü merkebi geliyordu.Emrettim,ikisini de astılar.
*Şeyh Said isyanı bahane edilmiş,15 bin 382 kişi katledilmiş,337 köy ise yakılmış,yıkılmıştır.
İzmir su-i kastı bahanesiyle Kazım Karabekir gibiler devre dışı bırakılmaya çalışılmıştır.
*Asmanın adı,devrimlerdi.
*Harf devrimi tam bir facia idi.Bir gecede 17 milyon insan cahil kalmıştı.Bin yıllık eserler imha edilmiş.Bulgaristana kağıt fiyatına satılmış ve yakılmıştı.
*Bu gün takılmayan ve takılmadığı için geri kalmamıza sebep olmayan Şapka Kanunu ile;Yahudi iş adamları zengin edilmiş.Erzurumlu Şalcı Bacı Şapka kanunundan dolayı asılmıştı.
Şapka kanunu çıkmadan önce,şapka aleyhinde bir kitap yazan İskilipli Atıf Hoca ise kanunsuzca asılmıştır.
Bununla da hınçlar tatmin olmamış,mezardan çıkarılarak tekrar asılarak cezalandırılmalar yapılmıştır.
*1932-1950 yılları arasında 18 yıl süren Türkçe ezan uygulamasıyla,bin yıllık islamın şeair ve alameti yerinden indirilerek,asırlardır düşmanın yapamadığı,dost eli ve görüntüsüyle! Fazlasıyla yapılmaya çalışılmıştır.
*Camiler Türkiye genelinde anbar haline getirildi.Mesela;
”Eminönü’nde 113, Fatih’te 169 cami ve mescide çeşitli nedenlerle yok olmuş durumda. Yani toplam 281 tarihi eser. Bu iki ilçede ayakta kalan cami sayısı ise 283.
*1930-ların Milli Eğitim bakanının bakanlar toplantısındaki üç teklifinden biri,Kur’an ayetlerini tercüme ettikten sonra,ayetlerin arasına bizim devrimlerimizi de ekleyelim,onu da okusunlar.
İnançların kaldırılması konusunda takipler ve baskılarla yetinilmemiş,bozulması yönünde de çaba gösterilmiştir.
Toplumu en fazla yıkan düşmanın yıkamadığı inancının yıkıma uğramasıydı.
Atatürk-ün deyimiyle; “Ben size manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır. Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, cemiyetlerin, fertlerin saadet ve bedbahtlık telâkkileri bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur.”

– “Prensiplerimiz, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutulmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.”
– “Evet Karabekir, Arapoğlu’nun yavelerini (uydurmalarını) Türk oğullarına öğretmek için Kuran’ı Türkçe’ye tercüme ettireceğim ve böylece de okutturacağım, ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler.”
– “Tabiatın herşeyden büyük ve herşey olduğu anlaşıldıkça tabiatın çocuğu olan insan kendinin de büyüklüğünü ve haysiyetini anlamaya başladı.”

Bir Chp-li yetkilinin ifadesiyle;bu memlekete kominizmde,şeriatta gelecekse ancak bizim istememizle,bizim elimizle gelir.
Milli Şef İsmet İnönü dönemi,tam bir baskı ve zulüm dönemidir.Devrimlerin icrası onun eliyle gerçekleşmiştir.
Dini temsil edenler susturulmuş veya ortadan kaldırılmıştır.Böyle olunca sağlıklı kaynaklardan dini öğrenmek müşkilleşmiştir.
*Türkiye genel olarak ehli sünnet olmakla beraber,bütün mezheplerin cirit attığı ve ilerisi için,dünya genelinde bir getirisi olduğuna inanıldığı için çokça ekimi yapılmakta, seçilmeye ve dikkat gösterilmeye çokça ihtiyaç vardır.Ayrık otlarının toplanması ve varlığına dikkat çekilmesi gerekir.
*Ya üstad Bediüzzaman gibi şahsiyetler olmasaydı?Türkiye-de nasıl bir hizmet ve nasıl bir düzen hakim olacaktı?
1970-lerdeki radikalizm ve kominizmin alanı genişleyecekti…İran veya Rusyanın hakimiyeti artacaktı…
*Bediüzzamanın farkı;Hz.Adem-den beri süregelen dinsizliğin Bediüzzaman tarafından şimdiye kadar vurulan darbeler içerisinde öldürücü darbe olması,dinsizliğin bir daha dirilmemek üzere ölmesini gerçekleştirmesidir.Küfrün bir daha doğrulmamak üzere bel kemiğini kırmış olmasıdır.Son darbeyi vurmak ona nasib olmuştur.
*Bu sıkıntı sadece bu vatanın asılları için değil,azınlıklar içinde söz konusudur. Mesela İsmail Hâmi Danişmend tesbitlerinde:
Bizim 624 yıllık imparatorluk devrimizde, 288 sadrazamımızın sadece 88’i Türk’tür. 200 sadrazamımız Türk asıllı değildir. Cumhuriyetimizin ilanından sonra da uygulamalarda bir farklılık olmadı. Dün, Ermeniler, kendilerini kestiğimizi yok ettiğimizi iddia ediyorlardı. Peki biz, yok edeceğimiz bir kavmin mensuplarına, neden 29 sivil paşalık, 12 bakanlık, 30 civarında milletvekilliği, büyükelçilik, müsteşarlık vs. gibi vazifeler verdikti?!.”
*Yapılan yanlışları perdelemek için Türkçülük perde yapıldı.Bu amaçla Kürtçülük tahrik olundu.Oysa Türkler bu milletin aklı,kürtler ise onun bedenidir.
Kendisine kürt denilen Bediüzzaman,Türklerin kaybettiği ve düşürülen akıllarını başlarına almaları için çaba harcamıştır.
*Düşmanın bu memleketten temizlenmesi için her türlü imkân sağlandı.
”İngiltere’deki Foreign Office’te bulunan belgelere göre Vahdeddin, Mustafa Kemal’i Samsun’a Pontus devletine engel olmak ve milli mücadeleyi başlatmak için 40 bin lirayla yolladı”

İŞTE ÖDENEĞİN BELGESİ :

Mustafa Kemal’e hükümet tarafından ödenek gönderildiğini gösteren belge.

*Dünyada hiçbir insan kanun eliyle korunmamaktadır.Atatürkün kanunla korunması çok ibret-âmiz olup,bir çok şüpheleri de akla getirmektedir.
*Millet sadece manen çökertilmemiş aynı zamanda alınan vergilerle madden de çökertilmiş ve bitirilmiştir.
Halk arasında söylenen;Gümrük muhafaza-Orman muhafaza-Allah muhafaza.
Bunların çok örneklerinden mesela;dedem Adıyamanın merkezi Bahçelievlerde bulunan arsasını,kendisine gelen vergiyi ödeyemediği için,adeta gördüklerine yalvararak, vergisini vermek karşılığında arsasını vereceğini söylemiş ve zorla birisine kabul ettirmiştir.
-Bir gün vergi memurları bir eve baskın yaparlar.Yatakta iri yarı birisi yatmaktadır.
Gümrük memurları kim olduğunu sorduklarında ev sahipleri;
-Babamız,kendisi çok hasta,diye geçiştirmiş ve vergi memurlarını başlarından savmışlardır.
Oysa yatakta yatan,bütün işlerini görmekte olan ve vergisini veremedikleri eşekleridir.
*Aynı zamanda bütün bunları yapmanın bir diğer adı da batılılaşma idi.
Nitekim Kanuninin o haşmetli döneminde ibretli bir ders anlatılır;
“Sultan Süleyman Kanunî, kesretli kırk çeşme sularını İstanbul’a getirdiği vakit, Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi ona demiş: “Hilâf-ı şeriat kanunları Avrupa’dan getirdiğin cihetle, İstanbul’a öyle bir bok sıçtın ki, o getirdiğin suların cümlesi üzerinden akıp geçse yüz senede temizleyemez.”
Şu anda bir asırdır bu kirlilik ve temizlenememe devam etmekte,kavgalar sürmekte,yanlışlıklar saplanmış ve saplantı olmuş bir türlü çıkmamakta ve çıkarılamamaktadır.
Bu yanlışı yapanlar;ister şahıs,ister parti,ister hizip,her ne olursa olsun,onlar hakkında kütüphaneler dolusu kitap yazılsa azdır ve tarih bunu yazacak ve affetmeyecektir.
14-11-2011
MEHMET ÖZÇELİK




TÜRKİYE’NİN İKİ BÜYÜK TEHLİKESİ;SOL VE İRAN

TÜRKİYE’NİN İKİ BÜYÜK TEHLİKESİ;SOL VE İRAN
Yıkıcı sol,Yapıcı değil. Bir düşünce,daha doğrusu düşüncesizlik sistemi. Düşünmeme üzerine kurulu.İnanmama hedefli bir ideoloji
1970-deki Türk solu,yamanmak için pkk ile beraber kürt soluna döndü.
Sol zihni kanlıyken,elini de tam kana boyadı.
Kirli işler,organize işler,yer altı teşkilatı,mafia,faili meçhuller,ergenekon,kirli suların toplandığı göl.
Sol tam yıkıma gidiyor.Dünya solundan da kopuk.Ateizm ile iç içe –bazı istisnalar olsa da-görünüm ateist görünüm olarak öne çıkmaktadır.
Biten sol nerede boşluk bulursa,oraya yönelmektedir.Atatürkçülüğü uyuşmasa da bazı yönleriyle,bir asırdır ve yıllarca kullandı..
-Bunları anlıyorum, zira 1980-de Dp sevdalısı bir arkadaş,kardeşim dediği kişileri çok rahat seviye dışı ifadelerle itham ederken,bu gün beklediğinden yüz kat daha fazlası yapıldığı halde,bu hükümetin yıkılmasıyla ancak dp-nin başarısı artacaktır,düşüncesini sürdürmektedir.
Başarıyı olanlara ve yapanlara değil,partide aramaktadır.Kör taassub devam etmektedir.
Sol üreten değil hep tüketen ve yıkan olmuştur.Dün öyle idi,şimdi de öyledir
*”Eski Mao’cu Halil Berktay solculara verdi veriştirdi.
”Solun yalanlarından hangi birini sayayım. Evet solun yalanlardan bıktım.”
“Tarihte modellerde ve şablonlarda yaşıyorlar, realitede yaşamıyorlar…”
Berktay günahta çıkarsa ,Hasan Cemal gibi itiraflarda da bulunsa,içinde bulunduğu kişileri dışarıda bulunanlardan daha iyi analize etmiştir.
*Sol devrimcilik adına müsbet-menfi demeden,her şeye karşı olmuştur.
Yapılanları görmez,devirmeyi,yıkmayı hedefler.Hedef refah değil,yıkımdır.
Sol,yıkım ve tahrib üzerine kurulmuş bir ideolojidir.
Bu bana emekli olan bir sınıf öğretmeninin 25 yıl solculuğun propağandasını yaptıktan sonra;’Gerçekten kandırılmış ve kullanılmışız’sözünü hatırlattı.
Ve yine yıllar önce okuduğum,askeriyeden kaçarak,kominizmi daha iyi yaşamak amacıyla rusyaya giden bir subayın;’İnanmıştım’adıyla bir kitap yazarak,bütün hayallerinin yıkıldığını,hiçte inandığı gibi olmadığı itirafını hatırlattı.
İşte solcular budur.Bir ömür kirlenir ve kirletirler,daha sonra da günah çıkarırlar.
Bu kişiler;kiliseye gidip!!! Günahta çıkarabilirler,Ağlama duvarına gidip!!! Yılların günahını ağlayarak da temizleyebilirler veya Tevbe edip samimi bir müslüman olabilirler.
*Dün düşünceleri kanlı olanlar,bugün ellerini de kana buladılar.Pkk ile kol kola girdiler.
Türk solu iflas edince,kürt soluna sarıldılar.
*Sol anarşi yüzünü tam gösterdi.
Hadiste haber verilen,Kur’anın ifade ettiği Ye’cüc-Me’cüc işte bunların ürettiği anarşistlerdir.
Anarşi hak ve hukuk tanımaz.Toplum hizmetlerinden faydalandırılmamalı ve yaptıkları ödettirilmelidir.
-Sol gelişme göstermedi,kısır kaldı,okumadı,düşünceyi rafa kaldırdı.
Rus solu 1989-da bitti,Türk solu hala devam ediyor gibi.Zoraki bir duruş.
Türk solunun uzun sürmesi,nifak perdesi altında yürümesi ve yürütmesidir.
Bir solcu arkadaşın annesinin açlık grevine giren oğluna dediği gibi;
‘Oğlum başkası için açlık orucu tutuyorsun da,Allah rızası için neden orucunu tutmuyorsun?’
Sol içte ve dışta kirli ve şaibeli insanlarla iş birliği içine girdi,yıkma uğruna…
*Hükümetlerin yanlış uygulaması ve rejim sol kesimi besledi.
Hükümetler olmasa da devlet halkıyla sürekli kavgalı oldu.
Kavgalı oldukları azınlıklar değil,aynı zamanda çoğunluklardır.Herkes bir memnuniyetsiz içerisindedir.
O halde problem temeldeki problemdir.Rejim,korku politikalarıyla bu devlet gitmez.
Sürekli işlerin yapılma anında,hinlik düşünülmekte,olumsuzluklar kıstas alınmaktadır.
Çözmeye yönelik değil,çözmemeye yönelik adımlar atılmaktadır.
Millet dinlenmeli,nabzı tutulmalı,halkın iradesi hakim kılınmalıdır.
Sol milleti istememekte,illetlerle beslenmektedir.

İRAN
Sol kesim 1970-lerde hep Müslümanları,İran taraftarı olmakla ve Türkiye-nin iran-a benzemesi korku ve tehdidi ile saldırdı,yaftaladı.
Aynı oranda bütün bütün haksız değil,İran bu günlerde de olduğu gibi, çevresindekileri özellikle Türkiye-yi kendisine benzetmek için maddi-manevi destekte bulunuyor,kendisine taraftar oluşturuyordu.
Pkk gibi teröristlere destek veriyorlardı.
Türkiye birbiriyle dost ve anlaşmaları olan Rus ve İranın kıskacı altına alınmaya çalışılıyordu.
Rusya kominizmi,İran-da Şiiliği İslam devleti aldatmacasıyla Türkiye-deki bir kesime siyasi yolla kabul ettirmeye ve savunuculuğunu yaptırmaya çalışıyordu.
Maalesef bu kabul de gördü.En önemli sebebi ise;Humeyni-nin Şah-ı devirmesi idi.
Bu amaçla Türkiye-deki rejim ve Atatürk şahını!!! devirmek düşüncesiyle, Humeyni alternatifi adeta kabul edilmiş idi.
Hem Rusya ve hem de İran devleti önce rejimi yıkma üzerine kurgulandı. Taraftar da buldu.
Yerine gelecek önemli değildi.Önce bir yıkılsın!!….
Allah ve şuurlu kesimlerin tavrı ikisine de müsaade etmedi.
Bu sefer sol ve İran Pkk da birleşip ortak hareket etmeye başladılar.
İsrail,Ermenistan,Suriye,Rusya ve Avrupa da bu projede kimi menfaat icabı,kimi de inancının gereğini pkk-da birlikte hareket ederek birleştiler.
*Kirli işlerin ülkesi İran.
Acem oyunlarına dikkat!
Kıyamet İran-dan ve İran-da koparsa şaşmayın.Yani onun parmağı mutlaka işin içinde olacaktır.
İsrail ise,kıyameti hızlandırır veya öne alır.Erken bir kıyamet kopmasına sebeb olur.
*Kominizmin her ne kadar fikir babası Yahudi de olsa,ilk çıkış yeri İran Mazdekizmdir.
İran şimdiye kadar batı ile hep kavgalı oldu ancak onlarla hiç savaşmadı.Hep bizle savaştı.
İran üzerine yaptığım araştırmada da ,20 den fazla savaş ve entrika içerisine girdiğini görürüz.
İslam dünyasında İran,dış dünyada İsrail!!!
*Dünya,İslam dünyası ve Türkiyenin zemini,irana saldırmaya odaklanarak uygulanmaktadır.İran ise bu oyuna gelmekte,bizleri de getirmektedir.
Hz.Ali sevgisi,Hz.Ömer düşmanlığından kaynaklanır.
Zira o onların süper devleti olan Sasani imparatorluğunu yıktı.Onun hasretini yaşamaktalar,hala olamamakta,olmak için her yola baş vurmaktadır.
Öyle ki;Müslüman olmasaydık,süper devlet olarak kalsaydık,düşüncesi öne çıkmaktadır.
*Yavuz dönemi bunun frenlendiği dönemdir.En önemli sebebi ise;26 kürt beyinin Yavuz Sultan Selim-in yanında olması ve karamanlılarla 200 sene boyunca savaşılmasıdır.
*Özetle;1970-lerde İran ve Rus tehlikesi vardır.
1980-lerde ise;avrupanın sefaheti hakim oldu.
1990-lardan sonra,Pkk ve din tahribçileri ve ayrık otlarıyla bu millet bozulmaya çalışıldı.
2002-den itibaren toparlanma dönemi başladı.
Bunun ise biraz uzun sürmesi,on yılı aşmasındaki sebeb ise,2007-de Ergenekon ve uzantılarının deşifre edilmesi olmuştur.
Bundan dolayı iran ve israilin gücü zayıflamamış,Türkiyenin gücü artmıştır.
2013 yılından itibaren ise,tükenmişlerin kalkma çabası her ne olursa olsun,ayağa kaldırma çabasına girilmiştir.
MEHMET ÖZÇELİK
02-07-2013




BİR ZİHNİYETİN BİTİRDİKLERİ

BİR ZİHNİYETİN BİTİRDİKLERİ
Türkiye içten kuşatıldı. İçten kuşattırıldı.
Benim gibi birçok mağdurlarına şahit olacağınız bir hatıramı sizlerle paylaşayım.
Ben Kırşehir-in Çimeli köyünde fakir ve kendi halinde yaşayan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim.
Türkiye’nin üzerine çöken manevi zulmetten bizim köyde nasibini almıştı.
Ancak bulut zulmetleri arasında zuhur eden nur gözlerimizi ve gönüllerimizi aydınlatmıştı.
İlk okulu köyde, orta ve liseyi de Kırşehir-de bitirmiştim.
Bir an evvel hayata atılıp, kısa yoldan aileme destek olmak istiyordum.
Ankara da subaylık imtihanının açıldığını duyunca çok sevinmiştim.
Belki de ecdadımın asker bir millet olması, İslam’ı dünyanın dört bir kıtasına yaymış olması orada hizmet etmeme bir teşvik oluşturuyordu.
Gerçi ordunun o geçmişten gelen ruhu kalsa da bedeni çökmüştü!
Yıl 1978 yılları idi.
Nihayet herkes imtihan için heyecanlı bir şekilde bekleşiyorlardı.
Bende duaya durmuş, kendim için biraz da tevekküli olarak hayırlısını istiyordum.
Kazanırsam da iyi olurdu. Zaten o amaçla buralara o imkânsızlıklar içerisinde gelmiştim.
Şimdiye kadar da böyle uzak bir yolculuğa da ilk defa çıkıyordum.
Nihayet sıra bana gelmiş, Necdet Yılmaz diye sözlü sınava çağrılıyordum.
İçeriye girdim. Otur dediler oturdum. Duruş ve hareketleri sanki beni almaya yönelikti.
Beni alacağa benziyorlardı.
Ve bana ilk kabir sorusunu, şey yani kolay düşündükleri soruyu sordular;
-Söyle bakalım evladım;
-Atatürk kaç yılında doğdu ve kaç yılında öldü!
Öyle ya, bundan daha kolay soru mu olur?
Bir ilk okul çocuğun sevinci içerisinde; 1881 – de doğdu ve….
Ve –nin arkası bir türlü gelmiyordu. Unutmuş olamazdım. Ben zorladıkça, bana unutturuluyor, bir türlü hatırlayamıyordum.
Diğer haklarımı kullanmak istiyordum.
Soruyu soran ipin ucunu gösteriyor, bir türlü ipi elime tutuşturmuyordu.
-Oğlum, sen ilk okulu nerede okudun?
Keşke hep böyle soru sorsa ya!
-Köyde okudum efendim.
-Okulunuzun bahçesinde Atatürk büstü yok muydu?
-Vardı efendim.
-O halde oğlum, o büstün önünde yazan tarihleri görüp okumadın mı?
-Gördüm, okudum efendim.
-Ortaokulu, liseyi nerede okudun.
-Kırşehir de efendim.
-Evladım, o okulların bahçelerinde Atatürk büstleri yok muydu?
-Vardı efendim. (Gerçi girmediği yer kalmamıştı ki. Demek ki gönlüme tam girememişti.)
-O halde söylesene oğlum.
Bir türlü hatırlamamış ve söyleyememiştim.
Beni imtihan edenlerde neredeyse benim kadar kaybettiğime üzülmüşlerdi.
Ama böyle bir soru da bilinmez miydi?
Sanki memleketi ben batırmıştım, milleti savaşa ben sokmuştum. Cürmüm büyüktü.
Subaylığı kaybetmiştim.
Bu düşünce ve birazda üzüntü içerisinde karargâhtan çıkacağım sırada, ileriden bana doğru gelen bir asker tıpkı Hızır gibi;
Üzülme, bak biz burada iki yıllığına neler çekiyoruz. Böyle daha hayırlı diyordu.
Gönlüme su serpmişti ama gene de o ateş o zamandan beri beni yaktı, umarım şimdide sizleri yakıyordur.
-Burada sıkıntı içerisinde yaptığım masrafları telafi ve eve eli boş dönmemek için bir arkadaşın aracılığıyla, bir inşaatta bir iş buldum.
Bir ara doğulu Sıddık’ın dershanelerinde kaldım. Bazen onunla beraber derslere gidiyordum.
Sıddık soğuk yapılı bir insandı. Pek konuşmazdı.
Bir aydan fazla kaldığım süre içerisinde kendisinin namaz kıldığını da görmedim.
*Allah bir kapıyı kaparsa çok kapıları açarmış.
Kırşehir-deki Eğitim fakültesine kaydoldum.
Ancak okumak ne mümkün. Türkiye’nin birçok yerinde olduğu gibi oraya da solcular hakimdi.
Ben ise Nur cemaatine gidip geliyordum.
Bir yandan hem davamı anlatmak ve hem de bir yol bulup okumaya çalışmalıydım.
Kendimi sınıfta solcu olarak tanıttım.
Bazen tartışmalar açıp Allah’ın varlığının isbat delillerini başkası ağzından naklediyordum.
Solcu olduğuma o kadar onları inandırmıştım ki, beni öyle bilmeselerdi söyleyip anlattıklarıma tahammül etmeleri mümkün değildi.
Ancak imtihan bitmiyordu. Solcuların içerisinde bulunan solcu bir akrabam beni solculara ispiyon etmiş, benim solcu olmadığımı söylemişti.
Beni birkaç kere sıkıştırdılar. Kendimi müdafaa etmiş, solcuların birbirlerine karşı böyle davranmamalarını, güvenmelerini söylemiştim.
Bu durumum çok sürmedi. Artık deşifre olmuştum.
Her gün okulda kavga oluyor, bizlerin okula girmesi engelleniyordu.
Birkaç kere dayak yedim.
Emniyete giderek okula girme konusunda kendilerinden yardım istedim.
Polisler benimle okula kadar geliyor ve çıkışta dışarıda bekliyorlardı.
Ancak sınıfa girip, sınıftan çıkıncaya kadar yine dayak yiyiyordum.
Herkes dışarı çıktığı halde ben hocayla beraber sınıfta kalıyor, hoca ise çıkmamı, kimsenin kalmadığını söylüyordu.
Çıksam gene dayak yiyeceğimi biliyordum.
Beni kapıda bekleyen solcuların arasından bir yandan kendimi koruyarak hızla kaçmaya çalışıyordum.
Her gün eve her tarafım dayaktan morarmış halde geliyordum.
Annem morlarımı gidermek için birçok işlemlerle birlikte iyileşmem için buğdayın içine koyuyordu.
Benden çok annemin içi yazdığından dolayı da her seferinde beni solculara ispiyonlayan ve dayak yememe sebep olan köylümüz İbrahim’e,
İki gözün kör olsun! İnşallah diye beddua ediyordu.
Şu an ise İbrahim iki gözü kör bir vaziyette yaşıyor.
Tabıya ona da yaşamak denirse.
Daha sonra da gelip benden helallik istedi.
Onca yediğim dayaktan ve kendisinin aldığı onca bedduadan sonra…
Kısacası, başlı başına bir kitap olacak hayatımın maceralarının bunlar küçük bir kesitidir.
Böyle zorluklar içerisinde eğitim fakültesini bitirdim.
Birçok insanı ve nesilleri bitiren zihniyet beni bitirememiş ancak kendi çarkları arasında sıkıştırıp, sıkıntılara sokmuştu.
Şimdi emekli olmuş, eski günleri düşünüp anlatarak hüzünleniyor, bazen de gülüyorum.
Bir zihniyetin bitirmiş oldukları içerisinde olmayıp, bazı yaralarla kurtulmuş olmaktan dolayı Allaha şükrediyorum.
Artık kıştan çıkılmış, bahara girilmişti.
MEHMET ÖZÇELİK
07-10-2014

 




BAŞBAKAN NEREYE SEVKEDİLİYOR?

BAŞBAKAN NEREYE SEVKEDİLİYOR?
Başbakanın bazı çıkışları bana Hasan Mezarcı’yı hatırlatmaktadır.O her ne kadar ölçülü çıkışlarda bulunmasa da yine de kendisini İsa olarak tanıtacak bir kimse değildi.
Mezarcı nasıl olduysa zihni yönlendirme ve bulandırma ile kendisine halkın gözünden düşürücü bir yöntem olan,kendisini İsa olarak tanıtması söylettirildi.
Birileri dıştan durduramadığı Mezarcı-yı,beynine girerek devre dışı bırakmayı başardı.
Başbakan Erdoğan-da;orta-doğuyu gezerken Araplara bizdeki bir asırlık bir türlü çıkaramadığımız laiklik kazığını benimsemelerini tavsiye etti.
İçi doldurulmamış bu ifade,şimdilik pek üzerinde durulmadığı için pek muteber kabul görmedi.İleride kokusu çıkar mı,onu da tarih gösterir.
Diğeri ise,öğretmenlerle ilgili yaptığı beyanı,bir usul hatası olarak kabul edilmeye çalışıldı.
Peygamberimizin:-Ben muallim -öğretmen- olarak gönderildim.-
Hz.Ali-nin;-Bana bir harf öğretenin kölesi olurum.-ifadesine karşı,efendisine efendilik yapmaya çalışan kölenin halini hatıra getirdi.
Son haberler ise;Ergenekoncuların hapisten çıkmalarına sebeb olacak olan özel mahkemelerin kaldırılacağına dair ki beyanatı.
Bu da haklı olarak bazı insaf ehlini,Erdoğanı kim ele geçirdi? Sorusunu sormaya sevketmiş oldu.
Bütün bunlar küçümsenecek şeyler olmayıp,tamamen insanı ürpertmekte,Erdoğan-ın böyle bir yanlışı yapacağına ihtimal vermemeyi düşündürmektedir!
Zira Erdoğan bir asırlık gizli komitenin üzerine gitti,tüm vücudunu yakalamasa da kuyruğundan ele geçirmeyi başardı.
Bu da tarihe geçecek bir başarıdır.
Acaba bu yanlış çıkışların devamı gelecek mi?
Erdoğan yanındaki birilerine çok mu güveniyor?
Yoksa yanıltılıyor mu?
O kadar badireleri aşan bir insanın,içteki bir damlaya boğulacak olması çok tehlikeli sonuçları doğurur.Bu da Ergenekoncuların sürekli dillendirdikleri,hapisten kurtulacakları,bazı değişikliklerin yapılacağı,gerekirse bir iç ihtilale kadar gidileceği tehdidi,yoksa başbakanı korkutmuş mu bulunmaktadır?
Bizlere yansıyan haberlere göre;Başbakana ondan fazla öldürme girişiminde bulunuldu. Hepsinden de başarıyla kurtuldu.
Denizi aşıp gölde boğulmak çok hazin ve dehşetli olur.
Şimdiye kadar selahatta ve maharette birbirini aşan üç lider geldi; Menderes,Özal,Erdoğan.
İnşaallah bu düşüncemizde bir değişme olmaz.
Menderes-in o kadar hayrıyla beraber ona –Atatürkü koruma kanunu-nu çıkartanlar,Özal-a tam serbestlikle fuhşu ve yolsuzlukların yapılmasına da göz yumduranlar,olmaya ki Erdoğan –a da son anda,yüz yıldır bu milletin ruh ve bedenini bağlayan Ergenekoncuların kapısını açmaya,geriye dönüşe sebeb olmaya itici uygulamalar yaptırmayalar!
Millet her yönüyle Erdoğan-a güvendi.Güvenmeyi de hak etmişti.
Umarız bu kendisini bir gurura sevketmez.
Doğru ve doğruya yönlendirmelerini umduğumuz danışmanlarıyla isabetli adımlar atarken,milletin nabzını tutmaktan da geri kalmaz.
MEHMET ÖZÇELİK
02-06-2012




BEN DE MAĞDUR OLDUM

BEN DE MAĞDUR OLDUM
Prof.Ahmet Keleş-in Dicle üniversitesinde olan su-i istimalleri ve özellikle 45 yılda 400 eleman alınırken,son 6 yıl içinde bin elemanın alındığını aktarmaktadır.
Ve bu alınanlarında pek vasıflı insanlar olmadığını genişçe anlatır.
Mağdurlardan biride benim.
Aslında ben bunu ahrette bırakmıştım ancak belki bir faydam olur düşüncesiyle –ahiretteki hakkım mahfuz kalmak suretiyle- burada da bu kirliliği ifade edeceğim.
1995 yılları civarında idi.
Şanlıurfa ilahiyatın 15 Hadis asistanı alınacağını duyunca,büyük bir istek,heyecan ve arzu ile müracaat ettik.
Ancak ilk duyduğumuz Prof.İbrahim Canan-ın cemaattan bu 15 elemanı alacağı ve listenin kendisine verildiği yönünde idi.
Bununla beraber bizde de bir ümit ve umut vardı.
Sebeblere müracaat edelim dedik.Ondan sonrasını kadere havale ettik.
Öncesinde de hazırlanıyor,üniversiteye girme arzusu taşıyorduk.
Malatya-da Şehit Kemal Özalper Endüstri Meslek Lisesinde Din Dersi Öğretmeni olarak görev yapmaktaydım.
Çok değerli arkadaşım Ziya bey arkadaşımla beraber imtihana gideceğimi duymuştu.
Benimle görüştüğünde ısrarla bana;
Mehmet hocam,sana tavsiyem kesinlikle gitme.
İbrahim Canan hocayı ben Erzurumdan tanıyorum.İslami ilimlerde dersimize geliyordu.
O kendisine sekreter alıyor.Çantasını taşıyacak eleman alıyor.Yazılarını yazacak,kitap olarak basacak,cemaat içinden tavsiye edilen insanları alıyor.Sizleri almaz.
Uzunca gitmeme yönünde,alınacakların çoktan belli olması yönünde ikazlarda bulundu.
Ben ise kendisine cevaben;Ziya hocam,ifrat ediyorsun,çok abartıyorsun,demiştim.
Ve gün geldi,arkadaşımla Şanlıurfaya varmıştık.
İmtihan saatinde imtihana girecekler odalara alındı.
Bizde önce yabancı dilden imtihan edilir,ondan başarılı olunursa,bilimden imtihan edilirdi.
Bizlere bir sayfalık İngilizce metin verildi ve tercümeye başladık.
20 dakika ancak geçmişti.
Birden bire hışımla içeriye giren İbrahim Canan odakilere sert bir tavırla;
-Arkadaşlar,şunu iyi bilin.
İster yapın ister yapmayın.Ben yeni mezunları alacağım.Bunu bilin.
Meğer tüm odaları dolaşıp bunu herkese söylüyormuş.
Zaten bizde moral kalmadı.
Listede olanların kesin olarak alınacağını biliyorduk ancak bu derece olacağını hiç düşünmemiştik.
Malatya-ya döndüğümde ilk işim Ziya beyle görüşmek oldu.
Bu sefer kendisine;
Ziya hocam,ifrat değil meğer tefrit ediyormuşsun,demek oldu.
Yani sizin söylediğiniz aşırı değil,azmış bile…
-Neden bu durumu savcılığa nakletmedim,nakletmedik.
Arkadaşımla konuşarak,İlahiyat camiasının şaibe altında kalmaması ve zarar görmemesi düşüncesiyle dünya mahkemesine müracaat etmeyip,işi ahiret mahkemesine bırakmaya karar verdik.
Ve sonuçları takib ettiğimizde aynen dediği gibi olmuştu.
Çünkü cemaat onun kitaplarını basıyor,cemaate gebe kalmıştı.
İbrahim Canan-la ahirette hesaplaşacağım.
Eğer gene bildiğini yapıp,bu derece açık bir tavırda bulunmasaydı,bu durum ortaya çıkmayacaktı.
-İkinci bir girişimim Malatya ilçesinde açılan Darende ilahiyattaki imtihana girmek oldu.
Orada da aynı durumların olduğunu,alınacakların belli olduğunu duyduk.
Hatta bir öğrenci morali bozuk olarak çıkıp gittikten on dakika sonra,tekrar çağırıldı ve kazandığını bizlere söyledi.
Orada da yedi kişi alınmıştı.Bu alınanlardan birisi benim İlahiyattaki bir sınıf arkadaşım idi.
Kur’an-ı Kerim ve kıraatından yeterli olmayan birisi idi.
Bu da Kur’an-ı Kerim-den öğretim görevlisi olarak kazanmıştı.
Daha sonraki zamanlarda bu yedi arkadaşın ilçede bol bol olta attıklarını duymuştum.
Belli bir düşünce ve siyasete mensubiyetleri onları başarıları göz önünde bulundurulmaksızın kazanmalarını sağlamıştı.
-Üniversitelerin bir çiftlik olduğu ve bir aile şirketi gibi kullanıldığı bilinen gerçeklerdendir.
Kalite ve seviyeye göre değil,adamına göre alınmaktadır.
-Bu durumu Erzurum-da bulunan –Araştırma Görevlisi Adayı Yetiştirme ve İmtihandan Haberdar etme- hizmeti başlatan Prof. Muammer Erdoğan-a şikayet olarak aktardığımda kendisi cevaben;
Maalesef bu durumların olduğunu ancak bu konuda pes etmememiz gerektiği yönünde tavsiyelerde bulunmuştu.
-Aslında bunları anlattıktan sonra şu gerçekleri anlatmam bazılarında yanlış düşüncelere sebeb olabilir.
Kazanamadığı için konuşuyor,gibi…
Üniversiteye giremememin çok samimi ve açık bir duyguyla ifade ederim ki;Benim için büyük bir hayır oldu.
Üniversitenin beni kısırlaştıracağını gördüm ve anlatım.
Üniversite büyük imkanlarla dar alanda koşmayı sağlamaktadır.
Şu ana kadar 23 yıl içerisinde gazete,radyo,tv yani medya dünyasında yaptığım binlerce çalışmamı yapamayacaktım.
Ürünü olmayıp rütbesi olan eleman.
İki kitabımı belki bastıramayacaktım.
Medyaya davet ettiğim bir çok üniversite elemanı çoğunluğu konuşmaktan kaçtı,cesaret edemedi,yapmadı ve yapamadı.
Üniversitede başarılı olan olmayanlara göre çok azınlıktadır.
Devlet az bir farkı olsa da üniversitelere ciddi manada el atmalıdır.
Darbe destekçilerinin olduğu yerler,paralel yapının bulunduğu yerler olarak değil,kaliteli ve seviyeli,başarılı,mucitlerin yeri olmalıdır.
MEHMET ÖZÇELİK
04-05-2014