ALLAH NİYE KANDIRSIN Kİ

ALLAH NİYE KANDIRSIN Kİ

Öyle ya, Allah niye bizi kandırsın ki?

İhtiyacı mı var?

Bize muhtaç mı?

Allaha ve ahiret gününe inanmayanlar şunu düşünmüyorlar mı ki, kendileri yüz sene önce yok idiler, yok iken var oldunuz.

Neden öldükten sonra var olmayasınız ki?

Allah gönderdiği kitaplarında vaatta bulunuyor, bazen de tehdit ediyor.

Bu bir haktır.

Allahın hakkıdır. Allah hakkını kullanıyor.

İnsana düşen hak yolda olma hakkını kullanmak kalıyor.

Allah hak etmeyene, hakkı olmayana neden lütufta bulunsun ki, onu neden gereksiz yere beslesin ki?

-Aslında insanların Allah-ın kandırdığını düşünmesi, Allaha olan düşmanlığından, bu ise Allah ile olan kulluğunu ve irtibatını kurmamasından kaynaklanmaktadır.

Mesela; -Elde etmek istediklerine ulaşamama.

-Kibir ve gurur.

-İnat ve diretme, direnme.

-Allaha karşı savaş açanlar bu kinlerini açıkça dile getirmektedir.

Bazıları bunu bilinçli olarak dile getirirken, diğer bazılarını da Allah söyletir.

Bazılarının Allahtan korkmuyorum, gibi ifadelerini kalpleri aslında titreyerek onaylamamaktadır.

Bir tedirginlik söz konusudur.

Vanası kapatıldığında her şeyinin biteceğini bilmemesi söz konusu değildir.

Bu durum bir yandan nihayet acziyetin bir ifadesi ve göstergesi iken, diğer yandan da Allah-ı güçsüz gösterip, aciz bırakma düşüncesidir.

Bütün Allah ile ilgili olan problemlerin ana kaynağı marifetteki yetersizliktir.

İnsan Allah ile olan irtibatı nisbetinde her türlü O’nunla ve yarattıklarıyla olan nisbet ve bağını kurabilir.

Allah eğer ahiret var diyorsa, madem bu mesele O’nun meselesidir, bize ancak inanmak ve kabul etmek düşer.

Başlangıçta gerek biz ve gerekse hiçbir varlık yok iken bu gün var ise, neden yarın yaratacağını ve hatta şu an var olduğunu söylediği ebedi ahireti vereceğini söylemesine  inanılmasın ki?

Hiçten yaratan, var olan şeyleri bir araya getiremez mi?

Mülk O’nun ve güç O’nun ise güçsüz olan bize O güç sahibinin gücüne inanmak düşer.

Problem Allah-ın bizi değil, nefsimizin ve şeytanımızın bizi kandırmasıdır.

İnanalım, kendi kendimizi kandırmayalım.

MEHMET ÖZÇELİK

23-07-2017

 




ALLAH EKİYOR BİÇİYOR DERİYOR

ALLAH EKİYOR BİÇİYOR DERİYOR

İnsan bu dünyaya ekmeye ve ekilmeye gelmiştir.

Bir yandan ahirette biçmek için ekiyor, diğer yandan duyguları itibarıyla sümbül verip neşv-ü nema bulması için de ekiliyor.

Allah-ın varlıkları yaratması ise adeta onları ekmesi, onlardan esmasının mahsulatını almak içindir.

Allah cüz-i ücretle, külli işler yaptırmaktadır.

Kâinatta canlılarda olan tenasül kanunu gibi.

Bu konuda Bediüzzaman; “âlet-i tenâsül-i insan, insan nazarında bahsi hacâletâverdir. Fakat şu perde-i hacâlet, insana bakan yüzdedir. Yoksa, hilkate, san’ata ve gàyât-ı fıtrata bakan yüzler öyle perdelerdir ki, hikmet nazarıyla bakılsa ayn-ı edebdir, hacâlet ona hiç temas etmez.” [1]

-“bütün hayvanâtın şehâdetiyle ve izdivaç eden nebâtâtın tasdikiyle sabittir ki, izdivâcın hikmeti ve gàyesi, tenâsüldür.”[2]

-“Hayvanattan olsun, nebatattan olsun, tevellüdle tenasül şümulüne dahil olan her fert, veçh-i arzı istila ve tasallut etmek niyetindedir ki, arzı kendisine ve zürriyetine has ve halis bir mescid yapmakla Fatır-ı Hakimin esma-i hüsnasını izharla Halıkına gayr-ı mütenahi bir ibadette bulunsun.
Evet, kuşların, balıkların, karıncaların, yumurtalarında, eşcar ve sebzevatın semeratında ve o semeratın tohumlarındaki ifrat derecesini bulan kesret o vaziyeti tenvir eder. Lakin alem-i şehadetin darlığına ve müstakbel ibadetlerin Allamü’l-Guyübun ilminde mevcut olduğuna binaen, niyetten fiile henüz çıkmayan onların ibadetleri kabul edilmiştir.” [3]

-“Tenasül, teselsülde şerait-i âdiye-i itibariyedendir.” [4]

-“Hem, mâdem o Hàlık-ı Kerîm, tenâsül kanun-u azîminde istihdam ettiği hayvanâta ücret olarak, birer maaş gibi, birer lezzet-i cüz’iye veriyor. Ve arı ve bülbül gibi, sâir hidemât-ı Rabbâniyede istihdam olunan hayvanlara birer ücret-i kemâl verir, şevk ve lezzete medâr birer makam veriyor; ve şunda bir muazzam “kanun-u kerem”in ucu görünüyor.”[5]

-“ Tenasülün devamı için, hikmet-i İlâhiyece o fıtrî hizmete bir ücret olarak bir fıtrî meyil ve şevk vermiş. Halbuki o zevk, on dakikada bir lezzet verse de, eğer meşru ise, erkek bir saat meşakkat çekebilir. Fakat kadın, on dakikalık o zevk için on ay çocuğu kendi vücudunda zahmetini çekmekle on sene çocuğun hayatına yardımla meşakkat çeker. Demek, o on dakikalık fıtrî meyil, bu uzun meşakkatlere sevk ettiği için, ehemmiyeti kalmaz. His ve nefis, onunla onu izdivaca tahrik etmemeli.”[6]

-“Cennet tenâsül yeri…” olmadığından[7] insan dünyaya vazifeli olarak yani tavzifen gönderilmiştir.

-Tenasül beşeriyetin iktizasındandır.

“tegayyür veya tecezzî veya tenasül eden, ilâh olamaz.” [8]

Ve Allah nesillerin çoğalmasını ve çoğaltılmasını çok ve çokça yapmaktadır.

-“Kalem-i kudret şu sırr-ı tenasülü pek acip istinsah ediyor.” [9]

-“ Evvelâ, bu kanun-u tenâsül, mebde’ itibârıyla, iki yüz bin envâ-ı hayvânâtın mebde’leriyle hark edilmiş ve nihâyet verilmiş. Yani, en evvelki pederleri âdetâ Âdem’leri hükmünde, iki yüz bin o evvelki pederler, kanun-u tenâsülü hark etmişler. Peder ve valideden gelmemişler ve o kanun hâricinde vücud verilmiş.
Hem her baharda gözümüzle gördüğümüz, yüz bin envâın kısm-ı âzamı, hadsiz efradları, kanun-u tenâsül hâricinde-yaprakların yüzünde, taaffün etmiş maddelerde-o kanun hâricinde îcâd edilir.” [10]

-“ Kesret-i nesil, herkesçe matluptur. Hiçbir millet ve hükümet yoktur ki, kesret-i tenasüle taraftar olmasın. Hattâ Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: (ev kemâ kàl.) Yani, “İzdivaç ediniz, çoğalınız. Ben kıyamette sizin kesretinizle iftihar edeceğim.”[11]

Başta insan dahil yaratılan tüm varlıkların kendine bakan bir ciheti varsa, yaratıcıya bakan sonsuz cihetleri vardır.

Adeta Allah eşyayı kendine bakan sonsuz cihetlerin tezahürü için yaratmıştır.

Bu O’nun ihtiyacı olduğu yönüyle değildir.

Muhtaç olan varlıklardır. O Samed-dir.

Kenz-i Mahfi olan Allah, varlık aynasında kendisini görmek istedi.

Sanatkarın kendi ustalığını ve sanatını göstermek için yaptığı sanat gibi, Allah tezahür etmek irade etti.

O iradeyle her birerleri diğerlerinden farklı olup benzersiz varlıkları yarattı.

Hatta kendi yarattıklarını öldürenlerin varlığına bile hikmeti gereği müsaade etti.

İrade O’nun, varlık O’nun elinde, kudret O’na aid.

Varlıkların bize görünen noktası belki de hiç hükmünde ve gayet sınırlıdır.

En gelişmiş olan bizler bile tam kapasite çalışmamaktayız.

Ve hiçbir zamanda bunun künhüne varılmayacaktır zira idrak ve ihata söz konusu değildir.

Yaratılan her bir varlık aynı zamanda bir başka varlığın vücuduna sebeb olacak bir fabrika niteliğindedir.

Her bir varlığın sahip olduğu özellikler, duygu ve hislerde ayrı bir meseledir.

İnsanlar yanlışlıkla sanata odaklanmaktadırlar.

Oysa o sanat sanatkârın sayısız özelliklerinden dışa yansımız bir özelliğidir.

Varlık alemindeki sanatlarda kendisi için olmayıp, sanatkârlarını göstermesi içindir.

O sanatkâr bilinir ve anlaşılırsa, sanat daha iyi anlaşılmış olur.

MEHMET ÖZÇELİK

17-07-2017

 

 

 

[1] Sözler.211.

[2] Sözler.373,165.

[3] Mesnevi-i Nuriye.184.

[4] Muhakemat.112.

[5] Sözler.511.

[6] Emirdağ Lâhikası.293.

[7] Sözler.591, İşârâtü’l-İ’câz,196,Mektubat.79.

[8] Hutbe-i Şamiye.141.

[9] Hutbe-i Şamiye.122.

[10] Lem’alar.9.Lem’a.364.

[11] el-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, 3:269, no: 3366; el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1021; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, no: 3366.Lem’alar.200.




BROSELLA

BROSELLA

Köylülere mi kızsam , doktorlara mı kızsam?

Köylülerden kastım hayvan besicileri ve köy peyniri yapıcılarıdır.

Evvela Brosella düşük yapan hayvanların sürekli olarak sütle beraber memelerinden gelen mikropların vücuda bulaşması ve vücudu tehdit etmesidir.

Dünyada bu hastalıkla ilgili olarak 500 milyon insan tehdit altındadır.

Ağırlıkla hayvansal ürünlerden bulaşır.

İyi kaynamayan sütten ve iyi pişmeyen etten bulaşır.

Özellikle köy peyniri bunun baş müsebbibidir.

Zira memeden gelen 37 derecelik sütün sıcaklığıyla da peynir yapılabilmektedir.

Böylece ölmeyen bu mikroplu peynirden çok küçük bir parça da yenilmiş olsa vücudu yıpratmaktadır.

Bu mikrop vücuttan zorla atılmaktadır.

21 gün boyunca sürekli iğne tedavisi, ondan sonra en az 21 gün daha ilaç tedavisi ve de eğer Emar da bu mikrobun kemiğe bulaşması söz konusu ise en az 6 aylık bir tedavi süresi gerekmektedir.

Köylüler bu konuda gerekli hassasiyeti göstermemektedirler.

Ondandır ki, bir çok insan Brosella tehdidi altındadır.

Ondandır ki, bir çok insan romatizma, yaşlılık sebebi gibi ağrılarının Broselladan kaynaklandığını pek düşünmezler.

Herkes mutlaka yılda bir defa enfeksiyon bölümlerinde hemen çıkmayan ancak birkaç gün süren kan tahlili yaptırmalıdırlar.

-Bu hastalığımı duyan herkesten en az bir içini çekerek sıkıntı çekeni gördüm.

Her evden bir kişi bu hastalığa yakalanmıştır.

Taziyesine gidemediğim bir dostumu aradığımda durumumu izah edince benden çok o üzüldü ve ben o hastalığın ne berbat bir hastalık olduğunu bilirim diyerek hareket etmememi tavsiye etti.

-Yine ziyaretime gelen bir dostum kayın validesinin Broselladan öldüğünü şöyle anlattı.

Diyarbakır-da yaşayan kayın validem sürekli sancıdan dolayı Tıp Fakültesine gider, onlarca ilaç kullanır ancak sancıları bir türlü geçmez.

Neticede bağırsak ameliyatı olması gerektiğini söylerler.

İstanbul Tıp Fakültesi son sınıfta olan oğlu da çağrılır. Doktor elbisesi de giydirilerek rahat hareket etmesi sağlanır.

Bağırsak ameliyatından da bir sonuç çıkmamıştır.

Doktorlardan birisi Brosella olabileceğini söylemeleri üzerine yapılan tahlilde Brosella çıkar.

Ancak yaşlı olan kadının onlarca ilaç kullanması, ameliyata dayanamaması neticesinde vefat eder.

Doktor olan oğlu hastahane koridorlarında önlüğü çıkarıp parçalayarak doktorlara kızar ancak annesi vefat etmiştir bir kere.

-Kendime gelince; bundan 5-6 sene önce iki kere yakalanmıştım.

Acısı dayanılmayacak derecede idi.

Öyle ki, evde yalnız iken kapı çaldığında, kapıyı sürünerek açmaya gittim.

Bunu bir dostuma anlattığımda, babasının da kafasını adeta duvarlara vuracak derecede acı çektiğini, kan değerlerinin düşmesi sebebiyle kan takviyesi yaparak bunu atlattığını da söylemişti.

Üç yıldır fıtık rahatsızlığı dolayısıyla fizik tedaviye gitmekteyim.

Verilen ve mg.ı arttırılan ağrı kesiciler bir türlü fayda etmemektedir.

Her yıl 1,5 iki ay boyunca adeta kıvranmaktayım. Bu da özellikle Temmuz ve Ağustos aylarında gerçekleşmekteydi.

Durumumu tamamen doktorlara anlattığım halde sadece fıtığa odaklanıp, ağrı kesiciler ve fizik tedavilerle çözme basitliğine gidiyorlardı.

Bu sene rahatsızlık erken başlamış, Mayıs ayından itibaren rahatsızlığım depreşmişti.

İlaç ve sportik hareket gibi bir çok yöntemleri kullandığım halde ağrı daha da artıyordu.

Bir gün bu sıkıntı içerisinde evde hanımla otururken aklıma gelerek hanıma;

Bu sakın Brosella olmasın, dedim.

Hanım da, olabilir deyince aile doktorumu aradım.

Üç yıldır durumumu bilen doktoruma Broselladan şüphelendiğimi söyledim.

O ise bana terlememin olup olmadığını sordu.

Terlediğimi söyleyince olabileceğini, dahiliyenin enfeksiyon bölümüne gidip tahlil yaptırmamı söyledi.

Hemen hastahaneye giderek Broselladan şüphelendiğimi ve tahlil yaptıracağımı söyleyerek, fıtık için çektirdiğim Emarı da kendilerine gösterdim.

Doktorun bana ilk cümlesi, bu sonuca göre ağrılarımın Broselladan değil, fıtıktan kaynaklanacağını söyledi.

Ben yine de tahlil yaptıracağımı söyledim ve çıkan sonuç; Brosella Teşhisi…

Doktorlar bu konuda yetersiz kalıyor ve ciddi eğilmiyorlar.

En önemlisi de doğru teşhis koymuyorlar.

Eskiden beri söylenen, yarım doktor candan eder, sözü hala geçerlidir.

Doktorlara güvenmeli ancak itimat etmemelidir.

Yani tamamen bel bağlamamalı, değişik alternatifler ve başka doktorlara da görünmelidir.

Üç yıldır her ne kadar fıtığım olsa da adeta pisi pisine 2 aya yakın süren sancıları çektim.

Allah doktorlara muhtaç etmesin ancak eksikliklerini de vermesin.

Aile doktorum olgunluk göstererek, üç yıldır bunun farkına varamamanın eksiklik ve kusurunu dile getirdi.

21 gün sürecek iğne tedavisine başladım.

Ancak kımıldayamıyorum ki, nasıl iğneye gideceğim bu dayanılmaz sancılar içerisinde.

Sağ olsun değerli kardeşim Mehmet Öncel fedakarlık ve gayretleriyle 21 gün boyunca beni adeta sırtladı, iğne tedavimi sürdürdü.

Kendilerine Teşekkür ediyorum.

İğneye başlayınca belki sancılar azalır diyordum. Doktorun verdiği ve önceden aldığım üç tane ağrı kesiciyi içtiğim halde iki gün boyunca adeta kıvrandım, ölümü yaşadım.

İğneden dönüp benim bu durumumu gören Mehmet kardeşim kendisinin akrabası olan Eczacı Muhammet kardeşime beni götürdü.

Muhammet kardeşime dayanılmaz durumumu anlatınca kullandığım ağrı kesicilere bakıp, bunların gereksiz olduğunu söyleyerek bana verdiği bir ağrı kesici ile adeta dünyaya yeniden gelmiş oldum.

On saat kadar da olsa bir rahatlık içerisine girmiştim.

Eczacı kardeşimle bundan sonra yanına uğrayıp yaptığımız konuşmalarda sağlık bakanlığının ve doktorların ne kadar sağlıklı olduğunu konuştuk.

Muhammet kardeşim kendisini güncelleyen, değişimi takip eden birisi.

Alternatif tıp da bunlar arasında.

Yani doktorların yapması gereken eksikliğini gideren birisi.

Sohbetimizde kendisi; eskiden doktorlar hastaları dinlerlerdi, şimdilerde ise doktorlarda elektronik doktor olup, hastaya emar, tahlil ve röntgenlere bakarak karar veriyorlar, kendi branşlarından başka alanı düşünüp, farklı alternatifleri değerlendirmedikleri üzerinde durduk.

Doktorlar kendilerini güncellemiyorlar. Mevcutla yetiniyorlar.

Brosella hastalığı tabiri caizse pis ve pisi pisine çekilen bir hastalıktır.

Bilgisayarı çökerten, proğramları çalıştırmayan virüs ne ise, Brosella virüsü de odur.

Gerçekten can boğazdan geçse de, can boğazdan çıkarmış.

Ve şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; yemek yememenin bir problemi varsa, yemenin 99 problemi vardır.

Bütün problemler yemeden kaynaklanmaktadır.

Tıbbın babası olan İbni Sina koca Tıb ilmini iki cümlede topladım der;” Sözün güzelliği kısalığındadır. Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört beş saat kadar daha yeme. Şifa hazımdadır. Yani, kolayca hazmedeceğin miktarı ye, nefse ve mideye en ağır ve yorucu hal, taam taam üstüne yemektir.”

Onun için sütü kaynatmadan, düşük hayvanların sütünden köy peyniri yapanlara hakkımı helal etmiyorum.

Herkese de tavsiyem, ailesinin fertlerini, yaşlı ve ağrı içinde olan annelerini bir Brosella tahlilinden geçirsinler.

Peynire, peynirli helvaya, tereyağına, iyi pişmeyen ete dikkat etsinler.

Süt mamulü yapan fabrikada çalışanların ifadesine göre; sütten süzülüp atılanları bir görseniz, bir daha yemezsiniz hatta süzülen o atıkları köpeklere verdiğimizde hayvanlar kıvranıp ölmektedirler.

Doktorlar önce iğneyi kendilerine, sonra çuvaldızı hastalara batırmalıdırlar.

Bu gün nano teknolojiyle artık hastalığa göre ilaçtan, hastaya göre ilaca geçme zamanında, hastalar yanlış teşhisler ile ilaç küpüne boğulmasınlar.

Her ilacın yan etki olduğu bilinmektedir.

Doktorlar geniş düşünmeli, tedavi ederken hasta etmemelidirler.

Osmanlıdaki kurulan vakıflar; Doktorların iyi huylu olmasını isteyen vakıf, Taze nefes getiren vakıf.

*21. Asrın önemli bir terörü de gıda terörüdür.

Nesiller yok edilmek için gıdalar yok edilip bozularak tahrif edilmektedir.

Ayette; “O, (senin yanından) ayrılınca yeryüzünde bozgunculuk yapmağa, ekin ve nesli yok etmeğe çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez.”[1]

Mesela Brosellanın etkisini giderecek sarımsaktaki protein maddesinden birini çıkarıp ilaç olarak yapmakla ilaç sektörü de canlandırılmış olacaktır.

Kısaca bir peynirden kaynaklanan bu hastalık adeta bana 20 yılda peynirden aldığım lezzeti gidermiş, yerine elemi getirmişti.

Hastalığım ve tedavisi hala devam ediyor. Misafirliği bitince gidecektir.

İbrahim peygamber gibi; “Hastalandığımda da O bana şifa verir.” [2]

Ancak Eyyüp peygamberi daha iyi anladım.

Bir çocuğun annesiyle arasındaki nazlanma gibi, ibadetimi yapmada zorlansam da, Rabbim ile aramdaki naz makamını sürdürmeye çalıştım.

-Haşa bu anlattıklarımı bir şikayet sebebi olarak anlatıyor değilim.

Yakup peygamber gibi ben de; “ (Yakub) Ben sadece gam ve kederimi Allah’a arz ediyorum. Ve ben sizin bilmeyeceğiniz şeyleri Allah tarafından (vahiy ile) biliyorum dedi.”[3]

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi

Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi. Kanuni.

MEHMET ÖZÇELİK

21-07-2017

[1] Bakara.205.

[2] Şuara.80.

[3] Yusuf.86.




ÂDEMİN ÇOCUKLARI KAVGA EDİYOR

ÂDEMİN ÇOCUKLARI KAVGA EDİYOR

Âdem baba! Bir bakar mısın, çocukların birbiriyle kavga ediyor.

Onunla yetinmeyip birbirinin kanını akıtıyor.

Belki Kabile kızmakla haklı olduğunu süregelen bu kan dökme ile göstermiş oldun.

Bunlar senin soyundan gelme.

Aynı kanı taşıyorlar, kanı bozuklar çıksa da…

-Havva anneciğim, Havva neneciğim çocuklarına bir şey söyle.

Bunlar senin de çocuğun.

Bir Habil-in ölmesinden dolayı o kadar göz yaşı dökmüşken, şimdi olsaydın her halde kan ağlardın.

-Nasrettin hoca hanımının ölmesi üzerine dul bir kadınla evlenir.

Evlendiği kadının da kendisinin de çocukları vardır.

Hocanın yeni hanımından birkaç çocuğu olur ve büyür de…

Bir gün çocuklar arasında bir kavga çıkınca duruma vakıf olan hoca hanımına seslenerek;

Hanım, senin çocuklarla benim çocuklar birleşmiş, bizim çocukları dövüyorlar.

-Dövülen, sürülen, kanı akıtılan bizim çocuklardır.

Bunlar nasıl çocuklar ki, kendi öz kardeşini dişliyor, kanını emiyor.

Bu nasıl bir bozulma, bu nasıl bir kişilik bozulmasıdır ki, insan bozuntusu ve bozması bir insan yüz binlerce insanı öldürebiliyor?

Size yedi yüz bin hatta yedi bin ve hatta yedi tane karıncayı öldür deseler gerçekten öldürebilir misiniz?

Yüzünüzü haklı olarak ekşittiniz.

Yapamazsınız.

Yedi yüz bin insanı ki bunlar içerisindekilerin hemen hemen hepsi çocuk, kadın, yaşlı, hasta, suçsuz ve masum insanlar.

-Allahım! Maruzatımı Adem ve Havva neneme arz ettim. Ancak onların bu konuda bir müdahale yetkileri yoktur.

Ey Rabbım! O öldürülen masumlar senin mahlukun, senin masnuun, senin kulların, aslında saldırı sanadır ey Rabbim!

O saldıranları sana havale ediyor ve Nuh Peygamberin lisanıyla sana sesleniyorum;

-“Nûh, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Kâfirlerden hiç kimseyi yeryüzünde bırakma!

Çünkü sen onları bırakırsan, kullarını saptırırlar; sadece ahlâksız ve kâfir kimseler yetiştirirler.

Rabbim! Beni, ana babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlerin de ancak helâkini arttır.”[1]

MEHMET ÖZÇELİK

23-07-2017

[1] Nuh.26-28.




KISA NOTLAR

KISA NOTLAR

“Vatan sevgisi imandandır. “Bir yanda vatana ihanet eden, diğer yanda vatanı için şehit düşen.

“Kişi sevdiğiyle beraberdir “Bir yanda fetö ve haçlı, diğer yanda Türkiye.

Surda bir gedik açtık, mukaddesmi mukaddes. Ey kahpe rüzgâr artık ne yandan esersen es.N.F.K

15 Temmuz 12 Eylülün rövanşıdır.12 eylülde onların çocukları,15 Temmuzda bizim çocuklar kazandı.

İşgal başarılı olsaydı Türkiye Pkk-nın, Ermenistanın, Yunanistanın, İngiliz, İsrail ve Abd- nin işgal ettiği bir ülke olacaktı.[1]

Bizde sol ve solak kesim -Abd dışarıya- diye 1970- lerde onları memleketimizden kovarken, başta Chp, şimdi ise onları işgal için memleketimize davet etmektedirler.

1945’e kadar İngiliz sömürgesiydik.1945’ten sonra Amerikan sömürgesi olduk. Milli Şef İsmet İnönü 1947 tarihinde yaptığı Fulbright anlaşması ile Türk Eğitim Sistemini ABD’lilere teslim etti.” Oktay Sinanoğlu

İşin garip tarafı şudur ki; darbe olduğunda çoğunluğun aklına Fetö gelmişti. Zayıfta olsa onun darbe yapacağı bekleniyordu.

Darbe teşebbüsünde hep kırılma noktaları oluşmuş.

Mite giden binbaşıdan Marmarisin seçilmesi, Erdoğanın evinde olmaması, Marmariste hangi otelin tam bilinmemesi ve geç kalınması, birkaç dakikalık farkla bile olsa, Ömer Halisdemir-in Semih Terziyi öldürmesiyle darbenin belinin kırılması, Hesap edilmezken halkın Erdoğanın talimatıyla dışarıya çıkması gibi baştan sona yaşanan kırılmalar, darbenin 40 yıllık birikimini ve gücünü kırmıştır.

*Bir yüz yıllık Kemalist mücadele bitmeden, bir yüz yıllık Fetö mücadelesi başladı.

*Latife Hanım’ın 91 Yıldır Gizlenen Mektubu “Kemal Paşa Çakma Napolyon’dur”[2]

*Fetöyü adam yerine koyduran sebeb, kahtı rical ve adam seçme ölçüsündeki yetersizlik. Hadiste, İnsanlar madenler gibidir, buyurulur.

*KK hala net değil. Bulanık veya niyeti değişik. Karınca misal kimden yana olduğunu belli etmiyor gibi. Ancak sırıtıyor. Oysa nemrudun yanında dururken İbrahime sahte tebessümlerle sataşmaktadır.

*İki şeyin diriltilmesi gayet yerindedir.1.Osmanlının kuruluşundaki diriliş, kuruluş ve kurtuluş ile Ertuğrul Gazi ruhuna, 2.Yıkılışı bir 33 yıl daha geciktirerek 7 düvele karşı koyan Abdülhamid Han aklına muhtacız. 15 Temmuz 2016 bu ruh ve aklı bir araya getirdi, tetikledi.

Suud-i Arabistan belli ki kaşınıyor. Kaşıyan çıkacaktır ancak üzücü olan dost görünenle beraber düşmanın da vurmasıdır.

Mekke Medineye yazık olur.

Gerçi Ebabiller ne güne duruyor.

Sağa sola saldırıp, Yemene askeri saldırı da bulunuyor. Katarı da tehdit ediyor.

Fetö ayakkabıyla seccadeye basıp, arkasını mihraba dönmesiyle, İslamın harimini ayak altına aldığını, irtidadını ilan etmiştir.

1974 – 15 Temmuzda Kıbrıs yunan işgalinden kurtulurken, 2016.da Türkiye Fetö piyonlu Abd. Yunan İngiliz, İsrail, Ermenistan işgalinden kurtarılmıştır.

-Eğer darbeyi fetö yaptırmadıysa kaçış neden? Hizmet anlayışınız bu mu? Kaçış kişiliklimi? Ne kadar samimi olduğunuz belli oldu.

-Davası için yatmış olurdu, mücadele eder, eğer samimi ve dava adamı ise. İşte Bediüzzaman, her ne kadar kıyaslanmasada,28 yıl hapis,19 kere zehirlenme, Mekke-de de olsam buraya gelmek iktiza ederdi, der .Haklı adam, eğer adam ise kaçmaz, Hakkını savunur, varsa tabi ya hakkı.

ABD-ye Second One Minute demenin zamanı gelmiştir.

Dünyada peygamber katili ve lanetli olmak kadar büyük bir zillet ve mahcubiyet yoktur,yahudi milleti gibi.

Bu zamanda def’i şer, Celb’i nef’a racihtir.

MEHMET ÖZÇELİK

19-07-2017

[1] http://www.seslimakale.com/videodetay/ahmet-kekec–kasasindan-sevr-plani-cikan-fetocu-21595

[2] http://www.derintarih.com/sayilar/mayis-2017/

 




15 TEMMUZDAN 15 TEMMUZA

15 TEMMUZDAN 15 TEMMUZA

-İşgalin 1. Yılında işin vahameti gün be gün açığa çıkıyor. Zamanla da ne kadar vahşete denk bir işgal olduğu daha da netleşecektir.

Fetö içimizdeki Truva atıdır.

Bütün bu açığa çıkan hakikatlere rağmen hala Fetö mensubluğunu devam ettirenler ve ettirecek olanlar için ise bu durum, her gün ölümü mumla arattıran dünya ve ahiret zilletine sebeb bir ar ve utanç sebebidir.

-Bundan 101 yıl önce milletin istiklali uğruna Çanakkale de 256 bin şehit verildi.

15 Temmuzda milletin istiklali için adeta her biri bine bedel olacak 249 şehit verildi.

Bu darbenin ötesinde bir işgal hareketi idi.

Bunu yapanlar ve destekleyenler ise asla bu milletin kanını taşıyan insanlar değildir.

-İnsan unutur, tarih unutmaz.

Gün geçtikçe 15 Temmuz ile ilgili çok kirli ve lekeli çamaşırlar ortaya çıkmaktadır.

“İstihbarat birimleri, FETÖ’nün 15 Temmuz öncesi PKK/PYD’ye ‘Türkiye’de darbe yapacağız, Nusaybin sınırına yakın olun, oradan toprak alacaksınız’ mesajı gönderdiği ortaya çıktı.[1]

Ve Fetö bir toplantıda;” “Dünya kadar onun hafızı yetişir her gün sabah okurlar. Ne zaman kitaptan kurtulacağız. Ne zaman artık içimiz söylediği şeyleri dinleyeceğiz”[2]

Bu sözler kesinlikle iyi niyetle söylenmiş sözler değildir.

Tam bir münafıkane bulandırma hareketidir.

Bu yapı ve Fetö hiçbir zamanın görmediği tam bir münafıkane yapıdır.

Yapı münafık bir yapı ve masonik bir teşkilatlanma ve Yahudi aklı, İngiliz siyaseti, Abd gücü, papalık organizasyonu, cıa ve haçlı oyunu ve ağı, kısaca tüm kirli yapıların odağına oturtulmuştur.

-15 Temmuz sulandırılıp gölgelenmeye çalışılmaktadır.

Tıpkı Ergenekon terör örgütü gibi.

Nitekim ergenekondan suçlanıp yatanların hepsi tamamen masum değillerdir.

Yer altında karşı karşıya gelen iki kirli teşkilat iktidarı ele geçirme kavgasına girerken, gücü önemli çapta ele geçiren fetö de bu arada kendisine engel olabilecekleri de iftiralar ile, hileler ile devre dışı bırakmıştır.

*Başlangıcı iyi niyetle kurulmayan Fetöye mensup iyi niyetli olanları boşlukta bırakma gibi, şimdi de, başlangıcı iyi niyetle kurulan Süleymancıları boşluğa itme çabası içerisine girilmektedir. Türkiye de devletin engellediği din ihtiyacını gidermek amacıyla kurulan cemaatler dağıtılma durumuna gidilmektedir. İngiliz ve Cia menşeli bir el, bir yandan feto gibi cemaatleri kurup kullanırken, diğer yandan da kurulmuş dini cemaatleri birbirine düşman ederek, mevzii durumlar ile ki, insan hatadan hali değildir, kirli göstererek toplumu cemaatlerden soğutmaktadırlar. Oyun büyük. Böl, parçala, yut. Birbiriyle çarpıştır. Birbirine kırdır. Cemaatlere olan güven sarsılmaya çalışıyor. Cemaatlerde ihlası elden bırakmamalı. Madde, para, makam peşinde koşmamalılar. Allah rızasının dışına çıkmamalılar.

*2005-2010 yılları arasında MİT’in başında olan Emre Taner’in Darbe Komisyonu’nun 9 Kasım 2016 tarihli oturumunda yaptığı ’15 Temmuz’ değerlendirmesinde;

Eski müsteşar, öncelikle Fetullah Gülen’in özellikle 1970’li yıllardan itibaren MİT’in izleme alanı içinde olduğunu ve 1975’li yıllarda İzmir Aliağa vaizliği ve ardından İzmir merkez vaizliğine gelişinin ardından yeni bir yapının ortaya çıktığına dikkat çekiyor.

Yabancı ülkelerin birçok servis mensubu ‘diplomat’ kisvesiyle, çeşitli maskelerle konuyla ve grupla ilgilenmeye başlıyorlar. 1975’li yıllar bu ilgilerin en çok arttığı ve başladığı yıllardır. Amerikalıları görüyoruz, başkalarını görüyoruz, değişik kitle iletişim örgütlerini görüyoruz.”

“FETÖ içinde yabancı unsurlar var mı” tartışmasında da Emre Taner, çok kuvvetli ifadelerle Gülen’in ABD’deki faaliyetinin gizli servisten (CIA) alınan talimatla yürüdüğünü söylüyor.[3]

-Kökü dışarıda olan hiçbir kuruluş ve hizmet tarzı, müsbet ve isabetli, faydalı ve dengeli bir hizmet sergileyemezler.
Devamlı onların yularını tutan birileri vardır.
Onlarda dünyanın büyükleridirler.
Büyükler büyük lokma yutmak için küçükleri büyütür ve öyle yutarlar.

-Belçika’daki FETÖ imamlarından Mustafa Okutan, Türkiye’ye gelerek itirafçı oldu. Örgütün Belçika şemasını deşifre eden Okutan, darbeci generallere kucak açan NATO’nun ‘imamını’ ifşa etti. Okutan, FETÖ-Vatikan bağını ise şöyle anlattı: “Örgütte görevli Şerafettin Pektaş, Vatikan’da özel eğitimle rahiplik diploması aldı. Bana bir sohbette ‘Cemaatin rahipleri de var’ dediler…”

Eski FETÖ imamı Mustafa Okutan, ifadesinde şu bilgileri paylaştı: “Belçika’ya ilk geldiğimde. Bana, ‘evlerde ABD ve İsrail aleyhtarı kitap bulundurulmayacak’ dediler. Tüm öğrenci evleri gezilerek kitaplar toplatıldı. 15 Temmuz sonrası örgütün üst düzey isimleri zaman zaman Belçika’ya gelerek sohbetlere katıldı. Bu isimler Mustafa Özcan, Abdullah Aymaz, Kerim Balcı, Harun Tokak, Ahmet Kara, Emre Uslu’dur.”[4]         

-FETÖ’nün 40 yıllık hainlik yolcuğu İngilizlerin Osmanlı’ya karşı kullandığı “sarı yılanları”n bire bir aynısı…[5]

*Mete Yarar, “Bunlar zaman zaman operasyon bilgilerini sızdırdılar zaman zaman da PKK’nın  bölgedeki faaliyetlerini görmezden geldiler. Terör örgüt haliyle bu boşluktan faydalandı. 15 Temmuz’dan sonra FETÖ’ye vurulan darbeye paralel olarak PKK’ya da darbe vuruldu.” diye konuştu

PKK’NIN ANLAŞTIĞI KOMUTANLAR…
Yarar sözlerine şöyle devam etti;
“Geçmişteki istihbarat sızmaları, ajanların deşifre edilmiş olması, bir çoğunun operasyonları bilerek baltalamış olması çok büyük etken. Görmezden gelmek bile PKK’nın çok işine gelir. Çatışma alanlarında gördük bunu. Bugün PKK ve FETÖ’den yakalananların itiraflarına bakın, geçmişte kimlerin kimlerle anlaşmalar sağladığını göreceksiniz. Hangi FETÖ’cü komutanla, hangi personelle anlaştığını göreceksiniz.”
[6]

Uyuşturucu yetiştirmek için pkk terör için kullanılırken, orta doğuyu kontrol etmek için de deaşe terör ihale edilmekte, bu taşeron terör örgütlerine yaptırılmaktadır.

1 Temmuz 2017 itibarıyla abd-den terör örgütü ypg/pkk-ya 468 tır silah gitti.

*Gülen 1970-lerden beri içte mitle, dışta cıa ile hep irtibat halinde idi.

Ancak daha önce de yazdığım gibi, darbelerin içinde ve organizesinde hep mit vardı.

Nitekim 15 Temmuzdan sonra Mitten 141 eleman görevden alındı. 2013- den bu yana 509 mit personelinin görevine son verildi.

Mitte alt yapısı oluşturuldu. Tıpkı pkk, Hizbullah gibi.

Cıa ile de üst yapı gerçekleştirilmiş oldu.

Derin devlet dışta değil, içte dış bağlantılı.

-Yazıklar olsun; din görünümü altında darbe yapan fetöcülere,

Maddi ve manevi değerleri devirip yıkan devrimcilere,

Memlekete sulhu ve güveni getireceğiz diye darbe yapan darbecilere.

***********************   

Farklı kanallardan akan kanalizasyon suları, darbenin sene-i devriyesinde İstanbul-da ikinci bir darbe çığırtkanlığı için buluşacaklar, kanalizasyon fareleri.

Kemalin sıkıntısı ve yürüyüşü, sıranın kendisine geldiğinin tedirginliğidir. Tutuştu…

KK- nın yürüyüş gibi taktikleri, oyalama taktiği yani dışımızda olanları perdeleme ve onlara zaman kazandırma amaçlıdır.

-Adada yakalanan 12 ajandan sonra yürüyüşün çehresi ve konuşmalarda değişmeye başladı.

-Ne gariptir ki, Fetöye terör örgütü ifadesini sağ kesim kullanırken, güya bir asırlık kavgalı olan Chp, Hdp, Pkk, sol kesim, Avrupa ülkeleri, abd, cıa onu savunmakta ve bütün gayretleriyle temize çıkarmaya çalışmaktadırlar.

Ne tezat değil mi?

******************************     

Aytunç Altındal’ın 2009’da şöyle demişti: “Ortadoğu istikrarlı bırakılmaz. İsrail’in güvenliği için bırakmazlar. PKK biter ‘mekaka’ çıkartırlar. Bitmez, bitirmezler. Biliyor musunuz ki şu sıralar ABD bölge için yeni bir terör örgütü kurguluyor, yetiştiriyor. Önümüzdeki dönemde bölgeyi ateşe verecek ama bundan kimsenin haberi yok…”

Nitekim İngilterenin bir bakanlığının adı, Müstemleket Nazırı yani Sömürgecilik Bakanlığı yani sömürü üzerine kurulu bir devletin, bakanlık düzeyindeki bir birimi.

-İranın etrafı boşaltılırken, Türkiye-nin diz çökmesi sağlanmaktadır.

İçte fetö, dışta daeş, üstte abd, altta almanya, geride İsrail, ortada şaşkın ve dağınık islam dünyası bulunmaktadır.

Çakallar av peşinde Oyunlarını gizlemiyorlar. Açık oynuyorlar.

Tek çıkış ise İttihad-ı islam, İslam Birliği.

Türkiye bu konuda çabasıyla birlikte çağrı yapmalıdır. Mutlaka davete icabet edilecektir.

İttihad-ı kulub yani kalblerin birliği içte oluşurken, ittihadı islam dışta gerçekleştirilmelidir.

İçteki tüm oyunlar, farklı oluşturulan görüş ve ihtilaf noktaları ihtilafı kuluba sebeb olduğundan onu kalpte parçalamalıdır.

*İran: DEAŞ’i ABD kurdu! Belge göstereceğiz.
İran Devrim Muhafızları Ordusu Genel Komutan Danışmanı Mukaddemfer, ABD’nin DEAŞ’a destek verdiğine yönelik delilleri sunacaklarını açıkladı.

Abd başkanı Trump da başkan olmadan önce Twitter da Daeşi Obamanın kurduğunu söylemişti.

-Dün Abd.nin pkk.ya gizlice yardım ettiğini bilip söylemeye çalışan Uğur Mumcu ve Eşref Bitlisin konuşmasını engelleyenler, bugün bunu Trump gibi zıvanadan çıkmış bir deli eliyle çok rahat ve açıkça yapmaktadır. Düşman açık oynuyor. Bu da bir gelişmedir. Her türlü kirli oyun açıkça oynanmaktadır.

-Dünyayı kontrol etmek isteyen devletler, terörü beslemekte ve desteklemektedirler.

İhale yollu terör yaptırılmaktadır. İşte zamanın yecüc mecücü.

-Dünyayı yakmak veya yıkmak için zıvanadan çıkmış bir manyak yetiyor.

Nitekim 1. Dünya savaşı da bir sırplının bir kurşunuyla patlak vermişti.

Bir Obama-nın bir Bağdadiyi getirip deaşı kurması, bir Trumpun kuzey Koreye, İrana, Rusyaya savaş açması kıyametin kopmasına yetiyor.

İslam dünyasının ve Türkiye-nin bitirilmesi için bir Fetönün ihaneti yetiyor.

-Bin Ladin,Hizbullah,11 Eylül, Daeş islam dünyasına vurmak için bahane oluşturuldu. Tıpkı Türkiye de irtica, şeriat, laiklik, tesettür bahane oluşturulduğu gibi. Şimdi bu bahaneler yok. Yeni şeyler lazımdı. 2013 gezi parkındaki 13 ağaç bahane edildiği gibi. Kılıçdaroğlunun adalet yürüyüşü de böyle bir bahaneyi hatırlatmaktadır. Şimdiye kadar o kadar adalet için meşru yürüme sebebleri varken,15 temmuzun arefesinde ve şaibeli insanları bir araya getirmesi adaleti kirletmedir. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Bu oyun Roşitlerin Te wourld in 2016 economist ve 2017 hedef uygulamalar ve dünyayı dizayn etme programları çerçevesinde yapılmaktadır. 1960.dan beri hep bu nevi yürüyüşlerin sonu milli kayıp ve zararla sonuçlanmıştır.

***************************    

-Türkiye-yi Suriyeleştiremeyenler, içimizdeki Suriyeliler ile bizleri kapıştırmaya çalışmaktadırlar.

-15 Temmuz işgalini yapanlar, bu milletin kanını taşımamaktadırlar.

-15 temmuz 100 sene önceki ruhu harekete geçirdi…

-2013 yılından beri Fetöcülere şu iki şeyi söyledim ve bugünde söylüyorum.

1.Eğer tüm kainatı bana ve benim idareme verseler ama bir şartla, Fetönün düştüğü bu duruma düşeceksin. Vallahi de, Billahi de, Tallahi de kabul etmem.

2.Eğer fetö bir gün sizin elinize silah verip diğer cemaatlerle ve milletle karşı karşıya getirirse şaşmayın.

-Mübalağasız 45 sene şehitliği anlatmıştırım.12 Eylülde imamdım. Cuma namazını kıldırmış 5 km ötedeki şehre yürüyerek gelmiş, gelince darbenin olduğunu öğrenmiştim. Asıl demek istediğim ise, meğer 15 Temmuzdaki kadar şehitliği anlamamış ve o zamandaki kadar şehitliği sevmemişim.

-Bu gün olduğu gibi bir asır önce de kürtler üzerinde aynı oyun oynanmıştı.[7]

-Üstad Necip Fazıl Kısakürek; “Yıkılasın İsrail enkazını göreyim, Sana Devlet diyenin yüzüne tüküreyim”

-Ezme bî-çâregânı zulmünle,
İhtirāz eyle zîr u bâlâdan.
Demesinler göçünce ukbāya,
Bir köpek eksik oldu dünyadan/Ferit Kam

MEHMET ÖZÇELİK

15-07-2017

[1] http://www.haber7.com/guncel/haber/2374193-fetonun-pkkpydye-gonderdigi-mesaj-ortaya-cikti

[2] http://www.sabah.com.tr/webtv/turkiye/teroristbasi-gulen-ne-zaman-kurandan-kurtulacagiz

[3] http://www.haber7.com/guncel/haber/2365288-feto-icinde-cia-var?utm_content=buffercb051&utm_medium=social&utm_source=facebook.com&utm_campaign=buffer

[4] http://www.sabah.de/gundem/2017/06/25/fetonun-rahipleri

[5] http://www.habervaktim.com/haber/510385/fetonun-ingiliz-taktigi.html

[6] http://www.haber7.com/guncel/haber/2352381-carpici-aciklama-pkk-ile-mucadelenin-basarisi

[7] http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=496

 




EĞİTİM ÇIKMAZI

EĞİTİM ÇIKMAZI

Bizde eğitime göre kabiliyetler oluşturulmaktadır.

Kabiliyetlere göre eğitim verilmemektedir.

Eğitimin kendisi eğitime muhtaç iken, ürettiği öğrenci de üretimsiz öğrenci durumuna düşmektedir.

Nitekim şu anda bizde gitmek istediği okulu seçmede öğrenci zorlanırken, gittiği okulu 9 zayıfı da olsa bitirebilmektedir.

Bir de buna okul idaresinin sürekli yüzdelik oranlarını yükseltmek amacıyla öğretmene adeta gizli bir baskı uygulayarak yükseltmesi,

Veya diğer bir yandan da öğretmene güvenmeyip onu şaibe altında bırakması eğitimin kalitesini düşürmektedir.

Ve de bizde üniversiteyi kazanmak zor iken, okumak kolaylaştırılmıştır.

Ve kazanmak için yıllar harcanırken, birde istediği bölüme gidememe veya gitse de bölümünü değiştirmesi gibi kayıplar yaşanmaktadır.

Oysa tersi  olmalıdır.

Girmek kolaylaştırılmalı, okumak zorlaştırılmalıdır.

Hiç olmazsa isteyen istediği bölümü zorla da olsa severek okuyacaktır.

Nitekim 1970 yıllarında bizim dönemlerde orta okulu bitirmek gayet zor idi.

İki dersten sınıfta kalan kalıyordu.

Şimdi ise hem muafiyet sınavının olması, hem tüm derslerin ortalamasının % 50 olması, 9 zayıfla da olsa geçmeyi kolaylaştırmaktadır.

Oysa kabiliyete göre öğrencilerin tasnif edilmesi ve ona göre eğitim verilmesi başarıyı daha da arttıracaktır.

Herkese aynı derecede eğitim verilmektedir.

Oysa branşlaşma olmalıdır.

-Bizde 9. Sınıfta bir öğrenci Kur’an-ı Kerimi okuyamamaktaydı. Bana okumamı söyleyip okuduğumda aynısını oda rahatlıkla okuyabiliyordu.

Bu öğrenci istediği zaman geliyor, istediği zaman da gelmiyordu.

Bunun durumu akıl eksikliğinden değil, fazlalığından idi.

Bu öğrencinin özel alınıp yetiştirilmesi gerekti.

Düşük sınıflarda yüksek öğrencilerde kaynayıp eriyerek tükenmektedirler.

Özetle eğitimin eğitime ihtiyacı vardır.

-10 sınıfta yabancı dil sınıfı oluşturulacaktı.

Değerli ve gayretli İngilizce hocaları kızım hakkında benimle de görüşüp, alınmaması yönünde temayül gösterdiler.

Ben ise alınmasını arzu ettim ve alındı.

Son sınıfa kadar 20 küsurluk sınıfta 11 kişi kaldı, benim kızım ise üçüncü sırada bitirdi.

Şu an yabancı dil öğretmenliğinde severek ve başararak okumaktadır.

Öğrenciler harcanmamalı, eğitimin çarkları arasında öğütülmemelidir.

Okullar ve sınıflar hapishane olmaktan kurtarılmalıdır.

Eğitimde otorite, disiplin olmalı. Bu günkü eğitim gibi başı boş bırakılmamalıdır.

Öğretmen öğrenciyle değil, dersle uğraşmalıdır.

Bu günkü eğitim bundan çok geri ve uzaktır.

Her şey sadece kitabi kalıp, deneme ve pratik yapma yeterli olmayıp, masa başı eğitimde kalmaktadır.

Onun içindir ki herkes okul bittikten sonra masa başı görev almak istemektedir.

-Bizdeki değerler de çok çabuk bitirilmektedir.

Hatta dünya çapında madalya vermediğimiz ancak alanlar bile madalyalık yapılarak törpülenmekte, basitleştirilmektedir.

Marifet herkesin okuması değil, herkesin neyi ve ne kadar faydalı olarak okumasıdır.

Milli eğitim okuma sayısını yükseltmekte, kaliteyi düşürmektedir.

MEHMET ÖZÇELİK

10-07-2017




CEBRAİL ŞEYTANLA BARIŞMAZ

CEBRAİL ŞEYTANLA BARIŞMAZ

“De ki: “Her kim Cebrail’e düşman ise, bilsin ki o, Allah’ın izni ile Kur’an’ı; önceki kitapları doğrulayıcı, mü’minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici olarak senin kalbine indirmiştir.” BAKARA-97

Yahudilere bir çok peygamber gelmiş ve onlara vahyi Cebrail getirmişti.

Son olarak yine kendi içlerinden birine getireceğini düşünüyorlardı.

Böyle olmaması o Yahudileri Cebraile düşman etti.

Küfürde imanla barışmaz.

Bu işin ortası yoktur.

Yüz sene önce islama ve Müslümanlara düşman olan İngiliz, bu günde yanına aldığı tabileri olan Abd, İsrail, almanya, Hollanda ve tüm Avrupa ülkeleriyle düşmanlığını sürdürmektedir.

Yüz sene önce onların yüzüne tükürüp haykıran Bediüzzaman gibi tüm avrupaya seslenerek diyoruz ki;

 “…Tükürün o ehl-i zulmün o merhametsiz yüzüne!” (Tarihçe-i Hayat, s. 124.)

 “Hutûvât-ı Sitte” isimli eserin “Altıncı Hatve”sinde işgalciler için şöyle diyor:

Birinci suret: Senin ayağına düşmek, teslim olmak suretinde ruhumuzu, vicdanımızı ellerimizle öldürmek, cesedi de güya ruhumuza kısasen sana telef ettirmektir.
İkinci suret: Senin yüzüne tükürmek, gözüne tokat vurmakla ruh ve kalbimiz sağ kalır, ceset de şehit olur. Akide faziletimiz tahkir edilmez; İslâmiyetin izzetiyle istihza edilmez.
Elhasıl: İslâmiyet muhabbeti, senin husumetini istilzam eder. Cebrail, şeytan ile barışamaz.
Siyasetimizde en acınacak, en ebleh bir akıl varsa, o da öylelerin aklıdır ki, …… milletinin ihtiras ve menfaatini, İslâmiyetin menfaat ve izzetiyle kabil-i tevfik görüyor. Burada Hey ekpekü’l-küpekâ! Köpekten tekepküp etmiş köpek! (Hey köpeklerin en köpeği! Köpekten de köpekleşmiş köpek!)

…Siyasetimizde en acınacak, en ebleh bir akıl varsa, o da öylelerin aklıdır ki, (İ.G.Z.) milletinin ihtiras ve menfaatini, İslâmiyetin menfaat ve izzetiyle kabil-i tevfik görüyor. Burada en sefil ve en ahmak kalb, öylelerin kalbidir ki; hayatı onun himayeti altında kabul eder. Hayatımızı onun himayeti altında kâbil görüyor.”

-Başta İngiliz Fetö eliyle Türkiye-ye sızmaya çalışırken, büyük oynamak isteyen Fetö, ingilizin yanına Abd, Cıa, Papalık, Almanya, İsrail, Pkk gibi kirli ortakları da eklemiş oldu.

Fetö adeta yedi düvelin kilit ismi haline geldi.

Fetö çözülünce yedi düvelinde yüzündeki maskeler düşmüş oldu.

************************

İncirlik’ten PKK’ya silah.

Suriye PKK’sına ağır silah ve mühimmat sevkiyatı yapan ABD, Rakka operasyonunda İncirlik’i kullandığını itiraf etti. Pentagon Sözcüsü Davis, operasyona ilişkin soruya “İncirlik Üssü’nü kullanıyoruz” cevabını verdi. ABD, Rakka operasyonu için İncirlik’ten kalkan uçakların hava saldırılarıyla Suriye PKK’sının yolunu açıyor.[1]

-Dinimize dahleden müsülman olsa. Araplara terörist diyen abd ve batı Avrupa kendisine, siciline baksın yeter.

-Biz düşmanı yendik ancak dosta!? Yenildik.

Düşmanı denize döktük ancak boğulan biz olduk.

Doğuyu düşmandan kurtardık ancak yeni düşmanlar ürettik, üretildi ve doğuyla savaştık.

Şeyh Said, Dersim, Pkk üretildi, halk ise tüketildi. Devletin ekonomisi çöküşe geçti.

Said Nursi-yi Şeyh Said-le iltibas ettik, sahiplenmedik. Dostla düşmanı birbirine karıştırdık. Düşmanı görmedik, dostu küstürdük.

Vatana sahip çıktık ancak sahipsizlendik.

Yendik, galiptik ancak mağluplara bile reva görülmeyen zulmü gördük.

Düşmanla savaştık, Osmanlıyı sürdük.

Gelecek bahanesiyle  geçmişin üstünü örttük. Geleceği de elde edemedik.

Üç nesli kaybettik.

Bu milletin kanalı değiştirildi. Yanlış kanala kanalize edildi.

Kıblesi değiştirildi, hedefini şaşırdı.

MEHMET ÖZÇELİK

10-06-2017

 

 

 

 

 

[1] http://www.yenisafak.com/gundem/incirlikten-pkkya-silah-2703533

 




DARBECİ VE TEZGAHCILARI

DARBECİ VE TEZGAHCILARI

15 Temmuzda Türkiye-ye darbe yapan Nato ve Abd acaba bunu neden yaptı;

1-Fetöcülerin Türkiye-deki gücünü test etmek.

2-Yıllardır beraber ortaklaşa darbe yaptığı Atatürkçüleri; başarılı olsaydı önemli yerlere getirmek,

Başarılı olmayınca onları geri planda tekrar kullanmak üzere gizlemek, saklamak idi.

3-Toplumda Suriye-den daha tehlikeli bir iç savaşı oluşturmak. Bunun içinde;

a)Başarılı olunsaydı, vatanseverleri onlara karşı kışkırtmak, yeniden gücü ele geçirmek.

b)Başarılı olunmayınca B planı olarak mutsuzlar grubu oluşturmak ve onları devlet ve milletle karşı karşıya getirmek.

c)Fetö mensublarıyla gerekirse silahlı olarak bu milleti ve cemaatları karşı karşıya getirmek.

d)Pkk gibi, irtica ve laiklik yaygaraları gibi, toplumu bir elli yıl daha Fetö ile meşgul etmek.

-Öncesinde 17-25 Aralık 2013 yılında denendi. Başarılı olunamadı.

– Sözcü yazarı Emin Çölaşan; ‘Bizim başaramadığımızı Fethullah’la ekibi başardı’ dedi.

-Kemal Kılıçdaroğlu, “Gezi direnişi, 80 sonrası dönemin en demokratik, barışçı ve birleştirici hareketiydi. Haksızlığa karşı susmamayı hatırlatanlara selam olsun.” ifadesini kullandı.[1]

-Gezi olaylarının maliyetinin 210 milyar lira olduğu, bu parayla 4-5 GAP, 38-40 Boğaz Köprüsü, 15 bin okul, 850-900 adet hastane yapılabilirdi” denildi.[2]

15 Temmuz darbesine kontrollü darbe diyen bir insan ya kişiliği gelişmemiş bir insandır veya tam bir ihanet içerisindedir.

Veya sulandırmaya çalışan sulu ve silik bir kimsedir.

En az tabirle tam bir ahmaktır.

Çünkü o kadar şehit olan 249 kişiyi ve üç bine yakın yaralıyı görmemek, devletin kendi kendisini vurmaya çalıştığını iddia etmek, kontrolden çıkan teröristleri devlet değil de milletin durdurduğu bir darbe nasıl kontrollü bir darbe olur?

Zaten devletin en üst kademesinde bulunmuş olan bir insan neden kendi kendine darbe yapsın ki?

O halde olsa olsa bu darbe, bir türlü meşru yoldan devletin zirvesine çıkamayanların zırvalamalarından başka bir şey olmasa gerektir…

Türkiye-yi bir asırdır maddi manevi bitiren bu zihniyet, yine bitirmeye talib…

Allah bitirenleri bitirsin.

*********************   

PKK’lı Karacagil’in ölümü Cengiz Çandar’ı üzdü

Piyasadan çekilen Cengiz Çandar, Gezi olaylarından tanınan PKK’lı terörist içinin yandığını söyledi.

İşte bizdeki yazarlar.

Cengiz Çandar için ajan gazeteci olduğu söylenirdi.[3]

-Batılı gazetecilerin CIA tarafından kontrol edildiğini söyleyen, Satılmış Gazeteciler kitabının yazarı Udo Ulfkotte, Almanya’da ölü bulundu.

Türkiye’den de pek çok gazetecinin Alman istihbaratı BND ve ABD istihbaratı CIA’e çalıştığını söylemişti. Ulfkotte, CIA yanlısı kuruluşlardan Atlantic Bridge’in yıllıklarında son on yılda görülen isimlerin “CIA’in Türk dostları” olduğunu belirtmişti.[4]

İçinde kimler yok ki….[5]

Bir ajan itirafında; Türkiye’de 50 üst düzey ajan var.[6]

Mite ve devlete düşen en büyük görev bunları deşifre etmek, toplumla paylaşıp iplerini pazara çıkarmaktır.

MEHMET ÖZÇELİK

31-05-2017

[1] http://www.habervaktim.com/haber/509109/kemal-kilicdaroglunun-gezi-ozlemi.html

[2] http://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/161565.aspx

[3] https://www.google.com.tr/search?q=t%C3%BCrkiyedeki+ajan+gazeteciler&ie=utf-8&oe=utf-8&gws_rd=cr&ei=pnkuWa32OeWp6ATrnrXIDQ

[4] http://www.yenisafak.com/dunya/ajan-gazetecileri-desifre-eden-ulfkotte-hayatini-kaybetti-2597320

[5] https://www.facebook.com/fidankorkmaz/posts/1586752221565892

[6] http://www.hurriyet.com.tr/turkiye-de-50-ust-duzey-ajan-var-21476142

http://www.yeniakit.com.tr/haber/cianin-turk-ajanlari-desifre-oldu-36383.html

 




BU GECE ÇOK KAN AKACAK

BU GECE ÇOK KAN AKACAK

-Atatürkle başlayan tek adamlık, tek şefliğin 30 yıllık döneminin sonunda, 1950 de bu milletin biraz nefes almasıyla birlikte, İngilizlerin elinden devir aldığı yönetimi bu sefer Nato ile ve Natonun Abd ile darbeleriyle 15 Temmuz 2016 ya kadar gelindi.

Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Türkiye-deki yönetim İngiliz ve abd projesidir, iç ortaklarıyla birlikte…

-Fetöyle ilgili olan şimdiye kadar ki hangisi yalan?

Bu da mı yalan?

“15 Temmuz darbe girişimini MİT’e haber veren binbaşının ifadesine Yeni Şafak ulaştı: Pilot Binbaşı Deniz Aldemir, “Bu gece çok kan akacak, ben Hakan Fidan’ı alacağım” deyince 14.20’de MİT’e geçtim. Darbe olabileceğini söyledim. Üzerime dinleme cihazı taktılar. 19.00’da birliğe geri döndüm.[1]

-Bediüzzaman Said Nursi’nin vekili olan 5 din aliminin kalp krizinden ölümünde, FETÖ’nün parmağı olduğu şüphesi ortaya çıktı.[2]

-Said Nursi’nin vefat eden talebelerinde suikast şüphesi!

AK Partili Metin Külünk, ilk kez dile getiriyorum dedi.[3]

-Fetö laikliğin son temsilcisi mi?

Rejimi son  koruyan kimse mi?

FETÖ elebaşı Fetullah Gülen, Washington Post’ta yazısını yayınlattı. Darbeye katılanların örgüt üyesi olduğunu kabul eden FETÖ, “Türkiye’de laiklik elden gidiyor, Batı müdahale etsin” dedi. Erdoğan’ın Trump’la görüşmesi öncesinde harekete geçen FETÖ üyeleri ise Temsilciler Meclisi’nden imza toplamaya çalıştı.[4]

**************************   

VER PAPAZI AL PAPAZI

Trup Erdoğan buluşmasının özeti nedir derseniz derim ki;

Al papazı ver papazı.

Nasıl mı?

İzmir-de yıllarca ajanlık yapan Pastörün yani papazın yakalanarak içeriye atılmasıydı.

Cıa devreye girmiş, bunun kurtarılması için her yol denenmişti.

Ancak bir sonuç alınmamıştı.

“Trump’ın Türkiye’den iadesini istediği Papaz Brunson’un 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgisine dair önemli bilgilere ulaşıldı. Papaz Brunson’un CIA’ye çalıştığı belirtilerek ABD’de bir harp subayı olduğu iddia edildi. Ayrıca darbe girişimi başarılı olsaydı Papaz Brunson’un CIA Başkanı olacağı dile getirildi.[5]

Trump ver papazımı al papazını yani Fetönün takasını gündeme getirmişti.

Abd Ypg gibi tekliflerimizi ise hiç önemsemeyecek, dediğini yapacaktır.

-Bizi reddedemeyen Abd, yan unsurlarını devreye koyacak, bizi ovalarken oyalayıp yormaya çalışacaktır.

– Abd artık gizli değil açık düşman haline gelmiştir.

-ABD, kara kuvvetlerine çevirdiği PKK-PYD’ye 15 ve 20 Mayıs tarihlerinde iki büyük askeri sevkiyat yaptı. 100 TIR’lık ağır silahlar örgütün kontrolündeki Haseke’ye götürüldü.[6]

-İsrailin anası abd terörü bizzat kendi üstlendi.

ABD, terör örgütü PYD/PKK’ya 15 ve 20 Mayıs tarihlerinde 100 tırlık askeri sevkiyat yaptı.[7]

-FETÖ operasyonu kapsamında tutuklanan Amerikalı rahip Brunson’ın, Suriye’den gelen PYD’li teröristleri kutsadığı ve kilisede Kürtçe ayin düzenlediği ortaya çıktı.[8]

ABD‘nin, Suriye’de terör örgütü PYD/PKK’ya DEAŞ’la mücadele gerekçesiyle askeri yardımları sürüyor. Dünkü sevkiyatla birlikte, yaklaşık 3 haftada toplam 218 TIR, Rakka‘nın kuzeyindeki örgüt unsurlarına gönderildi.[9]

-Kurulduğundan bu yana hep kriz ve Türkiye aleyhtarı faaliyetlerle birlikte anılan İncirlik Üssü, şimdi de Almanya’nın hedefinde.[10]

-Şimdiye kadar Abd bizi incirlikten vurmuştu. Şimdilerde ise Almanya buna talip.

MEHMET ÖZÇELİK

24-05-2017

[1] http://www.yenisafak.com/gundem/iste-o-binbasinin-ifadesi-2671698

[2] http://www.milliyet.com.tr/feto-nun-tehdit-ettigi-alimlerin-gundem-2289269/

[3] http://www.risalehaber.com/said-nursinin-vefat-eden-talebelerinde-suikast-suphesi-278311h.htm

[4] http://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/473867.aspx

[5] http://www.ahaber.com.tr/webtv/dunya/papaz-cia-baskani-olacakti

[6] http://www.habervaktim.com/haber/508551/pkkya-100-tir-silah.html

[7] http://www.haber7.com/ortadogu/haber/2337945-abdden-pydpkkya-100-tir-silah

[8] http://www.habervaktim.com/haber/508571/papaz-brunson-pydli-teroristleri-kutsamis.html

[9] http://www.ahaber.com.tr/gundem/2017/06/02/abdnin-pydye-218-tirlik-silah-yardimi

[10] http://www.habervaktim.com/haber/508196/kriz-ussu-amacinin-disinda-kullanildi.html

 




DNA VE İNSAN YAPISI

DNA VE İNSAN YAPISI

‘Elbette nev-i beşer, âhir vakitte ulûm ve fünûna dökülecektir. Bütün kuvvetini ilimden alacaktır. Hüküm ve kuvvet ise, ilmin eline geçecektir.’ ” diyor Bediüzzaman. [1]

Bütün alanlarda bir gelişme görülmekte ve özellikle insanın mikro dünyasında önemli çapta gelişmeler olmaktadır.

Alemde yaratılan her şey adeta bilgisayardaki 1 ve 0 rakamlarının farklı dizilişi gibidir.

Bir O’ dur, sıfır mahlukattır.

Halk, Hâlık ve mahluk aynı köktendir.

Buz ve su misali.

Pisagor; ”Tanrı matematiğin diliyle konuşur.”

Ebced harflerin rakamsal değerlerle ifadesidir.

Allahın Nâzım ve Munazzim isimleriyle alemdeki dengeyi matematiksel olarak düzenli düzmesi ve dengelemesidir.

Allah bu dengeyi bizatihi yaparken, diğer taraftan da emir ve yasaklarıyla yapmaktadır. Mesela;

-3 GÜNLÜK ORUÇ BAĞIŞIKLIĞI YENİLİYOR.

Çığır açan bu araştırmaya göre 3 günlük oruç yaşlılarda bile vücudun bağışıklık mekanizmasını komple yenileyerek vücudun dinçleşmesini sağlıyor.

HÜCRELER DE İNSANLAR GİBİ ÇALIŞIYOR.

Hücreler bize benzemeseler bile bazı durumlarda aynı insanlar gibi hareket ediyorlar. Çöplerini özel torbalara dolduruyorlar (otofagozomlar), ve konteynerlere depoluyorlar (lizozomlar). En kirli olanları yok edilip sindiriliyor, bazıları da yeniden dönüştürülerek enerji üretiminde kullanılıyor. Otofaji vücut stres altındayken çok daha fazla çalışıyor. Mesela oruç tutarken ya da açlık sırasında. Bu durumda hücre enerji üretimini kendi iç imkanlarını kullanarak yapmaya çalışıyor ve tabii ki ilk olarak çöpünü ve patojen bakterileri sindirerek başlıyor.” [2]

-Gerek Türkiye-de ve gerekse dünyada Genom yani Gen teknolojisi üzerinde büyük çalışmalar yapılmakta ve projeler üretilmektedir.

Genom; organizmayı oluşturmak için gerekli bilgilerin toplamına denir.

Genin tarifi, bir kalıtım birimidir.

Bir kromozomun belirli bir kısmını oluşturan nükleotid dizisidir.

Her şey, protein veya Rna molekülü gibi özel bir işlev taşıyan kromozomların belli bir noktasındaki nükleotid dizilerinden oluşur.

Her gün farklı bir şifre ihtiva eder.

Genler sistemi kontrol ederler.

İnsülin şekeri dengelemek için kullanılırken, düzenli ve dengeli kullanılmazsa zarar verdiği gibi, genlerde öyle…

Uyum sağlaması gerekir nakledildiği yerde.

İnsanda tahminen yüz bin adet gen vardır.

Bu gen teknolojisi ile başta tıp alanında bir çok hastalıkların tedavisinde kullanılacaktır.

Bu meseleye maddi ve manevi açıdan bakıldığında, gen teknoloji ve değişiminin mümkün olduğu da görülecektir.

-Rivayete göre Zekeriya peygamber 120, eşi ise 98 yaşında iken hem ihtiyar ve hem de kısır olmalarına rağmen çocukları olmuştur.

Bunun alameti olarak üç gün üç gece işaretten başka bir şekilde konuşmaması ve teşbih yapabilmesi belirtilmiştir.

Gündüzün başında ve sonunda Allahı zikredip tesbih etmiştir.

“Zekeriya, “Ey Rabbim! Bana ihtiyarlık gelip çatmış iken ve karım da kısır iken benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi. Allah, “Öyledir, ama Allah dilediğini yapar” dedi.

Zekeriya, “Rabbim! (çocuğum olacağına dair) bana bir alâmet ver” dedi. Allah da şöyle dedi: “Senin için alâmet, insanlarla üç gün konuşamaman, ancak işaretleşebilmendir. Ayrıca Rabbini çok an, sabah akşam tesbih et.”[3]

-Aynı durum İbrahim peygamber içinde olmuş, doksan yaşından sonra yıllardır çocuğu olmayan Sare-den sonra Hz. Hacer-le evlenmiş İsmail peygamber olmuş, daha sonra da Sare-den Hz. İshak olmuştur.

-Ve yine Hz. Meryem-den Hz. İsa-nın babasız olarak dünyaya gelmesi de meseleye ışık tutmaktadır.

Başta şunu da belirtmekte yarar vardır. Bu gen değişimi evrim teorisiyle değerlendirilmemelidir. [4]

Zira insanda 23 çift kromozom varken, maymunda 22 çift kromozom bulunmaktadır. Her bir kromozomda farklı bir varlığı oluşturmaktadır.

Nitekim farklı kromozoma sahip olan merkeb ve attan meydana gelen katırın nesli devam etmemektedir.

-Hadiste; Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle haşr olursunuz, buyurulur.

İnsanın ahiretteki dirilişi, dünyadaki nasıl yaşamış oluşuyla ilgilidir.

Nitekim bazı sebzelere yapılan gen aşılaması ile değişim mümkündür.

Domatese üzüm geni, kabağa karpuz geni gibi.

Özellikle dünyayı kontrol amaçlı olarak, başta İsrail yani Yahudiler olmak üzere tohumların –buğday ve domates gibi- oynanmaktadır.

Bu geni değiştirilmiş tohumlar bir daha ekilememektedir. Yani nesilleri devam etmemektedir. En önemlisi de karşıyı kendisine muhtaç ve bağımlı hale getirmektedir.

-Haram yiyen haram-zâde olur.

Haramın sancısı ziyade olur.[5]

Bundan birkaç yıl önce Türkiye-de kan ile ilgili olarak oynanan oyun bu gen haritasını çıkarmaya yönelik idi.[6]

Ruhlar aleminde kendileriyle sözleşme yapılan ruhlar son buluncaya kadar hayat devam eder.

Kur’an Yahudileri bu noktada uyarmaktadır.

-“İblis, “Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım” dedi.[7]

“Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de (putlara adak için) hayvanların kulaklarını yaracaklar. Yine onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler.” Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o apaçık bir hüsrana düşmüştür.”[8]

Burada kulak zikredilmesinin hikmeti; kulağın tüysüz olmasından dolayı oradan alınan dna- larla genlerde değiştirilme ve kopyalama yapılıyor olmasındandır.

Ayrıca ana rahmindeki oluşumun kulak şeklinde olması da düşündürücüdür.

Yine kulakta akupunktur noktalarının bulunmuş olması söz konusudur.

Bu gün bitki, sebze ve hayvanların genleriyle oynanması sonucu gdo-lu, aşırı büyük ve büyümeye yüz tutan canlıların olması..

İnsanda sahip olduğu her bir özelliğe aid bir gen bulunmaktadır.

Bu gün yapılmaya çalışılan gen teknolojisi ile bunu kontrol altına almaya çalışmaktadırlar.

Sadece insan beyninde sayısız beyin hücresi ve bağlantı noktaları bulunmaktadır.

Hariçten gelen ağır müzik veya kötü ışın ve sinyaller onun yapısını bozmaktadır.

Nitekim Yahudiler manevi bozukluklarından, cumartesi oruç yasağına uymamalarından dolayı içlerinden 12 kişi domuz ve maymun suretine çevrilmiş, üç gün sonra da ölmüştür.[9]

Bernard Shaw‘la evlenmek isteyen bir kadın Dünyadaki en iyi beyin sizde, en güzel beden de bende. Evlenmemiz sonucu olacak çocuğu bir düşünsenize, kusursuz olacak!” der. Shaw şu şekilde cevap verir, “Ya aklı senin gibi, bedeni benim gibi olursa ne yapacağız?”

Eski antik yunanda yapılan heykellerde başı arslan vücudu ise yılan şeklinde figürler yapılırdı.

Peygamberimiz zamanında adamın biri doğan çocuğunun ne kendi eşi ve tarafına benzememesi üzerine durumu peygamberimize aktarınca, birkaç kere tekrar ile araştırmasını istemesi üzerine yedinci nesilde ona benzeyen birinin olduğunu tesbit eder.

Kişi soyuna çeker.

Elbette her şeyin dizgini Allahın elindedir.

“İşte ben, hem benim, hem sizin Rabbiniz olan Allah’a dayandım. Yeryüzünde bulunan hiçbir canlı yoktur ki, Allah, onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir.”[10]

Dna sıfırdan yapılamıyor. Değiştirilen genler uzun ömürlü olur mu? Nitekim koyun Doli annesiyle beraber aynı yaşta öldü.

Dünyada gen değişiminde problem olacak olan ve de korkulan insanlığın zararına kullanılmış olmasıdır.

“Dünya hayatına dair konuşması senin hoşuna giden, pek azılı düşman iken, kalbinde olana Allah’ı şahid tutan, işbaşına geçince, yeryüzünde bozgunculuk yapmaya, ekin ve nesli yok etmeğe çabalayan insanlar vardır. Allah bozgunculuğu sevmez.”[11]

İnsanlık bir yandan büyük bir gelişimin, diğer yandan ise büyük bir tehlikenin eşiğindedir.

-Dna özellikleri ile ilgili olarak özetle;

“DNA, insan vücudunun bilgi deposudur.

nsan vücudundaki 100 trilyon hücrenin hepsi DNA’daki bilgilerin tamamını eksiksiz bilmektedir.

-DNA’da 3 milyar kimyasal harf vardır.

-Bunlar A, T, G ve C harfleridir ve kendilerine özgü bir dile sahiptirler.

Bu harflerden yalnızca bir tanesinin bile eksilmesi ya da yer değiştirmesi, ölümcül

hastalıklara sebep olmaktadır.

-DNA, 1.000.000 ansiklopedi sayfasını rahatlıkla dolduracak bilgiyi içermektedir.

-DNA, anne ve babanın tüm kalıtsal bilgisinin çocuğa geçmesini sağlamaktadır.

-Hücrelerin göz, saç, kemik, deri, mide veya başka bir alanda özelleşmelerini DNA’daki

bilgiler belirlemektedir.

-DNA, metrenin milyonda biri kadar olan hücrenin içine, bir ipin makaraya sarılması gibi katlanarak sarılmıştır.

Bu ip birbiri üzerine dönen, sarmaşık gibi sarılmış iki zincirden ibarettir.

-İki zincirin birbirinden uzaklığı 2 nanometre yani metrenin milyarda biri kadardır.

-Hücrenin içindeyken metrenin milyarda biri kadar yer kaplayan DNA, açılıp içindeki

harfler peş peşe dizildiği zaman 1 metre 80 santimetre uzunluğa denk gelmektedir.

-Tüm hücrelerdeki DNA’nın uzunluğu, 9 milyon kilometre etmektedir. Bu uzunluk,

13 defa Ay’a gidip dönmeye eş değerdir.

-DNA’nın protein üretiminde görevli parçalarına “gen” ad› verilmektedir.

-İnsan DNA’sı, 25.000 farklı gene sahiptir.

-DNA’nın sadece %2’si protein üretiminde görevlidir, %98’inin ise ne işe yaradığı büyük bir sırdır.”

MEHMET ÖZÇELİK

29-05-2017

 

[1] Bk. Sözler.20.söz.2.Makam.

[2] http://www.risalehaber.com/nobelli-japon-bilim-adamindan-oruc-ispati-293495h.htm 

 

[3] ALİ İMRAN-40-41.

[4] Bak. http://www.tesbitler.com/2015/01/02/e-v-r-i-m-t-e-o-r-i-s-i/

http://www.tesbitler.com/2015/01/03/evrim-bilimsel-degildir/

[5] http://www.tesbitler.com/2015/01/03/haramin-sancisi/

[6] http://www.tesbitler.com/2017/05/16/sunnette-hacamat/

[7] Hicr.39-40, Sa’d.82-83.

[8] Nisa.119.

[9] http://www.tesbitler.com/2015/01/03/siret-ve-suret/

http://www.tesbitler.com/2015/01/01/manevi-cehre/

http://www.tesbitler.com/2015/01/03/perde-arkasinda-yahudilik/

http://www.tesbitler.com/2015/01/02/yahudilerin-fesadi/

[10] Hud.56.

[11] Bakara.204-205.




RİSALE-İ NURUN KUDSİYETİ

RİSALE-İ NURUN KUDSİYETİ

 

Risale-i Nur hizmetinin kudsiyeti başkalarının bu işe müdahalesini reddediyor ve de devre dışı bırakıyor.

Öyle ki, Üstad bile kendini devre dışı bırakmış, bir talebesi ve bir dümdarlık görevinin olduğunu ifade etmiştir.

Durum bu kadar ciddi iken, birisinin kalkarak münferid bir hareket sonucu bu hizmete zarar verecek olması halinde onu dışarı atacak, gerekirse istifrağ edecektir.

Zaman bunun örnekleriyle doludur.

İfrat ve tefrit içinde bulunanlar, nefsi hesabına hizmette ahkam kesenler, mıymıntılı halleriyle herkesi kendileri gibi olmaya ve de düşünmeye davet edenler kendi kısır hareketleri içerisinde dönmeye ve dışlanmaya mahkum kalacaklardır.

Tek yapılacak iş ise; bir buz parçası nevindeki enaniyeti o havuz içerisine atıp eritmektir.

-Bu insanlar Risale-i Nurda neyi buluyorlar?

Risale-i Nur her fıtrata uygun devayı sunuyor.

Her insan onda kendine açık bir kapı, kendine uygun bir pencere, kendine münasib bir nefes, kendi akıl ve kalbine tatmin edici bir gıdayı buluyor.

Yüz kapılı bir saray olan insanın mutlaka bir kapısından dünyasına giriyor.

Ehli bilim onda bilimsel hakikatları bulurken, ehli tasavvuf ve tarikat da onda zikri, ezkâr ve evradını buluyor.

Risale-i Nurun bir cazibesi var.

Çünkü onda şahıs ve şahsiyet yoktur.

Hem kendisinde ve hem de herkesin kendisinde manevi şahsiyet, onda bir şahsı manevi oluşturuyor.

Fani olan şahısların maneviyatını ve kemâlatını kendinde cem edip bâkileştiriyor.

Bâki hakikatlar fâni şahsiyetlerle fena bulup yok olurken, Risale-i Nurda intikal ile katlanıyor, artıyor.

Arttıkça ihtiyaç ziyadeleşiyor.

İhtiyaç iştiyaka, iştiyak hakikate tahrik ediyor.

Çobanından eğitimcisine, zengininden fakirine, erkeğinden kadınına, çocuk ve gencinden yaşlısına, hocasından cemaatına kadar bütün farklı kesimleri bir çatı altında topluyor.

İmandaki tevhidi amelde ve hayatta da tesis ediyor.

14 asırdır süre gelen velayet yollarını ve ilim zincirlerini tek bir halkada ve havuzda bir araya getirip telfik ediyor.

Risale-i Nur kavgayı kaldırıyor.

Fikre istikamet veriyor.

Hayata yön veriyor.

Akla şuur veriyor.

Vicdana yasakçı bırakıyor.

Kur’an-dan besleniyor, Kur’an-la besliyor.

Üstadı hakikisi olan Peygamberden ders alıyor, ders veriyor.

Risale-i Nur problemlere çözüm üretiyor, onu çözecek ve üretecek çözüm yollarını açıyor.

Allaha giden yolları açıyor.

O yolları gösteriyor.

Zulmetten nura çıkarıyor.

Küfürde cehennemi, imanda cenneti gösteriyor.

İnsanları kardeş yapıyor., dost yapıyor.

İnsanı insan yapacak esasları gösteriyor.

Bir eczahane olan Risale-i Nur her hastalığa uygun, yan etkisi olmayan ilacı veriyor.

Asra sahip çıkıyor, asırdakileri muasırlaştırıyor.

Asrın idrakine söylüyor.

Asrın idrâki oluyor.

Dinde ve de düşünce ve konuşmayı kısırlaştıran dilde tamirat yapıyor.

Okundukça bu görünüyor.

MEHMET ÖZÇELİK

21-05-2017




HAM SÖZLER

HAM SÖZLER

Ham sözler, pişmemiş yemeğin ağızdaki zorluğu, midedeki yorgunluğu gibidir.

Ham sözler, pişmemiş hamur halindeki ekmeğin mideye yumruk gibi oturmasıdır.

Ham sözler, olmamış armudun ve meyvenin boğazda tıkanması, dildeki tatsızlığı, midedeki rahatsızlığı gibidir.

Ham sözler, pişmemiş, kart olan etin midedeki hazımsızlığı gibidir.

Ham sözler, akıl ve kalpte yoğrulmadan ağızdan çıkan ölçüsüz sözlerdir.

Ham sözler aklın zayıflığından, kalbin yetersizliğinden, vicdanın nefis ve şeytan tarafından işgalinden ibarettir.

Ham sözler cehaletin ürünüdür.

Ham sözler süzgeçten geçmeyen tifli çay gibidir.

Ham sözler hamlığın, olgunlaşmamışlığın bir göstergesidir.

Ham sözler kişinin aynasıdır.

Ham sözler, kişinin özü ve özetidir.

Ham sözler, dönüşü olmayan sözlerdir. Yaydan çıkan ok gibi.

Ham sözler, gönlü de, aklıda yaralayan yaralı ve yaralayıcı sözlerdir.

Ham sözler, atık ve hayatın çöplükleridir.

Ham sözler, kılıç yarasından daha ağır, kapanmayan yaralı sözlerdir.

Sözü bilen kişinin, yüzünü ak ede bir söz
Sözü pişirip diyenin, işini sağ ede bir söz

Söz ola kese savaşı söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı bal ile yağ ede bir söz.

İlk söz vardı.

O da tamdı.

Ham olanların elinde ve dilinde ham kaldı.

Çünkü özlerinde o söz pişmemiş, çorak olduğundan ham kalmıştı.

Ham sözler, çorak ve çöl yapılıların ürünleridir.

Orada yetişse yetişse ot ya da diken yetişir.

Ham sözler, gamlı sözlerdir.

Ham sözler, ruhsuz sözlerdir.

Ham sözler, toplumda ham insanları yetiştirir.

İlk bozulan şey sözlerdir.

Bozmak için ilk oluşturulan şey, ham sözlerdir.

Ham sözler, anlaşılmayan, anlamdan uzak sözlerdir.

Ham sözler, şeytanın kalbe diktiği dikenlerdir.

Ham sözler arzidir, beşeridir.

Semavi sözler onu pişirir, geliştirir.

Yemeklere tat veren tuz, klor ile sodyumdan ibarettir. Bunların her ikisi zehirdir.

Ham söz zehir gibi öldürür.

-En çok kullandığımız kelime, şey.

Var ve varlık demektir.

Yetersiz söz…

-Sözün seni böbürlendirdiği vakit sus; susman seni böbürlendirdiği zaman
ise konuş ( Talk b. Habib)

MEHMET ÖZÇELİK

24-05-2017




RAMAZAN AYI VE ORUÇ

RAMAZAN   AYI   VE     ORUÇ

         Rahmet ve merhamete muhtaç biz insanlara Ey Rahmet Ayı Ramazan Hoş Geldin…

            Oruç;Cenâb-ı Hakkın rızasını gözeterek,ibadet niyetiyle imsak vaktinden yani fecrin tuluundan,güneşin gurubuna kadar olan zaman süresi içerisinde yemekten,içmekten,cinsi muameleden nefsini men etmektir.

            Oruç;kıblenin tahvilinden sonra,Hicretin ikinci senesinde,Şaban ayında,Bedir gazasından bir ay ve birkaç gün evvel farz kılınmıştır.

            “İslâm öncesi Mekke Arapları,Muhammed (SAM) dahi onlarla beraber,takvimlerinin birinci ayı olan Muharrem ayının 10. günü (Aşura) olmak üzere yılda sadece bir gün oruç tutuyorlardı.”[1]

            Ramazan kelimesi hususunda:”1)Hadis-de”Ramazan geldi,ramazan gitti”şeklinde konuşmayınız. Ramazan ayı geldi,ramazan ayı gitti”deyiniz. Çünki Ramazan Allah Taalanın isimlerinden bir isimdir.”demiştir. (Şehrullah,şehru ramazan gibi)

            2)Hadiste:”Ramazan ayı Allah’ın kullarının günahlarını yaktığı için,bu ad ile isimlendirilmiştir.”

            3)Günahlar,Allah’ın rahmeti karşısında öylesine tükenirler ki adeta yanıp biterler… İşte bu aya bereketiyle bütün günahların yanıp arınması manasında,ramazan adı verilmiştir.[2]

            Oruç gizli olduğu için,zahiri ibadetlerden namaz,hac gibi olmadığından,riyadan uzaktır.

            Oruçta Cenâb-ı Hak,onun mükafatını ben veririm,bana aittir,buyuruyor ve bunu haber veriyor. O halde büyüklerin büyüklüğüne yakışır bir şekilde ihsanda bulunması gibi,Allah’da şanına yakışır bir şekilde ikram ve atâ’da bulunacaktır.

            Oruçla şeytanın yolları kapanır. Hayvani duyguları zayıflatır,ruhani duyguları kuvvetlendirir. Melekiyet kesbeder. Süfli şeylerden uzaklaşır. Faziletlerle donanır ve süslenir.

            Allah’a karşı zaaf ve aczini anlar,Cenab-ı Hakkın kudretini bilir ve görür.

            Fakirlerin halini anlar ve onlara yardım elini uzatır.

            Lokman Hekim oğluna tavsiye eder:”Ey oğul! Karnını doldurduğunda fikrin uyur,hikmet (ilim-fen) söner,gider ve azalar ve organlar ibadetten,kalbin safası ve ince anlayışlılıkla duanın lezzeti ve zikrin tesirinden geri kalır.”

            Bu konuda Bediüzzaman Hazretleri;Ramazandaki orucun bir çok hikmetlerinden:”Hem Cenâb-ı Hakkın rububiyetine,hem insanın hayatı içtimaiyyesine,hem hayatı şahsiyesine,hem nefsin terbiyesine,hem niâmı ilâhiyyenin şükrüne bakan hikmetleri var.

            … Ramazan-ı şerifteki oruç,hakiki ve halis,azametli ve umumi bir şükrün anahtarıdır.

            …İşte ramazanı şerifteki oruç;en gafillere ve mütemerridlere,za’fını ve aczini ve fakrını ihsas ediyor. Açlık vasıtasıyla midesini düşünüyor. Midesindeki ihtiyacını anlar. Zaif vücudu,ne derece çürük olduğunu hatırlıyor. Ne derece merhamete ve şefkate muhtaç olduğunu derk eder. Nefsin fir’avunluğunu bırakıp,kemali acz ve fakr ile dergah-ı ilahiye ilticaa bir arzu hisseder ve bir şükrü manevi eliyle rahmet kapısını çalmağa hazırlanır. Eğer gaflet kalbini bozmamış ise…

            …İşte ramazanı şerif adeta bir ahiret ticareti için,gayet karlı bir meşher,bir pazardır. Ve uhrevi hasılat için,gayet münbit bir zemindir. Ve neşv-ü nema-i a’mal için,bahardaki ma-i nisandır. Saltanatı rububiyeti ilâhiyeye karşı ubudiyeti beşeriyenin resmi geçit yapmasına en parlak,kudsi bir bayram hükmündedir. Ve öyle olduğundan,yemek-içmek gibi nefsin gafletle hayvani hâcatına ve mâlâyani ve hevaperestane müştehiyata girmemek için oruçla mükellef olmuş. Güya muvakkaten hayvaniyetten çıkıp melekiyet vaziyetine veyahut ahiret ticaretine girdiği için,dünyevi hâcatını muvakkaten bırakmakla,uhrevi bir adam ve tecessüden tezahür etmiş bir ruh vaziyetine girerek;savmı ile,Samediyete bir nevi ayinedarlık etmektir. Evet,Ramazan-ı şerif;bu fani dünyada,fani ömür içinde ve kısa bir hayatta baki bir ömür ve uzun bir hayatı bakiyeyi tazammun eder,kazandırır.

            … Demek,beşerin musibetini ikileştiren sabırsızlığın ve tahammülsüzlüğün bir ilacı da oruçtur.

            …Onun içindir ki;Ramazan-ı Şerifte mü’minler,derecatına göre ayrı ayrı nurlara,feyizlere,manevi sürurlara mazhar oluyorlar.Kalb ve ruh,akıl sır gibi letaifin o mübarek ayda oruç vasıtasıyla çok terakkiyat ve tefeyyüzleri vardır. Midenin ağlamasına rağmen,onlar masumane gülüyorlar.”[3]

            Ramazan münasebetiyle camilerdeki coşkulu manevi hava,müslümanların arasındaki sohbet,birlik ve beraberlikler,teravih namazlarının huzuru ve zevki ile tüm İslam alemindeki maddi ve manevi hayatlarda birliği sağlayan mayayı oluşturmuş olur.

            “Sabreden zafere erer.”hakikatı ramazanda tezahür etmektedir.

            Böylece;sevabların artmasıyla adeta bir sevab pazarı oluşturur,maddi-manevi perhize alıştırır.

            “Ulemanın cumhuruna göre,sinni büluğa ermeyen çocuklara oruç vacib değildir. Seleften İbni Sirin ile Zühri gibi bazıları müstehab olduğuna kail olmuşlardır. İmam-ı Şafii-de bu tariki içtihadı iltizam ederek;çocuğun oruç tutmağa kudreti bedeniyesi kifayet derecesinde olursa temrin (alıştırmak) için,ibadete alıştırmak için ibadetle emrolunurlar,demiştir. Ve bununda haddini yedi ve on yaş olarak tayin etmiştir. İshak’a göre,oruçla emrin çağı on iki yaştır. İmam-ı Ahmed bin Hanbel’e göre,ondur. Evza-i,çocuğun kuvayı bedeniyesine zaaf arız olmaksızın üç gün arka arkaya oruç tutabilirse,istihbaben oruç tutturulur,demiştir. Eimme-i Malikiyeye göre,çocuk hakkında oruç meşru değildir.”[4]

            “Ekvator kuşağı” bölgesinde olanlar”,bu gibi bölgelerde 13 saat 30 dakika kadar oruç tutulmuş olacaktır.”[5]

 

            ORUCUN SAĞLIĞIMIZA SAĞLADIKLARI :

            a)Sindirim sistemine etkisi. Bu organlar ailesi ise;ağız ve çenemizdeki tükrük bezlerinden,dil,ağız,yutak,yemek borusu,mide,on iki parmak bağırsağı,karaciğer ve pankreas gibi organlarımıza fayda sağlar.

            “Eğer gerçekleri anlıyorsanız her güçlüğe rağmen oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.”[6]

            b)Dolaşım sistemlerine olan etkisi. Kan hacmi azalır. Bu olay kalbe ciddi bir rahatlık sağlar. Bir aylık oruç küçük tansiyonun düşmesine sebeb olur.

            c)Damarların temiz olmasıyla tahrib ve damar sertliği önlenmiş olur. Böylece böbreklerde sağlığa bununla kavuşmuş olur.

            d)Hücreleri en çok etkileyen su dengesi ayarlanmış olur.

            e)Sinir sistemleri rahatlar,bunalım ve stresler kalkar.

            f)Oruçlu iken karaciğer dinlenmiş olduğundan,kemik iliğinin kan yapmak için ihtiyaç duyduğu maddeleri daha iyi ve sağlıklı hazırlar.[7]

            Orucun bu çok yönlü biyolojik hikmetleri nedeni ile zayıflar oruç tutunca şişmanlar,. Aksine şişmanlarda oruç tutunca genel sağlıktaki olumlu etkileri nedeni ile zayıflar,fazla yağlar erir.

            Bir yıl boyunca devamlı çalışan vücut,memurun yıllık izini gibi dinlenir.

            Hastalıkların çoğu mide hastalığından ileri gelir,oda rast gele yemenin neticesidir. Bundan dolayı doktorların en çok hastalarına yaptıkları tavsiye,perhizdir. Oruç ise,en büyük maddi ve manevi perhizdir.

            Tıbbın babası olan İbni Sina,tıb ilmini iki kelimede topladığını ifade ederek;biri,-konuştuğun zaman az konuş-,diğeri ise;yediğin zaman az ye,dört-beş saat geçmeden yeme,çünkü şifa hazımdadır.-der.

            Yapılan araştırmalar göstermektedir ki;”Kandaki,oruç tutan bir insanın kanındaki mikrop öldürücü akyuvarların çok daha güçlü olduklarını ve bu akyuvarların kanser hücrelerini yok ettiğini ve kandaki mikropları öldürerek vücut direncini güçlendirdiklerini”[8]ortaya koymaktadır.

                                  

                                   – BİR   KISSA   VE   BİR   HİSSE

            Bir ramazan günü,merhum Cemal Öğüt hoca İstanbul’da bir camide va’z eder. Der:Cemaat bizim hanım çok saftır,inşaallah içinizde değildir,der. Göz gezdirerek,tebessüm eder ve devamla:”Eve gittim ki hanım feryad edip, -Aaah aaah,bu günleri de mi görecektim”deyip duruyor. Sebebini sorduğumda:

            -“Kedi iftarlık pideyi yedi.” Bunda şaşılacak ne var hanım,dedim. Bir tane daha alırım. Hanım ise;ekmekte değilim,nasıl olur da bu oruç vakti kedi ekmeği yer,ben buna şaşırıyorum,dedi. Ben de kendisine cevaben dedim:

            “Hanım,hayvanlar oruç tutmaz. Hayvanlar namaz kılmaz. Hayvanlar sorumlu değillerdir,dedim de ikna edip,birazda geç kalışım ondandır…

 

                                   – AYETLERLE       ORUÇ   –

            “Ey iman edenler!Oruç, sizden önce (Adem’den beri) gelip geçmiş ümmetlere yazıldığı (farz kılındığı gibi) size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.”[9]

            “Oruç size sayılı günler olarak yazıldı. Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa,tutamadığı günler kadar diğer günlerde oruç tutar. İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da oruç tutmağa güçleri yetmeyenlere fidye gerekir. Fidye,bir fakir doyumu miktardır. Bunun dışında kim gönüllü bir hayır yaparsa,bu kendisi için daha iyidir.. Eğer gerçekleri anlıyorsanız,her güçlüğe rağmen oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.”[10]

            “Ramazan ayı,insanlara yol gösterici,doğruyu ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak kendisinde Kur’an indirilen aydır. Sizden her kim Hilali (Ramazan ayının ilk hilalini) görürse oruç tutsun. (oruca başlasın) Kim o anda hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günler de tutsun. Allah size kolaylık ister,zorluk istemez. O,sayıyı tamamlamanızı,size doğru yolu gösterdiği için Allah’ı tazim etmenizi ister. Umulur ki,şükredersiniz.”[11]

            “Kullarım sana,beni sorduğu vakit deki,ben herhalde yakınım. Dua edenin duasını bana dua ettiği anda işitir,ona karşılık veririm. O halde kullarım da benim davetime uysunlar ve bana inansınlar,umulur ki doğru yolu bulurlar.”[12]

“Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar sizin için birer elbise,sizle onlar için birer elbise gibisiniz. Allah sizin kendinize kötülük ettiğinizi bildi ve tevbenizi kabul etti,sizi bağışladı. Şimdi (ve bundan sonra ramazan gecelerinde) onlara yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazdıklarını isteyin (arayın). Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı),siyah ipliğinden ayırt edilinceye kadar yiyin,için,sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde ibadete çekildiğiniz anlarda,kadınlara hiç yaklaşmayın. Bunlar Allah’ın yasak sınırlarıdır. Bu sınırları aşmayın. İşte böylece Allah ayetlerini insanlara açıklar. Umulur ki korunurlar.”[13]

(İslâmın ilk zamanlarında farz olan ramazan orucunu tutarken sahur yemeği yoktu. Oruç tutan kimse,akşam orucunu açınca yatsı namazını kılıp uyuyuncaya kadar yer içerdi. Bundan sonra yemek içmek ve kadınlara yaklaşmak haramdı. Bazı müslümanlar dayanamayıp kadınlara yaklaştı. Bazıları da iftardan sonra yorgunlukları sebebiyle hemen uyudukları için,ertesi gün açlık ve susuzluktan baygınlık geçirdiler. Cenâb-ı Allah mü’minlere acıdı ve bu ayeti gönderdi.)[14]

“Oruçlu olarak geçirdiğiniz günler karşılığı olarak şimdi afiyetle yeyin,için.”[15]

“Hiç kimse,onların işlediklerine mükafat olmak üzere saklanmış olan göz aydınlığını bilemez.”[16]

“Sabredenlere mükafatları bol ve hesapsız olarak ödenecektir.”[17]

“Yanlışlıkla olması dışında bir mü’minin bir mü’mini öldürmeğe hakkı olamaz. Yanlışlıkla bir mü’mini öldüren bir kimsenin,mü’min bir köle âzad etmesi ve ölenin ailesine teslim edilecek bir diyet vermesi gereklidir. Meğer ki ölünün ailesi o diyeti bağışlamış ola! (Bu takdirde diyet vermez.) Eğer ölen mü’min olduğu halde,size düşman olan bir toplumdan ise mü’min bir köle âzad etmek lazımdır. Eğer kendileriyle aranızda andlaşma bulunan bir toplumda ise ailesine teslim edilecek bir diyet ve bir mü’min köleyi âzad etmek gerekir. Bunları bulamayan kimsenin,Allah tarafından tevbesinin kabulü için iki ay peşi peşine oruç tutması lazımdır. Allah her şeyi bilendir,hikmet sahibidir.”[18]

“Allah,kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz,fakat bilerek yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bununda keffâreti, ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden on fakire yedirmek,yahut onları giydirmek,yahut da bir köle âzad etmektir. Bunları bulamayan üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirde yeminlerinizin keffâreti işte budur. Yeminlerinizi koruyun. (Onlara riayet edin) Allah size ayetlerini açıklıyor;umulur ki şükredersiniz.”[19]

“Buna imkan bulamayan kimse (Zıhar cezasına),temas etmeden önce aralıksız olarak iki ay oruç tutmalıdır. Buna da gücü yetmeyen,altmış fakiri doyurur. Bu (hafifletme), Allah ve rasulüne inanmanızdan dolayıdır. Bunlar Allah’ın hükümleridir. Kafirler için acı bir azap vardır.”[20]

HADİSLERDE    ORUÇ –

-Rasulullah İslamı tarif ederken:”Ramazan

-Orucunu tutmak”diye belirtir.[21]

-“Oruç tutun,sıhhat bulun.”

-“Oruç sabrın yarısıdır.”

-“Oruç bir perdedir,mü’minin sığınacağı kalelerden bir kaledir.

-“Oruç ateşe karşı (sağlam) bir perdedir. Yeter ki yalanla,gıybetle kişi onu yırtmamış olsun.”

-“Oruçlunun uykusu ibadettir,susması tesbihtir,amelleri misliyle kabul edilir,duası makbuldür,günahı affedilir.”

-“Oruçta riya yoktur. Allah taala hazretleri buyurur ki:”Oruç benim içindir,onun mükafatını ben vereceğim,oruçlu yiyecek ve içeceğini benim için bıraktı.”

-“Oruçlunun yanında birisi yemek yeyince melekler ona rahmet okurlar,bu hal,öbürü yemesini bitirinceye kadar devam eder.”

-“Oruçlu için iki sevinç vardır:Biri,orucu açtığı zamanki sevincidir. Diğeri de,rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir. Oruçlunun ağzından çıkan koku (haluf) Allah indinde misk kokusundan daha hoştur.”(Ebu Hüreyre-den)

-“Oruç perdedir. Biriniz bir gün oruç tutacak olursa kötü söz sarf etmesin,bağırıp çağırmasın. Birisi kendisine yakışıksız laf edecek veya kavga edecek olursa:”Ben oruçluyum.”desin. (ve ona bulaşmasın)”(Kütüb-ü Sitte imamları)

-“Kıyamet günü olunca,Allah kullarını hesaba çeker,üzerindeki kul haklarını amellerinden karşılar,öyle ki oruç hariç hiçbir şeyi kalmaz. Allah baki kalan hakları kendinden öder ve orucuna dokunmaz,onunla da kulunu cennete koyar.”(İbni Hacer)

-“Kim Allah taala yolunda bir gün tutsa,Allah onunla ateş arasına,genişliği sema ile arz arasını tutan bir hendek kılar.”(Tirmizi)

-“Cennette Reyyan denilen bir kapı vardır. Oradan sadece oruçlular girer. Oruçlular girdiler mi artık kapanır,kimse oradan giremez.”(Buhari-Müslim-Nesa-i),”Oraya kim girerse ebediyyen susamaz.”(Tirmizi)

-“Kim bir oruçluya iftar ettirirse,kendisine onun sevabı kadar sevap yazılır. Üstelik bu sebeble oruçlunun sevabından hiçbir eksilme olmaz.”(Tirmizi-İbni Mace)

-“Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır,cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur.”(Buhari-Müslim-Nesa-i) (Dünya bir ay boyunca şeytansız bir dünyadır. Ancak onun vekili olan nefis vardır. Oda oruçla susturulursa,şeytani ve süfli hareketler rastlanmayacak veya nadirattan olacaktır.)

-“(Muteber) Oruç, (hep beraber) tuttuğunuz gündekidir. (muteber) İftar, (hep beraber) ettiğiniz gündekidir. (muteber) Kurban, (hep beraber) kurban kestiğiniz gündekidir.”(Tirmizi-Ebu Davud)

-“Oruç,giren şey için,abdest de çıkan şey için bozulur.”(Buhari)

-“Kim oruçlu olduğu halde unutur ve yerse veya içerse orucunu tamamlasın. Çünki ona Allah yedirip içirmiştir.”(Buhari-Müslim-Tirmizi-Ebu Davud)

-“Kim ramazan orucunu tutar ve ona Şevval ayından altı gün ilave ederse,sanki yıl orucu tutmuş olur.”(Müslim-Tirmizi-Ebu Davud)

-“Sizden kimse,ramazanı bir veya iki gün önceden oruç tutarak karşılamasın. Eğer bir kimse,önceden oruç tutmakta idiyse,orucunu tutsun.”(Buhari-Müslim-Ebu Davud-Nesa-i)

-“Sahur yemeği yeyin,zira sahurda bereket var.”(Buhari-Müslim-Tirmizi-Nesa-i)

-“Bizim orucumuzla ehli kitabın orucunu ayıran fark sahur yemeğidir.”(Müslim-Ebu Davud-Tirmizi-Nesa-i)

-“Biriniz ezanı işitince (yiyip içtiği) kap elinde ise,ihtiyacını görünceye kadar onu bırakmasın.”(Ebu Davud)

-“İnsanlar iftarda ta’cile yer verdikleri müddetçe hayır üzerine devam ederler.”(Buhari-Müslim-Muvatta-Tirmizi)

-(İftar duası)“Allahümme leke sumtü ve ala rızkuke eftartü.”(Allahım! Senin rızan için oruç tuttum ve senin rızkınla orucumu açıyorum.)”(Ebu Davud)

-“Kim sefer sırasında ramazana erer ve bereketinde kendisinin karnını doyuracak yere götürecek bir bineği varsa,nerede olursa olsun orucunu tutsun.”(Ebu Davud)

-“Kim üzerinde oruç borcu olduğu halde ölürse,velisi ona bedel tutar.”(Buhari-Müslim-Ebu Davud)

-“Ramazan ayında,hasta veya ruhsat sahibi olmaksızın kim bir günlük orucunu yerse,bütün zaman boyu oruç tutsa bu orucu kaza edemez.”[22](Buhari-Tirmizi-Ebu Davud)

-“Kim inanarak ve sevabını Allah’dan umarak ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.”(Buhari)

-“Peygamber Efendimiz minbere çıktıklarında üç kere (Evet, öyle olsun manasına) “Amin”dedi. Sebebi sorulduğunda Peygamberimiz:”Cibril bana geldi ve dedi:Kim ki ramazan ayına yetişir (Allah’a isyan ederek,fırsatı değerlendirmeyip tevbe etmez) bağışlanmadan cehenneme girerse;Allah onu rahmetinden uzaklaştırsın. Amin-de,dedi. Bende,amin,dedim.”buyurur.”(Buhari)

-“Karın,hastalığın (yeri,evi ve) aslıdır. Oruç (ve perhiz ise) deva (ve şifanın) aslıdır.”

-“Allah-u taala abid olan gençle,meleklere iftihar eder ve buyurur:Ey benim için şehvetini terk edip gençliğini feda eden genç,sen benim katımda,bazı meleklerim gibisin.”(Tirmizi)

-“Şeytan (ın hilesi),kan,damarda dolaştığı gibi,Adem oğlunda dolaşır,oruç ise onların yollarını daraltır.”(Buhari-Müslim)

-“Ebu Hureyre’den;Rasulullah dedi:”Eğer şeytanlar,Adem oğullarının kalblerinde dolaşmasaydı,onlar,gökler aleminin gizliliklerini görürlerdi.”(İmam-ı Ahmed)

-“Cabir,Enes’den rivayet etti ki,Rasulü Ekrem (SAM) buyurdu:”Beş şey orucu bozar (sevabını azaltır):Yalan konuşmak,Gıybet etmek,Kovuculuk yapmak,Yalan yemin,şehvetle bakmak.” (Bundan dolayı kamil oruç,bütün duygularla tutulan oruçtur. Bunlar:Gözün harama bakmaması,kulağın kötü söz dinlememesi,aklın kötü düşünmemesi,el ve ayakların kötülükte değil,hayırda kullanılması gerekir.)

-“Resul-i Ekrem’in (SAM) zamanında idi ki oruç tutan iki kadın akşama doğru,açlık ve susuzluktan helak olacak vaziyete geldiler;oruçlarını bozmak için müsaade almak üzere Resul-i Ekrem’e bir kişi gönderdiler. Peygamber Efendimiz de bir bardak verdi ve onlara,yediklerini bu bardağa (kaba) kusmalarını söyle buyurdu. Onlardan birisi safi kan ve et kusarak bardağı yarı doldurdu. Diğeri de aynı şekilde kusarak bardağı doldurdular. Bu vaziyetten herkes şaşırmıştı. Peygamber Efendimiz:”Bunlar, Allah taalanın kendilerine helal kıldığı şeyden tuttu ve fakat haram ettiği şey ile iftar ettiler.”buyurdu.

(sonra da bunu açıklayarak) Birisi diğerinin yanına sokuldu ve halkın gıybetini yaptılar. İşte şu gördüğünüz yedikleri insan etleridir.”buyurdu.”(İmam Ahmed)

“Ey gençler topluluğu. Sizden evlenmeye gücü yeten,evlensin. Evlenmeye gücü yetmeyen,oruca devam etsin. Zira o oruç onun için (şehvetten) koruyucudur..”(Nefsini frenleyicidir.)(Buhari-Müslim)[23]

-Vasile bin Esga’dan,İmam Ahmed dedi ki:Rasulullah (SAM) dedi:”İbrahimin suhufu ramazanın ilk gecesinde indi,Tevrat ramazanda tamamlandı,İncil ramazanın 13’de geçti,Allah Kur’an-ı ramazanın 24’de indirdi.”

Suhuf (sahifeler),Tevrat,Zebur,İncil onlardan her biri nebilere toptan indirildi. Amma Kur’an dünya semasında Beytül İzzet’e birden indirildi. Buda ramazan ayında,Kadir gecesinde idi. Daha sonra olaylara göre parça parça indi.”[24]

-İbni Ömerden rivayet edilmiştir:”İslam beş şey üzerine kurulmuştur.Allah’dan başka ilah olmayıp,Muhammed’ in (SAM) Allah’ın rasulü olduğuna şehadet etmek,Namazı kılmak,Zekatı vermek,Ramazan ayının orucunu tutmak,beyti (Kabeyi) haccetmektir.”[25]

-Ebu Hureyre’den rivayet edilmiştir:”Ramazan ayı girdiğinde rahmet kapıları açılır,cehennem kapıları kapanır,şeytanlar zincire vurulur.”

Ebi Ümame’den rivayet edilmiştir:”Kim Allah yolunda bir gün oruç tutarsa;Allah onun yüzünü,sahibine itaat eden soylu atın yarış meydanından koşuşu gibi,cehennemden yüz senelik mesafeye ve yere uzaklaştırır.”[26]

-Gündüzleri evine misafirin inip de,dumanının (ocağının) evinde tütmediği görülmeyen,(Devamlı misafiri hazır olan) Ebu Ümame anlatıyor,dedim:” Ya rasulallah,beni cennete götürecek bir ameli bana söyle veya buna benzer. Dedi:”Oruca devam et,çünkü onun (dünyevi-uhrevi-maddi-manevi) misli (ve benzeri) yoktur.”[27]

-Ebu Hureyre’den rivayet edilmiştir:”Her şeyin bir zekatı vardır,bedenin zekatı oruçtur.”[28]

-İbni mes’ud’dan,Rasulullah (SAM) dedi:”Burnu sürünsün o adamın ki;yanında (ismim) söylenir de bana salat getirmez.

Burnu sürünsün o adamın ki;ramazan girerde,bağışlanmadan (o ay) sona erer.

Burnu sürünsün o adamın ki;yaşlı anne-babasına (veya onlardan birine) kavuşurda,onlarla cennete giremez. (Onlara şefkat kanadını germek suretiyle…)”[29]

Ebu Hüreyre’den,Rasulullah yemin ederek dedi:”Müslümanlar üzerine ramazandan daha hayırlı bir ay gelmemiştir. Vaktaki,mü’min ibadete kuvvet hazır eder. Münafık ise hazırlamayıp insanların gafletine (uyar) ve kadınlarına (tabi) olurlar. Ramazan mü’min için ganimet olup,fâcir de (günahkârda) ondan istifade eder.”[30]

-Huzeyfe’den,Rasulullah elini göğsüne dayadı ve dedi;Kim,Allah’ın rızasını arar ve akibeti onunla neticelenmek üzere –La ilahe illallah- derse,cennete girer.

Kim bir gün_Allah’ın rızasını arayıp,akibeti (imanla) neticelenerek- oruç tutarsa cennete girer.

Kimde –Allah’ın rızasını arayarak ve akibet onunla neticelenerek- bir sadaka verirse cennete girer.”[31]

-Ebu Hureyre’den,Rasulullah (SAM) dedi:”Üç kişi vardır ki duası reddedilmez:Adil imam (devlet reisi,idareci),iftar edinceye kadar oruçlu (nun duası),Mazlumun duası.

Allah kıyamet günü o duayı bulutların üzerine çıkarır ve ona sema kapıları açılır ve Rab (taala) der:İzzetim hakkı için;(bir anlık) bir zamandan sonra da olsa,elbette sana yardım edeceğim (o dua sahibinin duasını kabul edip,reddetmeyeceğim.)”[32]

-Damrat bin Habib’den,Rasulullah (SAM) dedi:”Muhakkak ki her şey için bir kapı vardır. İbadetin kapısı oruçtur.”[33]

Sehl bin Sa’d’den,Nebi (SAM) dedi:”Cennet de bir kapı vardır,ona Reyyan denilir. Kıyamet günü getirilir,denilir:”Oruçlular nerede? Kim oruçlulardan ise,oraya girer. Oraya giren,ebediyyen susamaz.”[34]

-İbni Büreyde babasından,Rasulullah (SAM) Bilal’e dedi:”Biz rızkımızı yeriz,Bilal’in rızkının fazlası (ona fazla olarak) cennettedir.”

Âgâh ol (uyanık ol,bil ki) Ya Bilal,muhakkak ki sâim (in),kemiği tesbih eder,onun yanında yenildiği (oda sabrettiği için) melekler onun için istiğfarda bulunur.”[35]

-İbni Abbas’dan,Rasulullah (SAM) dedi:”Kim Mekke’de ramazana ulaşır (orada idrak eder) oruç tutar ve kâim olur (ibadette bulunursa) bundan dolayı;Allah’ın ona yüz bin ramazan ayı yazması müyesser olur. Bunun dışında;Allah onun her günü için bir köle âzad,her gecesi için bir köle âzad,her gün Allah yolunda iki at yüklü (sadaka tasadduk), her günde bir hasene (iyilik) ve her gecede bir hasene yazar.”[36]

-İbni Ömer’den,Rasulullah (SAM) dedi:”Mekke’de ramazan,Mekke’nin dışındaki bin ramazandan daha faziletlidir.”[37]

-İbni Abbas’dan,Nebi (SAM) ramazan ayı girdiğinde her esiri serbest bırakır,her isteyene (boş çevirmez,isteğini) verirdi.”[38]

-Ebu Said-el Hudri’den,Rasulullah (SAM) dedi:”Ramazan orucu (diğer) ramazana kadar,arasındaki (işlenecek) lere keffârettir.”[39]

-Ebu Hureyre’den rivayet edilmiştir:”Sahuru yapınız,muhakkak ki sahurda bereket vardır.”[40]

-Amr bin As’dan,Rasulullah (SAM) dedi:”Bizim orucumuz ile ehli kitabın orucunu ayıran sahur (da) yemektir.”[41]

-İbni Abbas’dan,Rasulullah (SAM) dedi:”Biz enbiyalar topluluğunun işi;iftarı acele,sahuru geç yapmak ve (namazda) sağ eli,sol el üzerine koymaktır.”[42]

-Ebu Hureyre’den,Rasulullah (SAM) dedi:” Sizde biri oruçlu olduğu halde yer ve içerse;orucunu tamamlasın,muhakkak ki onu,Allah yedirmiş ve içirmiştir.”[43]

-Hz. Âişe’den,Rasulullah (SAM) dedi:”(Oruçlu iken) Misvak;sâim (oruçlu) in hasletlerinin en hayırlılarındandır.”[44]

-Ebu Said’den,Nebi (SAM) yle beraber gazvede idik. Bizden bazısı oruçlu,bazısı oruçsuz idik. (Orucu) tutanı tutmayana karşı,tutmayanı da tutana karşı ayıplamazdı.”[45]

-Abdullah bin Amr’dan,Nebi (SAM) den ramazanın kazasından soruldu:”Onu (kaza ettiğin günlerde) ard arda kaza et,ayırsan da olur.”[46]

-İbni Abbas’dan,bir kadın Nebiye (SAM) geldi ve dedi:”Ya Rasulallah,kız kardeşim öldü,üzerinde ard arda iki ayın orucu vardı. (tutamamıştı) (Nebi (SAM) dedi:” Ne dersin? Eğer kız kardeşinin borcu olsaydı,onu öder miydin? Kadın –evet-dedi. Dedi:”Allah’ın hakkı (ödenmeye) en layıktır.”

İbni Ömer’den rivayette:”Her gün yerine bir fakiri yedirmesini” ve onun yerine oruç tutulmasına”Evet”der.[47]

-Cabir’den,bir adam Nebi’ye (SAM) sordu:”Ne dersin? Beş vakit farz namazımı kılarsam,Ramazan orucumu tutarsam,Helal’ı helal sayar,Haram’ı haram sayıp,buna hiçbir şeyi de ziyade kılmazsam cennete gider miyim?

(Peygamberimiz)”Evet”dedi. (adam) dedi:”Vallahi bunlara hiçbir şeyi ziyade kılmayacağım.”(Müslim)

-Enes’den,”Nebi (SAM) kışta hurma ile,yazda su ile iftar ederdi.”(Tirmizi)

-Amir bin Rabia’dan:”Nebi (SAM) yi oruçlu olduğu halde (çok) misvak kullanır gördüm. (çokluğundan) sayısını ve hesabını bilmiyorum.”(Buhari-Ebu Davud-Tirmizi)

-Hz. Âişe’den,Nebi (SAM) dedi:”Misvak ağzı temizleyici,Rabbın rızasını kazandırıcıdır.”(Buhari)

-Ebu Hureyre’den,Rasulullah (SAM) farz veya vacib gibi emir etmeksizin ramazan (gecesin) de (teravih için) kalkmayı teşvik ederdi de:”Kim faziletine inanarak ve sevabını umarak ramazanda (ibadet için) kalkarsa,geçmişteki hataları bağışlanır.”buyurdu.(Müslim)

-İbni Abbas dedi ki:Rasulullah (SAM) insanların en sahavetlisi idi. Ramazanda Cebrail ile karşılaştığı zaman daha cömert olurdu. Cebrail,ramazanda her gece Resul-ü Ekrem’le buluşup kendisiyle karşılıklı Kur’an okurlardı. Rasul-ü Ekrem,Cebrail kendisine geldiği vakit,rahmet yüklü buluttan daha sehavetli idi.”(Buhari-Müslim)

-Ebul Yakzan Ammar bin Yasir dedi ki:”Kim (şaban veya ramazan olduğunda) şek edilen günde oruç tutarsa,Ebul Kasım (Muhammed) (SAM) a isyan etmiş olur.”(Ebu Davud-Tirmizi)

Hadisin rivayetlerinde vardır ki;Cenâb-ı Hak nefse demiş ki:”Ben neyim,sen nesin? Nefis demiş:”Ben benim,sen sensin.” Azab vermiş,cehenneme atmış,yine sormuş. Yine demiş:”Ene ene,ente ente”Hangi nevi azabı vermiş,enaniyetten vaz geçmemiş. Sonra açlık ile azab vermiş. Yani aç bırakmış. Yine sormuş:”Men ene vema ente” Nefis demiş:”Ente rabbiyer rahim ve ene abdukel aciz.” Yani:”Sen benim Rabb-ı Rahimimsin,ben senin aciz bir abdinim.”[48]

                                                                       MEHMET   ÖZÇELİK

[1] İslam Peygamberi. Muhammed Hamidullah. 2 / 735.

[2] Tefsir-i Kebir Fahreddin-i Razi. (Heyet) 4 / 346.

[3] Mektubat. B.Said Nursi. Sh. 372-378.

[4] Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi. 6 / 288.

[5] İslam Peygamberi.age. 2 / 794.

[6] Bakara.184.

[7] Bak. Kur’an-ı Keri^’den Ayetler ve İlmi Gerçekler. Haluk Nur Baki. Sh. 38.

[8] Bak. Zaman Gazt.22-1-1997.

[9] Bakara.183.

[10] Bakara.184.

[11] Bakara.185.

[12] Bakara.186.

[13] Bakara.187.

[14] Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Açıklamalı Terc. (heyet) Sh.28.

[15] el-Hakka.24.

[16] Secde.17.

[17] Zümer.10.

[18] Nisa.92.

[19] Maide.89.

[20] Mücadele.4.

[21] İslam Peygamberi. age. 2 / 718.

[22] Kütüb-ü Sitte Muhtasarı. Prof. İ. Canan. 9 / 418-526,et-Terğib vet-Terhib. Münziri. (Arapça) 2 / 79- 150, Mevsuatül Hadisin Nebevi. (Arapça) 1 / 1 – 103,el-Lü’lü-ü vel Mercan (Arapça) 1 / 238 – 262, Tecrid-i Sarih. (Arp) Ahmed bin Abdullatif. 1 / 121 – 127,İhya-i Ulumiddin. İmam-ı Gazali.1 / 643 – 675,et-Tac. (Arp) Şeyh Mansur Ali Nasıf. 2 / 44 – 105, Riyazus Salihin. İmam Nevevi. Terc. M. Emre. 713,728 – 752, Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih. Şarih. Kamil Miras. 4 / 70 – 96 , 6 / 247 – 311.

[23] Muhtasarı Tefsir-i İbni Kesir. (Arp) M. A. Sabuni. 1 / 159.

[24] Age. 1 / 161, Mecmuatün minet Tefasir. (Arapça) Beyzavi-Nesefi-Hazin-İbni Abbas- 1 / 260.

[25] Arapça Mevsuatül Hadisin Nebevi Kitabının 1. Cildinden tercüme edilmiştir. 1 / 9.

[26] Age. 1 / 34.

[27] Age. 1 / 36.

[28] Age. 1 / 36.

[29] Age. 1 / 48.

[30] Age. 1 / 52.

[31] Age. 1 / 54.

[32] Age. 1 / 55.

[33] Age. 1 / 56.

[34] Age. 1 / 64.

[35] Age. 1 / 65.

[36] Age. 1 / 66.

[37] Age. 1 / 70.

[38] Age. 1 / 70.

[39] Age. 1 / 91.

[40] Age. 1 / 194.

[41] Age. 1 / 198.

[42] Age. 1 / 224.

[43] Age. 1 / 298.

[44] Age. 1 / 302.

[45] Age. 1 / 475.

[46] Age. 1 / 543.

[47] Age. 1 / 549. (NOT:Kaynak olarak gösterdiğimiz bu “Mevsuatül Hadisin Nebevi”kitabı üç büyük cilt halinde olup,1618 sayfadan müteşekkildir. İki cildi –1104 sayfası- bütün oruç ile ilgili hadisleri ihtiva etmektedir. Üçüncü cilt ise,musannifin tasnifine ayrılmıştır. Arapça asıllı bu eser,ilgilenenlerce yazarından istenilebilir. Ücretsizdir. Adres:Abdulmelik Bekr Abdullah Kadı. Camiatül Melik Fahd ll Betrul vel Meadin. Reisu Kısmud-Dırasatil İslamiyye vel Arabiyye. Ez-Zahran).

[48] Mektubat. B. Said Nursi. 377-378.

 




DİKEN VE YUMURTA KAVGASI

DİKEN  VE YUMURTA KAVGASI

Daha 5 yaşındaydım.

Köyümüzde iki tarla komşusu tarlalarının arasında bulunan dere içerisindeki dikenin kendilerine aid olduklarını söyleyerek münakaşaya tutulmuşlardı.

Münakaşa öyle bir hal almıştı ki; dikeni ikiye bölüp paylaşmaları halinde teklif edilen çözümü kabul etmemiş, hala inatla kendilerine aid olduğunu söylemişlerdi.

Maalesef bu insanlar da inançlı kişiler idi.

Ancak madde ve menfaat dinden daha ağır gelmişti.

Olay bir türlü çözülemeyince iş mahkemeye intikal etti.

Mahkemede çözüldü mü?

Maalesef 20 yıl süren mahkeme safahatından da bir sonuç çıkmamış zira hakim de ne diyeceğini şaşırmıştı.

Mahkeme kararı bitmeden bu iki davacının hayatı çoktan bitmişti.

Artık mahkemeleri ahirete kalmış oldu.

Allahın huzuruna bir diken için acaba hangi yüzle çıkacaklarsa…

-Bunlar anlatılırken  ben hiç durur muyum. İşte bir hazin hal daha;

40 yıl önceki babamın hukuktan çektiği ile bugün hukuktan çeken ben ve oğlumun durumuna bir şiirle varın sizde bir göz atın.[1]

-Yahu Yasin hocam daha senin anlattığın ne ki diye Zeynal hocam da görev yaptığı yerdeki garib olayı bir dinle de bak.

Kavgası meşhur olan ilçede son zamanlarda bir düzelme olduğunun görülmesi gerçekten sevindiricidir.

Havasından mıdır yoksa suyundan mıdır en ufak bir şey için bile adam öldürülür. İşte bir örneği.

İki komşu. Bahçe ve tarlalarında dolaşan tavukları var.

Bir gün tavuğun birisi, adam değil ya, kafası çalışmadığından ve de belki de o tarlada yemiş olduğu yiyeceklerden midir ne ise, tarlanın birinde bir yumurta bulunur.

Komşu o yumurtanın kendisine aid tavuğun yumurtası olduğunu söylerken, tarlasında yumurtanın bulunduğu şahısta kendilerine aid olduğunu söyler, o bir yumurtanın.

Münakaşa büyür, münakaşaya yakınları da katılır.

Sonuç mu?

Bir yumurta uğruna bir kişi ölmüştür.

Bir yumurtadan daha ucuza mal olan insan kanı.

Bu adam Cumhuriyetin yetiştirdiği, bir de Osmanlının yetiştirdiğine bakalım;

-Bir müslüman diğer bir müslümandan bir tarla satın alarak ekin zamanı tarlayı sürmeye başlar. Kara sabanla tarlayı sürmeye çalışan çiftçinin sabanına biraz sonra ağzına kadar dolu bir küp altın takılmaz mı? Hiç heyecan bile duymayan Müslüman bu altınları küpüyle tarlayı satın aldığı öbür müslümana götürüp teslim etmek ister;
– Kardeşim ben senden tarlanın üstünü satın aldım, altını değil. Eğer sen tarlanın içinde bu kadar altın olduğunu bilseydin herhalde bu fiata bana satmazdın. Al şu altınlarını, der.
Tarlanın ilk sahibi ise daha başka düşünmektedir. O da şöyle söyler:
– Kardeşim yanlış düşünüyorsun. Ben sana tarlayı olduğu gibi, taşı ile toprağı ile beraber sattım. İçini de dışını da bu satışla beraber sana verdiğimden, içinden çıkan altınları almaya hiçbir hakkım yoktur. Bu altınlar senindir dilediğini yap, der. Tarlayı alanla satan anlaşamayınca mesele kadıya, yani mahkemeye intikal eder. Her iki taraf iddialarını kadının huzurunda da tekrarlarlar.
Kadı, her iki şahsa da çocukları olup olmadığını sorar. Onlardan birinin kızı birinin de oğlunun olduğunu öğrenir ve oğlanla kızı nikahlayarak altını cehiz olarak
verir.

İbret alına….

MEHMET ÖZÇELİK

15-05-2017

[1] http://www.tesbitler.com/2015/01/02/hukukun-dibe-vurdugu-an/