EY ÖRTÜSÜNE BÜRÜNEN!

EY ÖRTÜSÜNE BÜRÜNEN!
Ey örtüsüne bürünen insan,kalk!Gaflet perdesini gözünden kaldır.
Kaderin hikmet penceresinden bak,olaylara abes bakma,çirkin yapma.
Söylemeyip âhirette yakama yapışılmaktansa,söylerim burada yapışılsın.Zira buradaki geçici bir süreyi kapsarken,oradaki ebedi bir zamanı içine almaktadır.
Dünya perdesini kaldır,âhiret penceresinden bak.
Silkelen,günâhlarını,kirlerini burada dök,oraya bırakma.
En büyük örtü;dalâlet,gaflet ve cehalettir.Bunları üstünden at.
Herkes uyurken sen uyanık kal.
Herkes dağılırken sen toparlan,toplu kal.
Herkes gördüğü makro aleme dalarken,sen görünmeyen mikro alemlerde gez.
Herkes halkla meşgul olurken,sen Hak-la meşgul ol.
Herkes aklını dinlerken sen kalbini dinle.
Herkes hissini konuştururken sen aklını konuştur.
Herkes serâda gezerken sen Süreyya-ya uç.
Herkes hayatını cehalette sürdürürken,sen hayatları saadete çevir.
Herkes kendini düşünürken,sen herkesi düşün.
Herkes dünyaya yönelirken sen Rabbine yönel,O’na kullukta bulun,O’nu zikret,O’nu tesbih et,O’na dua et,O’na kulluk da bulun.
Amcanda olsa Hakkın hatırını âli tut,hiçbir hatıra feda etme.
Müdhiş yangın karşısındaki görevinde,atılan çelmelere aldırma,başkalarına saldırma.
Hedefini yüce tut,maksadına odaklan,onlara aldırış etme,mahzun olma,mahzun etme.
O’nun peşinden koş ki,O senin peşinden insanları koştursun.
O’nunla ol ki,herkes seninle olsun.
O’nu bul ki her şeyi bulasın.O’nu kaybedersen her şeyi kaybedersin.
Herkes sana kabir kapısına kadar arkadaşlık eder,sen O’na yâr ol,yarasın.
Hüzne düşme,ümitsiz olma,O seni mahcub etmez,yarı yolda bırakmaz.Zira sen yüce bir ahlak üzeresin.
Herkes kaybederken,sen kazan kazandır.
O senden sen de O’ndan razı ol.Birbirinize kanaat edin.Siz birbirinize yetersiniz.
Ne gam!!!
Ne tasa!!
Ne yas!!!
Her fâni ölücüdür,Sen ölme,bekâya kalbol,bâki ol,bâkide ol,Bâki ile ol.
Allah Bes,Bâki heves…
Minallah ve ilallah…
Hak mabud Allah.
Heme ost değil,Heme ezost.
Herşey O değil,her şey O’ndandır.
O’nu bulan neyi kaybeder ve O’nu kaybeden neyi bulur.
O’nu bulduktan ve O’nunla olduktan sonra…
O’nu bulan ve O’nunla olan her şeyi bulur.O’nsuz kalan her şeyi kaybeder,hiçbir şeyi bulamaz,bulsa da başına bela bulur.
O’nunla ol,O’nunla kal.
Ey örtüsüne bürünen!!!
Sırtındaki yükleri at.
O yüklerle O’na gidilmez,yolda kalırsın,yüklerle kalırsın.
İçinde O olsun,dışında dünya.
Dünyayı içine alırsan batarsın,dışında tutarsan,üstünde yüzersin.
Gemine su koyma,gemini batırma.
Gemini yenile,sağlam yap.
Zira deniz derindir.
Azığını tam al.
Zira sefer uzundur.
Yükünü hafif tut.
Yokuş sarptır.
Amelini ihlaslı yap.
Nakkad olan Allah Basirdir.
Görür ve aslını sahtesinden ayırır.
-Ey dünya ile meşgul olan kişi!
Tûl-i emel,uzun hayal ve hülyalar seni aldattı.
Sen gaflet üzere devam ederken,ölüm sana yaklaştı.
Ölüm ansızın gelir.
Kabir ise amellerin sandukasıdır.
-Ey örtüsüne bürünen!
İnsanlar uykudadır,ölünce uyanırlar.
Sen hayatta iken uyan,Rabbine dayan,O’na kan,her ân…
-Herkes ne derse desin,
O ne der?
O’na kulak ver.
Ey örtüsüne bürünen!
Fezekkir innema ente müzekkirun.
Sen uyan,kalk,açıkla,açıkça söyle,tezekkür ve tefekkürde bulun.
Hem düşün,hem de düşündür.
Nefsini ikna et.
İnsanları inandır…
MEHMET ÖZÇELİK
28-02-2014




GELDİ İSMET GİTTİ KISMET

GELDİ İSMET GİTTİ KISMET
Chp politikalarıyla bu milleti temsil etmeyen bir partidir.
Başbakanın ifadesiyle bu parti;-Kökü bereketsiz-,meclisin hırçın çocuğu,milletin değerlerinden kopuk bir parti görünümünü değiştirmedi.
Her partide yüzde on olumsuz insan bulunurken,bu durum chp-nin içinde belki de yüzde beş ateist, mafya,maneviyattan uzak insan söz konusu olsa da ancak o yüzde beş yüzde doksan beşi kendi kontrolü altında tutmaktadır.
Çok rahat şaibeli kişiler bu partinin kendi çatısı altında toplanmaktadır.
*Avrupa ve Amerika İslam ülkelerini kontrolü altına almak için,evvela orduyu kontrol etmiş ve arkasından kendisine yakın olacak ve azınlıklardan olan bir kişiyi yönetimin başına geçirerek dizginlemeye çalışmıştır.
Bir asırlık süre böyle işledi.
Bizde de önce ordu ele geçirildi ve arkasından ordunun darbesi ve darbe kapısını aralayıp açık bırakarak geleceği de garanti altına alınmaya çalışıldı.
Ya idare edenler bu milletten değildi veya bu millet bu idarecilerden!!!
Bu millet asla ve asla chp ve zihniyetini kendi iradesiyle başa geçirmez.
Bunu çok iyi bilen chp;başta darbeleri teşvik etmiş ve Ergenekon terör örgütü kanalıyla da darbeye zemin hazırlamıştır.
Türkiye-de her erken kalkan darbe yapar olmuştur.
Ordu-Hukuk-Üniversite-Medya kanalıyla kendisini zorla kabul ettirme yoluna gitti.
Rusya-da yıkılan zihniyet,chp-de yıkılmadı,yıkılamadı.
*Bu asrın en büyük hastalığı;ilimle dini,ruh ile bedeni,kalb ile nefsi,madde ile manayı,zahir ile batını birbirinden ayırıp, nisbetsiz ve nasipsiz olarak yaşamasıdır. Kopuk ve eksik bir hayat sürdürmektedir.Artısız eksi kutupların öne çıkarılmasından ibarettir.
Avrupa,batı ve hristiyan dünyasında salgın olarak yayılan bu hastalığa chp müzmin bir şekilde bulaştı ve bulaştırdı.
Birkaç nesli böyle mahvettiler.
Cumhuriyet projesi bir Ergenekon projesidir.
İçinde cumhurun olmadığı bir cumhuriyet.
*Türkiye-de kim memnun?
Çoğunluklar hiç memnun olmadığı gibi,azınlıklar da memnun değil.
Kim memnun?
Azınlıkların azınlığı…
*Cumhuriyet ve partisi chp cami kapamak,baş açmakla kara bir leke olarak anılacaktır.
*Bu memlekete düşman girseydi,bu kadar tahribat yapamazdı.
Sadece Kahramanmaraş-ta bir Fransız askeri,bir Müslüman kadının başını açmak için saldırmış,hürriyet meşalesi Sütçü İmam tarafından yakılmıştı.
Chp ne kadar başlara saldırdı?
Kim Fransız???
*Ya özellikle şimdiye kadarki bu chp-liler ve idarecileri bu milletten değildi,ya da bu millet bunlardan ve idarecilerinden değildir.
Azalsa da aynı terslik devam etmektedir.
*”Gerici,ilerici…Düşünce hürriyeti.Bu mülevves kelimelerin esaretinden kurtulmakla başlar,düşünce hürriyeti ve düşünce namusu.”der Cemil Meriç.
Bu millet hep bu yaftalarla kişilik saldırısına uğradı.
Milletin özgürlüğü elinden alındı.Nasıl mı;
-İşte bu milletin hazin halinin benzer mağduru;
-“Hindistan’da köylüler, yakaladıkları fil yavrularını, önce kalın bir zincirle kalın bir ağaca bağlarlarmış. Fil yavrusu kurtulmaya çalışır, ancak zincir çok kalın olduğu için, onu kıramaz ve kaçamazmış. Yakalandığı ilk günler bunu defalarca dener, ama her seferinde başarısız olur, ağaca ve zincire yenilirmiş. Bir süre sonra ise hiçbir çabanın onu oradan kurtaramayacağını düşünmeye başlarmış. Bu inanç kafasında iyice yerleştiğinde ise ne olursa olsun bir daha kaçma girişiminde bulunmazmış. Onun bu “pes etmiş” halinden emin olan köylüler, bu kez fil yavrusunun ayağına ince bir zincir takar ve onu küçük bir kütüğe bağlarlarmış. Ayağındaki zinciri gören fil, isterse rahatlıkla kaçabileceği halde hiçbir zaman zincirden kurtulamayacağına inandığından kaçma girişiminde bulunmazmış. Böylece fil yavrusu kendini çaresiz görmeye başladığından, bağlı olduğunu düşünerek yaşar ve evcilleştirilmiş olurmuş.”
Cumhuriyeti kuranlar gitti,kanunlar demode oldu fakat hala zincir korkusu devam etmekte ve ettirilmektedir.
*Baş örtüsü bir simgedir,deyip de tenkid eden bir sol zihniyetli kişinin,kendisinin de bulunduğu yerden alınmasını söylemesi gerekir,eğer mert ve dürüst ise.Zira bu söz de bir kimliğin,tasvib görmeyen bir zihniyetin temsilciliğini yapmaktadır.
*Ruslar Türk cumhuriyetlerine şu üç şeyi bıraktı;Kütüphane-İçki-Hırsızlık.
Kütüphanelerdeki ateist kitaplar ile kalbler bozuldu.
İçki ile akıllar devre dışı bırakıldı.Düşünmeleri engellenmiş oldu.
Hırsızlık ile de;bedenlerinin kontrolü bozulmuş oldu.
Bazı farklılıklarla beraber Türkiye-de buna benzemektedir.
Kitap düşmanlığı yapılıp,önce dil sonra da din değiştirildi.
Hülagu-nun yapmadığı kitap düşmanlığı ile milyonlarca kitap imha edildi,bir o kadarı da okunamadığından yok oldu.
Bir farkla ki;Bizde Bediüzzaman,Süleyman Efendi gibi manevi şahsiyetlerin olması buna engel oldu.
MEHMET ÖZÇELİK
29-05-2013




GENÇ CENKTE

GENÇ CENKTE
Genç kendini ifade etmek istiyor..Fayda da değil…
Genç kendini nerde ve nerede ifade ederse,kendisini orada buluyor.
Bulduğu yeri ifade ediyor.
Bulduğu yere fayda veriyor.
Tüm iyilik ve kötülüklerde gencin kendisini ön plana çıkaracak faaliyetlerde yer alıyor ve de almak istiyor.
Bunun için de her şeyini feda etmeye hazır.
*Gençlerin suça düşmelerindeki en önemli sebeblerin başında,bu insanların kendilerini ifade etmelerinden kaynaklanır.
Kendisini müsbet mercide ifade etmemesi,edememesi,ettirilmemesi,direkmen o kişiyi, ortamını bulduğu menfi yöne çekmektedir.
Gençlere müsbet mecralar açmalı.
Müsbete kanalize etmeli.
Gençlerin elinden tutmalı.
His sütlerine,akıl mayası katmalı.
* Bilgisayar tatlı bir problem,internet ise acılı bir çiğköfte gibi,acı bir problemdir.
Gençlere bunu kontrollü tattırmalı.
Bilgisayar gençleri değil,gençler bilgisayarı kontrol etmelidir.
*Kendisini kuş hayal eden kızın rahat halinden sonra rüyada irkilmesiyle,bu durumunu hocasına sorarak;
-Aslında kendimi kuş gibi rahat hissediyorum.
Fakat birden nasıl oluyorsa rüyamda bir avcının beni vurmasını düşünmekle irkiliyorum.
Yataktan korku ile uyanıyorum.
Hoca kıza cevaben;
-Kızım rüya senin.Neden rüyanın içine avcıyı koyuyorsun ki?
-Gençler gençliğin rüyasını yaşıyorlar.
Onların rüyalarından avcıları çıkarmalı,onları avcılara av etmemeli.
Olacaklarsa avcı olmalılar.
-Yemame savaşında Huzeyfe-nin azadlı kölesi Salim ağır yaralanır.
Oruçludur.
Kendisine verilen suyu içmeyip,oruçlu olarak şehid olmayı arzu eder.
Öyle de olur.
-Gençler ebedi hayatlarını bir tas suya değil,bir dünyaya bile değişmemeliler.
MEHMET ÖZÇELİK
23-05-2014




GERÇEK BAYRAM ÂHİRETTEKİ BAYRAMDIR

GERÇEK BAYRAM ÂHİRETTEKİ BAYRAMDIR
Ramazan bayramı hatta öncesi hem Türkiye ve hem Suriye de zehir edilmeye çalışıldı,terör estirildi.
Silivri-ye tıkananların yapamadıklarını dağdan inenler yaptı.
Gizli komite ergenekon Silivri-ye girip dışarıdakileri tahrik edemeyince,bu sefer dağda olanları şehre sürdü.
Fikirleri kanlı olanlar,ellerini ve dillerini de kana buladılar.
Ramazanda şeytanlar zincire vurulup,terörsitler vurulmadığı için,şeytanın görevini üstlenmiş oldular.
Hayat zorluklarla vardır.
Zorlukların insanları da zorlu olmaktadır.
Kahramanlar ve bilginler zorlukların ve zor dönemlerin insanlarıdırlar.
Ondandır ki bu dünyada monotomluk olmayıp,hareket vardır.Harekette hayat vardır.hareketsizlik ise ölümdür.
Tüm varlıklar savaş ve müdafaa haline göre ayarlanmıştır.
Gül bile.
Bir yandan –kontrolsüz- öldürmeye müsaitken, diğer yandan savunma amaçlı koruma kalkanları ile donatılmıştır.
Bu da bir kâsıdın kasdıyla,bir muharrikin tahrikiyle,tetiklemesiyle duyguların gelişimi amaçlıdır.
Varlıklar durgun halden kurtarılıp,hareketli hale geçiş yaptırılarak,tüm vücut çarklarıyla çalışması sağlanmaktadır.
En çok varlıklar melekler olmasına rağmen,onlardan çıt bile çıkmamaktadır.
Bu ise hayra ve gelişime alamet değildir.
Durgun su bulanır.Hareketli ve akıcı su kir tutmaz,paslanmaz!
*Aynı zamanda bu durumlar ayrıştırma amaçlıdır.
Hala Türkiye’de ,Türkiye’nin ortadoğuya yönelmesinden ve dolayısıyla islâmi kimliğinden rahatsız olan kimliksiz ve kişiliği oluşmamış insanlar mevcuttur.
Hatta öyle ki bir asra yakın süredir avrupanın kapısında zilletle bekletilip bir netice almamamıza rağmen,şu günlerde başımıza gelen olayların ortadoğuya ve dolayısıyla İslami kimliği taşımamıza hamleden Agop yapılı insanlar mevcuttur.
Hani Agop hanımına Yahudilikten ayrılıp hristiyan olacağını,beğenmeyip daha sonra Müslüman olacağını söyleyip ancak araştırma yaparken ölmesi gibi.
Bu durumda ortada kalan Yahudi Agop hiçbir mezaristana kabul edilmeyince başında duran hanımı;
-Agop Agop,Musa-yı küstürdün,isa-yı kızdırdın,Muhammed-i bulamadın,kaldın ortada kaldın oratada..
Türkiye-nin sıkıntısı bu ortalık insanlarındandır.
Bir asırdır kopukluktan bir şeyler çıkarmaya çalışan bir zihniyet var…
Bir asra yakındır batıya yönelmesiyle kimliksiz olması,doğuya yönelip kimlikli ve kişilikli olmasına tercih edilmektedir.
“Şüphesiz müslüman erkeklerle müslüman kadınlar, mü’min erkeklerle mü’min kadınlar, itaatkâr erkeklerle itaatkâr kadınlar, doğru erkeklerle doğru kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, Allah’a derinden saygı duyan erkekler, Allah’a derinden saygı duyan kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, namuslarını koruyan erkeklerle namuslarını koruyan kadınlar, Allah’ı çokça anan erkeklerle çokça anan kadınlar var ya, işte onlar için Allah bağışlanma ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.”
MEHMET ÖZÇELİK
24-08-2012




DÜNYAMIZA AÇILAN PENCERE

DÜNYAMIZA AÇILAN PENCERE
İnsan beden evine sıkıştırılmış devâsa bir varlıktır.
Nefese ve teneffüse ihtiyaç duymaktadır.
Bu bazen öfleyerek-püfleyerek rahatlama çabalarıyla olurken,bazen de nefsi memnun etmek suretiyle geçici de olsa bir nefes almış oluyor.
Ancak insan ruhunun sürekli hava gibi,su gibi,gıda gibi teneffüse ihtiyacı,hayatî ve zaruret derecesinde bir ihtiyaçtır.
Geçmişten günümüze insan bu ihtiyacını,kendi aleminden başkalarına veya başka yerlere açtığı pencerelerle gideriyordu.
Bazen dost sohbetleri,seyahatlar,farklı ziyaretler onun o ihtiyacını gideriyor ve dünya standartlarında memnuniyetini sağlıyordu.
Zamanımızda alanların farklılaşması,ziyaretlerin azalması,dostların kaybolması, ve dolayısıyla dost sohbetlerinin olmaması, teknolojinin gelişmesi, birde üstüne üstlük manevi değerlerin kaybolması;insanı kendi dünyasında sıkmaktadır.
İnsan oğlu bu sıkışmışlık içerisinde her zamankinden daha çok olarak teneffüse ihtiyaç duymakta,tabiri caizse,sağa sola saldırmaktadır.
İntiharlardan gayrı meşru yollara,cinayetlerden suç olaylarının artmasına kadar bu sıkışmışlığın bir patlaması olarak topluma yansımış oluyor.
Yüzdelik itibarıyla televizyon seyredenlerin oranındaki yüksek çapta gelişen artışlar,insanın kendi dünyasından,başka dünyalara geçmek için açmış olduğu pencerelerdir.
Televizyon dünyası bu asır insanının kanallar yoluyla açılmış birer pencereleridir.
Kimisi bunu kendisini ifade etmek için kullanırken,kimisi de ifade de kendisini bulduğu için bir rahatlama sağlamaktadır.
İletişim dünyası,insanın bir alemle kalmayıp,çok alemlere açılan pencereleridir.
Hiçbir asırda görülmeyen pencereler bu asrın insanına nasip olmuştur.
Ancak bununla beraber bizleri bekleyen en büyük tehlike,bu kanallardan kanalizasyon akma tehlikesiyle karşı karşıya olmamızdır.
Kanalları rast gele çevirdiğimizde bile oluşacak olan menfilik,kapanmaz yaralar açmakta,evimizi,gönlümüzü kirletmektedir.
Telefon ve internet penceresi ise,bu isteğin aşırı derecede ve aynı zamanda geçmişin eksikliğini ve susamışlığını giderme sebebidir.
Yıllardır maddi imkânsızlıklar içerisinde olan ve maneviyat pencereleri kapanan bu insanlar,elektronik ve iletişim araçlarına fazlasıyla ilgi göstermekte ve harcama yapmaktadırlar.
Yılların birikmişliğinin bir piyasa patlamasıdır bu durum.
*Ölüm bu manada ruhun bayramı,âzad olması ve hürriyetine kavuşmasıdır.
Ölüm en büyük ruhun dışa açılan penceresidir.
Uyku sınırlı boyda açılan,tamamen çıkışı mümkün olmayan ağlı ve bağlı pencerelerdendir.
Bu dünyada mukayyed yani bir çok kayıtlarla kayıtlı ve bağlı olan ruh,uyku ile açık görüşüne izin verilmekte ve tam serbest olacağı ölüm gününü beklemektedir.
Ölüm penceresi herkesin geçeceği geniş bir pencere ve dünyanın nefes borusudur.
Bu pencerelerden bir çok alemleri seyreden bu insan;kabir penceresi,mahşer penceresi gibi pencereleri aştıktan sonra,cennette bütün duygularının,bütün alemlere ayrı ayrı açılan ve hiçbir zaman kapanmayan tam bir ana pencereye kavuşacaktır.
Zira kâinatın tüm pencereleri cennete açılmaktadır.
Cennet tüm kayıt ve bağların çözüldüğü ve on sekiz bin aleme açılan bir penceredir.
Öyle ki Rabbisiyle bile olan perdelerin açılarak,perdelerin kaldırıldığı ve görüldüğü yerdir.
MEHMET ÖZÇELİK
30-01-2012




DÜNYA DARBESİNİN AYAK SESLERİ

DÜNYA DARBESİNİN AYAK SESLERİ
Dünya darbesinin ayak sesleri duyulmaktadır.Bu ses öncesinden âşina olduğumuz bir sestir.
Bu konuda tecrübeliyiz!Önceleri de duymuş,geliyoruz,demişti…
Gelmesi için davet edilmesi ve ettirilmesi,ortamın hazırlandırılması gerekti.
O konuda ordudaki psikolojik harekat dairesi ortamı hazırlamada ustaydı. Hazırladı da…Yazar türetildi,gazeteler kiralandı,kontrolsüz eli silah tutan insanlar sokağa salındı.
Sağcı-solcu,alevi-sünni gruplar oluşturuldu.Ayrı ellere aynı silahlar verildi.Milletin bitkin hale getirilmesi sağlandı.
Dış düşman değil,iç düşman kabul edilen milletin psikolojisi bozuldu.
Millet öyle hale getirildi ki;gelsin artık şu ordu,dedirttirildi.
Artık bu piyonları yönlendiren dış güçler,içteki ergenekonun dış Ergenekon babaları şirketleşip,devletler bazında değil,bölge devletleri çapında bir geniş faaliyet içerisine girdi.
Yüz sene önce devletlerin başlarına getirilen yöneticilerle şekillenen orta doğu ve balkanlar;liderlerin miadı dolması,plânlarının deşifre olması üzerine taktik değiştirmek gerektiğini düşündü.
Orta doğudaki değişim belli ki birilerini rahatsız etti.
Hürriyet ve özgürlük için ayağa kalkan bu milleti,daha oturmadan çökertme planı devreye konuldu.
Her devlet ve milletlerin geçmişten günümüze zaaf ve hassas noktaları vardır. Sürekli bizde olduğu gibi bu hassas noktalar devreye konularak çatışma ortamı hazırlanmaktadır.
Daha öncede Peygamber Efendimiz ve Kur’an-ı Kerim-i yakma tahrik ve senaryolarına;13,5 dakikalık ‘Müslümanların Masumiyeti’ filminin fragmanıyla Müslümanların bam teline basıldı. Kıyama kalkması için belli ki her şey hazırdı.
Libya Abd elçisinin öldürülmesi bombanın pimini çekmiş oldu.
Suriye ortada..Yemen,Libya,Mısır tahrik edildi ve tahrike geldi.
Filmi çevirenlerin oyuna geldiklerini,yapımcısı da provokasyonu itiraf etti.Para için yaptıklarını,böyle olduğunu bilmediklerini,filmin adının da böyle olmadığını söylemeleri;birilerinin bu hesabı yürürlüğü koyduğunu göstermekteydi.
Birileri Armegedon faraziyesi üzerine Allah’ı kıyamete zorlarken,diğer yandan İslâmi pencereden baktığımızda,Efendimizin verdiği haberler doğrultusunda dünyanın bir tehlike ve kaosa doğru gitmekte olduğunu görmekteyiz.
Dünya ergenekonu devrede.
Devre dışı olan bağlantılarını merkezden güçlendirme çabasına içerisinde sağa sola saldırmaktadır.
Bu çabalar boşa çıkarılmalıdır.
İşte Yemen,Şam,Mısır…
Ümitsizlikten çok,ümit var…
Bir asır önce dağılmış olan İslâm dünyasının,gitmiş ve yapmış olduğu tahsilini bitirdikten sonra,tekrar kendi kıtasının başına dönme faaliyetleri olarak görmek gerektir.İnşaallah öyle de olacaktır…
14-09-2012
MEHMET ÖZÇELİK




DİYALOG

DİYALOG
Efendimiz ehli kitapla bağlantıyı koparmamış,tebliğ çerçevesinde onlarla maddi manevi münasebeti devam ettirmiştir.
Kur’an da da ehli kitaba özel hitapta bulunulmuş,onlar müşriklerden ayrı tutulmuştur.
Yahudiler için olmayıp hristiyanların bir kısmının iyi olduğu nazara verilmiştir.
Onlardan kız almaya müsaade edilirken,kız verilmesi yasaklanmıştır.
Osmanlı asırlarca onlara kendi okul ve mahkemelerini kurmalarına izin vermiştir.
Ancak zamanımızdaki diyalog çerçevesinde bu hassasiyet yeteri derecede korunmamış, kız vermeye hatta Muhammedsiz bir İslâm bile kurtuluş sebebi gibi gösterilmeye çalışılmıştır.
En azından o intiba verilmiştir.
Kur’an ehli kitap için hitabında:” “Ey ehl-i kitab! Geçmiş olan enbiya ve kitablara iman ettiğiniz gibi, Hazret-i Muhammed (A.S.M.) ile Kur’ana da iman ediniz!” diyor.
Ve Bediüzzaman onların şu andaki durumu itibarıyla:” “Ehl-i kitabın iddia ettikleri iman, yakînden hâlî olduğundan, onların imanı, iman olmadığına işarettir.” hükmünü beyan ediyor.
1970 ve öncesi kominizmin tüm dinleri tehdid eden dehşetine ve insani münasebete karşı Bediüzzaman:
“Hadis-i sahihle, âhirzamanda İsevîlerin hakikî dindarları ehl-i Kur’ân ile ittifak edip, müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacakları gibi; şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, değil yalnız dindaşı, meslektaşı, kardeşi olanlarla samimî ittifak etmek, belki Hıristiyanların hakikî dindar ruhanîleriyle dahi, medar-ı ihtilâf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve nizâ etmeyerek, müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar.”
Bazı hususlarla sınırlıyor.Bunlar;
– Zındıkaya karşı (beraberlik)
– Hıristiyanların hakikî dindar ruhanîleriyle… (Tüm hristiyanlara şamil kılınmıyor.)
– Muvakkaten medar-ı münakaşa ve nizâ etmeyerek, (geçici olarak)
– Müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifak.. (Tıpkı eskiden düşman bazı küçük kabilelerin,büyük düşmana karşı ortaklık yapmaları gibi)
-“ Din-i İsevînin hakikîsini esas tutan İsevî ruhanilerin cemaati ve onlara karşı dinsizliği tervice başlayan cemaat tecessüm etseler, bir minare yüksekliğinde bir insanın yanında, bir çocuk kadar da olamaz.”
-Bunu teyid eden hadiste: Şahs-ı İsa Aleyhisselâmın kılınciyle maktul olan şahs-ı Deccalın, teşkil ettiği dehşetli maddiyyunluk ve dinsizliğin azametli heykeli ve şahs-ı mânevîsini öldürecek ve inkâr-ı ulûhiyet olan fikr-i küfrîsini mahvedecek ancak İsevî ruhânileridir ki, o ruhâniler din-i İsevînin hakikatini hakikat-i İslâmiye ile mezc ederek o kuvvetle onu dağıtacak, mânen öldürecek. Hattâ, “Hazret-i İsa Aleyhisselâm gelir, Hazret-i Mehdîye namazda iktida eder, tâbi olur”
“Hristiyanlık ise “velediyet” fikrini kabul ettiği için, vesait ve esbaba bir kıymet verir,enaniyeti kırmaz. Âdeta rububiyet-i İlahiyenin bir cilvesini azizlerine, büyüklerine verir. “(Yahudiler)Allah’ı bırakıp bilginlerini (Hahamlarını);(Hristiyanlar ) da Rahiblerini ve Meryem oğlu Mesih’i (İsa’yı) rablar edindiler.(Tevbe.31) âyetine mâsadak olmuşlar.”
Osmanlıda da olduğu gibi cizye vermeleri halinde onlara ilişilmez.
“Hazret-i Ömer’in (R.A.) taht-ı hâkimiyetindeki hristiyanlara, kanun-u şeriatı ve Kur’anı inkâr ettikleri halde ilişilmiyordu.”
“Bizans Hristiyanlarını, içine düştükleri bâtıl itikadlar girîvesinden, ancak Arabistan’ın Hira Dağı’nda yükselen ses kurtarabilmiştir.”
-Cemaat gayrı Müslimlerle olan diyalog konusunda tam net değil.Açık bir tavır sergilememektedir.
Adeta zülfiyâre dokunmamak için bazı noktalarda taviz verme yoluna gitmektedir.
*Tıpkı 17 aralıkta yapılan yanlışlara halkın verdiği tepki veya sahiplenmemenin en önemli sebebi;
Şimdiye kadar birikmiş olan yanlışların bir patlamasıdır.Yerinde söylenilmemiş sözlerin yakıcılığıdır.Mesela;
* F. Gülen’in ‘”İsrail’de bomba tehdidi altındaki Yahudi çocukları için yüreğimin yağları eriyor, onların başında patlayan bombalar sanki içimde patlıyor”
Yerinde olmayan doğru söz.Yani masumların hakkını gözetmemek elbette haksızlık olur.
Hepsini söylemeye gerek yoktur.Yerinde olmayan yersiz sözler,bugün aleyhte zarar vermektedir.
Mesela en çok tenkid edilen Gülen’in;” Herkes kelime-i tevhidi esas alarak çevresine bakışını yeniden değerlendirmeli ve ıslah etmelidir. hatta kelime-i tevhidin ikinci kısmına yani MUHAMMED ALLAH’ın RESULÜ’dür kısmını söylemeksizin ikrar eden kimselere de merhamet nazarıyla bakılmalıdır….”
-Merhamet nazarı- ifadesi içi boş bir ifade olup,herkes kendisine göre çok rahat doldurabilir.
Oysa İslamiyet merhamet dini olup,merhameti emreder,düşmanı bile olsa..
-Ayetlerin gayrı Müslimler hakkındaki hükmünü sınırlı tutar.
“Yahudileri ve Hıristiyanları kınayan ve azarlayan âyetler ya Hazret-i Muhammed (A.S.M) döneminde yaşayan ya da kendi peygamberlerleri döneminde yaşayan bazı Yahudi ve Hıristiyanlar hakkındadır.”
Kur’an evrenseldir.
*Meseleleri açıkça ifade etmediği gibi,verdiği tavizleri açıkça dile getirmektedir.
“Bütün tefsirler bunu Cebrail (as) olarak ifade ediyorlar. Fakat âyette “Ruh” tabiri kullanılıyor. Bu Ruhun tayininde ise ihtilaf vardır. İhtimalin sınırları ise, ihtilafın çerçevesini aşkın ve Efendimizin (sav) ruhunu da içine alacak kadar geniştir. Çünkü Hz. Meryem çok afife ve nezihe bir kadındı, bu itibarla da gözlerinin içine bir başka hayalin girmemesi gerekirdi. Ayrıca Efendimiz (sav) de, bir makamda onun kendisiyle nikahlandığına işaret etmektedir. Bu açıdan da “Ruh” Efendimizin (sav) ruhu da olabilir. Fakat, bu kat’i değildir, bir ihtimaldir. İhtimaller ise, delillerle takviye edilecekleri an’a kadar kat’iyet ifade etmezler. “
Fazla deşmek istemiyorum.Zira yeteri kadar deşilmektedir.
Hassas olunması gereken noktalarda,o hassasiyet gözetilmemektedir.
Geçmişten beri hüsnü zanla yaklaşılan tavırların artık bu gün yorumlanmaya mahal bırakmayacak boyutlara ulaşması,işin vahametini,itikadi yönden tehlikesini doğurmaktadır.
Tek bir ilaha gelin âyetini,sanki onlar tevhidde netlermiş gibi değerlendirme yoluna gidiliyor.
Ehli kitapla olan sosyal hayattaki beraberlik,itikattaki beraberlikle karıştırılıyor.
Oysa şu basit kıyas bile meseleyi çözmeye yeterlidir.Şöyle ki;
Bir Müslüman Hz.İsa ve incile inanmadığı halde imanlı sayılmadığı rahatlıkla söylenebilirken,bir gayrı müslimin Kur’an-ı ve Peygamber Efendimizi son peygamber ve kitap olarak kabul etmemesi halindeki durumun da iman etmemiş sayılacağı ifadesi ya söylenmiyor veya sönük kalıyor.
Bizleri bağlayan bir hakikat,gayrı Müslimleri de bağlamaktadır.
Peygamberi inkâr,Allah-ı inkârdır.Diğer peygamberleri de kabul etmemektir.
Aslında tek tek diyalogdaki özellikle ifrat ve onun doğurduğu tefrit cihetleri birbirinden uzak bulunup,vasat bir zeminde değerlendirmelidir.
Diyaloğu savunanlar vasatı koruyamayıp ifrat ettiklerinden,bazı noktalarda kendilerini taviz vermeye mecbur addettiklerinden,otomatikman tefrite de kapı açmaktadırlar.
Hristiyan dünyasına yaklaşmayı sağlamak amacıyla rencide etmeme,onları sorgulamama kuruntusuyla meseleye yaklaşılıyor.
“Dinlerine uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah’tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.”
Hakikatlar gizleniyor,hakkın hatırı kırılıyor..Bazı hatırlara feda ediliyor.
Dün olduğu gibi bu günde hristiyanlık dünyası islamdaki tevhid inancını kabul etmemektedir.
Teslis inancı tevhidi barındırmamaktadır.
Hatta daha ileri giderek,-üçün biri -diye kabul ettikleri teslisi;Allahın yer yüzüne inip,İsa-nın içerisine girerek,atamız Âdemin cennette işlediği suçu affettirmek amacıyla eziyet çektiğini,sonuçta;Allah-Oğul-Ruh-ul Kudüsün de bu manada bir bir-lik yani birde birleşen üç olduğunu savunurlar.
Bunu memleketimizdeki metropol olan papazla konuşmamızda söylemiş ve bu ifade Malatya-da basılan bir kitapçıkta da açıklanmaktadır.
*Fatiha suresindeki ittifak edilen dâllin ve mağdub olanların hristiyan ve Yahudiler olduğunda ihtilaf yoktur.
-Bu konular hakkında aslında çokça eserler yazıldı.
Fikirleri dağıtmamak için şahısları nazara vermeden yanlış bir gidişatta olunduğu ve gerekçelerini nazara vermeye çalıştım.
Ayrı zamanlarda söylenen sözler bu gün çokları tarafından farklı şekillerde dillendirilmektedir.Onları ayrıca deşmeye gerek yoktur.
Hristiyan dünyası islâmın özündeki şekliyle sunulmasını hazmedemiyor.
İslâmı kırpma faaliyetleriyle,,kendilerince ifade edilen ılımlı İslâm oluşturulmaya çalışılıyor.
Yani özürlü,duruma göre fetva veren,gerektiğinde söylenmesi gerekenleri söylemeyen bir İslâm…
Müsamaha ile taviz birbirine karıştırılıyor.
-“Kim İslam’dan başka bir dine yönelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O âhirette de kaybedenlerdendir.”
“Allah nezdinde hak din İslâm’dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah’ın âyetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki Allah’ın hesabı çok çabuktur.”
*İslami cemaatlardan mevcud her bir grup,cemaat,cemiyet,vs bir başkasına yani içinde bulunduğu İslam bahçesine zarar vermediği sürece,o bahçenin bir deseni ve bir güzelliğidirler.
MEHMET ÖZÇELİK
17-05-2014




Bizlerdeki en büyük eksiklik cesaret

Bizlerdeki en büyük eksiklik cesaret
Eğtimci-Yazar Mehmet Özçelik Risale-i Nur ve Medya sorularımızı cevapladı

Risale-i Nur’un medya (televizyon, radyo, yazılı basın, internet) kanalları aracılığı ile duyurulması, anlatılması, konuşulması ve tartışılması için uygun kişi ve uygun dil, yakışır üslûb konusundaki düşünceleriniz…

Makam ve Muhatap gözetilmeli, seçilmeli, muhatabın tavrı göz önünde bulundurulmalı, ancak bu taviz verme anlamına olmamalı.

TV, Radyo, gazete, kitap ve dergi yayıncılığı dışında alternatif yayın araçları konusunda neler söylenebilir?

Kısa kısa sesli ve görüntülü hadis-veciz sözler, konulu ayet ve hadisler -40 hadis- sesli ve görüntülü alan gayet bakir bir alandır, doldurulmalı. Video yapımına gidilmeli.

Bugün bütün dünyanın kullandığı en etkili iletişim araçları ve aygıtları nelerdir? Biz bunları ne kadar kullanabiliyoruz?

Tv. Aile ve yolcular için radyo, yeni yeni ve gayet az, hele hele yabancı dilde tam yetersiziz.

Risale-i Nurun iletişim dili konusundaki düşünceleriniz?

Herkesin bulabileceği mutlaka bir kapı ve mana bulunmaktadır. Rahatlıkla herkes bir vesile ile kendisini onda bulabilir. Öyle ki bizi açmayan bir husus, başkası için bulunmaz bir hakikat olur.

Mevcut medya organları –özellikle televizyon kanalları- üzerinden Risale-i Nur’un tanıtımı nasıl yapılabilir?

Aslında birikim ve yapılan proğram çok. Birileri bütün bunları bir havuzda toplayıp, gerekli yerleri desteklerse daha külli bir netice alınabilir.

Televizyon programcılığında karizmatik ve medyatik isimlerin daha etkili olduğu göz önünde bulundurulursa mevcut potansiyelimiz ile tanıtım ne düzeyde yapılabilir?

Aslında ümitsizliğe kapılmaya gerek yok. Bizlerdeki en büyük eksiklik cesaret. Başkası beş kuruşluk malını bin liraya satarken, biz bin liralık değerimizi on kuruşa satmakta zorlanıyor veya korkuyoruz. Birikimimiz çok, cesaretlendirmeli ve cemaat halinde yürütmeli.

Bilim adamı, gazeteci, sanatçı, yazar gibi mesleklerinde tanınmış isimlerimiz ile televizyon yayımcılığı konusunda harekete geçmemizin zamanı gelmiş midir?

Evet. Nitekim ben ulusal tv asu’da telefon bağlantısı ile bunu sürdürüyorum. Gizli kalmış cevherleri açığa çıkarmaya, teşvike çalışıyorum. Bu isimler belirlenip, zorlada olsa katılımları sağlanmalı.

Nur hareketinin kendi medyası olacaksa bunun alt yapısı nasıl oluşturulabilir? Cemaati kanallar mı olmalı yoksa cemaatler üstü bir anlayışla yeni bir yapılanmaya doğru gidilmeli? Tamamen özel girişimciler eliyle yürütülecek işlere destek mi verilmeli?

Cemaatler üstü olmalı, bu iş birazda istek, kabiliyet işi. Herkese hitab etmeli.

Risale-i Nur’u ne tür programlar ve formatlar aracılığı ile ekrana taşımalıyız?

Her türlü, hikayeler-ibretler-hatıralar. Hepsi de gider. Gündem de takip edilmeli. Gerektiğinde gündem oluşturmalı.

Toplum neyi niçin seyrediyor? Bizi niçin ve nasıl seyretmeli?

Farklılıkları sürekli arıyor. Mesela, sırlı ve gizli, duyulmamış olaylar, kıyamet, gerektiğinde konuşulamayanları konuşmakla, yıkmadan ve dağıtmadan.

Risale-i Nur camiasına yakın/uzak TV kanalları ile ilişki kurma ve irtibata geçme konusunda ne gibi çalışmalar yapılabilir?

Ben şu anda dost bir tv’deyim, daha öncede dost bir radyoda idim, her boşluğu değerlendirmeli. Gerekirse her sunulan yerde proğram yapılmalı.

Medyanın gündemine Risale-i Nur’u taşımak için yapılması gereken uygun sosyal ve kültürel faaliyetler nelerdir? Bu faaliyetler ile medyayı buluşturma konusunda neler yapılabilir?

Gençlerle baş başa, çocukların dünyası, tefekkür dünyası, belgeseller, kainattan halıkını soran seyyah, ibret, dersler….

Risale-i Nur yayıncılığı yapanlar için yayın standartları ortaya koymak istense, önerileriniz ne olacaktır?

Herkes taşın altına elini koymalı. Münferid hareket etmemeli, herkes kendine düşeni yapmalı ve en önemlisi görev taksimatı zengin içerikli olarak yapılmalıdır.

Sizce Risale-i Nurları tanıtmada en etkili araçlar nelerdir? İlk üç tanesini belirtir misiniz?

Videolar, çocuk hikayeleri, sesli hadis veya ayetler-vecizeler.

Yerel, bölgesel, ülke çapında ve uluslar arası platformlarda Risale-i Nur yayınlarına bakıldığında, Cemaatlerin durumu nasıl gözükmektedir?

Tam bir sahiplenme yok. Kendi haline bırakılmış, yapandan Allah razı olsun denilip sadece memnuniyette kalınmakta, destek yetersiz kalmaktadır. Kabiliyetler bulunup değerlendirmeli.




ERDOĞAN NE YAPIYOR

ERDOĞAN NE YAPIYOR
Arada bir de olsa yaptığı hatalar,tarihi hatalardır. Aslında kendisini bitirebilecek olan bu hatalar,geçmiş birikiminden dolayı ayakta kalmasını sağlamaktadır.
Mübalağa etmiyorum;gerek kendi kanaatım ve gerekse de halktan işittiğim hüküm şu;
Abdulhamid-den bu yana üç lider gelmiştir.Bunlar Menderes-Özal-Erdoğandır.
Değer ve maneviyat itibarıyla ise,sondan başadır;Erdoğan-Özal-Menderes
Dün hapiste bulunan eski genel kurmay başkanının serbest olarak mahkemesinin devam etmesini söyleyen başbakan,onun tarafından; “Gökyüzünden bir vahiy mi indi…” sözüyle eleştirmiştir.
Şu anda aranan kaçakların durumu da göz ardı edilmemelidir.
Başbakan bununla da kalmadı darbe şüphelisi bir komutanı hastahanede ziyaret ederek,hakimlere ve topluma yanlış bir mesaj vermiş oldu.
Başbakan devam eden ciddi bir davada,kendisinin de önemsediği bir hususta adeta sulandırma tavrı hiç mi hiç ona yakışmadı.
-Tayyib eski çıkardığı gömleği geri mi giyiyor?
-Hasan Mezarcı-ya yapılan Tayyib-e de mi yapılıyor?
Tayyibe ne oluyor?Zira aç canavara karşı sevgi gösterisinde bulunmak,onun iştahını açar ve döner dişinin kirasını ister.
Bu millet darbelerden çok çekti.
Buna rağmen hangi insancıllığın arkasına sığınıp,bahane uyduruluyor.
Ya danışmanlarını kontrol edip gözden geçirmeli veya iktidarın sarhoşluğuna –arada birde olsa- kapılmamalıdır.
Elbette hukukun yavaş işlediği söz konusudur.Böyle ciddi bir meselede hangi bir şey göz ardı edilebilir.
Hukuktan çekmeyen yoktur,bunda başbakanın şikayet ve salmaya hakkı yok,çözmeye çalışması gerekir.
Ortada ciddi belgeler olmasa,bu insanlar nasıl içeride tutulabilir?
Hiç düşünül müyor mu?
*Ergenekon terör örgütü,cumhuriyetin kuruluşunda aktif rol oynayan hatta ittihat ve terakkiden beri devam eden,bir kaos merkezidir.
Bu insanların kâhir ekseriyeti bu milleti temsil etmeyen,bu milletin kanını taşımayan,ağırlıkla göçmen kişilerdir.
Kimliklerin değişmesiyle kimlerden olduğu bilinmeyen ve bir kısmı ermeni asıllı kimselerin uyanan hücreleridir.
Bu – iç ve dış ortaklar- gizli teşkilat ahtapot gibi her tarafa yayılmış,tehdit ve korkularla, kanunsuzluğu kanun namına göstermekle iş yapan gizli bir teşkilattır.
Ergenekon terör örgütü ile mücadele,Çanakkale savaşına denk bir mücadeledir.
Ona destek olmak ve onu sulandırmak,önemsemeyip taviz vermek ise;yapılacak en büyük ihanettir.
*Şunu bir hüküm olarak rahatlıkla ifade edebilirim;
Ergenekon Terör Örgütü;başta askeriye,hukuk,mit gibi kurumlarda önemli, stratejik bölümlere hakim,onlara da İsrail hakimdir…
İsrailin ortadoğudaki ve tüm İslam dünyasındaki hakimiyetinin sırrı,bize olan hakimiyetindendir.
Hakimiyetinde az bir kırılma ve deşifre olmaya başladı. İslam dünyası kendine gelmeye ve toparlanmaya başladı.
Türkiye-nin tam istiklâliyeti,İslâm dünyasının istiklâliyetidir.
El ve ayaklarımızdaki prangalar devam etse de,dillerimizdeki prangaların gevşemesi,millet olarak maddi ve manevi toparlanmamıza,İslam dünyasının kıpırdanıp ayağa kalkmasına sebeb oluşturdu.
2007 yılında askeriyede başlayan kırılma ve içte başlayan kavga ve temizlik faaliyeti,hukukta,üniversitelerde,cumhurbaşkanlığı,mit,valiler,dış temsilcilerle devam etti.
Ancak bu bir temizleme faaliyeti olmayıp,süpürme faaliyetidir.
Ergenekon elindeki kozlarını kullanarak,yaptığı şantajlarla faaliyetini bir yandan gizli devam ettirirken,diğer yandan da içeriye atılanların çıkarılması için –başbakanı bile etkileyecek derecede- faaliyet göstermektedir.
Rehavete kapılmamalı,taviz verilmemeli,sulandırma yapmamalı,son imkan ihmale kurban edilmemelidir.
Bu ise eskiye dönüm değil,ölüm olur.
16-02-2013
MEHMET ÖZÇELİK




CUMHURİYET ÇOCUKLARI

CUMHURİYET ÇOCUKLARI
-Sansar, bula bula girecek yer diye bir demirci dükkanını bulmuş. Karnı da açmış. Orda gördüğü bir törpüyü yiyecek sanıp başlamış yalamaya. Törpünün dişleri sansarın dilini perişan etmiş, kan içinde komuş. Sansar hiç aldırmamış:
-Bak hele, demiş. Koca demirin kanını ne güzel akıtıyorum. Aferin sansar sana!
Böyle diye diye dilini paramparça edip tüketmiş.
-Başkalarına yaptığını sandığınız kötülüğü kendinize de yapmış olursunuz.
-İşte halimiz. Neredeyse bir asırdır sansarlaşır hale geldik.
Cumhuriyet çocukları,cumhuriyetin çocukları bu hale getirildi.
Başkasının diye akıttığımız kan,meğer kendi kanımızmış.
-Genetiği bozulmuş ve bozulmaya çalışılan bir nesil haline getirildik.
-Gdo-lu bir nesil olduk.İç ve dış her şeyimiz değişti.Değişmeyen bir şeyimiz kalmadı.
Elbisemiz,ismimiz,dilimiz,düşüncemiz,inancımız,damızlığımız,yaşayışımız,komşuluğumuz,akrabalığımız,kitabımız,bilginlerimiz,eğitimimiz,ordumuz,mitimiz,kurumlarımız.vs.vs…
-Geriye doğru baktığımız zaman, bunun geçmişe aid olan ne varsa hepsini kaldırmak üzerine bina edilmiş,ıslah ve inşa değil,yıkmakla varlığını sürdürmüştür olduğunu gördük.
*24 milyon m2 Osmanlının alanı; 5,5 Avrupa,36 Türkiye demek iken,şimdi küçük bir kümes gibi yere sıkıştırıldık.O bile çok görüldü.Oradan da sürülmeye zorlandık ve zorlanmaktayız.
-1.290.000 arşiv Bulgaristan-a kağıt fiyatına satılmış.Bunların mikro filmleri şu anda bize iade edilmiş iken,içimizde yakıp attıklarımızın ise hesabı yoktur.
İade edilmeyip de kaçırılanlar,hesapta olmayanlardandır.
-Şoklandık,şoklu bir nesil olduk.Hala o şoktan kurtulmuş değiliz.
Yıllardır üzerimize örülen o şoklu çelikten duvarı aşmak için,yalayarak çözmeye çalışmakta,bir şey yapamadan sadece çözmekle meşgul olup,onun kavgasını ve mücadelesini vermekteyiz.
-1960-dan beri kendi milletine darbe yapan bir orduyla karşılaştık.
-En iyi idare şekli cumhurunda içinde olduğu bir cumhuriyet iken,İçi doldurulmayan bir rejim uğruna feda edilen bir millet olduk.
Konuşmadık,konuşturulmadık.
-Güzelliklerle beraber fazla gübrenin yaktığı bir nesil olarak yandık,yandırıldık.
-Atatürk-ün Bursa konuşmasında dediği;-Kanla kurulan devletler uzun ömürlü olur.-
Sansar gibi kanlandık,kanlandırıldık,kandırıldık.
-Hala da bir çok şeyle yüzleşilmedi,yüzleşilemedi,sadece yüzleşmenin kapısı aralandı.
*Bilimin sahibinden ve proğramlayıp yaratanından uzaklaştık,neticesiz bir kısır döngü içinde kaldık.
Biz böyle iken,İslâm dünyası bizden pek de farklı değildi.
*İnşaallah,Ehli iman ve alemi İslam bir asırlık yattığı kabrinden bilenmiş olarak çıkacak,geçmişi telafi edip,hızla mukadder olan kemâlatına varacaktır.
Hem bilenmiş ve hem de bilemiş olarak….
MEHMET ÖZÇELİK
01-01-2013




DERİN DEVLET MİT

DERİN DEVLET MİT
*Derin devlet mit mi,mit de mi,mit le mi?
Veya hepsi mi?
O kadar darbe oldu,mit nerdeydi?
Neredeydi?
Kimlerleydi?
İçinde miydi?
En azından dışında değildi?
Hep yazıldı,söylendi,belgelendi;
Pkk yı mit kurdurdu.
Apo-nun kayınpederi mit elemanıydı.
Karısı Kesire mit ajanı mıydı?
Şimdi Nerede?
Hizbullahı mit kurdurdu.
Dini adamlığı olmayanları din adamı olarak piyasaya mit mi sürdü?
Onları öne çıkarıp,Müslümanlar arasında kargaşa çıkarmayı niçin sağladı?
Ergenekon destekli olan sözde din prof-ları kulakları çekilince köşelerine çekilmeye başlandı.
Neden her taşın altından mit çıkar ki?
Mit derin devlet,derin devletle,derindeki devlet…
Her yere el atıldı,kozmik odaya girildi,neredeyse Ergenekon çökertildi,askeriyeye girildi,genelkurmay başkanı içeri alındı,adalet bakanlığında değişim yaşandı.
Ancak bir mit de başkanın değişmesi ve de Kozinoğlu-nun deşifre edilmesinden sonra,sırlarıyla birlikte mahkemeye çıkarılmadan önce öldürülmesinden başka bir şey olmadı.
Neden mit-e girilemiyor?
Bir Hakan Fidan-la iş bitiyor mu?
Veya o bile çok görülüp,faili meçhullerin yapılamaması,kürt probleminin açılım içerisinde çözüme kavuşur gibi olması,mit-in dışarıdaki uzantılarını rahatsız mı ediyor?
Gerçekten faili meçhullerde mit neredeydi?
Meçhul olan nedir?
Failler mi?
Faillerin malum olan bilenleri mi?
17 bin faili meçhulü gerçekten mit bilmiyor mu?
Yoksa bilmezden mi geliyor?
Belki de nazlanıyor?
Şimdilik söylemek istemiyor!!
Ne zaman söyleyecek?
B planı sırasında.
Abd gibi mi?
17 Aralık ta A planlarını bitiren Abd ve Avrupa B planını uygulayarak,şeytanın sağdan gelmesini sağladı?
Gerçekten 17 Aralıkta,mit başkanı Hakan Fidan-ın savcılığa çağrılarak tutuklama düşüncesini taşıdığında neredeydi?
Şey,mit tırları durdurulduğunda yoksa onlar mit-den değil miydi?
Sanki mit en masum haliyle ilk defa görüntülendi.
Yoksa onu yapanlar mit-in üstündeki mit miydi?
Veya paralel mit-miydi?
Biline ki;Türkiye-nin kara kutusu ne kozmik oda,ne cumhurbaşkanlığı ve ne de başbakanlık arşividir.
Öyleyse kara kutu mit-dir.
Türkiye-nin bir asırlık eskiyen uçağı düştü.
Mit kara kutusu açılmalı,çözülmeli.
Mit çözülürse Türkiye çözülür.
-Mit-deki görüntüden en çok rahatsız olan israildir.
Şey yanlış dedim!
Mit demeyecektim,
Hakan Fidan diyecektim…
-Şimdiye kadar Mit-de görev yapmış eski 15 müsteşarın 4.müsteşarı olan Teoman Koman-dan itibaren 12 tanesi harp okulu mezunu yani asker kökenlidir.
Yoksa darbelerde askerlerle mit-in paslaşması olabilir mi?
Olmaması mümkün değil…
Asker mi mit-i yoksa mit mi askeri yönlendiriyordu?(Kullanılıyordu demeyeceğim)
Mit-e tavsiyemdir;
İçi doldurulmayan rejimi koruma uğruna millet hedef alınmamalı belki milleti koruma uğruna bir rejim uygulanmalıdır.
-Bir asırlık gayr-ı meşru derin devletin yerini meşru devlete terk etmekte direniyor.Artık deneyecek gayr-ı meşru yolları kalmadı.
-Aklıma takılan çok sorulardan özellikle öne çıkan bir soruyu sorabilir miyim?
İyi.Sor der gibisiniz.
İçte çok iyi istihbarat yapıp,kaç tane Nurcu,Süleymancı,Milli Görüşçü vs ıcığını bucuğunu,hangi saatte derse gitmiş,hangi köyde kaç kişi var,menzile giden arabaların plakalarına kadar bilen mit,dıştan gelen tehlikelere ve operasyonlara karşı bizleri ne kadar koruyabilmektedir?
Yoksa o işlerle uğraşmıyor mu?
Belki de uğraşmaya vakit bulamıyordur?
Kolay mı canım 76 milyon insan,bunların baba,dede ve soy kütükleri ki uğraş uğraş bitmez!!!
Acaba benim ile ilgili şifreleme faaliyet sayfalarının şifrelerini alabilir miyim?
Şimdiye kadar kaç tane makale yazdığımı bilirseniz,size kitap ve dvd-lerimi göndereceğim.
Zamanı mı değil?
Sonra…
Tamam…
MEHMET ÖZÇELİK
24-05-2014




VAN DEPREMİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

VAN DEPREMİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Depremde ölen 68 (75) öğretmenin hikayeleri gayet düşündürücüdür.
Ve bunlar Öğretmenler gününde öldüler.
*Bunların her birisi nice hesaplar kurmuşlardı.
Hepsini rahmetle anıyoruz.Büyük görev uğruna öldüler.
Öğretmen olmak için yıllarını vermişler,Kpss imtihanına girmişler,epeyde puan almışlardı.Ancak yine de bir türlü kendilerine sıra gelmiyordu.
Öyleleri de vardı ki branşında az öğretmen alındığı için,yüksek puan almasına rağmen bir türlü alınmıyordu.
2011 yılı kur’a çekimlerine de katıldılar.Korku ile ümit arasında beklemekteydiler. Dualar ediyor,dualar ettiriyordu.Hatta adaklar adıyordular.
Eğer Rabbim,kazanırsam senin için kurban adayacağım,diyordu.
Kurban bayramı da yakınlaşmıştı.Hem kurban hem de adak bir arada…
Adak kurbandan önce geldi.
Adanan kendisi olmuştu.
Tıpkı İsmail gibi.
Kurban eden İbrahim gibi olmadı,kurban edilen İsmail oldu o.
*Burada kazanmak ile kaybetmenin tanımını iyi yapmak gerektir.
Sadece zihnimizdekilerin gerçekleşmesi midir kazanmak?
Her kaybettiğimiz bir kayıp mıdır gerçekte?
Bu öğretmenler kazanmışlardı ancak şimdi kaybetmiş gibi görünüyor.
Veya o kayıpları onlar için bir kazanç neden olmasın ki?
Biz kendi irademizle buraya gelmediğimiz gibi,kendi irademizle de gitmeyeceğiz.
Onlar büyük manevi ücretlerini alarak bu dünyadan gitmekle kalmadılar,aynı zamanda bundan sonra insan hali olarak işlenecek günahlardan korunmuş oldular.
Hayatta kendilerini memnun etmeyecek bir çok durumlarla,hastalıklarla, belalarla karşılaşma gibi tehlikelerden uzak oldular.
Dünya imtihanını bazı dersleri görmeden erken bitirdiler.
Hem kimden kime şekva edebiliriz ki?Şikayetimiz ancak O’nadır.
Hayat kalış yeri değil,gidiş yeridir.Önemli olan kaybetmiş olarak gitmek değil,imanlı ve yaratıcının istekleri doğrultusunda yaşayarak gitmektir.
Nasıl,gidenler gibi bizlerde hazır mıyız?
Gitmeme olmadığına göre,elbette gitmeye…
Yoksa hala hazırlanma safhasında mıyız?
Yoksa kendimiz için bir deprem olmayacağından emin miyiz?
Eğer hayatın hatları sürekli var ise,o hatlar mutlaka bizim bulunduğumuz yerden de geçecektir.
Öyle de olmuştu;depremden kaçtılar,kazaya yakalandılar,çadırın yanmasıyla öldüler,başka memlekette bir vesile ile öldüler.Bunun örnekleri hayatın içinden çokça bulunabilir ve görülebilir.
*Çok söylenildi;aslında şimdilik ve burada bir deprem beklemiyorduk.
Deprem ansızın geldi.
Depremde haber yaptılar ancak kendileri haber oldular.
Ta Japonya-dan kurtarmaya geldiler.Kendileri kurtarılma beklediler.Kendileri gitti isimleri bir Diş Hastahanesine isim oldu.
Kader….
‘Men amene bil kader,emine minel keder’,-Kadere iman eden kederden emin olur.
30-11-2011
MEHMET ÖZÇELİK




DEĞİŞEN DÜNYADA DEĞİŞMEYENLER

DEĞİŞEN DÜNYADA DEĞİŞMEYENLER
Dünya değişiyor,kirli işler,aynı oyunlar,aynı piyon ve senaryolar hala değişmiyor.
Yüz yıl önce ortadoğuyu değiştirenler,bu gün güncellemeye açlışıyorlar.
Dün Türk soluyla bu memleketi vuranlar,bugün Kürt soluyla vurmaya çalışıyorlar.
1970-lerde zihni ve dili kanlı olanlar,bu gün elleri kanlı olarak yine karşımızdalar.
Bir çok defa uzlaşmayı bozanlar,bu gün uzlaşmaya giden Kürtleri Işid-le vurmaya çalışmaktadırlar.
Kobani bahanesiyle memleketi yakıp yıkanlar,Işid-in işine hizmet etmektedirler.
Işid-le sadece doğudaki Kobani bahanesiyle yapılanlar hesaplansa,maksad hasıl olmuş demektir.
Hdp-liler ve başta onu temsil rolünü üstlene Selahattin Demirtaş bu olayları tahrik etmesiyle dürüst ve samimi olmadıklarını göstermiş oldular.
Sönen Türk solunun Kürt solu versiyonu ve devamı olduklarını gösterdiler.
Oysa Demirtaş-ın ‘Provokatör’dediği kişilerin ise Hdp-nin twitter hesabında ‘Takip edilenler’listesinde yer aldığı ortaya çıktı.
Kobaniyi bahane eden teröristler hdp-den,oda terörün girmediği ve de giremediği Adıyaman gibi yerlere de girerek,1980 öncesinde olduğu gibi memleketi kirletmeye çalışıyorlar.
Soruşturduğumda aynen düşündüğüm gibi,bunu yapanlar,başka yerlerden Adıyamana gelen kimseler olduğunu gördük.
Diyarbakır büyük şehir belediyesi pikaplarını teröristlere yakmaları için lastik taşımada kullandırıyor.
-Işid-e iran neden sessizdir?
Suriyeden 1,5 milyon insan gelmiş,bu arada bir o kadar da Kürtlerin ışid bahanesiyle gelmesi hedefleniyor.
Amaç ekonomimken çökertmek.
İran ise bizi Esad konusunda uyararak,her vesile ile Esad-ın arkasında olduğunu ve Esad-ın düşmesine izin vermeyeceğini söylüyor.
-İran belasını arıyor.
İran belaya davetiye çıkarıyor.
Irak ve Suriyeden sonra hedef İran..
Bari bu gün zulme ortak olma!!!
-Daha öncede yazmıştım.On küsur yıl önce Eski genel kurmay başkanı Doğan Güreş şahit olduğu bir olayı anlatmıştı:
-Ben genelkurmay başkanı iken nato toplantısına gitmiştim.
Oda da büyükçe bir masanın üzerinde yedi parçaya bölünmüş bir dünya haritası vardı.
Irak-Suriye-İran Abd-ye verilmişti..
-Bu söylenildiğinde Irak meselesi olmamıştı.
Amaç İranın etrafını boşaltıp,gücünü zayıflatarak çökertmek.
Sebeb mi?
İsrailin sahip olduğu atom bombasına sahip tek ülke,İrandır.
Bu da İsrail için bir engel teşkil etmektedir.
-Işid-in elindeki silahlar üç silahşörden geliyor;Abd-Rusya-Çin
Abd Türkiye-yi sıkıştırarak bataklığa çekiyor.
Doğrudan vuramasa da,vurulsun diye…
-Işid-in başındaki takma adıyla Bağdadi;anne ve baba Yahudi asıllı olup,asıl adı Simon-dur.
3 Hapishaneden çıkarılan 10 bin mahkumla hareket emektedir.Bir Fransız ko,mutan tarafından askerler eğitilip,o komutanın komutasında köyler basılmakta,içinde bulunan kişilerin 900 kişisi İtalyan asıllı,diğerleri İngiliz,Fransız,abd gibi farklı ülkelerden toplanmış,camileri vurmakta,Müslümanları öldürmekte,tıpkı ikinci bir Moğol istilası gerçekleştirmektedir.
Simon eski fotoğraflarına bakıldığında kadınlarla çekilmiş fotoğrafı,abd askerleriyle bıyıksız,sakalsız bir haldeki resimleri, wikileaks belgelerini sızdıranların ifşaatına göre Işid-i organize eden üç devlettir;Abd-İngiltere-İsrail..
Simon-da bir yıl önce İsrailde eğitim görmüştür.
Bizim subayların başına çuval geçiren abd-li komutan tarafından bir yıl önce hapisten çıkarılmış,beraber buluşulmuştur.
Işid büyük Ortadoğu projesi kapsamında şekillendirilmektedir.
-Devlet eksik iş yapıyor.
Hdp-nin dışıyla içi aynı değil.Kobani bahanesiyle de gerçek yüzlerini göstermiş oldular.
Gündemde kalmak için Türkiyeyi bile yakmaya devam edebilirler.
Devlet cezaları arttırmalı,zarar verenler ömür boyu devlet imkanlarından mahrum edilip,ödemeye mahkum edilmeli,Molotof kullananlar,silah kullananlarla beraber adam öldürmeye teşebbüs suçuyla cezalandırılmalılar.
Kısaca cezalar caydırıcı olmalı,bir devlet 3,5 kopuğa feda edilmemelidir.
*Şu anda çevremizdeki olaylar;Türkiye-yi içerden kuşatma çabasının boşa çıkması,pkk-yı bitirmeye yönelik çözüm süreci kapsamındaki girişimlerin akamete uğramasının bir sonucudur.
*Türkiye-yi yıllardır farklı kılan olay,diğer İslam ülkelerinin aksine,büyümesini içten sürdürmesidir.
Dıştan yapılan bir çok müdahalelere rağmen,içten gelişim ve büyümesini sürdürmesidir.
Diğer İslam ülkeleri dıştan müdahale ile ameliyat geçirmektedir.
Bıçak kemiğe dayanmaktadır.
**ABD’de Cumhuriyetçi milletvekili Michelle Bachmann, İslam Devleti’ne karşı yapılan savaşın esasında İslam’a karşı yapılan bir savaş olduğunu söyledi.

İslam karşıtı düşünceleriyle tanınan İsrail dostu ABD’li milletvekili Michelle Bachmann, İslam Devleti’ne karşı yapılan savaşın, esasında İslam’a karşı yapılan bir savaş olduğunun kabul edilmesi gerektiğini söyledi.
İşte Michelle Bachman’ın yüzlerce dinleyici tarafından alkışlanan konuşması:

İslam adına ölmenin kendilerini cennete götüreceğine inanan radikal bir ideolojiye tabi olan cihadcılarla karşı karşıyayız. Bu ilahi bir savaştır. Yapmamız gereken şey İslami cihadı yok etmektir.

Malesef Başkan Obama, yanlış bir reçete ortaya koydu. Cihadı beraberinde getiren dürtüyü bile kabul edemiyor. Evet Başkan, bu İslam ile ilgilidir.

Ben şuna inanıyorum; eğer ortada bu büyüklükte bir şer varsa bunu ciddiye almalısın, buna karşı savaş ilan etmelisin, bunun etrafında dolanmamalısın. Tıpkı İslam Devleti’nin ABD’ye savaş ilan ettiği gibi.

Onun liderini öldür, onun yöneticilerini öldür, onun ordusunu öldür, ta ki onlar beyaz bayrağı çekip teslim olana kadar. Savaş böyle kazanılır.”
*Türkiye-de ya zihniyet değişmeli veyahut da nesiller değişmelidir.
*İki kurum arındırılmalı,formatlanmalıdır.
Biri;fikir bazında Milli Eğitimdir.Bu da en az %50 –si emekliye ayrılmalıdır.
Emekli olma cazib hale getirilmelidir.
Tıpkı Musa dönemindeki Yahudilerin Kudüsü fetih için babalarının gitmemeleri üzerine;firavunu görmemiş,onun zulmünün manevi baskısı altında yaşamamış farklı bir nesli kırk yıl boyunca eğitmesi gibi.
Diğeri ise;İstihbarat teşkilatının arındırılmasıdır.
İlk defa bir başbakan ve şimdi ki cumhurbaşkanına mit başkanından dolayı içten ve dıştan hücum edildi.
Ya şimdiye kadar?
Onlarca darbeyi,darbe girişimini,dış tahrikleri ve oyunları haber vermeyen,belki de iş birliğinde bulunan dış güdümlü elemanlardan arınması için;ya teftiş veya buna ek olarak emekliliklerini sağlayıp,yeni kan değişimini yapmalıdır.
Mitte şu anda uyuyan hücreler rahat hareket edemeyip,boşluk bulması halinde her an harekete geçebileceği düşünülmelidir.
Mit tırlarına yapılan saldırı bir deneme idi.
Hasılı; *Toplum içerden ve dışarıdan kuşatılmaya çalışılmakta,şekillendirilip biçimlendirilmektedir.

MEHMET ÖZÇELİK
10-10-2014




DARBELERİN ÇOCUĞUYUM

DARBELERİN ÇOCUĞUYUM
Darbelerin çocuğuyum.Gerçi ben de doğduğumda kış imiş,hava soğukmuş.
Ömrüm darbeler içinde geçti.Darbelerle büyüdüm.
Askeriyenin içerisinde az bir azınlık da olsa,Allah cunta ekibinin soyunu kurutsun.50 yıldır psikolojik savaşı sürdürerek bu milletle,kendi milletiyle savaşmış.
Baba evladını orduya salmış,evlat babasına darbe yapmaya zorlanmış!
30 yıldır pkk illetinin bitmemesi,biraz da bitirilmemesinden,yeterli şartlar, stratejikler,düşmanın anlayacağı dilden ve tarzdan anlamamaktan kaynaklanmaktadır.
Kısaca askerin askerlikle yeteri kadar uğraşmamasından kaynaklanıyor.
*Kanuni Belgrat-ın fethinden dönerken yolda padişahın atının üzengisi kırılır.Orduda mahir bir yeniçerinin bulunduğu söylenerek ona ustaca yaptırılır.
Buna vakıf olan sultan üzülür ve yeniçeriyi huzuruna çağırarak bir kese altın verip şu uyarıda bulunur:”Bu elinin maharetinin ve zahmetinin karşılığıdır.Amma ki,askerin başka işlerle uğraşması bozulmasına alamettir.Keseyi al ve git,kendine başka bir iş bul.Benim orduma esnaf giremez.”
*Askeriyede en büyük problem ve sürtüşme dönemi,örtbas etme,sulandırma zamanı eski genel kurmay başkanı İlker Başbuğ dönemidir.
Görevi devralmadan önce Yahudilerin ağlama duvarında dua ederken görüntülenmiş,lav silahını boru olarak basite alıp ört bas etmiştir.Oysa daha sonra ortaya çıkan ve ses kayıtlarında bulunan Gölcükte,Sapancada gömülü silahların askeriyeye aid olduğu ifade edilmiştir.
En çok gözaltına alınan kişiler,şaibeli simalar onun ayrılmasından sonra gerçekleştirilmiştir.
Sorgulanması gereken en önemli kişidir.
*1993 yılında Hakkariye komutan gönderilemiyor.Komutanlar istifa ederiz diye rest çekiyorlar.
“O, ‘Güneydoğu’ya gitmem’ diyenlerden hesap sorulacak. Emekli yapılmaları yetmez, hiçbir sosyal haktan yararlanmamalılar. Milletin kırk yılda bir Silahlı Kuvvetleri’ne işi düşecek. O zaman da sen tut, ‘ben gidemem’ de. Ordu barış için mi kurulmuş, savaş çıkınca ‘biz yokuz’ deyin. Siz, sulh zamanı kışlalarda, büyük karargâhlarda zaman geçirin. Risk yok, ölüm yok, kalım yok. Koltuklarının altında dosyalarla yıllarını geçiriyorlar. Bunlar general olunca daha çok kendilerini gizleyebilirler. Bunlar, benim bulunduğum makama kadar yükselebilirler, nasıl tesbit edeceksin ki? Cesur adamlar bugünlerde millete lâzım. Çok müşkül duruma düştük.
Doğan Güreş, ardından Pamukoğlu’na döndü:
– Seni tümgeneral yaptım!
Albay Pamukoğlu, karargâhtan ayrılmadan önce İstihkâm Daire Başkanı General Kamuran Orhon’a veda etmek istedi. Kamuran Paşa, meselenin öncesini biliyordu. Pamukoğlu’na ne olduğunu sordu. O da özetledi.
Orhon Paşa, “Genelkurmay Başkanı’nın bu son durumdan çok rahatsız olduğunu ve bir kurmay albayın ‘gitmiyorum, istifa ederim’ demesine içerlediğini” söyledi.
Bunun üzerine Pamukoğlu sordu:
– Yalnız bir şey var. Madem Hakkari ve Şırnak’a iki tuğgeneral lâzım, bu iki kişinin albaylardan seçilmesine gerek var mı? Şu anda Kara Kuvvetleri’nin 80 tane tuğgenerali yok mu? Bunlardan 20 tanesi dördüncü ve son yılına giriyor. Peki, geri kalan 60 tuğgeneralden iki kişi bu görevlere niçin seçilemiyor? 60 kişiden 2 kişi atanmazsa sonuç böyle olur.
Kamuran Orhon da cevap verdi:
– Haklısın, yalnız Komutan bu konularda da çalışmalar yaptı. Sanıyorum, bir bildiği vardır.
Bu diyaloglar, 1993-1995 yılları arasında Hakkari Dağ Komando Tugayı ve Güvenlik Komutanlığı yapan Emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu’nun kitabında geçiyor.”
*Oysa Kemal Kılıçdaroğlu tahrik amaçlı olarak,komutanlar alındı,zaaf oluştu, diyor.
*En büyük zaafiyet,ordudaki zaafiyettir.
*Ağustos şurasındaki yaş kararlarında bazı komutanların,cuntaya ve ergenekona katılanların atılacak olması söz konusu iken,13 şehidin verilmesi manidar ve bir mesajdır.
*Abd-nin üç katı komutanlara sahibiz.Ancak bunların hiç biri doğuda ve terörün başında değil.Ankara merkezde,masa başındalar.
Şu anda mevcuda göre altmıştan fazla üst düzey komutan vardır.
*13 şehidin verilmesi bazı hayırlar için fırsata çevrilebilir.Ordu dizayn edilmeli, hantallıktan kurtarılmalı,profesyonel orduya geçilmeli,tüketim yerinden üretime geçmeli. Orduya saykal vurulmalı,düzenlenmelidir.
*Tsk-ya iş bulunmalı.
İşi olmayan ve de 30 yıldır pkk-yı durduramayan tsk,301 olması gereken ki bu da dünya standartlarına göre fazla olmakla beraber 363 kişinin olması,işi olmayanların iş bulmasını veya bulunulmasına yol açmış oluyor.
Birde ordunun ve askerin başında olması gereken komutanların merkezde yani Ankara-da bulunmaları için çözümsüzlüğünü ayriyeten arttırmaktadır.
Ordunun daha aktif olması için başta İslâm ülkelerinin güvenliği için de istihdam edilmesi,barış ordusu yönünün genişletilerek arttırılması gerekir.
Türkiye-de anayasanın yapılması kadar önemli olan,ordunun düzenlenmesi,cuntadan ve Ergenekon uzantılarından temizlenmesidir.
Darbeci ordu değil,kucaklayıcı ordu haline getirilmelidir.
Çünkü hayatımı ordunun darbeleri kararttı.Maddi-manevi en az üç nesil yok edildi,harcandı,birbirine kırdırıldı.
29-09-2011
MEHMET ÖZÇELİK




CUMHURUN HAKİMİYETİ

CUMHURUN HAKİMİYETİ
*Türkiye-de bu kadar yapılanlar,ortadoğunun kolunun koparılmasına yönelik çabalardır.
Ortadoğunun kolu durumundaki Türkiye-de giderse,ortadoğuyu kucaklayacak,savaş içerisindeki milyonlara yardım edecek ikinci bir ülke bulunmamaktadır.
Suud mu? Mısır mı? Hangisi?
Gözünüz önüne getirin..
Hakeza Afrika ve Türk cumhuriyetleri içinde aynı durum söz konusudur.
Ayağa kalkmaya ve ayakta durmaya çalışan tek ülke Türkiye-dir.
*Türkiye 10-08-2014 tarihi itibariyle ilk defa bir cumhurbaşkanını halk seçmiştir.
Bu da bir asırdır devam eden Atatürkçülük ve vesayetin ilk defa fiilen bittiğinin delilidir.
14 artı bir toplam 15 partinin karşısında Recep Tayyib Erdoğan % 52 ile ilk defa halk tarafından seçilen cumhurbaşkanı olmuştur.
12 yıldır 9 seçimle sürekli artarak devam eden başarı,en az % 65- e çıkarılmalıdır.
İlk defa halk kazanmış,halk hakimiyetini ele almıştır.
Geriye bunun icrası ve sürdürülmesi kalmaktadır.
Türkiye yüz sene sonra ilk defa ayağa kalkmıştır.
Erdoğanı başarılı kılan;beddua etmeyip dua etmesi ve dua almasıdır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan herkesi bulunduğu noktada ve yaşayışta ecdadı Osmanlı gibi kucaklamalıdır.
Herkesi kucaklayıcı olmalıdır.
-Bütün partileri temsil eden,o partilerin müsbet şahsiyet ve seviyeli kimselerini safına alarak taltif etmeli,görev, gerekirse bakanlık vermelidir.
-Alevilerin kendilerini gerçekten temsil edecek kişilerini seçerek Erdoğana gönderip, hükümette söz sahibi makamında olmalı,problemleri çözülmelidir.
Böylece Alevilerin Alisiz Alevilikten kurtarılarak gerçek Hz.Ali ile münasebetlerini sağlayacak ortam hazırlanmalıdır.
-Dinlere yaşayıp ibadet edecekleri hakları sağlanmalı,ihanetleri engellenerek devlete dost olmaları sağlanmalıdır.
-Gerçekten düşündürücüdür;Osmanlı gayrı Müslimlere okullarını açma ve mahkemelerini kurma imkânını bile vermiştir.
-Başta Türkiye-yi kucaklamayla yetinmeyip,başta İslâm dünyası ve insanlık dünyasını kucaklayıcı olmalıdır.
Herkes için bir ümid oluşturulmalıdır.
Kısır döngüler içerisinde kalmayıp,tabiri caizse büyük oynamalıdır.
Bu noktadan dünyaya açılmalıdır.
Herkesin,cumhurun başkanı olmalıdır.
-Belki de en önemli son bir görev olarak Ayasofyayı ibadete açmalıdır.
*Muhalefet kısır,bereketsiz,hırçın ve seviyeden uzak başarısızlığını bir daha göstermiş ve tescillemiştir.
Özellikle Mhp-nin başı olan Devlet Bahçeli ve onun vekili olan Özcan Yeniçeri-nin seviyeden uzak,Oktay Vural gibi kavgacı ,kaba,hırçın,kusuru başkasında arayan,hala kavgalı ağır hakaretlerle kendisini savunması,muhalefetinde bittiğinin ve sürekli mahallenin hırçın çocuğu olduğunun devam edeceğini göstermektedir.
Mensubları ya başlarını değiştirmeli ya da değişmeyip hantal olarak kalarak tarihe kötü nam bırakarak gömülmelerine göz yumma vebalini yüklenmelidirler.
Başarısızlığını başkalarına yükleyerek,bağırıp küfretmek,başarısızlığı ve beceriksizliği örtmeye çalışmak bir seviye değildir.
Aslında siz beni gençken görseydiniz!!,demeye benziyor.
Herkes seni gençken de biliyordu.Yaptıkların ve yapmadıkların ile…
– CHP ve MHP koalisyonuna çatı adayı öneren Fethullah Gülen yaşanan hezimet ve yenilgiden sonra bir kez daha hakaret etti. Destek verdiği İhsanoğlu Erdoğan’a yenilince, Gülen’in tepkisi ağır oldu; Seçmenlere “Dönekler, satılmışlar”dedi.
-Paralel yapının bu hazımsızlığı göstermektedir ki;Bu seçimin tek mağlubu,paralel yapıdır.
*Selahattin Demirtaş ise;Gerek barışçı Türkiye dili kullanması ve gerekse Chp-ye küskünlerin oyunu almasıyla azımsanmayacak bir oy aldı,başarısını gösterdi.
Yapması ise,Chp gibi Atatürkçülüğün boyunduruğu altına girmemeli,Kürtleri değil herkesi temsil rolünü sürdürüp Kürtçülük yapmamalı,özellikle bir asırdır Chp-nin dini tehlike görerek dine cephe almamalıdır.
-Yeni dönemin tüm milletimize,İslâm dünyasının ittihad ve ittifakına,insanlık dünyasının sulhüne vesile olmasını dilerim.
MEHMET ÖZÇELİK
11-08-2014