DEVLET VE MHP BU MU ?

DEVLET VE MHP BU MU ? – Sesli Dinle

Normalleşen Yeni Türkiye’nin “kişiye özel devlet imajından kurtulması” olarak yorumlanan gelişme sosyal medyada büyük destek gördü.[1]

*”MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yeni yıl mesajında, dün Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda yapılan MGK toplantısını eleştirerek, “Ne acıdır ki, kaçak ve karanlık sarayda Atatürk resmini asmadan toplanan MGK’nın gerçek ve hakiki gündemi sanaldır, millet ve devlet menfaatiyle asla bağdaşmamaktadır” dedi.”[2]

Mhp bu mu?

Mhp solun sağ kolu mu?

Türkiye-yi sağdan ve soldan kuşatmanın diğer bir adı ve yöntemi.

*”Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı, “Son dönemde ülkemizde demokrasi ve özgürlükler alanında yaşanan normalleşme süreciyle birlikte toplum olarak birtakım vesayetçi zihinsel bariyerlerin aşılmasında önemli ilerlemeler kaydetmiş olduğumuz kanaatindeyim” dedi.”[3]

*Hep anlatıyorum;Türkeş-in ölümü üzerine hafta başını bekleyip başsağlığı dilemek üzere okulumuzda bulunan değerli ve maneviyatçı mhp-nin ikinci adamı öğretmen arkadaşa baş sağlığı dilemeyi düşünüyordum.

Baş sağlığı dilediğimde hayrette kaldığım şu cevabı vermişti;

-“Boş ver hocam ya..iyi ki öldü.Eğer ölmeseydi Mhp-yi Atatürkçü yapacaktı.”

*Mhp aslan postunda görüntü vererek,neye büründüğünü gösterememe sıkıntısı mı yaşamaktadır?

*Oyuna her an açık bir kapısı bulunmakta mıdır?

*Chp nin değirmen suyuna giren paralel yapı veya chp-yi kendi değirmen suyuna getirdiğini düşünen paralel yapı gibi,mhp-de acaba her an chp-nin değirmen suyuna açık bir parti midir?

*Mhp-nin takdir edilecek olan en önemli işi, kendi gençliğini sokağa dökmemesi olmakla beraber,Bahçeli beyanatlarıyla adeta içinde bulunanların hırçınlık yapmasına sürekli kapı açmaktadır.

Saldırgan bir tavır sergilemektedir.

Projesi olmayan,şiddet konuşmaları yapmaktadır.

*Genel kurmay başkanını tenkid ederken,adeta darbeci genelkurmay başkanlarına hasretini dile getirmektedir.

Darbeye davetiye çıkarmaktadır.

Mhp kimliğini mi bulmalıdır yoksa kimliğine mi kavuşmalıdır?

Mhp kimlik problemi yaşamaktadır.

Bir türlü ne olduğunu net olarak göstermemektedir.

Bir yandan erkeklik yaparken,diğer yandan devletin ve genelkurmayın erkekçe Süleyman Şahın türbesini korumalarını tenkid etmektedir.

Mhp-de chp gibi kaostan mı beslenmektedir?

Hükümetin devrilmesi için adeta sağdan da soldan da memleketin kaybı bile düşünülmektedir.

Mhp milliyetçi mi,maneviyatçı mı,Atatürkçü mü,ulusalcı mı yoksa hepsi mi?

Eğer hepsi ise,o zaman o hiçbir şey değildir…

*Solu ve şimdilerde paralel yapıyı anlıyorum da,mhp-yi anlamaya çalışırken,bir türlü o kendisini anlatamamaktadır.

Gençliğin cevvaliyetinden istifade etmeye çalışmaktadır.

Maneviyatı da yüzüne gözüne bulaştırarak…

Çok değerli insanlar da harcanmaktadır.

*********************  

Türkiye bir asırlık kimlik çöküntüsünden kurtulamamaktadır.

Kişilik sorunu yaşanmaktadır.

Manevi çöküntü içerisinde bulunmaktadır.

Hala aslan postundaki koyun melemeleriyle yaşamaktayız.

Utanmadan köşk tartışması yapılmakta,ecdadtan ders alınmamakta ve dünyanın öbür ucundan menfaat için gelen abd-ye ses çıkarmazken,askerin korunması için yapılan operasyonu bir türlü hazmedememektedir.

Türkiye kısırlaştırıldı.

Bir asırdır yerde sürünenler bir türlü ayağa kalkamamakta,kaldırmaya çalışanlara da direnmektedirler.

İzzet ağır gelmektedir.

Tıpkı Musanın kavmi gibi,firavun korkusu ve baskısı ruhları yaralamakta ve kanatmaktadır.

Toplum silkelenmeli,daha ağır bir tokat yemeden…

Kişiliğini bulmalı,tamamen kaybetmeden…

Zilletle yaşamaktansa,izzetle ölümü tercih etmelidir.

MEHMET ÖZÇELİK

25-02-2015

 

[1] http://www.yeniakit.com.tr/haber/ak-saraydaki-ilk-mgkda-dikkat-ceken-ayrinti-43736.html

[2] http://www.haber7.com/ic-politika/haber/1261111-bahcelinin-ataturk-tepkisi-bosa-cikti

[3] http://www.habervaktim.com/haber/401140/avci-egitim-sisteminde-hasar-buyuk.html

 




ZALİM VE MAZLUM

ZALİM VE MAZLUM- Sesli Dinle

 Âyette:” Zaharel fesâdu fîl berri vel bahri bimâ kesebet eydin nâsi, li yuzîkahum ba’dallezî amilû leallehum yerciûn(yerciûne).”

-“İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.”[1]

-“Ve izâ tevellâ seâ fîl ardı li yufside fîhâ ve yuhlikel harse ven nesl(nesle), vallâhu lâ yuhıbbul fesâd(fesâda).“

-“O, dönüp gitti mi (yahut bir iş başına geçti mi) yeryüzünde ortalığı fesada vermek, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak için çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez.”[2]

Yeryüzünde nesiller ve kültürler yok edilmektedir.

Dün insanları yok edenler,bugün beraberinde nesilleri yok etmeye çalışmaktadırlar.

Dünya maddi ve manevi yönden çürümeye ve çürütülmeye yönlendirilmektedir.

*İçimizdeki Martin Luther-ler…

Ancak farkı şu;o hak bir dine karşı değildi.Böylece yapılan protesto haklı idi.

İslama yapılan ise,hakka karşı olduğu için yapanlar haksızdır.

*Türkiye-deki dünkü senaryo şu idi;Şeriat geliyor.

Bugünkü senaryo ise;Laiklik elden gidiyor.

Sonuçta aynı çirkin ve saldırgan noktada birleşiyorlar.

*Başta bir mason teşkilatı olan ittihat ve terakki ile devam eden ve onun devamı durumundaki bir asırdır Chp, bu milleti ve bu milletin değerlerini temsil eden ve edebilecek olan bir temsiliyete sahip değildir.

*Dünkü İstiklal mahkemelerinin üç Alisinden olan Cellat Kara Ali hatıralarında sadece kendisinin 5216 kişiyi astığını söyler.

Resmi makamlar ise bunun 1054 olduğunu söyler.

İnfaz kurulları gibi savaşmışlardır.

-Devamında mı?

-Kemal Tahir Kürt Kanunu adlı eserin sahife.219-da;” bizim ömrümüz bütün suçlarımızı muhaliflerimize yüklemekle geçmiştir. büyük politika sandık bunu… daha beteri en suçlularımıza, en utanmazlarımıza uyarak, doğru söyleyenlere, hiçbir suçu olmayanlara diş biledik yıllarca… giderek muhaliflerimizle aramızdaki ilintileri hırsızlarımız, alçaklarımız, manyaklarımız belirleyip denetler hale geldi. bu heriflerin ne kadar rezil, ne kadar işe yaramaz olduklarını … ne demek işe yaramaz! tersine kancıklıklarını… aptallıklarını… çalıp çırptıklarını bile bile muhaliflerimizi en alçak iftiralarla karalamalarını beğeniyorduk, sırtlarını sıvazlayarak kışkırtıyorduk, mükafat olarak da çalmalarına, namussuzluklarına göz yumuyorduk.”

Bu durum cumhuriyetin yüz karası ve silinmez bir lekesidir.

*1970-lerde zihni ve dili kanlı olanlar,bugün eli de kanlı hale geldi.

            Dün ekilen menfi tohumlar,bugün derilmektedir.

            *Bugün ferdi veya toplu öldürmelerde,ferdin hakkının korunması gerekir.

Bu amaçla cezalar arttırılmalıdır.Adam öldürme,tecavüz,hırsızlık, kapkaççılık, rüşvet,tiner,faili meçhuller için;hem bataklıklar kurutulmalı hem de idam cezaları uygulanmalıdır.

            -Adıyaman-ın eşrafından Rahmetli Mahmut Allahverdi ağabey,başından geçen bir olayı birkaç kere bize anlatmıştı.

            Bir savcı kendisine;hırsızlıktan dolayı islamdaki el kesmenin şefkate aykırı olduğunu söyler.

            Mahmut abi ne kadar söylerse de bir türlü kabul etmez.

            Aradan birkaç ay geçtikten sonra yıllık iznini alıp memleketine giden savcının evinin önüne bir kamyon gelip,tüm evdeki eşyayı kamyona yüklerler.

            Çevredekiler savcının tayininin çıktığını düşünür.

            İzinden gelen savcı evi tamtakır bulur.

            Mahmut abi geçmiş olsuna gider.

            Önceki konuşmasından habersiz olan savcı,evini soyan hırsızların aslında öldürülmeleri gerektiğini söyler.

            Aylar önceki değil öldürülme,el kesme için itirazını hatırlatan Mahmut abiye savcı gayet ciddi olarak;

            Yok yok Mahmut,gerçekten bunları öldüreceksin.

            Çünkü ben 25 yıldır o şehirden o şehre,katillerle,her türlü tehlikeli mevkilerde uğraşarak bu evi dizdim,adam gelmiş birkaç saat içinde evi boşaltmış…

 

*********************  

            1918 yılı Mart ayının 8.Cuma günü Moskova-da Pravda gazetesinde bir “Ana Doktrin” açıklaması yayınlanır.Daha çiçeği burnundaki Bolşevik İhtilali,yeni devletin eğitim politikasının ne olacağını Lenin ve Çiçerin-in imzaları ile açıklar.Yetmiş küsür yıl süre ile Sovyetlerin değişmez eğitim kanunu budur.Açıklamanın 11. Paragrafı aynen şöyle der:

            Bugüne kadar uygulanmış olan gerici ve kapitalist eğitim sistemi,kaldırılmak değil,imha edilmelidir.Sovyetlerin eğitimi bir afyonculuk demek olan dini ve manevi safsatalara değil,fakat proleter mantık ve akla dayanmalıdır.Bilinmelidir ki,dünya üzerinde madde ve mana olarak ne varsa,sadece tek yaratıcı olan insan aklının ürünüdür.Bu sebeble okullarımızda,öğretmenler dinin yararsızlığını değil,fakat aslında dinin lanetlenmesi gerekli cerahatlı bir yara olduğunu öğretmelidirler.”(Oeuvre Completes,Lenin.V.7.s.295 Moscosu-Novosti Yayınlarından nakleden İlhan Murad.Zaman.29.9.1993)

            Ve bu düşüncenin neticesi olarak işte Rusya-da yapılanlar;

 

1-1934 senesinde koministler sadece Türkistanda yüz bin Müslüman katletmişler;

2-1937/1939 senelerinde beş yüz bin müslümanı idam etmişler;

3-Yalnız Türkistanda yıktırılan veya başka maksadlar için kullanılan cami ve mescid adedi 6682-dir;

4-Türkistanda kapatılan (ve tabii yıkılmaya terkedilen) mekteb ve medrese adedi 7052-dir;

5-1932-34 senelerinde açlıktan üç milyon Müslüman hayatını kaybetmiş;

6-Yetmiş bin din alimi katledilmiş;

7-4.200000 klm arazi Müslümanların elinden alınmak suretiyle gasbedilmiş;

8-Müslümanlara aid bütün vakıf malları müsadere edilmiş;

9-Kominist idare,Müslümanlar tarafından kullanılan İslam harflerini yasak edip,tahsil müesseselerinde kandilerine mahsus Kiril alfabesi ile beraber,sadece Rus dilini serbest etmişlerdir.”[3]

            Bizdeki uygulamalara ne kadar da benziyor değil mi?

            Hep bunlar da yapılırken,fakirlik edebiyatı yapılmıştır.

         Nitekim bugünde Yunanistan’ın solcu ve sosyalist yeni başbakanı olan SYRİZA partisinin solcu lideri Çipras Aleksis’in kullandığı 480 dolarlık kalem, sosyal medyada çok konuşuluyor.[4]

            Zihniyet değişmezse,hayat da değişmez.

         –Osmanlıda din ve din adamları kanun ve kural koymada yetkili iken,bu Türkiye cumhuriyetinde bürokrasi kuralları ve ölçüsüz insanların uygulamaları devreye girmiştir.

            *Dünyada bir yandan zulüm sürer ve de sürdürülürken,diğer yandan da zulüm ateşine odun taşınmaktadır.

* Ve onları İbranice Armagedon denilen yere topladılar. [5]

Tanrıyı ! savaşa zorlamak,zulmü yaygınlaştırmak.

             Memleketimizde ve dünyada bir türlü zulmü doğuran sebeblerin üzerine gidilmemektedir.

Tıpkı şu misal gibi;İstanbulda hırsızlık yapan Karadenizlinin geliş macerasını anlatırken,bir türlü istanbula gelmemesi üzerine hakim;

-Oğlum gelsene istanbula,deyince hırsız cevaben;

-Ya geleyim ki beni hapse mi atasın!!!

             *”Evet bir millet cehaletle hukukunu bilmezse,ehl-i hamiyeti de kendine müstebid yapar.”

             Kula bela gelmez Hak yazmayınca

            Hak bela yazmaz kul azmayınca

            Hak kuldan intikam kul ile alır

Dini irfan bilmeyen bunu kul etti sanır.

MEHMET ÖZÇELİK

16-02-2015

[1] Rum.41.

[2] BAKARA-205.

[3] http://kadirmisiroglu.com/ibret-vesikalari.html#prettyPhoto

[4] http://www.habervaktim.com/haber/405573/sadece-adi-solcu.html

[5] İncil — Kitab-ı Mukaddes- Vahiy 16:16.

 




HAYRI NETİCE VEREN ŞER

HAYRI NETİCE VEREN ŞER

*Allah şerlere sırf olumsuz yapı ve karakterler ayrılsın ve de ayrıştırılsın diye müsaade etmektedir.

Tıpkı ateşe konulan madenler gibi…

O ateş madenlerin içerisinde bulunan kömürden elmasa kadarki farklılıkları ortaya koyar.

*İnsanın da iki ciheti vardır.Hayır ve şer.

Şerler hayrın veya içte bulunan ve oluşan şerlerin çıkmasına ve hayırların elde edilmesine vesiledir.

************  

*İslamiyetteki farklılıklar,islamın hristiyanlıktaki gibi ruhbanlık olmayışı, hakikatı aramak amacıyla en doğru olanı bulma çabasıdır.

İnsanların susturulmayıp,tek tip bir düşünceyle kısırlaştırılmayarak;fikir,irade ve düşüncenin önünün açılmasıdır.

İslam dünyasındaki sıkıntı bire bir kendisinden değil,harici sebeblerden kaynaklanmaktadır.

-İslam dünyasının kendi içindeki kavga ve savaşlar İslami olmayıp,siyasidir.

-Peygamberimizin müşriklerle yaptığı tüm savaşlar,müdafaa amaçlıdır.

Taarruz eden Müslümanlar olmamıştır.

Bu dünden bugüne hep böyledir.Çanakkaleye savaşmak için gelenler biz değil,başkaları idi.Bir çoğu öyledir.

Zamanımıza kadarki Müslümanların yayılmacılığı,tebliğ ve adalet amaçlıdır.

*******************  

-Kavganın çıktığı noktanın ana ve ara farkı şudur;tıpkı hilafetin olması veya olmaması gibi düşüncede düşünüleceği gibi;

Bu gün iki kişinin nikahını bir belediye görevlisi de kılsa,bir imamda kılsa,nikah olma yönüyle maksad hasıl olmuş olur.

Ancak eğer bunu imam kılarsa,bunu dua ile taçlandırıp,maddi bağlılığa bir de manevi bir bağlılık ve güç katmış olur.

Aynı şekilde bir meselenin meclis tarafından kabulü sahih olsa da,hilafet ile onaylanıp desteklenmesi halinde buna bir manevi kimlik kazandırmış olur.Şöyle ki;

Meclis İslami olmayan bir uygulamaya onay verebilirken,hilafet bu durumda islamın daha evrensel olarak ona bakışı açısından değerlendirme yapar.

            İslamiyet Allaha itaati emrederken,isyandan kaçınmasını sağlar.

            *İslamiyet insanları cehenneme götürmeyi değil,cennete götürmeyi hedefler.

Lokman.33-de” Ey İnsanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evlâdı, ne evlâdın babası nâmına bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allah’ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan, Allah’ın affına güvendirerek sizi kandırmasın.”

**********************    

*Avrupa tedirgin..yüz sene önce İslam ülkelerine yerleştirdiği leşleri,kukla ve temsilcilerini birer birer kaybetmekte ve itibarsızlaşmakta ve de tanınmaktadır.

Oyuna gelinmemektedir.

O halde yeni oyunlar kurmaları gerekmekteydi.

Bu gün ışid-paralel yapı-Suriye-Mısır-Yemen bu oyunların görünen yüzleridir.

*Ayar bozuldu.Sadece eksen kaymadı,hayat da kaydı.

Sızıntı yazarı Şenkal, büyük infiale neden olan paylaşımında şu ifadeleri kullandı:

           “ALLAH YENİ BİR DİN GÖNDEREBİLİR!.. Rabbimiz gönderdiği son din ile cahiliyeyi bitirmek istemişti ama aksine cahiliye İslam ile birlikte hatta İslam’ın içine gizlenerek güçlendi ve İslam ile birlikte anılır oldu! İslam ile ilgili her kavram,düşünce ve eylemin hangisi İslam hangisi cahiliye artık belli değil! Kudreti sonsuz Rabbimiz bu son dinini de lağvedebilir ve yerine yeni bir hak din gönderebilir!..”

Paralel Cemaat yazarı Bahri Şenkal daha önce de “Yobaz ve münafık olmaktansa kafir olmayı tercih ederim” sözleri ile gündeme gelmişti.[1]

*Dinin kafasını,dinin kılıncıyla kesme faaliyeti.

*Paralel yapı ergenekondan intikam aldı,bir asırlık zulmünü önemli çapta ortadan kaldırdı.

Ancak o boşluğun ve zulmün yerine kendi haksız olarak oturmaya çalışırken, kendisi de devre dışı oldu.

-İt! İzi ile at! İzi tamamıyla birbirine karışmış..

-Hadis-i Kudsi de;”Zalim Allahın kılıncıdır.Onunla intikam alır,sonra döner ondan intikam alınır.”

*ABD’nin Türkiye büyükelçisi Ricciardone “Bir İmparatorluğun Çöküşünü Seyredeceksiniz” 17 aralık operasyonunu üç gün önce böyle dillendiriyordu.

*Pkk bitmeden,tam bitiyor derken,şimdide paralel yapı üretildi,türetildi,içte bir kavga alanı açılmış oldu.

*” Eşref Sencer Kuşbaşı’nın özetlediği metinde yer alan şu ifadeler bilhassa dikkat çekicidir: “Osmanlı Devleti’ni cihan çok arayacak ve onun elinden alınmış yerlerde kurulan yetersiz ve sun’î devletler, ne idarelerine tevdi ve emanet edilmiş halka, ne de devletler manzumesine faydalı, şerefli bir hizmet ifa edemeyecekler, bu topraklar üzerinde hâkimiyet ve ayrılık kavgası son bulmayacaktır.”[2]

******************    

*Aslında işin bir yanı da,bitmekte olan hristiyanlığın,bitişini geciktirmek ve sürünen bu yapının ayağa kalkışını zorla ve zorlamayla ayağa kaldırma çabalarıdır.

Bu düşünce islamı terör dini ve müslümanı da terörist olarak gösterme çabası içerisinde sürekli gündemde tutmaya çalışmaktadır.

Çünkü çürüklük baştaki inanç sisteminden başlamaktadır.

*İsa Allahın oğlu olurken,nasıl oluyor da o doğuyor,çocuk oluyor,yiyiyor, içiyor,altını kirletiyor,ağlıyor,acıkıyor,annesi oluyor,o da ölüyor,kendisi de ölüyor,bir de üstüne üstlük zorbalara mağlub olup,çarmığa gerilerek,acı çekip ölüyor.

Oysa bu tür eş ve çocuk sahibi olmayı papazlar kendisine yakıştıramamaktadırlar.

-Hristiyanlıkta büyük kopuş var.Doğu-batı hristiyanlığı diye parçalanmış durumda.

Bu durum özellikle 1964 yılına kadar devam etti.

1964-de birbirlerine olan aforoz kaldırıldı.

-Efes,hristiyanlık dünyasınca,Hz.Meryem oraya gelmiş olduğu düşünüldüğünden kutsal sayılmaktadır.

-Kataloglar tarafından orası hac yeri ilan edildi.

-Kataloglar ve Ortodokslar inanç ve ibadette birbirinden farklıdırlar.

            Hristiyanlık ruhbanların dinidir ve Hz İsa-nın değil Pavlos-un uygulamaya koyduğu şahıs eksenli bir sistemdir.

-“Fakat sizin pederiniz, bir defa şeytana aldandı, Cennet gibi bir makamdan rûy-i zemine muvakkaten sukut etti. Sakın siz de terakkiyâtınızda şeytana uyup hikmet-i İlâhiyenin semâvâtından, tabiat dalâletine sukûta vâsıta yapmayınız. Vakit bevakit başınızı kaldırıp, Esmâ-i Hüsnâma dikkat ederek, o semâvâta urûc etmek için fünûnunuzu ve terakkiyâtınızı merdiven yapınız. Tâ fünûn ve kemâlâtınızın menbaları ve hakikatleri olan esmâ-i Rabbâniyeme çıkasınız ve o esmânın dürbünüyle, kalbinizle Rabbinize bakasınız.” [3]

MEHMET ÖZÇELİK

08-02-2015

 

[1] http://www.yeniakit.com.tr/haber/cemaat-yazari-bahri-senkal-allah-yeni-bir-din-gonderebilir-50557.html

[2] bkz. Buhranlarımız. Yayına haz. Ertuğrul Düzdağ.

[3] Sözler | Yirminci Söz | 238.




MEĞER ALDANILMIŞ !!

MEĞER ALDANILMIŞ !!

“17 Aralık ve 25 Aralık süreçlerinde yaşananların, ileri sürülen gerekçelerle ilgili olmadığını hepimiz biliyoruz. Rahmetli Menderes ve bakanlarını yolsuzlukla suçlayıp kamuoyunda yıpratan zihniyet yeniden dirilmiş, kritik süreçlerde devreye girmek suretiyle ülkemizin ayağına bağ olmuştur” 

Yıllardır damla damla görülen kirli akımın patlama ve dolup taşma tarihidir 17-25 aralık tarihi…

İçin ve gerçek niyetin patlama yaptığı tarihtir 17-25 aralık.

İktidar sarhoşluğunun aklı,kalbi ve vicdanı devre dışı bıraktığı tarihtir 17-25 aralık.

17-25 aralık Allahın bu millete,âhirete bırakmadan gözlerini açıp,gerçekleri gün yüzüne çıkardığı tarihtir…

İslâmın yükselişinin önündeki en büyük engeli,ihlas ve samimiyeti zedeleyen kötü niyetlerin dışa vurduğu ve yansıdığı tarihtir 17-25 aralık…

İçi dışa teslim etme tarihidir 17-25 aralık…

Paralel yapı öyle bir iş işledi ki;büyük okyanus dahi üzerinden aksa yine de temizleyemeyeceği tarihtir 17-25 aralık.

Tarihin affetmeyeceği tarihtir bu tarih

Tarihte bir olan Bürütüs-ün ikincisinin çıktığı tarihtir bu tarih.

******************

Önce bir yağlama yapayım ki, gıcırdama olmasın…

Paralel yapı cemaatın içerisinde yüzde ancak beşidir.Ancak bugün yüzde doksan beşi kontrol edip susturmakta,desteklerini almaya çalışmaktadır.

Bu gün cemaat suskun ancak paralel yapı sürekli konuşmakta ve yönlendirmekte ve de konuşacakları susturmaktadır.

Dün Chp-nin yüzde doksan beşini ele geçiren yüzde beşi,bu günde paralel yapı eliyle cemaatı ele geçirmeye çalışmakta,hakimiyet kurmaya çalışmaktadır.

Önce çamura düşen paralel yapı,şimdi kanalizasyonda gezmekte,lekesi ise asırlarca kapanmayacaktır.

Cemaat bir an evvel kendisini paralel yapıdan tecrid edip,onlarla olan bağlantısının olmadığını söyleyerek,onlara sahib olmazsa,bundan sonraki yaftalamalardan kurtulabilir.

Aksi takdirde,Hablemitoğlu cinayetinden Uğur Mumcu cinayetine,Dink cinayetinden Muhsinoğlu cinayetine kadar bir çok kirli şaibelerine maruz kalacaktır.

En azından şaibeli olacaklardır.

*Paralel yapının kokusu zehirliyor,bu kadar rahatsız ediyorken,ya tüm belgeler ve sahiplenen kimselerin kirli çamaşırları ortaya çıkarsa,-ki başbakan bu belgelerin ellerinde mevcut olduğunu söylemektedir.- koku korkarım ki dünyayı sarar.

*Üst akıl,bu akıllıları kullandı.Acaba üst akıl 17-25 hareketiyle böyle nasıl akılsızlık etti?

Yoksa akıllıca hareket edip,cemaatı bitirme hedefini mi gerçekleştirdi?

Yoksa bir taşla iki kuş vurmak isterken,bir kuşu daha doğrusu bir kuş sürüsünü mü vurdu?

*Ergenekon kirli yapısıyla mücadele edip,onu önemli çapta deviren paralel yapı,onun boşalan yerine,iktidar gücünü elde etmeye yöneldi.Bu uğurda her türlü senaryoyu da devreye koydu.

Ancak bu gün şu şüpheyi uyandırmaktadır;Acaba onu yerinden etmesindeki amaç, kendini mi devreye koymaktı?

Zira ortada büyük bir devlet gücü boşalmıştı.Boş da kalamazdı!

İkinci bir ergenekonun devreye konulduğu gelişen gelişmelerle anlaşılmaktadır.

Bir Ergenekon gitti,diğer bir Ergenekon geldi…

Ağlayan ergenekondan gülen ergenekona döndü.

Oda dış gücün güdümünde…

***********************

*Cemaat en iyi ihtimalle;Bediüzzamanın üç mesele var deyip;İman-Hayat-Şeriat dediği üç meselenin birincisi olan mesele çekirdek kadronun meselesi olup,kıyamete kadar devam edecektir.

Cemaat ise en iyi ihtimalle hayat meselesi görevini yapmış ve üçüncü devre olan,bunu geniş çapta ittihadı İslam,dar alanda da siyasi istikrar,siyasi seviye,inancın siyasete hakimiyeti olarak değerlendirebiliriz.

*Muhammed Sait Nasır, 86 yaşında Bediüzzaman Said Nursi’nin yaşayan öğrencilerinden biri.

-Bediüzzaman’ın vefatından 20 gün önce görüşen Nasır, Said Nursi’nin kendisine Fethullah Gülen ile ilgili olarak;”Said, bu münafıka dikkatli ol fakat zamanı gelince açıkla” dediğini söyledi.

“Gezi Parkı’ndan sonra duruma hakim olacağını anladı” diyen Nasır, “Ondan sonra ikinci darbeyi yaptı. Eğer Tayyip Erdoğan, Allah’ın himayesinde olmasaydı kurtulamayacaktı. Şehit edilecekti ve Türkiye bir daha 1924’lere dönecekti” [1] açıklamasında bulundu.

*Kadir Mısıroğlu bir sohbetinde;Bediüzzamanın talebelerinden Hüsrev Altınbaşak ile hapishanede beraber kaldıklarında,onun hakkında uzun sitayiş-kârane sözlerinden sonra onun bir sözüne inanmadığı için onun ruhaniyetinden özür dilediğini söyledi.

O da şuydu;”Fethullah Gülen içimize konulmuş bir ajandır.”dedi.

Ben bu sözü 1970 yıllarındaki cemaat gazete ihtilaflarına bağlayarak,kızdığı ve ihtilaflardan dolayı bunu söylediğini düşünmüştüm.

Onun sözünü ancak yıllar sonra anlamış oldum.Onun ruhaniyetinden inanmadığım için özür diliyorum.

-Abdullah Yeğin ve Abdulkadir Badıllı onun Cıa tarafından kullanıldığını söylediler.

Sözlerindeki adeta İsrail hayranlığı açıkça görülmektedir.

İsraili bir güç olarak görüp,ondan izin alması gerektiğini söylerken,Türkiye-nin gücünü görmeyip,konuşurken de Türkiye yetkililerinden izin almaz.

Filistinlilerce yapılan intihar bombalamasından dolayı ölen Yahudi çocuklarından dolayı,içinin yağının eridiğini söyler.

Aynı ifadeleri Filistinliler için kullanmaz.

Ve bunun gibi yanında bulunan onlarca kişi ve yıllarca beraberinde olanlar feryad ediyorlar.Yıllarca gördükleri olumsuzlukları dile getiriyorlar.

*-Yıllar önce bir kitap okumuştum: ‘KOMÜNİST SUBAYIN İTİRAFLARI İNANMIŞTIM’-YUSUF YILDIRIM – [2]

Özetle şöyle; 1970 yıllarında kominizm hayranı olan ordudaki bir subay kominizmin gerçek bir kurtarıcı olduğuna inandığından dolayı,bunu bizzat yerinde görmek ve yaşamak üzere rusyaya kaçar.

Orada gördüğü kominizm ise hayalindekiyle hiç bağdaşmamaktadır.

Takipler,zulümler,baskılar,fakirlikler hiçte inandığını temsil etmemektedir.

Ve tekrar kaçıp Türkiye-ye gelerek,-İnanmıştım-diye bir kitap yazar.

-Biz ve bizlerde ‘Fethullah Gülene İnanmıştık’

Meğer yanılmışız.

*Gülen kendi mensublarını yolda,ortada,boşta ve boşlukta bıraktı.

Belki de bunu istiyordu.Zira eğer girişimlerinde başarılı olsaydı;cıa-efbiya-mossadın istikametinde ılımlı bir İslam dünyaya adabte edilecekti.

Daha doğrusu dejenere edilmiş,deforme olmuş bir islâm.

Ve de papanın dediği gibi;ilk bin yılda avrupayı,ikinci bin yılda afrikayı hristiyan yaptık,üçüncü bin yılda da asya hedefimizdir.

Paralel yapı şokta,şaşkınlık ve hayret içerisinde sonu ve sonucu beklemektedir.

En tehlikesi ise,menfiliklere olumlu kılıflar giydirerek sahiplenmesidir.

*Hem de en anlaşılmayanı o ki;Tayyib Erdoğan-ın despot,kendini beğenmiş,firavun olduğuna Gülen mi karar verecek,yoksa millet mi?

Millet böyle bir kararı vermediğine göre,kararı veren kendisi kendisini düşünsün?

Yoksa kendisini Musa mı zannediyor?

Firavunu yanlış yerde ve yanlış kişide arıyor.

*Bediüzzaman esası belirlemiş;” Risale-i Nur şakirtlerinin, mümkün olduğu kadar siyasete ve idare işine ve hükümetin icraatına karışmamak bir düstur-u esasîleridir. Çünkü hâlisâne hizmet-i Kur’âniye, onlara herşeye bedel, kâfi geliyor.
Hem şimdi hükmeden öyle kuvvetli cereyanlar içinde siyasete girenlerden hiçbir kimse, istiklâliyetini ve ihlâsını muhafaza edemez. Herhalde bir cereyan onun hareketini kendi hesabına alacak, dünyevî maksadına âlet edecek, o hizmetin kudsiyetini bozacak. Hem maddî mübarezede şu asrın bir düsturu olan eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdat ile, birinin hatâsıyla onun mâsum çok taraftarlarını ezmek lâzım gelecek. Yoksa, mağlûp düşecek. Hem dünya için dinini bırakan veya âlet edenlerin nazarlarında Kur’ân’ın hiçbir şeye âlet olmayan kudsî hakikatleri, bir poraganda-i siyasette âlet olmuş tevehhüm edilecek. Hem milletin her tabakası, muvafıkı ve muhalifi, memuru ve âmisinin o hakikatlerde hisseleri var ve onlara muhtaçtırlar. Risale-i Nur şakirtleri, tam bîtarafane kalmak için siyaseti ve maddî mübarezeyi tam bırakmak ve hiç karışmamak lâzım gelmiş.”[3]

* Topal Molla

  1920 yılında Topal Molla lakabıyla tanınan bir zat, Afganistan’da tekke kurmuş. Topal Molla’nın müritleri 3 yıl içinde 200 bine ulaşmış. Müritlerinin sayısı 1925’te 300 bini aşan Topal Molla, krala karşı ayaklanma hareketini başlatmış. Bir yıl boyunca Afganistan’da kan gövdeyi götürmüş. O yıllarda Afgan Kralı olan Emanullah Han ülkesini terketmek zorunda kalmış.
Ülkesinden ayrılan Emanullah Han, Afgan sınırına geldiğinde yanına bir adam sokulmuş ve çok güzel konuştuğu Urduca’sıyla sormuş:”Beni tanıdınmı? Ben meşhur Topal Molla’yım. Afganistan’daki görevim bitti, İngiltere’ye dönüyorum”. “Seni tanıdım” demiş kral. “Ben senin İngiliz casusu olduğunu biliyordum. Fakat halkıma o kadar tesir etmiştin ki senin casus olduğuna onları inandıramanın çok zor olduğunu düşündüm.
Sarıklı, sakallı Topal Molla sakalını kesmiş, sarığını atmış, başına silindir şapkasını oturtmuş ve İngiltere yoluna koyulmuş.
Evet sıra kimde dersiniz?

* Kıssadan Hisse…

Hz. Süleyman’a, hayvanlarla özellikle de kuşlarla konuşabilme yeteneği bahşedilmişti. Bir gün yaralı bir kuş ona gelerek, kanadını bir dervişin kırdığını söyler.

Dervişi huzuruna getirten Hz. Süleyman sorar; Bu kuş senden şikâyetçi, niye bu kuşun kanadını kırdın?

Derviş; Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacakken kaçmaya çalıştı, o esnada kanadı incindi, der.

Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa dönerek; Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Sen hakkını savunabilirdin.Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun!

Kuş cevap vermiş; Efendim ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allahtan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım!

Hz. Süleyman bu savunmayı beğenir ve kısasın yerine gelmesi için; Kuş haklı, hemen bu dervişin kolunu kırın, diye emreder.

Kuş o anda; Efendim, sakın böyle yapmayın, der.

Niçin diye sorar Hz. Süleyman.

Kuş; Efendim, bunun kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar. Siz en iyisi bunun üzerindeki derviş elbisesini çıkartın. Çıkartın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın….

*“Muhtâru’l-Ehâdîs” isimli eserin 11. sayfasında geçen 80 numaralı hadîs-i şerîf, Adiyy bin Ukbe bin Âmir (ra) tarafından rivâyet edilmiş. “İzâ temme fücûru’l-abdi meleke ayneyhi, febekâ bihimâ metâ şâe.” Yâni: Bir kul fısk u fücûrda, günâh işlemede son noktaya gelirse; o artık iki gözüne hâkim olur ve istediği zamân ağlar!

Hz.Ali (r.a)’dan buyurdu ki: “Münafık gözlerini tutar(hakim olur) ve dilediği gibi ağlar.” aynı şekilde Huzeyfe (r.a)’dan: “Mü’minin ağlaması kalpten, münafığınki ise kafasındandır.” [4]

Şumeyt bin Aclân (rahmetullahi teâlâ aleyh) Münâfık olmaktan çok korkar ve herkese münâfıklığın alâmetlerini anlatırdı. Kendisine; “Münâfık ağlar mı?” diye soruldu. Cevâbında; “O gözünden ağlar, fakat kalbi ağlamaz” buyurdu.

*İmam Gazâlî : “Eğer bir vaiz halkı ağlatmaya,yaka-paça yırttırmaya çalışıyorsa,bilinki o adam gafildir.”

“İngiltere geçen asrın başında 40 tane adam yetiştirmiş. Bunlar istedikleri zaman ağlama kabiliyyetine sâhib olan usta aktörlermiş. Bu adamlarını bilhassa cihân harblerinde iyi kullanmış. Bunları sömürge ülkelerine gönderir; onlar da o ülkenin inancına göre yetiştirildiği için, ağlayarak vaaz vermeye başlarlar; dinleyenler de te’sîr altında kalarak severek cepheye koşarlarmış. Bravo İngiliz siyasetine! Birinci Cihan Harbi’nin kazanılmasında bu ağlayan ve ağlatan vaizlerin rolü küçümsenemezmiş.”

Mustafa Kaplan devamla:” Geçmişte İslâm ülkeleri buna çok dikkat ederlermiş. Vaizlerden kürsüde hem ağlayıp hem de konuşan olursa, hemen onu vazifeden alırlarmış. Şimdi artık ülkelerde din mes’elesi kalmadığı için, Müslüman devletlerin böyle dertleri olmuyor. Hatta bazıları bu tür adamlar yetiştirerek kendi iktidarlarının devamı için kullanıyorlar bile. İslâm olan ahâli ise asırlardır câhil bırakıldığı için, zaten âyet ve hadisleri bilmiyor. Dolayısıyla, herkes istediği gibi rahatça at oynatıyor.”[5]

*****************

*Derin devleti kuranlar,paralelle onu kurdular.

Yerine oturtturmaya çalıştılar ancak hesap tutmadı.

*Samanyolu tv.de çevrilen dizi ve filimler fuhuş sahneleri yayınlandı.

Hatta bu amaçla kendilerine uyarıcı bir yazı göndermiştim.

-5.boyuttaki adam [6] bira içerken [7] yakalandı. [8]

-Bunu bizzat deşifre proğramında,diziler yapan şahıs,bunların alem yaptığını [9] ifşa etmiştir.

*Yurt dışındaki okullar aslında Türkiye-nin bir asırlık probleminin oralara taşınması demektir.

Nasıl mı?

Atatürkçülüğün diğer ülkelere aktarılmasıyla,bizde Atatürkçülükle bir asırdır devam eden kavga,oralara taşınmış olmaktadır.

-Öğrencilere öğretilenler de İslami bir esasdan ziyade;şarkı,türkü gibi eğitimlerdir.

-Söylentilere göre,yabancı ülkelerdeki okullarda bulunan müdürlerin cıa ajanı söylentileri de işin ciddiyetini göstermektedir.

-Bu iddiada bulunanlar neden bunları söylemektedirler.

Şahsi bir menfaatları mı vardır?

Teemmel…

-Vel hasıl;Gülen ve cemaat kirli bir işe girdi,alet oldu,alet etti,kumar oynadı,yarım asırlık birikimini bitirdi,ihlaslı hareket etmedi,ihanet etti,geri adım atmadı,yabancılara karşı seslendirdiği diyalog ve sevgiyi,anlayışı içte,kendi devletine göstermedi.Tecessüste bulundu,darbeye ortak oldu,yıkmaya çalışırken yıkıldı,pandoranın kapağını açtı,güveni yitirdi,savunulacak durumu kalmadı.

-Hedefe ulaşmak için her şey mübahtır,düşüncesini esas aldılar.

Hadis-i Kudsi de;”Zalim Allahın kılıncıdır,onunla intikam alır,sonra döner ondan intikam alınır.”

Başta ordu ve bazı kurumlar bu Müslüman halka yaptıklarına müsaade etmeyen kader,bir zalimi bununla görevlendirdi ve sonra da o zalimi devre dışı bıraktı.

Asker ve askeriye geçmişte yaptığı günahlarının bir kısım bedelini ödedi ve ilahi canib ödettirdi.

Beşer zulmeder,kader adalet eder.

Şu anda kader yönüyle bir adalet tecelli etmektedir.

Belki de böyle istedi ve istenildi.

Topla ve dağıt..boşlukta bırak ve kaos oluştur.

Hiç mi bir ömür bir ders vermedi?

-Hadisde:”Küfür devam eder,zulüm devam etmez.”

İş zulme vardı,zulme ortak olundu.

*Paralel yapıda korktuğum durum,bozulmanın üst düzeyde kalmayıp,altlara da sirayet etmesidir.

Eğer kin ve nefret olarak,üstteki azınlığı takliden müdafaa yoluna gidilirse,tehlikenin büyüğü oradadır,demektir.

Alttaki şaşkınlıkla,bekle-gör politikası,anlamaya çalışmanın aldanmaya çalışmaya dönmemesidir.

Bu durum toplumdaki büyük çatışmayı doğurur.

*Chp-mi cemaatlaşıyor yoksa cemaat mu chp-lileştiriliyor?

Açık değil mi?

Gazete cumhuriyet gazetesinin adeta yerini boş bırakmıyor,yazarlar da geçmişe, İnönüye, bugünle kıyaslanmayacak gelişmeler görülmeyip,darbe hevesciliği yapılıyor.

-Risale-i Nurları Sadeleştirme faaliyetleri ,üstadı hayatta iken öldüremeyenlerin, eserlerini sadeleştirerek tesirini ortadan kaldırarak öldürmeye çalışmadır.

-Derin devlet darbe zeminini hazırlıyor.Ondan sonra orduyu davet ediyordu.Ordu tasfiye edilip dizginlenince,en güvenilir kurum olan emniyet ayağı devreye konuldu. Belli ki ordu gibi tam kaşarlanmış olmadığından sonuç alınamadı.

Belki de öyle lstendi… Maşayı kırıp ergenekonun rövanşını almaktı.

*Bir taşla iki kuş vurmayı düşünen batı birini vurmakla yetindi.Onunda kolunu kanadını kırdı,uçamaz hale ve sürünmeye bırakıldı

*Cemaatı bekleyen önemli büyük tehlikeler kapıdadır;

1-Cemaatın içinde bölünmeler oluşturmak,cemaatı boşluğa itmek.

2-Cemaatı toplumla karşı karşıya getirmek.

3-Gülenin ölümünden sonra iktidar kavgalarını başlatmak.

4-Türkiye-deki bu çatışmaları,okulların bulunduğu yerlere kadar uzatmak.

5-Cemaata sızmalarla daha büyük darbelerin merkezi haline getirmek.

* Bir kere ayar bozulmuş,eksen kaymış,artık ayar tutmaz olmuş.Önce 17-25 aralık,sonra kapı kapı chp-ye oy toplama,sonra chp-nin cumhurbaşkanı adayına oy verme,sonra aktif eğitim sen ile eğitim sen ortak çarşamba günü dersi bırakma işlemi.Cibali baba gibi artık geri dönüşü yok.Yalnız bir eksik var;oda Akşemseddin eksik…

*Paralel yapı hristiyanlık dünyasının ve batının yıllarca gizlendiği ve gizlediği B planıdır.

Gelişimin görülerek devreye koyma projesidir.

Ancak makes ve destek görmemiştir.

Desteğini büyük çapta kaybetmiş ve küçülmüştür.

*Paralel yapı,Bediüzzamanın deyimiyle,-küfrün beli kırılmıştır,hükmüne rağmen,beli doğrultulmaya,ona destek olunmaya çalışıldı.

*Paralel yapı önce kendi içinde kirlendi,kirlendirildi.Yani zihin yıkaması yapılarak, hücum edilip,darbe vurulacak kimseler karalanmaya ve inandırılmaya başlandı.

Yapı buna inandı,kandı,kandırıldı.

Ancak dışta bu kabul görmedi.Perde düştü,kirlilik anlaşıldı.

*Bir hatıra ve belge:

“Fethullah Gülen’e ilişkin Kadir Mısıroğlu’nun ‘Dünden bugüne: Tahrifat Hareketleri’ isimli kitabının üçüncü cildinde oldukça önemli bir bölüm var…

325. sayfada, 1969 ve 73 yılları arasında Adalet Parti ve Demokratik Parti’den Mersin ve Samsun milletvekilliği de yapan emekli vaiz Hilmi Türkmen’den bir hatıra aktarıyor Mısıroğlu…

Merhum Türkmen, Kadir Mısıroğlu’na diyor ki: ‘Sen bir de benden dinle Fethullah Gülen’i!”

***

Ve anlatıyor…

“İskenderun’da askerlik yaparken ben de orada vaizdim. Bir gün benim de bulunduğum camide vaaza çıktı ve orada millete Kuran-ı Kerim’in kıymetini bilmedikleri yolunda nasihatte bulunurken o mukaddes kitabı ‘Siz işte böyle yaptınız!..’ diyerek kürsüden atmış, (bu vaka daha sonra Salihli’de de cereyan etmiştir) ve cemaat arasında büyük bir galeyan meydana gelmişti.

Milleti zorla yatıştırdım. Fethullah’ı alıp evime götürdüm. Genç ve tecrübesiz olduğunu düşünerek nasihatlerde bulundum kendisine.

Aradan yıllar geçti. Yıl 1965 veya 66 idi. Gayet perişan bir vaziyette bana geldi. İstanbul’daki arkadaşlarının kendisini beş parasız sokağa attıklarını söyledi ve benden iş istedi. İskenderun’daki vak’a dolayısıyla ihtiyatlı davrandım ve Müftü’ye müracaatla o sırada izinli olan bir vaizin yerine vazifelendirmesini teminle bir deneme yapmak istedim. Bir gün vaaz verirken düşüp bayıldı kürsüde. Hastaneye kaldırdık. Doktorlar depresyon geçirdiğini söyleyerek O’nu Manisa Akıl Hastanesi’ne sevkettiler. Bir iki ay burada yatıp çıktıktan sonra yine yardım istedi. İzmir’in Kestane Pazarı’ndaki Kuran-ı Kerim Kursu’nun idarecilerini tanıyordum. Manisa’da adı ‘deli hoca’ya çıkar endişesiyle, arkadaşlarla görüşerek oraya yerleştirdim. Beş on gün sonra halini hatırını sormak için yanına uğradığımda, baş başa bir kimseyle fiskos ettiğine rastgeldim. Konuştuğu adam, beni görünce yaydan çıkmış ok gibi fırlayıp kaçtı. Kendisine ‘Bu kimdir?” diye sorduğumda ‘Bir talebe velisi!” diye cevap verdi.

Bu söz doğru değildi. Konuştuğu o adam, bu karşılaşmadan 5-6 ay evvel bana gelmiş ve MİT’çi hüviyetini gösterdikten sonra, benimle açıkça bir mesele konuşmak istediğini söylemişti. Mesele şuydu:

‘Bizim teşkilat (MİT) Müslümanların Mustafa Kemal Paşa’ya menfi bir tavır almasından rahatsız. İstiyoruz ki bu münaferatı giderelim. Sen, Süleymancı Cemaati içinde söz sahibi birisin. Sen bizimle çalış bizden ne istersen iste… Diyanet İşleri Başkanı yapalım seni!’

Kendisine yanlış kapıda olduğunu söylemiştim. Şimdi anlıyordum ki, buldukları adam Fethullah Gülen’di. İşi takip ettim o günden sonra. MİT güdümlü olarak nasıl nafiz bir mevkiye getirildiğine safha safha şahit oldum.” [10]

Aynı olaya bir tv proğramında Prof.Ahmet Keleş de Kur’an-ın vaaz kürsüsünden kendilerine doğru fırlatıldığına şahit olduğunu,cemaatın içinde bulunup,bunu olumsuz düşünmeyerek,kendilerinin Kur’an-a karşı görevlerini yapmamanın bir ezikliği ve suçluluğu olarak düşündüklerini anlattı.

-*Fetullah Gülen’in Kur’an-ı Kerim’i iki kere yere fırlattığı olay hiçbir olumlu iyi niyetle yorumlanamaz.[11]

*Özetle;ihlas kaybedildi.İhlaslı amelin içine sirke katıldı.

Tıpkı İhlas finans kurumu gibi…

İhlas bankın müdürüyle radyoda yaptığımız bir sohbette,dinleyicilerden birisi bir soru sormuştu;

-İhlas finans kurumu,milletten faizsiz olarak topladığı paraların bir kısmını faizli olarak İzmir-de bulunan Ege bank-a mı veriyor?dedi.

Samimi olan müdür bey cevabında;Evet,% 20-lik bölümü oraya veriliyor fakat artık verilmeyecek,vaz geçilecek,demişti.

Demek ki ihlas finans,ihlasını kaybetmişti.

Paralel yapı da ihlasını kaybetti,kaybettirdi.

*Fethullah Gülen’in herkul.org’da ‘Bam Teli’ bölümünde 24 Haziran 2013 tarihinde ‘Darılma yok, dayanma var’ başlığıyla yayımlanan sohbetin görüntülerinde beddua ile ilgili sarf ettiği sözler dikkatler kaçmıştı. Gülen o sohbette beddua ile ilgili olarak “‘Yerin dibine batır, kahrolup gitsinler, evlerine ateş düşsün, yolları kesilsin, yolları sarpa sarsın’ bu türlü sözler densiz sözler, Allah’ın sevmediği şeylerdir. Ve bunların hepsi bir ölçüde gıybet ifade eder. Beddua olduğundan dolayı karşı tarafın ona liyakatı yoksa döner gelir size çarpar. Sakınmak lazım. Kırılmalar, darılmalar bizi meşgul ederse, kırılmaya, darılmaya tahammülü olmayan işler yolda kalır.” gibi sözler kullanıyor.

Gülen yine aynı sohbette, “İmana ve Kur’an’a gönül vermiş bulunanlara, günde beş defa huzur-u kibriyada iki büklüm olanlara düşen; başkaları kırdıkları halde bile kırılmamak, darıltacak şeyler yaptıkları halde dahi darılmamak ve illa bir şey denecekse “Allahım, bizi de ıslah eyle, onları da ıslah eyle!” deyip ıslah duasında bulunmaktır” ifadeleriyle kendisine gönül verenlere hitap ediyor.[12]

*****************

*Ağlayan ergenekona karşı,gülen Ergenekonu devrede.

*”O, dönüp gitti mi (yahut bir iş başına geçti mi) yeryüzünde ortalığı fesada vermek, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak için çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez.”[13]

*Altaylı, “Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’ün FBI ve CIA ile toplantı yaptığını haberleştirdiği için dinlendiğini” de söyledi.[14]

*Paralel kumpas ve Ergenekon.

 *Neden kirli insanlara sahip çıkılıyor?

Neden onlarla beraber poz veriliyor?Arkalarında duruluyor?

Avukatlıkları neden yapılıyor?

Milletin kendilerine yakıştıramadıklarını,neden kendileri kendilerine yakıştırıyorlar?

Yakışıksız bir görüntü değil mi?

Beraber mi çıkıldı yola?

Onlara teminat mı verildi?

Yoksa kendilerine birileri tapelerle şantaj mı yapıyorlar?

Yoksa kendileri mi birilerine tapelerle şantaj yapıyor?

Neden?Neden?

O kadar soru var ki?

Neden bu sorular?Var mı bunların cevapları?

Âhiret var..Hesap var..Mahcubiyet ve perişanlık var!!!

*Ebû Hureyre (ra)’den rivâyet edildiğine göre Resûl-i Ekrem (asm) şöyle buyurdu:
“ Bu ümmetten* bir Yahûdî veyâ Hıristiyan, beni işittiği halde bana îmân etmeden ölürse, o ancak Cehennem ashâbından olur.”

*Üstad asrı üç devreye ayırmaktadır;İman-Hayat-Şeriat devreleri.

İman devresi,kıyamete kadar çekirdek dairede devam edecektir.

Siyaset devresi ise,Menderes ve Özal-la başlayıp,R.Tayyib Erdoğan-la kemale eren devredir.

Hayat ise,aslında cemaatın azımsanmayacak olan yaptığı hizmetleri söylemek içimden geliyor,pek cesaret edemiyorum.Çünkü küçümsenmeyecek ve affedilmeyecek akibetteki menfiliğe ve ihanete alet olma durumu ile işin vahameti hizmetleri perdeliyor,geçmişe şaibeli bakmaya sebeb oluyor.

********************

*ÂYET-İ KERÎMELERDEKİ GELECEĞE ÂİT İHBÂRÂT-I GAYBİYYE İ’TİBÂRİYLE İ’CÂZ-I KUR’ÂN:

“De ki: ‘Ey ehl-i kitab! Bizimle sizin aranızda eşit olan bir kelimeye gelin! Şöyle ki: ‘Alláh’dan başkasına ibâdet etmeyelim, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Alláh’ı bırakıp da bazımız bazımızı rabler edinmesin!’ ‘ Buna rağmen (onlar yine de) yüz çevirirlerse artık: ‘Şâhid olun ki gerçekten biz Müslümanlarız’ deyin!”[15]
Eğer tenvinler sayılmayıp şeddeli bir (lam) sayılsa (2014), hemze sayılmazsa (2013) eder.
Alláh’u a’lem! Mezkûr târihler, gizli zındıka komitesinin Âlem-i İslâm içine attığı fitnelerle mücâhede eden bir cemaatin mücâdele târihlerini göstermektedir.
Evet, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân, ileride Yahûdîlik ve Hıristiyanlık dînlerini hak gösteren, ehl-i kitâbın ehl-i necât ve ehl-i Cennet olduklarını müdâfaa eden bir cereyânın zuhûr edeceğini mu’cizâne haber veriyor. Yahûdîlik ve Hıristiyanlık dînleri her ne kadar Rasûl-i Ekrem (asm) zamânından sonra sönmüşse de, yaklaşık 250 seneden beri bu muharref dînlerin tekrâr canlanacağına ve yine yaklaşık 1970’den sonra gizli olan bu fitnenin su yüzüne çıkacağına bu âyet-i kerîme işâret etmekle berâber; 2014’de yavaş yavaş ehl-i kitâbın silinmeye başlayacağına ve netîcede o fitnenin sönme ve inkırâz târihine parmak basıp işâret ediyor.”[16]

-Akibet müttakilerinden.Bu ne akibet ve nasıl bir akibettir?

-Sende mi Bürütüs!Bunca yapılanlara arkadan vurma ve Bürütüsün de ötesindedir.

*Niyeti halis olunca kişinin

Hayır olur akibeti her işinin.

MEHMET ÖZÇELİK

28-07-2014

[1] http://www.bursadazaman.com.tr/haber-5670-bediuzzamandan_sait_nasira_ bu_munafiga_dikkatli_ol_ fakat_zamani_gelince_acikla.html

http://www.yeniakit.com.tr/haber/bediuzzamandan-sait-nasira-bu-munafiga-dikkatli-ol-fakat-zamani-gelince-acikla-14102.html

[2] http://www.nadirkitap.com/komunist-subayin-itiraflari-inanmistim-m-yusuf-yildirim-kitap109673.html

[3] Şualar | On Dördüncü Şuâ | 316-7.

[4] Kenzu’l Ummal: 169/1.

[5]https://www.google.com.tr/search?q=Bir+kul+f%C4%B1sk+u+f%C3%BCc%C3%BBrda%2C+g%C3%BCnah+i%C5%9Flemede+son+noktaya+gelirse%3B+o+art%C4%B1k+iki+g%C3%B6z%C3%BCne+h%C3%A2kim+olur+ve+istedi%C4%9Fi+zaman+a%C4%9Flar!&ie=utf-8&oe=utf-8&aq=t&rls=org.mozilla:tr:official&client=firefox-a&channel=sb&gfe_rd=cr&ei=OCfNU-bTM6re8gfGs4G4CA

https://www.facebook.com/groups/allahinsadikkulu.huradam/permalink/710856645628857/

[6] http://www.karikaturing.com/2012/07/5-boyut-sakalli-ihtiyar-dede-bira.html#.VASzuqMaccU

[7] https://www.google.com.tr/?gfe_rd=cr&ei=8nPxU-XOAvLywAPX2IG4DA&gws_rd=ssl#q=5.+boyuttaki+adam+bira+i%C3%A7erken

[8]https://www.google.com.tr/search?q=5.+boyuttaki+adam+bira+i%C3%A7erken&tbm=isch&tbo=u&source=univ&sa=X&ei=pbMEVIjSPLDT4QSS6oCwDw&ved=0CBoQsAQ&biw=1440&bih=740

[9] http://www.siradisiprogrami.com/909-desifre-a-haber-29-agustos-2014.html#.VASwvqMaccU

[10] http://www.takvim.com.tr/guncel/2014/03/12/fethullah-gulen-kurani-kerimi-yere-firlatmis

[11] http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/hasan-karakaya/iste-fetullah-gulenin-kuran-i-kerimi-yere-firlattigi-o-cami-8210.html

[12] http://www.haber7.com/guncel/haber/1136003-gulen-bu-sozlere-6-ay-once-beddua-demisti

[13] 2/BAKARA-205.

[14] http://www.habervaktim.com/haber/380733/fatih-altaylidan-carpici-aciklamalar.html

[15] Âl-i İmrân, 64.

[16] Rumûzü’l Kur’ân (4)s.195.

https://www.facebook.com/Tahsiye/photos/a.10152128499586108.1073741826.363429426107/10152128497131108/?type=1&relevant_count=1#

 




TARİHİMİZ KISIRLAŞTIRILDI

TARİHİMİZ KISIRLAŞTIRILDI- Sesli Dinle

            Aslında başlığı,Tarihimizi kısırlaştıran Adam –,-Tarihimiz Öldürüldü.- demek isterdim.

            Nitekim çanakkalede verilen 250 bin şehit adeta unutularak,bir adam öne çıkarıldı.

            Oysa onun komutanı Esat paşa hatıralarında,hiç de iyi hatırlamıyor, hatırlatmıyor.

            Tarihimizde adeta geçmiş unutulmuş,her şey bir kişiye endekslenmiş.

            -Milyonlarca arşivin bir yandan satılıp,diğer yandan yakılması veya gömülmesiyle ortadan kaldırılması…

            5816 sayılı Atatürkü koruma kanunuyla tarih adeta Atatürkle başlatıldı,geçmişle olan bağlantılar koparıldı,köprüler atıldı…

            Ve bu günlerde özellikle okullarda Osmanlıcanın okutulmaması yönündeki saldırılar,hep tarihin üzerinin örtülmesi,geçmişle bağlantının koparılmasına yönelik çıkışlardır.

            Kısır insanların,kısır döngü içerisinde dönüp dolaşmalarından ibarettir.

            “Artık onları terket, vadolundukları güne kavuşuncaya kadar dalsınlar ve oynasınlar.”[1]

*Türkiye-de saptırılan bir tarih var.Olayların belgeleri genelkurmay ve devletin arşivlerinde mevcud iken,bir türlü açılmayıp toplum gerilmekte,kavga ortamı,gereksiz tartışmalar oluşturulmaktadır.

*Çabuk yapın!

Gitmem yakınlaşıyor…

Gözümüz açık kalmasın…

Yapacaklarınız Osmanlıcayla sınırlı kalmasın.

Osmanlıca gelmesin derken,Osmanlı daha haşmetli olarak dönmesin zırvasıdır.

Oysa şu anda geçmişi aydınlatacak Osmanlı arşivinde 170 milyon vesika mevcuttur.

-Cumhuriyet Dönemi Türkiye tarihi uzmanı Prof. Cengiz Hakov, 1929-31 yıllarında Osmanlı arşivinin hurda fiyatına Sofya’daki kağıt fabrikasına satılmasının ardından Panço Dorev’in devreye girerek belgeleri kurtardığını anlattı.

“HURDA FİYATINA PAZARA ÇIKARILIYORDU”

Hakov, “1929’dan sonra başlatılan evrak temizleme işleminde eski evraklar hurda fiyatına pazara çıkarılıyor ve Panço Dorev’in gözüne ilişiyor ki, Bulgaristan için bunlar arasında değerli bilgiler var. Sofya’ya haber veriyor ve satın alınan evraklar (Sofya’daki) Kostinbrot kağıt fabrikasına gitmeden önce demiryolu istasyonundan alınıyor.” dedi. Hakov, okkası 3 kuruşa satılan evraklardan Bulgaristan’a 30 ton arasında gönderildiğini ve daha sonra bunların 50 çuvallık kısmının iade edildiğini belirtti.”[2]

-Sevindirici bir durum olarak; 1.290.000 arşiv Bulgaristana kağıt fiyatına satılmış ancak şu an bunların mikro filmleri bize iade edilmiştir.

Kayıplar ise bilinmemektedir.

-İşte kaybedilen ve yağmalanan kültür ve değerlerimizin blançosu;

– Kültür Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü’nün World Learning ve World Survey’e dayanarak yaptığı incelemeye göre, Irak’ın 113  kütüphanesinde 82 bin 258 el yazması yağmalanmıştır. Yağmalananlar arasında 1494 eser ise Osmanlı Türkçesi ile yazılan Yazmalar.

Bağdat’ta bulunan 41 kütüphanede ise 1279′u Osmanlı Türkçesi olmak üzere toplam 53 bin 22 el yazması korunuyordu. Bağdat’taki kütüphaneler arasında el yazmaları açısından en zengini ‘Saddam el Yazmaları Kütüphanesi’ydi.        Bu kütüphanede, 786′sı Osmanlı Türkçesi olmak üzere toplam 40 bin 214 el yazması yer alıyordu. Ayrıca Bağdat’taki Evkaf Kütüphanesi’nde 5 bin 147, Naji Mahfuz Koleksiyonu’nda 662, Kadiriya Kütüphanesi’nde ise 1544 el yazması korunuyordu.

Öte yandan Basra’daki 3 ayrı kütüphanede 10′u Türkçe olmak üzere 2 bin 114 eser yer alırken, Dohuk’daki bir kütüphanede 16, el Divaniye’de 2 ayrı kütüphanede 236, El Hilla’da 4 ayrı kütüphanede 86, Erbil’deki 2 kütüphanede 10′u Türkçe 50, Nasıriye’deki 3 kütüphanede 304, Samarra’daki 2 kütüphanede ise 41 el yazması bulunuyordu.

Kerbela’daki 19 kütüphanede ise çoğunluğu fıkıh, kelam, Kuran, mantık, felsefe, edebiyat, dil ve gezi konularında yazılmış Farsça ve Arapça 2 bin 337 el yazması yer alıyordu. Kerkük’teki 5 kütüphanede 23′ü Türkçe toplam 117 yazma eser korunurken, Musul’daki 9 ayrı kütüphanede ise 135′i Türkçe olmak üzere toplam 6 bin 810 yazma eser bulunuyordu. Necef’deki 17 kütüphanede ise 20′si Türkçe toplam 12 bin 159 el yazması korunurken, Süleymaniye’deki 2 kütüphanede 17′si Türkçe toplam 4 bin 430 el yazması, el Samava’da 11, Saddam’ın doğduğu kent olan Tıkrit’te 28, el Zubayir’de ise 25 el yazması yer alıyordu.

1982 yılında kurulan ve 5 milyondan fazla kitabın bulunduğu İsrail Milli Kütüphanesi’nde, İslam ve İslam tarihine ilişkin 100 bin kitap ve 2 bin el yazması eser bulunuyor.  İsrail’deki kütüphane, 600 yıl önce yazılmış ve Sultan I. Selim’in mührünün bulunduğu şahsi mushafı da bünyesinde barındırıyor.

İsrail Millî Kütüphanesi’nde, saf altınla bezenmiş ve İslamî nakışlarla süslü, tarihi 1200 yıl öncesine dayanan Kûfî hattıyla yazılmış bir Kuran-ı Kerim mushafı da bulunuyor.

İsrailliler bu eserleri satın aldıklarını iddia ederken, Filistinliler bu eserlerin bazılarının ABD işgali sonrası Bağdat’tan yağmalanarak İsrail’e getirildiğini söylüyor.

*”İşte İsmet İnönü’nun ağzından, harf devriminin asıl amacı:

            Harf devriminin tek amacı ve hatta en önemli amacı okuma yazmanın yaygınlaşmasını sağlama değildir. Okur-yazar oranının düşük oluşunun yegane sebebi alfabenin öğrenilmesinin zor olduğu değildi. Devrimin temel gayelerinden biri yeni nesillere geçmişin kapılarını kapamak, Arap-İslam dünyası ile bağları koparmak ve dinin toplum üzerindeki etkisini zayıflatmaktı. (…) Yeni nesiller, eski yazıyı öğrenemeyecekler, yeni yazı ile çıkan eserleri de biz denetleyecektik. (…) Din eserleri eski yazıyla yazılmış olduğundan okunmayacak, dinin toplum üzerindeki etkisi azalacaktı.”[3]

Millet ecdadının dilini bilmesin!Gerçek tarihi öğrenmesin!

Yüz yıllık uyuma,uyutma ve gecikmeyle bu millet daha muhteşem bir dönüş yapacaktır.

-Bir asırdır kızlarımız soyuldu.Dünya birinciliği verilerek bir rüşvetle başladı ve kutlamalarla,bayramlarla sürdürüldü.

-Surda bir gedik açtık,mukaddes mi mukaddes.

Ey kahpe rüzgar,her nereden esersen es.(N.F.Kısakürek)

-*Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır.

Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır.

Aşk celladından ne çıkar madem ki yâr vardır.

Yoktan da vardan da öte bir Var vardır.

Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır.

O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır.

Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır.

Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır.

Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır.

Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır.

Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır.

Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır.

Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır.

Senden umut kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır.(S.Karakoç)

MEHMET ÖZÇELİK

30-01-2015

 

 

[1] Mearic.42.

[2] http://www.yeniakit.com.tr/haber/bulgaristandaki-osmanli-arsivi-goruntulendi-45998.html

[3] İnönü, Hatıralar, C. II, sh. 223.

 




EMNİYETTE YIKILAN GÜVEN DUYGUSU

EMNİYETTE YIKILAN GÜVEN DUYGUSU – Sesli Dinle

            İtham etmek ve de yıpratmak için asla söylemiyorum.

            Yıllardır emniyetin en güvenilir bir kurum olduğunu hatta ordudaki güvenin önüne geçtiğini dile getirdim.

            Ancak paralel yapının deşifre edilmesinden sonra,emniyette yapılan dinleme faaliyetleriyle başlayan süreçte emniyete mesafeli durulmaktadır.

            Emniyet şu anda eski güvenini kaybetmiştir.

            Bu umumu zan altında bulundurmasa da,içeride bir ağ tarafından sızdırılacağı korkusu herkesi ve herkesimi geri adım atmaya ve emniyete destek olmada on kere düşünmeye sevk etmektedir.

            Değerli ve güvenilir bir dostum bana önemli bir ihbarda bulundu.Bunu emniyet müdürlüğüne söylemesini söyledim.

            Aman dedi…

            Tamam dedim.Ben sorayım,size dönerim dedim.

            Ulaşamadım…Bulamadım ve olumlu haberle dönemedim.

            Tekrar işin merkezine gidip söylemesini söylediğimde,daha önceden ağzının yandığını,bu konuda tereddütlerinin olduğunu söyledi.

            Ben de kendisine hak verdim..Israr etmedim…Aramaya devam edeceğini söyledi…

            Üzüldüm ancak bu bir vakıa idi…Göz ardı edilmekle ortadan kalkacak bir şey de değildi.

            Paralel yapının zedelediği askere olan güven,bu gün de aynısı emniyette vuku bulmaktadır.

            Ancak yine tekrar söylemeliyim ki;bu umumunu zan altında bırakmaz.

            Bu aslında bir feryattır.Emniyetin tekrar aynı güveni kazanmasını sağlamak için bir katkı amaçlıdır.

            Emniyet bunu mutlaka biliyordur.

            Önceden rast gele bir kimseye giderek ihbarda bulunabilecekler,şimdilerde gideceği bir kişinin olup olmadığını elli kere düşünüyor,elli yere soruyor.

            Bu büyük bir kayıptır.

            Emniyetin silkelenmesi,çürükleri silkeleyerek,silik paraların dökülmesi gerekir,eski güveni kazanmak için.

            Bu da hızla yapılmalıdır.Devlet boşluk kabul etmez.

            Onlarca emniyet müdürünün görevden alınması,yüzlerce polisin sorgulanması, onlarca polisin görevden el çektirilmesi önemsiz ve boş bir şey değildir.

            Onca yapılan ses kayıtları haklı olarak vatandaşı tedirgin etmez mi?

            Vatandaş artık güven problemini çözmek için kime gönül rahatlığıyla gidip ifadede bulunabilecek?

            Yiyeceğinizin bozulmaması için tutar tuz kullanırsınız,ya tuz bozulursa ne kullanırsınız.

            Bir zamanlar hukukta hakimin karşısına güvenle çıkamayıp,tedirgin olanlar,bu günlerde aynı tedirginliği emniyette yaşamaktadırlar.

            En güvenilen kurum olan emniyet,en çok düşünülen yer olmasın!!!

            Bir kıssa: “BİZ SENİ UYANIK BİLİRDİK…”

 İstanbul’da kenar semtlerden birinde oturan yaşlı bir kadın, padişahın huzuruna çıkmak istediğini saraydaki görevlilere bildirmiş. Bunun üzerine sultanın karşısına çıkarılmıştı. Yaşlı kadın : Evinin soyulduğunu ve bu olaydan padişahın sorumlu olduğunu söyleyerek, şikayette bulunur. Bunun üzerine hiddetlenen Kanuni: -Bana bak kadın, sen niçin bu kadar derin uyku uyudun da evinin soyulduğunu duymadın? deyince, yaşlı kadın : Padişahım! Kusura bakma, biz seni uyanık bilirdik, onun için evimizde rahat uyuyorduk der. Bu cevap üzerine Kanuni utanarak : -Haklısınız diyerek, kadının çalınan mallarının bedelini kendi malından öder. 

 

MEHMET ÖZÇELİK

01-02-2015

           




PARALEL YAPI VE….

PARALEL YAPI VE–….




SAĞLI SOLLU

SAĞLI SOLLU- Sesli Dinle

Hayırlı işin çok muzır manileri olurmuş.İslâm bugün hem içten ve hem de dıştan muzır manilerle çevrelenmiş durumdadır.

*İslam tarihi akışı içerisinde kendi bünyesine uygun olmayanları,bünyesinden ata ata zamanımıza kadar gelmiştir.

Aslında İslam bünyesi içerisinde çıkmış olan menfi,olumsuz,reddedilmiş olan akım,hizib,cemaat ve düşünceler,İslam bünyesinin kabul etmeyip dışa attığı akımlardır.İslam dışıdırlar.Bünye uyuşmazlığından dolayı onlar artık bünyeden ve islamdan kabul edilemez ve en önemli olarak da onlar islamdan kabul edilemezler.

Tıpkı organ bekleyen insanlara verilen organların uyumsuzluktan dolayı o organı kabul etmemesiyle beraber,bünyenin önce kabul etmemesi,sonrada reddetmesiyle bünye dışına atılmaktadır.

İslamiyet zamanımıza kadar sağlıklı olarak gelmiş,bünyesine uygun olmayanları da bünye dışına atmıştır.

Bunda bir noksanlık değil,kemal ve kendisini koruma faktöründen kaynaklanır.

İslamiyet kendi kendini korumakta,istikametini devam ettirmektedir.

Ve kendisini o istikamet içerisinde çekirdek kadro ile beraber devam ettirmektedir.

Bu organ uyuşmazlığının en bariz örneği inançta sapık bir mezheb olan Mutezile gibidir.

Emeviler döneminde Hasan-ı Basri talebelerinden olan Vâsıl b. Ata’nın ders halkasından ayrılarak ayrı bir ekol oluşturması ve aklı ön plana çıkaran itikattaki ehli sünnete aykırı düşüncelerinden dolayı hocası tarafından; “İ’tezele annâ Vasıl” yani Vasıl bizden ayrıldı manasına,başta beş temel konuda ayrılmayla başlamıştır.

İslamdan ayrılan her yanlış görüş bu manada mutezilidir.

İslam fıtrat dinidir.

Fıtrat fıtri olmayanı reddeder,atar.

*Eskiden meşhur olma isteyen bir kısım kesim caminin duvarına bevlediyor ve bu durum genelde hariçten oluyordu.

Bu gün ise caminin içinde görünenler caminin içine bevletmeye çalışmaktadır.Hem de hariçtekilerle ortaklaşarak ve hem de Kur’an siper edilerek…

Ve de lanetle anılsalar bile.Tam bir şeytani duygu…

 

*Toplum hem doğudan hem de batıdan,hem sağdan hem de soldan,hem Avrupa-dan hem de irandan ve Ortadoğu-dan akıtılan kirli sularla bulandırılmakta ve toplum kirletilmektedir.

Şeytan sadece soldan gelmemekte,sağdan da gelmektedir.

Toplum ve düşüncesi sürekli kirletilmeye en azından bulandırılmaya çalışılmaktadır.

Toplum bu zihniyet hakimiyetiyle ele geçirilmeye çalışılmaktadır.

*Bir asırdır İslam dünyasını dolduran batı,bugün onları dolduruşa getiriyor.Tek tek patlatmaya başlıyor.

Türkiye-de de bir müddet desteklenip beslenenler,piyon olarak kullanılnaktadır.

Aynı el ve uzantısı,içi ve dışı karıştırıyor.

*” 1984 yılından beri “Hıristiyan Olmayanlar Sekreteryası”nın başkanlığını yapan Kardinal Francis Arinze ise, geçmişten bugüne gelinen noktayı anlatırken bunun Kilisenin bir misyonu olduğunu ifade etmektedir:

“Papa VI. Paul’ün vizyonu gerçekleşmektedir. Çünkü dinlerarası diyalog, Kilise misyonunun normal bir parçası olarak görülmektedir” [1]

-Türkiye-nin sağdan da soldan da çatlakları ve çatlaklıkları gayet çok.Bunları bir araya getirecek bir tutkala ihtiyaç var.Bunları birbirini anlayan mozaik olarak tutacak bir değerler bağına muhtacız.

Türkiye-yi artık eskisi gibi kontrol edemeyen abd-israil ve İngiltere,bu sefer paralel yapıyla kontrol etmeye çalıştı.

Ancak oda neticesiz kaldı.

Ya sıradaki?

-Paralel yapı İslam ülkelerine cıa-nın atlama taşı oldu.

Yapı ise maalesef bunu kabul etti,içine sindirdi.

Tıpkı Üsame bin Ladin gibi.İslama vurma aracı.

-Usame bin Ladin aslında 2005 yılında ölmüştü,hastalıktan.Ancak abd bunu İslam dünyasına kullanmak amacıyla gizlediler.

Mit ajanı Kozinoğlu bunu ifşa etmişti.

-Dün olduğu gibi,bugün de islama siyaset yoluyla darbe vurulmaya çalışılmaktadır.

Cemaat hizmeti bırakıp paralel hizmete siyaset yoluyla girince,Avrupa siyaset yoluyla islamiyete darbe vurmaya devam etti.

-Gülen hizmet ettiğinden dolayı aranıp kınanmamaktadır.Belki hezimete sebeb olduğu için tenkid edilmektedir.

-Şimdilerde de Gülen-in iadesi ile memleketin birliği bozulmaya çalışılıyor.

Gülen iade edilirse,Türkiye bir de onunla mı anlaşma ve konuşma yoluna gidecek?Geri adım atmama uğruna…

-Siyaset mi kirli yoksa siyaset, kirleri çıkaran bir özelliğe mi sahiptir?

Ona giren en temiz insan bile kirleniyor?

Öyle zannediyorum ki siyaset; sahibinin içindeki kirleri ortaya çıkarıyor…

**********************  

*Sol kendini sorguluyor mu ne?

Sol Yunanistan-daki sol partinin başarısına tutunup,teselli bulmakta!

Kuyruktan çıkan Türkiye solu,Yunanistan kuyruğuna girdi.

Yoluna değil…

Türkiye solu kısır sol…Din düşmanlığı ve sefahet üzerine bina edilen sol…

Sol maddede de manada da yok.

Sol 1970-lerde okuyor,kendini bir kısım ve kesimle de olsa kendisini yetiştiriyordu.

Bugün sol okumuyor.

Sol üreten değil tüketendir.

Şaibeli insanların çok rahat barındığı liman…

Bizden bir şey olmaz noktasına gelen sol,olur mu ne,safhasına gelmiştir.

Temenni ederiz ki sol kendini sorgulamayla kalmasın,değiştirsin,toplumu anlasın..Toplumu ve değerlerini reddetmesin…

*Bir de solcu geçinen aydınlar…

Bizdeki aydınlar,istikameti koruyamayan aydınlardır.

Alkışlandıkça zıvanadan çıkmakta,istikameti kaybetmektedir.

Daha geniş çevrelerden alkış almak amacıyla taviz vermekte,istikameti kaybetmektedirler.Bu da onların güvenilirliğini zedelemektedir.

30 yılda kazandıklarını bir demeçle,bir çıkış yaparak bitirmektedirler.

-Bizdeki sol,ihtilal ve darbe soludur.

Yapan değil yıkan sol.

Tıpkı ittihat ve terakki gibi.Kirli insanların birlik ve yükselişi.

*”İlk başta bir ihtilal cemiyeti olarak teşekkül eden İttihat ve Terakki,mevcut iktidarı devirmek dışında, pek fikir birliği olmayan kişiler tarafından kurulmuştu.            Dolayısıyla bir müddet sonra bu kişiler arasında görüş ayrılıklarının çıkması gayet tabiiydi. Nitekim, İttihat ve Terakki’den ayrılan mebuslarca kurulan Mutedil Hürriyetperveran ve Ahali Fırkaları bunun en bariz misalleriydi.Ancak,sözü edilen fırkalar, cemiyet-fırka dışı oluşumlar olarak faaliyetlerine devam ederken, 1911 yılı ortalarında ortaya çıkan Hizb-i Cedid (Yeni Grup) hareketi İttihat ve Terakki’nin kendi bünyesinden çıkmış ve neredeyse İttihat Terakki’yi bölünme noktasına getirmişti ”[2]

-*Said Halim Paşa 1. Dünya savaşına girmemize sebeb olması sebebiyle Divanı Harbi Örfi’de yargılanır.Sebeb olarak;

“Şartlar gereği ittifakı olduğumuz Almanya’nın, Osmanlı’yı sürekli savaşa sürüklemek arzusunda olduğunu, bu sebeple kendisinin tehdit edildiğini, bu tehditlere rağmen zorluklarla uzun süre tarafsızlığı koruyabildiğini ancak bir oldu bittiyle GOBEN ve BRESLAU’ın Çanakkale Boğazını geçtiklerini, hiçbir şekilde bundan haberdar olmadığını hatta gerekli açıklamayı itilaf devletlerine yaptığını bildirmektedir. Oldu bittilerin arkası kesilmeyince Halim Paşa, “Ben sorumlu olduğum bu ülkede üç aydan beri nasıl bir siyaset izlediğim belliyken, mesele artık böyle bir şekil aldığından duramadım, hemen istifa ettim.” der.”

…Sorgulamanın devamında, “Osmanlı sadece Rus ordusuyla değil itilaf devletlerinin iş birlikçi Ermenileri kışkırtmasıyla hem ermeni örgütleriyle hem de Ermeni çeteleriyle mücadele ediyordu. Bu mücadelede ordumuz iki ateş arasında kaldığından askeri makamlarca önerilen Meclisi Mebusanca da kabul edilen kanun maddesi, ordu komutanlarına gerektiğinde halkı teker teker veya toplu göç ettirme yetkisi veriyordu. Devletin, ordunun güvenliği söz konusu olunca böyle bir önlem kaçınılmazdı. Hükümet sadece gerekli olanı yaptı, görevini yerine getirdi.” açıklamasında bulunur.

.. Bu yargılamadan geçen Sait Halim Paşa da Avrupa’da yaşayan öteki İttihat Terakki ileri gelenleri gibi Ermenilerce öldürüldü.

 *Türkiye bazen Chp,bazen Hdp,bazen Kobani,Bazen Suriye,Irak,Işid bahanesiyle Mısır veya Suriye yapılmak isteniyor.Oraya doğru sevkediliyor.

Tıpkı K.Kılıçdaroğlu-nun Suriyedeki pkk-nın devamı olan Pyd-ye terör örgütü diyememesi gibi…

Esed-e destek gösterisinde bulunmaları gibi…

*İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın‘ın cep telefonu çaldı. Telefondaki ses tanıdıktı. Doğrudan konuya girdi. “Yarın sabah Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı tarihe karışacak. Yargı ve polis gerekli hazırlıkları yaptı. Telefonunu kapat ve kaybol.” Duydukları karşısında şoke olan Çapkın “Çıldırdınız mı siz? Söylediklerinizi yapacağımı nasıl düşünürsünüz” dedi ve hiddetle ekledi: “Türkiye Cumhuriyeti bir devlet terbiyesiyle yönetilir…” Telefonun ucundaki ses Çapkın’ın hiddetine rağmen sakin bir ses tonuyla, Emniyet Müdürü’ne şu tehditleri savurdu: “Sayın Çapkın ailenden birinin, kimlerle neler yaşadığını sen de biliyorsundur. Bu bilgi ve görüntüler bizim elimizde de mevcut. Sen dirensen de direnmesen de bu operasyon olacak. Türkiye’de bir devrin suçlularından biri olarak cezalandırılıp insan içine çıkamayacak hale gelmek istemiyorsan bugün mesai saatinden sonra telefonunu kapat ve ortadan kaybol!”[3]

-*Mhp-lileri sokağa dökemeyenler,yoksa paralel yapıyı mı dökmeye,dökme alıştırmalarına çalışıyorlar.

*Vural Savaş’ı hatırlıyorsunuz meşhur savcı. ‘Biz Tayyip’in önünü kesmek için elimizden ne geliyorsa yaptık ama olmadı.’[4]

*Türkiye bir asırdır pisliğe çekiliyor.

Kılavuzu karga olanın,burnu pislikten çıkmaz.

*”SORU: İslâm bu düşüşü niye engelleyemedi?

CEMİL MERİÇ: Bugün bütün muarızlarımız aynı teraneyi söylüyor. Niye bir mukavemet kalesi kuramadı İslâmiyet?Mağlubiyetler devam edecekse neden İslâm’a sarılalım. İnsan, dini kendi kabiliyeti ölçüsünde kavrayabilir. Ummandan bir maşrapalık su alabilirsiniz, idrâkiniz birmaşrapalıksa.Hakikatler kendi kendilerini tefsir edemezler. Ulemâ gelişen insanlığın macerasınakayıtsız gözlerle bakmaya başlamıştı.Dünyaya açılmayan bir ulemâ yıkılmaya mahkûmdur. Biz ilmin, tekniğin, zaferlerine bigâne kalmıştık. İslâmiyet’i yeniden anlamak, bütün dünyayı anlamakla kaabildir. “LaFoi du charbonnier” (Kömürcünün imanı) birkaç ilm-i hâlden ibarettir. İtham edilecek İslâmiyet değil, ulemâdır.”

MEHMET ÖZÇELİK

30-01-2015

 

 [1] Bulletin, 59/XX – 2, 1985, 124.

[2] Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, !ll, İstanbuL, 1989, s. 215.

[3] http://www.sabah.com.tr/gundem/2014/12/22/emniyet-muduru-17-saat-kayboldu

http://www.akhaber.com/ak-parti/haber-6795967/

http://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/217744.aspx

http://www.internethaber.com/17-araliktan-bir-gun-once-bakin-neler-yasanmis-16385y.htm

16 ARALIK 2013

[4] http://www.haber7.com/ic-politika/haber/1253435-derin-devletin-kopekleri-beni-arayip

 




FRANSIZ OYUNU

FRANSIZ OYUNU

*Fransız ihtilali..1789..Martin Luter..

Fransadaki olayın da onun gibi olduğunu söylemiyorum.

Büyük bir iddia olur.Bu bir ses bombası denemesi idi.

Yakında vurulacak yerler ortaya çıkarsa;kimin,niçin ve neden yaptığı da açığa çıkar.

Bunun kokusu çıkacaktır.

Bir yerlerden…

Fatura ise bir yerlere…

-Fransız ihtilali o adam olmak içindi,bugünkü ise adam dövmek içindir.

-Fransadaki olay islama daha aleni hakarete birer bahane oluşturmak için tezgahlandı.

Kimileri içlerinden kahraman çıkaramayınca,kendi içlerinden öldürdüklerini kahraman yaparlar ve bir de ona anıt dikerler.

-Fransa dünyayı kültür bakımından ekip,biçip,bitirmeye çalışmakta,İngiltere siyaseten bitirmekte,Abd madden bitirmektedir.

Avrupa ülkeleri tam bir ahtapot…

*İslam dünyasındaki olumsuzlukları batı suluyor ve besliyor.

Tahrik edip,büyütüyor.

İşin garabeti o ki;orta doğuyu onlar karıştırmıyor,Fransa gibi batı ülkelerini İslam dünyası bombalıyor! Öyle mi?

*Dün İslam dünyasını ve Türkiye-yi ağırlıkla içten ve dış destekli olarak yıkmaya çalışanlar,şimdilerde ağırlıkla dıştan yıkmaya ve dalgalandırmaya çalışmaktadırlar.

Dıştan gelecek tsunami dalgalarıyla yıkmayı amaçlamaktadırlar.

-Komplo teorilerini üretmeye uygun bir zemin oluşturulmaktadır.

Bu olaydan en çok kim faydalandı?

Yoksa Fransız istihbaratı mı bunu yaptı?

Kırk küsür ülkenin başbakanını ve 1,5 milyon insanı Paris-te topladı.

Trilyonları harcasaydı bunu yapabilir miydi?

 *Yecüc mecüc devrede,kol gezmekte,yollara teröristleri dizmektedir.

Evvelden bir kişi kiralık katil tutar,önündeki engeli kaldırırdı.

Bugün artık bir sektör haline gelmiştir.

Terörler ihaleye verilmektedir.

Bu da Peygamber Efendimizin kıyametin on büyük belirtisinden birisi olan Ye’cüc-Mecüc-ün yani anarşi ve terörün yaygınlaşacağını göstermektedir.

O da devletler çapında…

*Terör ile devletleri yıkıp,devlete talib olanlar artık devriliyorlar,devleti devirmeye çalışanlar da…

*”12 Eylül’ün mimarı Evren’in, dönemin ABD Başkanı Carter’a gönderdiği mektupta, “Gösterilen anlayış için minnettarlığımı ifade etmeme izin verin” satırlarıyla darbeye verilen desteğe teşekkür etti”[1]

*İran’ın İngilizce yayın yapan devlet televizyonu Press TV’nin haberine göre, IŞİD‘e karşı mücadele eden gruplar, cuma günü ABD‘ye ait helikopterler tarafından Irak’ta IŞİD’in kontrolündeki Yesrib ve Beled ilçelerine havadan silah ve mühimmat paketleri atıldığını iddia etti.

ABD daha önce de IŞİD’e karşı mücadele eden gruplara havadan silah, mühimmat ve ilaç yardımı atmış ancak yardımların bir kısmının IŞİD’in eline geçtiği öne sürülmüştü.

ABD O İDDİALARI DOĞRULAMIŞTI

Amerikan Merkez Kuvvetler Komutanlığı da iddiaları kısmen doğrulayarak, “IŞİD’in kontrolündeki bölgeye yanlışlıkla düşen bazı silah ve tıbbi malzemelerin vurularak imha edildiğini” açıklamıştı.[2]

-Bir asır önce vehhabiliği kuran İngilizler,bugün de ışid-i kurmaktadırlar.

*” Bir milleti yok etmenin en kestirme yolu inançlarını yok etmektir. Türk aydını Batı’dan gelen bu muzır, üsaresiz düşünce sistemini hiçbir tenkit süzgecine tabî tutmadan benimsemek bedbahtlığını göstermiştir.”C.Meriç

-Uzun yıllardır başta Türkiye olmak üzere,İslam dünyasındaki savaşların, darbelerin,fitne ve entrikaların en önemli sebebi;yıkılmaya,çökmeye,bitmeye yüz tutan hristiyanlık ve Yahudiliğin çöküşünü ve bitişini geciktirme faaliyetleridir.

Eğer uçları ecnebî elinde olan dünya siyaseti…”[3]

Dünya siyasetini yöneten ve yönlendiren ecnebilerdir.

İpin ucu…başkalarının elinde,diledikleri gibi canbazlık yapmaktadırlar.

*Dünyadaki ırkçılığı körükleyen ve içimize atan başta Fransız ve batıdır.

“Avrupa milletleri şu asırda unsuriyet fikrini çok ileri sürdükleri için, Fransız ve Almanın çok şeâmetli ebedî adâvetlerinden başka, Harb-i Umumîdeki hâdisât-ı müthişe dahi, menfi milliyetin nev-i beşere ne kadar zararlı olduğunu gösterdi.”[4]

-“Ehl-i bid’a, ecnebî inkılâpçılarından böyle meş’um bir fikir aldılar ki: Avrupa, Katolik mezhebini beğenmeyerek, başta ihtilâlciler, inkılâpçılar ve filozoflar olarak, Katolik mezhebine göre ehl-i bid’a ve Mutezile telâkki edilen Protestanlık mezhebini iltizam edip, Fransızların İhtilâl-i Kebîrinden istifade ederek, Katolik mezhebini kısmen tahrip edip Protestanlığı ilân ettiler.”[5]

-“Fransızlarda havas ve hükümet adamları elinde çok zaman din-i Hıristiyanî, bahusus Katolik mezhebi, bir vasıta-i tahakküm ve istibdat olmuştu. Havas, o vasıtayla nüfuzlarını avam üzerinde idame ediyorlardı. Ve “serseri” tabir ettikleri avam tabakasında intibaha gelen hamiyetperverlerini ve havas zalimlerin istibdadına karşı hücum eden hürriyetperverlerin mütefekkir kısımlarını ezmeye vasıta olduğundan ve dört yüz seneye yakın frengistanda ihtilallerle istirahat-i beşeriyeyi bozmaya ve hayat-ı içtimaiyeyi zîr ü zeber etmeye bir sebep telâkki edildiğinden, o mezhebe, dinsizlik namına değil, belki Hıristiyanlığın diğer bir mezhebi namına hücum edildi. Ve tabaka-i avamda ve filozoflarda bir küsmek, bir adâvet hâsıl olmuştu ki, malûm hadise-i tarihiye vukua gelmiştir.” [6]

Bugünde Fransa insalık aleminin istirahatını bozmaktadır.

-“Eski zamanda İngiliz, Fransız, Amerika siyasetleri ve menfaatleri buna muarız olmakla mâni olurdular. Şimdi menfaatleri ve siyasetleri buna muarız değil, belki muhtaçtırlar. Çünkü komünistlik, masonluk, zındıklık, dinsizlik, doğrudan doğruya anarşistliği intaç ediyor. Ve bu dehşetli tahrip edicilere karşı ancak ve ancak hakikat-ı Kur’âniye etrafında ittihad-ı İslâm dayanabilir. Ve beşeri bu tehlikeden kurtarmaya vesile olduğu gibi, bu vatanı istilâ-yı ecanipten ve bu milleti anarşilikten kurtaracak yalnız odur.” [7]

Tüm oyunlar İslam dünyasının bir araya gelmesini engellemeye yöneliktir.

Fransız,İngiliz ve Abd İslam dünyasının ibr araya gelmesine taraftar olmadıklarından, her türlü oyunu oynamaktadırlar.

Öyle zannediyorum ki,kendilerinde görülecek olan bu gibi terör hareketleri,ellerini İslam dünyasından çekmelerine sebeb olacaktır.

*Fransız İslam dünyasını kültürüyle,İngiliz siyasetiyle,Abd askeri gücüyle,İsrail entrika ve yayılmacılığıyla sürekli etkilemektedirler.

MEHMET ÖZÇELİK

13-01-2015

[1] http://www.yenisafak.com.tr/gundem/cartera-darbe-tesekkuru-2056504

[2] http://www.haber7.com/ortadogu/haber/1258321-abd-hakkinda-ortaligi-karistiracak-isid-iddiasi

[3] Mektubat | On Üçüncü Mektup | 51

[4] Mektubat | Yirmi Altıncı Mektup | 311

[5] Mektubat | Yirmi Dokuzuncu Mektup | 421

[6] Mektubat | Yirmi Dokuzuncu Mektup | 422-423, Şualar | On Dördüncü Şuâ | 431

[7] Emirdağ Lâhikası | Ehemmiyetli Bir Hakikat Ve Demokratlarla Üniversite Nurcularının | 271.




ALÇALIŞIN ADI KİBİR

ALÇALIŞIN ADI KİBİR
lema-17-nokta-2-insan-kibir1Sözüm kibirli insana.
Başlangıcı –Atılmış bir damla (pis) su- dan,sonu cife-leş ve gübre olan, yedikleriyle gübre üreten,içine giren en lezzetli yemeklerin en necis bir hal aldığı bu insanın bu gururu nedir? Nedendir?
O insan ki;kanallarından kirli şeyler akar.
Adeta çöp üreten bir makine ve bir fabrika.
-Bilgi ve seviyeleriyle muhatablarını alt edemeyenler,tehdit ile üstün gelmeye çalışmaktadırlar.
Kibir insanın alçalışının bir başlangıcıdır.
İnsanın yükselişi kibrin terk edilip,tevazu gömleğinin giyilmesi iledir.
O halde gurur hortumunu kırmalıdır.
*Kibirli insanlarla beraber oturup kalkanlar,Behlül-ün tarifine uyan kimselerdir.Şöyle ki;
-Bir gün Harun Reşid danışmanlığını yapan Behlül-e vezirlik teklif ederek,yalnız yaşamamasını,insanların içine karışmasını söyler.
Behlül, bir danışayım der.
Tekrar karşılaştıklarında Harun Reşid ne olduğunu sorar.
Behlül,hayır cevabını verir.
Merak eden Harun Reşid,kime danıştığını sorar.
Behlül de;tuvalettekilere,cevabını verir.
Merakı daha da artan Harun Reşid,ne dediklerini sorar.
Behlül cevabında;Bana dediler ki,Behlül aklını başına al.Bak bizler bir zamanlar en lezzetli yiyecekler,baklavalar,vs idik.
İnsanların içine girdik,böyle olduk,der.
Harun Reşide susmak düşmüştür.Dersini almıştır.
*Mevlana da;” Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.”der.
-Yine bir gün Mevlana müridleriyle beraber giderken,kaba ve kabadayı birisi Mevlana-ya, üzerinde giymiş olduğu şatafatlı ve değerli elbisesiyle sorar;
-Hocam benim değerim ne eder?
-Mevlana cevaben;300 akçe ettiğini söyler.
Hiddetlenen kabadayı Mevlanaya kükreyerek;
-Hop hop hoca,sadece üzerimdeki aba 300 akçeden fazla eder.
-Oğlum,bende zaten ona değer biçtim!,der.
-1970-lerde laboratuvarda insanda mevcut olan kimyevi maddelerin birim fiyatı hesap edilir.
Çıkan sonuç;500 liradır.
Şimdiki fiyat itibarıyla ise varın siz hesaplayın;
-İnsanın vücudunda;bir ramazan topunun atımına yetecek kadar barut,7 kalıp sabun yapacak kadar yağ,bir büyük çivi yapacak kadar demir,küçük bir tavuk kümesini badanalayacak kadar kireç vardır.
Hepsi bir kuzu fiyatı bile etmemektedir.
Bunları çıkartmak için harcanacakları da hesaba katmıyoruz.
-Ölmüş olan çok sevdiğiniz bir yakınınızın yanında bir gece kalır mısınız?
Yüzünüzü ekşittiniz değil mi?
*Çıplak olarak bu dünyaya gelen şu insan,bir kundağa sarılıyor.
Kundak kabuğunu kırıyor,dünya pazarında maddi manevi alış verişini yapıyor.
Sonuçta tekrar üstüne aldığı tüm giysilerden soyunarak,büyük bir kundak olan kefene sarılıyor.
Bir şey getirmediği gibi,bir şeyde götüremiyor.
*Anne karnına sığan,kucakta kaybolan şu insan;dünyaya değil,kâinata sığmaz hale geliyor.
Duygular açıldıkça,o da açılıyor.
Neredeyse cennet bile ona dar geliyor.
O’nu,rü’yetullahı istiyor.
*Şeytanı ulvi makamından en aşağı derekeye sukut ettiren kibirdir.

10428579_620089691452639_8860619144650933288_n
*”Büyük görünme, küçülürsün.
Ey enesi çifteli, kafası da kibirli! Şu mîzanı bilmeli: Her adam için elbet cemiyet-i beşerde, içtimâî binada,
Görmek görünmek için, şu mertebe denilen bir penceresi var. Ger pencere kâmet-i kıymetinden yüksekse, tekebbürle tetâvül edecek,
Uzanacak. Ger pencere, kâmet-i himmetinden alçaksa, tevâzuyla tekavvüs edecek, eğilecek.
Kâmillerde, büyüklük mikyâsıdır küçüklük; nâkıslarda, küçüklük mîzanıdır büyüklük. “
-“Zaaf, gururun madenidir. sığar-ı nefs, tekebbürün menbaıdır.”
-“ İslâmiyet, tevhid-i hakikî dinidir ki; vasıtaları, esbabları ıskat ediyor. Enaniyeti kırıyor, ubûdiyet-i halise te’sis ediyor. Nefsin rubûbiyetinden tut, ta her nevi rubûbiyet-i batılayı kat’ediyor, reddediyor. Bu sır içindir ki; havasdan bir büyük insan tam dindar olsa, enaniyeti terk etmeye mecbur olur. Enaniyeti terk etmeyen, salabet-i diniyeyi ve kısmen de dinini terk eder.
Şimdiki Hıristiyanlık dini ise; “Velediyet Akîdesi”ni kabûl ettiği için, vesait ve esbaba te’sir-i hakikî verir. Din namına enaniyeti kırmaz; belki Hazret-i İsa Aleyhisselamın bir mukad-des vekili diye, o enaniyete bir kudsiyet verir. Onun için, dünyaca en büyük makam işgal eden Hıristiyan havasları, tam dindar olabilirler. Hatta Amerika’nın esbak Reis-i Cumhuru Wilson ve İngilizlerin esbak Reis-i Vükelası Lloyd George gibi çoklar var ki, mutaasıb birer papaz hükmünde dindar oldular. Müslümanlarda ise, öyle makamlara girenler, nadiren tam dindar ve salabetli kalırlar. Çünkü, gururu ve enaniyeti bırakamıyorlar. Takva-yı hakîki ise, gurur ve enaniyetle içtima edemiyor.”
– “Lâyemut değilsin, başıboş değilsin, bir vazifen var. Gururu bırak, seni Yaratanı düşün, kabre gideceğini bil, öyle hazırlan.”
-“ Üçüncü hastalık: “Gurur”dur.
Evet, gururla, insan maddî ve mânevî kemâlât ve mehasinden mahrum kalır. Eğer gurur saikasıyla başkaların kemâlâtına tenezzül etmeyip kendi kemâlâtını kâfi ve yüksek görürse, o insan nâkıstır. Böyle insanlar, malûmat ve keşfiyatlarını daha yüksek görmekle, eslâf-ı izâmın irşadat ve keşfiyatlarından mahrum kalırlar. Ve evhama mâruz kalarak, bütün bütün çizgiden çıkarlar. Halbuki, eslâf-ı izâmın kırk günde yaptıkları bir keşfiyatı, bunlar kırk senede bulamazlar. “
-“ Arkadaş! İnsanın vücudu, bedeni, emvâl-i mîriyeden bir neferin elinde bulunan bir hayvan gibidir. O nefer, o hayvanı beslemeye ve hizmetine mükellef olduğu gibi, insan da o vücudu beslemeye mükelleftir.
Aziz kardeşlerim! Burada bana bu sözü söylettiren, nefsimle olan bir münakaşamdır. Şöyle ki:
Mehâsiniyle mağrur olan nefsime dedim ki:
“Sen birşeye mâlik değilsin, nedir bu gururun?”
Dedi ki: “Madem mâlik değilim, ben de hizmetini görmem.”
Dedim ki: “Yâhu, bu sineğe bak. Gayet küçücük zarif elleriyle kanatlarını, gözlerini siler süpürür. Her işini görür. Sen de lâakal onun kadar vücuduna hizmet etmelisin” diye ikna ettim.
Takdis ederiz o Zâtı ki, bu sineğe nezafeti ilhamen öğretir, bana da üstad yapar. Ben de onunla nefsimi ikna ve ilzam ederim. “
-“ Nedir bu gurur ve nedir bu gaflet? Nedir bu haşmet, nedir bu istiğna, nedir bu azamet? Elindeki ihtiyar bir kıl kadardır ve iktidarın bir zerre kadardır. Ve hayatın söndü, ancak bir şûle kaldı. Ömrün geçti, şuurun söndü, bir lem’a kaldı. Şöhretin gitti, ancak bir an kaldı.images
Zamanın geçti; kabirden başka mekânın var mı? Bîçare! Aczine ve fakrına bir had var mı? Emellerin nihâyetsizdir, ecelin yakındır. Evet, böyle acz ve fakrınla iktidar ve ihtiyardan hali bir insanın ne olacak hali? Hazâin-i rahmet sahibi Hâlık-ı Rahmânü’r-Rahîme, böyle bir aczle itimad etmek lâzımdır. Odur herkese nokta-i istinad. Odur her zaife cihet-i istimdat. “
MEHMET ÖZÇELİK
07-01-2015




SECDEYİ ÇOK VE UZUN YAPIN

SECDEYİ ÇOK VE UZUN YAPIN

            Secdeyi uzun yapın..Secdede huzur var,Rabbe yakınlık,huzura kabul var.

Âyette:” Haydi Allah’a secde edip O’na kulluk edin!”[1]

            Zira her şey Allaha secde eder.[2]

            Her şey Allaha secde ederken,insan bîgane kalamaz,geri duramaz.

            O halde O’na secde edenlerden olmalı.[3]

            Secde etmekten ancak O’na inanmayanlar kaçınır ve bundan nefret duyarlar.[4]

            Mü’minler ise O’nun azameti karşısında secdeye kapanır ve O’nu tesbih eder.[5]

            Ondandır ki Allah Kur’an-da 14 yerde secdeyi emreder.[6]

-Secde de madden de beynin kanla beslenerek rahatı vardır.

Ebû Hureyre ‘den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurdu:

“Kulun Rabbine en yakın olduğu hal secde halidir. İşte bu sebeple secdede çok dua etmeye bakın!”[7]

-Ebu Hureyre (ra)’den rivayet edilmiştir: Rasulullah (sav) buyurdu ki: “Adem oğlu secde ayetini okuyup secde ettiği zaman şeytan ağlayarak uzaklaşır ve şöyle der: Helak oldum. Adem oğlu secde etmekle emrolundu da secde etti ve cennet onun oldu. Halbuki ben de secde ile emrolunmuştum fakat ben secde etmekten yüz çevirdim. Artık ateş benim içindir.” [8]

Hz. Ebû Fâtıma radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Diyor ki; Peygam­ber sallallahu aleyhi vesellem bana, “Ey Ebû Fâtıma! Sen eğer benimle bu­luşmak istiyorsan secdeleri çoğalt” [9]

-Allah Hz.Âdem-i yarattığında meleklere ilk sözü; “Âdem’e secde edin!”[10] olmuştur.

-“ Esved b. Yezid (r.a) diyor ki: Hz. Âişe (r.anhâ)’dan Resûlullah (s.a.v)’in kıldığı gece namazlarından sordum, buyurdular ki:

“Gecenin ilk vakti (Yatsı namazından sonra) uyurlardı. Gecenin üçte ikisi geçtikten sonra kalkar namaz kılar, seher vaktinde de Vitir namazını kılarlardı, İlk rek’atte “Sebbih isme” sûresi, ikinci rek’atte “Kul yâ eyyühel-kâfirûn” sûresini, üçüncü rek’atte de “Kulhuvallâhu ahad” sûrelerini okurlardı. Sonra yatağına gelirdi. Arzu ettikleri zaman hanımlarıyla latîfeler ederlerdi. Sabah ezanını işitince yataktan hemen kalkar, gusletmesi îcâb ederse yıkanır (gusul eder), değilse abdest alıp iki rek’at sabah namazının sünnetini evde kılar ve sonra mescide giderlerdi.”

– Hz. Âişe (r.anhâ) rivâyet ediyor:

“Nebî (s.a.v) geceleyin uyanamasalar veya gözlerini uyku bürüyüp de gece namazına kalkamasalar, gündüz on iki rek’at namaz kılarlardı.”

Hz.Âişenin beyanı üzere;Rasulullah o kadar kıyamda dururdu ki,rüku yapmayacak zannederdim.O kadar rüku da bulunurdu ki secde yapmayacak zannederdim…..der.

Efendimiz secdeyi çok yapardı.

– Huzeyfe İbn el-Yemânî (r.a) bir gece Resûl-i Ekrem (s.a.v) ile gece namazı kılmıştı. Peygamber (s.a.v) Efendimizin nasıl kıldığını anlatmaktadır. Buyuruyor ki:

Allah Resûlü (s.a.v) namaza başladığı zaman şöyle söylediler: “Allahu Ekber Zü’l-Melekûti ve’l- Ceberûti ve’l-Kibriyai ve’l-Azameti.” Mânâsı: “Allah (her şeyden) en büyüktür. Gayb âlemi onun tasarrufundadır. Kahhâr’dır, noksanlıklardan münezzehdir. Azamet (yücelik) sâhibidir. Onu anlamak idrak etmek mümkün değildir. Sonra, Fâtiha ve Bakara sûrelerini okudular. Rükû’a gittiler, rükû’u da ayakta kaldığı kadar uzattılar. Rükû’da “Sübhâne Rabbiyel Azîm” diyordu. Başını kaldırdılar, rükûdan sonra ayakta durmaları da rükûu kadar uzun oldu.
Rükûdan doğrulup, îtidâlinde şöyle diyordu: “Li Rabbiyel-Hamd- Hamd Rab içindir “ bunu çok tekrar ettiler. Sonra secdeye gittiler. Onu da ayakta durduğu kadar uzattılar. Secdede “Sübhane Rabbiyel A’la” diyordu. Secdeden başını kaldırdılar, iki secde arasında secdede kaldığı kadar oturdular.
İki secde arasında şu duâyı okuyordu: “Rabbiğfir lî- günahlarımı mağfiret kıl yâ Rabbî. ” O namazda Bakara, Âl-i İmrân, Nisâ ve Mâide sûrelerini okudular.
Bu sûrelerin hangi rek’atlerde okunduğu bilinememiştir.

– Ebû Abdullah (veya Ebû Abdurrahman) Sevbân radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre o “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim” demiştir:

“Çok secde etmeye bak! Zira senin Allah için yaptığın her secde karşılığında Allah seni bir derece yükseltir ve bir hatânı siler.”[11]

Namaz bütün ibadetlerin özü olduğu gibi,secde de namazın özüdür.

Bediüzzaman secde ile ilgili olarak eserlerinde bu manayı şöyle açıklar;

-“ İbâdetin mânâsı şudur ki: Dergâh-ı İlâhîde abd, kendi kusurunu ve acz ve fakrını görüp, kemâl-i Rubûbiyetin ve kudret-i Samedâniyenin ve rahmet-i İlâhiyenin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir. “[12]

-“Zuhr zamanında-ki o zaman-gündüzün kemâli ve zevâle meyli ve yevmî işlerin âvân-ı tekemmülü ve meşâgilin tazyikinden muvakkat bir istirahat zamanı ve fânî dünyanın bekâsız ve ağır işlerin verdiği gaflet ve sersemlikten ruhun teneffüse ihtiyaç vakti ve in’âmât-ı İlâhiyenin tezâhür ettiği bir andır. Ruh-u beşer o tazyikten kurtulup, o gafletten sıyrılıp, o mânâsız ve bekâsız şeylerden çıkıp, Kayyûm-u Bâkî olan Mün’im-i Hakikînin dergâhına gidip el bağlayarak, yekûn nimetlerine şükür ve hamd edip ve istiâne etmek ve celâl ve azametine karşı rükû ile aczini izhâr etmek ve kemâl-i bîzevâline ve cemâl-i bîmisâline karşı secde edip hayret ve muhabbet ve mahviyetini ilân etmek demek olan zuhr namazını kılmak ne kadar güzel, ne kadar hoş, ne kadar lâzım ve münâsip olduğunu anlamayan insan, insan değil.

….Ebediyeti isteyen ve ebed için halk olunan ve ihsana karşı perestiş eden ve firâktan müteellim olan ruh-u insan, kalkıp, abdest alıp, şu asr vaktinde ikindi namazını kılmak için Kadîm-i Bâkî ve Kayyûm-u Sermedînin dergâh-ı Samedâniyesine arz-ı münâcât ederek; zevâlsiz ve nihayetsiz rahmetinin iltifatına ilticâ edip, hesabsız nimetlerine karşı şükür ve hamd ederek; izzet-i Rubûbiyetine karşı zelilâne rükûa gidip, sermediyet-i Ulûhiyetine karşı mahviyetkârâne secde ederek; hakiki bir teselli, bir rahat-ı ruh bulup, huzur-u kibriyâsında kemerbeste-i ubûdiyet olmak demek olan asr namazını kılmak ne kadar ulvî bir vazife, ne kadar münâsip bir hizmet, ne kadar yerinde bir borc-u fıtrat edâ etmek; belki gayet hoş bir saadet elde etmek olduğunu, insan olan anlar.”[13]

-“Zevâlsiz cemâl-i Zâtına, tegayyürsüz sıfât-ı kudsiyesine, tebeddülsüz kemâl-i sermediyetine karşı secde edip, hayret ve mahviyet içinde terk-i mâsivâ ile muhabbet ve ubûdiyetini ilân edip, hem bütün fânîlere bedel bir Cemîl-i Bâkî, bir Rahîm-i Sermedî bulup, demekle zevâlden münezzeh, kusurdan müberrâ Rabb-i Âlâsını takdîs etmek….”[14]

-“Hem bütün mahlûkatın secde-i kübrâsını düşünüp, yani şu gecede yatmış mahlûkat gibi her senede, her asırdaki envâ-ı mevcudât, hattâ arz, hattâ dünya birer muntazam ordu, belki birer mutî nefer gibi, vazife-i ubûdiyet-i dünyeviyesinden emr-i -6- ile terhis edildiği zaman, yani, âlem-i er b gönderildiği vakit, nihayet intizam ile zevâlde gurûb seccâdesinde, deyip secde ettikleri….”[15]

-“Şu kâinatın yüzlerinde değişen mevcudât aynalarında, Cemâl ve Celâl ve Kemâl ve Kibriyâsının izhârına karşı, “Allahu Ekber” deyip, tâzim içinde bir aczle rükûa gidip, mahviyet içinde bir muhabbet ve hayretle secde edip, mukabele ettiler.”[16]

-“Hazret-i Cebrâil Aleyhisselâm, Dıhye sûretinde huzur-u Nebevîde bulunduğu bir anda, huzur-u İlâhîde, haşmetli kanatlarıyla Arş-ı Âzamın önünde secdeye gider. Hem, o anda hesabsız yerlerde bulunur, evâmir-i İlâhiyeyi tebliğ ederdi. Bir iş, bir işe mâni olmazdı.”[17]

-“Bütün mevcudât, er birsi birer mahsus tesbih ve birer hususi ibâdet, birer has secde ettikleri gibi; bütün kâinattan dergâh-ı İlâhiyeye giden, bir duâdır.

Ya istidad lisâniyledir –bütün nebâtât ve hayvanâtın duâları gibi ki, er bir lisân-ı istidadıyla Feyyâz-ı Mutlaktan bir sûret talep ediyorlar ve esmâsına bir mazhariyet-i münkeşife istiyorlar.

Veya ihtiyac-ı fıtrî lisânıyladır-bütün zîhayatın, iktidarları dahilinde olmayan hâcât-ı zarûriyeleri için duâlarıdır ki, er birsi o ihtiyac-ı fıtrî lisâniyle Cevâd-ı Mutlaktan idâme-i hayatları için bir nevi rızık hükmünde bâzı metâlibi istiyorlar.

Veya lisân-ı ıztırârıyla bir duâdır ki, muztar kalan er bir zîruh, katî bir ilticâ ile duâ eder, bir hâmî-i meçhûlüne ilticâ eder, belki Rabb-i Rahîmine teveccüh eder. “[18]

-“Semâ berrak, bulutsuz; zemin kuru ve hayatsız, tevellüde gayr-i kâbil bir halde iken; semâyı yağmurla, zemini hazrevâtla fethedip, bir nevi izdivaç ve telkıh sûretinde bütün zîhayatları o sudan halk etmek öyle bir Kadîr-i Zülcelâlin işidir ki; rûy-i zemin Onun küçük bir bostanı ve semânın yüz örtüsü olan bulutlar Onun bostanında bir süngerdir anlar, azamet-i kudretine secde eder.”[19]

-“Evet, âyât-ı Kur’âniyenin işârâtıyla, bütün mevcudattan daimî bir surette dergâh-ı İlâhiyeye giden bir ubudiyettir, bir tesbihtir, bir secdedir, bir duadır ve bir hamd ü senâdır ki, daimî o dergâha gidiyor.”[20]

-“Evet, her bir uzuv, birşey için yaratılmıştır. O uzvu, o şeyde kullanmakla mükelleftir. Mesela, er bir hasse için bir ibadet vardır. Onun hilafında kullanılması dalalettir. Mesela, başla yapılan secde Allah için olursa ibadettir, gayrısı için dalalettir. Kezalik, şuaranın hayalen yaptıkları hayret ve muhabbet secdeleri dalalettir. Hayal, onunla fasık olur.”[21]

-“Namaz; savm, hac, zekat ve sair hakikatleri havi olduğu gibi, idrakli ve idraksiz mahlukatın ihtiyari ve fıtri ibadetlerinin nümunelerine de şamildir. Mesela secdede, rükuda, kıyamda olan melaikenin ibadetlerini, hem taş, ağaç ve hayvanların o ibadetlere benzeyen durumlarını andıran bir ibadettir.”[22]

-“Hadis olarak işitiliyor: “Her akşamda güneş Arşa gider, secde eder. İzin alıyor, sonra geliyor.” Evet, şemse müekkel olan melek; ismi Şems, misali de şemstir. Odur, gider, gelir.”[23]

-“Suyun mühendisi olan hüdhüd-ü Süleyman’ın Sebe’den getirdiği nebe’ ve haberi dinle: Nasıl inzal-i Kur’ân ve ibdâ-ı semavat ve arz eden Zülcelâlin tavsifini etmiştir! Hüdhüd diyor: “Bir kavme rastgeldim. Zemin ve âsumandan mahfiyatı çıkaran Allah’a secde etmiyorlar…”[24]

MEHMET ÖZÇELİK

29-1014

[1] 53/NECM-62, Fetih Sûresi: 27-29.

[2] Ra’d.15,Nahl.49,Hac.18,Rahman.6.

[3] Hicr.98,Alak.19.

[4] Furkan.60.

[5] Secde 15.

[6]A’raf.206,Ra’d.15,Nahl.50,İsra.107.Meryem.58,Hac.18,Furkan.60,Neml.25,Secde.15,Sad.24,Fussilet.37,Necm.62,İnşikak.21,Alak.19.

[7] Müslim, Salat:215, No:482, 1/350; Ebû Davûd, Salat:154, Mesnevi-i Nuriye | Şûle | 203

[8] Sahih-i Müslim: 81.

[9] Müsned’i Ahmed.

[10] Bakara, 34.

[11] Müslim, Salât 225. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu’ 22; Tirmizî, Salât 169; Nesâî, Tatbîk 80, 89.

[12] Sözler | Dokuzuncu Söz | 45, Sözler | Yirmi Üçüncü Söz | 298, Mektubat | Yirminci Mektup | 227, Mesnevi-i Nuriye | Zerre | 159

[13] Sözler | Dokuzuncu Söz | 47.

[14] Sözler | Dokuzuncu Söz | 48.

[15] Sözler | Dokuzuncu Söz | 50.

[16] Sözler | On Birinci Söz | 115.

[17] Sözler | On Altıncı Söz | 178, Mektubat | Yirmi Sekizinci Mektup | 336, Mesnevi-i Nuriye | Katre | 54

[18] Sözler | Yirmi Üçüncü Söz | 287, Sözler | Yirmi Dördüncü Söz | 317

[19] Sözler | Yirmi Beşinci Söz | 356

[20] Mektubat | Yirminci Mektup | 230

[21] Mesnevi-i Nuriye | Şemme | 165.

[22] İşaratül-İcaz | Hurûf-u Mukattat | 46, Tarihçe-i Hayat | Sekizinci Kısım : Isparta Hayatı | 587

[23] Muhakemat | İkinci Mesele | 53

[24] Muhakemat | İkinci Mesele | 82.




TESETTÜRDE LİYAKAT

TESETTÜRDE LİYAKAT

            Notlarım arasına aldığım tesettürde liyakat konusunu işlemek üzere bekletiyordum.Ancak bir bayan yazarın hem de tesettürlü ve hem de İslami bir gazetedeki yazısı üzerine yazmak için öne aldım.

            Geçmişten günümüze,uzun mücadeleler ve yıpranmalar sonucu belli bir mesafe alınmış,ancak kendisiyle beraber bazı problemleri de beraberinde getirmişti.

            Farziyetiyle beraber modanın ağırlığı,cazibeliği,çevrenin etkisi ölçüsüzlükleri de beraberinde getirmişti.

            Adını vermeyeceğim memleketin birisinde başları örtülü olan bayanlar, eteklerinin kısalığını önemsemiyorlardı.Eskilerde bu bir adet imiş…

            Veya örtünüyor ancak dar bir kot giyerek örtünmede liyâkatı yakalamıyor.

            Veya bir diğeri mübarek boya küpü gibi…

            Bu durum azımsanacak bir düzeyde değil,adeta bir gelenek halinde idi.

            Tesettür kadın için gerekli olduğu kadar,erkek içinde gözünün tesettürü ve örtülmesi en az o kadar önemli idi.

            Fuhşiyatı engellemek için vazedilen tesettürün,kirlenmeye sebeb olacak derecede yanlış örtünmelerin önüne geçilmesi,toplumun o cihette bilinçlendirilmesi gerektir.

Bu bir ihtiyaçtır.

            *-Bir yazar;”Kızıma başını örtmesini asla söylemedim…….

….Bir kaç hafta sonra kızım başını örtmek istediğini söyledi. Bu habere sevineceğimi zannediyordu büyük ihtimal.

…Başını örtmesine izin vermeyeceğimi söyleyince küçük çapta bir şok yaşadı.

Başını örtemeden önce vücut dilinin tesettüre bürünmesi gerektiğini anlattım. Başı açık olduğu halde vücut dili tesettürü içselleştirmiş kişileri değişik vesilelerle dikkatine sundum ve namaz konusunda titizlik kazanıncaya kadar başını örtmesine izin vermeyeceğimi söyledim.

Namazın farz olmadığı yaştaydı. Kıldığı namaz ailenin bütün fertleri için sevinç kaynağı idi. Sabah namazı için en erken kalkandı. Ev ahalisini namazınızı kıldınız mı diye sorgulayandı. Onun bu halleri hepimizin ortak heyecanı idi ne ki bunu ona hiç hissettirmedik.

Aileler kızlarının başını örtmesiyle birlikte hem muhitlerinin baskısından kurtulduklarını düşündüler hem de 90 cm’lik kumaş parçasının her türlü ontolojik sorunu halledeceğine inandılar.”[1]

Tezat değil mi?

Kapanması için ısrar ve tavsiyede bulunmayan,kapanmaması için ısrar ediyor!

Kuruntu ney?

-Alt yapısını yapmadan içten gelen fıtri isteği durdurmak ve frenlemek.

Herhalde Efendimizin 7 yaş tavsiyesini düşünmemiş olsa gerek.

Maalesef ifrat her zaman tefriti doğuruyor.

Belki birilerinin ölçüsüz örtünmedeki tavırları veya üstü örterken dafi’ olması gereken örtünün calib olması tenkid edilirken,yazar kendi ölçüsüzlüğünü ölçü olarak sunuyor.

Örtünmede sınırı aşan,ölçüsüz olan elbette uygulamalar var.

Ancak mecelle hukuku gereği;-Yanlış emsal olmaz.-

Yazar yanlışları kendi yanlışlığı ve yetersizliğiyle düzeltmeye çalışmaktadır.

-İzin vermeme-hissettirmeme-kumaş parçası-ifadeleri yersiz ve seviyesiz ifadelerdir.

-Ben de kızlarıma örtünmelerini dayatmadım,örtünecekleri ortamı hazırladım.

7.sınıfta örtündüklerinde itiraz etmedim,hissettirdim,bayrak –parçası!- olduğunu söyledim.

-Maalesef dün soldan gelen şeytan,ortam değişikliğinden dolayı sağdan gelmektedir.

Tekrar söylüyorum;örtünmenin değil,örtünmenin nasıl ve sağlıklı olması konusunda ölçü konulabilir ve düzeltilmesi gereken noktalar söylenebilir.

-Hz. Peygamber (asm.)’in, “Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hıristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.”[2] 

-“O halde (Habibim) sen yüzünü bir muvahhid olarak dine yönelt. Allah’ın insanları yaratmasında esas aldığı o fıtrata uygun hareket et.”[3]

Fıtratları kirletmeyin,bozmayın,bir şey yapmasanız bile…

-Toplumun bahara girdiği bir dönemde fırtınalar estirmek,çiçekleri soldurur.

Varsa ayrık otları onlar temizlenmeli,çiçekler incitilmemeli,doğmalarına engel olunmamalıdır.

Fıtrat konuşursa,susmalı,susturmamalı.

Hissederse,hislenmeli,hissizlendirmemeli.

Basite irca etmemeli,sembollendirmeli.

Yanlışlar emsal alınmamalı,doğrular emsal ve örnek gösterilmelidir.

-İmamı Azam Ebu Hanife-ye adamın birisi oğlunu getirip,kendi terbiyesinde yetiştirmesini söyler.

İmam yaşının kaç olduğunu sorar.

Adam da 3,5 yaşında olduğunu söyler.

İmam ise,kabul edemeyeceğini,eğer 3 yaşına kadar getirseydi,kabul edeceğini söyler.

Ağaç yaşken eğilir,engellenme olmazsa?

Çocuklara sevdirilmeli,bilinçlendirilmeli,ortam hazırlandırılmalıdır.

Yoksa geç olabilir,kurtlar kapabilir!!!

Kurtlara yardımcı olmamalıdır.

MEHMET ÖZÇELİK

25-10-2014

 

 

[1] http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/FatmaKBarbarosoglu/basortulu-kadin-yazarin-12-yasinda-bas-ortme-uzerine-soyledikleri-ve-dahi-soyleyemedikleridir/56451

[2] Buhârî, cenâiz 92; Ebû Dâvut, sünne 17; Tirmizî, kader 5.

[3] Rum Sûresi, 30/30.




ÖĞRETMENLER GÜNÜ HATIRASINA

ÖĞRETMENLER GÜNÜ HATIRASINA

Bir asırlık formatlanmayan,resetlenmeyen,yorgun bir eğitimle geleceğe yürümeye çalışmaktayız.

            *Öğrencinin öğretmene olan ihtiyacını hissetmediği,günü ve işi kurtarma amaçlı bir eğitim sisteminden;

            Öğretmenin kendisini yenilediği bir eğitime,öğrencinin kendisini donanımlı kıldığı bir eğitim sistemine ihtiyacımız var.

            Hatanın bir asırlık kayba neden olduğu bir sorumluluk sisteminin başında ve içinde bulunmaktayız.

            Geleceğin kazanımı olan bir eğitim şuuruna ihtiyacımız var.

            Geçen bir asrı eğitimin deneme ve yanılmalarıyla kaybettik.

            Gelecek bir asır ise kaybın tecrübeleriyle kazanıma dönüştürülebilir.

            Testleri çözebilen bir eğitimden,yorum yapıp,üreten bir öğrenci birikimine ihtiyacımız var.

            Dilekçe yazamayan bir eğitim yönteminden,proğram yapan bir beyne ihtiyacımız var.

            Benim gibi olan bir öğrenciden ziyade,kendisi gibi olan ve olabilen insanı üreten eğitim misyonuna ihtiyacımız var.

            Tüketen eğitimden üreten eğitime geçmek;tüketici toplumdan üretici topluma, kara sabanlı tarımdan sanayi ve teknoloji devrimine geçmek gibidir.

            Eğitim öğretimin önüne geçmeli,eğitimde samimiyet resmiyetten önce olmalıdır.

            Bu gün hiçbir fabrikası olmayan Bill Gates kaç yıldır hep dünyanın en birinci zenginidir.

            Eğitimi elinde tutan fert,cemiyet ve devletler,en zenginleridirler.

            Kamyonlarca domates ve patlıcan satanlar,bir proğramı satın alamıyorlar.

            Gerçek yatırım eğitime yapılan yatırımdır.

            Nesillerin ve zihinlerin değişimi,eğitimin değişimi iledir.

            Zihinler değişmedikçe,toplumda değişmez ve de değiştirilemez.

            İyi eğitim,iyi okuldan önce gelir.

            İç dünyanın değişimi ve doldurulması,vitrinin ve görüntünün görünümünden daha önemlidir.

            Kaportadan önce,motorun sağlamlığı esastır.

            Öğretmen sürekli desteklenmeli,güncellenmelidir.

            Her şeyden önce en büyük yatırım öğretmene yapılmalıdır.

            Öğretmeni yetişmemiş,desteklenmemiş,güçlendirilmemiş bir eğitim sistemi,ruhsuz bir cesed gibidir.

            Öğretmen eğitimin ruhudur.

            O ruh soldurulmamalı,dondurulmamalıdır.

            Öğretmen potansiyeli arttırılmalı,öğrenci kabiliyeti gözetilmelidir.

            Günümüzde hastaya göre tedavinin yapıldığı ve ilacın hazırlandığı bir ortamda; öğretmen doktor gibi yetiştirilmeli,güçlendirilmeli,öğrenciye göre de eğitim verilmelidir.

            Kabiliyetler oldurulmalı,doldurulmalı ancak öldürülmemelidir.

            O halde gelin öğretmen ve öğrenciyi yeniden resetleyelim,yeniden donatalım, yeniden maddi ve manevi güçlendirelim,güçlenelim.

            Öğretmenler Gününüz Kutlu ve Mutlu Olsun.Saygılarımla…

MEHMET ÖZÇELİK

2-4-11-2014

           

           

           

 




MUHAMMEDSİZ İSLÂMİYET

MUHAMMEDSİZ İSLÂMİYET

            Tıpkı İsasız İsevilik,Musasız Musevilik ve de Alisiz Alevilik gibi.

            Hristiyanlığa baktığımızda bu dinin tamamen Pavlosa dayandığını görürüz.

            Alevi cemaatın da islâmiyetten koparılmasını sağlamak için de,Aleviliği Hz.Aliye değil de,daha öncesine yani zerdüşlük gibi bir dine bağlamaya çalışarak,din ile bağları koparılmaya çalışılmaktadır.

            -Efendimize yapılan aşırı sevginin zararı söyleniyor.

            Kuruntulu olan bu iddia,iyi niyetli gibi görünse de bu ahmakça sözün altında;ya Efendimizi tanımama,ya O’na olan sevginin Allaha olan sevginin artmasına sebeb olduğunu bilmeme ve görmeme veyahut da Kur’anın en büyük zırh ve koruyucusu durumunda olan Efendimizi devre dışı bırakarak,etrafını boşaltma çabalarıdır.

            Şimdiye kadar Efendimize yapılan aşırı sevgiden dolayı sapan ve sapıtan tek bir insan dahi gösterilebilir mi?

            Ancak O’na olan az sevgi veya tanımamadan dolayı sapan bir çok insan gösterilebilir…

            Efendimize olan sevgi ivazsız,kışırsız,gölgesizdir.

            Kur’an sürekli Allaha olan muhabbeti Rasulüne olan muhabbete,Allaha uymayı Rasulüne uymaya bağlar.

            Kelime-i Şehadette iki kelâmın bir ve beraber zikredilmesi ve birbirinden ayrılmaması buna en büyük şahittir.

            -Başta hadislere yapılan mevzu ve uydurma,kabul etmeme gibi,Kur’andan sonra en güvenilir hadis kitaplarına yapılan saldırılar,sırf Efendimizi devreden çıkarma oyununun bir parçasıdır.

            -Diyalog çerçevesinde Hz.Muhammede ve Kur’an a iman etmeden sadece Allahı kabul etmenin yeterli olacağı oyunu da bunu desteklemektedir.Oyunun diğer bir parçasıdır.

            Oysa bir müslümanın Hz.İsa Ve Musa-yı ve onlara indirilen gerçek kitaplarına inanmayan kişi mümin sayılmazken,nasıl olurda o dinin mensubları Peygamber Efendimize ve Kur’an-a inanmadan mümin kalsınlar?

-Diğer taraftan Efendimiz için söylenen sözleri hazmedemeyip de,aşırı bulan,O da bizim gibi bir insandı ve bize sadece Kur’an yeter,diyenler bu sözleriyle; kuruntularını sergilemekte,seviyesiz ve kişiliksizliklerini göstermektedirler.

Şairin dediği gibi;

Muhammedun beşer lâ kel beşer

Bel hüve kel yakut beynel hacer.

-Muhammed de diğer insanlar gibi bir insandır lakin O taşlar arasındaki yakut gibidir.

-Bütün peygamberlerin aynı olup,birbirlerinden ayrı olmadığı hususi ayetine (Peygamberleri arasından hiçbirini ayırt etmeyiz.- BAKARA-285 -)umuma teşmil edenler,şu ayeti neden görmemektedirler;

“Gerçekten biz, peygamberlerin kimini kiminden üstün kıldık; Davud’a da Zebur’u verdik.”[1]

Bu tıpkı şuna benzer;Bakanlar millet vekillerden oluşur.Ancak millet vekillerinden farklı bir bakanlık farkı vardır.

Rasuller kendilerine kitap verilmiş kimseler iken,nebiler öncekilerin kitaplarına uymaktadırlar.

Ve Ulül Azim peygamberler farklı şahsiyetlerdir.

Aşağıdaki ifadelerin ne gibi bir anormalliği var ki?

-Peygamber efendimizin şairlerinden Hassan b. Sabit (r.a.)’in sözü ne kadar

manidar: “Ben, Muhammed Mustafa (aleyhis-selam)’dan bahsederken, onu medhediyor

değilim; bilakis ondan bahsetmek suretiyle, kendi sözlerimi kıymetlendirmiş oluyorum.”

-Gönüller Sultanı Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin (k.s.) kelâmı da çok mânalıdır:

“Ben, alemler genişliğinde bir ağız isterim, ta ki, meleklerin bile gıpta ettiği o zattan söz

edebileyim.”

-Ahmet ibni Hanbel, kavun yemedi. Niçin ?, dediler.

-Rasulullah nasıl yedi bilemiyorum da ondan, dedi.

            -O zat hiçbir zaman kendisini üstün görmedi,bir kul olduğunu söyledi.

            Ümmet de O’na layık olduğu makamı verdi.Aşırı gitmedi.

O zat maddi makamlara değil,manevi makamlara talib oldu.Mesela;

-Efendimiz nübüvvet makamında bulunduğu halde,Allah-dan şehadeti istemiştir.

-O zatı hazmedemeyen,hazmetmemiş hoca-taslakları,gölge etmesin,başka ihsan istemez.

MEHMET ÖZÇELİK

17-11-2014

 

[1] İSRÂ-55.




MANEVİYATSIZ HAYATTAN

MANEVİYATSIZ HAYATTAN

 *Gerçek dinin kanalını tıkadıktan sonra,her türlü kanal müşterisi,kanalizasyon heveslisi bulunabilir.Yoga-nın ve benzeri şaşkınlık veren oluşumların mutlaka bir müşterisi oluyor, insanlar ilgi duyabiliyor.

O da dünya ve âhiretini verme uğruna.

* Üstâd Bediüzzaman da 1928 yılı için “Tuğyanların zuhuru” diye tavsif ettiği gibi; aynı yıl içinde Nur mücahitlerinin giriştikleri mücahedelerin de Hak, doğru ve istikamette olduğunu beyan eder.

1929 yılı için de: “Dine tağiyane hücûm” diye kaydetmektedir. 1935’den 1945’e kadarki on yıl zaman için de:“Dalâletin savlet tarihleri” diye zikretmiştir.“[1]

*Emin Çölaşan 1999 senesinde Hürriyette yazdığı yazıda,Ben örneğin Türkiye-nin düşmanı bir ülke olsam ve Türkiye-ye saldırma hesapları yapsam,bunun zamanını ramazan ayında ve iftar saatine yakın belirlerim.

…ya da”terörist olsam,eylemimi iftara yakın koyarım.”demiştir.[2]

*CHP’li Taşdelen: Bizim savaşımız İslâm’la…”[3]

*CHP: Peygamber lâikliği bitirdi!…”[4]

*ATV’de yapılan açık oturumlardan birinde bir bayan gazetecinin, “Allah’ı üniversiye sokmayacağız.” demişti.

* “Gazetelerinizin son günlerdeki neşriyatı arasında dinden bahis bazı yazı, mütalaa, ima ve temsillere rastlanmaktadır. Bundan sonra din mevzuu üzerinde gerek tarihi, gerek temsili ve gerek mütalaa kabilinden olan her türlü makale ve fıkra ve tefrikaların neşrinden tevakki edilmesi (sakınılması) ve başlanmış bu gibi tefrikaların en son on gün zarfında nihayetlendirilmesi.”[5]

“Biz her ne şekil ve surette olursa olsun, memleket dâhilinde dini neşriyat yapılarak dini bir atmosfer yaratılmasına ve gençlik için dini bir zihniyet fideliği vücuda getirilmesine taraftar değiliz.” [6]

* 1971-72 yıllarında Başbakan olarak görev yapan Nihat Erim, Şemsettin Günaltay’ın tercih edildiği o günlerde yaşananlar şöyle anlatıyor: Günaltay’ın din adamı olarak tanınması da bizim için istifadeli oldu. Çünkü, esasında Günaltay inkılâpçılığı benimsemiştir. İçyüzü bu olunca, dıştan dindar gösterilmesi, memleketin dindar ve muhafazakâr zümresi -ki hâlâ kütleyi teşkil ediyor- üzerinde lehimize tesir yaratıyor. Bilhassa muhalefet gazeteleri Günaltay’ı böyle gösteriyorlar, karikatürlerini elinde tespihle yapıyorlar. Laiklik bahsinde hiçbir şey feda etmedik. Bilakis, laiklik mefhumunu tam ölçüsünde tatbike geçtik. Meselâ, bugün aynı zamanda kandil; Diyanet İşleri Başkanı’nın kandil için gazetelerde çıkan tebriğini akşam radyo gazetesinde söyleyeceğim. Ortodoks Patriği Athenagoras’ın yeni yıl tebriğini (…) radyo ajans haberlerinde söylettim. Yavaş yavaş tam ölçüye alışacağız. İngiltere’de, Fransa’da pazar günleri kiliselerden radyolar âyinleri naklediyorlar. Din, her zaman anlatmaya çalışıyorum ki, bugün dahi ihmal edilemeyecek bir sosyal vak’adır. Şahsen dindar değilim. Ama böyle bir sosyal vak’ayı ihmal edemeyiz. Hatta daha ileride halk kitlelerini medeniyette geliştirmek için dinden de faydalanacağız. İnönü’ye bunları anlattım ‘tamamen aynı fikirdeyiz’ dedi.”[7]

*-GİZLİ DİNSİZ KOMİTE-SELAMETİ UMUMİYE KOMİTESİ

BİR ASRA YAKIN SÜREGELEN GERÇEK ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜNÜN 35 ELEMANI

“Eski Başbakan Rauf Orbay’ın 1926 tarihli bir mektubunda ve asıl geniş bilgiyi, komitenin kurucularından Dr. Emin Erkul’un 2-3 Mart 1954 tarihli “Vakit” gazetesinde yayınlanan hatıralarında buluyoruz. Erkul, bu gizli komitenin nasıl bir derin devlet gibi çalıştığını içeriden şöyle anlatıyor:

“Birinci Millet Meclisi’nin sonlarına kadar gerek Meclis’e ve gerekse birinci gruba hakim ve nâzım rolünü ifa etmiş olan bu zümreye ancak 35 kişi iştirak etmişti. Bu 35’ler tam bir tesanüt halinde hareket ediyor ve evlerde gizli oturumlar tertip ederek Meclis ruznamesindeki maddeleri müzakereye ve neticeye bağlıyordu. Zümrede verilen kararlar birinci grup müzakerelerinden evvel yakın arkadaşlara telkin ediliyor ve grup içtimalarında müdafaa edilerek grup ekseriyetinin kararına iktiran ettiriliyordu. Bir kere grubun ekseriyeti tarafından kabul edilen herhangi bir mevzu grup toplantılarında muhalif veya müstenkif kalanlar dahi olsa disiplin kavaidi mucibince ekseriyet kararına uyarak Meclis’te ekseriyet temin ediliyordu.”

*-“Mustafa Kemal Paşa 1.Grup içerisinde gizli bir komitenin kurulmasına karar verdi. Selamet-i Umumiye Komitesi denilen bu komitenin görevi önemli meseleleri meclisten geçirmek ve meclis çoğunluğunu denetim altına almaktı. Komitenin kurucularından Dr.Emin Erkul 1954 yılında Vakit gazetesinde yayınlanan Milli Mücadele Hatıraları’nda komitenin kuruluşu ve yapısı ile ilgili olarak şu bilgileri vermektedir:

“Birinci Grup’taki disiplin sayesinde İkinci Grub’a tefevvuk temin edilmiş ve bir sene kadar bu üstünlük muhafaza edilmişken sonradan efkârda bir karışıklık ve bazı şahsî ihtiraslar belirmeye başlamış ve grup sarsılmaya yüz tutmuştu. Bunu önlemek üzere paşa tarafından verilen direktif üzerine Meclis’in ikinci reisi doktor Adnan Adıvar, İktisad vekili Celal(Bayar)–muhterem reis-i cumhurumuz–, İstiklâl Mahkemesi reisi İhsan (Eryavuz), Maliye vekili Hasan Fehmi(Ataç), İzmir mebusu Mahmut Esat(Bozkurt), İzmit mebusu İbrahim Süreyya(Yiğit), Bilecik mebusu doktor Fikret(Onuralp), Gaziayıntap mebusu Kılıç Ali, Van mebusu ve Meclis zabit kâtibi Hakkı(Ungan), Konya valisi ve Van mebusu Haydar(Vaner), Afyon mebusu Ali(Çetinkaya), Kayseri mebusu Atıf(Tüzün), Bursa mebusu Muhiddin Baha(Pars) ve benden müteşekkil 14 kişilik bir grup halinde Hacıbayram mahallesinde Hasan Fehmi Bey’in evinde gizli bir toplantı yaparak Birinci Grup teşkilâtı içinde gizli bir zümre kurduk ve zümreye alınabilecek başka arkadaşlar için behemehal hepimizin müşterek kararıyla alınabileceğini şart olarak kabul ettik. Yani hepimize bir veto hakkı tanımış oluyordu. Zümrenin reisi Mustafa Kemal Paşa olacak, şu kadar ki kendisiyle teması Adnan ve İhsan Beyler yapacaklardı.

Birinci Millet Meclisi’nin sonlarına kadar gerek Meclis’e ve gerekse Birinci Grub’a hâkim ve nâzım rolünü ifa etmiş olan bu zümreye ancak otuz beş kişi iştirak etmişti. Bu otuz beşler tam bir tesânüt halinde hareket ediyor ve evlerde gizli oturumlar tertip ederek Meclis ruznâmesindeki maddeleri müzakereye ve neticeye bağlıyordu. Zümrede verilen kararlar Birinci Grup müzakerelerinden evvel yakın arkadaşlara telkin ediliyor ve grup içtimalarında müdafaa edilerek grup ekseriyetinin kararına iktiran ettiriliyordu. Bir kere grubun ekseriyeti tarafından kabul edilen herhangi bir mevzu grup toplantılarında muhalif veya müstenkif kalanlar dahi olsa disiplin kavâidi mucibince ekseriyet kararına uyarak Meclis’te ekseriyet temin ediliyordu.” [8]

 

Çevremizde boşalacak olan pkk-nın yerini dolduracak bir akım oluşturulmaya çalışılıyor.Işid bunlardandır.

Eğer daha başka akımlarda çıkarsa şaşmayın.

Ancak şimdilik elde bulunan Sünni-alevi kamplaşmaları çerçevesinde kavga sürdürülecektir.

*“Muhakkak doğudan bazı insanlar çıkar ki, Mehdîy-i Ahirzaman’ın hakimiyeti için zemin hazırlarlar.”(Fetava-i Hadîsiyye, İbn-i Hacer-i Heytemi, 40)

“Horasan tarafından çıkan siyah sancaklıları gördüğünüzde, kar üzerinde sürünerek de olsa onlara gidin. Çünkü onların içinde Allah’ın halifesi Mehdî vardır.”(bk. Age)

Işid bunu temsil etmemektedir.

*1400 sene önce Hz. Peygamber’in bugünleri gördüğünü söyleyen Cübbeli Ahmet, Hadis’te devletsiz bir topluluktan bahsedildiğini ve bu insanların taşıdığı siyah sancak görüldüğünde Müslümanlar’ın hareket etmeden, oldukları yerde durmaları ve destek vermemeleri gerektiğinin söylendiğini anlattı.

*”IŞİD lideri Ebu Bekir Bağdadi’nin, 2005-2009 yılları arasında ABD’nin elinde tutsak olduğu ortaya çıktı.”[9]

Dün elinde tutan Abd,bu gün b planını uygulamak üzere sahaya salmaktadır.

*Işid işi İslam dünyasının havasını alma faaliyetidir.

On yıllardır doldurulan İslam dünyasının ve gençliğinin birikmiş havalarını,daha büyük tehlikenin zuhurunu engellemek için havasını alma işlemidir.

İslam dünyası deşarz ediliyor.

*”2 Mart (1924), “yerleştirmek” için nice darbe ve müdahalenin yapıldığı, nice cuntaların kurulduğu, nice mazlumların asıldığı laikliğe geçişin en büyük engeli sayılan hilâfetin kaldırılışının 86. Yıldönümüydü…
Afyon’dan Hasan Sönmez’in oldukça “muzip” sorusu da zaten bu konuda: “Hilafet kaldırıldı, peki nereye gitti?” diye soruyor…
Bir yere gitmedi sevgili Hasan Sönmez, hâlâ buralarda bir yerde… Çünkü hiçbir kanunda “hilafet kaldırılmıştır” denmiyor…
“Hilâfetin ilgasına ve Osmanlı Hanedanı’nın Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışına çıkartılmasına dair kanunun” (431 sayılı) birinci maddesine göre: “…Hilafet, hükümet ve cumhuriyet mana ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan, makam-ı hilâfet mülgadır.”
Yani halifeliği TBMM üstlenmiştir!”

* İsmet İnönü ŞAPKA İtirafı…!!!

“Şapka inkılâbından sonra diğer bir arkadaşımızın, Ankara valisi Yahya Galip Beyin bir ziyaretini hatırlarım. Aynı zamanda mebus (milletvekili) olarak bulunan Yahya Galip Bey de çok yakınımızdı. Bir teklifi vardı. Nedir? Dedim.

– Şapkanın orta yerine bir ay-yıldız koyalım. Diğer milletlerden farkımız belli olur? Dedi. Teklifi bu. Yahya Galip Beye:

– Canım biz bunları farkımız olmasın diye yapıyoruz. Sen ne teklif ediyorsun, tarzında çıkıştım..”[10]


****************

*Cennette ağaca yaklaşmama emrine muhalefetten dünyaya gelen Adem ve Havva-yı ağaç imtihanı bırakmadı.

Bu sefer çocukları onunla imtihan edildi.

Hz.Musa-ya vahiy ağacın arkasından geldi.

Zekeriya peygamber girmiş olduğu ağacın içinde biçildi.

Zamanımızda caminin yapılmasına ağaçlar bahane gösteriliyor.

17 ve 25 Aralık darbe girişimi ağaç kesme bahanesiyle yapıldı.

Her memlekette orman yangınları büyük tehdit oluşturuyor.

Bu gidişle durum göstermektedir ki;kıyametin kopması da ağaçtan olacak.

**********************

*”Vatikan’daki Papalık Bilim Akademisi’nde bir konuşma yapan Papa, “Bugün dünyanın kökeninin dayandırıldığı Büyük Patlama (Big Bang) ve evrim teorisi, ilahi bir yaratıcının müdahalesi fikriyle çelişmiyor, aksine bunu gerekli kılıyor” dedi.

BBC Türkçe’de yer alan habere göre, Papa “Doğanın evrimi, yaratılış kavramına ters düşmüyor, çünkü evrim teorisi de evrimleşen varlıkların yaratılmış olmaları ön koşulunu gerektiriyor” diye konuştu.

Papa şöyle devam etti:

“Yaradılış hikâyelerini okuduğumuzda Tanrı’yı elinde sihirli değneği olan ve her şeyi yapabilen bir büyücü gibi hayal etme yanılgısına düşebiliyoruz. Ama öyle değil. Tanrı varlıkları yarattı ve onları kendisi tarafından her birine bahşedilen kurallar çerçevesinde gelişmeye açık halde bıraktı, gelişmeleri ve kendi bütünlüklerine erişmeleri için. Yaratılış süreci bu şekilde yüzlerce, binlerce yıl içinde ilerledi ve sonunda bizim bugün bildiğimiz haline ulaştı.” [11]

*Özetle;Bir yandan dinin kanalları tıkanıp kapanırken,diğer yandan da safiyetinin bozulması yoluna gidilmektedir.

*Yerden ot biter gibi dinin içindeki inkârcılar;emeksiz,hiçbir gayret göstermeden, bilinçsizce,görmeden ve anlamadan aklıma yatmıyor,diyerek inkâr etmeleri şeytana yardım eder.Şeytani bir tavırdır.

*Gençlerin önemli bir kısmı kirlendikten sonra temizlenmeye başlıyorlar.

Hakka batıldan gidilmez.Batıl yolla hakka varılmaz.

Kendini yetiştirmemiş olan bir insanın menfilikleri öğrenerek hakka varması çok güç ve büyük kayıptır.Telafisi imkansız derecededir.

Kâr etmeye çalışmayan bir esnafın,iflas etmeyi göze alarak kâr etmeye çalışması gibidir.

*Bu günlere kolay gelmedik.Kayıplarla geldik.

Kazancımız ise bulanmasın,bulandırılmasın…

MEHMET ÖZÇELİK     09-11-2014

[1] Mufassal Tarihçe-I Hayat.Abdulkadir Badıllı.c/2.sh.69.

[2]https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10204196501859804&set=a.2592122289390.2150081.1444640487&type=1

http://www.haberinvakti.com/medya/emin-colasandan-teroriste-ramazan-tuyosu-ben-olsam-turkiyeye-ramazanda-saldiririm-h31124.html

[3] http://www.ulkehaber.com/chpli-tasdelen-bizim-savasimiz-islamla_23568.html

[4] http://www.habername.com/haber-peygamberin-hayat-siyer-dersi-chp-444-egitim-sistmei-laiklik-chp-bildirges-80951.htm

[5] T.C. Başvekâlet – Matbuat Umum Müdürlüğü, İç Matbuat Dairesi, 1945.

[6] T.C. Dâhiliye Vekâleti-Matbuat Umum Müdürlüğü Sayı:658 17.Mayıs.l942 ) (KAYNAK. Eşref EDİP-KARA KİTAP.” http://reddulmuhtar.com/index.php/160-ilahiyat-fakultelerinde-yetisen-belamlar.html , En Son Erişim Târihi: 01.03.2014.

[7] http://www.yeniakit.com.tr/haber/ekmeleddinin-ilk-versiyonu-semsettin-gunaltay-22319.html

[8] Kaynaklar: Ahmet Demirel, Birinci Meclis’te Muhalefet-Ali Fuad Cebesoy. Siyasi Hatıralar Lozan’dan Cumhuriyet’e-Sinan Tavukcu, “Selamet-i Umumiye Komitesi”:Milli İradeye Müdahale İçin Kurulan Gizli Bir Örgüt

[9] http://www.habervaktim.com/haber/377738/abdnin-yanitlayamadigi-isid-sorusu.html

[10] İsmet İnönü hatıralar 2. Kitap Bilgi Yayınları Birinci Basım Kasım 1987 Sayfa 209
Ayrıca:CHP Ulus gazetesi 5 Nisan 1968 tarihli nüsha.

[11] http://www.habervaktim.com/haber/392532/papadan-olay-evrim-teorisi-aciklamasi.html