FELAH BULANLAR – KURTULUŞA ERENLER

FELAH BULANLAR – KURTULUŞA ERENLER

            Allah Kur’an-ı Kerim-de kurtuluşa erenlerle ermeyenleri belirtmiştir.

            Bunlar toplam 40 yerde geçmektedir.

            Kurtuluşa erenleri şöyle tasnif etmektedir:

            -Haşyet ile namazlarını kılan mü’minler [1] ,Nefsini günahlardan arındıranlar [2] , Takvada bulunup günahlardan sakınan, [3]faiz yemeyenler [4] ,Sabredip cihad edenler [5] , Şeytani işlerden sakınanlar , [6] Allah’ı zikredip anmada bulunanlar , [7] İbadet edip hayırda bulunanlar ,[8] Tevbe edenler , [9] Hidayet üzere olanlar , [10] İyiliği emredip kötülükten sakındıranlar , [11] Mizanda sevabı çok olanlar , [12] Nur olup önünü ve hayatını aydınlatan Kur’an-ı Kerim-e tabi olanlar [13] ,Kulak verip hakkı ve hakikatı dinleyen ve itaat edenler ,[14] Allahın rızasını arayanlar , [15] Allahın hizbince,O’nun rızasını tahsil eden topluluklarla beraber olanlar, [16] Cimrilikten uzak duranlar, [17] İman edip iyi işler yapan kimseler, [18] kurtuluşa ermiş,hayatı başarıyla bitirmiş kimselerdir.

            Kurtuluşa eremeyenler ise şöyle sıralanmaktadır;

            -Allaha iftirada bulunanlar , [19] Zalim olanlar , [20] Mücrim ve günahkârlar , [21] Sihir yapanlar, [22] Kâfirler , [23] ve de yukarıdakilerden mahrum olup,yerine getirmeyen kimseler ise,kurtuluşa ermemiş,hayat imtihanını başaramamış kimselerdirler.

MEHMET ÖZÇELİK

23-11-2014

[1] Mü’minun.1.

[2] A’la.14,Şems.9.

[3] Maide.100.

[4] Âl-i İmran.130.

[5] Âl-i İmran.200.Maide.35.

[6] Maide.90.

[7] A’raf.69,Enfal.45,Cuma.10.

[8] Hac.77,Tevbe.88.

[9] Nur.31.

[10] Bakara.5,Lokman.5.

[11] Âl-i İmran.104.

[12] A’raf.8,Mü’minun.102.

[13] A’raf.157.

[14] Nur.51.

[15] Rum.38.

[16] Mücadele.22.

[17] Haşr.9,Teğabun.16.

[18] Kasas.67.

[19] Enam.31,Yunus.69,Nahl.116.

[20] En’am.135,Yusuf.23,Kasas.37,

[21] Yunus.17.

[22] Yunus.77,Taha.69.

[23] Mü’minun.117,Kasas.82,Ayrıca bak. http://www.kurandaara.com/?act=ara&keyword=kurtulu%C5%9F&meal=1&sure_no=&go.x=28&go.y=11




KÜRTLER SOLUN KISKACINDA

KÜRTLER SOLUN KISKACINDA

Bir asır önce Türk soluyla memleketi frenleyen,kavga kapısını aralayarak toplum içi savaşı başlatan batı,miadı dolan ve geçerli bir akçe olmayan Türk solunun yerine,Kürt solunu oturtturmaya,bir asır daha bu milleti oyalatmaya çalışıyor.

Ancak ne zaman o zamandır,ne de bu günkü insanlar o günkü insanlardır.

            İngiliz gizli belgeleri üzerinde yapılan araştırma, Kurtuluş Savaşı

Günlerinde   İngilizlerin Ermeni ve Kürt azınlıkları kışkırtmak için yoğun çalışmalar yaptıklarını kanıtlamaktadır. Bu belgelerden iki tanesini aktaralım:

           Amiral Sir F. Derobeck’ten Lord Curzon’a gönderilen rapor (Sayfa no:108, belge 103, tarih: 28 Temmuz 1920):

         – Kürt meselesi hakkında sizin fikrinizi bilmiyorum, daha kesin bir karara varmanız için bunu yazıyorum. Damat Ferit bana geldi, sulh anlaşmasına göre Kürtler ayrı bir devlet olacaklar. Kürt liderleri Mustafa Kemal’i sevmezler, çünkü o bolşevikliği getirmek istiyor. Siz Mustafa Kemal’den nefret ediyorsunuz. Çünkü o sizin yaptığınız anlaşmayı kabul etmiyor. O halde Kürtleri Mustafa Kemal’e karşı birlikte kullanalım, dedi… (İngiliz Belgelerinde Türkiye, Erol Ulubelen, Çağdaş Yay. s:264)

           Aynı İngiliz Amiralinden Lord Curzon’a gönderilen bir başka raporda “Kürdistan, Türkiye’den tamamen ayrılıp özerk olmalıdır. Ermenilerle Kürtlerin çıkarlarını bağdaştırabiliriz. İstanbul’daki Kürt Kulübü Başkanı Said Abdülkadir ve Paris’teki Kürt delegesi Şerif Paşa emrimizdedir…” denilmektedir. (Sayfa no:49, belge no:33, tarih 26 Mart 1920)

           Ermeni ve Kürtleri Ankara hükümetine karşı ayaklandırma çabalarının arkasında, o zaman, ABD ve İngiliz hükümetlerinin olduğu bugün artık belgelerle kanıtlamıştır. Bu konuda bugün için hiçbir kuşku yoktur.

           Cumhuriyetin kurulmasından hemen kısa bir süre sonra Doğu’da başlatılan “Kürt İsyanı” da yine İngiliz desteği ile sahneleniyordu. “Şeyh Sait ayaklanması” olarak bilinen bu ayaklanma, 1925 yılının şubat ayında dinsel görüntülerle ortaya çıkmış, daha sonra “Bağımsız Kürt Devleti” kurmaya yönelmişti.

           …..

         Haliç konferansında İngilizler, Musul dışında ayrıca, “Nasturi Hıristiyanları” için Hakkari ilini de istemişlerdi.

(Başaramayınca elde edinceye kadar her türlü entrikaya baş vurdu.)

           ……

        Ortadoğu’daki her olayda olduğu gibi Kürt ayaklanmalarında da gerek Sovyetlerin gerekse Amerikalıların payları vardır. Yakın tarihte böyle olduğu gibi büyük olasılıkla bu gün de böyledir. Çünkü “Kürt öğesi” Ortadoğu olaylarının ve bu bölgede oluşacak yeni dengelerin ayrılmaz bir parçasıdır. İran Irak savaşı, Lübnan ve Filistin sorunu, “terör ihraç eden” Sovyet yanlısı Suriye ve Amerikan yanlısı İsrail bölgedeki kutup başlarıdır.

             (İngiliz Belgeleriyle Türkiye’de “Kürt Sorunu” (1924-1938) Şeyh Sait, Ağrı ve Dersim Ayaklanmaları,Dışişleri Bakanlığı Yay. Evi., s:21, Türk-İngiliz İlişkileri. 1919-1926, Doç. Dr. Ömer Kürkçüoğlu, SBF Yay., s.309)

             İngilizlerin, Kurtuluş Savaşı döneminde Ermenilere nasıl destek oldukları. Prof. Gotthard Jaeschke’nin, Tarih Kurumu tarafından basılan “Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri” adlı kitabında da yeterince anlatılmıştır. (s:40- 47)

           …..

           Koçkiri ve Ağrı ayaklanmalarının liderlerinden N. Nuri Dersimi’nin yeni yayımlanan “Hatıratım” adlı kitabının 43. sayasına bakalım. Ne diyor “Baytar Nuri” adıyla tanınan Nuri Dersimi?

           “– Ben ve hassaten biz Dersimliler ve umum Kürt gençleri,

           Ermeniler’i Türkler’den ve sair milletlerden daha ziyade severdik.

           Çünkü onlar, diğer unsurlardan ziyade bize yakın ve aynı ırkın evladı idiler.”

           Aynı kitabın 199. sayfasına bakarak Baytar Nuri’nin ilişkilerini kendi ağzından öğrenelim:

           “– … Bitlis muhacir Kürtleri’nden Ziya Bey ve diğer Kürt aileleriyle ve Şeyh Sait hadisesinden firari Emin Buruk ile Ermeni Taşnakyanlarından Dr. Soren Etmeyezan, Türkiye’den firari Çerkez Ethem ve biraderi Reşit Beylerle daima temasa devam ederek emel ve gaye uğrunda mütemadiyen gayret ediyordum.” (S. 199-200)

           Bu ilişkileri ortaya koyan bir başka Kürt kaynağı “Zinar Silopi” adıyla tanınan, Şeyh Sait ve Ağrı ayaklanmalarına katılan Kürt liderlerinden Kadri Cemil Paşa’nın “Doza Kürdistan” adlı Türkiye’de yeni yayımlanan kitabıdır.

Bu kitaba da kısaca göz gezdirelim:

           “– İki millet arasında hasıl olan anlaşmazlık sebebiyle uzun zamandan beri Ermeniler’in Kürtler aleyhine yaptıkları propagandaların durdurulması gerekliliğini Ermeni delegesi kabul etti. Ermeniler sahip oldukları yayınlar aracılığı ile hangi memlekette olursa olsun Kürt davasını savunacaklarını, Avrupa’da, Amerika’da yaptıkları aleyhtar propagandanın aksine olarak Kürt lehine propagandada bulunmaya söz veriyorlardı.

           Sonra Ermeniler çeşitli memleketlerde bulunan Kürtler’in birbirleriyle ilişkilerinde Kürt örgütü kuruluncaya kadar aracı olacaklardı. Kürdistan’ın büyük bir kısmını içine alan hayali büyük…( Bak.Dersim.Uğur Mumcu.)

**************

Bu günkü pkk ve Işid o günkü oyunun devamıdır.

               *Avrupa dünya güç pastasında işgal ettiği yeri kaybetmekte.Bundan dolayı da kavga çıkarıyor.

             *Ekonomistleri dinleyerek tahmin yapmak dikiz aynasına bakarak araba kullanmaya benzer; toslarsınız bir tarafa. Sonra bir ekonomist gelir, neden kaza yaptığınızı uzuuuuuuun uzun anlatır…

             *Krizin engellenmesi değil kurumsallaşması süreci nasıl yaşandı?

            *Katil öldürdüğü kişinin malına mirasçı olunca.

             “Krizden önce demokratik Batılı ülkelerde bir hükümetin yeniden seçilme ihtimali %65 idi. Krizden sonra bu ihtimal ikiye bölünerek %30’lara indi. Siyaset ticaret karşısında meşruiyet kaybına uğradı.”

             *Kârları özelleştirmek, zararları kamulaştırmak

             *Demokrasi erdem rejimi değil ateşkes rejimidir, bu ateşkes her an bozulabilir

             *Nevzat Tandoğan,  Osman Yüksel ve arkadaşlarını küçümseyerek, “Ulan öküz Anadolulu!.. Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lâzımsa bunu biz yaparız.  Komünizm gerekirse onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: Birincisi, çiftçilik yapıp ürün yetiştirmek. İkincisi, askere çağırdığımızda askerlik yapmaktır”  der. 

MEHMET ÖZÇELİK

28-11-2014




KİŞİLİK ZAFİYETİ

KİŞİLİK ZAFİYETİ

*Ak sarayla başlayan ve başlatılan kirli oyun.

Kişisizleştirme faaliyeti.

Bir asırdır kişiliği kaybettirilen bir milletin,ayak kalkmasına yapılan tam bir saldırı faaliyetidir.

Kirli olan ise,temiz görülenlerin de işin içine çekilmesidir.

Dik dur Türkiye..Bu kişisizleştirmeye izin verme.

-İstanbul da başta Topkapı sarayı olmak üzere,Yıldız sarayı,Dolmabahçe sarayı gibi saraylar,Osmanlının ihtişamının bir göstergesidir.

-Osmanlının yabancı elçileri karşıladığı ortam da bulunduk.Muhteşemdi.Etkilenmemek mümkün değildi.

Osmanlı maça otomatikman bir sıfır başlıyordu.

Elçileri etkiliyor,dediğini yaptırıyordu.

Burası Erdoğan-ın yeri değil,milletin yeridir.

12 yıldan fazla Erdoğan-ın kirada oturduğunu görmeyenler,kendisine mülk olmayacak böyle bir yerden saldırmak,ancak kişilik kaybının da ötesinde bir zehirlenmedir.

Ezik olanlar,yılların ezikliğini duyanlar,milleti de kendileri ile beraber ezmeye çalışıyorlar.

***************

**Rahmetli emekli Köy enstitüsü öğretmenlerinden Abdurrahman Pala abinin bir hatırasıdır;

Malatya/Akçadağ köy enstitüsünde bize her şey öğretiliyordu.

Okulun çatısını bile biz yapıyorduk.

Çatı henüz daha bitmemişti.

Okul müdürümüz Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel-in geleceğini söyledi.

Heyecanla bekliyorduk.

Gerçekten de geldi.Çatı tam kapanmamış,çatının altında sıralar konulmuş,öğle yemeğini bakan öğrencilerle beraber yiyecekti.

Okul müdürü de kız öğrencilerin masalarını ,erkek öğrencilerin masalarından ayrı bir yere koymuştu.

Buna sinirlenen bakan bizlere dönerek,çatının üstünde bulunan kuşları gösterip,bir arkadaşa sordu;

-Bu kuşların erkek ve dişi olduklarını bilir misin?

O arkadaş da;

-Evet- dedi.

Bakan sordu;-Bu kuş nedir?

Erkek.

Şu

Dişi

Şu ,

Erkek

Şu,Dişi ,şeklinde devam etti.

Kuşlar bir erkek ve bir dişi halinde dizilmişlerdi.

Bakan müdür ve öğretmenlere iyi bir hakaret ettikten sonra;

-Hayvanlar kadar bile olamıyorsunuz.Bak,onlar bir erkek bir dişi şeklinde dizilmişler.Siz hayvanlardan da aşağısınız!! Kızları ayrı tutuyorsunuz.

-Aslında bakan! Kendi kendisini hayvan ettiğinin farkında değil.

Verdiği örnek hayvanların yaşantısı ile ilgili bir örnek ve uygulamadır.

İnsanların ki ve de insani olanı değildir.

Zaten ondan olsa gerektir ki,bakanın marifeti olarak görülmüştür ki;köy enstitülerinin tuvaletlerinde ceninler bulunmuştur.

****************

**İran’ın Press TV kanalına açıklamalarda bulunan Prokhanov, IŞİD yönetiminin İsrail’in istihbarat teşkilatı Mossad tarafından istihbarat konusunda eğitildiğini söyledi. Prokhanov ayrıca IŞİD’in silahlı gruplarının da Mossad’dan askeri eğitim aldığını ileri sürdü.

”IŞİD, ABD’NİN ELİNDE OLAN BİR ARAÇ”

Rus yetkili, IŞİD’in ABD’nin ortadoğupolitikalarının bir yan ürünü olduğunu ifade etti. Prokhanov, ”IŞİD ABD’nin elinde olan bir araçtır. ABD, Avrupa’ya, eğer biz müdahil olmazsak IŞİD size zarar verir diyor”dedi.

Prokhanov, ”ABD ve İsrail aynılar ve ikisi de IŞİD gibi terörist grupları destekliyorlar” dedi.”[1]

* Sırtlan yavrusu ,şeyy İsrail çocuğu şeyy yani abd yavrusu,yavru Amerika olan İsraile Erdoğan kafa tuttu,Amerika-ya da İslâm dünyası kafa tutmalıdır.

***************

*Tarih boyunca iyi insanlar toplumun kalbinde yer alırken,kötü ve despot insanlar zorbalıkla,resmiyetle ve baskılarla,kan akıtarak varlıklarını sürdürmüş ve de sürdürülmeye çalışılmaktadır.

Resmi kutlamalar,samimi kutlamalar olmayıp,günü kurtarma çabası,iyi görünme, makamını muhafaza etme çabasıdır.

Milli Eğitim günü kurtarmak için resmi değil,geleceği yakalamak için samimi olmalıdır.

Resmiyette gerçekleri gizleme vardır.

Toplum uydurma tarih ve uygulamalarla ayakta tutulmaya,zorla sürdürülmeye çalışılmaktadır.

**************

Bir Kıssa;

* Zengin adam okulu bitiren oğlunu, armağan olarak Afrika’da düzenlenen bir av partisine yollamıştı. Parti, özellikle aslan avı için düzenlenmişti. Bir süre sonra çocuk döndü, ama hiçbir şey yakalayamamıştı. Babası pek kızdı, öfkeyle söylendi:

-Ben sana aslanları nasıl avlayacağını kaç defa söyledim. Geceleyin pusuya yatıp bekleyecek ve karanlıkta bir çift göz görünce ortasına ateş edecektin.

-O eskidenmiş baba. Artık aslanlar da uyanmışlar. Geceleri kol kola geziyorlar. Üstelik tek gözlerini de kapıyorlar.

Son Söz ne diyelim;

* Halet Efendi ile Galib Efendi giderken birbiriyle kavga eden köpekleri gösteren Galib Efendi;Bu ne Halet,diyor.

Halet Efendi de;Hangisinin Galib olacağı belli değil.

*Dilini kalem et,gözyaşını mürekkep,

Bir duyan ve gören var elbet,

Yeter ki;sen istemesini bil,DUA et.!!! –Şems-i Tebrizi.

MEHMET ÖZÇELİK/13-12-2014

[1] http://www.habervaktim.com/haber/398637/rusya-acikladi-isidi-kim-kontrol-ediyor.html

 




İHLAS VE SAMİMİYET

İHLAS VE SAMİMİYET

İslâmın ruhu ihlastır.İmanın esası ihlastır.Amelin kabulü ihlas iledir.

Münafığı müminden ayıran en önemli sebeb,ihlasın kaybı iledir.

Âyette: “Muhakkak ki Biz sana kitabı hak ile indirdik. İbadetini ihlâs ile Ona yönelterek sadece Allah’a kulluk et. Bilin ki, şirkten ve riyadan uzak hâlis din Allah’a mahsustur.” [1]

Hadiste: “İnsanlar helâk oldu-âlimler müstesna. Âlimler de helâk oldu-ilmiyle amel edenler müstesna. Amel edenler de helâk oldu-ihlâs sahipleri müstesna. İhlâs sahiplerine gelince, onlar da pek büyük bir tehlike ile karşı karşıyadırlar.” [2]

Ehemmiyetine binaen Bediüzzaman Hazretleri,ihlas ile alakalı olarak yazdığı 20. Ve 21. Lemalarda,15 günde bir okuma şartını eklemiştir.

Bir ciheti ,ihlasın katkısı,diğer ciheti ise zararlardan kurtarıcılığıdır.

İhlas kişinin kesbiyle kazandığı samimiyettir.

Muhlas ise,ihsanı ilahi tarafından ,kesb ile olmayan,gayretle kazanılmayan ancak fıtri kabiliyete göre de verilen samimiyet duygusudur.

İhlasta saflık ve berraklık vardır.Bunalandırılabilir.Muhlas ise bulandırmaya karşı korunmuş samimiyettir.

*Muhlas-Kur’an-da 2 yerde geçer.“Doğrusu, hanım ona sahip olmayı iyice aklına koymuş ve buna yeltenmişti de. Eğer Rabbinin burhanını görmeseydi o da kadına meyledecekti. Biz, ondan kötülüğü ve fuhşu uzaklaştırmak için işte böyle yaptık. Çünkü o, ihlâsa erdirilmiş kullarımızdandı.”[3]

-“Vezkur fîl kitâbi mûsâ, innehu kâne muhlesan ve kâne resûlen nebiyyâ”

-“Kitap’ta, Mûsâ’yı da an. Şüphesiz o seçkin bir insan idi. Bir resûl, bir nebî idi.”[4]

“Muhlis”, her zaman ihlas çizgisinden çıkabilen ihlas sahibi, “muhlas” ise, Allah’ın özel koruması altında olan ihlas sahibi kimselerdir. (bk. Zemahşerî, Maverdî, Nesefî, Yusuf, 24. ayetin tefsiri)

*-Muhlis ifadesi ise 3 yerde geçer.Bunlar;Zümer.2,11,14.âyetler.

*” İhlâs ne kadar İslâmiyette mühim bir esas olduğu…” [5]

 

*” İşte bu müthiş marazın merhemi, ilâcı, ihlâstır. Yani, hakperestliği nefisperestliğe tercih etmekle ve hakkın hatırı, nefsin ve enâniyetin hatırına galip gelmekle, – “Benim mükâfâtımı vermek ancak Allah’a aittir.” [6] – sırrına mazhar olup, nâstan gelen maddî ve mânevî ücretten istiğnâ etmekle Haşiye1 sırrına mazhar olup, hüsnü kabul ve hüsn-ü tesir ve teveccüh-ü nâsı kazanmak noktalarının Cenâb-ı Hakkın vazifesi ve ihsanı olduğunu ve kendi vazifesi olan tebliğde dahil olmadığını ve lâzım da olmadığını ve onunla mükellef olmadığını bilmekle ihlâsa muvaffak olur. Yoksa ihlâsı kaçırır.” [7]

*” Belki ehl-i hakikat, hakikatten gelen ulüvv-ü cenap ve ulüvv-ü himmet ve tarik-i hakta memdûh olan müsabakayı tam muhafaza edemediklerinden ve nâehillerin girmesi yüzünden bir derece sû-i istimal ettiklerinden, rekabetkârâne ihtilâfa düşüp hem kendine, hem cemaat-i İslâmiyeye ehemmiyetli zarar olmuş.” [8]

 

*2000 yılından öncesinde Malatya-da radyoda İhlas finansın müdürüyle yaptığım konuşmada,bir dinleyici telefonla bağlanarak şu soruyu sordu;

-İhlas finans kurumu milletten faizsiz olarak topladığı paraları,İzmir-de bulunan Egebank-a % 20-sini faize veriyor mu? Diye sormuştu.

Dürüst olan müdür,-evet- fakat oradan para çekilecek- demişti.

Böylece ihlasını kaybeden bu finans kurumu,çökmeye de mahkum oldu.

-Diğer taraftan paralel yapı diye isimlendirilen cemaat,içerisine rast gele aldığı insanlarla,makam ve şöhretin devreye girmesiyle,gözü bürüyen devlet gücünü ele geçirme sevdası,elli yıllık birikimin bitmesine,şaibeye,düşüşe sebeb oldu.

-İhlaslı bir dirhem amel,ihlassız batmanlarcasına tercih edilir.

Allah bizleri tam ihlasa mazhar kılsın…

MEHMET ÖZÇELİK

09-12-2014

[1] Zümer Sûresi: 39:2-3.

[2] Keşfü’l-Hafa, 2:3:12.

[3] Yusuf, 12/24.

[4] 19 / MERYEM – 51.

[5] Lemalar | Yirminci Lem’a | 152,-Zümer.2-3,11,14,A’raf.29,Hicr.40,Mümin.14.

[6] Yunus Sûresi: 10:72,Hûd Sûresi: 11:29,Sebe’ Sûresi: 34:47.

[7] Lemalar | Yirminci Lem’a | 154.

[8] Lemalar | Yirminci Lem’a | 159,Maide.48,Müminun.61,Fatır.32.

 




DAKYANUS ÖNCESİ VE SONRASI

DAKYANUS ÖNCESİ VE SONRASI

*Ashab-ı Kehf yani mağara arkadaşları Kehf suresi 9-26 ayetler arasında bahsedilmektedir.

Mağara sahibi dokuz kişi.

Yemliha, Mekselina, Mislina,Mernuş, Debernuş, Şazenuş,Kefeştatayyuş ve köpekleri Kıtmir Yedi Uyurlar olarak anılan ermişlerdir.

Tahminen miladi 284-290 yıllarında yaşanmış.

-Evvelden bir tane Dakyanus vardı.O ölünce iş bitiyor ve devri kapanıyordu.

Bizde ise sürüsüne bereket.Biri bitmeden öbürü başlıyor.

Dakyanus adayları gayet sürüyle…

*Bera b. Azib’in bildirdiğine göre sahabeden Üseyd b. Hudayr, Kehf suresini okurken, evinde bulunan at ürkmüş ve deprenmeğe başlamıştı. Bunun üzerine Üseyd: “Ya Rab! Sen afetten koru” diye dua etti. Bunun üzerine onu duman veya bulut gibi bir şey kapladı.

Sonra Üseyd, bu olayı Hz. Peygamber (s.a.)’e anlattı. Resulullah: “Oku ey Üseyd. Çünkü o bulut gibi görünen şey Sekine’dir; Kur’an dinlemek için yahut onu tebcil için inmiştir” buyurdu.

Bir hadise göre Hz. Muhammed Deccala denk gelen Kehf suresini okumalı demiştir.

Zamanımızda özellikle memleketimizde en fazla ihtiyaç duyulan,sekinet ve sükunettir.

*”Roma, Selçuklu, Dulkadiroğulları ve Osmanlı dönemlerinde kilise, cami, ribat ve kervansaray yapılmıştır:  Mağaranın önüne miladi 377’de Kral Teodus tarafından bir Kilises yaptırılmıştır. O devirde Afşin, Romalıların önemli bir vilayeti olan Kapadokya’nın sınırları içince bulunmaktaydı. Müslümanlar fetihten sonra Ashab-ı Kehf mağarasının yanına mescit inşa etmişler, Selçuklular döneminde ise külliye yapılmış. Bu eserlerin yaşaması için gelirler vakfedilmiştir.”

*Alman Şark Enstitüsü Başkanı Dr. Franz Babinger, inceleği Eshab-ı Kehf Mağaraları ile ilgili 1957 yılında “Ben Eshab-ı Kehf’ in yeri olarak Dünyadaki şu yerleri inceledim: İspanya’ da, İtalya’ da, Yunanistan’ da, Kıbrıs’ ta, Efes’te, Tarsus’ ta ve son olarak Afşin’ e geldim. Afşin deki Mağarayı günlerce inceledim. Çevresini, yörenin konumunu vs. her şeyi inceledim. Bir Astronomi Uzmanı, bir Arkeolog, bir Tarih Uzmanı, Dinler tarihini yazan araştıran bir yazar bu mevkii nasıl incelemesi gerekir ise o şekilde inceledim ve şu neticeye vardım : ‘Ya Kuran-ı Kerim’i inkar edeceksin, ya da bu mağaranın konumunu değiştireceksin veya değiştirmekle de olmaz her şeyiyle gerçek fışkıran topraklardan alıp götürmek lazımdır. Benim bir araştırmacı olarak hıristiyan aleminden elde ettiğim bilgiler münasebetiyle dünyaya şunu iddia ediyorum : Eshab-ı Kehf, Efsus (Afşin) tadır. ’[1]

****************

Ortadoğu-ya yerleştirilmiş olan yüz yıl önceki Dakyanus-ların yerine,daha tecrübeli Dakyanuslar yolda…

*Demode olan pkk-nın yerine başka bir terör örgütü yerleştirilmeye çalışılıyor.Bunun ise hedefi sadece Türkiye değil,biraz daha geniş kapsamlı bir alana yayılması sağlanıyor.

En az Ortadoğu-yu otuz yıl uğraştıracak yeni bir terör örgütünün yıllar önceki proje,bugünlerde devreye konulmaktadır.

Türkiye-nin ortadoğuya açılan yolları tıkanmaya çalışılıyor.

*Eski şehid genel kurmay başkanı,öldürülen,uçağı düşürülen Eşref Bitlis paşa,pkk-yı özetlemiştir:”Pkk,İsrail gizli servisi Mossad-dır.% 70-i İranda eğitim görmüş Ermenilerden oluşur.Bu birimin asli görevi,Osmanlının yeniden Ortadoğu-da can bulmasını önlemektir.Finansman kaynağı alman ve İngiliz devletleridir.”

Aynı ortaklar daha geniş çaplı olarak yine devredeler.

*İngiltere İsrailin arkasında…Ortadoğuun şekillendirilmesinde ortaklar.

*Dünyayı İngiliz Roşid ailesi idare etmektedir.

*İsrail-den sonra kafa tutulacak sıradaki devlet Abd.

İkinci -onu minute- Abd-ye…

*Dünya hayatı odun insanlarla insan olan insanların ayrıştırılmasına vesile olmaktadır.
Allah kuranda münafıklar için ;onlar istif edilmiş odunlar gibidirler,buyurur.Hayat odunlarla insanların mücadele yeridir.

Tinetlerinin gereğini yapmaktadırlar.

*”Ve minen nâsi men yu’cibuke kavluhu fîl hayâtid dunyâ ve yuşhidullâhe alâ mâ fî kalbihî, ve huve eleddul hısâm(hısâmi).”

“Ve izâ tevellâ seâ fîl ardı li yufside fîhâ ve yuhlikel harse ven nesl(nesle), vallâhu lâ yuhıbbul fesâd(fesâda).

-“Dünya hayatına dair konuşması senin hoşuna giden, pek azılı düşman iken, kalbinde olana Allah’ı şahid tutan, işbaşına geçince, yeryüzünde bozgunculuk yapmaya, ekin ve nesli yok etmeğe çabalayan insanlar vardır. Allah bozgunculuğu sevmez.”[2]

*Kirli müttefikler hem içte ve hem de dışta menfaat ortaklığı yapmaktadırlar.

*Marmara Üniversitesi’nde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İsrail’e karşı dik duran tek kişi Esed’dir” dediğini aktardığı İran dini lideri Hamaney’e tepki gösterdi; “Böyle bir dini önder olabilir mi?” dedi.

“Kalkıp da bir dini lider, ‘Suriye’de 250 bin kişi öldürülüyor, Niye buna karşı koymadınız?’ dediğimizde; ‘İsrail zulmüne karşı ayakta dik duran tek kişi Esed’dir’ diyor. Kendisine şunu diyorum, orada öldürülenler İsrail kendisine saldırırken dik durmadılar mı? Esed’in İsrail’e karşı bir tane kurşunu var mı? 250 bin insanı öldürüyor, siz hâlâ bunlara destek veriyorsunuz. Hâlâ bunlara silah, para gönderiyorsunuz. Böyle bir dini önder olabilir mi?”[3]

*Bu asır ve içindeki zulmün leşkerleri,asırların kustuklarını,bir defada fazlasıyla kusmaktadırlar.

“4 yıla yakın süredir devam eden çatışmalarda 17 bin 136 çocuk öldü. Bunların 94’ü Esed rejiminin gözaltı merkezlerinde can verdi. Bu sürede hayatını kaybeden sivillerin sayısı ise 121 bin 859’a ulaştı”

“2 milyon 300 bin çocuk zorunlu göçe maruz kaldı. Rejimin düzenlediği saldırılarda 3 bin 873 okulun zarar görmesi, zorunlu göç ve fakirlik nedeniyle 1 milyon 400 çocuk eğitimine devam edemiyor. İç savaşta diğer ülkelere göç eden 1 milyon 400 milyon çocuğun 650 bini eğitim alamıyor”

-Ashab-ı Kefh sahibleri gibi zulümden fiilen,fikren ve niyeten uzaklaşmalı.Taraftar olmamalı.Asla dönmeli.

Kur’an-a ve onun hakikatlarına kulak vermelidir.

Asıldan ve aslından uzaklaşan insanların kurtuluşu,yine asla ve aslına dönmesiyle mümkün olacaktır.

MEHMET ÖZÇELİK

01-12-2014

 

 

[1] http://www.haber7.com/arkeoloji/haber/895468-kurana-en-uygun-eshab-i-kehf-magarasi

[2] 2/BAKARA-204-205

[3] http://www.habervaktim.com/haber/390206/boyle-bir-dini-lider-olabilir-mi.html

 




DÜN VE BUGÜN

DÜN VE BUGÜN

            Dün 11 Eylül de ikiz kuleleri yıkanlar,bugün Işid-i kurdular.

            Dün 11 Eylül bahanesiyle ırak ve afganistana saldıranlar,bugün Işid-le ortadoğuya;Suriye,Türkiye gibi islam ülkelerine saldırıyorlar.

            Dün Türkiyeyi içerden kuşatamayanlar,bugün Işid-le dışardan kuşatmaya çalışmaktadırlar.

            Dün Kahraman Maraş-Sivas-Çorum olaylarını çıkaranlar,bugün bunu ortadoğuya taşıyanlardır.

            Dün 11 Eylülle Abd-nin önünü açanlar,bugün Işid-le İsrailin önünü açmaya çalışanlardır.

            Dün İranla çatışma numarası yapanlar,Bugün İranla çatıştırmak için ittifak yapmaktadırlar.

            Dün Türkiyeye Abd-nin yaptığını,bugün İranla ortaklıkla yapmaktadırlar.

            Dün batının bombaladığı İstanbul ve Ankara,Bugün İran tarafından Sivas/Madımak bombalanmaktadır.

            Dün içte Cıa-Fbı ajanları cirit atarken,bugün İsrail ve İran ajanları cirit atmaktadır.

            Dün Türkiyeyi içten darbelerle yıkan Abd,bugün dıştan yıkmaya çalışmaktadır.

            Dün soldan ve solla vuranlar,bugün sağdan ve sağla vurmaktadırlar.

            Dün orduyu kullananlar,bugün emniyeti kullanmaktadırlar.

            Dün hükümeti kurup destekleyenler,bugün hükümeti köstekleyip yıkmaktadırlar.

            Dün soldan gelen hücum ve saldırı,bugün sağdan katmerli olarak gelmektedir.

            Kurt gövdenin içine girdi.

            Dün cumhuriyetle vuranlar,bugün zamanla vuruyorlar.

            Dün parayla buluşanlar,bugün paralelle buluştular,onlara bulaştılar.

            Dün Öcalanı devreye koyanlar,bugün onu devreden çıkarıyorlar.

            Dünkü at izi,bugün it izine karıştı.

            Dün önde giden atlılar,bugün geri kaldılar,geride kaldılar.

            Dün vermeden yiyenler,bugün verip semizleterek yiyiyorlar.

            Dünkü Kâni,bugün oldu yâni!!!?

            Dün Risale-i Nurları engelleyenler,bugün sahiblenmiş görünüyorlar.

            Dünkü Mekke devri,bugün Medine devrine döndü.

            Dünkü müşrikler,bugün münafık oldu.

            Dünkü mücahitler,bugün mütait oldu.

            Dün birbirlerini yiyenler,bugün aynı sofraya oturmuş beraber yiyiyor,milleti yiyiyorlar.

            Dünkü solcu ve materyalistler,bugün sefahete bulaşmış,kirlenmişler.

            Dünkü pislikler,bugün kanalizasyonda bir-leş-mişler.

            Dün materyalizmle gelişen batı,bugün batıyor.

            Dün fakirlikle tökezleyen İslâm dünyası,bugün zenginlikle,materyalizmle imtihan oluyor.

            Dünkü keser ve sap,bugün oldu hesap.

            Dün zirveye çıkan darbeciler,bugün zırvalanıyorlar.

            Dün başkaları tarafından tarlası sürülen Yazıoğlunun,bugün bahçesine ağaç dikiliyor.

            Dün Chp-yi öne sürenler,bugün onların tarlasını sürüyorlar.

            Dün kalblere taht kuranlar,bugün başlara baht oluyor.

            Dünü olmayanın bugünü de olamaz.

            Dünü harcayanlar,bugün harcandılar.

            Dününü yiyenler,bugün yenildiler.

            Âyette:”Biz günleri insanlar arasında devrederiz.”buyruluyor.

            Dün dünümüzü çalanlar,bugün çalındılar.

            Dün zahiren kayıpta olanlar,bugün kazançlı çıktılar.

            Dününü ve bugününü kaybetmeyenler,kazandılar.

            Dün şöhret olanlar,bugün unutuldular.

            Dün unutturulanlar,bugün şöhret! Oldular.

            Dün dünya dönüyordu,bugün de dönüyor.

            Dün neredeydin,bugün nerede?

            Dün kiminleydin,bugün kiminle?

            Dünle bugünü aynı olanlar,zarardadırlar.

            -Dün dündür bugün bugündür-diyenler,dünde kaldılar.

            Dün zor olanlar,bugün kolay oldular.

            Dün bir paraya alınamayan deve,bugün bin paraya alınıyor.

            Dün çoban olanlar,bugün patron oldular.

            Dün sürülenler,bugün sürü sahibi olup,sürdüler.

            Dünkü maddi çıkış,bugün yerini manevi çıkışa bıraktı.

            Dün olanlar,bugün öldüler.

            Dün ölenler,bugün kabirde hesap verdiler.

            Bugün hesap verenler,kabrinde azab çekiyorlar.

            Allahım!Dünümüzü ve Bugünümüzü koru..Hayra tebdil eyle…Amin.

MEHMET ÖZÇELİK

02-12-2014




DÜNYASINI BATIRAN ÂHİRETİNİ BİTİRENLER

DÜNYASINI BATIRAN ÂHİRETİNİ BİTİRENLER


            İnsanların farklı olması için,farklı ve muhalif görüşler sergilemesi gerekmez.

            Hele hele meşhur olmak için cami duvarına da bevletmek gerekmez.

            Türkiye-de dini yıkıp kaldıramayanlar,dinin saflığını ve safiliğini bozmaya çalışmaktadırlar.

            -Kur’an bize yeter- deyip de,en sahih hadisleri ve kaynaklarını mevzu deyip bir çırpıda reddedenler,kendi görüşlerini çok kuvvetli göstermekte,hiçbir kuvvetli delil de gösterememektedirler.

            -Kur’an bana yeter- diyen adeta anayasa maddelerinin dışındaki tüm kurumların yönetmeliklerini tanımamakta ve kabul etmemektedir.

            Anayasa maddesi mücmeldir.Tafsilatı ise onun uygulanabilirliliğidir.

            Yüzlerce sahih ve kuvvetli delili reddedip,bir iki zayıf delili -aklımıza uyuyor -diyerek kabul etmemektedirler.

            Oysa o aklın akıl olması gerektir.

            -Neden Kur’an dışındaki kaynakları inkâr ettikleri de artık belli olmuştur;

            Kendi sönük ve silik görüşlerine yer açmak için…

           

*Efendimiz, – Hz.Ömer-den korkmuş- diyerek iftira atanlar,onu tanımayan seviye ve şahsiyetten mahrum kimselerdir.          

            -Kahramanlık timsali Hz.Ali;Harbin dehşetlendiği anda,biz Peygamberin arkasına sığınırdık,der.

            Bir gün Medine-de gece vakti bir gürültü duyulur.Dışarıya çıkanlar uzaktan gelmekte olan bir atlıyı görürler.

            Yaklaşan kişi ise Efendimizdir.

            Halka cevaben;Ben teftiş ettim,bir şey yoktur,der.Halkı teskin eder.

            Bütün Mekkelileri,bütün dünyayı karşısına alarak mücadele edip,mücadelesinde de başarıya ulaşan bir kimse,nasıl korkak olabilir?

            Bu ifadeler tamamen hissi durumun ötesinde,ne seviye,ne şahsiyet ne de insaniyetle bağdaşmayacak bir herzedir.

            Bu durum tamamen (PİS KOKU VE KİBRİN YANSIMASIDIR).

 

            *“İslamoğlu Tefsir-Mealinde Efendimiz ile ilgili bir hususu,tefsirlerde kabul görmeyen bir yorumla,şaibeli olabilecek bir surette –o da büyük puntolarla- (KİBİRLİ ADAM) [1] diye bir yorum yapmış,bununla peygamberimizin kasdedildiğini söylemese de,güven zafiyeti sebebiyle bir şaibeye daha kapı açmış oldu.Ve de peygamberin hata edebileceğini dile getirmiştir.

 

 

*********************

 

            Üstad Bediüzzamanla ilgili olarak sitayiş-kârane ifadelerde bulunan M. İslâmoğlu,bu günlerde Mevlana ve Bediüzzamanı boyuna bakmadan tenkide kalkışmaktadır.

            Bu iki ifade arasında tam bir tezad görülmektedir.

            İstikrarsız ve isabetsizliğini göstermektedir.

            Sinekler ne zamandan beridir kartalları taklid etmeye başladılar?

            İkisi de uçar ancak biri serada diğeri süreyyada.

            -Bediüzzaman ifadesi kendisine Mısır ulemasından olan Şeyh Bahid tarafından verilmiştir.

            İlk olarak bu ismi kullanan da o değildir.Bediüzzaman-ı Hemedani de bunlardandır.

            -İslamoğlu kelimelerde boğulup,manaya nüfuz edememektedir.

            İslamoğlunu Bediüzzaman ve Mevlana çarptı!!!

 

*İsterseniz bir de babasının dilinden İslamoğlu-nu tanıyalım:

“Mustafa’yı şeytanım kadar sevmiyorum, dünyaya fesat dağıtıyor. Humeyni’nin birinci adamı! Dua edelim de Cenab-ı Hak hidayet eylesin. Yaşı 55 oldu, torun sahibi oldu ama İran kafalı, Humeyni kafalı, evinin her tarafı İranlıların kitabıyla dolu, o yüzden babasıyla da görüşemez.”[2]

 

            Kötü bir çığır açıp kayba sebeb olmak,münferid bir tükeniş değildir.Fitne uyandırılmakta,hakkın aranmasından çok,hak ve hakikat yaralanmaktadır.

           

*Geçmişte çöpe atılıp itibar görmeyen görüşleri,çöplükten çıkarıp yeni bir versiyonla,yeniymiş gibi gösterilmekte,insanlar kandırılmaktadır.

Hayatında da mematında da hayırla yadedilmeyecektir.

 

*Daha önce kendisini –faydalanılabilir mayınlı tarlaya- benzettiğim bu zat, faydayı da yitirmiştir.Geriye mayınlı tarla bırakmış,zarardan başka bir faydası söz konusu değildir.

Sadece gündemi bulandırmakta,durultma faaliyetlerini tahrik etmektedir.

 

*Kendisiyle proğram yapan Sayın Sena-i Demirci-ye gelince,bir iki kelam etmeyi düşünüyorum;

Elbette faydalı olacağını düşünüyordur.

Ancak kendisine hüsnü zan besleyenler,muhatabına olan adem-i itimadı kaybetmektedirler.

Dolayısıyla menfiliklerin ve yanlış düşüncelerin yayılmasına sebeb olunmaktadır.

-Bu vesileyle kendilerine bir hatıramı anlatayım belki faydalı olur.

-1984 yılında Kayseride rahmetli Ali Mutlu abi ikindi derslerine iştirak eder, herkes gittikten sonra bizimle sohbet etmek amacıyla beklerdi.

Bir gün herkes gittikten sonra az kalıp merakımı gidermek amacıyla;

Mehmet kardeş,erkenden gideyim de yolda İslamoğluna uğrayayım,belki bir şeyler anlatırım.

Demek ki anlaşılamamış.

 

*Önceki –Muhammedsiz İslamiyet- [3] yazımda da tehlikeye dikkat ettiğim gibi,iki bin yıl sonra yeni bir Pavlus dönemi başlatılmaktadır.

 

*1970-lerde siyasi alanda etkide bulunan İran,şimdilerde fikri ve dini yönden etki ve tahrib yapmakta ve de fitne ile münakaşa kapısını açmaktadır.

 

İslamoğlu iran furyasını estirirken,ondan geri kalmamaya çalışan Abdulaziz Bayındır da bozulan selefi,vehhabi akımını sürdürmeye çalışmaktadır.

İkisi de ortak noktalarda birleşmektedirler.

Hedef suyu ve zihinleri bulandırmaktır.

-Maalesef şeytanı taşlamaktan,Rahmanı zikretmeye,rasulüne salavat getirmeye vakit bulamamaktayız.

Kirleri temizlemeye çalışmaktan,normal temizlik işlemine geçilememektedir.

 

*Tenkid edilen birkaç noktaya gelince;

            -Ebced-Cifir meselesi:

            -Bu konuda daha önceleri yazmıştım [4]

            Eskiden camilerde elif-ba öğrenirken şöyle okurduk;

‘ebced’, ‘havvez’, ‘huttî, ‘kelemen’, ‘sa’fes’, ‘karaşet’, ‘sehhaz’, ‘dazığ’

*” Sekizinci Sehiv: Raporun ikinci sahifesinde “İlm‑i huruf ile, Ebced hesabıyla hüküm çıkarmak, okunması haram olan ilimlerdendir” diye Reddül Muhtar şârihi demiş” diye yazmışlar?

Elcevab: Kur’ân’ın haddü hesaba gelmez manaları, işaretleri, tefsirleri Hazret‑i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’dan sarihan görünmüyor.. Fakat bütün o manalar o kudsî menba’ın tereşşuhatıdır. ılm‑i huruf değil, belki pek zâhir ve hesabî olan hesab‑ı ebced ve gözle görünen tevafuklarla Kur’ân’daki işaret ve nüktelerin fehmi için bir vesile yaptığım Hazret‑i Peygamber Aleyhisselâtü Vesselâm’ın sünnetine ittiba’ımıza elbette hiç bir vecih ile münâfâtı olamaz.”[5]

*”Bir hadîs-i şerîfte, “Ebced’i ve tefsirini öğreniniz! Elif, Allah ve İllallah’tır. Yahud, Allah isminden bir harftir. ‘Be’ Allah’ın icâdıdır. ‘Cim’ Allah’ın behçetidir. ‘Dal’ ise, Allah’ın dinidir.” [6]

Timur Anadolu’ya geldiğinde Sivas’ı 803 hicrî yılında yakıp yıkmış; buna tarih olarak harâb kelimesi şürülmüş ki hı: 600 + re: 200 + elif: 1 + be: 2 = 803 etmektedir.

Meşhur mutasavvıf ve şair Şeyh Galib’in doğum tarihine eser-i ışk terkibi düşürülmüş; gerçekten de elif: 1 + peltek se: 500 + re: 200 + ayn: 70 + şın: 300 + kaf: 100 = 1171 hicrî yılıdır.

Bir başka tarihçi de yine Şeyh Galib’in doğumu için cezbetu’llah terkibini bulmuştur ki o da: Cim: 3 + zel: 700 + be: 2 + te: 400 + elif: 1 + lâm: 30 + lâm: 30 + he: 5 = 1171 etmektedir.

İstanbul’un Türkler tarafından fethi olarak beldetün tayyibetün terkibi meşhurdur ki hicrî 857 eder: Be: 2 + lâm: 30 + dal: 4 + te: 400 + tı: 9 + ye: 10 + be: 2 + te: 400 = 857.

Rivâyete göre; Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî’ye yaşını sormuşlar,

“—Hüdâ’dan bir küçüğüm, varın siz hesaplayıp bulun!” diye cevap vermiş.

Hüdâ: Hı: 600 + dal: 4 + elif: 1 = 605 eder. Bu rivayete göre Mevlânâ 604 hicrî yılında doğmuş oluyor. Mevlânâ Hazretleri’nin ölümü ise: İbret’tir: Ayn: 70 + be: 2 + re: 200 + te: 400 = 672.

Muhammed kelimesi ebcedle 92 eder. Mim: 40 + hâ: 8 + mim: 40 + dal: 4 = 92. Aman sözü de aynıdır: Elif: 1 + mim: 40 + elif: 1 + nun: 50 = 92. Bu eşitliği göz önünde tutan bir şair, Peygamber SAS Efendimiz’e yazdığı na’tında şöyle diyor:

Aman lafzı senin ism-i şerifinle müsavidir;
Anınçün âşıkın zikri  amandır yâ Rasûlallah.

*” Keşfu’z-Zünûn’da, cifir ve ebced ilminin, konunun uzmanları olan mânevî ilimlerde derinleşen simalar için bir çok esrarın anahtarı hükmünde bulunduğu ve Hz. Ali tarikiyle özellikle Ehl-i Beyte tevârüs eden bir ilim olduğu belirtilmiştir. Bu ilmin eski peygamberlerin kitaplarında da yer aldığına dair rivâyetlere işaret eden Çelebi, “Bu ilme, ancak âhirzamanda gelecek olan Hz. Mehdî, hakkıyle vâkıf olur” diyen bazı âlimlerin görüşlerine de yer vermiştir.”[7]

*” İzz b. Abdusselam’ın bildirdiğine göre: Hz. Ali, Şura Suresinin başında yer alan “Hâ-Mim-Ayın-Sin-Kaf” şifreli harflerden, Muaviye ile kendisi arasında vuku bulan hadiseleri çıkarmıştır.” [8]

*”Evet, şeddesiz beş yüz (500) eder; doksandır (90). İstikbale bakan çok âyetler, hem bu asrımıza, hem o asırlara işaret etmeleri cihetinde istikbalden haber veren İmam-ı Ali (r.a.) ve Gavs-ı âzam (k.s.) dahi, aynen hem bu asrımıza, hem o asra bakıp haber vermişler. Kelimeleri bu zamana değil, belki bin yüz altmış bir (1161) ve sekiz yüz on (810) ederek, o zamanlarda ehemmiyetli maddî mânevî şerlere işaret eder. Eğer beraber olsa, Milâdi bin dokuz yüz yetmiş bir (1971) olur. O tarihte dehşetli bir şerden haber verir. Yirmi sene sonra, şimdiki tohumların mahsulü ıslah olmazsa, elbette tokatları dehşetli olacak.” [9]

-Üstad 1944-de telif ettiği meyve risalesinin 11.meselesinde felak suresinin tefsirinde 27 yıl sonra vuku bulacak 1971 terör,anarşi ve ihtilalinin şerrinden bahsetmektedir.

MEHMET ÖZÇELİK

25-11-2014

[1] 1.Baskı.Ağustos.2009,sh.94.

[2]https://www.google.com.tr/search?q=Mustafa%E2%80%99y%C4%B1+%C5%9Feytan%C4%B1m+kadar+sevmiyorum&ie=utf-8&oe=utf-8&aq=t&rls=org.mozilla:tr:official&client=firefox-a&channel=nts&gfe_rd=cr&ei=H9Z0VJXMJsGo8wf4ooLgDA#q=Mustafa%E2%80%99y%C4%B1+%C5%9Feytan%C4%B1m+kadar+sevmiyorum&rls=org.mozilla:tr:official&channel=nts&tbm=vid

http://www.ihvanlar.net/tag/mustafa-islamoglu/

[3] http://www.tesbitler.com/index.php/makaleler/64-oen-sayfa-makaleler/2602-muhammedsz-slamyet

[4]http://www.tesbitler.com/index.php/component/search/?searchword=Ebced&ordering=&searchphrase=all

[5] Mufassal Tarihçe-I Hayat.Abdulkadir Badıllı.c/2.sh.461.

[6] Müsned-ül Firdevs, 2, 43,bak.Yeni Asya.20-5-2003.A.Ferşadoğlu.

[7] bk. Kâtib Çelebi, Keşfuz-Zünûn, I/592., http://www.sorularlaislamiyet.com/article/556/ebced-cifir.html

[8] bk.es-Suyutî, el-İtkan, II/14.; el-Âlûsî, I/102. http://www.sorularlaislamiyet.com/article/556/ebced-cifir.html

[9] Asa-yı Musa, Sayfa 78

 




KÂİNATI YÖNETEN İKİ GÜÇ; HARF VE SÖZ

Evet  kâinat harf ve sözle başladı ve halende devam etmektedir.

            En az 12 ve en fazla 74 harften oluşan dünyanın 6912 adet dili,insanlığı idare etmekte,iletişimi sağlayıp,varlığını devam ettirmektedir.

            Bütün dillerde ortalama 30 harf ve ondan oluşan sözler hayatı oluşturmaktadır.

            Beden savaşlarından önce,söz savaşları başladı.

            Dünyadaki savaşlar,sözlerin savaşlarıdır.

            Dillerin savaşı,savaşın ve savaşanların dili ve sözüdür.

            Mümini kâfirden ayıran onun sözüdür.

            Öz söz olup çıktı.

            Söz sihirdir.

            Söz şifadır.

            Açıl susam açıl,kapan susam kapan.Söz açar,söz kapar.

            -Dünyayı idare eden harfler,sırları ve tılsımlarıdır.

            -Sözü yine söz susturmaktadır.Sesi kesecek ve kısacak,yine sözdür.

            -İlk yaratılan kalemdir.

            İlk sözle her şey oldu.

            KÜN   yani   OL  ve Her şey (o sözle,o söz üzerine,o sözün etkisi ve yaptırımı ile) OLUVERDİ ( ve hala da o oluşumunu devam ettirmektedir.)[1]

            İlk sözler;-İnni cailun fil erdi halifeten – oldu.[2]

            İlk defa üst kurulda bulunan melekler konuştu;”Yer yüzünde fesad çıkaracak ve kan dökecek varlıklar mı yaratacaksın?”[3]

            -Allah sözlerini inci gibi kitaplara döşedi.

            -Söz özün sözcüsü oldu.

            Söz ustaları çıktı.

            Peygamberlerin birinci görevi,söz oldu,söyledi,duyurdu.

            -Söz ola kese savaşı,söz ola kestire başı.

            -Bir nokta sükut ile,gözü kör etti.

            Yer yüzünün söz taşları döşendi.

            İnsan da ilk sözünü söyledi;

            “Ben nefsime zulmettim.”[4]Cennetin nimetlerinden kendimi ve zürriyetimi mahrum ettim.

            -Söz insanları birbirinden ayırdı.

            Sözle insanlar cennet ve cehenneme ayrıldı.

            Sözle göz kör oldu,sözle gözler açıldı.Tââ gönüllere kadar uzandı.Gönülleri fethedip kendisine bağladı.

            -Söz bazen dua,bazen siyah bulutlar oluşturan beddua oldu.

            Dua sözleri ile oluşan Rahmet bulutları yağmuru yağdırırken,beddua ile oluşan zahmet bulutları sel oluşturdu.

            -Söz rahmet oldu..Söz zahmet oldu.

            Söz bakış oldu,oldurdu..Söz bakış oldu öldürdü.

            Söz bal oldu ballandı..Söz zehir oldu öldürdü.

            -Arı su içer bal akıtır,yılan su içer zehir akıtır.

            Söz söz oldu bal akıttı,Söz özü yıktı zehir akıttı.

            Sözle yükselenlerle beraber,sözle çökenler,sözü beddua olup yükselişi duranlar, alçalışa geçtiler.

            Evleri yıkayım derken,evleri yandı,evlerini yıktı.

            Söz misk oldu,iç açtı.

            Söz sır oldu,içleri kararttı.

            -Kur’an ve elçisi asırlardır insanlara sözle hakim oldu..Hükmünü sürdü, sürdürdü.

            -Sözlü sataşmalar,O’nunla çatışmadı,O’nunla atıştı.

            O’nların karşısındaki sözler kısık kalırken,O’nunla olan,O’ndan olan sözler gürleşti,yankılandı,dünyayı sardı.

            Dünyayı sözler ve saz sahipleri yönetiyor.

            -Allah varlıklara sürekli sözle hitap ediyor.

            “Ey yer suyunu yut,Ey gök suyunu tut.”[5]

            Peygamberlere vahiy ile,insanlara ilham ile,hayvanlara sevku-ceyş ile söz söyledi.

            -Kâinatı söz imar etti..Söz yaptı..söz yıktı…

            -İletişimi söz sağladı..Bağlantıyı söz kopardı…

            Kur’an-ı Kerim güzel ve kötü sözden şöyle söz etti:

-“Allah’ın, hoş bir sözü; kökü sağlam, dalları göğe doğru olan, Rabbinin izniyle her zaman meyve veren hoş bir ağaca benzeterek nasıl misal verdiğini görmüyor musun? İnsanlar ibret alsın diye Allah onlara misal gösteriyor.”[6]

            -“Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.”[7]

            -“Rüştüne erişinceye kadar, yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın, verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü söz (veren sözünden) sorumludur.”[8]

            -“Kullarıma söyle: (İnsanlara karşı) en güzel sözü söylesinler. Çünkü şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır.”[9]

            -“Onlara rahmetimizden bağışta bulunduk. Onlar için yüce bir doğruluk dili var ettik (güzel bir söz ile anılmalarını temin ettik).”[10]

             -“Bunun üzerine Mûsâ öfke dolu ve üzgün bir halde halkına döndü. “Ey kavmim! Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmadı mı? (Ayrılışımdan sonra) çok zaman mı geçti, yoksa üzerinize Rabbinizden bir gazap inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz söze uymadınız (ve buzağıya taptınız)?” dedi.”[11]

             -“Ey Peygamber’in hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer Allah’a karşı gelmekten sakınıyorsanız (erkeklerle konuşurken) sözü yumuşak bir eda ile söylemeyin ki kalbinde hastalık (kötü niyet) olan kimse ümide kapılmasın. Güzel (ve doğru) söz söyleyin.[12]

              -“Her kim şan ve şeref istiyorsa bilsin ki, şan ve şeref bütünüyle Allah’a aittir. Güzel sözler ancak ona yükselir. Salih ameli de güzel sözler yükseltir. Kötülükleri tuzak yapanlar var ya, onlar için çetin bir azap vardır. İşte onların tuzağı boşa çıkar.”[13]

               -“Sözü dinleyip de onun en güzeline uyanlar var ya, işte onlar Allah’ın hidayete erdirdiği kimselerdir. İşte onlar akıl sahiplerinin ta kendileridir.”[14]

               -“Allah sözün en güzelini; âyetleri, (güzellikte) birbirine benzeyen ve (hükümleri, öğütleri, kıssaları) tekrarlanan bir kitap olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların derileri (vücutları) ondan dolayı gerginleşir. Sonra derileri de (vücutları da) kalpleri de Allah’ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Kur’an Allah’ın hidayet rehberidir. Onunla dilediğini doğru yola iletir. Allah kimi saptırırsa artık onun için hiçbir yol gösterici yoktur.”[15]

                -Kötü ve boş söz ise;

                Kuranda boş söz ve amel ile alakalı tahmini 4 âyet geçiyor

                “Ve onlar ki, yalan şahitlik etmezler, Ve boş sözle karşılaştıkları zaman vakarla (kerim olarak) geçip giderler.”[16]

                “Onlar, boş söz işittikleri zaman, ondan yüz çevirirler ve “Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz size. Size selam olsun. Biz kendini bilmezleri istemeyiz” derler.”[17]

                “Orada boş bir söz ve günaha sokan bir laf işitmezler.”[18]

               “Boş şeylere (iş-davranış ve sözlere) dalanlarla dalar giderdik.”[19]

MEHMET ÖZÇELİK

30-12-2014

[1] Bakara 117, Enam 73, Nahl 40, Yasin 82.

[2] Bakara.30.

[3] Bakara.30.

[4] A’raf, 7/23.

[5] 11/HÛD-44.

[6] 14/İBRÂHÎM-24.

[7] İsrâ.23.

[8] İsrâ.34.

[9] İsrâ.53.

[10] Meryem.50.

[11] Tâhâ.86.

[12] Ahzâb.32.

[13] Fâtır.10.

[14] Zümer.18.

[15] Zümer.23.

[16] Furkan-25:72.

[17] Kasas-28:55 –

[18] Vakıa-56:25 –

[19] Müddessir-74:45.