ORDUYA KUMPAS MI ?

ORDUYA KUMPAS MI ?
Ergenekon çerçevesinde ordu içinde bir kesimin üzerine şiddetle gidildi. Yaptıkları dehşet uygulamaların belge-bilgi-ses-görüntüleri ortalara döküldü.
Bu doğrumuydu?
Beşer zulmeder kader adalet eder, orduya zulüm bile edilmiş olsa,kaderin orada bir adaleti vardır.
Ordunun hiç mi kusuru yoktu?
Bir asırdır yaptığı,asırlardır yaptığıyla taban tabana zıt şeylerdi. Adeta geçmişini inkâr içerisine girdi.
Bir asırlık geçmişi darbelerle anıldı, iyi hatırlanmadı.
Darbelerin hamiliğini yaptı.
*Ordu masum mu?
Bazı komutanların dediği gibi; ordu bu milletin değerlerini, inancını yıkmak için büyük bir gayret göstermedi mi?
Lafa gerek yok. Görünen köy, kılavuz istememektedir.
Ordu bin yıllık birikimini bir asra yakın sürede bitirmiş oldu.
Bundan sonra yapacağı, bunun keffaretini telafi ile gidermektir.
Asliyetine dönmektir.
Milletine içi doldurulmayan bir rejim ile savaş açan değil, onu koruyan bir kimliğe bürünmelidir.
*Derin Tarih’in Kasım ayı sayısında sansürsüz olarak yayınlanan mektuptan bir bölüm şöyle:
‘..Burada hayat hiç de öyle sâkin geçmiyor; gece gündüz başımızın üstünde durmadan şarapneller ve muhtelif topların daha başka mermileri patlıyor; bir taraftan mermiler vızıldarken, diğer taraftan bombaların gürültüsü topların gürültüsüne karışıyor… Hakikaten bir cehennem hayatı yaşıyoruz!
Neyse ki askerlerim hem cesurlar, hem de düşmandan çok daha mütehammiller! Zâten kalblerindeki inanç da, ekseriyâ ölmeyi gerektiren emirlerimin îfâsını fazlasıyle kolaylaştırıyor. Çünki onlara göre ancak iki semâvî netîce olabilir: Ya gazî, yani muzaffer, ya da şehîd olmak!
Bu sonuncusunun ne mânâya geldiğini bilir misiniz? Dosdoğru Cennete gitmek! Ki orada, hûrîler, yâni Allâh’ın yarattığı bu en güzel kadınlar, onları ağırlayacak ve ebediyen onların emrine âmâde olacaklar! İşte size en yüce saâdet!
Görüyorsunuz ya, Hanımefendi, benim adamlarım şehâdet peşinde koşmakla hiç de aptallık etmiyorlar!
Peygamber ne kadar akıllıymış! Nasıl da erkeklerin hakîkî ihtirâslarının farkındaymış!
Ben şahsen, bu mü’minlerle aynı hasletlere sâhib olmak gibi bir kabiliyetten maatteessüf mahrûm bulunuyorum; bununla berâber onların inançlarını tasdîk etmekten de hiç hâlî kalmıyorum…’
-*Peyami Safa’da bu manada 1965 yılında sansürleyerek yayınladığı mektupta Mustafa Kemal, askerlerinin şehitliğe olan inancını överken, “Benim adamlarım şehâdet peşinde koşmakla hiç de aptallık etmiyorlar! Peygamber ne kadar akıllıymış! Nasıl da erkeklerin hakîkî ihtirâslarının farkındaymış! Ben şahsen, bu mü’minlerle aynı hasletlere sâhib olmak gibi bir kabiliyetten maatteessüf mahrûm bulunuyorum…” satırları dikkat çekiyor.
*Atatürk’ün en yakın arkadaşlarından Ali Kılıç anlatıyor: “Meclise geldik. Bir de müezzin geldi. Müezzin ezan okudu. Meclis kapısından içeri girdiğimiz zaman Atatürk’ün önüne sırmalı elbiseler giyinmis bir imam dikildi. Atatürk ne istediğini sordu. İmam ellerini kaldırarak, ‘Dua etmeden girilmez!’ dedi. Atatürk, ‘Bu yurt Mehmetciğin süngüsü ile kurtarıldı ve bu meclis onun gayretiyle kuruldu. Yoksa senin duanla değil’ dedi ve imamı eliyle iterek meclise girdi. “

*Ordu bu gün gerçek görevinin başına geçmiş durumda.
Musibetler ona görevini hatırlattı, görevinin başına geçmesini sağladı.
* Bediüzzamanın ifadesiyle;(Kahraman Ordu) “Kılıncını ayağına vurdurmaz, düşmanına vurdurur. Kur’ân’a hizmetkâr eder. Ağlayan âlem-i İslâmı güldürür.”
Bu gün ordumuza ağlayan islam alemini güldürme görevi verilmiş ve de bunu yüklenmiştir. Bu konuda aktif rol oynamalıdır.
*Ordumuzun rus uçağını düşürmesi hukuki olmanın ötesinde millet olarak bizleri kendimize getirdi, kaybedip tozlandırdığımız kimlik ve kişiliğimizi kazanmamıza sebeb oldu.
Buna toparlanmamız, islam ülkelerinin bir araya gelmesi için bir ihtiyacımız olduğu ortaya çıktı.
*Bir anda yüz sene öncesine gittim.
Dedem de 1914 cihan savaşında savaşmış, rusyaya esir düşmüş, çiftlik sahibi dul bir kadına satılmış, onun çiftliğinde esirlerle beraber çalışmış. 1917 ihtilalinden sonra çiftlik sahibi kadın bu esirleri çağırarak, ihtilal olduğunu artık serbest olup gidebileceklerini söylemesi üzerine gece dağlarda yürüyerek , gündüzleri mağaralarda saklanarak Türkmenistana gelmiştir. Orada bir yıl kaldıktan sonra 14 yıl geçmiş olduğu halde bir gece vakti Adıyamana gelir.
Rusya bilsin ki biz rusyayı biliriz. Dün zorluklar içerisindeki dedem esir olarak gitmişti, Bugün ise torunu olarak ben ve benim gibiler giderse farklı gider.
Gerekirse ayının inine de girmesini biliriz.
MEHMET ÖZÇELİK
10-12-2015




ETİKSİZ SANAT- AHLAKSIZ SANATÇI

ETİKSİZ SANAT- AHLAKSIZ SANATÇI

-3 günde sanatçı olan sanatçı müsveddeleri, 3 gün içinde de gurur ve baş dönmesi ile öyle bir düşüş yaşamışlardır ki;hayatlarını bitirmiş,madden ve manen iflas etmişlerdir.

Sanatçı olmanın sarhoşluğuna kapılanlar, uyuşturucu partilerinde uyuştular.

Toplumu da kendileriyle birlikte uyuşturdular.

-Ahlaksız sanatçılar 3 günde evlenip,3 günde de boşanmanın kapısını açtılar.

Boşanma basit bir olay olarak topluma lanse edilmiş ve bu durum medya da adeta teşvik etmek amacıyla,boy boy resimlerle sahnelenmiştir.

Fuhuş sahneleri ile toplumun ahlakının çökertilmesi yaygınlaştırılmıştır.

Bu ilk olarak yeşil –aslında siyah ve kara- çam kanalıyla,bir kanalizasyon gibi topluma akıtılmıştır.

-Sinemalarda yıllarca açıkça ve sevdirerek içki sahneleri sergilendi.

Bu ahlaksızlığın yaygınlaşmasında medya aracılık yaptı,ahlaksızlığın evlere kadar yaygınlaşmasını sağladı.

*************  

*”Satılmış gazeteciler”[1] adıyla, memleketin madden-manen ve de ahlaken bozulmasında 4. Saldırgan güç oldu.

-Bu gün Türkiye-de bir çok kirli dünyaya girilmişken, medyanın kirli ve lekeli dünyasına ciddi manada girilememiştir.

*Bizdeki sanatçılar nedense ölecekleri zaman günah çıkarır,dini bir cümlenin arkasında yetmiş yıllık günahı örtmeye çalışır.

Bu olmasın anlamına olmayıp,geç kalmaya karşı bir sitemdir.

Veyahut pek de bir marifet ve maneviyatı olmasa da, son gideceği anda öyle bir pot kırar, milletin değerlerine hakaret edip hafife alır ki,artık o olumsuzluğu onun yetmiş yıllık sessizliği içerisinde bu olumsuzluğu ile hatırlanır hale gelir.

*************  

Bu gün Avrupa eski inançlarını bilime aynen aktarıyor.

Eskiden tanrı olarak kabul ettiği Zeus,bu gün gene bilimde tanrı olarak sunulmaya çalışılıyor.

Batı ve Avrupa bilimde gelişmiş ancak inançta hala eski çağlarda gezinmektedir.

Batı bunu filimlerine,sanal oyunlarına,roman gibi eserlerine de yansıtmaktadır.

Tüm medya dünyası inanç sistemi üzerine sürdürülmektedir.

Bizler onlardan sanatı aldığımızda,mutlaka kendi inanç ve yaşantımıza adapte edip, uyarlamamız gerekmektedir.

Bu günkü sanatın kaçta kaçı bizleri temsil etmektedir?

Bizdeki toplumdan uzak yaşayan sun’i sanat yapımcısı, bağlı olduğu batının sefahetine toplumu da sürüklemektedir.

Bir asırdır bizdeki sanatçılar, ayak ve bayağı bir seviyede gezinirken, bir türlü kalp ve akıl seviyesine çıkamamıştır.

İslama ve toplumun değerlerine uydurulmayan sanata, toplum uydurulmaktadır.

Bizdeki sanat birkaç nesli mahvetti, bitirdi.

Sayı bakımından çok olan sanatçı, kalitede ise geçmişle kıyaslanmayacak derecede kaliteyi yakalayamadı.

Sanatkârdan kopuk bir sanat yaşandı ve yaşatıldı.

MEHMET ÖZÇELİK

05-12-2015

[1] http://www.adimlardergisi.com/udo-ulfkotte-abd-cikarlari-icin-yazan-satilmis-turk-gazeteciler-var/

 




NASIL BİR İRAN ?

NASIL BİR İRAN ?

Bir İran düşünün ki tüm camilerinde Hz.Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Âişeye lanet ediliyor ve her türlü olumsuz ifadelerde bulunuluyor.

Bir iran düşünün ki; Mut’a nikahı gibi, imamların masum olduğu inancı gibi farklılıkların olduğu ve siyasetin öne çıktığı bir devlet…

*Şah İsmail‟in hâkimiyeti ele geçirdikten sonra istila ettiği şehirlerde Sünni ulema ve halka yaptığı zulüm tarih kitaplarında mühim bir yer işgal eder. O hutbeleri On iki İmam adına okutup onlar adına para kestirmiş; Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Muaviye‟ye lanet edilmesini, aksine hareket edenlerin katlini emretmiştir. Onun ezana ilave ettirdiği “Eşhedü enne Aliyyen Veliyyullah” ve “Hayye ala hayri’l-amel” sözü bugün de devam etmektedir.[1]

Şah İsmail‟in Anadolu Kızılbaşları vasıtasıyla İran‟a getirdiği ve zor kullanarak yerleştirdiği [2] Kızılbaş İsnaaşeriyyeciliği ile gerçek (kitabi) İsnaaşeriyye doktrini arasında fark vardır. [3] Şah İsmail‟in düşmanlarına karşı gaddarlıklarının Moğollardan geri kalmadığını ifade eden Aubin, onun mehdilik iddialarının da daha sonra Divan‟ından çıkarıldığını, aynı şekilde Şah Tahmasb‟a Kızılbaşların tanrı gibi taptıklarının görgü şahitleri vasıtasıyla bilindiğini söylemektedir. [4]

*Kızılbaşlara karşı harp açılmasının cihaddan da “ehemm ve akdem” olduğuna dair fetva alındı. [5] Zamanın müftüsü Hamza Efendi ve bazı ulemanın imzasıyla neşr olunan fetva özetle şu hususları ihtiva eder:

a- Kızılbaşların Şeriat ve Hz.Muhammed‟in sünnetine hakaret etmeleri;

b- Dini ve Allah‟ın kitabını tahrif etmeleri;

c- İbahiyyecilikleri;

d- Kur‟an ve diğer dini eserlere karşı hürmetsizlikleri;

e- Ulemayı hor görmeleri;

f- CamiIeri tahrip etmeleri;

g- Şah İsmaile tapmaları;

h- Büyük sahabelerden teberri etmeleri. Bu sebeplerden dolayı onlar mülhid ve kafir ilan edilmiş ve tövbelerine bakılmaksızın onlarla cihad zaruri ve İslami kaidelere uygunluk kabul edilmiştir. [6]

Sair ulema da fetvaları, risaleleri ve va‟z u nasihatları ile kamu-oyunu hazırlamaya gayret ettiler. Kemalpaşazade‟nin “Feteva-i Kemalpaşazade der Hakk-ı Kızılbaş”, “Risale fî tekfiri’r-Revafız” ve “Risale li’1-Mevla[7] adlı risaleleri bunlar arasında zikredilebilir. Daha sonra çıkarılan bir fermanla tehlikeli görülen, Anadolu Kızılbaşları öldürüldü. Sümer, bazı kaynaklarda geçen 40.000 Kızılbaşın katledildiği kaydının mübalağa olduğunu, daha sonraki vesikalardan bunların ancak faal olanlarının öldürüldüğünün, hapsedildiğinin veya sürgüne gönderildiğinin anlaşıldığını ifade eder. [8]

Bu dâhili faaliyetlerden sonra Yavuz Sultan Selim İran‟a düzenlediği seferde, Çaldıran‟da Şah İsmail‟in ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı (920/1514-). [9] Asıl gayesi Safevilere kuvvetli bir darbe vurmaktan öte onları yok etmek olan Yavuz, devlet adamları ve yeniçeri ocağının beklenilmeyen muhalefeti ve sair sebeplerle [10] Çaldıran zaferiyle yetinmek zorunda kaldı. Birçok müellifin belirttiği bir diğer hususta; Şah İsmail‟den itibaren Safevilerin Osmanlılara karşı Hıristiyan dünyası ile ittifak kurma teşebbüsleri olmuştur. Başlangıçta mesafe uzaklığından dolayı bu ittifak sağlanamadı ise de, I. Abbas‟tan itibaren Hıristiyan dünyası ile özellikle de İngilizlerle temasa geçildiği bilinmektedir. [11]

Mağlubiyetten sonra Şah İsmail artık sefere çıkmaktan ve devlet işleriyle uğraşmaktan imtina ederek kendini içkiye verdi ve 930/1524‟de öldü. Bundan sonra yapılan Osmanlı-İran savaşlarında İran ordusu meydan muharebesi yerine sınır bölgelerini tahrip etmekte ve daha iç bölgelere kaçmakta; Osmanlı ordusu geri çekildiğinde ise yeniden sınır boylarını işgal etmekteydi. Bu usul bilhassa Şah I. Tahmasb ve I. Abbas zamanlarında bariz bir şekilde görülür.

1578‟de Lala Mustafa Paşa İran seferi ile görevlendirilmiş, on iki sene gibi uzun süren mücadelelerden sonra 998/1590‟da İstanbul Antlaşması imzalanmıştır. Antlaşma maddelerinden ilki: “Hz. Peygamber’in ashabı ve halifeleri hakkında sebb-ü şetmin men’i; Şah Tahmasb zamanında olduğu gibi teberrailiğin lağvedilip hiç kimseye ve hususiyle İran Sünnilerine nefret telkin olunmaması”dır. [12]

Bu günde batı sürekli iran üzerinden İslam ülkelerine saldırmakta ve de iranı İslam ülkelerine saldırtmaktadır.

İran da maalesef batı ile ortaklık kurarak, İslam ülkesine ve özellikle Türkiye-ye çelme takmakta ve vurmaktadır.

Bu gün iran bu amaçla pkk-yı bile desteklemektedir.

.. Osmanlı Devleti İran‟la mücadelesinde ulemanın fetvasıyla hareket etmiştir. İki devlet arasındaki münasebetlerde dini motif ve mezhep unsuru hâkim rol oynamış, bilhassa teberra (sahabeyi ta’n ve tekfir) hemen her antlaşmanın maddeleri arasında yer almıştır.[13]

-İranda 35 milyon civarında Türkler yaşamaktadır.Türkiye-den sonra en çok Türkün bulunduğu yer irandır.

*”Saniyen: Yemen imamı olan Zeydîler Seyyidi hakkındaki sualiniz, hakikaten ehemmiyetli ve yümünlüdür. Fakat meymenetsiz bir zamana rastgeldi. Hem zihnim kapalı, hem hal müsait değil, hem ve hem… Yalnız bu kadar var ki, meşhur İmam-ı Zeyd sâdât-ı azîmeden ve eimme-i Âl i Beyttendir. Ve müfrit ?îaları reddeden ve deyip Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer’den teberrîyi kabul etmeyen ve o iki halife-i zîşânı hürmet edip kabul eden bir zattır. Onun etbâları, Şîaların en mutedili ve en Sünnîsidir. Bunlar hem ehl-i insaf ve hem çabuk hakkı kabul eder bir taifedir. İnşaallah, Vehhâbîlerin tahribatını tamire sebep oldukları gibi, Ehl-i Sünnet ve Cemaatten Zeydîlerin inhirafları dahi istikamet kesb edip, Ehl-i Sünnete iltihak edip imtizaç edecekler. Bu âhirzaman çok çalkalanıyor; bu fitne-i âhirzaman acip şeyler doğuracağını ihsas ediyor. “[14]

****************

 İslâmın ilk döneminde fitnenin ilk olarak kapısı İran tarafından açıldı.

İran ajanı olan Ebû Lü’lü Firuz tarafından islamın adaletli halifesi Hz.Ömerin bunun tarafından şehid edilmesiyle,o zamandan beridir fitne durmadı.

Hz Ömer bir gün esnaf teftişinde iken, Firuz’a, “ Duydum ki, senin değirmen yapmanda üzerine yokmuş” deyince, “ Şayet sağ kalırsam,sana öğle bir değirmen yapacağım ki, doğda ve batıda herkeks ondan bahsedecek” demişti. Hz Ömer ‘de, “ Vallahi bu beni tehdit etti” buyurmuştu.

Fitnenin devamı geldi.O dönemi özetle;

*Sıffinde Hz.Ali tarafında yüz bin, Muaviye tarafında yüz yirmi bin kişinin bulunduğu söylenir.

Mes’ûdi’ye göre Hz. Ali’nin ordusu doksan bin, Muâviye’nin ordusu seksen beş bin kişiden meydana gelmişti.

Sıffin üç ay sürdü.

Halebe yakın sıffin denilen yerde, fırata yakın, Rakkada oldu.

Hariciler Nehrevan/Irak merkezlidir.

Başta hakemliği kabul etmişlerken, sonradan reddetmişlerdir.

-Muaviye Yezidi halife yaptı.

-Muaviye güç ve ordu sahibi olup, cemel savaşında yoktu.

-Kufeliler Hz.Aliye tam destek vermediler.

Muaviye ise Şam-da halifeliğini ilan edip, Hz.Ali-ye biat etmemiştir.

Şam islam ordularının ilk günden beri en güçlü yeridir.

Muaviye arabın dört dâhisinden biridir.

(Ziyâd b. Ebîh, Muâviye b. Ebû Süfyân, Amr b. Âs ve Mugīre b. Şu‘`be)

Hz.Âişe gibi Muaviyede Hz.Osmanın katilinin bulunmasını bahane etmiştir.

Muaviye ile Hz.Osman amca çocuğudur. Israrla onun katillerinin bulunmasını istemektedir. Hurucuna bunu bahane etmektedir.

Biat etmemesine de bunu sebeb gösterir.

Hz.Hamzayı şehid eden ve Vahşi tarafından öldürülerek onun ciğerini yiyen Hindin kocası Ebu Süfyan ve onun oğlu da Muaviye ve onun oğlu Yezid-dir.

Ümeyye oğullarındandır.

Fitnenin dehşeti ve kaderin hükmü ile sıffinde 70 bin, Cemelde ise on bin sahabenin şehid olduğu ifade edilmektedir.

 MEHMET ÖZÇELİK

30-11-2015

[1] Yazıcı, Tahsin, İA, “Safeviler” md.; Fığlalı, E.R., İmamiyye Şiası, İstanbul, 1984, s. 186-187.

[2] Aubin, Jean, “La politique religieuse des Safavides”, Le Shi’isme İmamite, Paris, 1970.

[3] Gölpınarlı, A., Tarih Boyunca İslam Mezhepleri ve Şiilik, 2. baskı, İstanbul 1987, s. 182-183. Aynı fikri Ali Şeriati de iddia etmekte, “Ali Şiası”, “Safevi Şiası” ayrımını yapmakta, meseleye daha idealist açıdan yaklaşarak Safeviler döneminde (Safevi Hanedanı Dönemi (906-1149/1501-1736))yapılan çalışmaların koyu bir mezhep taassubunu ihtiva ettiğini söylemektedir (bk. Ali Şeriati, Ali Şiası Safevi Şiası, ter. F. Artinli, İstanbul, 1990, s. 95, 111, 113). Yine aynı eserde müellif, Osmanlı hükümetinin İslami bir hükümet olmadığını iddia ederken (s. 47), diğer taraftan Osmanlıların da “Safevi Şiiliği”ne karşı “Türk Sünniliği”ni oluşturduğunu belirtmektedir (s. 111).

[4] Aubin, “La politique religieuse des Safavides”.

[5] Altundağ, Şerafettin, İA, “I. Selim” md.

[6] Asrar, Kanuni Devrinde Osmanlıların Dini Siyaseti ve İslam Âlemi, s. 48. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, Nu: E 6401 ve E 12071‟den naklen; Saray, Türk-İran Münasebetlerinde Şiiliğin Rolü, s. 19-20.

[7] Asrar, Kanuni Devrinde Osmanlıların Dini Siyaseti ve İslam Âlemi, s. 49; Saray, a.g.e., s. 20. Şii Safevi devletiyle cihadın farz olduğuna dair, Atatürk Univ. İlahiyat Fak. Kütüphanesinde de Ebû Suûd Efendi‟ye nisbet edilen “Risale-i Ebû Suûd” adlı yazma bir nüsha vardır. 29 varak, kırma nesih hatlı ve cildi bu risale: Mukaddimeden sonra dört bölüme ayrılmıştır, I. bölüm, Sahabe hakkında varid olan ayet ve hadisleri; II. bölüm Şianın dalâleti ve bazı şen‟i fiillerinin zikri; III. bölüm, Şia‟nın inançlarını kat‟i delillerle çürütme ve tekfirlerini beyan; IV. bölüm ise, tekfirden sonra terettüp eden meselelerin açıklanmasını (4a) ihtiva eder.

[8] Sümer, Safevi Devletinin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü, s. 36; aynı fikri M. Akdağ da kabul eder. Bk., Türkiye’nin İktisadi Ve İçtimai Tarihi, c. II, s. 154.

[9] Celâlzade eserinde Çaldıran seferi için bir bölüm ayırmıştır, bk. Selimname, s. 354-389.

[10] Sümer, Safevi Devletinin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü, s. 37, 41 d, not 72. Yeniçeri ocağının Yavuz‟a muhalefeti seferin uzun sürmesi, sefer güzergâhının İslam toprağı olması hasebiyle yağma ve talana izin verilmemesi gibi sebeplere dayanır; itikadi sebepler söz konusu değildir.

[11] Miquel, İslam ve Medeniyeti, s. 361; A. Hasaneyn, İran fî Zılli’l-İslam, s. 79-80; Asrar, Kanuni Devrinde Osmanlıların Dini Siyaseti ve İslam Âlemi, s. 114; Saray, Türk-İran Münasebetlerinde Şiiliğin Rolü, s. 22-23, 36-37, 51-52.

[12] Kütükoğlu, Osmanlı-İran Münasebetleri 1578-1590, s. 195-196.

[13] Bak. DİNİ VE SİYASİ BAKIMDAN OSMANLI-İRAN MÜNASEBETLERİ -M. Saffet SARIKAYA

[14] Barla Lâhikası | Yirmi Sekizinci Mektubun Sekizinci Meselesinin Üçüncü Nüktesi | 181

 

 




AĞIR GELDİ BU KİŞİLİK

AĞIR GELDİ BU KİŞİLİK
Gerçekten de toplumun kişiliği, kişiliğini bulması bazılarına ağır geliyor.
İşte dindar geçinen kişinin de bunu, bu izzeti, bu kişiliği taşıyamaması, hadi gel de rus uçağını vur da görelim-demesi;-“ Zaman zaman aykırı çıkışlarıyla dikkat çeken Alparslan Kuytul’un yakın zamanda yaptığı bir konuşmada sarf ettiği sözler sosyal medyada alay konusu oldu. Sınırda düşürülen Rus uçağı ile birlikte o sözler tekrar gündeme geldi.”
Bir asırdır sürünen, maddi-manevi sıkıntı çeken bu millet, on yıldır ayağa kalkmaya, kendisine gelmeye başlıyor ancak dışarıdaki tehditlerden çok, bizdekiler bu izzeti taşıyamıyor, yıllardır çektiği zilletin ezikliğini, izzeti ve izzetlileri tenkid ederek devam ettirdiğinin farkında değil.
İyi bir silkinmeye, silkelenmeye ihtiyacı var.
Bir asırlık çöküntünün etkisinden bir türlü kurtulamıyor, etkisinden çıkamıyor.
Kur’an-ı Kerim-de Yahudiler için söylenen;” Onların üzerine bir zillet ve yoksulluk damgası vuruldu. “ ifadesi,bizde bulunan bir kısım ve kesim için aynı durumu göstermektedir.
********************
Mehmet Akif gibilerle beraber olan Neyzen Tevfik tam bir içki mübtelası idi. İçkiyi bırakması için onunla beraber olunmakta idi.
Bunun etkisiyle olsa gerek ki, bir ara içkiyi bırakıp tevbe eder ve namaza başlamaya niyet eder.
Ancak uyuşmuşluk genlerine işlemiş, huysuzluğundan bir türlü vaz geçemez. Tevbesini bozarak tekrar eski haline döner ve günah çıkarmak amacıyla şunu dile getirir;
“Senin aşkınla gönlüm süt limanlık yâ Resûlullah,
Kalın geldi fakîre Müslümanlık yâ Resûlullah!..”
Böyle bir Müslümanlık istenmektedir.Hem içen hem de bayramdan bayrama camiye giden bir Müslüman..
Başbakanın istediği dindar nesile tepki gösterip istemeyenler,kendilerine islamın kalın geldiği, iki arada bir derede kalmış Agop yapılı insanlardır.
-Dinin ağır geldiği kimselere,kişilikte ağır gelmektedir.
Toplum kişilikle imtihan edilmekte, karşımıza savaşa kadar gidecek derecede olaylar çıkmaktadır.
Kişiliğimiz test edilmektedir.
Olanlarla olmayanlar, birbirinden ayrıştırılmaktadır.
*************************
Türkmenlere giden yardımları engellemek amacıyla tırları durduranlarda, kendilerine en az tabirle kişilik ağır gelen kimselerdir.
Ayağa kalkıp Türkmenlere, Suriyelilere yardımı hazmedemeyenler, kişilik çöküntüsünü hala yaşamaktadırlar.
Bu bir kişilik bozukluğudur.
Eğer kişiliğimizi bulmazsak Allah daha ağır imtihanları karşımıza çıkarır.
MEHMET ÖZÇELİK
27-11-2015




AYIDAN POST…

AYIDAN POST …….. Sesli Dinle

Doğru bildiniz devamını.Yani;

Ayıdan post, Rus-dan dost olmaz, diye…

İnsanlık tarihini gözümün önüne getirdiğimde, Dakyanusu, Fir’avunu, Nemrudu, Buht-un Nasır-ı düşündüğümde,1917 rus ihtilalinden sonra yüz milyondan fazla insanın sibiryada,rusyada,93 harbiyle başlayan zulümler ve özellikle Kominizm belası kadar bir belayı ve vebayı dünya görmedi ve de yaşamadı.

Öyle ki; insanların veya sadece Müslümanların değil, bütün dinlerin ve maneviyatın yer yüzünden kaldırılması için her türlü zulmü reva gördü.

1970-lerde Türkiye kominizm ile büyük bir sarsıntı geçirdi.

Kırpıntı halinde de olsa varlığını sürdürmektedir.

*Batının tecrübesini elde eden Rusya, boşluk bulduğunda orayı doldurmaya çalışır.

Ayıdan post, Rusdan dost olmaz, düşüncesi, yabana atılıp, göz ardı edilecek bir söz değildir.

Bir yandan büyük bir caminin açılmasına Cumhurbaşkanı Erdoğanı davet ederken, diğer taraftan bizde oluşan seçim boşluğundan dolayı çok rahat suriyede Esede destek olup, muhalifleri bombalamaktadır.

Menfaatı için her şeyi yapar. Savaş dahi…

*****************  

Rusyaya esir düşen Bediüzzaman, eserlerinde rusya ile ilgili genişçe bilgi verir.[1]

Dünyadaki terörün pimini rusya çekti.

“…sosyalistlik, bolşeviklik sûretinde, evvel Rusya’yı zîr ü zeber edip, geçen Harb-i Umûmiden istifadé ederek, her yerde kök saldılar. Şu bolşevizm perdesi altındaki kıyâm-ı avâm, havâssa karşı bir kin ve bir tezyif fıkrini verdiğinden, büyüklere ve havâssa âit medâr-ı şeref herşeyi kırmak için bir cesâret vermiş.”[2]

-Doğuyu yakmış,yıkmış,Ermenileri kullanmıştır.

-“Harb-i Umumîde Van şehrinin, Rus’un istilâ etmesi ve ihrak etmesiyle harâbezâr olması…”[3]

Dünyaya salgın bir hastalık gibi Allahı inkâr düşüncesi rusyadan büyük bir ateş gibi dünyaya yayıldı,önüne gelen tüm dinleri yakıp kavurdu.

-“Rus’un dehşetli bir inkar ile ve Allah’ı tanımamak ile hücumunu yazan gazetelerin yazılarını okuyan gençler ve ihtiyarlar, elbette iman-ı billahtaki mevcudiyet ve vahdaniyet-i İlahiyeye dair gayet kati ve kuvvetli derslere pek ziyade ihtiyaçları var” diye tesbihatta kalbe geldi.”[4]

-“kızıl Rusya dan çıkarak kızıl ateşler ve kızıl kıvılcımlar saçan ve birer birer dünya şehrinin mahallelerini saran ve ovaları yakıp kavuran, bazı yerlerde de nifak ve şikak ateşleri saçarak, kardeşine “Kardeşini öldür!” diye bağıran ve en nihayette alem-i Hıristiyaniyeti yakıp kavurup harman gibi savurduktan sonra alem-i İslam mahallesini saran ve evimizin saçaklarına kıvılcımları sıçrayan ve çok büyük ve çok dehşetli bir bela olan komünizm”[5]

Ancak bunun sürekli devam etmeyeceğini söyleyen Bediüzzaman,1989 yılında kominizmin yıkılmasıyla bu hakikatı haber vermişti.

-“İki dehşetli Harb-i Umumînin neticesinde beşerde hasıl olan bir intibah-ı kavî ve beşerin tam uyanması cihetiyle, kat’iyen dinsiz bir millet yaşamaz. Rus da dinsiz kalamaz. Geri dönüp Hıristiyan da olamaz. Olsa olsa, küfr-ü mutlakı kıran ve hak ve hakikate dayanan ve hüccet ve delile istinad eden ve aklı ve kalbi ikna eden Kur’ân ile bir musalâha veya tâbi olabilir. O vakit dört yüz milyon ehl-i Kur’ân’a kılıç çekemez.”[6]

******************  

MEHMET ÖZÇELİK/24-11-2015

[1]http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Home&SubSection=Search&Command=Results&TextAny=rus&TextExact=&TextAll=&TextNone=&BookName=&where=Kulliyat&ResultPage=1

[2] http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=Mektubat&Page=354

[3] http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=Lemalar&Page=403

http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=Lemalar&Page=249

[4] http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=Sualar&Page=517

[5] http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=EmirdagLahikasi&Page=116

[6] http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=EmirdagLahikasi&Page=311




ALDANMIŞ RUHLAR

ALDANMIŞ RUHLAR – Sesli Dinle

Adanmış ruhlara bedel,aldanmış ve kandırılmış ruhlar vardır.

Bunlar kandırılmakla kalmaz, kandırılmanın etkisi ve tesiriyle başkalarını da kandırır.

Bu aldanmışlıklarıyla her yere nüfuz ederler.

-Solcu olduğunu söyleyen bir öğretmen emekli olup arkadaşı müdür muavinine veda ediyordu.

Yanına vardığım müdür muavinine de veda eden sınıf öğretmeni son cümlesinde;

-Şimdiye kadar bizi kandırmışlar, yanlışı öğretmişler, dedi.

O gittikten sonra muavin arkadaşa;

-İnsanın aldanması normaldir. Hata yapabilir. Kandırılabilir ancak ya kendisinin kandırdıkları ne olacak?

25 yılda beş kere devir yaptığı en az iki yüz kadar öğrenci, bunların aileleri ve kendilerinin kuracağı aileler, yönetici olarak atanacağı kurumlar vesair.

Binlerce insan aldanmış oluyor.

Aldanmış ve bozulan nesiller böyle oluşuyor.

Kandırılan, yanlışa bandırılan, aldanmış ruhlar.

Geriye kalan ve dönüşü olmayan Pörsümüş Ruhlar kalıyor.

***************  

Kişi olarak ve toplum olarak kişilikli olmamız bazılarına ağır geliyor.

Gerçekten taşıyamamaktadırlar.

Yılların ezikliği, silikliği, silikleşen ve kişilik kaybı yaşayanlara, kazanılan kişilik ağır gelmekte, feryat etmektedirler.

Millet olarak kaybettiğimiz kişiliğimizi yeni yeni kazanmaktayız.

Dünyaya karşı duruşumuz, yürüyüşümüz, mevkiimiz değişti.

********************  

Gerçek ruh, Ruh-u Muhammedidir Asm.

Hz.muhammed; Fevkal beşer, ilah olmayan beşer, beşeriyetin zirvesindeki insan, kâmil insan, mükemmel insan, insanlığın enmuzeci…

Allaha Adanmış Ruh…

O ruha adanan ruhlar.

Şeytan o ulvi mertebeye ulaşamadığından aldatmaya mecal bulamamıştır.

Onu kaybeden şeytan ,geride kalanları kazanma yolunca çokça çaba harcamaktadır.

Şeytan sürünen ruhları, dökülmüş ve döküntü ruhları toplamaktadır.

****************  

Dün Demireli gündeme getirerek, mason muydu değil miydi diyerek yarım asırdır kavga başlatan iç ve dış gizli komiteler, şimdi de paralel yapının masonlarla ilgisi var mıydı yok muydu tartışmalarıyla bir yarım asrımız daha heba edilecektir.

Demirel-in bilinmekle beraber,gizli tutulsa da masonluğu tescillendi.

Yeni Şafak gazetesi tarafından Gülen-in masonluğu iddiasına rağmen bu tartışma sürmekte, olmadığına dair kuvvetli deliller ve sesli ifadeler kullanılmadı.

Hatta iyi insanlar denilip, tenkid yoluna gidilmedi.

Şimdi toplum yarım asır bununla meşgul edilecek, bir çok ulvi ruhlar heder edilecektir.

Önden giden atlılar, geri bırakıldılar.

Ruhları aldatıldı…

Aldatılan ruhlar; bir samimiyet, basiret ve ihlasla geri kazanılabilir.

Çok geçmeden…

***************  

Hakikatlar perdelenmektedir.

Bu amaçla;

Sürekli kavramların içleri boşaltılmaktadır.

Bu da insanların birbirlerini anlamalarına engel ve perde olmaktadır.

Kavramların boş olduğu yerde, sürekli kavgalar olmaktadır.

Doğudan ve batıdan bütün insi ve cinni şeytan ruhları, gerçek ruhları, adanmış olanlar aldatmaktadırlar.

MEHMET ÖZÇELİK

20-11-2015

 




İLÂHİYAT CEPHESİNDEKİ TEHLİKE

İLÂHİYAT CEPHESİNDEKİ TEHLİKE – Sesli Dinle

Belki başlık;-Dinin önündeki engel ilahiyatçılar mı?-demek gerekti.

Dün dine dıştan vuranlar,bu gün içten vurmaktadırlar.

Dün caminin duvarına bevledenler,bu gün caminin içine bevletmektedirler.

Din içten vurulmakta,dini içten vurmaktadırlar.

İlâhiyatlar içerisinde belki genelde çok az bir kesimi işgal etse de,çoğunluğu gölgeleyen ve suyu bulandıran ilâhiyatçılar,problemli olanlar muhatabımdır.

İlâhiyatlara problemli insanlar mı alınıyor yoksa ilahiyatlar mı onları problemli yapıyor?

Ortada bir problem olduğu gerçek.

Bunu ilahiyatların verdiği defolu öğretmenlerden de görmekteyiz.

Belki bu imam hatiplerde bir veya,o civarda birkaç kişide olsa mide bulandırmaktadır.

Bunu hem kendim ve hem de görüştüğüm velilerden öğrenmekteyim.

İlâhiyatın problemi,problemli ilâhiyat hocaları ve onların derin ve derinliği olmayan yüzeysel talebeleridir.

Ankara ilâhiyatla başlayan bu inkâr defolu ve reform furyası destek bularak ve cesaret vererek,salgın hale gelmiştir.

Bu yerli projeden ziyade,harici bir projedir.

Yetersiz ve tutarsız bir furya.

Nitekim Haber Türk tv-de Tarihin arka odası proğramında kelâm prof-u olduğunu söyleyen bayana mehdilik konusu soruldu.

Birkaç saniye bekledikten sonra konuşmamazlık edemezdi elbette.Zira koca ve kocaman bir prof-tu.

Hemen yok böyle bir şey deyip kesip attı.Koca bir hakikatı inkar etti.

Vicdanı rahat etmemiş olacak ki,hemen arkasından pişmanlık ifadesi olarak,aslında ben hadisçi değilim deyip daha büyük bir ayıbını kapatmaya çalıştı.

Bilmedikleri konuda bilmiyorum deme seviyesi gösterilemeyince,mesleki gurur kendisine yanlışı çok rahat söyletmektedir.

Bu bir çok örnekten bir tanesidir.

İlâhiyat camiasına giren bir kısım kimse,adeta farklılığını ortaya koymak için,farklı söylemeyi ve görünmeyi farklılık ve seviye olarak addetmektedir.

******************

Ali Fuad Başgil şu tesbiti yapar:

Bana Ankara’daki İlahiyat Fakültesi’nden veyahut İmam-Hatip okullarından bahsetmeyiniz, rica ederim. Laik Üniversiteye bağlı fakülteler, din âlimi değil, din tenkitçisi yetiştirir. İmam-Hatip mektepleri İslamiyet’in yalnız elemanter bilgilerini öğretmekle kalır. İslamiyet’in yüksek ilimleri, kelâmiyyât ve bedîiyâtı uzun seneler okutulmamak yüzünden bugün hemen hemen yok olmuştur.

*Bir kısım ilahiyat hocaları ve onları taklid etmeye çalışan bir kısım meslek hocaları, denizde yüzmeye çalışırken,maalesef damlada boğulmaktadırlar.

Mesela,Hz.Âdem-in ilk oğluyla sonraki kızının,ilk kızıyla da sonraki kızının evlenmesini –akılcı davranmasına rağmen- aklına sığdıramamakta,kasır fehmiyle farklı anlam yüklemeye çalışmaktadırlar.

Hz.Âdem-in dışında başka Âdemlerde olduğunu,böylece onların çocuklarının birbirleriyle evlendiklerini iddia etmektedirler.

Olaya geniş açıdan değil,dar açıdan bakmaktadırlar.[1]

Oysa bir şeyde illet,emri ilahi ve nehyi ilahiye bağlıdır.

Yani Allahın bir şeye müsaade etmesiyle o şey helal olurken,nehyetmesiyle de o şey haram olur.

Tıpkı Yahudi milletine hayvanın iç yağı haram iken,iftar olmayıp,oruçta eşleriyle beraber olmaları yasaklanmış iken,diğer ümmetlerde bu durum mübah kılınmakla, haramiyetten çıkmıştır.

-Bir de; İmanın 6 şartı (Özellikle Buhari ve müslimdeki iman bahsinde,Cibril hadisinde altısı zikredilir,[2] ayette beşi zikredilir.Tıpkı islamın beşinin bir arada zikredilmeyişi ve beş vakit olarak bir ayette bir arada bulunmaması gibi…) ve peygamberlerin üstünlüğü[3] ( İşte Biz, o resûllerden bir kısmını, diğerlerinin üzerine faziletli kıldık. Allah, onlardan kimiyle konuştu, kimini de derecelerle yükseltti.)

*******************

Yeni yetme ilahiyatçıların uzanamadıkları şeye ekşi deyip,inkara sapmaları,alakasız bağlantılar kurması niyetlerinin de samimi olmadığını ve yetersizliklerini göstermektedir

*Efendimize olan aşırı sevgiyi Hz.İsa ve Hz.Ali ile karıştırarak,şirk kabul edilmesidir.

Oysa Şeffaf olan Peygamberimize olan muhabbet arttıkça,Allaha olan sevgi de o nisbette artmaktadır.

*Prof. Dr. Y.N. Öztürk, yeni kitabıyla dikkat çekti.

Deizm hakkında yazdığı yeni kitabıyla ilgili röportaj veren Öztürk, “Kuran; Deizm’i teşvik eden, terviç eden bir kitap değil ama ona kapı aralayan bir kitaptır’’ dedi.

Öztürk, “Deistler, dinciliğin bütün kötülüklerine, rezilliklerine rağmen Allah’a inançlarını koruyan samimi mümin insanlardır. Tarihin en namuslu, en ahlaklı, en üretken adamlarıdır. Atatürk de Deist’tir. Hem namuslu hem de Allah’a imanı olan adam başka bir yere gidemez” dedi.[4]

Hocası Hüseyin Atay gibi namazı inkâr etmekle kalmaz,[5] kendisinin Moon tarikatından olduğunu ifade eder.[6]

Aslında onun hakkında ne kadar söylersek söyleyelim,resimler ayinesi iştir kişinin diyor.[7]

DEİZM NEDİR?

Deizm veya Yaradancılık, mantık ve doğal dünyaya dair gözlemlerin kaynağını oluşturduğu; dini bilgiye dolaysız biçimde sadece akıl yoluyla ulaşılabileceği ilkesini esas alan, bu sebeple vahiy ve benzerine dayalı tüm dinleri reddeden tek Tanrı inancıdır.

Kehanetlerin, mucizelerin, dini dogmaların, demagojilerin ve kaynağı ilahi ilan edilen dinlerin reddinden dolayı peygamberler, kutsal kitaplar, sevap, günâh, ibâdet, dua, vahiy, melek, cin, şeytan, cennet, cehennem, ahiret ve kader gibi kavramların bu inanışta yeri yoktur.”[8]

-Toplumda menfi yönden öne çıkan insanlara bakınız;mutlaka bunun bir temelini oluşturan temel bir farklı inanca sahiptir.

Ben Öztürk-ü Melami bilirdim,meğer bir de Deist miş!

*Bidat Ehli Hocalar – Bu Kadarını Hiç Bir Arada Görmediniz.[9]

-Bunlarla yetinmeyip bir tv proğramında;-Böyle Müslüman olmaktansa,ateist ve dinsiz olmak daha iyidir,diyerek büyük bir tehlikenin kapısını açmış oldu.

*******************

*Süleyman Ateş;” Cennet hiç kimsenin tekelinde değildir. Kur’ân-ı Kerîm, cennet vizesi almak için üç şart belirlemiştir. Bunlar, Allah’a şirksiz, âhirete şeksiz inanmak ve sâlih amel (yararlı eylem) yapmaktır. Bu şartları kendisinde taşıyan herkes, dini ne olursa olsun, cennete girecektir. Cennet iddiâ ile olacak şey değil, bir olgunluk, ruh temizliği ile ulaşılacak mânevî ödüldür. İşte bu ruh temizliğine, Kur’ân’ın belirlediği üç şey ile yani Allah’a, âhirete inanıp bu inancın gereği olarak Allah’a kulluk etmek ve güzel işler yapmakla ulaşılır.”[10]

*Hayrettin Karaman-da yan çizmeye çalışsa da aynı görüşü tasvib ettiğini ve” Bu görüşün de savunulabileceği kanaatindeyim.”sözünü söylemiştir.[11]

*Hristiyan ve yahudilerinde bir Allaha,ahirete iman edip Salih ameli yeterli görenler,şu gerçeği görememektedirler;

-Zaten böyle birisi hristiyan ve Yahudi olamaz.Hristiyanlar Teslis inancını yerine getirmesi ,Yahudilerinde meleklerin Allahın kızları olduğu inancına inanması gerekir.Bu bir vakıadır.

-Birde bir Müslüman Hz.İsa ve Musaya ve de onlara indirilen kitaplara inanmaması halinde durumunun herhangi bir mesuliyet getirmemesi gerekir!

Cibril hadisi diye de ifade edilen,Kur’an-ı Kerim-den sonra en güvenilir kaynak olan Buhari ve Müslimdeki İman bahsinde imanın altı şartı zikredilmektedir.[12]

************************

İran 1501 Şah İsmail dönemine kadar Sünni idi.

Şiilik Şah İsmail ile beraber başladı.

İranı Safevi Türkleri Şiileştirmişlerdir.

-Tıpkı Türkiye-de şimdiye kadar hem ehli sünnet ve-l cemaat olarak geldi.

Ancak içten içe sürekli belirli şahıslar tarafından tahrif edilmeye çalışılmakta hatta ehli beyt okulu bahanesiyle Şia-Alevileştirilmeye çalışılmaktadır.

*********************  

Bir dönem batı hayranlığı,batı kaynaklarından alıntılar yapma işlemi,şimdilerde doğuya yönelmiş durumda mesela;

Kendisi sosyolog,şii asıllı,sahabeye farklı bakan,Avrupa görmüş olan Ali Şeriati gibi şahıslar öne çıkarılır.

Tercihte öne çıkan sebebler ise;ya reformist olması,ya aklı ön plana çıkarması,ya muhalefet etmesi,çok rahat tenkitte bulunması,olumsuzlukları nazara vererek kendine bir pay çıkarmış olması,şöhret,kendisinden bahsedilmesi,farklılık öne sürme gibi sebeblerle tercih edilmektedir.

Her anahtar her kapıyı açmaz.

Ali Şeriatinin bazı insanların dünyasını açmış olması,herkesinde dünyasını açacak demek değildir.

Oysa Şeriati pek de benim dünyamı açmadı,şaibeli ve dikkatli bakıp okumama sebeb oldu.

Bu ve bunun gibi kişiler okunacaksa,hassas ve dakik olmalıdır.

*Nitekim Ali Suavi-ye de baktığımızda görürüz ki;Bir İngiliz projesi olan Suavi Avrupa görmüş bir vaizdir.

İngiliz Said paşa tarafından Galatasaray lisesine müdür olarak atanır.Ancak çirkin hareketlerinden dolayı,bir çok defa yapılan şikayetler üzerine görevinden alınır.

Abdulazizin öldürülmesiyle Türkiye-ye gelmiş,İngilteredeki monarşi sistemiyle yönetimi savunmuştur.

Abdulhamidi devirmek için topladığı beş yüz kişi ile ayaklanmış.Beşiktaş muhafız alayı tarafından kafasına vurularak,40 yaşında iken öldürülmüştür.

İngiliz eşi Mary evdeki belgeleri yakar ve o gece Londraya gemiyle kaçar.

Medrese okumamış,Londra ve İstanbul gazetelerinde yazılar yazan Suavi,adeta padişahı devirme projesiyle hazırlanmaktadır.

*************

*Bu gün Işid-e katılmanın önemli bir sebebi;Bir asırlık dine yapılan baskının neticesinde, insanların sağlıklı bir dini bilgi almamaları,adeta sağlıksız beslenmeleri, merdiven altı imalat gibi zorlu ve yetersiz bir öğrenme durumu,din adamlarının tehdidi,öldürülmesi,sürülmesi,muhtaç bırakılması gibi sebebler,daha sonra dini içten yıkmak için sulandırma yöntemleri,Kur’an-ı Kerimin etrafındaki surların adeta teker teker yıkılmaya çalışılmasıyla birlikte, Kur’anı Kerimin doğrudan doğruya kendisini muhafazaya çalışması,bütün bunlardan amaçlanan ise, Kur’anı Kerimi doğrudan doğruya hedef almaktır.

Ne gibi mi; Diyanet’in Avrupa’ya gönderdiği 100 tane çocuğun başına koyduğu adam “Kur’an’a kutsallık atfedilemez. Ulûhiyetten başka kudsiyet yoktur. Allah’tan başka yoktur. Kur’an’a da kutsal dersek çok sorun yaşarız” denildiği gibi.[13]

Kur’an-ı Kerimin kudsiyetine gölge düşürdükten sonra,O’nun aslında değişebilmiş olabileceği uydurmasıyla,normal bir kitap,her türlü tasarrufun yapılabileceği bir eser durumuna indirmeye çalışılmaktadır.

-Mezhebsizlik iyidir,hoştur,diyerek insanları boşluğa itecek,keyfine göre yorumda bulmanın yolları açılacaktır.

*Özetle; İslamiyeti diğer dinlerden farklı olarak ayakta tutan tek unsur,Peygamber Efendimizin şeffaf olan manevi hakimiyetidir.

Şu anda İslam maskesi altında Peygamberimizin bu hakimiyeti kırılmaya çalışılmaktadır.

Böylece Kur’an-ı Kerim etrafındaki en büyük koruyucu ve tutturucu tutkal ve güç Efendimiz olduğundan o güç kırılmaya ve devre dışı bırakılmaya çalışılıyor.

Akabinde Kur’an-ı Kerime direk hücum edilecek hatta şiada olduğu gibi bahanelerle başka Kur’anlar çıkarılacak,en azından şaibe oluşturulacaktır.

Şeytan ayetleri bunun bir çıkışıdır.

**********************  

Eski Arapça Damad gibi özellikle fıkıh kitaplarına baktığımda gördüğüm şu ki; Üzerinde icma edilen görüş belirtildikten sonra,zayıf görüşü ifade eden ‘Kıle’ (denilmiş) ile bir çok farklı görüşler dile getirilmiş,ancak kabul görmediğinden muteber bir görüş olmamak üzere –Denilmiş- ifadesiyle dile getirilmiştir.

-Bu gün de yeni bir görüş olarak ortaya atılan silik ve muteber olmayan görüşler de, çöpe atılmış ve kabul görmeyen görüşlerin yeni bir versiyonla!,yeniden gündeme getirilmesidir.

*********************  

Dini din ile vurmak! Çanakkale savaşında batı orduları komutanı olan general Wınston Churchill kendisinin Türkiye üzerinde ki stratejisinin başarısız olduğuna dikkat çeken lordlara, 1932 yılı bir avam kamarasında şöyle bir konuşma yapar. ” Beyler… Türkleri güç ve ağırlık olarak yüz grama çıkarmamalı, elli grama ise hiç düşürmemeliyiz. Onları biraz kuruyunca sulamak, biraz yeşerince de budamak icap eder. Ben başarısız olmadım ama burada ki herkes gibi Türkleri hafife aldım. Şuan anlıyorum ki ellerindeki Kur’an-ı Kerim’i alamazsak, Türkleri yenmemiz mümkün değil” der. Bunun nasıl olacağını soranlara ise; Dini, Din silahıyla vuracağını söyler.. İşte müslüman bir toplumu en kolay yıkabilmenin formülünü böyle verir Wınston Churchıll. Din’i din silahı ile.. Her şey planlanır ve çok basittir. Önce, gerçek islam ve Kuran ilmi verilen medreseler… “[14]

Din,Allahın dinidir.

Allah elbette bir yandan kendi dinini korurken,diğer yandan da sönük ve silikleri ortaya çıkarır.

MEHMET ÖZÇELİK

14-11-2015

 

[1] http://m.sorularlaislamiyet.com/index.php?oku=239515

http://www.saidnursi.de/yazarlar/halil-akgunler/8750-hz-ademden-as-once-baska-ademler-varmiydi.html

[2] Buhârî – Müslim İbni Mâce – Tirmizî – Ebû Dâvûd – Nesâî.

[3] Bakaranın son ayetinde hepsinin bir olduğu zikredilirken,Bakara.253-de.

[4] https://www.youtube.com/watch?v=78AJ6COn0xk

http://www.yeniakit.com.tr/haber/yasar-nuri-ozturk-sonunda-deist-oldu-62445.html

http://www.furkanhaber.com/deist-ilahiyatci-yasar-nuri-ozturk/

[5]https://www.google.com.tr/search?q=ben+mumum&gws_rd=cr,ssl&ei=ogM1VsGbLqK6ygOgmKy4Bw#q=ya%C5%9Far+nuri%27nin,namaz%C4%B1n+bir+emevi+uygulamas%C4%B1+oldu%C4%9Funu+s%C3%B6ylemesi&tbm=vid

[6] http://www.yenimesaj.com.tr/?haber,2015338

https://www.youtube.com/watch?v=S03KNyoVNWs

[7]https://www.google.com.tr/search?q=ya%C5%9Far+nuri+%C3%B6zt%C3%BCrk&biw=1440&bih=740&source=lnms&tbm=isch&sa=X&ei=HLqGVbynKcmsswGF9oDADg&ved=0CAcQ_AUoAg

[8] http://www.habervaktim.com/haber/413584/yasar-nuri-ozturk-deist-oldu.html

[9] https://www.youtube.com/watch?v=wlh_bbJIPH4

[10] http://www.suleyman-ates.com/index.php?option=com_content&view=article&id=794:cennet-kmsenm-tekelnde-deldr–vaktler-br-vakte-ndrme-&catid=56:2013-08-24-21-17-25&Itemid=46

http://www.gazetevatan.com/suleyman-ates-46023-yazar-yazisi-cennet-kimsenin-tekelinde-degildir/

[11] http://www.hayrettinkaraman.net/makale/0315.htm

http://www.ihvanlar.net/2012/05/01/polemik-degil-diyalog-kitabina-reddiye/

https://www.facebook.com/notes/%C3%BCstad-kadir-m%C4%B1s%C4%B1ro%C4%9Flu/hz-muhammed-mustafa-save-inanmak-iman%C4%B1n-%C5%9Fart%C4%B1-de%C4%9Filmi%C5%9F/135859266488661

[12] bk. Müslim, “Îmân”, 1; Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 15; İbn Mâce, “Mukaddime”, 9, http://www.sorularlaislamiyet.com/article/12212/kadere-imanin-kuranda-olmadigi-hadislere-sonradan-karistirildigi-iddiasinda-olanlar-var-kadere-imanin-kaynagi-nedir-kader-bizim-irademizi-ve-tercihimizi-yok-eder-mi.html

[13] http://www.gazetevahdet.com/ilahiyat-camiasinda-ilmi-seviye-asiri-dusuk-3128yy.htm

[14] http://www.palo.com.tr/a/dini-din-ile-vurmak-374354#sthash.nLrU7219.dpuf

 




HALKLARIN SİCİLİ

HALKLARIN SİCİLİ –Sesli Dinle

*Bir nesli nasıl mahvettiler.

Osman Yüksel Serdengeçti-nin bir dönem mahvedilen nesilleri ele almaktadır.

Her halde bu asrın en önemli özelliği,mahvedilen nesillerdir.

Bu milletten koparılan nesiller,parça parça yok edilmektedirler.

Her halde böyle bir eser her yarım asırda bir yazılabilir.

***************

Türkiye-nin maddi-manevi gelişiminin önündeki en büyük engel kemalizimdir.

Bütün su-i istimaller bu adla yapılmaktadır.

-Hac arkadaşların oluşturulduğu bir toplantıda manevi hava oluşturulmuş iken,birden bire laf Atatürke geldi veya getirildi.

Yeni gelen eczacı olduğunu söyleyen bir kişi hiçbir münasebeti yok iken,münasebetsizce;

-Atatürkü herkes sever zevzekliğinden sonra,yanındakinden başlayarak,teker teker herkese;sen seviyormusun,deyip,-seviyorum –cevabını alıyordu.

Sıra bana geldiğinde;-Sevmiyorum-dedim.

Birden daha hiç bir söylemiş iken kendisi;

-Haklısın,bazı yanlışları olmuştur,bazılarına bende katılmıyorum,diyerek sebebinin az bir kısmını kendisi sıraladı.

-Bu toplumun tüm değerleri silinerek yerine Atatürk oturtturuldu.

Aslında atatürke sahip çıkılmasının en büyük sebebi ise,dine olan muhalefetten kaynaklanmaktadır.

Zira 1970-lerde solcular da atatürkü sevmez,ona muhalif idiler.

Onu kullanmak,onun sırtından nemalanmak amacıyla Atatürk sevicileri olarak,yapma bir sevgi içerisine girdiler.

Sağ bir kısım kesim resmiyet içerisinde bunu yapmaya kalkışsa da pek beceremedi.

İyi ki de beceremediler.

İşin yoksa bir de onunla uğraş…

-Tarihte hiçbir kimse,hiçbir despot hatta firavun ve nemrud bile öldükten sonra kanunla korunmadı.

5816 sayılı atatürkü koruma kanunu binlerce insanı mağdur etti.

*********************  

Maalesef seslice hırsız var diyenler,hırsız çıktı.

Tıpkı dayak atanın,dayak yediğini söyleyip bağırmasıyla,suçunu gizlemeye çalışması gibi..

-1997 yılında yüz kadar sınıf öğretmeninin Din dersi öğretmeni olması amacıyla Denizli-de kurs veriyorduk.

Samimilik ve muhabbet oluşturmak amacıyla cemaatları da ziyaret ediyorduk.

Gülenin yurduna da gittik.

Gider gitmez bizi bir salona aldılar ve orada yarım saat atatürkün videosunu,yirmi dakikada da Bediüzzamanın videosunu gösterdiler.

İlk midemin bulandığı an,sinsice hareketin göstergesiydi.

Birbiriyle bağdaşmayan bu iki zatı bize göstermeleriyle nifak ve riya örneğini göstermiş oldular.

Oysa biz oraya video seyretmeye değil,kısa bir süre sohbet etmeye gitmiştik.

Video seyretmeyi gerektirecek bir durumda yoktu.

Hem baştan savma ve hem de samimiyetsizlik işiydi.

-Bu gün Paralelin içinde kimler yok ki..

Bu insanların kendilerini sorgulamaları gerektir.

Atatürk,Bediüzzaman,Masonluk,Laiklik,Irkçılık,Tesettür konularında zihinlerinin netleşmesi gerekir.

*******************  

*Osmanlıda 22 millet bulunmaktaydı.

Hepsi kendisini rahat bir şekilde ifade ediyor,inancının gereğini yapıyorlardı.

Bu gün ise ayı ve domuzların çimenler üzerindeki boğuşmaları aynen suriyede ve islam ülkelerinde cereyan etmektedir.

*Türkiye ise hem içten ve hem de dıştan kuşatılmaya çalışılmaktadır.

Derin devlet ve Ergenekon.

Bu gün burada biraz rahat edemeyen Ergenekon,Türkiyeyi dışardan kuşatmak için,bu sefer aynı bizdeki oyunları Kıbrısta oynuyor.

Türkiye-deki Ergenekon artık kıbrısta.

İçten sonuç alamayan ortaklar,Türkiye-yi etraftan, çevreden çerçeve içerisine almaya çalışmaktadırlar.

Amaç baş ağrıtmak..yavaşlatmak..sonunda duraklatmak…

*****************  

*İngiltere politikası gereği olarak islam toplumundaki ırk,mezheb,din,şive,tarih gibi ayrılıkları tesbit eder ve o toplumu karıştırır.

-Nizamul Mülk-Ömer Hayyam-Hasan Sabbah üçlüsü bulundukları noktalara gelmeden önce de arkadaştılar.

Hasan Sabbah Nizamul Mülkün valilik teklifini küçük görerek reddetmişti.

Ancak Hasan Sabbah bir çok Selçuklu sultanı ve yöneticisine saldırdı ve de öldürdü.

Fedaileri bunun için yetiştirmişti.

-Caferi-İsmaili-Batini-İbahiyye.şiiliğin bir çok kollarından birinin diğer adları.

İngiltere Haşhaşilerle yani İsmaililerle ittifak kurdu ve onları destekledi.

O dönemde haçlı ittifakıyla Selçuklu yıkıldı.

Haşhaşi-Hurufi-Safevi bu destek ile de yayılmaya başladı.

Hasan Sabbah eşkıyaları etrafına topladı.

Farklılıklardan fark elde etmeye çalıştı.

Bu günkü pkk gibi.

Hasan Sabbah inancı gereği iki oğlunu öldürdü.Bu bağlılarında,ona bağlılığı daha da arttırdı.Alamut kalesi Moğol olan Cengiz tarafından ortadan kaldırıldı.

-Haşhaşilerin islamla ilgisi yoktur.

Onlar gayrı Müslimleri değil,Müslümanları öldürmüşlerdir.

Dün İrandan çıkan Hasan Sabbahın o uygulamaları gibi bu günde İran gayrı Müslimlerle değil,Müslüman devletlerle savaşını sürdürmektedir.

Dünün Haşhaşisine hamilik yapan Hasan Sabbah gibi,bu günde İran Haşhaşi olan Pkk-ya destek olmaktadır.

-O günün Hristiyan tetikçileri olan Kudüs mabedini koruyan mabed koruyucuları veya Tapınak Şövalyeleriyle ortak hareket etmişlerdir.

Tapınak şövalyelerinden de masonlar çıkmıştır.

Tapınak şövalyeleri su-i kasdlar düzenlediler.Bunu da Haşhaşilerden öğrendiler.

Haşhaşiler onlara etki etmiştir.Birbirlerinin paralelleridirler.

MEHMET ÖZÇELİK

12-11-2015




İTTİHAD-I İSLÂM

İTTİHAD-I İSLÂM -Sesli Dinle-

Gerek memleketimizde ve gerekse de İslâm dünyasındaki korkunç vahşet ve dehşetin,entrikaların sürmesiyle Müslümanlar,Mehdiyyetin üçüncü devresini yaşamaktadır.

Bunun başlangıcındayız.

Ortası mı?

İttihad-ı İslamdır.

Birinci devre iman devresidir.

İkinci devre hayat devresidir.

Şu an ki devre ise,üçüncü devredir.

Önce islam dünyası,akabinde insanlık dünyası..

Sonra mı?

Allah daha iyi bilir…

Bir süre sürecek olan haşmet devresi…

Sonrası ise;Kader….

Son raund..son perde ve…

Perdenin kapanma devresidir.

*” İbnü’l Kayyım hayır cephesinde mehdi misal insanlar çok olacağı gibi şer skalasında da birçok deccal bulunacağına parmak basar. Bunlar kimi zaman deccaller olarak kimi zaman da cebbarlar olarak nitelendirilmekte, anılmaktadır. Zorba yönleri itibarıyla onlara cebbar veya cebbarlar denildiği gibi sahte misyonları veya kendilerine kurtarıcılık misyonu yüklemeleri nedeniyle de deccal veya deccaller denmiştir. İbnü’l Kayyım çok sayıda deccal numunesinin yanında içlerinde büyük bir deccal olacağını öngörmektedir. Buna mukabil hayır cephesinde de birçok mehdi misal kişinin ve yöneticinin yanında Mehdi-i Ekber olacağını da ifade etmektedir. Deccal sıfatlı birçok yönetici olacağı gibi aynı zamanda mehdi sıfatlı birçok yönetici de olacaktır.  Ama bunların içinde tek biri mutlak anlamda Mehdi’yi temsil edecektir. Bu itibarla sıfatı çok ama Mehdi tektir. İşte kimileri buna Büyük Mehdi de demektedir .[1]

-Buradaki hakikat kadar önemli olan Hindistanlı Abdulvahid adındaki bir hadis aliminin sempozyumda yaptığı konuşmasında bir hadiste mealen şöyle buyurulur;Her yüz sene de bir bir müceddid gelir ancak ahir zamanda gelecek olan zat ise iki asra hitab edecektir.

*İttihad-ı islamın bir an evvel tahakkuk etmesi gerekirken,oluşumunu geciktiren dahili ve de harici bazı maniler bulunmaktadır.

Önümüzdeki bu ayak bağlarından kurtulmamız gerekmektedir…

*Bediüzzamanın tesbitiyle,Türkiye-de gizli dinsiz komitenin en son koruması hukuk ve hukukçular olacaktır.

Türkiye-de dinsiz komitenin yıkımı,hukuk içindeki yapılanmanın yıkılmasıyla olacaktır.

“Telekulak skandalı”nda 100 hakime inceleme”[2]

*Abdulhamid gitsin de ne olursa olsun deyip,Abdulhamidi götürenler;Karlofça anlaşmasıyla başlayan süre olan 200 yılda 11 milyon kaybetmişken,Abdulhamid devrildikten sonra 12 milyon km yer ve vatan toprağı kaybettik.

Bu gün ise Erdoğan gitsin de kim gelirse gelsin çıkışıyla da,doğunun bizden koparılması amaçlanmaktadır.

-“Filozof Rıza Tevfik, gurbette Sultan II. Abdülhamid’in ruhundan özür dilerken,”31 Mart’ı biz tezgâhladık” itirafında bulunmuştu.

… 1949’da Haydarpaşa Numune Hastanesi’nde hasta yatmakta olan Rıza Tevfik, mahkeme kararıyla kendisini sorguya çekmek üzere gelen Avukat Abdurrahman Şeref Laç’a bu şiir hakkında şunları söylemiştir (bu sırada yanlarında bir hakim bulunmaktadır):

“Ben bu şiiri Türk milletine hakaret kasdıyle değil, tamamiyle aksi olarak, Türk milletini ölüme götüren bir zümreyi teşhir ve Abdülhamid Han’a edilen iftiraları tesbit gayesiyle yazdım.

31 Mart Vak’asını tertiplediği isnadı altında tahtından alaşağı edilen büyük Hükümdar, bu isnadla, sadece iftiraların değil, tertiplerin de en hainine hedef tutulmuştur. 31 Mart’ı tertipleyen İttihadçılar ve bu işe memur edilenler arasında bizzat ben de varım! 31 Mart’ı kışkırtma ve körükleme işini Selim Sırrı Tarcan ile Rıza Tevfik idare etti. Hasta yatağımdan söylediğim bu sözlere tarih kulağını kabartsın!”[3]

Dilerim 17-25 Aralık-ı yapanlarda aynı itirafta bulunurlar.

Nitekim o itiraflarda gelmekte ve deşifre olmaktadır.

İhlasla hareket etmeyenler, iflas tüccar rolünü oynamaktadırlar.

*Kendimizi ve de islâm dünyasını koruyup sahip çıkmanın yolu,ittihad-ı islamla mümkündür.

-Büyü bozuldu..Sihir kalktı..

Bu millete içten yapılan büyü,dıştan yapılan sihir çözüldü ve bozuldu.

Şimdi ise atağa geçme vakti ve de iç ve dıştaki düşmanı açık seçik görme vaktidir.

Bir asırdır maneviyatımızı bitirenler, iki bin yılı itibarıyla maddemizi de bitirdiler.

*Rejim direniyor.

*Türkiye-ye Allah yardım ediyor.

İnsanların rolü cüz-i ve iyi niyetten ibaret.

Külli netice Allahındır.

*Abdulhamidi cami çıkışında birkaç dakikalık şeyhulislamla konuşmasının onu kurtarması gibi,Tayyib Erdoğan-ın da ameliyata bir saatlik gecikmeyle,söz verdiği bir garibanı ziyaret etmesinin gecikmesiyle,Türkiye-nin kaderini değiştirecek gelişmeler yaşandı.

Mit başkanı tutuklanacak,devlete el konulacaktı.

Allah zulme müsaade etmez ve etmedi de.

Zira Küfür devam eder ancak zulüm devam etmez.

İttihad-ı İslâm kapımızdadır.

Kolay gele..Hayrola…

MEHMET ÖZÇELİK

07-11-2015

 

[1] El Hanabile ve’l İhtilafu Mea’l Selefiyye el Muasıra, Mustafa Hamad ve Alyan Hanbeli, Daru’n Nur, s: 451. http://www.habervaktim.com/yazar/72559/mehdi-neden-gelmeli.html

[2] http://www.haber7.com/guncel/haber/1641326-telekulak-skandalinda-100-hakime-inceleme.

[3] Hilmi Yücebaş,Filozof Rıza Tevfik: Hayatı, Hâtıraları, Şiirleri,İst. 1978, s. 347.




RACUL-Ü FACİR

RACUL-Ü FACİR

Facir ve Fasık..Günahkâr kimsedir.

Fasık-ı mütecahir ise;bunu çekinmeden,sıkılmadan,aleni,pervasız olarak işleyen kimse.

Cumhuriyetle birlikte kavgacı,fasık insanlar çok rahat bir şekilde türemeye başladı.

Ölmüş cesed üzerinde türeyen ve üreyen bakteriler gibi.

Bu durum öyle bir hale geldi ki,günah işlemeyenler adeta imalat hatası durumuna geldiler.

Bu durum hayatın tüm kademelerine yansıdı;

Medya,radyo,tv,gazete,eğitim,yönetim ve hakeza…

Sinema dünyası adeta fuhuş üreten malzeme haline geldi.

Ellerinde içki kadehleriyle ve uygunsuz görüntü sergilendi.

Dini Dindar olmayanlar temsil etti.

******************  

Bir asırdır bu milleti inanmamaya zorlayan inancı olmayan kimseler,şimdilerde o perdenin ve de zincirin yırtılıp kopmasıyla birlikte,aksi yönde atağa geçerek,oyuncağı alınmış çocuk gibi,inançlı insanların kendilerini zorlama durumu söz konusu değilken,mahalle baskısından,inançsızlığını inançlıya saldırmakla göstermektedir.

Aslında bu saldırı tamamen inanca karşı yapılan bir saldırıdır.

Kendisinde bulunan ene ve benlik duygusuyla,o eneyi veren enenin sahibine karşı bir rakib olmak,Allaha savaş açmaktır.

Ben-de varım,demektir.

Bir üfürüklük canı olmasına rağmen…

***********************  

Devletin en üstündeki temsilcisi tarafından,kendilerine otuz yıl verilmesi halinde bu milletin inancının yıkılacağı söylendi ve hep o yolda taşlar döşendi.

Bu milletin inançsız olması değil,inançlı kalması şaşırttı.

Dine aid hiçbir şeye tahammül edilmedi.Bin yıllık birikim bitirilmeye çalışıldı.

Kısaca günahkâr,fasık ve facir bir toplum oluşturulmaya çalışıldı.

************************    

27 Mayıs İhtilâli’nin hemen akabinde İmam Hatip Okullarının kapatılması da gündemdeki yerini almıştı.

“Millî Birlik Komitesi başkanı Cemal Gürsel’i tam sayfa ağırlayan Sebilürreşad

mecmuasının bu kapağı ihtilâllerle mütedeyyin çevreler arasındaki

çok taraflı ve istisnai olmayan problemli ilişkiyi göstermek bakımından

anlamlı bir tercihe yahut bir baskıya işaret ediyor.

Başka şaşırtıcı şeyler de var: 27 Mayıs Derbesi’nden sonra Diyanet İşleri Başkan yardımcılığı görevine getirilen emekli general ve tarikat mensubu Sadettin Evrin, Kur’an-ı Kerim’de Hz. Peygamber için geçen “vemâ erselnâke illâ rahmeten li’l-âlemîn” (“Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik”, Enbiya, 21/107) âyet-i kerimesinin ebced hesabıyla 27 Mayıs’a da işaret ettiğini, yani ihtilâlin de bir rahmet olduğunu yazmıştır.

Kitabındaki ifade aynen şöyle: “Hazreti Muhammed için Kur’an-ı Kerim’de söylenen ‘Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik’âyetinin 27 Mayıs 1960 inkılâbından bir ay sonra giren 1380 hicrî yılına tarih düşmesi, içinde bulunduğumuz zamana ait bir işaret ve yukarıda belirtilen mânevî rahmete bir beşaret [müjde] addedilebilir”[1]

Unutmayın, her askerî müdahaleden sonra Diyanet’e işleri tedvirle görevli önemli bir subay tayin edilir.”

Bir yandan din devre dışı bırakılırken,diğer yandan keyfi olarak kullanıldı.

-Bütün yapılan darbeler,dinin toplumda gelişmesini engellemeye yönelik darbelerdi.

*…..Necip Fazıl’ın çıkardığı Büyük Doğu dergisi, dinî ve siyasî yazılar nedeniyle defalarca kapatılır, kendisi de birçok kez tutuklanıp mahkûm edilir.”

Toplumda bu amaçla konuşmalar ve yazmalar bir cürm-ü meşhud olarak kabul edilmekteydi.

*******************    

İslamın önünde iki büyük engel vardı;Biri Ömer bin Hattab,diğeri ise Ömer bin Hişam.

Ömer bin Hattab Efendimizin duasıyla islama girdi.

İslamın önündeki birinci engel bu dua ile kalktı.

Diğeri ise büyük bir engel oluşturdu.

O da ilk savaş olan Bedir-de ve meleklerin yardımıyla ortadan kaldırıldı.

Ondan sonra yükseliş baş gösterdi.

Bundan dolayıdır ki;Manilerin def’i,hayırların celbinden önce gelir.

Türkiye-de bir asırdır,hayırların yapılmasıyla değil,şerlerin def’iyle uğraşıldı.

Bir yandan manilerin def’i ve bunu temsil edenlerin dünyadan teker teker gitmeleri, diğer yandan müsbet insanların oluşumu, rayından çıkmış toplumun rayına girmesi ortamını hazırladı.

Artık dönem hayırların yapılmasıyla açılan yeni bir dönemdir.

Haydi Hayırlar ola…

MEHMET ÖZÇELİK

07-11-2015

 

[1] Sadettin Evrin, Allah Bizimle, Ankara, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., 1961, Önsöz.




MÂNA-İ İSMİ VE HARFİ BAKIŞ

MÂNA-İ İSMİ VE HARFİ BAKIŞ

İmam-ı Mübin;İlim,proje,kanundur.Kitab-ı mübin ise;meyve,dal,budak,geometrik şekillerdir.İkisi de levhi mahfuzda bulunur.

Her şey başta bir irade ve kudretle vücuda çıkmıştır.

İrade diler,kudret vücuda çıkarır.

Tıpkı bakışlarımız ve düşüncelerimiz ile bilgisayar veya elektronik şeyleri çalıştırdığımız gibi,Allah da irade ettiğini Ol emriyle sonsuza dek var etmekte,varlığı gerçekleştirmektedir.

-Bilinçli bir resme sorulsa ki,seni nasıl yapayım,nasıl olmak istersin?vs

Böyle mi daha mantıklı olur yoksa işi ressama mı bırakmak daha uygun olur?

Elbette ressam bütün alternatifleri,resmin düşünemediklerini de düşünerek yapar.

Ve hangi parçayı nereye koyalım,diye danışılsa ne kadar isabetli cevap verecektir?

Allah da ezeli olan ilim ve tüm sıfatlarını devreye koyarak var eder.

-Allahın zatının ezeliyeti gibi,sıfatlarının mukteziyatında ve muktezalarında ebediyeti söz konusudur.

Cennetteki ebediyet ve değişiklik,kudretin tecellisindeki sürekliliktendir.

-İnsan olsun diğer varlıklar olsun,hakikatta hiçbir zaman için ölmemektedirler.Ya mekan değiştirmişlerdir.Ya da uygun bir rahim bulduklarında dirilişe geçmektedirler.

Zira mutlak manada adem yani yokluk yoktur.

Zira Allahın varlığının dışı yoktur ki,varlıklar onun dışına çıkıpta kaybolsun veya yok olsun!

Mutlak bir ilmi ilahi vardır.

Her şey O’nun ilmi dahilindedir.

*Hakikatta yokluk yoktur.

Yokluktaki varlık.

Yok yok ise,var olur.Eksi çarpı eksi,artı eder.

Karanlığın vücudu,vücudun karanlığıdır.

Karanlığın özel bir vücudu yoktur,onun bilinmesi veya varlığı!,aydınlığın gitmesi ile ortaya çıkar.

Varlığın ve vücudun varlığı hakikattır.

Fenadan bekaya geçen alem,fenadan da bekaya geçmektedir.

-Dünyada Kemal ve Cemal,noksan ve çirkinlikle,ahirette kemal,kemale olan seyir ile kemal bulur,kemale erer.(Hz. Mevlana)

-Herşey isbat.ı vücud içindir.hayat bir resmi geçittir

-Allahın isimleri ve isimlerindeki zıtlıklar.Muhyi-mümit,mühdi-mudil,cemal-celal,vs

Bu mananın tecelli ve zuhuru içindir ki;

Allah en büyük yatırımını insana yapmıştır.

Bu amaçla onu aleme küçük bir numune kılmıştır.

Donattığı o insanın,don atmasını,donmasını ve sönmesini istememektedir.

Halık-ı Kerim, kendi mülkünü senden satın alıyor; Cennet gibi büyük bir fiyat veriyor. Hem o mülkü senin için güzelce muhafaza ediyor, kıymetini yükselttiriyor. Yine sana hem baki hem mükemmel bir surette verecektir.

-Her şey O’ndan yine O’na gider.

Tıpkı suyun mecrasından yine mecrasına yani kaynağına dönüşü gibi…

Her şey O’nda odaklanmış ve O’na odaklanmış.

Aksi takdirde bunu inkâr etmekle,Küfürden daha büyük bir günah,cehennemden daha büyük bir azab yoktur.

-3 watlık yanan bir lamba,ölü ampulden evlâdır.Günahkâr mümin,dürüst kâfirden üstündür.

-Tecelliye mazhar olmayanın,rüyete mazhariyeti de yoktur.

Kelâma mazhar olmayan,kemâle eremez.

Kelâma muhatab olan,selâma erer.

-Yıldız arayıp gökte nice turfa müneccim
Gaflet ile görmez kuyuyu reh-güzerinde- Ziya Paşa.

(Birçok acemi müneccim gökte yıldız ararken gaflete dalarak yollarındaki kuyuyu görmezler.)

*Aklın olmaması,kişinin kendisini kaybetmesidir.

Kalbin olmaması,insanlığın kaybıdır.

Vicdanın kaybı,mahlukatın kaybıdır.

*********************

Kara-Deniz-Havadaki kentrilyonca canlı varlık –mesela karınca ve arı gibi- sevgiye,kızgınlığa,iştaha,açlık ve tokluğa,doğum,ölüm ve yaşamın tüm şartlarına,diğerleriyle bağlantı kurma gibi sayısız duygu ve özelliklere sahiptir.

Bunları teker teker düşündükçe,ölenlerin arkasından yeni doğanlarında aynen,hiç değişmeden aynı donanımlarla donatılmış olduklarını düşündükçe,Allahın bu sonsuz kudreti karşısında Allahu Ekber dememek mümkün değildir.

Havsalayı zorlayan bu durum,ilahi gücü,devam eden sonsuz kudret ve tezahürlerinin sıkletini bu akıl çekmekte güçlük çekiyor.

-İnekler süt çeşmesidir.Yani su nasılki çeşmeden değil onun arkasındaki kaynaktan gelirse,inek koyun gibi hayvanlarda birer süt çeşmesi olup onların kan ve fışkı arasında gelen sütleri onlardan değildir.

-Denizdeki canlılar karadakilerden,,havadaki canlılarda denizdeki canlılardan fazladır.

Ve genel olarak on sekiz bin alemin tüm hareket halindeki sayıya girmeyen bunca varlıkların işleyişine ibretle baktığımızda,hayretin artmaması mümkün değildir.

Ondandır ki;Efendimiz duasında;-Ya Rabbi hayretimi arttır- demiştir.

Hayretin artması,imanın artmasıdır.

-Alem hafi ve cehri,sesli-sessiz yaradanını tesbih etmektedir.

O’na seslenmekte ve O’nu seslendirmektedir.

Hadiste;-İnsanlar uykudadır,ölünce uyanırlar.-buyruluyor.

Müminin uyku hali gaflet,kâfirin ise dalalettir.

Adeta biri tül perde,diğeri kalın perde.

*Bir gece Hz. Peygamber, Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer’e uğramış, Hz. Ebû Bekir’in çok sessiz, Hz. Ömer’in ise sesli Kur’ân okuduklarını görmüş ve sabah onlarla karşılaştığında, ilkine sesini biraz yükseltmesini, ikicisine de biraz alçaltmasını emretmişti. Ebû Davud’un meşhur şerhlerinden olan Bezlu’l-Mechud’da konu, tasavvufî bir edayla şöyle izah edilmektedir: “Hz. Ebû Bekir, kendisinde şühûd ve cemal hâli galip olduğundan, ‘duyurmak istediğim (Allah) duyuyor’; Hz. Ömer ise, üzerinde celâl ve heybet hâli galip olduğu için, ‘uykusu derinleşmemiş olanları uyandırıyor ve gaflet getiren vesvesesiyle birlikte şeytanı kovuyorum,’ cevabını verdi. Hz. Ebû Bekir’in hâli cem’, Hz. Ömer’in hâli ise fark idi. Ama en mükemmel hal, Hz. Peygamber’in hâli olan cem’u’l-cem’dir. Hâzık bir ruh ve kalb doktoru, yüce mertebelere ulaştırıcı şefkat ve merhamet timsali olan Efendimiz, Hz. Ebû Bekir’e biraz sesini yükseltmesini emretti. Böylece, hem etrafta duyanlar yararlanacaktı, hem de Hz. Ebû Bekir, masivayı yakıp yok eden tevhid hâlinden cem’ ve şuhûd hâline geçecekti, böylece vahdet eşyanın kesretini örtmemiş, yaratıklar da Yaratan’a perde olmamış olacaktı. Bu, Efendimizin ulaştırmakla görevli bulunduğu evliya-yi izamın mertebesidir. Hz. Ömer’e de biraz sesini kısmasını emretti. Böylece namaz kılıp Kur’ân okuyan diğer kimselerin dikkati dağılmamış olacağı gibi, özürlerinden ötürü uyuyanlar da rahatsız edilmeyecekti. Ayrıca Hz. Peygamber, Hz. Ömer’e, erbabı nazarında ibadetin tadı, itaatin özü olan münacattan mahrum kalmamasını da emretmiş ve mizacını ta’dil etmiş oluyordu.”[1]

-Bütün bu hakikatları görmeden yaşamak ve onu yaşatana secde etmemek,gerçek yokluktur ve de yokluğa gidiştir.

-Şeytan bir kere secdeden kaçtı,imtina etti,rahmetten uzaklaştırıldı,şeytan kaldı.

Ya bir ömür boyu secdeden uzaklaşan ve imtina eden kişinin durumu nedir?

Teemmel…

Teemmel suturel kainâti fe inneha minel mele-i a’la ileyke resail.

Bak şu kâinat kitabının satırlarına,her biri tarafı ilâhiden sana özel gelmiş ve gönderilmiş mektuplardır.

MEHMET ÖZÇELİK

28-10-2015

 

 

[1] Seharenfurî, Bezlu’l-Mechûd, 7/89.

http://www.kuran-ikerim.org/index.php?aid=1249&s=article

http://karadenizailesi.com/forum/kuran-i-kerim/9738-kuran-seslimi-okunur-sessiz-mi.html




NASIL BİR İNSAN….???

NASIL BİR İNSAN….???

-Masonluğa kötü diyemeyen bir insan…

-En küçük bir mesele için beyanat verirken,Kendisine isnad edilen masonluk iddiasına karşı cevab vermeyen ve veremeyen bir insan,

Darbecilere alkış tutan ve onlara sitayiş-kârane mektuplar yazan bir insan,

Bir asırdır manevi değerlere ve maneviyata saldıran bir zihniyete maddi manevi destek olup,tesettürlü kızları kapı kapı dolaştırıp Chp-ye oy isteyen bir insan,

Hdp ile ortaklık yapıp,Erdoğana saldıran bir insan,

17-25 aralık 1923 darbesine teşebbüs eden bir insan,

Şimdiye kadar ki su-i istimalleri,yolsuzlukları tenkid etmeyen bir insan,

Tesettüre teferruatdır diyen bir insan,

Gayrı Müslimlerinde,Hz.Muhammedi peygamberi peygamber olarak kabul etmeyen, cennete gideceğini söyleyen bir insan,

Papaya,hizmetindeyiz diyen bir insan,

Fbı ve Cıa-nın kontrolünde olan bir insan,

Mavi Marmara hadisesinde İsrail-in yanında olup,Türkiye-nin gücünü görmeden, İsrailin gücünü öne çıkaran bir insan,

İsraili Filistin meselesinde tenkid etmeyen bir insan,

Kendisi için bir yasak durumu söz konusu değilken,16 yıldır dışarıda olan bir insan,

Darbeye ortak olan,su-i istimallerde bulunanları tenkid etmeyip,sahiplenen bir insan,

Erdoğanın şahsına olan düşmanlığı,adeta devlet düşmanlığına dönüştüren bir insan,

Boğaz boğaza olduğu Chp-Hdp ile kolkola hareket edip,kendi medyalarında sürekli onların haberini verip,öne çıkartan bir insan,

Üst kademedeki yüzde beşi koruma uğruna,yüzde doksan beşi feda eden bir insan,

İmtihan gibi bir çok kurumlara kendi adamlarını yerleştirmek için her türlü su-i istimalleri meşru gören bir insan,

Din adamından çok,siyaset adamı ve ekonomist bir tavır sergileyen bir insan,

Tarih boyunca alınmayan dersler gibi,dine siyaset ve madde ile hizmet etmeye çalışan bir insan,

İçine aldığı insanları elemeden,maddi geliri için değerlendiren bir insan,

Nur talebesi gibi görünüp,düşmanın bile yapamayacağı risaleleri sadeleştirerek yozlaştırmaya ve tahrife çalışan bir insan,

Bediüzzamanı örnek aldığını söylerken,hapse girmemek için düşmanın kucağına oturan bir adam olmuş değil midir,bu insan?

Bediüzzaman 28 sene hapisten hapse girmiştir.Kendisi ne kadar yatmıştır?

Nur cemaatından ayrı karar verip,onların kararına uymayarak şahsi karar veren bir insan,

Gün be gün ortaya çıkan şaibeler karşısında,savunulamayacak bir insan,

Dinler arası diyaloğu adeta islamın deforme ve reforme edilmesine sebeb olan bir insan,

İktidar sarhoşluğuna ve güç zehirlenmesine kapılan bir insan,

Dünya yılan ve ejderhalarıyla aynı torbaya giren bir insan,

-Zaman şahıs zamanı değildir,bir hakikat iken,neden bu insanın şahsiyeti sürekli öne çıkarılmaktadır?

Nasıl bir insan ki,Tek Türkiye ile pkk-yı hatta Kürtleri kötü gösterirken,daha sonra o insanlarla iş birliği yapıyorlar!

Nasıl bir insan ki;yıllarca ak partiyi desteklerken,daha sonra taban tabana zıt olan Chp-yi,daha sonra da hızını alamayıp Pkk-nın siyasi temsilcisi Hdp ile ortaklık yapıyor.Tv-lerinde ve gazetelerinde sürekli onların beyanatlarına yer veriyor.Tv-ye çıkarıyor.

Nasıl bir insan ki,gizli olarak hdp-ye oy verilmesini ve bunun bir dini tercih değil,siyasi tercih fetvasını verebiliyor.

Muhalif birinin ölmesi sebebiyle mesaj yayınlarken,onlarca askerin şehid edilmesinden dolayı pkk-yı kınayıp tenkid etmiyor,şehidlere bir baş sağlığı dilemiyor.

Hiç pkk-yı,israili,masonluğu tenkid etti mi?Hayır…

*********************  

Kesindir ki,Gülen bilinçli hareket etmiyor,yönlendiriliyor.

Hafızası kontrol ediliyor.

Tıpkı Hasan Mezarcı gibi.

Mezarcı-yı tasvib etmem.Dengeli hareket etmez ve etmedi de.

Ancak kesinlikle ve kesinlikle tüm olumsuzluklara rağmen,-Ben İsayım- da demez.

Amerika-dan dönüşte,uçaktan inerken -Ben İsayım-demişti.

Ondan sonra da sesi pek çıkmadı.Belli ki birileri beynini ya ilaçla veya yedirdikleriyle kontrol ediyordu.

Amerika istihbaratının müsaadesiyle 16 yıldır Abd-de kalan Gülen,bu süre içerisinde bir defa dışarı çıkmıştır.

Neden?

Yasaklı olmamasına rağmen,hasretini ifade ettiği Türkiye-ye neden dönmedi?

Gülen esaret altındadır.

Esaret altındaki insanın fetvası kabul olmaz.

Gülen fetva ve itibar makamından azledilmiştir.

İtibar eden muteber değildir.

-Yüz sene önce istiklalimize kastedilmişti.Şimdi ise istikbalimize kastedilmektedir.

İstikbalimize kastedenlerle beraber olanlar,istiklalimize kastedenlerle aynı saftadır.

-Yeminle söylüyorum ki,eğer bana denilse;değil dünyanın,tüm kâinatın idaresi sana verilecek,sen yöneteceksin,senin tasarrufunda olacak ancak Gülenin düştüğü bu duruma düşeceksin…

Vallahi de,billahi de,tallahi de kabul etmem…

Nasıl iyi niyetli,iyi düşünceli bir insan olabilir???…

*”Hakikatli bir lâtife: Sultan Süleyman Kanunî, kesretli kırk çeşme sularını İstanbul’a getirdiği vakit, Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi ona demiş: “Hilâf-ı şeriat kanunları Avrupa’dan getirdiğin cihetle, İstanbul’a öyle bir bok sıçtın ki, o getirdiğin suların cümlesi üzerinden akıp geçse yüz senede temizleyemez.”[1]

Kanuni, İstanbul’un muhtelif yerlerine kırk gözlü çeşmeler yaptırdığı zamanda, Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi ona hitaben; “Sen Avrupa’dan Şeriata uygun olmayan kanunları getirmekle öyle bir fena ve yanlış bir iş yaptın ki, senin İstanbula yaptırdığın çeşmelerin hayrı ona keffaret olmaz.”anlamına gelen: “Hilâf-ı şeriat kanunları Avrupa’dan getirdiğin cihetle, İstanbul’a öyle bir bok sıçtın ki, o getirdiğin suların cümlesi üzerinden akıp geçse yüz senede temizleyemez.” bu sözü sert bir şekilde söylüyor.

-Eğer Zenbilli bu zamanda bu durumlarla karşılaşsaydı,kim bilir daha fazlasıyla ne derdi?

-Tüm operasyonlar cemaat adına yapılıyor,cemaat ise –başta Gülen- buna sessiz kalıyor.

Zira eğer işin içinde 1960 yılından itibaren mason ortaklığıyla yapılan kirli bir ittifak yoksa,kesinlikle bunları yapan Gülen değildir.

O aklı kullanılıp kontrol edilerek,ona yaptırılıyor.

Yapılan şeyler ne akli,ne dini,ne de vicdan gibi temel duyguların onay vereceği bir durum değildir.

-Güleni Türkiye-den götürenler,ona kolaylıkla kontrolleri altında her şeyi de yaptırmaktadırlar.

*Bu adam meczub mu, bu adam mecnun mu,meclub mu,meçhul mü,mağdub mu,mağşuş mu,mefluç mu,maklub mu???

*********************  

Söylenen bir iddia da;Cemaatler neden bizi savunmuyorlar?

Savunulacak durum mu kaldı ki?Bir de diğer cemaatlerde mi zulme ortak olsun,kire ve lekeye bulaşsın?

Yani biz battık,siz de bizimle niye batmıyorsunuz,demektir.

-Gülen Yeni Asya grubunun 1970-lerdeki dağılma durumunu çok iyi bilir.

Onlardan ders çıkarmalıydı.

Acaba Zaman gazetesine mi darbe yapıldı yoksa Zaman gazetesi mi darbe yaptı?

Görünen o ki Zaman gazetesi adım adım darbenin taşlarını döşedi…

*Gülene elli veya yüz sene sonra bakıp değerlendirenler,bu gün bizim bakış ve sağlıklı değerlendirmemiz gibi değerlendiremezler.

Güya elli yıllık hizmeti anlatılıp,akibet değerlendirilmeden,sağlıklı bir değerlendirme olmaz.

*Gülen fitnenin kapısını açmıştır.

-Maalesef eksen kayması değil,kişilik kayması yaşanmaktadır.

*Aytunç Altındal-ın öldürüldüğü,zehirlendirildiği kuvvetle ve de hanımının ifadesiyle kuvvetle muhtemeldir.

Neden?

O çok şey biliyordu ancak özellikle papalığın seçmiş olduğu 20 kardinalden bahsederek, bunların 18 tanesinin isminin belli olduğunu,birisinin çinde bulunduğunu,diğerinin ise bir İslam ülkesinde bulunduğunu söylemesi üzerine spiker onun kim olduğunu sorduğunda gülerek sessiz kalmayı tercih etti.

Bu bazı şüpheleri gündeme getirdi…

-Hrant Dink gibi eğer bazı kirli işler paralel yapıya yıkılır veya paralel yapının içinden bir el tarafından yapıldığı ortaya çıkarsa şaşmamak gerektir.

-Ve de cemaate zor mudur ki;Kıbrısta kumar oynayan zaman gazetesinin mali işler müdürünü görevden hemen almak,köpük banyosu yapanı atmak,şaibeli polislere sahip çıkmamak???!!!…

-Yazdığım yazıların sadece başlıklarını yazsam,paralel yapının ne halde olduğunu tanımakta yeterli kalır.

-Ömrümde bir bedduanın hedefi bulmayıp,geri teperek kişinin yarım asırlık birikimini bitireceğini hiç düşünmezdim.

Bu beddua devletin dört bakanının yolsuzlukları sebebiyle yapılmıştı.

Peki bu dört bakan şu anda milletvekili olmayıp,korunmaları bulunmamaktadır.

Neden şimdi şikayette bulunulmuyor?.

Eğer bir sonuç çıkmaz deniliyorsa,daha iyi ya…

Bakın yolsuzluklar araştırılsın dedik,araştırılmıyor denilerek haklılıklarını ortaya koymuş olurlar.

Mesele yolsuzluk olmayıp,darbenin ayak sesleridir.

***********************    

Başta Gülen olarak,cemaatten olduğunu söylediği halde;Chp veya Hdp-ye oy vereceğini söyleyen birisinin seviyeli,kişilikli,dini,insani,milli,manevi gerekçesini de ortaya koyması gerekir?

Acaba bu ciddi gerekçe hatta gerekçeler ne olabilir?

Bunu ortaya koymayan veya koyamayan,kendilerine bu insanların bir asırdır yaptıklarını düşünmeyen, pkk-yı temsil eden Hdp-nin yaktığı dershanelerini,tehdit ettiği kendi insanlarını göz ardı edip körlük edilebilir mi?[2]

*Ve yine, Gülen Tansu Çilleri ve Mesut Yılmazı İmam Hatiplerin kapanması için ikna ettiği söylenmekte,sırf kendi okulları revaç bulsun diye..[3]

Bu hazmedilecek ve de tahammül edilecek bir durum mudur?

Yoksa İkinci bir Cibali Babalık mıdır?

-Paralel yapı eğer tüm kesimlere karşı ayrı ayrı savaş açarsa şaşmayın…

-Cemel vak’asında on bin sahabe,Sıffin vak’asında da yetmiş bin sahabenin şehid olduğunu düşündükçe şaşkınlıklar içerisinde kalıyorduk.

Bu gün bu durum islam dünyasının genel halini düşündükçe daha iyi anlıyoruz.

Fitnenin dehşeti gayet büyük,gayet dehşetli,gayet öldürücü ve de her şeyden beterdir.

 

CEMAAT NEDEN ÇÖKTÜ ?

İslama gölge oldu.

İhlası kaybetti.

Para veren,himmette bulunan herkesi içlerine aldı.

Seçici olmadı.

Meşru hedefe gayrı meşru vasıtalarla gidildi.

Cemaat menfaatı icabı her önüne gelenden bir şeyler koparmaya çalıştılar.

Onlarda cemaatten bir çok şeyler koparmak uğruna buna katlandılar.Bu gün bu ortam yok.

Menfaatçılar da etraftan dağılıp başka yerlerde nemalanmaya başladılar.

Cemaat keyfiyet değil,kemiyet peşinde koştu.

Ben bu durumun olacağını bekliyordum ancak Gülen-in ölümünden sonra maddi paylaşım ve başa geçme ihtilafından dolayı olacağını düşünüyordum.

Ancak erken patlama oldu.

Bu da hesabın Gülen sonrası olmayıp,Gülen döneminde olması gereken bir hesap olduğunu göstermektedir.

Şeytan sağdan geldi,sağı kullandı.

Allah akıbetimizi hayretsin…

MEHMET ÖZÇELİK

29-10-2015

[1] bk. Sikke-i Tasdik-i Gaybî, Sekizinci Lem’a.

[2] https://www.google.com.tr/search?q=g%C3%BClen+hdp-ye+oy+istedi&ie=utf-8&oe=utf-8&gws_rd=cr&ei=2ssnVuGGKqT_ygPVh4ioAw

[3] http://www.sabah.com.tr/gundem/2015/10/19/imam-hatipleri-gulen-kapattirdi




TERÖR VE TERÖRİST

TERÖR VE TERÖRİST

*Türkiye fiilen savaşın içine çekilmeye çalışılıyor.

Acem oyunu,ayı dostluğu,İngiliz hilesi,Yahudi tuzağı,ermeni hesabı,en ağırı da içteki virüsler.

Üzerimize yedi düvel değil,77 düvel gelmektedir.

Komşumuzda sadece Suriye,,İran,Ermenistan,Rusya,Abd,Almanya,İngiltere ve Avrupa ülkeleri,İsrail,Irak toptan hesaplarını aleyhimize yapmaktadırlar.

Maalesef sadece dış kaynaklı değil,bir o kadar da içten kuşatılmaktadır.

*Yüz sene önce islam dışarıdan kuşatılıp,vurularak yıkılmaya çalışılırken,bugün içten çıkılmaya çalışılmaktadır.

Bu da İslami alanda bir birikimin olmasını engellemek sebebiyledir.

Demek nisbeten de olsa,bir gelişme var.

*Selahattin terör örgütü pkk-ya değil destek olmak,onu temsil etmekle teröristliğini göstermiş olmamakta mıdır?

Teröre fiilen,fikren,malen destek olanda teröristtir.

-Dinin affetmediği en birinci kimse,terörist olandır.Her türlü suç affedilme imkanına sahipken,terör ve terörist böyle değildir.

Pkk bir terör örgütüdür.

*******************  

Ankara-daki bombalı saldırıdan dolayı ölen sosyalistler şehit sayılıp,para ödenecekmiş!

Sosyalistler şehit olur mu?

Onlar şehit sayılır mı?Bu onlara eziyet olmaz mı?

İnanmadıkları şeyden dolayı…

Dün darbeyi destekleyenler,bu gün terörü desteklemektedirler.

*Bu gün bizim çocuklar! Devrede.

Pkk-nın Selosu,paralelin Ekremi,kısaca sağ-sol,Türk-kürt,inançlı-inançsız bizim çocuklar yuvalarından çıktı.

Abd-nin pkk-ya eğitim ve silah vermesi,onunla yetinmeyip Abd pkk-ya stingeri vermiş olması, öyle ki bir ordusuyla gelmediği kaldı.

Piyonları devrede…

*Pkk-ya silah ve lojistik yardımda bulunan [1] Abd-ye incirlik üssü kapatılsın.

***************  

*Bu gün hdp başkanı Selahattinin yaptıkları isyana çağrı,yüz sene önceki Ermenilerin yaptıklarıyla örtüşmektedir.

*Bombalama gibi her bir faaliyetin amacı,daha büyük bir terörü başlatmaktır. Gerekirse kendi yandaşlarını feda etmek olsa bile.

Bu amaçla ölenlerin sırtından propağanda yapmanın yolu açılmış olur.

Her kaos yeni bir kaosu tetikler.

Hdp bir bütünün parçaları değildir.

İçerisinde içte ve dışta çok farklı kesimlerin,bir noktada yaptıkları ittifaktır.

O nokta da;Kaostur.

Hdp-nin içerisinde ermenistandan tut,iran,İsrail,Suriye,Rusya,abd,İngiliz,Fransız, Almanya,Marksist,Leninist,homoseksüel,anarşist,sosyalist,kominist,solcu,alevi gibi bir çok farklı kesimlerden parçaların ortak ittifakı vardır.

O da;Türkiye-yi Mısırlaştırma,Suriyeleştirme,Iraklaştırma,kısaca çevredeki ülkelerin haline dönüştürme hedefi vardır.

Bunca saldırıda ortakların parçalanmadan çakallar gibi kendilerine düşecek parçalardan pay alma çabasıdır.

Bu da kurulacak yeni bir kürt devletini;sosyalist,Marksist,materyalist,solcu,İsrail benzeri,alevi-şii,sürekli kaosun oluşacağı bir zemini oluşturmaktır.

**********************  

*Abdullah Gül-ün Ankarada bomba saldırısından dolayı ölen yüz iki kişi sebebiyle, Selahattin Demirtaşı ve Kesk-i arayıp da taziyede bulunması,aklıma şunu getirdi;

Acaba Gül Adıyaman belediye başkanını arayıp,mağdur edilmeye çalışılan Adıyaman halkını temsilen,Belediye başkanına ve halka taziyede bulunacak mı?

Acaba bu taziyede bulunmuş olmak,Demirtaşı ve onun arkasındaki Pkk-yı aklamak olmaz mı?

Eğer onların vekil veya kayıtlı elemanlarına saldırı olsaydı,böyle bir şey normal görülebilirdi.

Bu saldırı hdp ve chp-ye yapılmış saldırı olmayıp,Türkiye-ye yapılmıştır.

Gül daha öncede söylediğim gibi,(Bülent Arınç onun kadar olmasa da ancak oda)fitneyi sevmedikleri halde,fitneye açık olan kimselerdir.

Çok rahat üzerlerinden fitne kapıları kırılıp açılmaktadır.

Özellikle Gülün güya ılımlı görünmeye çalışırken,suya sabuna dokunmadan,biraz bazı şeylerin olduğu gibi kalmasını düşünmesi,sadece eski partisine değil,Türkiye-ye zarar vermektedir.

Acaba Gül daha önceki mağdurları da aramış mıdır?

Neden şimdi?Bayram değil,seyran değil….

Gül belli ki eski gömleğini çıkarmamış…

****************  

*Devletin ne de çok sevmeyeni varmış!!?

Veya ne de çok sevmeyen geliştirmiş!!??

*Şimdiye kadar yapılanlar hep el-Kaide merkezliydi.

Şimdiden sonra ise günah keçisi bulundu;Işid.

Işid kimin işi ve kimlerden?

Batı ağırlıklı.İngiliz projeli,Abd destekli,İsrail uygulamalı,Almanya servisli,rus promosyonlu, İran piyonlu,kısaca farklı menfaatların odak noktası…

Allah bu milletin yardımcısı olsun…

MEHMET ÖZÇELİK

21-10-2015

[1] http://www.haber7.com/ortadogu/haber/1599851-pkk-abdden-simdi-de-stinger-istedi

http://www.habervaktim.com/haber/435662/abd-hasekeye-50-ton-silah-ve-cephane-indirdi.html




YAS-I MATEM AYI

YAS-I MATEM AYI

 

Bu Muharremdir zemînu âsuman ağlar bugün,

Vakt-i matemdir muhibb-i hânedân ağlar bugün,

Eşk-i hasretler döküp tâ tende cân ağlar bugün,

Âşıkânın dide-i giryanı kan ağlar bugün.

 

Âşık Hıfzi’nin ifadesiyle yer ve göklerin, hatta hasret yaşı döküp tendeki canın bile ağladığı matem ayı Muharrem ayına girmiş bulunuyoruz.

Ne hüzünlü bir rastlantı ki içinden geçtiğimiz buhranlı günlerin gölgesi de bu aya düştü. Birkaç gün önce yaşanan korkunç katliam ülkeyi yasa boğdu.

Anlaşılan o ki Kerbelalar bitmedi; aradan asırlar geçse de kan ve gözyaşı akmaya devam ediyor.

Adını barış koyan bir miting öncesinde inadına savaş diyenler belli ki bu ülke insanının barış zemininde bir araya gelmesini hazmedemiyor.

Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren güçler, en büyük umut olan Türkiye’nin bir barış adası olmasından oldukça rahatsızlar anlaşılan.

Çok korkunç ve karanlık planların devrede olduğu şu günlerde kesinlikle siyasi bir mesaj ve manevra peşinde değiliz.

Tersine, ateşin her tarafa sıçradığı bir dönemde siyaset üstü bir yaklaşımla inadına barış ve farklılıklarımızla bir arada yaşama zemininden bahsedebiliriz.

Bu ülke terör belasından çok çekti; çekmeye de devam ediyor. İnşallah bu günler de geçecek, bu badireler de atlatılacaktır.

Kerbela şehitleri için gözyaşlarının döküldüğü, oruçların ve yas-ı matemlerin tutulduğu şu günlerde çağdaş Kerbelaları da iyi okumak gerekir zannediyorum.

“Zillet içinde yaşamaktansa izzetli bir ölümü tercih ederim” diyen İmam Hüseyin’i iyi analiz etmemiz gerekir.

“Bir kere zalim olmaktansa bin kere mazlum olmayı yeğlerim” diyen Hacı Bektaş Veli felsefesini iyi anlamak gerekir.

Hepimiz bu ülkede ev sahibiyiz, kardeşiz. Bizler şairin dediği gibi acıyı bal eylemesini bilmiş bir milletiz.

Bugün de bu acıları hep birlikte paylaşmak, yaralarımızı birlikte sarmak zorundayız.

Yaşanan bu olumsuz hadiseler bizi birbirimizden koparmamalı, aksine daha çok kenetlenmemizi sağlamalıdır.

Kurt dumanlı havayı sever; terörün amacı, bu tür eylemlerle duygusal kopuşu fiziksel kopuşa ve ayrışmaya evirmektir.

Değişik görüş açılarına dayanarak farklı hesaplar peşine düşmek, terörün ekmeğine yağ sürer.

Böylesi netameli dönemlerde, özellikle toplumun ileri gelenleri vasıtasıyla daha güçlü barış ve dostluk mesajları verilmelidir.

Terör ve şiddet kimden gelirse gelsin, kimi hedef alırsa alsın hep birlikte telin edilmelidir.

Terörün ve teröristin iyisi-kötüsü olmaz. Bu konuda kimsenin şartı, şüphesi olmamalıdır.

Dağ ne kadar yüksek olursa olsun, yol onun üzerindedir. Terör ne kadar vahşi olursa olsun maşeri vicdan ona mutlaka galip gelecektir.

Eşkıya dünyaya hiçbir zaman hükümran olmamıştır, olamayacaktır. Ne ki hiçbir zaman da boş durmayacaktır.

Şer güçler hain planlarını uygularken, barışı hâkim kılmak isteyenler meydanı boş bırakırsa dengeler değişir.

Askeri terminolojide, “barış zamanı ter dökmeyenler, savaş zamanı kan döker” derler. Bugün barış için ter dökenler ve hatta kurban verenler mutlaka bir gün semeresini alacaklardır.

Savaşın kazananı yoktur ama barış herkesin kazanımıdır.

Sözün özü; ülkemiz etrafının Kerbela’ya çevrildiği ve bize de sıçratılmaya çalışıldığı şu günlerde çok uyanık olmak zorundayız.

Yeni Kerbelalar yaşanmaması için bir olmalı, diri olmalıyız.

 

İHSAN ÜNLÜ




KİRLİ İLİŞKİLER -Sesli Dinle –

KİRLİ İLİŞKİLER

            Hz.Âdem-le beraber başlayan iman ve küfür mücadelesi farklı adlarla zamanımıza kadar gelmiştir.

  1. ve 13.yüzyılları arasında iki asrı aşan sürede sürdürülen haçlı seferleri,bu günde avrupanın İslam ülkelerini karıştırması,Abd-nin bizim çocuklar darbe yaptı,sözleriyle İslam dünyası karıştırılmakta ve değiştirilmektedir.

            Bu gün ise bu iki zihniyet aynen değişik adlarla kendisini devam ettirmektedir. İster bu Bop adı ile büyük Ortadoğu projesi olsun,ister pkk,ışid adıyla olsun;sonuçta iman ve küfür mücadelesinin devam ettiğidir.

*******************  

*Yaptıkları terör eylemleriyle sağı tahrik ederek harekete geçiremeyen terör mihrakları,Suruç ve Ankara terörleriyle sol kesimi harekete geçirmeye,sokağa döküp,sağ! la karşı karşıya getirme yöntemini denemektedir.

1970-lerde bu manada sağ ve sol birbirine kırdırılmıştı.

O zaman Türk solu vardı,bu gün ise kürt solu sahnededir.

Bir farkla ki;bu gün Türkiye-nin devrilmesinde 7 düvel değil,77 düvel bir araya gelmiştir.

Yüz sene önce bu milletin istiklaliyle oynanırken,bu gün istikbaliyle oynanmaktadır.

Daha hazini ise içteki farklı kesimler,aynı noktada birleşmişlerdir.

Taban tabana zıt olan bu kesimler,Avrupa ve abd-nin uyguladığı B planı veya şeytanı sadece sağdan değil,soldan da sevkederek yıkmaya çalışmasıdır.

*********************  

Bu gün batı islamı engelleyemeyeceğini çok iyi bilmektedir.

Onun çabası İslamiyeti durdurmak değil,hristiyanlığın çöküşünü yavaşlatmaktır.

*Merkel’in gizli emriyle, Almanya’ya giriş yapan Müslüman göçmenlere, “Hristiyanlığa geçmeniz halinde oturum izni alacaksınız. Aksi durumda burada kalıcı olmanız mümkün değil” dedi.

Çok zor durumdaki Suriye-liler’in bu teklifi kabul etmesi, Almanya’yı daha da cesaretlendirdi. Bazı göçmenlerin bu durumu herkese açıklayacaklarını söylemesi üzerine, Almanlar tarafından tehdit edildikleri belirtildi. İslamofobinin en önemli merkezi Almanya’nın böyle bir çılgınlığa kalkışması, Macaristan’ı da heveslendirdi. Macar yetkililerin de Suriyeli göçmenlere din dayatmasına başladığı iddia edildi. AB yetkililerinden de bu durumdan haberdar olduğu ancak 3 maymunu oynadıkları ortaya çıktı.[1]

**********************  

*O kadar kirli bir ilişki mevcut ki;İslami bir yazar görüntüsü veren zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç çok rahat bir şekilde kirini kusmaktadır;

 “PKK, NATO’ya müracaat ederse NATO Güneydoğu’yu işgal edebilirmiş!”    Gerekçesi ise;“Kriz bölgeleri”ne yeni konsepti gereği NATO müdahale edebilirmiş.”

*Ali Bulaç ve zaman yazarları adeta hdp-nin avukatlığını yapmakta,pkk.nın kamplarının bombalanmasını tenkid etmektedir.

Cemaatın yazarlarına ne oldu da 360 derece dönüş yaptı.

Bir asırdır hedef aldığı chp-nin hangi özelliği ortaya çıktı ki,ev ev tesettürlü çocukları dolaştırarak chp-ye oy istediler.

Kirlenmenin ötesinde bir lekelenme oluşmuştur.

*İçeriye attığı binlerce Kck mensubu pkk-lılarla nasıl oldu da,hükümeti yıkmak için ortaklık yaptılar?

Yoksa Pkk-nın içerisine sızmış olan mit mensublarını deşifre etmek için miydi?

-Zaman gazetesi cemaate darbe yaptı.Cemaat ise buna suskun kalıp,bir kısmı bekle gör politikası uyguladı.

**********************  

*Webster’in kitabında şunlar yazmaktadır:

“Jön Türk hareketi, Italyan Meşriki azamının direktifi altındaki Selanik Mason locaları tarafından başlatılmıştır ve aynı makam daha sonra M. Kemal’in başarıya ulaşmasında da yardımcı olmuştur. Dahası, Mason sisteminin beşiği olan Ortadoğuya yaklaşıldıkça yalnız Yahudiler’in değil, locaları yöneten diğer Sami ırkların etkisinin de arttığını görmekteyiz.”[2]

Friedrich Wichtl ise, 1900 yıllarında Fransız Maşriki azamının Abdülhamid’in devrilmesi gerektiğine karar verip, gelişmekte olan Jön Türk hareketini bu yöne çevirdiğini yazmaktadır.[3]

Bir başka yazar, “kesin olarak söyleyebiliriz ki, Türk İhtilali, hemen hemen tümüyle bir Mason-Musevi komplosudur.” der.[4]

***********************

*1856-dan bu yana otuz kadar kürt ayaklanması yaşanmıştır.

Bu devletin en hassas damarı doğudadır.

Doğunun cehalet,fakirlik,ihtilafları bu olumsuzluklara davetiye çıkarmaktadır.

*Darbe uğruna Ergenekon sol kolunu kesip,sağ kolunu devreye koymuştur.

Derinde yapılan savaşlar,artık yukarıda yapılmaktadır.

*Şimdiye kadar orduyu ve askeri kullanan solcu,ateist,laik,Atatürkçü,chp,hdp gibi tüm olumsuz topluluklar,ordunun onlara sırt çevirmesiyle pkk hatta dış güçlere, Almanya,İngiltere,Ermenistan,İsrail,abd,iran gibi devletlere yüzleri çevirdiler,onlardan medet ummaya başladılar.

****************  

            Türkiye-de-ki bu gün yapılanlar,bir asır önceki ölüş ve bitiş sözleşmesinin, yeniden sözleşmenin uzatılmasına yöneliktir.

            Yani ölmüşleri diriltmek,dirilenleri de öldürme faaliyeleridir.

*”Elbette nev-i beşer bütün bütün aklını kaybetmezse, maddî veya mânevî bir kıyâmet başlarına kopmazsa, İsveç, Norveç, Finlandiya ve İngiltere’nin Kur’ân’ı kabul etmeye çalışan meşhur hatipleri ve Amerika’nın Din-i Hakkı arayan ehemmiyetli cemiyeti gibi, rûy-i zeminin geniş kıtaları ve büyük hükümetleri, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânı arayacaklar ve hakikatlerini anladıktan sonra bütün ruh u canlarıyla sarılacaklar. Çünkü, bu hakikat noktasında, katiyen Kur’ân’ın misli yoktur ve olamaz; ve hiçbir şey bu mu’cize-i ekberin yerini tutamaz.”[5]

*“Efendiler, soruyorum, düşmanların altı ay sonra iade etmiş olduğu bir toprak var mıdır? Yoktur efendiler. Hangi toprak bir daha iade edilmiştir? Musul’u bir sene sonraya bırakmak… neticede kaybetmek demektir… “Mehmetçiğin süngüsüyle kazanılan muazzam zafer, Lozan’da heba edildi… Misak-ı Milli’den taviz veriliyor…”Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey.[6]

*Kadir Mısıroğlu, Lozan’ın bir hezimet olduğu görüşündedir. Mısıroğlu, kendi görüşünü “Lozan, muazzam imparatorluk mirasının han-ı yağmasıdır. Türk’ün şahsında İslâm’dan intikam alınarak, bütün bir İslâm dünyasının başsız bırakılmasıdır.” şeklinde özetlemektedir.

Ahmet Kabaklı‘da Ekim 1988’deki Sur dergisinde “Rivayete göre Lozan’ın 12 veya 24 gizli maddesi vardır ki, bunları bilmiyoruz. En üst tabakada halledilmiştir. Hilafetin kaldırılması gerekmiştir. Hilafet ve saltanatın kaldırılmasıyla yetinilmemiş, bunlara düşman da olunmuştur. Lozan’la Misak-ı Millî gerçekleşmemiştir. Misak Millî’de bize vaat edildiği halde, Musul ve çevresi, Batı Trakya ve adalar elimizden çıkmıştır.” yazmıştır.[7]

********************

* Kul lillezîne keferû se tuğlebûne ve tuhşerûne ilâ cehennem ve bi’sel mihâd

“İnkâr edenlere de ki: “Siz mutlaka yenilgiye uğrayacak ve toplanıp cehenneme doldurulacaksınız. Orası ne fena yataktır!”[8]

MEHMET ÖZÇELİK

11-10-2015

[1] http://www.haber7.com/dunya/haber/1550537-almanyadan-insanlik-disi-karar

[2] Nesta H. Webster, Secret Societies and Subversive Movements (Gizli Cemiyetler ve Yeraltı Faaliyetleri), Londra, Boswell 1928, sayfa 284.

[3] Friedrich Wichtl, Weltfreimaurerei, Weltrevolution, Weltrepublik, Eine Untersuchung über Ursprung und Endziele des Weltkrieges, (Dünya Masonluğu: Dünya Ihtilali: Dünya Cumhuriyeti: Dünya savaşının kaynağı ve hedefleri üzerine bir araştırma) 2. baskı, J.F. Lehmanns Verlag, Münih 1920 sayfa 105.

[4] The Cause of World Unrest, With an Introduction by the Editor of “The Morning Post”, Londra 1920, sayfa 143. Bu anonim kitap Morning Post gazetesinde yayınlanan bazı makalelerle Nesta Webster’in bazı yazılarını bir araya getiren bir derlemedir. Wichtl’den alınan hayli makale vardır.

http://www.yalanyazantarihutansin.org/sultan-ii-abdulhamide-darbe-yapan-jon-turk-ve-ittihatcilar-kime-hizmet-ettiler/

[5] Sözler.141.

[6] http://www.yalanyazantarihutansin.org/lozan-nasil-kabul-ettirildi/

[7] http://www.yalanyazantarihutansin.org/lozan-hezimet-mi-zafer-mi/

[8] ALİ İMRAN-12.