MEHMET AKİF ERSOY VE HAYATI
MEHMET AKİF ERSOY VE HAYATI
Zor dönemin zorlu insanıdır Akif. O zor ve zorba dönem ki;yıkılışlar ve çökülüşler devresidir. Yıkılan asırlık çınarın,tohumunu toprağın karanlıkları ve basıcı havasına attığı dönemdir.
İşte Akif,o tohumun filizlendirdiği şahsiyettir. Mümtaz olup,ancak ne ilktir ne de son.
Bir cihetle;haşmetli maziyi ve onun bitişini hasretle seyreder ve haykırırken,diğer cihetle de parlak müstakbeli müjdeleyip,terennüm ederek ümid vermektedir.
Mağdur ve mazlum bir milletin dilidir Akif. Onların feryatlarının ve iniltilerinin sesidir o.
Millete gelecek her türlü zulüm zulmete göğsünü gererek siper etmektedir.”Siper et göğsünü,dursun bu hayasızca akın.”
O milletin çektiğini hisseder,yaşar ve yazar. Akıcı bir üslupla,sönmüş ruhları dahi ihtizaza getirecek şiir üsluplarıyla…
-Dr. Tahir Barçın’ın da ifadesiyle Akif;Fatih’deki Sarıgüzel semtinde bir evde (şimdiki Barçın apartmanının yerinde) 1290 (1878)’de dünyaya gelmiştir.[1]
Akif:”İlk terbiyemi annemden aldım.”der.[2]
Yani Akif,Mehmet Kaplan’ın ifadesiyle:”Kendisinden önce Türk edebiyatında kimsenin yapmadığı bir işi yapıyor. Mabede sokağı,dinin içine hayatı sokuyor.
İnzivasında insanların hallerini düşünen Yunus,bir gün:
“Kasdım budur şehre varam feryâd-u figan koparam.”der. Fakat şehirde değil,ruhun içinde dolaşır. Akif şehrin içine gerçekten giren ve feryâd-u figan koparan bir şairdir.”[3]
Hayatın dışına yitilen ve terk edilen İslâmı,hayatın içine alarak işleyen İslâmi bir hamiyete sahibtir.
Nitekim o,Venizelos’un oğlu Sofoklis Bursa’yı işgal eden işgal kuvvetlerinin başında iken edebsizce,Osman Gazi’nin sandukasına tekme ile vurup:”Kalkta milletini kurtar.”demesi haberi üzerine:”Taceddin Dergahında”,”Bülbül”adlı şiirinde şöyle feryâd-u figan eder:
Eşin var,âşiyanın var,baharın var ki beklerdin.
Kıyametler koparmak neydi ey bülbül,nedir derdin?
O zümrüt tahta kondun,bir semavi saltanat kurdun;
Cihanın yurdu hep çiğnense,çiğnenmez senin yurdun,
Bugün yemyeşil bir vadi,yarın kıpkızıl bir gülşen,
Gezersin,hânumânın şen,için şen,kainatın şen,
Hazansız bir zemin isterse,şayet rûh-i ser-bâzın,
Ufukları bûd-i mutlaklar bütün mahkumu-i pervâzın,
Değil bir kayde sığmazsın kanatlandın mı eb’ade,
Hayatın muhayyel gayedir ahrara dünyada,
Neden öyleyse matemlerle eyyamın perişandır?
Niçin bir damlacık göğsünde bir umman hurâşandır?
Hayır,matem senin hakkın değil…Matem benim hakkım;
Asırlar var ki,aydınlık nedir bilmez âfâkım!
Teselliden nasibim yok hazan ağlar baharımda;
Bugün bir hânumansız bir serseriyim öz diyarımda;
Ne hüsrandır ki,şarkın ben vefasız,kansız evladı,
Serâpa ğarba çiğnettim de çıktım hak-i ecdadı;
Hayalimden geçerken şimdi fikrim hercü merc oldu,
Selahaddin-i Eyyubilerin,Fatih’lerin yurdu,
Ne zillettir ki,nâkus inlesin beyninde Osman’ın,
Ezan sussun,fezalardan silinsin yad-ı Mevlanın!
Ne hicrandır ki;en şevketli bir mazi serab olsun!
Çökük bir kubbe kalsın mabedinden Yıldırım Hanın;
Şenaatlerle çiğnensin muazzam kabri Orhan’ın!
Yıkılmış hânumanlar,yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler binlerce,yüz binlerce doğransın!
Dolaşsın,sonra,İslâm’ın harem-gâhında nâmahrem…
Benim hakkım,sus ey bülbül,senin hakkın değil matem!”[4]
Akif’in o zamandaki ifadeleri hala tazeliğini muhafaza etmektedir. Balıkesir’de mücadeleci ruhuyla Zağnos Paşa camii civarında kalabalık halka şöyle sesleniyordu:
Cihan alt üst olurken seyre baktın,böyle durdun da
Bugün bir serserisin,deredesin kendi yurdunda.”ve
Ben böyle bakıp durmayacaktım,dili bağlı
İslâmı uyandırmak için haykıracaktım.
-Konya’da iken bir Konya’lı Akif’e”Biz Selçukluyuz. Bizden olmayan bir hükümetin yıkılmasından bize ne?”dediğinde üzüntüyle cevaben şöyle der:”Allah bir hükümeti zayıf bırakmasın. En büyük felaket budur. Hükümet zaafa düşünce her yer oğul verir.”
Bediüzzaman Hazretleri Akif’le ilgili olarak Emirdağ Lahikasındaki bir mektubta:”..Merhum Mehmet Akif gibi insaflı,Risale-i Nur gibi fevkalade takdir ve tahsin eden o muhterem ve merhum zatların hatırı için biz,İstanbul hocalarına dostuz,onlardan gücenmeyiz. İnşaallah bir zaman”Yirminci lem’a-i ihlas”kendini onlara okutturacak,o eski dostları da yeni dostlar yapacak.”der.[5]
Bir gün camiden çıkıp dağılan halka bakan Akif arkadaşı Nuri’ye:”Ne zaman bu camilerden şu dizlikli,poturlu hamallarla,küfecilerle beraber senin benim gibi yakalıklı,bastonlu beyler çıkarsa,o zaman bu millet adam olur.”der. Madde ile manayı birleştiren bir zattır o.
Bu insanların ve vatanın kurtuluşu, milletin derdiyle dertlenen,onların ateşiyle yanan ve inanç ateşini yakan Akif gibi insanlara ihtiyaç vardır. Onların yanmasıyla vatan ve millet yanmaktan kurtulur. Yani Ataullah Bahaeddin’in dediği gibi ki:”Odama girdim;kapıyı kapadım;ağlamaya başladım. O gün akşama kadar İslâmın garipliğine,müslümanların inhitatına (çöküş ve yıkılışına) ağladım,ağladım…” Bir kere ağlamak,üç kere çalışmak.
Akif o zamanın basınından da şikayetçidir. Eşref Sencer Kuşcubaşı’na yazdığı 18-Mayıs-1931 tarihli tarihli,müstehcen matbuat için şöyle der:”Nedir o matbuatın hali? Öyle resimler basılıyor,öyle hikayeler yazılıyor ki,bunları seyredebilmek,okuyabilmek için insanda edeb denilen,haya denilen devletliden zerre kadar nasibi olmamak icab eder.”[6] ve bunu 40 sene evvelinden değil yazmak,ağza almaktan çekinildiğini.”söyler. Ya şimdi?
Buda bir batılı ajanın;kendi ektikleri tohumların iki-üç asır sonra derileceğini,kendilerinin ise,kendilerinden önce ekilenleri derip topladıklarını söyler.
Yani şu zamandaki müstehcen neşriyat,taa o zamanki tohumların bir mahsulü,bir dikenidir.
Akif der:”İnsan iki şeyi bilmeli;biri haddini,diğeri de hesabını. Ben haddimi bilirim ama hesabımı bilmem.”
Safahat’da:”Akif,aruzun Mimar Sinan’ıdır. Sinan’ın,Şehzade camii,çıraklık;Süleymaniye,kalfalık;Selimiye,ustalık eseri olduğu gibi Akif’inde birinci Safahat,kendi sanatında yola çıkması;ikinciden beşinciye kadar olan Safahat,san’atında yürümesi;altıncı Safahat,sanatının dağ başına varmasıdır.”
İSTİKLAL MARŞI
Akif,milletin içinde bulunduğu durumu en güzel bir şekilde bilip,ona göre ruhunun derinliklerinden gelerek 48 saat içerisinde İstiklal Marşını yazar.
O’nu o zamana kadar bekletip yazdırmayan sebeb;bakanlığın müsabakayı 500 lira para mukabilinde açmış olmasından dolayıdır. Paraya da şiddetle ihtiyacı olduğu halde,para karşılığı olduğu için yazmaz.
Bakan Hamdullah Suphi’de (Tanrıöver) böyle bir şiiri ancak Akif’in yazabileceğini bildiğinden;Hasan Basri Çantay’ın tavassutuyla Akif razı edilir. Zira Hasan Basri paranın kalktığını,48 saatlik mühlet kaldığını belirterek,böyle ayakta hürmetle dinlenilecek,milletinin istikbalinin simgesi olan:”İstiklal Marşı”nın yazılmasında Akif razı,millet memnun edilmiştir. Diğer yerlerden bakanlığa gönderilen 700 küsur şiir ise kabul edilmemiştir.
NÜKTELER
-Dinsizliğiyle meşhur Abdullah Cevdet bir sabah hızla ve telaşla gitmekte iken Akif’le karşılaşır. Akif ona böyle nereye gittiğini sorduğunda cevaben:-Gazeteye;Ben bu vatanın öksüzüyüm-diye verdiğim halde –S- düşmüş,-Ben bu vatanın öküzüyüm.- diye çıkmış düzelttireceğim deyince Akif;telaşınıza gerek yok,isabetli olmuş,der.
-Kendisini küçük düşürmek için Baytar mısınız?-diye soran birisine;Evet,muayene mi olacaksınız?-der.
-Hasan Basri Çantay anlatır:” Hiç unutmam;Samih Rıfat Bey,üstadın sevmediği bir adamı koluna takarak-güya Akif’le barıştırmak için- onun bulunduğu bir yere getirmişti. Üstad o zatı karşısında görür görmez yayından boşanmış ok gibi dışarı fırladı. Bir daha dönmedi. Ben,bu yaptığının iyi olmadığını söylediğim zaman şöyle cevap vermişti:
“Evet,ayıp ettim. Samih buna meydan vermeyecekti. Benim o adamla bir zorum yok. Fakat mukaddesatıma sövdü o. Basri,Basri,o,benim evladımı öldürseydi belki affedebilirdim. Hânumanımı (yuvamı) söndürseydi,yine affedebilirdim. Daha ileri gideyim. İnsanların ortasında benim yüzüme tükürseydi yine vaz geçebilirdim;mademki bana gelmiştir ve onu aziz bir dostum getirmiştir. Fakat o,benim mukaddesatıma sövdü,mukaddesatıma sövdü!”(Akifnâme)
-Hasan Basri anlatıyor:”Bir akşam,bizi Ankara’da evine çay içmeye çağırmıştı. Biz tam gitmek üzere iken,o koşa koşa bize geldi,dedi ki:
“Bu akşam çayı sizde içeceğiz.” Tabii ben memnun oldum. Fakat bunun sebebini de anlamak isterdim. Sordum,gülerek dedi ki:
“Bizim odanın kilimini bir fakire vermişler…”
-27-Aralık-1936’da hakkın rahmetine kavuşur. Rahmetullahi aleyh.
Hepsi göçmüş,hani yoldaşlarının hiç biri yok!
Sen mi kaldın,yalınız kafileden böyle uzak?
Postu sermekse meramın yola,serdirmezler;
Hadi,gölgenle beraber silinip gitmene bak.
Akif’in son mısralarından:
Çöz de artık yükümün kör düğüm olmuş bağını
Bana çok görme ilahi bir avuç toprağını…
MEHMET ÖZÇELİK
[1] Son devrin İslam akedemisi.Dar-ul Hikmetil İslamiye.S.Albayrak.sh.174,Yeni Nesil gazt.1-1-1982.
[3] Şiir Tahlilleri. M. Kaplanç.sh.174.
[4] Sarıklı Mücahidler.K. Mısıroğlu.sh.357.
[5] Yeni Nesil Gazt.agg.31-12-1981.
ÇOK BEDEL ÖDEDİK
ÇOK BEDEL ÖDEDİK
*Bir asırdır devlete ve askeriyeye küs olup cemaatlere dönen bu millet, Ergenekon bahanesiyle kendisine yapılan saldırılarla bir derece keffaretini ödemiş ve bin yıldır beraber olduğu ve savunduğu milletine geri dönmüş oldu.
Onunla barışmış ve onu korumak amacıyla bir asırdır millete çevirdiği silahını, dış düşmana çevirmeye başlamıştı.
Devlette millete sahip çıkmaya başladı.
En önemlisinden birisi de; terörist ve ihanet içerisinde olanların tasfiyesine gidilmiştir.
Temizlik faaliyeti gerçekleşmiştir.
Zulüm, saldırı, zorluk ve tehditler bunları bir araya getirmiştir.
Doğudaki baş kaldırı ve dış ortak tehditlerin içteki ihanet, kirli şebekeyle yaptıkları ortaklık şer görünür iken; her yönüyle maddi manevi toparlanmaya gidilmiştir.
*****************
Diyarbakır başta olmak üzere Pkk-yı alkışlayıp kürt devletini arzu edenler özgür olacaklarını mı zannediyorlar?
Kör olup Irak-ı, Suriyeyi, Libyayı, Mısırı, Yemeni görmüyorlar mı?
Çok zorla düşünmeye gerek yoktur.
Hayal peşinde koşan gençlik ve özellikle 2000 yılından önceki hayatı bilmeyenlerin arkasında, düşünce ve planlarını gerçekleştirmek isteyenlerin oyununa gelmekte, piyon olup bugün kullanılırken, daha sonra da kırılıp atılacaklardır.
********************
Şimdiye kadar hiç bu kadar seviye düşmemiş, kirlilik yaşanmamıştır.
Küfre ve zulme olan ortaklık hiç bu kadar zirve yapmamıştı.
Gerek fert olarak ve gerekse de cemaat olarak…
Gerek başı paralel yapının çekmesi ve çoğunun da bu konuda suskun kalması ve gerekse bir kısım Yeni Asya grubunun bu kirli ittifakla öne çıkmış olması.
Diğer bir kısım siyasi ve eski gömleğini çıkarmamış, nükseden çıkışlarıyla bu zulme ortak olanlarda ortaya çıktı.
-Yeni Asya 1970-den beri yaptığı güzel hizmetleriyle beraber; bir dönem sırf Chp-nin iktidar olmaması için bir alternatif olan mason Demirel-e oy verme, ifrat ederek peşinden gitmeye devam ederken, maalesef bu gün Chp ve de onun küçük yavrusu olarak terör örgütü temsilcisi Hdp- yi zımni ve açıkça desteklemekle zulme ve küfre ortak olmuştur.
Oysa şimdi Demirel döneminden tamamen farklı olarak en büyük bir alternatifte mevcut iken…
Yeni Asya kurulmadan ihtilafla başladı, ihtilafla devam etti. 1980-de cemaatin ayrılmasına sebeb oldu.
Bu gün de açıkça Chp ve pkk-nın ekmeğine yağ sürmektedir.
Kirli ve silinmez lekeli ittifak…
Böyle bir ortaklıktan daha büyük bir zillet ve cehennem var mıdır?
Güya meşverette Hdp-ye oy verme kararı çıkarken, bir kısım bunu hazmedemeyip reddetmiştir.
Göz kör olmuş, kulak sağır ve basiret dumura uğrayıp bağlanmıştır.
Nasıl bir körlük, sağırlık ve kalpsizliktir ki, Demirel gibi binlerce adamı tartacak bir Erdoğan-a olan düşmanlık, Chp ve Pkk hayranlığına ve yandaşlığına bu insanları sevketmektedir!!!
Şu Yeni Asya ne menemmiş ki, ihtilafı körükledi, cemaatı bölüp parçaladı!!!
Ateist ve sosyalist olan insanların Aydınlık gazetesini kendi matbaalarında bastılar yani ellerindeki bilezikleri bile veren, -kayınvalidem gibi- insanlara ihanet ettiler.
Bunu ancak cehennem temizler…
-Evet, gerçi beşer zulmeder, kader adalet eder.
Bu şer! de de vardır bir hayır… Zulmedenlerin zulmü dışında
Mutlaka vardır bir hikmeti. Onlar mı?
*Nurcuların bölünmesinin birkaç hikmet ciheti bulunmaktadır;
1-Tahrib alanları külli olduğundan, tamirinde külli yapılırken, görev taksimatının yapılmasındandır.
2-Bir yandan büyüyüp hizmet ederken, diğer yandan da hizmetin ihlas ve selameti için içindekileri dışarıya atmaktadır. Temizlenme ve arınma olmaktadır.
3-Bu bölünme bölünerek büyümedir.
4-Ordudaki karacı-havacı-denizci farklılığı gibi olup, sonuçta aynı düşmana karşı ortak hareket etmektedirler.
5-Fıtratlara göre farklı hizmetler verilmektedir.
6-Daha fazla himmetleri tahrik etme amaçlıdır.
7-Hizmetin farklı cihetlerinin temsiliyetini gerçekleştirmektir.
8-Toplumun tüm kesimlerini kucaklayarak, insanları dışarıda bırakmamak.
9-Farklı istidatları ortaya çıkararak, zenginleşmeyi sağlamak.
10-Farklılıklar, Rahmeti netice verecek, müsbet ihtilaflardır.
*********************
*Dünya hayatı bir ayrışma ve kesişme noktasıdır.
İnsanlar inanç ve amelleriyle burada birbirinden kendi iradeleriyle ayrışırlar.
-Kazanmak derdi olmayıp ,sürekli kaybeden bir insanın kaybetmekten korkacağı da elbetteki olmaz.
Kaybetmekten korkmaz.
Kötü tohum ekenlerin biçeceği de zakkumdur.
Nur ekenler nur, zulmet ekenler de zulmet ve zulmeti biçeceklerdir.
MEHMET ÖZÇELİK
03-03-2016
EKSEN DEĞİL KİŞİLİK KAYMASI
EKSEN DEĞİL KİŞİLİK KAYMASI
Dünyanın hiç bir meclisinde terörist ve eşkiyaların seçtiği milletvekillerinin olduğu ve de vekillerin terörist ve dağ eşkiyasını savunduğu ikinci bir meclis velevki afrikanın en ücra küçük bir devleti veya insan eti yiyen yamyamların dünyasında bile yoktur.
Rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti, meclis kürsüsüne çıkarak; bu meclisin yarısı hıyardır, demişti. Meclis başkanının uyarısıyla sözünü geri alması istendiğinde ise meclise çıkan Serdengeçti, bu sefer de ,Bu meclisin yarısı hıyar değildir, diyerek kürsüden inmiştir.
Peki ya şimdi bu meclisin yarısı nedir?
Takdir sizindir….
-Şimdiye kadar alevileri kullanan Chp, şimdilerde ağırlıkla kürtleri kullanma yoluna gitmektedir.
***************
2006 yılında Anayasa mahkemesi ile ilgili, olumsuz tutumunu ve de meclisin üzerinde kendisinde bir güç tevehhüm etmesi düşünce ve uygulamasında olduğu ile ilgili bir yazı yazmıştım.’ YENİ HÜKÜMET : AMTBMM’
Hukuktaki aksaklık hala devam ediyor. Bir farkla ki, o zaman gizli ve sinsice yapılıyordu, şimdi ise açıkça yapılıyor. İrin deşildi, kokular zahir oldu.
Anayasa mahkemesi Cumhurbaşkanının 2 yıl önce verdiği dilekçeyi devreye koymazken, vatana ihanet eden Can Dündar-ın kararını 3 ay da verdi.[1]
Ne gariptir ki; Can Dündar-ın çıkarılma kararını verenler; Ahmet Necdet Sezer ve Abdullah Gül ağırlıklı atanan Anayasa mahkemesi üyelerin ortaklığıyla gerçekleşmiştir.
Erdoğan Bediüzzaman-ın dediği üç mesele olan İman-Hayat-Şeriat yani siyaset ve ittihadı islamı deruhte ederken, süfyanizmin 4 devresi olan dördüncü devrede kendisini muhafaza ettiği alan olan hukuk yani en son düzelecek olan hukuk devresi yaşanmaktadır. Hukukun hukuksuzluğunun kalktığı dönemde Türkiye rayına girmiş demektir.
*Bediüzzamanın üç mesele var, dediği; İman-Hayat-Şeriat yani siyaset yani ittihad-ı islamdır.
- Tayyib Erdoğan siyaset ve ittihadı islamın tesisine çalışmaktadır.
Paralel yapı ve dolayısıyla Gülen ise bilinçli veya bilinçsiz son yaptıklarıyla; Süfyanizmin dört devresini sıralarken, dördüncü devresinin adileşeceğini, kendisini muhafazaya çalışacağını ve de bunu hukukta sağlayarak, ölüyü canlandırmaya ve ya bir müddet daha ömrünü uzatmaya çalışacağını ifade etmektedir.
*Olaylar ve paralel yapı üzerindeki perdeler daha bu kadar açılmamışken, birkaç paralel mensubuna şunu söylemiştim;
Benim korkum 1970-de sağ-sol karşı karşıya getirildiği gibi, şimdilerde de paralel yapı ile diğer toplum ve cemaatler karşı karşıya getirilirse ve hatta bunun boyutları silahlı çatışmaya kadar götürülürse şaşmayın, demiştim.
Bu gün bu yaşanmaya başlamış, paralel yapının pkk ile ittifakı gizli yapılmadan açıkça görülmektedir. Maddi manevi destek olunmakta, polise ve askere kurşun sıkan dağ eşkıyasının yer tutması için istihbari, stratejik yardımda bulunan, hendeklerin kazılıp, silahların şehirlere taşınmasında bu olaylara paralel yapıya mensub polislerin göz yumduğu şaibesi içerisinde olanlara nasıl müsbet bakıp değerlendirilebilir!!!
Mesela; Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü yapmış olan paralel yapı mensubu Recep Güven çok rahat şunu diyebiliyordu; -Dağda ölen teröriste ağlayamıyorsanız, insan değilsiniz.” [2]
Bu durum zulmün ötesinde, küfre rızadır.
Gülen-in verdiği cihad emri de kılıçların kınından çıkarılma mesajı olduğunu da göstermektedir.
Paralel yapının içerisinde bulunan basiretli kimselere mesajımdır;
Bunları görün, hissedin, anlayın, dillendirin, mani olun, sessiz kalarak zulme ortak olmayın.
Artık Gülen eski Gülen değildir.
İster ilaç içirilmiş olsun, ister akıl kontrolü yapılsın, ister niyeti zaten bu idi denilsin, zulme alet olmuş olsun, ne olursa olsun, şu bir gerçektir ki;
Bu günkü Gülen, dünkü Gülen değildir.
Dün kendisi olanlar, bu gün de kendisi olarak kalmalıdır.
Paralel yapının alt tabakası bu gidişlerine dur demez, eksen değil kişilik kaymasına devam ederlerse, dünyada da ahirette de ebedi zillete mahkum olurlar.
Memleketin yıpranmasında, asker ve polisin ölmesinde en az onlarda bu zulme ortaktırlar.
İçte ve dıştaki kirli ellerle ortaklık yapılmaktadır.
-Bütün bu kirli ilişkiler ağır da olsa şu iddiayı gündeme getirmektedir;
-Gülen-in; istihbarat teşkilatı mit-in tesbit ve yönlendirmesi, islami görünümü, zahiren düşman görünse de İran yanlı takiyyeci, Kasım Gülek aracılığıyla mason destekli, Abd planlı, Cıa yapılanması bir oluşumda seçilmiş bir şahsiyet olduğu şaibesini arttırmaktadır.
Zira ortaya çıkan paralel yapı ve yapılanlar, Gülenin başarı ve becerisinin sonucu değildir.
Mesela; Çalışma Bakanlığında kendi elemanlarını yerleştirmek için 81 vilayette müdürlük ihdas edilmesi ve eski müdürlerin pasif müdür, merkeze çekilmesiyle sessiz bir darbe yapılmıştı.
Yine paralel yapının güya Kck-ya karşı düzenlediği sorgulama faaliyeti ile, pkk-nın içerisinde bulunan Mit elemanlarını deşifreye yönelik bir faaliyet olarak yürütülmüş ve de başarılı oluşmuştur.
Mahkemede bir çok mit elemanı ceza almamak için deşifre olmuş, artık yapılacak her türlü sinsi ve kirli işlerin önü açılmış ve güvene alınmış oldu.
Benzerleri tüm kurumlarda yapılmıştı.
-Bu milletin daha önceden bir çok defa ağzı yandı.
Bundandır ki; Zaman gazetesi Genel müdürü Ekrem Dumanlı Abd-den Türkiye-ye geldiğinde ilk düşündüğüm şu oldu;
Abd 1980 ihtilali için; -Bizim çocuklar yaptı- demişti.
Acaba Dumanlı da o çocuklardan mı? demiştim.
Paralel yapı bu darbeye 2010-daki Hsyk seçimleriyle başlamıştı.[3]
-İşte bir örnek; Hüsnü Tuna ve Cüneyt Toraman darbede Amerika’nın birinci dereceden etkisinin olduğunu söylüyor. Tuna ayrıca, 28 Şubat’ın iskeletinin Güven Erkaya, Çetin Doğan, Doğu Aktolga ve MİT Müsteşarı Teoman Koman’dan oluştuğunu belirtiyor. Toraman, “Eğer silahlı çatışma çıksaydı 2000-3000’den fazla gömülü silahları var” diye ekliyor.[4]
MEHMET ÖZÇELİK
01-03-2016
[1] http://www.ahaber.com.tr/galeri/turkiye/casusluga-vize-veren-aym-uyeleri-kimler-1456607292/7
[2]https://www.google.com.tr/?gws_rd=ssl#q=da%C4%9Fda+%C3%B6len+ter%C3%B6riste+a%C4%9Flayam%C4%B1yorsan%C4%B1z,insan+de%C4%9Filsiniz.&tbm=vid
Bak. http://www.habervaktim.com/haber/459101/pkk-muhimmatlari-sehirlere-bakin-nasil-sokmus.html
http://www.habervaktim.com/haber/459123/pkk-yapti-feto-izledi.html
[3] http://www.memurlar.net/haber/476821/
[4] http://www.yenisafak.com/gundem/28-subat-avukatlarinin-alni-aktir-2421156
28 Şubat ve Derin Devlet
Selefi-ve-Vehhabilere-cevaplar
NEDEN ADIYAMAN ?
NEDEN ADIYAMAN ?
- BABA İSHAK OLAYI MI ?
Neden huzur kenti olan, kendi yağında kavrulan Adıyaman sahaya ve teröre çekilmeye çalışılmaktadır?
Neden Türkiye bombacısı buradan seçildi?
Onbaşı burada şehit edildi?
Pkk-nın temsilcisi Hdp-den imkânları zorlayarak, ittifak neticesinde Adıyaman-da 1 aday çıkartıldı?
Adıyaman-da bir alt yapı mı oluşturulmaktadır?
-Abdullah Öcalan, 2015’e hazırlanan Ermenilerden bahsettikten sonra Sırrı Süreyya Önder’e “Sen Adıyaman’dan bilirsin. Aslında Türkmenlerin tarihine daha çok yoğunlaşmanız lazım. Babai isyanları çok önemlidir. Bu bir Selçuklu ayrışmasıdır. Kurmançiler de Türkmenler de sınıf olarak en altta kalanlardır. Solcular, tarihi milliyetçilere bıraktılar” demiş, Sırrı Süreyya Önder de “Babai isyanları bu ülkede resmi tarihte en az incelenen olaydır. Baba İshak da biliyorsunuz Adıyamanlıdır. Bir tek Ahmet Yaşar Ocak’ın Babailerle ilgili bir tek çalışması var” diye cevap vermiş.”[1]
-Neden bu işlerde Sırrı Süreyya Önder öne çıkarılmaya çalışılmaktadır?
Neden O seçilmiştir?
Oysa o ve ailesi kürt değil, kürtçe de bilmezler.
Alevi de değil…
Ancak baba tarafının Chp temsilcisi gibi görünmesi, solcu bir zihniyetinin öne çıkması ve de kendisinin hapis yattığı süre içerisinde sosyalizmle yoğrulması tercih sebebi olsa gerek.
Annesinin babası Risale-i Nurları okumasına rağmen, sosyalist tarafının ağır basması, baba tarafının üzerindeki etkisinden kaynaklanmaktadır.
-Yoksa yeni bir Baba İshak-a mı hazırlanılmaktadır?
-Neden 2 dönem Adıyaman-dan aday olmadı?
Seçilemeyeceğinden midir?
Başkaları da bunu biliyordu.
-Bu arada yağlama yapayım ki bir gıcırdama olmasın.
Hatırlatmadığımdan dolayı ahirette yakama yapışmasın.
Tanıdığım ve bir dönem kendisiyle ilgilendiğim ve de kendisinin kütüphanesinde bulunan – Risale-i Nur Külliyatından Konularına göre Veciz Sözler- adlı eserimin bulunup okuduğunu söyleyen Sırrı; Risale-i Nurları savunan cesurca çıkışlarına rağmen Hz.Ömer-liğe soyunabilecekken bunu tercih etmemesi, diğer yandan sosyalizmi benimsemesiyle aklını, eli kanlı pkk ile vekil temsilciliğini yapmasıyla elini kanlandırması, bir diğer yandan da homoseksüel ve kendilerinin –Velevki ibneyiz-[2] diyenlerin önünde gitmesiyle namusuna gölge düşürmesi, Ebu Cehillerin safında yer alması, okyanus çapında büyük bir arınma ve temizlik işlemine girmesini gerektirmektedir.
****************
İbn-i Bibi’ye göre, Kefersudlu (bugünkü Adıyaman civarında) Baba İshak adlı biri, bir gün yaşadığı yerden ayrılmış, bir süre sonra Amasya’da ortaya çıkmış ve kendini ‘resul’ (peygamber) ilan etmişti.
Bu anlatılardaki eksik ve çelişkili parçaları tamamlayarak, düzelterek hareketin manevi lideri Baba İlyas ile eylemsel lideri Baba İshak adlı iki ayrı figürün olduğunu ortaya koyan Ahmet Yaşar Ocak’a göre Baba İlyas, İsmaili Şiiliğinin etkisini taşıyan, henüz kökleşmemiş İslami cila altında, eski Türk inançlarıyla (özellikle Şamanizm) karışık fikir telkin eden bağdaştırmacı bir Türkmen şeyhi idi. Yazara göre Baba İlyas kesinlikle bir sahtekâr değildi. “O Bağdat’ta 850 yılında korkunç işkenceler altında yavaş yavaş ölümü tatmasına rağmen davasından vazgeçmeyecek kadar insanüstü bir direnç gösteren Babek el Hurremi gibi misyonunun ve kendi kimliğinin gerçekliğine derinden inanmış, güçlü bir mistik ve karizmatik bir kişiliğe sahipti.”
İsyanın savaşçı lideri Baba İshak ise (bugünkü Adıyaman yakınlarındaki) Samsat Kalesi’ne bağlı Kefersud bölgesinde yaşayan bir zaviye sahibi idi. Hokkabazlık ve sihirbazlık sanatında çok ilerlemişti. Bunlarla cahil Türkmenleri etkiliyordu.
Bir iddiaya göre ihtida etmiş bir Rum olan Baba İshak, Baba İlyas’a intisap etmeden önce İran’da bulunmuş bir İsmaili ‘dâî’sinden Batıniliğin esaslarını öğrenmişti. Böylece Hıristiyanlık, Mazdekçilik ve Müslümanlıktan oluşan karma bir inanç sistemi geliştirmişti. Bu da muhtemelen Kürtler ve gayrimüslimler arasında etkili olmasını sağlamıştı. (Rus araştırmacı Gordalevski, Baba İlyas ile Baba İshak arasındaki ilişkiyi, 1416 veya 1420’de Çelebi Mehmet’e karşı isyan eden Simavna Kadısı Şeyh Bedreddin ile müritleri Torlak Kemal ve Börklüce Mustafa arasındaki ilişkiye benzetir. Bilindiği gibi Torlak Kemal Yahudilikten Müslümanlığa geçmişti. Börklüce Mustafa ise Müslümanlık, Yahudilik ve Hıristiyanlık karışımı bir doktrinin propagandasını yapmıştı.)
.. Baba İlyas’ın halifeleri Amasya, Tokat, Çorum, Sivas ve Yozgat havalisi ile Adıyaman, Maraş, Malatya ve Elbistan bölgelerinde propaganda ve örgütleme çalışmaları yapıyorlardı. Kendilerine Vefaiye, Kalenderiye, Yeseviye, Haydariye gibi heterodoks tarikatlar da yardımcı oluyorlardı.
.. Amasya Kalesi’nde Baba İshak’ı bekleyen Baba İlyas, Saint Quentin’e göre müritlerini hiçbir şeyden korkmadan çarpışmaları için teşvik etmekteydi. Ama sekiz kişinin ölmesi üzerine diğerleri büyük endişe ve üzüntüye kapılmışlar ve Baba Resul’a sormuşlardı: “Neden bizi ve ötekileri aldattın?” Baba İlyas’ın cevabı “Yarın hepinizin huzurunda Tanrı ile konuşacağım ve neden bu talihsizliğin başımıza geldiğini soracağım” olmuştu.
…Baba İlyas’ın öldürüldüğü ya da kaybolduğu haberleri Baba İshak’ın birliklerine ulaştığında, isyancılar buna inanmak istemediler ve ‘Baba Resulullah! Baba Resulullah!’ diye haykırarak Selçuklulara karşı daha bir azimle saldırıya geçtiler. Taraflar arasındaki nihai karşılaşma 1240 yılının kasım ayının henüz bilmediğimiz bir gününde, Kırşehir’in hemen kuzeydoğusunda bulunan Malya Ovası’nda (bugün Malya Çölü deniyor) yaşandı. Kaynaklara göre Baba İshak’ın ordusu 3 ile 6 bin arasında, Selçuklu ordusu 12 bin ile 60 bin arasındaydı. 300 ya da bin kişi kadar da paralı Frank askeri vardı.[3]
*********************
–1239-1240 tarihinde Anadolu’da yükselen, Baba İlyas-Baba İshak ikilisi önderliğindeki toplumsal başkaldırıyı, büyük halk ayaklanmasını, Aleviliğin ihtilalci siyasetlerinden Babailiği yaratmıştır. Babailik toplumsal halk hareketi, Babek-Hurremi ve Karmati-Mazdek Ütopik Komünizminin ihtilalci geleneğinin Anadolu’daki yansımasıdır.
“Babai ayaklanmasının, Türkmenliğin artan öneminin ve Sultanlığın feodal çözülüşünün ifadesi olduğu söylenmelidir. İsyan aynı zamanda anti-feodal özellikler edindi ve böylece bir sınıf savaşıdır” Ernst Werner [4]
******************
1240 Tarihi; Alevi Toplumu için bir kırılma ve dönüm noktası olduğu kadar, yeniden derleniş ve diriliş, Malya Ovası yenilgisi sonucundan bilgi ve beceri edinme nirengi noktasıdır.Malatya’lı Süryani tarihçisi Ebul Ferece göre Baba İlyas Halifesi Baba İshak’ı Adıyaman’a göndererek isyanı başlatmıştır. Babailer halk hareketinin stratejik hattı Malatya Amasya güzergahıdır. Bizim kanaatimize göre, bu hat üzerinde bulunan baba ve dedeler ile Türkmen oymakları ayaklanmaya katılmışlardır.
-Şüphesiz bu ayaklanmaları doğuran alt sebebler bulunmaktadır.
Şüphesiz toplumda oluşan boşluklar, yönetimde bulunan eksiklik ve açıklar, kirli ittifaklar, içte bulunan ihanet şebekeleri, kominizm ve sosyalizm, Şamanizm hayranlarının destekleri, tek bir görüş olarak sunulmak suretiyle ayaklanmalar başlatılmıştır.
-“Türk tarihinde Aleviliğinin oluşmasında Babai Ayaklanması, Şah Kulu İsyanı, Şeyh Bedrettin Olayı, Şah İsmail ile Yavuz Arasındaki mücadele ve Çaldıran savaş ve Yeniçeri Ocağı’nın kapatılması gibi olaylar etkili olmuştur. Ancak bunların içinde en belirleyici olan şüphesiz Yavuz Selim ve Şah İsmail arasındaki çatışma olsa gerektir.
Bu isyanı çıkaran henüz İslam’ı hazmedememiş Şamani inançlara sahip Baba İlyas tarafından çıkarılmıştır.”[5]
-“Horasanlı Baba İlyas ve Şamlı Baba İshak, feodal hükümete karşı, Sultan I. Alaadin’in son dönemlerinden itibaren (1230’dan sonra) oluşmaya başlayan nesnel koşulların tam olgunlaştığı; feodal beylerin köylü ve konar-göçer halk yığınlarını ağır haraç ve vergilerle canından bezdirdiği son on yılda yarattıkları ihtilalci Babai Siyaseti’yle, Konya’ya yürümeyi ve iktidarı ele geçirerek eski düzeni yıkıp, kendi düzenlerini kurmayı amaçlamışlardı.İran’da Zerdüşt Ortodoksizmine karşı yükselen heterodoks (aykırı) Mazdekizmin mutlak eşitlikçi ve paylaşımcı siyaseti, Heterodoks İslam’ın (Aleviliğin) içine girip yerleştikten sonra isyanlar, kutsal kişilerin yani Ehlibeyt ve On iki İmamların öcünü alma hareketleri olmaktan çıkmış ve kuramsal ütopik komünist ihtilaller niteliğini kazanmışlardı. 9. yüzyılın ilk yarısında 20 yıl aralıksız süren Babek Hurremi ihtilalci hareketi, onun bir çeşit devamı olan Karmati Alevilerinin ihtilalci siyaseti ile aynı yüzyılın sonlarında, yaklaşık 200 yıl süren bir devlet kurdurmuştu. Bu Karmati toplulukları, Mazdekizmden alınıp geliştirilen ütopik komünistik düzeni, kurdukları kale-kentlerinde (Dar al-Hicra) uygulamışlardı. Aleviliğin Babai siyasetinin de amaçladığı düzen farklı değildi.
–Ayaklanma öncesi Ebu’l Ferec (Ö.1286)’e göre; bir Türkmen Şeyhi olan Baba İlyas Amasya’daki zaviyesinde kendisini Resul ilan ederek Anadolu’daki Türkmenleri kazanmak üzere baş halifesi Şeyh İshak’ı Adıyaman’a gönderir. İşte bu dönemde de kanımıza göre; Baba İlyas’n halifesi Piri Baba’yı damadı Şeyh Hasan Oner’e ulak olarak Malatya Arapkir’e göndermesi güçlü bir olasılıktır. Baba İshak Şami ve Piri Baba Adıyaman Malatya bölgesinden topladıkları Türkmen oymaklarıyla Konya’ya yürümek için Malya Ovasına gelmişlerdir. Yenilgiden sonra ise dağılmışlardır.[6]
-Selçuklu ve Osmanlı Baba ve Dedelerden çok çekmiştir.
Selçuklu devletini epeyce uğraştırmış, yormuş olan Babailer her tarafı işgal etmeye başlamışlardır.
Sultan, Frank zırhlı askerlerini istedikleri kadar altın paralarla Anadolu’ya getirmiş. Malya ovasında, meydan muharebesinde ( karı kız, Başıbozuk halk olan) Babailer kılıçtan geçirmişlerdir. Babailerin arda kalanları Barak Baba, Taptuk Baba, Bezo Baba, Sarıoğlu Mübarek Baba Maveraünnehir’e kadar giderek Moğol Hükümetinden Babailerin intikamının alınmasını istemişlerdir. O zaman Babailerle aynı batını inançta olan Moğol Hanın kabul etmesiyle Hülagu komutasında Moğol Orduları Anadolu’ya girmiştir. 26 Haziran 1243 Kösedağ Savaşında Selçuklu ordusu bozguna uğramış. Babailerin intikamı alınmıştır. Bu tarihten sonra Olcayto emrinde, Moğol Orduları, üçüncü defa Baycu Emrinde, Moğol Orduları Anadolu’ya Babailerin isteği üzerine girmişlerdir. Babailer inanışında olan Sofilere hiç dokunmayan onlara gereken imtiyazı da sağlayan Moğol orduları Anadolu’yu tahrip etmiştir.[7]
-Tıpkı bugünkü Hdp-pkk-nın zamanın Moğolları olan rusyayı davet edip,orada büro açmaları bir benzerlik göstermektedir.
-Farklı hesapta olanlarıda;bunlar alevi-şia-ermeni-hristiyan-şamanist-kürt-ateist,sol-sosyalist-nuseyrileri tek bir pkk altında toplamasında da bir benzerlik arzeder.
“Baba İshak taraftarlarının yanında, Anadolu’da çok sayıda Kalenderilik, Haydarilik, Cevlakilik ve Hurufilik gibi birçok Batıni zümreler bulunmaktaydı.”[8]
-Bu günkü doğu olaylarının nelere hamile olduğuna ışık tutması açısından şu tesbit ibret-âmizdir;
-“Prof Dr.Osman Turan şöyle demektedir: Özünden kopmuş Selçuklu yönetimi ise; Kürt, Gürcü, Rum, Ermeni asillerini ve Frenk şövalyelerinin oluşturduğu kuvvetlerle Babai Türkmenlerini ancak yenebilmişlerdir. Fakat bu hareket; “Türk dirlik ve birliğini” sağlama yönünden fikri bir harekâtın babası olarak; Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu sağlamışlardır. Bu anlayışın ürünü ve hedefi olarak da; Babai İsyanı’na katılan “Kolonizatör Türk Dervişleri”ni, Şeyhleri, Babaları, Dedeleri, Abdalları, Ahileri, Bacılar Örgütünü; Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda ÖNCÜ olarak görmekteyiz.[9]
–Baba İshak peygamber olduğunu ileri sürerek isyan etti.İsyancılar Adıyaman ve Maraş’ı ele geçirdiler ve isyan Sivas,Tokat ve Amasya’ya kadar genişledi.[10]
–Baba İshak, yaşadığı Adıyaman (Hısnımansûr) yakınlarındaki Kefersud bölgesinde Türkmenler’i silâhlandırdıktan sonra civarı ele geçirdi ve böylece isyanı fiilen başlatmış oldu. Selçuklu kuvvetlerini üst üste yenerek Adıyaman’ı, Gerger ve Kâhta’yı da aldı. Yolunun üstüne çıkan her yeri ve her şeyi zaptederek Malatya’ya yürüdü. Burada Selçuklu valisi Muzafferüddin Ali Şîr’i de yenerek kendisine katılan bölge halkının bir kısmıyla sayıca artan kuvvetlerinin başında Amasya’ya ulaştı. Fakat Amasya Kalesi’ne sığınmış olan Baba İlyas’ın Selçuklular tarafından öldürülmesine engel olamadı. Ancak burada Mübârizüddin Armağanşah’ı mağlûp ederek şeyhinin idamına duyduğu kızgınlıkla Konya’yı ele geçirmeyi planladı. Maiyetindeki Babaîler’le birlikte intikam almak üzere Konya’ya doğru yürüyüşe geçti.[11]
Özetle: Yüz sene sonra tarih yine tekerrür ediyor.
Doğuyu kasıp kavuran, yıkıp döken Ermenilere karşı bu gün ermeni yapılı kişiler kürtler adıyla aynı tahribatı yapıyor.
-Sur’daki teröristlerin çok zor durumda olduğunu kaydeden Kışanak, yakında Rusya’dan çok ciddi yardımlar geleceğini belirterek, ”Şu anda Rusya ile anlaşmaya varmak üzereyiz. Rusya bize destek verecek silah gönderecek. Hatta iki araç yoldadır geliyor. Bu direniş devam etmeli. Kandil’in talimatı bu yönde. Rusya’nın yapacağı yardımlar içinde anti tank silahları da var. Biz halkın daha etkin bir şekilde bu işin içine çekmeliyiz. Halk destek vermese de bu iş devam etmeli. Sur’un diğer mahallelerine de direniş taşınmalı” ifadelerini kullandı.[12]
-Kıyametin on büyük alametinden biri olan yecüc-mecüc diğer adıyla terör herkesi vurur.
Terörü destekleyen ve besleyen batı şunu bilmelidir ki, beslediği o kargalar mutlaka ve mutlaka kendi gözlerini de çıkaracak ve oyacaktır.
Terör hele hele şu zamanda bir sektör halini almış olduğundan, parayı veren terörü ve terörüstü satın alır.
Batı bizim gibi imanlı ve dayanıklı olmadığından terörün karşısında buz gibi eriyecektir.
Batıyı bekleyen büyük tehlike terördür.
-Hani İbrahim demişti ki: “Rabbim! Bu şehri güvenli kıl..” [13]
MEHMET ÖZÇELİK
20-02-2016
[1]http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ayse-hur/baba-ilyasla-baba-ishak-neden-isyan-etti-1123589/
[2]https://www.google.com.tr/search?q=ibneysek+ibneyiz&biw=1440&bih=736&source=lnms&tbm=isch&sa=X&ved=0ahUKEwizp4a4k4bLAhXBVhQKHaqaB1gQ_AUIBigB#tbm=isch&q=ibneyiz
[3] http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ayse-hur/baba-ilyasla-baba-ishak-neden-isyan-etti-1123589/
[4] http://blog.milliyet.com.tr/babailer-ve-babai-ayaklanmasi/Blog/?BlogNo=439174
[5] http://www.makaleler.com/babailik-ve-babailer-isyan%C4%B1
[6] http://blog.milliyet.com.tr/babailer-ve-babai-ayaklanmasi/Blog/?BlogNo=439174
[7] http://www.makaleler.com/babailik-ve-babailer-isyan%C4%B1
[8] http://www.makaleler.com/babailik-ve-babailer-isyan%C4%B1
[9] http://blog.milliyet.com.tr/babailer-ve-babai-ayaklanmasi/Blog/?BlogNo=439174
[10]http://bilgiyelpazesi.com/egitim_ogretim/konu_anlatimli_dersler/tarih_dersi_ile_ilgili_konu_anlatimlar/turkiye_selcuklu_devleti_turkiye_selcuklulari_konu_anlatimlar/baba_ishak_isyani_nedenleri_sonuclari_onemi_1.asp
[11] http://www.islamansiklopedisi.info/dia/ayrmetin.php?idno=040369
[12] http://www.haber7.com/partiler/haber/1807388-ihanet-cagrisi-direnin-ruslar-geliyor
[13] 14/İBRAHİM-35.
İÇ TEHDİT
İÇ TEHDİT
2009 tır meselesinden sonra bir netice alınamayınca, dış tehdit artmaya başladı.
Eğer iç tehditle bir sonuç alınsaydı, dış tehdit bu kadar dehşetli olmazdı.
İç tehdit dış tehditten daha korkunçtur.
Bu memlekette; İran, Suriye ve rusyayla çatışmaya girilmesi halinde, iran, suriye ve rusyayı destekleyecek pek çok bu milletten olmayan; kanı, südü ve suyu bozuk insanlar çıkacaktır.
*****************
İş gerçekten ciddi…
En önemlisi de içteki ihanet, uyuyan hücrelerin uyandırılması, içten kuşatma, abd-nin paralel b planı ve chp, sol, pkk, rus, iran, paralel kirli ittifakı, bütün bu tehditlerle beraber ışid, suriye, iran, pyd, rusya, abd ile dıştan kuşatma faaliyetleri…
Suriye bahanesiyle 40 yıldır terör örgütü pkk-ya devlet kurdurarak Türkiye için uzun süre tehdit oluşturacak oluşumu sağlamak…
İstikbalimiz tehdit edilmektedir.
Farz olan ittihad-ı islamla bunlara karşı mukabele edilebilir.
1970-lerdeki kominizm ve iran tehlikesi bu milleti yıkamadıktan sonra, hiçbir güç bu milleti çökertemez.
Ancak gene de unutulmamalıdır ki, kurt teşhis edilse de hala gövdeden beslenmektedir.
Toplum bilinçlendi…ekonomi düzeldi.. teknoloji düzeldi.. iletişim araçları yaygınlaştı..
Artık yalancının mumu yatsıya kadar yanmıyor. Anında sönüyor, izi kalsa, basiretsizleri etkilese de…
Kader bu saldırılarla perçinlenmeyi ve ittihad-ı islamı tahrik ve tacil ediyor. Bunun hızla gerçekleşmesi içinde hukuk ve meclis ayağının süratle işlettirilmesi gerekmektedir.
**********************
Gülenin kirli ittifakı adeta iranın kirli ittifakına benziyor.
Zira iran hem rusya, çin, İsrail, abd ve Avrupa ile ortak hareket edip, Müslümanların aleyhinde bulunabiliyor.
-Pkk en kısa zamanda zaten piyon olan, kendilerini ve yaptıklarını perdeleyen Hdp-nin vekillerini hatta belediye başkanlarını bile devre dışı bırakacaktır.
Öyle ki, onlarıda ya silahlı mücadelenin içerisinde olma mecburiyetine ya da devre dışı bırakılma tercihine zorlatılacaktır.
-Saddamın gitmesi uğruna, iblisle bile iş birliği yaparız.-
Bu cümle Saddamı göndermeye çalışan kürt ve şii arapların sloganıydı.
Oysa bilemediler ki; iblis daha büyük bir fatura çıkarmadan, yardımda bulunmaz. Zalim Saddam-ın gitmesinde rol oynamaz.
Maalesef Türkiye-de de bugün paralel yapının yaptığı tam da budur.
İblisle hatta iblislerle ortaklık yapılmaktadır.
Türkiye-de iblislerin ortaklığı oluşmuş ve de oluşturulmuştur.
-Bir dostum Diyarbakır-da bulunan oğlunu ziyarette bir vatandaşla tanışıp konuşur.
Sur-da oturduğunu söyleyen kişi eve gitmediğini söyleyince sebebini sorar;
Evinde 17 tane teröristin bulunduğunu, kızının ve eşinin evde kalarak kendilerini hizmet edip, kendisinin evde bulunmamasını söylerler.
O dostum ise şaşkınlıkla bu kadar tanımadığın insanlara namusunu nasıl emanet ettin, onlar kızın ve eşine saldırırlarsa ne yaparsın? Diye sorunca şaşkınlıkla bunu beklemediğini söyleyen vatandaş, bir yandan da pek umursamaz.
-Diyarbakır kış nedeniyle yollar karlı ve buzludur.
Bir belediye görevlisine neden yolları temizlemediklerini sorduğunda aldığı cevap ise gayet düşündürücüdür;
-Bunlar buna layık değiller ki! Diyarbakırlılar bunu hak etmediler…
Nedenini sorduğunda ise; Onlar pkk-ya yardım etmediler…
-Ve doğu yine de saflığıyla beraber, cahil…
*Ahmet Emin Yalman, Naziler’den kaçıp İstanbul’a sığınan Musevi bilim adamlarından Prof. Andreas Schwarz’a, Türkiye’den ayrılmadan önce, Türkiye’de neler gördüğünü sorar. Schwarz şu cevabı verir:
“Türk milleti bünyesinde esaslı ve korkunç bir hastalık var. Türkiye’de iyi niyetli, temiz içli, dürüst aydınları yok etmek, yollarını kesmek, kendilerini bıktırıp kaçırmak için devamlı ve insafsız bir kıyım devam ediyor. Gerçek demokrasinin tabii amacı, en iyileri bulup üste çıkarmak, kendilerine serbestçe çalışmak ve kalkınma yaratmak için yetki ve imkan vermek olduğu halde, Türkiye’de kötü bir seçme ve ayırma sistemi hakimdir. Yeni ve üstün değerler sürekli yok ediliyor, orta ve düşükler, sivrilmenin ve başa yükselmenin yolunu buluyor.”[1]
********************
Dün askeri darbeyle iktidara gelenler, bu gün entrikalar ve ihanetlerle devleti devirmeye çalışıyorlar. Yarında buradan ellerinin boş dönmesiyle silaha baş vuracak, toplumu kırdırmaya çalışacaklardır.
Dün kominizmle rusyayı bu memlekete davet edenler, bu günde rusyadan destek aramakta ve orada büro açmaktadırlar.
Burada meclise düşen iş; bir an evvel bunu organize eden başta milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırarak, bataklığı kurutma yoluna gidilmelidir.
*****************
Solun , iman ve küfür mücadelesinin, Hristiyanlık ve İslamiyet mücadelesinin yeni adı; Işid, pkk gibi mevzii terör örgütleridir.
Yeni dönem, sponsor terör örgütleridir.
Parayı veren, teröristi alır.
-Rejimden herkes şikayetçi.. atatürk ve onun bu millete diktiği elbise dar gelmektedir.
Ancak ne garib ve hazindir ki, mhp, chp, sol, paralel yapı ve bir kısım sağ kesim hala onun muhafazasına çalışmaktadır.
Ölüyü sürekli diri tutmaya çalışmaktadırlar. O perde altında hile ve dolaplarını çevirmektedirler. Bu milleti küçültmek ve küçük tutmak için ,Atatürkçülük şişirilerek büyük tutulmaya ve büyük gösterilmeye çalışılmaktadır.
-Atatürkçülük ve Chp ölüm döşeğinde iken özellikle paralel yapı, batı ve masonlar tarafından diri tutulmaya çalışılmaktadır.
*Türkiye-nin öne çıkarılan insanları, bunlar sanatta, sporda, akademi veya değişik dallarda olsun, seviyeli, yeterli, ölçü alınacak kimseler değillerdir.
Topluma yetersiz olanlar öne çıkarılarak, her şeyleri konuşması ve de sorularak mutlaka cevap vermesi sağlanarak, düşünce ve fikir kirliliği yaşanmaktadır.
***********************
Tarihe baktığımızda ve özellikle safevilerden itibaren iranın islam dünyası için bir çıban başı olduğu su götürmez bir hakikattır.
Geçmişten günümüze kadarki bir çok eserde bunu görmekteyiz.
İranın batılılarla ve Hristiyan dünyası ile bir problemi olmamış, islam dünyasına problem olmuştur.
“Kanuni Sultan Süleyman devri boyunca Osmanlı Devleti ile Safaviler arasındaki münasebetler 1555’te imzalanan Amasya Barış Anlaşması’na kadar gergin ve düşmanca idi. Şah İsmail’den sonra Safavi tahtına Şah Tahmasb’ın geçmesiyle İranla ilişkiler tekrar sertleşmeye başladı. Safavilerin Osmanlı Devleti’nin doğu sınırlarında hareketleri ve Bağdat’ın sünni valisini katletmeleri Kanuni’nin Irakeyn seferine çıkması için bir sebep teşkil etmiştir. 1534’de başlayan ve 1535 sonuna kadar devam eden bu sefer sonunda istenilen netice elde edilemediyse de Van, Erzurum, Kars, Azerbaycan, Bağdat ve Irak’ın bazı bölgeleri ele geçirilmiştir.
İranlıların doğudaki tecavüzlerine, dini ve siyasi hakimiyetlerine son vermek için 1548’de Kanuni tekrar İran üzerine yürüdüyse de Şah karsısına çıkmadı. Kanuni’nin Halebe çekilmesini fırsat bilen Şah Van, Erciş, Adilcevaz, Erzincan ve Kars bölgelerini yağmaladı.
Safavilerin Adilcevaz, Ahlat ve Erciş kalelerini almaları ve Erzurum’u kuşatmaları sebebiyle Kanuni 1553’te tekrar İran üzerine sefere çıktı. Bu seferin akabinde 1555 yılında Amasya’da bir barış antlaşması yapıldı.
Bu tarihten sonra uzunca bir dönem İran ile ciddi bir çatışma meydana gelmemiştir. Bu antlaşma, Basra, Bağdat, Şehr-i Zor, Van, Bitlis, Erzurum, Kars ve Atabeğler üzerindeki Osmanlı hakimiyetinin Safavilerce tanınması anlamına gelmektedir. Antlaşma yaklaşık II. İsmail’in tahta geçmesine kadar 25 yıl yürürlükte kalmıştır.[2]
*İran Şâhı seçilen Nâdir Şâh’ın, Osmanlı Devleti ile musâlaha yapmak için Abdülbâkî Han‑ı Zengene’yi elçi göndermesi Osmanlı ve İran halkları arasında bir süredir devam edegelen kavga ve ihtilafın, Şah İsmail’in fitnesinin eseri olduğu, Safevî Sülalesi’ne uymaktan vazgeçilerek Sünnet‑i Seniyye’ye tâbi olunduğu; bu ayrılıklara son vermek üzere İran eşrafından ve halktan temsil kabiliyeti yüksek kimselerden oluşan bir hey’etin Mogan Kışlağı’nda toplanarak kendisini Türkmen İli’nin şahı seçtikleri; Karaman Valisi Ali Paşa aracılığıyla Dersaadet’te akdi kararlaştırılan musâlaha için Abdülbâkî Han‑ı Zengene’nin İstanbul’a sefir tayin edildiği, Mirzâ Ebülkâsım ile Müderris Molla Ali’nin de ona refakatçi tayin edildikleri beyanlarıyla İranlı hacılar için Caferiye Mezhebi’ne Mescid‑i Harâm’da rükn tahsisi, iki devletin saltanat makamlarında karşılıklı elçi bulundurmaları ve Osmanlı beldelerinde olup kendi rızalarıyla evlenen İranlı esirlerin serbest bırakılmaları hususlarında Nadir Şah’tan Osmanlı şeyhülislamına Farsça mektup…[3]
*”Müslüman topluluklar arasında hüküm süren kavga ve uyuşmazlıkların, Safevî Şah İsmail’in kişisel ihtiraslarından kaynaklandığı, şahsi ikbâlinin gerçekleşebilmesi yolunda buna tevessül ettiği; bu kavgaya son vermek üzere İran eşrafından ve temsil kabiliyeti yüksek kimselerden oluşan bir heyetin Mogan Kışlağı’nda toplanıp kendisini Türkmen İli’nin şahı seçtikleri; Karaman Valisi Ali Paşa aracılığıyla Dersaadet’te yapılması kararlaştırılan musalaha için Abdülbâkî Han‑ı Zengene’nin İstanbul’a sefîr; Mirza Ebülkâsım ile Müderris Molla Ali’nin de ona refakatçi tayin edildikleri beyanlarıyla İranlı hacılar için Caferiye Mezhebi’ne Mescid‑i Harâm’da rükn tahsisi, iki devletin saltanat makamlarında karşılıklı elçi bulundurmaları ve Osmanlı beldelerinde kendi rızalarıyla evlenen İranlı esirlerin serbest bırakılmaları hususlarında Nadir Şah’tan Sultan I.Mahmud’un sadrazamına Farsça mektup…[4]
MEHMET ÖZÇELİK
19-02-2016
[1] http://www.gunes.com/yazarlar/omer-ozkaya/agac-ve-balta-152660
[2] 294 NUMARALI HINIS LİVÀSI MUFASSAL TAHRÌR DEFTERİ -( 963/1556 ).sh.12.
[3] 3 NUMARALI NÂME-İ HÜMÂYÛN DEFTERİ. sh.32.
[4] 3 NUMARALI NÂME-İ HÜMÂYÛN DEFTERİ. sh.67.
I.MAHMUD-NADİR ŞAH MEKTUPLAŞMALARI.nda buna benzer mektuplar çoklukla bulunmaktadır.Bak.Devlet arşivleri genel müdürlüğü arşivlerinden,-Arşiv belgelerinden Osmanlı iran ilişkileri.
ŞİANIN ZULMÜNÜN KAYNAĞI
ŞİANIN ZULMÜNÜN KAYNAĞI
-Ehli sünneti farklı kılan olay, Allaha karşı nezih inanç ve yaşayış içerisinde olmasıdır.
-Şia ise; Hristiyanlığı bozan Pavlos gibi, islamiyetin bozuk diğer ifadeyle hristiyanlaşmış yönü olan şia da, meşhur münafık Abdullah bin Sebe tarafından icad ve imal edilmiştir.
Şia bir tehlike olarak sari bir illet gibi tekrar yayılmaktadır.[1]
-Onlarca Şii mezhebine ait eserler ve bunlardan Şiilerin ne düşündüklerine dair özellikle itikadi konu ve alıntılarda ehli sünnetten farklı ayrılan hususlar görülmektedir.[2]
-Şiilikte ehli sünnetteki olan imanın altı esası bulunmamaktadır.
Bunlar; Peygamberlere iman, kitaplara iman ve de kadere imandır.
Özellikle Türkiye-de bu üç iman esasını zayıflatmak ve bunların üzerine gitmekteki sır, buradan kaynaklanmaktadır.
Şiaca peygambere gerek yoktur çünkü o işi masum olan imam yerine getirmektedir.
Kur’an-ı Kerim-de imanın beş şartı beraber ve bir arada zikredildikten sonra 9 surede ve on ayette kadere iman mevcut olduğu gibi, Buhari ve Müslimin iman bahsinde peygamberimiz imanın altı şartını zikretmektedir.
Kur’an-ı Kerim-in âyetleri de eksik olarak kabul edildiğinden o da çok rahat inkâr edilebilmektedir.
Dolayısıyla bunlara inanmayanlarda Müslüman olmamış olmaktadırlar.
Bu gün Esed tarafından iranın desteğiyle suriyede öldürülen dört yüz bin insan ve sürülen milyonlarcası, kaçarken ölenlerle beraber bunca zulümler hep bu şia itikadının ve ateşinin yakmasıdır.
Oysa bir insan dört yüz bin tavuğu veya sineği bile öldürmekten sıkılır, kaçınır.
Oysa Esed-in ve iranın bu vahşeti, itikat ve inançtaki vahşetin tezahürüdür.
*********************
Evvela sahabeye saldırıldı yani rasulullahın çevresi boşaltılmaya çalışıldı.
Daha sonra Kur’anın ilk müfessiri ve temsilcisi olan peygamberimize hücum edilerek, Kur’anın etrafının boşaltılmasına gidilmektedir.
Kur’an-ı Kerim-in 17.000 ayet sayılmasıyla eldeki Kur’an inkâr edilmekte, Kur’an devre dışı bırakılmaya çalışılmaktadır.
Birde imamların masumiyetiyle beraber peygamberin yerine imamların getirilmesiyle, peygamberlik müessesesi ve dolayısıyla peygamberimizin peygamberliği de devre dışı bırakılmış olmaktadır.
O’nun bir postacı olup, postayı bırakmış ve de gitmiştir, basitliğiyle basitleştirilmeye çalışılmaktadır.
Veya Muhammedin Allahın bir şirket gibi ortağı olmadığı zırvasıyla, güya Allahın tenzihine gidildiği kuruntusu verilmektedir.
Diyanetin hutbesine [3] tahammül edemeyen Mustafa İslamoğlu; “Diyanetin bugünkü hutbesini yazan zat, Tevhid dini olan İslam’ı, Allah ile Peygamber’in ortaklaşa kurduğu limited şirket zannediyor.” Sığ ve seviyesizliği içindeki kusmuğuyla etrafı kokutmuş oluyor.
O’nu küçük düşürecek yollara baş vurularak, O’nun zatı normalinde ötesinde basitleştirilmeye çalışılmaktadır.
Buna binaen hadislerde geçen Efendimizi övücü ve yükseltici hadisler uydurma hadis bahanesiyle reddedilmektedir.[4]
Özellikle ;“Levlâke levlâk mâ-halaktü’l-eflâk: Sen olmasaydın bu kâinâtı yaratmazdım.”[5]
-Basmasa mübârek kademin rûy-i zemine,
Pâk etmez idi kimseyi hâk ile teyemmüm. (Kazasker Mustafa İzzet)
-İbn Teymiye şu görüşlere yer vermiştir: “Manası anlaşılmazsa bile, Kitap ve Sünnette yer alan her şeye iman etmek gerekir.”[6]
-Bunlara rağmen bizdeki şia yanlısı Mustafa İslamoğlu, Abdulaziz Bayındır veya çöpe atılmış, itibar görmemiş görüşleri şianın görüşü olarak ortaya koyan Mustafa Öztürk ve vs. gibi heriflerin yapmaya çalıştıkları da, şianın tarzını ve düşüncelerini oluşturmaktadır.
Nitekim –MUSTAFA İSLAMOĞLU’NUN MEAL-TEFSİRİNİN TENKİDİ– üzerine yazmış olduğum araştırma, tahlil ve tenkid yazımda da bunu genişçe dile getirdim.[7]
Nasıl ki yüz sene önce Gladiston tarafından Kur’an-ı Kerim-in ortadan kaldırılmaya çalışılmasına karşı, bu gün Kur’an-ı Kerimin etrafındaki kaleler ve iman surlarına saldırılmaktadır.
MEHMET ÖZÇELİK
15-02-2016
[1] http://www.siimezhebi.com/
[2] http://www.siimezhebi.com/siilerin-temel-kitaplarindan-sok-alintilar/
[3] http://www.corummuftulugu.gov.tr/12-02-2016-peygambere-iman-tevhidin-bir-geregidir-konulu-hutbe-degisikligi/
[4] http://www.dinihaberler.com/analiz/mustafa-islamoglu-nun-inkar-ettigi-hadisler-h87204.html
[5] İsmail b. Muhammed el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ ve Muzîlü’l-İlbâs amme’ştehera mine’l-Ehâdîsi alâ-Elsineti’n-Nâs (I-II), Mektebetü’l-Kudsî, Kâhire, 1351, c. II, s. 164 (Hadîs nr.: 2123.
[6] Mecmuu’l-fetavî, 3/41. http://www.sorularlaislamiyet.com/qna/144433/sahih-veya-hasen-hadisi-inkar-etmek-haram-midir-boyle-bir-kimse-ehl-i-sunnetten-cikar-mi.html
[7] http://www.tesbitler.com/2015/01/02/mustafa-islamoglunun-meal-tefsirinin-tenkidi/
AYRIK OTLARI
AYRIK OTLARI
Daha önceki bir yazımda – DİNE EKİLEN AYRIK OTLARI – [1] adıyla, dindeki ayrık otlarını yazmıştım.
Ancak ayrık otlarının bulunduğu alan o kadar çok ki, gerçek gül ve çiçeklere yer kalmamaktadır.
Bir mecelle kuralıdır ki; “Def-i şer, celb-i nef’a racihtir.”
Yani kötülüğü defetmek, iyiliği çekip elde etmekten evla ve önceliklidir.
Zira kötülüğü defetmekte, aynı zamanda iyiliğin gelmesi söz konusu olmaktadır.
Dinde imandan sonra en üstün makam, takvadır.
Takva ise iyiliği yapmak değil, kötülükten kaçınmaktır.
Büyük devletler başta Abd ve Rusya, gizli güçlerden İsrail, İngiltere, fransa, almanya, iran ise dünyaya ayrık otları ekmekle varlıklarını sürdürmektedirler.
Mesela; Abd incirlikten kökümüze incir ağacı dikiyor.
Bu durum önceden daha hızlı idi, dün de yapıldı.
Bir aradan sonra şimdide yapılmaktadır.
Abd ortadoğuyu hatta bizi incirlikten kontrol etmektedir.
Haberde:” ABD, PYD ile sadece Suriye’de aynı cephede yer almakla kalmıyor, Türkiye’yi de içeriden vuruyor.”[2]
Abd hem terör estiriyor, hem terörü besliyor, ekiyor, yetiştiriyor ve de dünyaya salıyor.
Teröristler toplumun birer ayrık otlarıdırlar.
Dünya bu ayrık otlarıyla dolu ki; ahirzamanın on büyük alametinden birisi de diğer adıyla ye’cüc- Me’cüc denilen ayrık otlarıdırlar.
Yüz yıl önce bizler böyle bir ayrık otlarının ekildiği ortamda yetişirken, bu gün kürtler aynı kıskacın içerisinde bir defa daha kıstırılmaya çalışılmaktadır.
Kürtler sosyalist, Marksist, ateist, Zerdüşt olan insanlara teslim edilmeye çalışılmaktadır.
Kesinlikle kürtler maddi ve manevi mahrumiyetler içerisinde yetişseler bile, bu zihniyetteki insanlara teslim edilmemelidir.
-Doğuda ekilen en büyük ayrık otlarından birisi de, kürt veya alevi görüntüsünde varlığını sürdüren ermenilerdir.
*Ne kadar gariptir değil mi?
Suriye ve iran gayrı müslimle savaşıp, Müslüman olmayanı öldürmüyor.
Öldürdüğü kimseler bir çok noktadan kendisiyle ortak olduğu noktalardır.
Onlar Müslümanlardır.
*********************
İşte devletin kademelerindeki ayrık otları.
-Bülent Ecevit- Mesut Yılmaz- Devlet Bahçeli hükümeti döneminde 22 bankayı batırıp, 47 milyar dolar hortumlandığında, ortada olmayıp, ses çıkarmayanlar.
-Türkiye-de mahalleyi yönetemeyenlerin hükümet olmasına, kendisini idare edemeyenlere devlet yönetimi veriliyor.!
Ne tezat değil mi?
-İşte bütün bunlar milletin isteği doğrultusunda gelişmezken, araya sızdırılan ayrık otlarının yerleştirilmesiyle geliştiriliyor.
-Bu gün ayrık otlarının gereğini yapmak üzere ortaya çıkıyorlar.
Onlar dün neredeydi?
Neden sesleri çıkmadı?
Ki onlar bir şey yapmadıkları gibi, Türkiye ilk defa o dönemde ekonomikmen çökmüştü.
*Bülent Arınç kozmik odaya girilmesine alet oldu.
Veya birileri tarafından alet edildi.
Özellikle o…
Sebeb oldu mu?
Onu vicdanına danışarak kendi açıklasın!
*17-25 aralık başarılı olup, Erdoğan devrilseydi yerine kim gelecekti?
Elbette sıradaki Chp ve Hdp…
Çapulcular…
Taksim gezgincileri…
Türkiye-ye 3. Havalimanı yapılmasın.. kanal İstanbul yapılmasın yani yatırımlar dursun diyenler iş başında olacaklardı.
Paralel yapı kime hizmet etmiş oldu?
Bir asırdır zaten bu milleti bunaltarak, dünya ve ahiretini bitirerek yönetenlere?
İşte tam bir oluşacak kaos ortamı!!!
-Bu sadece memleketimizde yapılmadı, tüm islam dünyası aynı ayrık otlarıyla ayrıştırıldılar.
İşte Mısır…
Bu gün Sisi islam dünyasına ekilmiş bir ayrık otudur.
Mısırda despot kral Faruka karşı, sosyalist ve münafık olan Abdunnasırla ortaklık yapıp, Kral Faruku devirerek yerine geçen Abdunnasır ilk iş olarak onunla ortaklık yapan kişi tarafından kırk bin ihvanı müslimin öldürülmüştü.
Bizdeki sinsi oyun ondan daha dehşetli olacaktı.
Tam bir basiretsizlik…körlük…ihanet…
MEHMET ÖZÇELİK
10-02-2016
[1] http://www.tesbitler.com/2015/01/03/dine-ekilen-ayrik-otlari/
[2] http://www.haber7.com/guncel/haber/1788763-pyd-incirlikten-mi-yonetiliyor
MEVCUDATIN LİSANI
MEVCUDATIN LİSANI
“Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O’nu tesbih eder. O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız. O, halîmdir, bağışlayıcıdır.” [1]
Allah-ın dışında var olan tüm mahlukat, varlıklar ve mevcudat kendi lisanları ve dilleriyle Allahı, Rablerini tesbih edip, takdis etmektedirler.
Hiçbir varlık yoktur ki, Allahı teşbih etmiş olmasın…
Bu da ancak iman kulağıyla duyulur ve anlaşılır.
“Kulaktaki zar, nur-u İmân ile ışıklandığı zaman, kainattan gelen manevi nidaları işitir. Lisan-ı hal ile yapılan zikirleri, tesbihatları fehmeder. Hatta o nur-u İmân sayesinde rüzgarların terennümatını, bulutların naralarını, denizlerin dalgalarının nağamatını ve hakeza yağmur, kuş ve saire gibi her neviden Rabbani kelamları ve ulvi tesbihatı işitir. Sanki kainat, İlahi bir musiki dairesidir. Türlü türlü avazlarla, çeşit çeşit terennümatla kalblere hüzünleri ve Rabbani aşkları intiba ettirmekle kalbleri, ruhları, nurani alemlere götürür, pek garip misali levhaları göstermekle o ruhları ve kalbleri lezzetlere, zevklere garkeder. [2]
Küfür ise bu sesi işitmeye manidir.[3]
Kur’an-ı Kerimde anlatılan karıncaların beyinin konuşması ,[4] Süleyman Peygamberin hayvanların dilini bilmesi ve Hüdhüd kuşuyla konuşması, [5] Allahın yer ve göğe emrederek emrine gelmelerini emrederek, onlarında itaatle emre uymaları,[6] Hadislerde geçen devenin konuşması, taşların avucunda tesbih etmeleri , ağacın davetine icabet etmesi, kurdun konuşması gibi hadiseler göstermektedir ki;
Kâinatta bulunan atomdan oluşan her şey yani taş ve toprak, bitki ve hayvan kendi dilleriyle konuşmaktadırlar.
Allah kâinatın birbirleriyle olan konuşmasını kendi lisanıyla, lisanının tecelli ve tezahürü olan Kur’an-ı Keriminde anlatmaktadır.
*“Dinle, havadaki demdeme, kuşlardaki civcive, yağmurdaki zemzeme, denizdeki gamgama, ra’dlardaki rakraka, taşlardaki tıktıka birer mânidar nevaz. Terennümât-ı hava, naarât-ı ra’diye, nağamât-ı emvac, birer zikr-i azamet. Yağmurun hezecâtı, kuşların seceâtı birer tesbih-i rahmet, hakikate bir mecaz.
Eşyada olan asvat birer savt-ı vücuttur; ben de varım derler. O kâinat-ı sâkit birden söze başlıyor: “Bizi câmid zannetme, ey insan-ı boşboğaz!”
Tuyurları söylettirir ya bir lezzet-i nimet, ya bir nüzul-ü rahmet. Ayrı ayrı seslerle, küçük âğazlarıyla rahmeti alkışlarlar. Nimet üstünde iner, şükür ile eder pervaz.
Remzen onlar derler: “Ey kâinat, kardeşler! Ne güzeldir halimiz.”[7]
*” Eğer o yüksek hakîkatleri yakından temâşâ etmek istersen, git, fırtınalı bir denizden, zelzeleli bir zeminden sor. “Ne diyorsunuz?” de! Elbette “Yâ Celîl, Yâ Celîl, Yâ Azîz, Yâ Cebbâr!” dediklerini işiteceksin. Sonra deniz içinde ve zemin yüzünde merhamet ve şefkatle terbiye edilen küçük hayvanâttan ve yavrulardan sor. “Ne diyorsunuz?” de! Elbette “Yâ Cemîl, Yâ Cemîl, Yâ Rahîm, Yâ Rahîm! (Hâşiye)” diyecekler. Semâyı dinle. Nasıl “Yâ Celîl-i Zülcemâl!” diyor. Ve arza kulak ver. Nasıl “Yâ Cemîl-i Zülcelâl!” diyor. Ve hayvanlara dikkat et. Nasıl “Yâ Rahmân, Yâ Rezzâk!” diyorlar.”[8]
*Sınırlı işiten,duyan,tadan,düşünen insanların önündeki tüm perdelerin kaldırıldığını düşündüğümüzde, muhteşem bir ortam olacaktır. Sonsuz boyut ve imkânları içerisinde bir hareket alanı oluşturacaktır.
-Sesin şiddeti doğrudan kulak zarına ulaşan mekanik basınçla ilişkilidir ve desibel (dB) olarak ölçülür. Kulağımız 0-140 dB arası sesleri algılar. 140 dB kulakta ağrı, kulak zarında yırtılma gibi etkiler yapar. İnsan kulağı 20-20 bin Hz arasındaki sesleri duyar.
-Cennet bütün güzellikleriyle fâş olacak, tezahür edecektir.
Yani kulak rahatsız olmadan tüm desibel sesleri işitecek ve lezzet alacaktır.
*”Güya âleme teşrif ettiğinden, herbir nevi, kendi lisan-ı mahsusuyla alkışladığı gibi, Sultan-ı Ezel, zemin ve âsumanın evtârını intak edip herbir tel başka lisanla mu’cizatının nağamatını inşad etmekle, o sadâ-yı şirin bu kubbe-i minâda ilelebed tanîn-endaz etmiştir. Güya âsuman, kendi mirac ve melek ve kamerin elsine-i semaviyesiyle risaletini tebrik; ve zemin, kendi hacer ve şecer ve hayvanın dilleriyle mu’cizelerine senâhân; ve cevv-i feza, kendi cin ve bulutların işârâtıyla nübüvvetine beşaret ve sâyebân; ve zaman-ı mazi, enbiya ve kütüp ve kâhinlerin rumuz ve telvihatıyla o şems-i hakikatin fecr-i sadıkını göstererek müjdeci; ve zaman-ı hal, yani asr-ı saâdet, lisan-ı haliyle tabiat-ı Araptaki inkılâb-ı azîmin ve bedeviyet-i sırftan medeniyet-i mahzânın def’aten tevellüdünü şahit göstererek nübüvvetini ispat; ve zaman-ı müstakbel, kendi vukuat ve fünununun etvar-ı müdakkikanesiyle onun mevkib-i ikbalini istikbal ve lisan-ı hakîmâne ile irşadatına teşekkür; nev-i beşer kendi muhakkikleri ile, bahusus hatîb-i beliği ki, şems gibi kendi kendine burhan olan Muhammed’in (a.s.m.) lisan-ı fasihânesiyle haktan geldiğini ilân; ve Zât-ı Zülcelâl kendi Kur’ân’ının lisan-ı beliğanesiyle ol Nebiyy-i Ümmînin ferman-ı risaletini kıraat ediyorlar ve okuyorlar.”[9]
*”İKİNCİ BURHAN: Kâinat kitabıdır. Evet, şu kitabın bütün hurufu ve bütün noktaları, efrâden ve terekküben Zât-ı Zülcelâlin vücud ve vahdetini, elsine-i mahsusaları kıraatla – “Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin.” [10] ‘yi tilâvet ediyorlar. Cemî zerrat-ı kâinat, birer birer, zât ve sıfât ve saire vücuh ile hadsiz imkânat mabeyninde mütereddit iken, birden bire bir ciheti takip, muayyen bir sıfatla ittisaf, mahsus bir keyfiyetle tekeyyüf ederek hayret-bahşâ hikemi intaç ettiğinden, Sâniin vücub-u vücuduna şehadetle, avâlim-i gaybiyenin enmuzeci olan lâtife-i Rabbâniye içinde ilân-ı Sâni eden misbah-ı imanı ışıklandırıyorlar.” [11]
*”Güya âsuman, kendi mirac ve melek ve kamerin elsine-i semâviyesiyle risaletini tebrik ediyor.” [12]
*”Yedi kat semâvât ve arz ve onlarda olan herşey elsine-i mahsusalarıyla Onu takdis ve tesbih ediyorlar.” [13]
*”Bununla beraber, her cebelin bir şahs-ı mânevîsi bulunduğunu ve ona münasip birer tesbih ve birer ibadeti olduğunu, eski Sözlerde beyan etmişiz. Demek her dağ, insanların lisanıyla aksisada sırrıyla tesbihat yaptıkları gibi, kendi elsine-i mahsusalarıyla dahi Hâlık-ı Zülcelâle tesbihatları vardır.”[14]
*Risale-i Nurda kâinat lisanları nazara verilirken, şu dillerle konuştuklarına işaret edilir.
*Yaklaşık 358 kere tekrarlarla beraber zikredilmektedir. Dilleri ise;
Asr-ı Saadet lisân-ı hâliyle , kendi lisan-ı mahsusuyla, mevcudatın lisan-ı hâl ve kal ile ettiği tesbihat, Lisan-ı gayb, lisan-ı ubudiyet, lisan-ı istidadıyla, lisan-ı Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyanla, lisan-ı şeriatte, lisân-ı Arabî vacip, lisân-ı tazarru ve ubudiyetle ve duayla ilân et, , lisan-ı nahvî, lisan-ı ehl-i Cennetten sayılan Fârisî lisanıyla, lisan-ı ihtiyaç ile, lisan-ı risaletin irsiyet noktasında, lisan-ı sâdıkı, lisân-ı tasavvufta, lisân-ı zâkir-i tevhid, lisan-ı acz, lisan-ı işaretiyle, lisan-ı ismetiyle, lisan-ı nahvî olan lisan-ı Arabî, lisan-ı remziyle, lisan-ı nâtıkı, lisan-ı ıztırarî, lisan-ı mahsusuyla, lisan-ı Ahmedîden gelen, lisan-ı Üstad, lisan-ı vâhidle, lisan-ı tarihte, lisan-ı mu’cizatlarıyla, lisan-ı âdât ve ef’âlin telkinatıyla,, lisan-ı tasrihiyle, lisân-ı âdât ve ef’âlin telkinâtıyla, lisân-ı hamasetinden, zaaf ve acz lisan-ı haliyle tevekkül eden yavruların, lisan-ı Nübüvvete, o şeriat, lisan-ı i’câzıyla, lisan-ı ulvisinden, lisan-ı hikmetle, Kur’ân’ın lisan-ı semâvîsinden, lisan-ı şehadettir ki, Lisan-ı siyasette, lisân-ı belâgatin, lisân-ı resmiyeye
ulvî lisan-ı Nübüvvetten, lisan-ı mu’cizü’l-beyân-ı Nebevî, lisan-ı hikmetle, lisan-ı Türkî ve Arabî, lisan-ı Cennet, lisan-ı mânâ, lisan-ı nâsta…[15]
Bizler bilmediğimiz bir lisanla konuşan hakkında anlayabildiğimiz veya yakıştırabildiğimiz manaları ona yükleriz.
Bunun gibi de; Ya Rahim diyen kedinin teşbihine, mırmırları yakıştırırız.
Tüm ses çıkaran varlıklar kendi dilleriyle konuştuklarından, onların dillerini iman kulağıyla dinlemeyip bilmediğinden, yakıştırma yollarına gider.
-Alemde her şeyin bir dili vardır. O dil ile söyler.
-Her şey Allah der.
Mü’min onu işitir ve seyreder.
MEHMET ÖZÇELİK
[1] 17/İSRÂ-44.
[2] İşaratü’l-İ’caz, Sayfa 71-71.
[3] Enam 25
[4] 27 / Neml 18-19.
[5] Neml suresinin 16-44.
[6] Fussilet suresi 11. Ayet.
[7] Sözler.252. http://www.erisale.com/#home
[8] Sözler .Yirmi Dördüncü Söz -124.
[9] Muhakemat.16.
[10] İsrâ Sûresi, 17:44.
[11] Nur’un İlk Kapısı.156.
[12] Nokta Risalesi.53.
[13] Nur’un İlk Kapısı. 48.
[14] Sözler.20.söz.351.
FİTNEYE ALET OLANLAR
FİTNEYE ALET OLANLAR
-Fitnenin başında şah olacağıma, ıslahın başında geda olmayı tercih ederim.
Fitneyi ateşleyen ateş olacağıma, cehennemde kor ateş olmayı tercih ederim.
Bir binayı yakan ateş olmaktansa, kül olmayı tercih ederim.
Hadiste; Fitne uykudadır, uyandırana Allah lanet etsin.
Fitneyi uyandırmamak gerektir.
“Haricî ve büyük bir düşmanın hücumu zamanında, dâhilî küçük düşmanlıkları bırakmak elzemdir. Yoksa, hücum eden büyük düşmana yardım hükmüne geçer. Bunun için daire-i İslâmiyede eskiden beri tarafgirane birbirine mukabil, muarız vaziyetini alan ehl-i İslâm, o dâhilî düşmanlıkları muvakkaten unutmak, maslahat-ı İslâmiye muktezasıdır.” [1]
Arınç ve Gül bu hakikatı kendilerine kıble etmeleri gerektir.
*Gül, Arınç, Babacan Parti Mi Kuruyor?[2]
Korkulan odur ki, kendi girdabına birkaç temiz insanı daha çekmektir.
Gerçi temiz insanı mı yoksa Abdullatif Şener-in akıbetine düşmek ve düşürmek midir?
*****************
Neden hücum ve fitne çıkarmak için Abdullah Gül ve Bülent Arınç tercih ediliyor?
-“Bence yol ikidir; mizânın (terazinin) iki kefesi gibi. Birinin hiffeti, ötekinin sıkletine geçer. Ben tokadımı Antranik ile beraber Enver’e, Venizelos ile beraber Said Halim’e vurmam. Nazarımda vuran da sefildir.”[3]
Haricî saldırı zamanında,dahilî husumeti terk etmeli…
Menfi insanlarla beraber olanlar ve onlara destekte bulunanlarda sefih, sefil ve rezildirler.
*Bülent Arınç tam bir Brütüslük yapmakta , patavatsız çıkışlar sergilemekte, Akibeti hayırla sonuçlanmayan ve de sonuçlandırmayan bir yola girmektedir…
Tam da Erdoğan’dan Arınç’a: O zat dürüst değil, sözü yerinde olan adam, ne kadar adamsa…
Abdullatif Şener-in [4] akıbetine uğrayan adam yani Adıyamanın ikinci Dursun Çavuş bile olamayan adam.
Buna yediği sofrayı kirletmek, arkadan hançerlemek denir ey zat…
Tam bir Truva atı oluşturmaktır.
Namazı ifsad edip, Niyeti iyi, karnı kurulayan adam gibi davranmaktır.
“Zulmedenlere en küçük bir meyil dahi göstermeyin; yoksa Cehennem ateşi size de dokunur.” [5]
-“O biçareler, “Kalbimiz Üstadla beraberdir” fikriyle kendilerini tehlikesiz zannederler. Halbuki, ehl-i ilhâdın cereyanına kuvvet veren ve propagandalarına kapılan, belki bilmeyerek hafiyelikte istimal edilmek tehlikesi bulunan bir adamın “Kalbim sâfidir, Üstadımın mesleğine sadıktır” demesi bu misale benzer ki: Birisi namaz kılarken karnındaki yeli tutamıyor, çıkıyor, hades vuku buluyor. Ona “Namazın bozuldu” denildiği vakit, o diyor: “Neden namazım bozulsun? Kalbim sâfidir.”[6]
Bu sözüm Bülent Arınç ve Abdullah Gül-e atfedilir. Fayda vermeseniz de, zarar vermeyin.. gölge etmeyin.
Bu kumpasa dikkatlerini çekerim.
17-25 Aralık kumpası ile Kılıçdaroğlu’nu başbakan yapacaklardı.[7]
Kendine de yazık etti, yıllarına da…
**********************
Şu anda güneydoğuda yapılan olayları görmeyip kör olmak, dışarıdan bunca baskılara karşı tavus kuşu gibi kafayı kuma sokup görmemek ve de görmek istememek saflığın ve iyi niyetin değil, kuruntu ile beraber bir ihanetin işidir.
-Güney doğudaki pkk-nın yaptığı operasyonlar birinci derecede kürtleri imha etme faaliyetidir.
Oradan bir kanal açarak, Türkiye-yi yıpratma faaliyetidir.
*Rahmetlik dedem taa 1970 yıllarında derdi;
-Evlat eşkıya eskiden dağdaydı, şimdi ise şehre indiler.
Dedem bu gün olsaydı , meclise girdiklerini görürdü.
Artık terörist ve terör destekçileri meclisde bulunmaktadırlar.
-Guguk kuşu [8]farklı bir hayvan.
Bizdeki ermeni-chp-paralel uygulamalarına çok benzemektedir.
************************
Düne kadar refah-fazilet-selamet partisine katılımın olmaması, tavır ve çıkışlarının tasvib edilmemesinin en büyük ve birinci sebebi, bu gün Gül-ün gösterdiği benzeri tavırlardandır.
Erdoğan-ın kabulüne vesile olan tavır ise, o istikametsiz, vefasız, ölçüsüz ve ifrat tavırların terkedilmesidir.
En önemlisi de mertliğidir.
Bilinçli olarak suya da sabuna da dokunmasıdır.
Gül-de o vasıf yok.
Herkesi memnun edeyim derken, hakkın hatırını kırmaktadır.
-İyi ki Hdp var diyen Gül-den, açıkça tavrını ortaya koyan Erdoğana…
Ankara-daki bombalı saldırıda ölmelerden dolayı Hdp başkanını arayarak baş sağlığında bulunan Gülden, bunu hdp-nin yaptığını söyleyen Erdoğana ve “Kendi takdiridir ama taziye evi Başbakanlıktır. Burada taziye evi kim taziye kime verilir. Burada taziye evi bütün Türkiye’dir. Sadece HDP’ye taziye dilemek bütün vatandaşlarımızı HDP ile özleştirmek olurdu. Hepimizi araması lâzımdı, tüm Türkiye’nin taziyesi bu” diyen başbakan Davutoğluna…
Gül hala 70-lerdeki gömleğiyle otururken, onu çıkaran ve yenilenen Erdoğana…
-”İran İstihbarat Teşkilatı.
İranda 13 MOSSAD Ajanının faaliyette olduğunu fark eder. Uzun süre bu ajanları takip eden iran istihbaratı hepsini suç üstü eş zamanlı bir operasyonla ele geçirir.
İran yasalarına göre yargılanan ajanlar ömür boyu hapis cezasına çarptırılırlar.
İsrailli bir gurup diplomat Abdullah Güle gelerek bu ajanların Erbakan Hoca tarafından kurtarılarak kendilerine verilmesi için Abdullah Gülden yardımcı olmasını isterler.
Eğer ajanları Erbakan irandan alır ve bize verirse ABD deki yahudi lobilerinin
REFAH YOL HÜKÜMETİ ne yardımcı olacaklarını söylerler.
Erbakan Hoca Abdullah Gülü dinledikten sonra sert bir şekilde azarlar bir daha böyle işlere burnunu sokarsan seni disiplin kuruluna sevkeder ve partiden atarım der.
bu uyarıdan sonra Gül direk İran büyük elçiliğine giderek ajanları ister.
Durum tahrana bildirilince İran Başbakanı Erbakan Hocayı arayarak sitem eder.
İşte bu ABDULLAH GÜL ,İkbal merdivenlerini hızla tırmanarak çankaya ya çıkar.
Not: bu bilgiler gazeteci Nasuhi Güngörün 1999 yılında neşrettiği (yeni dünya düzeni ve yenilikci hareket) isimli kitabının 122. sayfasında bildirilmektedir.[9]
-Abdullah Gül hala eski gömlekle gezmektedir. Erdoğan gibi gömleğini çıkarmamıştır.
-Abdullah Gül çekingen bir insan, hep mevcudu muhafazaya çalışmış, çoğunluğu değil, birilerini memnun etmeye veya kuruntu gereği herkes tarafından sevilen bir insan olarak görülmeye çalışmış bir insandır.
-İyi ki Hdp var –diyen bir insanın aslında gerçek olarak içinde neyi sakladığını bilmek istiyorum.
Kimi memnun etmeye çalıştı veya kimleri kırdı, neleri yıktı.?
Aslında çok şey yazılabilir ama değmez…
*Gül ve Arınç fitneye meyilli olmasalar da, fitneye açık kimselerdir. Onlar kanalıyla partiye darbe vurulmaktadır.
Onlar bu noktada kapıyı açık bırakmaktadırlar.
-Araştırmacı-Yazar Aytunç Altındal, “Türk İmparatorluğu’nun Yıkılışına Dair Kehanetler” adlı kitapta yer alan “Türkiye’nin 11’inci liderinin adı 11 harfli” cümlesinin Abdullah Gül’e işaret ettiğini belirtti ve ekledi: “Kehanetlere göre bu cumhurbaşkanı döneminde Türkiye devasa bir sarsıntı geçirecek”
Acaba onlarında fitneye kapı açmalarının bir dahli var mıdır?
MEHMET ÖZÇELİK
04-02-2016
[1] Bediüzzaman. Emirdağ-1 – 211.
[2]http://www.habervaktim.com/haber/454786/gul-arinc-babacan-parti-mi-kuruyor.html
[3] Sünûhat, s. 67.
[4] http://www.tesbitler.com/wp-content/uploads/2015/01/sener-ve-dursun-cavus.doc
[5] Hûd Sûresi, 11:113.
[6] Yirmi Dokuzuncu Mektup- 102) / Altıncı Risale Olan Altıncı Kısım.
[7] https://www.youtube.com/watch?v=rEzel0bmmOU
[8]https://www.google.com.tr/?gfe_rd=cr&ei=FDKzVsvOE4uH8Qek2Kf4Cw&gws_rd=ssl#q=guguk+ku%C5%9Fu
[9]https://www.facebook.com/mg.s.akademi/photos/a.374490419320488.1073741831.374131112689752/618977054871822/?type=1
PADİŞAHLAR İÇKİ İÇMEZDİ
PADİŞAHLAR İÇKİ İÇMEZDİ
Bu konuda daha önce de yazmıştım.[1]
Ancak sürekli kızdırılıp kızdırılıp sunulmaya çalışılıyor.
Divan Edebiyatında geçen bade , saki gibi sözler manevi içeceği ve sarhoşluğu ifade edip, kendinden geçmektir.
Padişahların bir çoğu veli ve de şair idiler.[2]
Divan sahibi idiler.
-Padişahlar da birer insandır.
Ancak bizler yetersiz olduğumuz halde içkiden sakınır ve başkasından da sakınırken, dini terbiye almış, Şeyhul İslamın ve toplumun kontrol ve gözetiminde olan bu insanların basit bir işmiş gibi bu içkiyi kullandıklarını söylemek, bir cehaletin ve kinin ifadesidir.
*Cemil Meriç-in ifadesiyle bizdeki tarihçi gibi geçinenler Müstağribler yani garbın yeniçerileridirler.
Padişahların içtiği iddiasında bulunan Halil İnalcık hakkında,Kadir Mısıroğlu-nun İnalcık-ın kendi durumunu ifade eden ifadesiyle şöyle söylediğini aktarır; Amerika-da bir toplantıda namaz için ara verilip bana; Sen Osmanlısın, geç bize namaz kıldır denildi.
Ben namaz kılmasını bilmediğimi söyleyemedim, mazeret beyan edip, arka saflarda yanımdakinin nasıl namaz kıldığına bakarak namazı kıldım, der.
Doğulu olup, batı kafalı bir kimsedir.
Biraz fazla şişirilmiş bir kimsedir.
Osmanlı sultanlarının içki içtiği iddiasında bulunurken, edebiyatta geçen sâki ifadesini içki olarak değerlendirir.
Oysa divan edebiyatında mey ve saki ifadeleri kendinden geçmedir, tekkedir.
Manen mest olmak ve manevi sarhoşluğu ifade eder.
Oysa bu kafaya göre cennette de içkinin olduğunu söylemesi gerekir.
Burada arapça ve edebiyat bilmemenin etkisi büyüktür.
Şürb, meşrubat, şarab, şurub hepsi de içecek manasına olup, içmek demektir.
Bir de dinde şarab, sekr ve hamr demektir ki, oda sarhoş eden ve aklı örten manasınadır.
Kanuninin oğlu Sarı Selim- in içtiği söylenir. [3] Onu da bir Yahudinin alıştırdığı ve sonunda oda terketti.
Hatta doktorlar birden bire bırakmamasını söylemesine rağmen, o devam ettirmez.
Padişahlar içinde içkiden ölen de yoktur.[4]
Osmanlıda içki de kerhanede vardı ancak bunlar gayrı müslimler içindi.
Müslümanlara yasak idi. Mesela bir Müslümanın içki içmesi halinde ona yetmiş sopa vurulurdu.[5]
-İşret meclisi sözü ise, içki manasına olduğu gibi, sohbet meclisi manasına da kullanılmaktadır.
Sakiya mey sun ki bir gün lalezar elden gider
Erişir fasl-ı hazan bağ-u bahar elden gider.
Her nice Zühd-ü salaha mail olur hatırım
Gördüğümce ol nigarı ihtiyar elden gider.
Şöyle hak oldum ki, ah etmeye havf eyler gönül
Lacerem bad-ı saba ile gubar elden gider.
Gırre olma dilbera hüsnü cemale kıl vefa
Baki kalmaz kimseye nakşünigar elden gider.
Yar içün ağyar ile merdane ceng etsem gerek
İt gibi murdar rakib ölmezse yar elden gider. Avnî (Fatih Sultan Mehmet Han)
1-Sonbahar geldiğinde bağ ve bahar mevsimi elden gider. Ey saki Şarap sun çünkü bir gün lale bahçesi elden gider.
2-Gönlüm her ne kadar zühd ve salaha ilgili olsa da, o (resme benzeyen) nigarı gördüğümde iradem elden gider.
3-Hiç şüphe yok ki saba yeli ile toz yok olur ben de öylesine toprağa dönüştüm ki, gönül bu nedenle ah etmeye korkar.
4-Ey sevgili güzelliğin ile gururlanma vefalı ol çünkü kimseye güzellik baki kalmaz, elden gider.
5-Yar için rakiplerle yiğitçe savaşmalıyım (çünkü) köpek gibi pis olan rakip ölmezse yar elden gider.
-Fatih içki içtiğinden mi böyle yazmaktadır?
Ondan mıdır Peygamber müjdesine mazhar olan?
MEHMET ÖZÇELİK
05-01-2015
[1] http://www.tesbitler.com/2015/01/02/padisahlar-icki-icer-miydi/
[2] Bak. http://www.frmtr.com/tarih/5404730-osmanli-padisahlari-icki-icer-miydi.html
http://forum.memurlar.net/konu/1325777/
[3] https://www.youtube.com/watch?v=qfV1AjjxpYo
[4] http://www.ekrembugraekinci.com/makale.asp?id=454
[5] http://www.sorularlaislamiyet.com/article/2904/osmanli-padisahlari-icki-icmis-midir.html
http://gizlenentarihimiz.blogspot.com.tr/2009/07/osmanl-padisahlar-icki-icer-miydi.html
HAYATA BAĞLILIĞIMIZ
HAYATA BAĞLILIĞIMIZ
Varlıklar Ademden Vücuda çıkışla hayata geçiş yaptı.
Mutlak yokluk yoktur. Zira her şeyi ihata edip kuşatan ezeli ve ebedi bir ilahi ilim vardır.
Allah-ın varlığının ve de ilminin dışı yoktur ki, varlıklar onun dışına çıkmış, O’nun varlığının dışında bir varlık ve oluşum olsun…
-Hayat varlıkların gözünü açtı.
Bir şeyi her şeyle ve de her şeyi de bir şeyle bağladı.
Bu bağ koparsa, her şey de ve her şeyle olan ilişki de kopmuş olur.
-Hayata pamuk ipliği ile bağlıyız. Her an her şey olabilir.
Zira bir çok şey hayata hizmet ederken, aynı zamanda hayatı tehdit etmektedir.
Hayatta olan olumsuzluklar, hakikatte hayatı beslemek için vardırlar.
Veya hayatlar arasında bir değişim ve dönüşümün olmasını sağlamak amaçlıdır.
Bizi ancak Allah’ın hıfzı ve inayeti, varsa samimiyetimiz, iyiliklerimiz bizleri ayakta tutmakta, hayattan kopmamızı engellemektedir.
**********************
Ömrün hedefi muammerliktir.
Ömür ebedi ömrü netice vermesi amacıyla var olmuştur.
Yok edilen ve bozuk para gibi harcanan bir ömür, kısa zamanda telafisi mümkün değildir.
-Boşa geçen bir ömür, ebedi yolculuğun önünde en büyük seddir ve kayıptır.
-Allah kendisine aid bir sıfatı zayi etmez, karşılıksız bırakmaz.
Hayata mazhar olan her şey kıymetli ve kıymettardır.
İsterse bu sıfat kâfirde olmuş olsun.
Ancak kâfir bu hayatın nurunu, ışığını, santral gibi her şey ile olan bağlantısını koparmaktadır.
Kâfir ana şarteli kapamıştır küfrüyle…
-İmanındaki nurunun özelliğiyle öne çıkan mümini ebediyyen, ebedi hayatta lütfuna mazhar kılarken, kâfiri de bu dünyada memnun edecek, zahiren cennet gibi bir hayatı ona verecektir.
Mü’min kendisine aid bir sıfatı üzerinde taşımış olmasından dolayı kıymet kazanmaktadır.
***********************
Herkes ruhun ve ruhunun yüceliğini taşıyamıyor.
Taşıyamayanlar onlarla beraber çöküyor, sönüyor ve de yok oluyorlar.
Muhafaza edemediklerinden, muhafaza olunamıyorlar.
İnsana verilen ruh ve ruhun askerleri durumundaki emanetlerini muhafaza edemeyenler, Kur’an-ı Kerim-in hükmüyle zalim ve cahiller derekesine düşüyorlar.
Kendilerine verilen fırsatı, tanınan imkânı değerlendiremiyorlar.
*************************
Herkes âhirete hazır ol vaziyetinde gidiyor.
Önceden, dünya hayatında iken – Hazır olması – söylenmiş iken;
Ancak Hazır mı?
Hazır mıyız?
O tabut kişi için ebede kendisini uçuran bir binek mi yoksa bir hapis yeri mi?
-Sizler değersiz, kıymetsiz, beş para etmeyen bir şeye yatırım yapar mısınız?
O halde elbetteki Allah da kendisini bilmeyen, zulmedip küfreden, kıymetsiz bir insana ebedi kalacağı bir hayatta neden varlığına müsaade etsin?
Neden onu ödüllendirip, ebedi lütfuna mazhar etsin?
-“İnkârcılar, ateşten hiç çıkmayacaklardır.” [1]
Hadiste; “Ey cehennem ehli! Burada kalıcılığınız devamlıdır. Ölüm yoktur.”[2]
-Cehennem temizlemek ve dünyada iman ve ibadetle pişmeyenleri, ateşle pişirmek içindir.
Varlıkları yokluğa atılmaktan koruyan Rahmetin ve Celalin tecelli mahalli.
-Allah ölümü öldürecek, Peygamber Efendimizin ifadesiyle bir koç gibi getirilecek olan ölüm, kendisi de ölecek ve öldürülecektir.
Zira ölüm son bulana kadar, hayata geçişin adıdır.
Hayatın basamakları ölümle aşılır ve çıkılır.
Ölüm bu terfi işini yaptıktan sonra, o da öldürülür.
Vazifesi bitmiştir onun artık.
Kâinatta esas hayattır.
Her şey hayatı üretmekte ve hayatı doğurup netice vermektedir.
Allah-ın Hayy ismi ebediyyen tecelli edecektir.
Diğer isimleri de hayatla tezahür etmekte, hayatla tecelli edip vazifesini yapmaktadır.
MEHMET ÖZÇELİK
03-01-2016
[1] Bakara, 2/167.
[2] Beyhakî, Şu’abü’l‐îmân, I, 305.
UYUYAN HÜCRELER UYANIYOR
UYUYAN HÜCRELER UYANIYOR
İçte uyuyan virüsler uyanmaya ve ittifak etmeye başladı.
Zararlı unsurlar bir asırdır meydana olan hakimiyetin rehavetini yaşamaktaydı.
Bunun göstergesidir ki, bizdekiler başta aydın geçinen aydın müsveddeleri olmak üzere ya İsrail ya rusya ya pkk ya da iran ağzıyla konuşmaktadır.
-Yüz yıl önce kaybedilen topraklara bedel, bu gün o toprakların insanları buraya tekrar bağlı oldukları ülkeye göç etmekte ve de ettirilmektedirler.
********************
Bu gün devlete ve millete karşı yapılan operasyonlar paralel yapı üzerinden yapılmaktadır.
-Neden Gülen seçildi?
1-Ilımlı bir islamı tesis etmek için.
2-Merkez olan Türkiye-yi kontrol etmek için.
3-İslam dünyasının kilidi olan Türkiye-den, islam dünyasını buradan yönetmek için.
4-İlk bin yılda avrupayı, ikinci bin yılda afrikayı, üçüncü bin yılda da Türkiye kanalıyla Orta Asya-ya Hristiyanlığı yaymak için.
-Büyük oynandı, büyük kayıb oldu, büyük kaybettirildi.
*17-25 aralık 2013 bir kırılma noktasıdır.
*Abd-nin karıştırarak bıraktığı ortadoğuyu, bu gün rusya doldurmaya çalışmaktadır.
O da iran, suriye lehine kararlar alarak her türlü zulmü gerçekleştirmektedir.
******************
Paralel yapı yöneticilerinden sonra, neden Hdp nin yönetici ve başkanları da yurt dışına kaçmaktadırlar?
-Cemaat mossada çalıştı
İşte dehşete düşüren manşetler;[1]
Latif Erdoğan, bir dönem Fethullah Gülen‘e en yakın isimdi. Savcıya ifade verdi. Paralel Yapı‘nın CIA ve MOSSAD‘ın maşası olduğunu söyledi: Gülen’in iki amacı vardı. Biri, ABD ve İsrail’den oluşan üst aklı memnun etmek. İkincisi ise 17 Aralık’ta devleti ele geçirip İslam devleti kurmaktı.[2]
*Nasıl oluyor da bunca iftiralar yalan oluyor?[3]
Bunca kirli işlere giripte, temiz kalmak nasıl bir sütten çıkmış ak kaşıklıktır ki?
Bu isnadlarda bulunan insanlar işin içinde bulunan, kırk-elli yıllık beraber arkadaşlık yapan insanlar!
Yurt dışındaki okullarda bulunup, olaylara şahid olan kimseler…
Zaten olayların gidişatı, ifşaatlar, bilgi ve belgeler bu kirlenmeyi göstermektedir.
Belli ki büyük bir hesabın alt yapısı oluşturulmaktadır.
Dahası da var, eğer bir de faili meçhuller, dink ve danıştay saldırısı gibi olaylarda bunun arkasından çıkarsa şaşmamak gerektir.
Onca dinlenilen ses kayıtlarının nesi yalan?
Üç yüz terebaytlık kayıtlar belgesel kaydı mı?
-Aslında sadece ve sadece milyonlarca temiz mensublarının hayal kırıklığına neden olma günahı bile, büyük günah ve cürüm olarak yeter.
Bunu ancak cehennem temizler.
-Ergenekon kendi bitişini durdurmak için sol kolunu sağ koluna kurban etti.
Paralel yapıya ergenekonun sol kolu kestirilerek, sağ kolu olarak oluşturuldu.
Paralel yapı ergenekonun sağ kolu olarak devreye konuldu.
-Ergenekon piyonlarını satıyor.. uzantılarını deşifre ediyor.. ana gövdeyi kurtarmak adına dallarından vaz geçiyor.
Niyeti en az yarım asır sürecek olan bir kaos ortamı oluşturmak…
-İnancı için bir insanı ve siyasetini feda edebilecek bir insan ve onun tavrı ile, bir insan için her şeyi feda edecek insanların ve siyasetlerinin tavrı bir olmaz, isabet edemez.
-İntiha ibtidadan haber verir.
Akibet başlangıcın samimiyet ve ihlasın derecesinden haber verir.
Gelinen bu akıbet, başlangıcının da iyi niyetle olmadığını göstermektedir.
-Yapılanların hiçbir mazereti kalmamış, hiç de savunulacak tarafları bulunmamaktadır.
-İşte 17-25- 2013 Gezi olaylarından bir ay önce Türkiye-yi bölmek için paralel yapıyla Chp-nin görüşmesi, Kemal Kılıçdaroğluna başbakanlığın vadedilmesi amacıyla taşların önceden kirli bir şekilde döşenmesini ve bunun Türkiye-yi bölmeye kadar gideceği tehlikesini dile getiren Chp milletvekili…[4]
*Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, Gazetenin Genel Yayın Yönetmenliği görevine 2001 yılında Abd-den geldiğinde ilk aklıma gelen;
-Acaba bu da Bizim Oğlanlardan mıdır? Diye düşünmeye başlamıştım.
Çünkü 1980 darbesi olduğunda Abd; Bizim Çocuklar Darbe Yaptı- ,demişti.
Ancak zaman içerisindeki sessiz ve sakin! hali sebebiyle şüphelenmemeye başladım.
Demek 17-25 Aralık 2013 Darbesi olan B Planı için bekletilmekte ve hazırlanmaktaymış.[5]
*****************************
Türkiye-de önce cezalandırılacaklar tesbit ediliyor. Arkasından suç işleniyor, daha doğrusu işlettiriliyor ve de akabinde suçlanacaklar algı operasyonuyla veya zorla itiraf ettirilerek veya mahkeme sonucu sonuçlanana kadar faillerin üstü, onları azmettiren birinci eller gizleniyordu.
*Bediüzzaman doğunun üç hastalığından birinin cehalet olduğunu yüz sene önce söylemişti.
Doğu bu günde hala cahil.. Cehaletten kurtulmuş değil.. Az bir görünüm değişmesi var.. Cehalet sürüyor…
-Pkk-yı besleyen rusya, pkk-lık yapıyor.
-Ne kadar gariptir ki, Hdp-nin yüzün üzerinde belediye başkanlığı, milletvekilleri varken, bu silaha sarılmak neyin işidir?
Belediyeleri ele geçirmek, belli ki devlete karşı bir silahlı saldırının hesabıymış.
Niyet Türkiye-yi bölmek ve de doğuyu Suriyelileştirmektir.
-“Beşer esirliği parçaladığı gibi, ecirliği de parçalayacaktır”
Bir rüyada demiştim: “Devletler, milletlerin hafif muhârebesi, tabakāt-ı beşerin şedîd olan harbine terk-i mevki‘ ediyor.”Zîrâ beşer edvârda esirlik istemedi, kanıyla parçaladı. Şimdi ecir olmuştur, onun yükünü çeker. Onu da parçalıyor. Beşerin başı ihtiyâr, edvâr-ı hamsesi var. Vahşet ve bedeviyet, memlûkiyet, esâret şimdi dahi ecirdir, başlamıştır geçiyor.[6]
-Haklar vahşice ve vahşetlice elde edilmeye çalışılmaktadır.
İnsanlık tekrar eski hali olan vahşet ve bedeviyet dönemine sevkedilmektedir.
Bu oyun doğuda oynanmaktadır.
*************************
Suriye-ye özenen Chp, içerisinde alevi asıllı insanları öne çıkarıp, Chp- yi adeta bir alevi partisi görünümü haline getirmiştir. Chp- nin başındaki Kemal Kılıçdaroğlu-nun alevi olması, tüm partiye de yansımıştır.
Bunun bir proje olduğu bellidir.
Fuhuş kasediyle Deniz Baykal-ın götürülüp, Kemal Kılıçdaroğlu-nun getirilmesi büyük bir hesabın adımıdır.
Haber de; Aleviler başardı.
CHP’DEKİ önseçimler, üç büyük il açısından Alevi kökenli adayların başarısına sahne oldu. Ankara 1 ve 2’nci bölgelerde seçilebilecek sıralarda Alevi kökenli adayların yoğunluğu dikkat çekti. İstanbul 3’üncü ve İzmir 1’inci bölgede de Alevi kökenli adaylar başarılarıyla öne çıktı. [7]
İŞTE YENİ TBMM’DEKİ TÜM ALEVİ MİLLETVEKİLLERİ*
AKP’den seçilenler:
Hüseyin Tuğcu (Kütahya)
Reha Çamuroğlu (İstanbul)
İbrahim Yiğit (İstanbul)
CHP (DSP)’den Seçilenler
Derviş Günday (Çorum)
Durdu Özbolat (K.Maraş)
Yılmaz Ateş (Ankara)
Vahap Seçer (Mersin)
Ali Oksal (Mersin)
Tacidar Seyhan (Adana)
Fuat Çay (Hatay)
Erol Tınastepe (Erzincan)
Orhan Ziya Diren (Tokat)
Süleyman Yağız (İstanbul)
Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
Bağımsızlar
Aysel Tuğluk (Diyarbakır)
Gültan Kışanak (Diyarbakır)
Fatma Kurtulan (Van)
Şerafettin Halis (Tunceli)
Kamer Genç (Tunceli)
Sebahat Tuncel de Alevi.
Malatya-Yazıhan-Balaban köyünden, Alevi Kürt.
-Alevilerin seçilmesinde bir problem yoktur ancak bir projenin parçası olarak öne sürülmesi ibret- amizdir.
Türkiye-de de aleviler her zaman olduğu gibi tahrik edilecek, ortam darbeye hazırlanılacak, Chp başa geçecek, Gülen Humeyni gibi Pensilvanyadan getirilecekti.
Tıpkı uzun süre iranda solcuların darbe yapamamaları üzerine Fransadan getirilen Humeyni gibi projeler uygulanacaktı.
-Türkiye son kaledir.
Bunca hücumlar boşuna değildir.
Kale düşerse, işgaller başlar.
Tekrar yüz sene öncesine dönülür.
-“Onlar hileye başvurdular, Allah da onların tuzağını boşa çıkardı. Allah hileleri boşa çıkaranların en hayırlısıdır.”[8]
Mevla görelim ne eyler/ Neylerse güzel eyler.
MEHMET ÖZÇELİK
[1]https://www.google.com.tr/search?q=cemaat+mossada+%C3%A7al%C4%B1%C5%9Ft%C4%B1&ie=utf-8&oe=utf-8&gws_rd=cr&ei=NHesVsmnO4aiyAOQ95uoBg
[2] http://www.medyagundem.com/iste-uslunun-calistigi-vakfin-cia-ve-mossad-baglantisi/
http://www.medyagundem.com/fetullah-gulenin-mossadla-iliskisinin-sok-belgesi/
http://www.yurtgazetesi.com.tr/mit-mossad-cemaat-makale,9860.html
[4] http://www.siradisiprogrami.com/1689-en-siradisi-ulke-tv-28-ocak-2016-ahmet-kekec-hasan-ozturk-savci-sayan-yusuf-ziya-comert.html
[5] http://www.hurriyet.com.tr/zaman-gazetesinin-genel-yayin-yonetmeni-ekrem-dumanli-istifa-etti-30241985
[6] Sözler.765.
[7] http://www.hurriyet.com.tr/yeni-chp-ayari-28600669
[8] ALİ İMRAN-54.