KUR’AN-DA ADI GEÇEN MEYVELER VE ÖZELLİKLERİ

         KUR’AN-DA ADI GEÇEN MEYVELER VE ÖZELLİKLERİ

            Âyette:”O,gökten su indirendir. İşte biz her çeşit bitkiyi onunla bitirdik. O itkiden de kendisinde üst üste binmiş taneler bitireceğimiz bir yeşillik;hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar;üzüm bağları;bir kısmı birbirine benzeyen,bir kısmı da benzemeyen zeytin ve nar bahçeleri meydana getirdik. Meyve verirken o olgunlaştığı zaman her birinin meyvesine bakın! Kuşkusuz bütün bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır.”[1]

            “İnsan,yediğine bir baksın! Şöyle ki:Yağmurlar yağdırdık. Sonra toprağı göz göz yardık da oradan ekinler,üzüm bağları,sebzeler,zeytin ve hurma ağaçları,iri ve sık ağaçlı bahçeler,meyveler ve çayırlar bitirdik. (Bütün bunlar) sizi ve hayvanlarınızı yararlandırmak içindir.”[2]

            Bütün bu muhtelif meyvelerin yaratılması elbette Allah’a mahsustur.

            “Yeri döşeyen,onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaratan ve orada bütün meyvelerden çifter çifter yaratan O’dur. Geceyi de gündüzün üzerine o örtüyor. Şüphesiz bütün bunlarda düşünen bir toplum için ibretler vardır.”[3]

            Kudretin diğer bir nişanesi de;Bir şeyden her şeyin,her şeyden de bir şeyin yaratılmasıdır. Yani toprak gibi tek bir maddeden tat,koku,renk gibi özelliklerin yaratılması ve bir çok element ve proteinlerden de bir tek insan vücudu,kan veya bir mevcudun vücud bulması…

            “Yer yüzünde birbirine komşu kıt’alar,üzüm bağları,bir kökten ve çeşitli köklerden dallanmış hurma ağaçları vardır. Bunların hepsi bir su ile sulanır.(Böyle iken) yemişlerin de onların bir kısmını bir kısmına üstün kılarız. İşte bunlarda akıllarını kullanan bir toplum için ibretler vardır.”[4]

            İşte insanlar için,Allah tarafından farklı farklı olarak yaratılan meyvelerden bir kısmı:

                                              

                                               HURMA   VE  HURMA AĞACI

            “Biz,yer yüzünde nice nice hurma bahçeleri,üzüm bağları yarattık ve oralarda bir çok pınarlar fışkırttık.”[5]

            “Kullara rızık olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik. Ve o su ile ölü toprağa can verdik. İşte hayata yeniden çıkış da böyledir.”[6]

            “Hurma ağaçlarından,her hangi birini kesmeniz veya olduğu gibi bırakmanız hep Allah’ın izniyledir ve onun yoldan çıkanları rezil etmesi içindir.”[7]

            Hurmada huzur ve saadetin vesilesi bulunduğu belirtilirken,onun kaybında rezillik ve rüsvaylık olduğuna işaret edilmektedir.

            Peygamberimiz(SAM):”Kuru hurmayı tereyağıyla yerdi;bunu severdi.”[8]

            Hurma ve hurma ağacının özelliklerine gelince:

            Peygamberimiz(SAM):”Hurma ile iftar etmeyi,bulunmazsa su ile açmayı teşvik ederlerdi.[9]

            Sebebi ise;”Mide boş iken tabiata tatlı şeyi vermek,o şeyi tabiatın kabul etmesine ve güçlerin,özellikle de görme gücünün,ondan yararlanmasına daha iyi sebeb olur. Güçler ( yahut görme gücü) tatlı şey ile kuvvet kazanır. Medinenin tatlısı ve reçeli hurmadır. Medineliler yanında hurma gıdadır,katıktır;yaş hurma meyvedir.

            Suya gelince;Oruç tutunca ciğerde bir tür kuruluk meydana gelir. Su ile ıslatıldığında bundan sonra gıdadan yararlanması doruk noktada olur. Bu yüzden susamış aç kimsenin yemekten önce biraz su içip sonra yemek yemesi daha uygundur. Mamafih hurma ve suda kalbin iyileşmesine tesir eden bir özellik vardır ki,bunu ancak kalb doktorları bilirler.”[10]

            Peygamberimiz (SAM) kalbinden rahatsız olan Sa’d-a doktora gitmesini ve bununla beraber;”İyi Medine hurmasından (Acve) yedi adet al ve onları çekirdekleriyle birlikte öğüterek bulamaç yap. Daha sonra da onları ağızdan alırsın.”[11]

            Ve:”Kim her gün sabahları (aç karnına) Âliye’de (Arap yarım adasının yüksek kısımları. Necid’in üzerinden Tihame-ye,Mekke’nin gerisine kadar olan kısımdır.) yetişen hurmadan yedi tane yerse,o gün içinde o kimseye zehir ve sihir zarar vermez.”(Sahihayn)

            “Hurma;sıcaklığı ikinci derece de olan,sıcak ve soğuk bölgelerde yaşayanlar için gıdaların en kıymetlisidir. Soğuk bölgelerde oturanların iç yapıları (batın),sıcak ve sıcak bölgelerde oturanların iç yapıları soğuk olması sebebiyle hurma,sıcak bölge insanına daha faydalı ve etkilidir.

            … Hurma;hem gıdalar,hem ilaçlar,hem de meyveler cinsine dahildir. Tüm bedenlere muvafık bir özelliğe sahiptir. Vücut sıcaklığını güçlendirir. Zararlı ve fuzuli maddeleri ihtiva eden diğer gıdalar ve meyveler gibi lüzumsuz fazlalıklar meydana getirmez.”[12]

            Hurma;ciğeri güçlendirir,tabiatı yumuşatır. Özellikle de çam tohumu ile birlikte şehveti arttırır. Boğazın hainliğini giderir.

            .. Aç karnına yenilmeye devam edildiğinde kurtları zayıflatır,azaltır veya öldürür.”[13]

            “Sahihayn-da Abdullah bin Ömer anlatır;Rasulullahın (SAM) yanında otururken,bir de baktık hurma özü (Cümmar) getirildi. Bunun üzerine Hz. Peygamber(SAM):”Ağaçlar içerisinde bir tanesi vardır ki,müslüman adama benzer,yaprakları düşmez.”buyurdu.

            Cümmar,birinci derece de soğuktur ve kurudur. Yaraların ağzını kapatır. Kanamalara,karın gitmesine,acı safranın galebesine,kanın galeyanına karşı iyi gelir. Sindirimi zor değildir,kolay gıda verir,yavaş yavaş hazmolunur. Ağacının her şeyi faydalıdır. Fayda ve menfaatı çok olduğundan Hz. Peygamber tarafından,müslüman adama benzetilmiştir. “[14]

            “.. Meryem validemiz Hz. İsa-yı doğuracağı zaman onun altına (hurma ağacının) inmiştir.”[15]

            Bediüzzaman hazretleri Eserlerinde Hurmadan Teşbihlerle,[16] çölde yaşayanların en önemli geçim kaynakları olduğundan[17],kalbe hem lezzet,hem zevk,hem de rızık olmasıyla beraber[18],Tevhide de büyük bir ayet ve hüccet olduğunu ifade eder.[19]

            Ayrıca Peygamberimizin dayanıb da sohbet ettiği,daha sonra oradan ayrılmasıyla artık ona dayanmaması üzerine kalabalık cemaat içerisinde deve gibi ağlayıp enin eden kuru direk,”Hanin-ul Ciz’” hadisesindeki direk,Hurmadan idi.[20]

 

                                                        Ü   Z   Ü   M

            Kur’an-ı Kerim-de hurma ile beraber zikredilen üzüm;[21][22]cennet de,Takva sahiblerine verilecek bir nimet olarak zikredilir.

            “Şüphesiz takva sahibleri için umulanı buldukları yer,bahçeler,üzüm bağları…(vardır)”[23]       

            Üzüm;”Hem bir meyve,hem bir temel gıda maddesi;hem katık,hem deva,hem de içecektir.

            Tabiatı yumuşatır,şişmanlatır. Meyvelerin kralı olan üç şeyden biridir. Diğer ikisi de yaş olgun hurma ile incirdir.”[24]

            Bediüzzaman kendisinden teşbihlerle bahsettiği üzümün,[25]latif,leziz ve tatlı birer nimet olarak[26],Tevhide delil teşkil ettiğini[27]

 

                                                           Z   E   Y   T   İ   N

            Cenâb-ı Hak ehemmiyetine binaen zeytine ,yemin etmektedir.[28] Ve bunu;”Bir kısmı birbirine benzeyen”derken zeytini de:”Bir kısmı da benzemeyen zeytin ve nar bahçeleri meydana getirdik.”buyurmaktadır.[29]

            Bu kasemle de;”azamet-i kudretini ve kemal-i rahmetini ve büyük nimetlerini ihtar ederek…”hem faydalı ve hem de yaratılışlarında;”medar-ı dikkat ve nimet çok şeyler bulunması..”[30]onun varlığının delillerindendir.

            “Tûr-i sina da yetişen bir ağaç daha meydana getirdik ki,bu ağaç hem yağ hem de yiyenlerin ekmeğine katık edecekleri (zeytin) verir.”[31]

            “Allah göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun temsili,içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. O lamba kristal bir fanus içindedir;o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki,doğuya da batıya da nisbet edilemeyen MÜBAREK bir ağaçtan,yani zeytinden (çıkan yağdan) tutuşturulur. Onun yağı,neredeyse,kendisine ateş değmese dahi ışık verir. (Bu) nur üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi nuruna eriştirir. Allah insanlara (işte böyle) temsiller getirir. Allah her şeyi bilir.”[32]

            Burada zeytin mübarek ve bereketli bir meyve olarak zikredilmektedir.

            Zeytinin özellikleri ise; Hadis-de:”Zeytinyağı yeyiniz ve onunla yağlanınız.”buyurulmuştur. Başka bir rivayette:” Çünki o bereketli (mübarek) bir ağaçtandır.”[33]

            Özellikleri:Zehirlere karşı fayda verir,karnı bırakır,solucanı düşürür. Cildi yumuşatır,saçın ağarmasını yavaşlatır.

            Tuzlu zeytin suyu,ateş yanıklarının kabarmasını önler,diş etlerini güçlendirir. Zeytin yaprağı kızıla,ısırgıya (karıncalanma),kirli yaralara,kızamığa iyi gelir ve teri önler.”[34]

 

                                               N   A   R

“Bir kısmı birbirine benzeyen,bir kısmı da benzemeyen zeytin ve nar bahçeleri meydana getirdik.”[35]

Hususiyetleri ise;Hz. Ali:”Narı içindeki zarı ile birlikte yeyiniz. Çünki o mideyi tabaklar.”der.

Mide için iyi olup,onu güçlendirir. Boğaza,göğüse,akciğerlere fayda verir,öksürüğe iyi gelir. Suyu karnı yumuşatır. Bedene kolay bir gıda verir. İnce ve şeffaf olduğu için çabuk çözülür ve mide de hafif bir hararet ve gaz meydana getirir. Bu yüzden şehvete yardımcı olur ve hummalılara iyi gelmez. Tuhaf bir özelliği de ekmekle yenildiğinde onu bozulmaktan engellemesidir.

Ekşisi soğuk ve kuru,tutucu ve latif bir özellik arz eder. Yanan midelere iyi gelir. Diğer narlardan daha iyi şekilde sidiği söktürür,safrayı teskin eder,ishali keser,kusmayı engeller,dışkıyı yumuşatır.

Karaciğer hararetini söndürür,azaları güçlendirir,safradan kaynaklanan hafakanlara,kalbe ve mide ağzına arız olan ağrılara iyi gelir. Mideyi güçlendirir,oradaki artıkları defeder,safrayı ve kanı söndürür.

Nar çekirdeği bal ile birlikte tırnak iltihabına (dolama) ve pis (inatçı) yaralara sürülür. Nar çiçeği cerâhatlı yaralar için kullanılır. Her sene üç nar çiçeği yutan kimse,o sene için göz ağrısından emin olur.”[36]

Risale-i Nurlarda hem teşbih[37],hem de Tevhide delil olarak bahsedilmektedir.[38]

 

                                               İ   N   C   İ   R

Bir sureye adını veren Tin yani incir;önemine binaen kendisiyle kasem edilmektedir.[39]

Özellikleri:Böbrek taşlarını ve mesaneyi temizler,zehirlere karşı koruyucudur. Bütün meyvelerden daha gıdalıdır. Boğaz,göğüs ve ğırtlak sertliğine iyi gelir. Karaciğeri ve dalağı yıkar,mideden balgamı temizler,bedene iyi bir gıda olur. Ancak çok yenildiği zaman bitlenmeye yol açar.

Galinos:”Bir kimse öldürücü zehir almadan önce,ceviz ve sedef otu (Sezab) ile birlikte incir yerse,fayda verir ve onu zarardan korur.”demiştir.

Peygamberimize bir tabak incir hediye edildi.”Yeyiniz.” buyurdu ve kendileri de yiyerek:”Eğer bir meyve cennetten indi deseydim bunu derdim. Ne var ki,cennet meyvesi çekirdeksizdir. Ondan yiyiniz. Çünki o basurları kesen ve Nikris (erkeklerde bulunan ve topuklarla ayak parmakları mafsalların da meydana gelen şişliktir. Gut hastalığı) hastalığına iyi gelir.”buyurdu.

Müzmin öksürüğe iyi gelir. Sidiği söktürür,karaciğer ve dalak tıkanıklıklarını açar,böbrek ve mesanelere iyi gelir. Aç karnına,özellikle de badem ve cevizle yenildiği vakit gıda olan kılcal damarların açılmasında müthiş etkisi vardır. Ağır gıdalarla alınması gerçekten kötüdür.”[40]

Risale-i Nurlarda Teşbihler[41] ve Tevhide delil olarak bahsedilmektedir.[42]

 

                                                                       MEHMET   ÖZÇELİK

[1] En’am.99.

[2] Abese.24-32.

[3] Ra’d.3,İbrahim.32,Nahl.11,Mü’minun.19.

[4] Ra’d.4.

[5] Yasin.34.

[6] Kaf.10-11.

[7] Haşir.5,Ayrıca bak.Bakara.266,En’am.99,141,Ra’d.4,Nahl.11,67,İsra.91,Kehf.32,Meryem.23,25,Ta-Ha.71,Mü’minun.19,Şuara.148,Yasin.39,Kamer.20,Rahman.11,68,Hakka.7,Abese.29.

[8] Zad-ul Mead.İbni Kayyım el-Cevziyye. 1 / 135.

[9]Age. 2 / 66, Bak. Ahmed. 3 / 164,4 / 17-18,213-214, Tirmizi.694,696, Ebu Davud.2355,2386,İbni Huzeyme.2066-2067,Abdurrezzak.7586, İbni Mace.1699, İbni Hibban.893, Hakim. 1 / 431-432

[10] Zad-ul Mead.age. 2 / 66, 5 / 21.

[11] Ebu Davud.3875.

[12] Zad-ul Mead.age. 4 / 329-330.

[13] Age. 5 / 24.

[14] Age. 5 / 27-28,108.

[15] Age. 5 / 109,Meryem suresi.23-26,bak.zaman gaz.20-12-1998.

[16] Sözler.273,396,Mektubat.16,44,97,İşarat-ül İ’caz.164,Mesnevi-i Nuriye.103,182-183,Barla Lahikası.246,256-257,Emirdağ Lahikası. 1 / 72,103,Sikke-i Tasdik-i Ğaybi.24,217.

[17] Sözler.377.

[18] Sözler.382,421,432,Mektubat.113-114,117-118,148.

[19] Şualar.156,619,667,Mesnevi-i Nuriye.190,Barla Lahikası.257,

[20] Bak.Mektubat.129,131.

[21] Bakara.266,En’am.99,141,Ra’d.4,Nahl.11,67,İsra.91,Kehf.32,Mü’minun.19.Yasin.34,Abese.28.

[23] Nebe’.31-32.

[24] Zad-ul Mead.age. 5 / 63.

[25] Sözler.68,150,473,Mektubat.369,Lem’alar.129,İşarat-ül İ’caz.115,Barla Lahikası.141,145,315.

[26] Sözler.421.

[27] Sözler.230,280,302,396,Şualar.156-157,Mesnevi-i Nuriye.181.

[28] Tin.1.

[29] En’am.99,141.

[30] Bak. Mektubat. B. Said Nursi.390.

[31] Mü’minun.20.

[32] Nur.35,Bak.Nahl.11,En’am.141,Abese.29.

[33] Tirmizi. Darimi.İbni Mace.Hakim.Zad-ul Mead.age. 5 / 36-43.

[34] Age. 5 / 44.

[35] En’am.99,141,Rahman.68.

[36] Zad-ul Mead.age. 5 / 42-43.

[37] Sözler.35,287.

[38] Age.305,Lem’alar.124,230,295.

[39] Tin.1.

[40] Zad-ul Mead.age. 5 / 24-25.

[41] Sözler.35,518.

[42] Age.,Lem’alar.124,138,Mesnevi-i Nuriye.94,163.




KUR’AN-DA ADI GEÇEN BİTKİLER VE ÖZELLİKLERİ

KUR’AN-DA ADI GEÇEN BİTKİLER VE ÖZELLİKLERİ

            “O, gökten su indirendir. İşte biz her çeşit bitkiyi onunla bitirdik. O bitkiden de kendisinde üst üste binmiş taneler bitireceğimiz bir yeşillik;… Kuşkusuz bütün bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır.”[1]

            “…ekinleri… yaratan O’dur.[2] Ve bunlar belli bir miktar ve ölçü de bitirilmiştir.[3]

            Bitirilen bu yeşillikler de hayvanlar için bir otlak vardır.[4]

            Su bereketiyle bahçeler,daneler,tomurcuklar ve ağaçlar oluşmuştur.[5]

            Sebzeler,çayırlar…[6]

            Bunlardan ders almak üzere kulağımızı açıp dinlemek,gözümüzü çevirip görmek için bizlere seslenir.:”Yer yüzüne bir bakmazlar mı? Orada her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirdik.

            Şüphesiz bunlarda (Allah’ın kudretine) bir nişane vardır;ama çoğu iman etmezler.”[7]    Halı gibi döşenen bu yer yüzünde Cenâb-ı Hak:”Orada gönül açan her türden (bitkiler) yetiştirdik.”[8]

            Yeryüzünün yemyeşil,rengarenk,tam bir renk cümbüşü,denizin maviliği,göğün maviliği ve bunların arasındaki uygun ve uyumlu ahenk. Elbette Allah’ın eseridir.

            “Şimdi bana ektiğinizi haber verin. Onu siz mi bitiriyorsunuz,yoksa bitiren biz miyiz? Dileseydik onu kuru bir çöp yapardık da şaşar kalırdınız. “Doğrusu borç altına girdik. Daha doğrusu biz yoksul kaldık.”(derdiniz)[9]

            İnsan için yaratılan bu nimetlere karşı;”O halde Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?”[10]

            Eyyub Peygamber hasta olan hanımına iyi olunca bir hatasından dolayı yüz değnek vuracağını söylemesi üzerine,yemini yerine getirmesi üzerine Cenâb-ı Hak:”Eline bir demet sap al da onunla vur,yeminini böyle yerine getir.”[11]

            İşe yaramayıp,hayat alametleri olmayanları ise Rabbimiz:”Biz onların üzerlerine korkunç bir ses gönderdik. Hemen hayvan ağılına konan kuru ot gibi oluverdiler.”[12]

            Kuru ota teşbih etmektedir.

            Cenâb-ı Hak cennet de Hz. Âdem ve Havva’ya yasak olan ağaca yaklaşmamalarını söylemesine rağmen,şeytanın onlara melek olacaklarını ve yemeleri halinde orada ebedi kalacakları aldatmacasını verib,yemelerini sağlaması üzerine,yediklerinde ayıb yerleri açılarak cennetin yapraklarından örtünmeye başladılar. O ağaç onlar için bir imtihan ağacı oldu.[13]

            Allah güzel ve kötü bir sözü şöyle bir teşbihle anlatır:”Görmedin mi Allah nasıl bir misal getirdi:Güzel bir sözü,kökü (yerde) sabit,dalları gökte olan güzel bir ağaca (benzetti)

            (O ağaç),Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir.

            Kötü bir sözün misali,gövdesi yerden koparılmış,o yüzden ayakta durma imkanı olmayan (kötü) bir ağaca benzer.”[14]

            Bu ağaçlar bir yandan insanlara,bir yandan da hayvanlara nimet olmakta,tabiatın güzelleşmesinde ve temizlenmesinde önemli rol oynamaktadır.”[15]

            “Şayet yer yüzündeki ağaçlar kalem,denizde arkasından yedi deniz katılarak (mürekkeb olsa) yine Allah’ın sözleri (yazmakla) tükenmez. Şüphe yok ki Allah mutlak galib ve hikmet sahibidir.”[16]

            Cenâb-ı Hak cehennemdeki zakkum ağacını da şöyle tavsif etmektedir:”Şimdi,ziyafet olarak,cennet ehli için anılan bu nimetler mi daha hayırlı,yoksa zakkum ağacı mı?Biz onu (zakkumu) zalimler için bir fitne (imtihan) kıldık.

            Zira o,cehennemin dibinde bitip yetişen bir ağaçtır.

            Tomurcukları sanki şeytanların başları gibidir. (cehennemdekiler) ondan yerler ve karınlarını ondan doldururlar.

            Sonra zakkum yemeğinin üzerine onlar için,kaynar su karıştırılmış bir içki (içecek) vardır.

            Sonra kesinlikle onların dönüşü,çılgın ateşe olacaktır.

            Kuşkusuz onlar atalarını dalalette buldular da peşlerinden koşup gittiler.[17]

            Balığın karnından sahile fırlatılan Yunus (AS) hakkında:”Ve üstüne (gölge yapması için)) kabak türünden geniş yapraklı bir nebat bitirdik.”[18]

            “Andolsun ki o ağacın altında (semre) sana biat ederlerken Allah,o mü’minlerden razı olmuştur. Kalblerinde olanı bilmiş,onlara güven duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir.”[19]

            “Her şey onu tesbih eder ve ona secde eder.”[20],”Bitkiler (yıldız) ve ağaçlar secde ederler.”[21]

            “(Birbirine sürtmek suretiyle)Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran O’dur. İşte siz ateşi ondan yakıyorsunuz.”[22]

            “Söyleyin şimdi bana,tutuşturmakta olduğunuz ateşi,onun ağacını siz mi yarattınız,yoksa yaratan biz miyiz?

Biz onu ibret ve çölden gelip geçenlerin istifadesi için yarattık.”[23]

İnfak edenlerin misali her başakta yüz dane bulunan yedi başaklı bir daneye benzetilir.[24]

Her şey Allah’ın ilmindedir. “O’nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.”[25]

“Şüphesiz,Allah tohumu ve çekirdeği çatlatandır. Ölüden diriyi çıkaran,diriden de ölüyü çıkarandır. İşte Allah budur. O halde (haktan) nasıl dönersiniz”[26]

“Bir hardal tanesi kadar dahi olsa…”[27] kıyamet gününde her şey adalet terazisinde ölçülecektir.

Yine bu yaratılanlar içinde:”Yapraklı daneler ve hoş kokulu bitkiler vardır.”[28]

Aynı zamanda insanlara:”Ekinlere karşı düşkünlük”[29] ve çekicilik verilmiştir.

Bundandır ki;ekinleri tahrib etmek,yer yüzünde fesat çıkarmak ve nesilleri bozmayla beraber zikredilmiştir.[30]

Davud ve Süleymanın zarara uğrayan bir ekin ile ilgili fetvaları da zikredilmektedir.[31]

Allah o fil sahiplerini,Ebrehe ve ordusunu;”…yenilip çiğnenmiş ekine çevirdi.”[32]

Bir çok hastalığa deva olup;”6 bin yıllık ilaç reçetesi” olan sarmısağın faydaları konusunda:

1)Kansere karşı etki ve önleyici özelliklerinin olması.

2)M.Ö. 1550 yıllarında Mısır’da yazılmış olan Ebers papürüslerinde diğer faydaları ise;yüksek tansiyon,solunum problemleri,baş ağrısı,mikrobik yaralar,bağırsak parazitlerine karşı tedavi yöntemlerinde kullanılmıştır.

3)Sarımsak,33 çeşit kükürt bileşiği,17 çeşit amino asit,germanyum, kalsiyum, bakır, demir,potasyum,magnezyum,selenyum,çinko,A,B1 ve C vitaminlerini içerir.

4)Koroner kalb ve damar hastalarına iyi gelmesi.

5)Kan yağlarını düşürmesi.

6)Yaşlanmayı önleyişi.

7)İnsanlara olan bu tıbbi yararlarından başka tarım alanlarında zararlı böceklere karşı hem güvenli,hem de ekonomik faydalarının olması…[33]faydalarından bilinenlerdir.

 

                                                                                  MEHMET ÖZÇELİK

[1] En’am.99,Bakara.61,Yasin.33-34,Neml.60,Lokman.10.

[2] En’am.141,136,138,Ra’d.4,Bakara.71.

[3] Hicr.19,A’la.4-5.

[4] Nahl.10-11,Naziat.31,33,Ta-Ha.54.

[5] Kaf.9-10.

[6] Abese.25-32.

[7] Şuara.7-8.

[8] Kaf.7.

[9] Vakı-a.63-67.

[10] Rahman.10-13.

[11] Sad.44.

[12] Kamer.31.

[13] Bakara.35,A’raf.19-20,22.

[14] İbrahim.24-26.

[15] Mü’minun.20,Hac.18,Nur.35,Kasas.30.

[16] Lokman.27.

[17] Saffat.62-70,Duhan.43,Vakı-a.52.

[18] Saffat.146.

[19] Fetih.18.

[20] İsra.44.

[21] Rahman.6.

[22] Yasin.80,Adiyat.2.

[23] Vakı-a.71-73.

[24] Bakara.261.

[25] En’am.59.

[26] En’am.95,Nebe.15.

[27] Enbiya.47.

[28] Rahman.12.

[29] Al-i İmran.14.

[30] Bakara.205.

[31] Enbiya.78.

[32] Fil suresi.1-5,Kalem.22.

[33] Bak. Bilim ve Teknik.Nisan.1996.sayı.341.sh.50-53.




KUR’AN-I KERİM VE HADİSLERDE GÖRÜLEN MU’CİZELER

KUR’AN-I KERİM VE HADİSLERDE GÖRÜLEN MU’CİZELER

            Kur’an-da bir mes’elenin ve bir ayetin keşfi;bir insanın ve bir alemin keşfidir. Onlar ruhun şifresini çözen bir anahtar gibidir. O meselenin çözümüyle oda çözülür.

            Gerçek hikmet ve gerçek fen Kur’an-dadır.[1]

            Kur’an tarlasına ekilen tohumlar,istidat çekirdekleri,İslâmi suyla sulanmaları neticesinde neşv-ü nema bulup çözülürler. Böylece bu insan,tüm kabiliyetlerinin açılması anında ve halinde,tam bir Kur’an olur.

            Kur’an;kainatı ve mahlukatı okumaktadır. İnsan ise;tüm varlıkların fihristesi ve özetidir. Böylece insan da bir Kur’an,Kur’an-da bir insan olmaktadır. Biri Kudret sıfatının,diğeri Kelam sıfatının bir tezahürüdür.

            Kur’an-ı Kerim sık sık düşünmeye ve akletmeye sevk eder. Kur’an-ın,”275 yerinde “Düşünmüyor musunuz?”,”Akıl erdirmiyor musunuz?” ve 200 yerde “Tefekküre” davet edilmekte ve 12 yerde de “Araştırıp ibret almayı” ve “670 yerde ilim ve ilme teşvik” geçmektedir.

            Kur’an-ın kendisi bizatihi baştan-başa bir mu’cizedir.

            Kur’an serâdan değil süreyyâdan,arzdan değil semadan,ednâdan değil a’lâdan nüzul edip,mükemmelden bahsediyor.

            Beşeri seviyeye inmiyor,beşeri kendi seviyesine sevk ediyor,çekip celbediyor.

            Kâinat ve insanın yaratılışında hiçbir kusur yoktur. Mülk suresinde:”Gözünü çevir (semaya bak) bir çatlaklık görecek misin. Sonra gözünü tekrar be tekrar yine döndür. Göz sana hiçbir kusur bulamadan –yorgun olaraktan,eksiklik göremeden dönecektir.”[2]

            Batı bu işin düşmanlığını yaparken[3],İslam alemi Tevhidle aklı ve ilmi kol kola götürmüştür. Nitekim:

            “Kur’an-ı Kerim,tevhid ile nübüvveti delail-i akliye ile isbat etmiştir. Amma haşir meselesinin hem akli deliller ile isbatı sahihdir.”[4]

            Aksi takdirde tevhid ve nübüvvetin nakli deliller ile isbatı sahih olmaz. Çünki devir lazım gelir.

            1977 yılında Mısır da imam Abdusselam Rauf tarafından neşredilen M.854’de vefat eden Yahya bin Masivayh’ın “Kitab-ul Cevahir” adlı kitabında madenlerin özellikleri,hangi ülkelerde bulundukları izah edilmiştir.

            Bir çok alanlarda kullanılan madenler ile ilgili olarak M. 1053’de ölen Birûni de şöyle açıklama yapmaktadır:”Her hangi bir maddenin özgül ağırlığı o maddenin hacmine eşit miktardaki suyun ağırlığından üç kat fazladır.” Böylece maddenin özelliği ve özgül ağırlığını tesbit etmek için de ilk defa kendisi özel cihazı icad etmiştir.

            Kur’an-da;Deve,sema,arz,incir,zeytin,dağlar ve denizler üzerine kasem edilirken,bu durum bizleri araştırmaya,düşünüp incelemeye sevk etmektedir.

            Mesela zeytin mübarek bir yiyecektir. Mü’minun,Nahl,Tin surelerinde geçer. Kutsal kitaplarda da vardır. Cebel-i Tur zeytin dağı anlamına gelir.[5]

            Parmaklara yemin edilmekle,her bir insanın ayrı bir kimliğe sahib olduğu da belirtilmiş olmaktadır.[6]

            Tenkid edilmeyecek ve edilemeyecek bir şey varsa oda Kur’an-dır. Bir şeyi tenkid edebilmek için ilmen,fikren o şeyin üzerine çıkmak ve ihata etmek gerekmektedir. Kur’an ise her şeyi muhittir.

            “Beldetün Tayyibetün”[7] ayetiyle,-O şehir,o beldeki ne güzel bir beldedir.- beyanıyla da,İstanbula işaret edilmektedir.

            Câmius-Sağir’de de belirtildiği üzere ,Hadis-de İstanbulun fethedileceğine dair olan müjde ile beraber;Fatih-in şiirinde;

            Fethi İslâmbola nusret bulmadılar Evvelûn

            Fethedip Sultan Muhammed,dedi tarih Ahirûn.    

            (İslâmdan önce de kullanılmakta olan, Ebced hesabıyla AHİRÛN 857 (1453) etmektedir.

            Kıyametin dehşeti ve kopması ile ilgili âyette:”Suların yandırılması”[8],insanlar için bir ibrettir. Zira bu Füzyon olayıyla nükleer bir gerçek ortaya çıkacak,öyle ki faydalandığımız da:”1 kg, Uranyumun parçalanmasıyla bir ampulü 680 yıl yakabiliriz. Füzyon olayı teori olmaktan çıkıp,tam olarak uygulandığında ise bu süre iyice artıyor:30 milyon yıl.”

            -Hz. Nuh’a ikinci adem ve baba denilmektedir. Zira tufandan sonra dünya yeniden bir hayata başladı. İnsanlar suların altında kalmışlardı. Allah’ın cünûdullah yani askerlerinin her an hazır olduğu bir daha görülmüş oldu.

            Dünyadaki buzulların erimesi,üçüncü bir tufanın gerçekleşip,insanların sular altında kalmalarına yeterli bir sebeb değil midir? O kudret sahibidir. Önceden yaptığına göre,yine yapabilir. Dünya sular altında kalabilir.

            -Olayın detayı Kehf suresinde anlatılan ve ayette; “Onlar mağaralarında 300 yıl kaldılar ve 9 artırdılar.”[9]

            Dokuz yıl farkı ise;Güneş yılı 365,242,217 gündür. Güneş yılı ile ay yılı arasındaki fark 10,275,149 gündür. Buna göre güneş yılı ile ay yılı arasındaki fark 33 sene de bir 358,879,917 güne yani hemen hemen bir yıla ulaşır. Bu vesile ile aradaki fark her yüz senede üç senedir. Binaenaleyh 300 güneş yılı ay yılına çevrildiğinde 309 yıl olur.”[10]

            Özellikle mağarada mağara sahiblerinin 300 artı 9 yıl yatıp ondan sonra uyanmaları muhal olmayan,imkan dahilinde bir hakikattır.

            -Yusuf İslâmın müslüman olmasına sebeb olan;tatlı ve acı su denizlerinin birbirine karışmama[11] mu’cizesi,beşer tarafından ancak 1400 sene sonra keşfedilebilmiştir.   

            -Resme cevaz verilmemesinin bir çok hikmetleriyle beraber,diğer sanat dallarında ilerlemeyi sağlamak ve de insanı kopyacılıktan kurtarmayı hedeflemiş olmaktadır. Mevcudu tüketmekten ziyade,üretimi arttırmak hedef olmuştur.

            -Erkekler için altın takma ve ipek giymede cevaz verilmemesinin hikmetleri içinde;tıbben insanların hormonlarında etkili olması,tesir etmesi neticesinde insanın hormon değiştirmesine kadar insanı götürücü amillerdendir.

            -Fitne ve fesada günahlar sebebtir. Âyette:”İnsanların elleriyle kazandıkları (günahlar) yüzünden,karada ve denizde fesat çıktı.”[12]

            Zira güzel ve salih kelimeler göğe çıkarlar.[13]Günahlarda bütün sıklet ve ağırlıklarıyla beraber onlar da yükselmeye çalışırlar. Neticede ikisi gök yüzünde bir mücadeleye girer. Hangisi hangisine hakim olursa aynı durum yer yüzüne akseder. Böylece iyilerin kötülere hakimiyeti manevi atmosferin hakim olmasıyla doğrudan orantılıdır.[14]

            Hadiste belirtildiği üzere;balılar dahi beşerin zulmünden Allah’a şikayette bulunarak,insanların istirahatlarının selbine sebeb olduklarını söylerler.

            -Bazen gözde,bazen gönülde okun yer tutar.

            Her nerede olsa kanlıyı (katili) elbette kan tutar.

            Hz. Yusuf’un babası Hz. Yakub peygamberin gömleğiyle gözünü açma mu’cizesi,bizlerin imkansız gördüğümüzü,imkan haline getirmektedir. Üzülme,ağlama gibi sebeblerden perdelenen,katarakt olan gözü açmakla,o asırdan asrımıza bir hakikatın ışığı yansıtılmaktadır.

            -Yer yüzünde oluşmayıp,gökten gelmiş garib bir varlıktır demir.[15] Güneşin enerjisinin dört katından ancak oluşur. Yer ve gökteki bütün enerjilerin toplamı,demirin ortaya çıkması için gerekli enerjiyi karşılayamamaktadır.

            İşte Hz. Davud peygamberin böyle bir demiri avuçlarının içerisinde bir hamur gibi yumuşatması onun mu’cizelerinden ve imkan dahilinde olan demirin şekillendirilmesinden haber vermektedir.[16]

            -Bu ve buna benzer insanın üstünlüğü,ona eşyanın isimlerinin öğretilmesinden[17] kaynaklanmaktadır. Tüm varlıkların bilgisi ona talim edilmiş olmaktadır.

            -Âyette:”Her hangi bir şey için -Yarın- demeyiniz.”[18]buyurulur. Asrımızda görülen en büyük hastalıklardan birisi de;insanların yapmaları gereken meselelerde,özellikle devlet dairelerinde yaygın olarak söylenilen,”Bu gün git,yarın gel.”,”Bırak,sonra gel” salgın hastalığıdır.

            -İnsanlara ibret olmak üzere bir sahile fırlatılmış olarak bulunan Fir’avn-ın cesedinin haber verilmesiyle,bu gün İngiltere/Londra British Muisum adlı müzede,insanların ibretlerine sunulmakla bu gerçek görülmektedir.[19]

            Böylece Kur’an;Mu’cizeliğiyle[20] 12 Gezegenden[21] Kan dolaşımına[22],Pedagojiden[23] Telepatiye[24],Esir maddesinden[25] Su altındaki doğuma[26] Yani ayette Hurmanın zikredilmesi[27] ;Hurmada,oxitocin denilen,akıntıyı durdurup yumuşatıcı hormonu salgılaması olan böyle bir madde[28] olduğundan ona- Hurmanın dalını kendine doğru silkele-teşbihinde bulunulmaktadır.

            Rakamlarla Kur’an mucizeleri;”Arkadaşımız Muhammed Çetin, Dr. Tarık Es-Süveydan’ın ‘İcaz’ül-Kur’ani’l-Kerim’ isimli çalışmasında “Kur’an-ı Kerim’de Adedî İcaz” bölümünden bazı iktibaslarını göndermiş.

Dr. Târık diyor ki: “Kur’an’da Dünya kelimesi 115 defa, Ahiret kelimesi de 115 defa zikredilmiş. Melaike kelimesi 88 defa, Şeyatin kelimesi de 88 defa zikredilmiş. Hayat kelimesi 145 defa, Mevt kelimesi 145 defa zikredilmiş. Nef’ (fayda) kelimesi 50 defa, Fesad kelimesi de 50 defa zikredilmiş. Nas (insanlar) kelimesi 368 defa, Rusül (Peygamberler) kelimesi de 368 defa zikredilmiş. İblis kelimesi 11 defa zikredilmiş, İblis’ten Allah’a sığınmak ifadesi de 11 defa zikredilmiş. Musibet kelimesi 75 defa, Şükür kelimesi de 75 defa zikredilmiş. İnfak kelimesi 73 defa, Rıza kelimesi de 73 defa zikredilmiş. Dâllûn (dalâlette, sapıklıkta olanlar) kelimesi 17 defa, Mevtâ (ölüler) kelimesi de 17 defa zikredilmiş. Zeheb (altın) kelimesi 8 defa, Teref (şımarma, israf, lüks içinde yaşama) kelimesi de 8 defa zikredilmiş. Sihir kelimesi 60 defa, Fitne kelimesi de 60 defa zikredilmiş. Zekat kelimesi 32 defa, Bereket kelimesi de 32 defa zikredilmiş. Akıl kelimesi 49 defa, Nur kelimesi de 49 defa zikredilmiş. Rağbet kelimesi 8 defa, Rahbet (korku, endişe) kelimesi de 8 defa zikredilmiş. Cehr kelimesi 16 defa, Alâniyet kelimesi de 8 defa zikredilmiş. Şiddet kelimesi 114 defa, Sabır kelimesi de 114 defa zikredilmiş. Recül (Adam) kelimesi 24 defa Mer’e (Kadın) kelimesi de 24 defa zikredilmiş.

Namaz kelimesi 5 defa zikredilmiş, (Beş vakite işareten), Şehr (ay) kelimesi 12 defa zikredilmiş (12 aya işareten). Yevm (gün) kelimesi 365 defa zikredilmiş (Bir senede 365 gün olduğuna işareten). Bahr (Deniz) kelimesi 32 defa zikredilmiş. Berr (Kara) kelimesi 13 defa zikredilmiş. Buradaki enteresan husus şudur: Kur’an’da 32 defa Bahr kelimesi sulara, 13 defa zikredilen Berr kelimesi de kuru yani toprak kısmı olan karalara işaret etmektedir. Biz bu ikisini (32 ve 13) toplarsak 45 eder. Sonra basit bir denklemle bunları 45 üzerinden bir yüzdelemeye gidecek olursak, karşımıza 32’nin % 71,11111111111, 13’ün %28,888888888888 çıkar. Bu basit denklemle Kur’an-ı Kerim’in bir mucizesiyle karşılaşmış oluyoruz. Çünkü Arz Küresi üzerinde suların nisbeti % 71,11111111111’dir. Karaların nisbeti ise % 28,888888888’dir.[29]

            Böylece Kur’an:”Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.”[30]

            Her şeyin Kur’an-da,Levhi mahfuzda ve Allah’ın ilminde var olduğunu belirtmektedir.

 

                                                                                                          8-11-2000  

                                                                                              MEHMET   ÖZÇELİK

[1] Bak. Kur’an Fihristi. N. Yüksel. sh.238 (g),(m)237,226,4,21,22,24,237-243, Mesnevi-i Nuriye. B. Said Nursi.239, Tefsir-i Kebir.Terc-Heyet- 5/516-517,Mabetsiz Şehir.O. Y. Serdengeçti.sh.99,122-128.

[2] Mülk suresi.3-4.

[3] Bak.Diyanet derg.Şubat.1991.sh.4-5.

[4] İşarat-ül İ’caz. B. Said Nursi.sh.163.

[5] Bak.zaman gaz. H. Dursun.4.11.1998.

[6] Kıyame.4.

[7] Sebe’.15.

[8] Tekvir.6.

[9] Kehf.25.

[10] Bak.zaman gaz. 11-16-Aralık-1993,Zafer dergisi.Ekim.1992.sh.28,Allah ve Modern ilim.A. Nevfel. 2/174.

[11] Rahman.19-20,Furkan.53,Neml.61.

[12] Rum.41.

[13] Fatır.10.

[14] Bak.Emirdağ Lahikası. B. Said Nursi. 2 / 140,173,177,180.

[15] Hadid. 25.

[16] Sebe’. 10. Genel Mu’cizeler için bak. Sçzler. B. Said Nursi. 235-249.

[17] Bakara.31,33.

[18] Kehf.23.

[19] Bak.Yunus.92,Emirdağ Lahikası. B. Said Nursi. 2 / 185,Sözler. B.Said Nursi.373.

[20] Bak.Mearif.297,Sözler.age.228.

[21] Bak. Sözler.age.33. söz.21. pencere.sh.627,Lem’alar.agy.290,339,Şualar.agy.36,Asa-yı Musa.agy.159.Yusuf suresi.4,99-100,bak.zaman gaz.26-9-1998.

[22] Bak.Hak Dini Kur’an Dili. E. H. Yazır.6 4505.

[23] Age. 1 / 69.

[24] Age. 4 / 2919.

[25] Lem’alar.age.sh.61,Risale-i Nurun Kudsi Kaynakları. A. Badıllı.745-796.

[26] Bak.Pırlanta Tavsiyeler. Sılma Buckley. Çevr.G. Artam.sh. 22-23.

[27] Meryem.23-26.

[28] Bak. Zaman gaz.20-12-1998.A. Aymaz.

[29] Bak.Zaman gazetesi.9-12-2001.Abdullah Aymaz.

[30] En’am.59.




KUR’AN BİLGİSİ

                                                           KUR’AN     BİLGİSİ

            Bugün Kur’an sarayına girmeyen insanlar,onun hakkında ne kadar ,ne derece yerinde konuşabilirler?

            İşte Bediüzzaman eserleriyle bunu gerçekleştirmektedir. Her asra sunulan mesajlardan,asrımıza aid olanı almış,geçmiş asırlara da ışık tutmuştur.

            Kur’an-ın ilk emri “Oku”dur. Sürekli okuyan ve okunulan bir dinin toplumu,sağlıklı bir toplumdur.

            Bundan dolayı okumak kapısından girip,cehalet girdaplarından korunmak gerektir.

            Bugünkü ızdırap;Kur’an-a “Oku”kapısından girmeden ve girilmediğinden çektiğimiz ve çektirilen,cehalet ızdıraplarıdır.

            Girişi olmayanın,çıkışı da olmaz.

            Dünyadaki kısır çekişmeler,kör döğüşleri,aynı noktada dönmeler ve durmalar ve de durdurulmalar,cehalet girdabına düşmelerin bir neticesidir.

            Çünki hayat kavşaklarla doludur. Dönemeçlerle sarılıdır. Bundandır ki,her yerde aynı hali beklemek,hale aykırıdır.

            Hayattaki bulanıklık,kaynağı olan Kur’an-dan habersiz oluştan kaynaklanmaktadır.

            Hayattaki çarpıklık ve dengesizlik,ikinci kaynak olan hadis kaynaklarından faydalanılmamasından kaynaklanmaktadır. Bundan mahrum olunduğundan,onun uzantısı olan ilimden de mahrumiyeti netice vermektedir.

            İlim ve dinden küstük,küstürdük,küstürüldük!

            Bilinmektedir ki;Aklı aydınlatan fen ilimleridir. Kalbi aydınlatan din ilimleridir. Her ikisinden de mahrum kaldık.

            O halde mesele barışmak ve barıştırmakla çözülür.

            Her yönüyle mükemmellik;Kur’an-ı Kerimi bilmekten,Kur’an bilgisinden geçer.

                                  

                                                                                                          MEHMET ÖZÇELİK




İLÂHİ MESAJ KAYNAĞI KUR‘AN

                            İLÂHİ   MESAJ   KAYNAĞI   KUR‘AN

         “Kur’an,bütün alemlerin Rabbi itibariyle Allah’ın kelâmıdır.”

         İnsanlığa inen Kur’an-ın mahiyet ve hakikatını yine Kur’an-dan öğrenmekteyiz:

            “Şüphesiz ki bu Kur’an,en doğru yola iletir;iyi davranışta bulunan mü’minlere,kendileri için büyük mükafat olduğunu müjdeler.”[1]

            Kur’an hidayet kaynağıdır. İnsanları,yaratılıştan maksud olan gayeye ulaştırmak için indirilmiştir.

            O aynı zamanda maddi ve manevi bir şifa kaynağıdır. Âyette:”Biz Kur’an-dan öyle bir şey indiriyoruz ki o,mü’minler için şifa ve rahmettir;zalimlerin ise yalnız ziyanını arttırır.”[2]

            Bunlar gibi bir çok ayetlerden anlıyoruz ki o kitab insanlık için bir mürşid,bir şeriat,bir dua,bir hikmet,bir ubudiyet,bir emir ve davet,bir zikir,bir fikir,insanlığın bütün ihtiyaçlarına cevab veren,sanki dünya ve ahiretin mukaddes bir haritası mahiyetinde Allah’ın isim ve sıfatlarını bildiren bir Kelâmullahdır.

            Kur’an bu dünyaya öyle saadetli bir surette toplum hayatıyla beraber,insanların hem nefislerinde,hem kalblerinde,hem ruhlarında,hem akıllarında,hem şahsi hayatlarında,hem toplum,hem de siyasi hayatlarında öyle değişiklik yapmış ve hala da yapmakta ve idare etmektedir ki,on dört asırdır devamlı okunup hürmetle dinlenilerek,insanların nefislerini kötülüklerden temizlemektedir.

                        Ruha bir pencere açmazsa eğer ulviyyat

                        Billahi ölümden de beterdir bu hayat.

            Kur’an-ki her yönüyle,lafzıyla,manasıyla,dizilişiyle,akıcılığıyla,üstün bir kitabtır. Benzerini,taklidini yapmaktan insanların aciz kaldığı,her yönüyle Allahın ezeli ve ebedi bir kelamıdır. Ayet’de:

            “Yine bana müslümanlardan olmam ve Kur’an okumam emredildi..”[3]

            Kur’an,Rabbimizi bize en iyi tarif eden bir kelam ve Peygamber Efendimizin kıyamete dek ebedi bir mu’cizesidir.

            Kur’an-ın bir toplumdan kalkması o toplumun yıkımı demektir. Yani:”Eğer kâinattan Peygamberimizin nuru çıksa gitse,kainat vefat edecektir. Eğer Kur’an çıksa gitse,kainat deli divane olacaktır. Belki de akılsız kalmış olan başını bir seyyareye çarparak bir kıyameti koparacaktır.”

            Peygamberimiz kainatın ruhu,Kur’an ise aklıdır. Onlarsız kâinat;ruhsuz ve akılsızdır.

                        Bir mevsim baharına geldik ki alemin

                        Bülbül hâmuş,havuz tehi,gülistan harab.

                        Öyle bir bid’alar devrindeyiz ki İslâmın

                        bir bülbülü,bir gülistanı kalmış Kur’an-ın…

            Gerçekte Kur’an-ı kerim kâinatın bir tercümanı mahiyetindedir. Varlık alemindeki bütün oluşlar ve olacak olaylar onda ses ve söz haline gelmiştir. Her kes onunla ünsiyeti nisbetinde bunu anlar.

            Değişik branş erbabının Kur’an-a yönelmesi,gerek ferdi olarak ve gerekse heyet halinde Kur’an araştırmalarına imanla ve marifetle yoğurdukları fenni bilgileriyle girmesi,çağımızda büyük bir zaruret halini almıştır.

            Kur’an ilâhi teminat altındadır. Allah’ın garantisi altındadır. âyette:”Kur’an-ı kesinlikle biz indirdik,elbette onu yine biz koruyacağız.”[4]

            Cennetle cehennemi ayıracak mihenk Kur’an,imanla küfrü de ayırıcı yine O’dur.

            O’na ancak temiz olanlar dokunabilir.[5] Yani abdestsiz olarak ele alınamayacağı gibi,O’na mü’min olandan başkası dokunamaz demektir.

                        Artık ey milleti merhume,sabah oldu uyan.

                        Sana az geldi ezanlar,diye ötsün mü bu çan?

                                               ——

                        Evet, ulumunu asrın şebâba öğretelim.

                        Mukaddesata fakat çokça ihtiram edelim.

 

                                                                                                          5-10-1992

                                                                                              MEHMET   ÖZÇELİK

           

[1] İsra.9.

[2] İsra.82.

[3] Neml.90-91.

[4] Hicr.9.

[5] Vakıa.79.